Heyamola Hey
Bahriye Mektebi => Balıkçılık => Konuyu başlatan: Ahmet Kabaalioğlu - 04 Şubat 2017, 23:57:24
-
Denizlerimizde bulunan balıkları şöyle bir yazayım istedim. Şimdi bu balıkların Karadeniz de bulunanları ile malumunuz birazcık geçmişim var. Biraz renklendirelim istedim. Bildiğim balıkların latince isimlerini ve ingilizce isimlerini de yazmaya çalışacağım. Bir dönem kadar bir yerlerde su ürünleri dersi almıştım, ders notlarımı buldum.Kopya var yani.Hazır onu da bulmuşken paylaşayım dedim. Forumda da bir dolu deniz adamı ve profesyonel balıkadam var. Onlarda resim takviyesi ilave bilgi takviyesi yapıverirler. Birileri de pişirme önerileri ekledimiydi tamamdır. Peşinen söyleyeyim Ege ve Akdeniz Balıklarını çok tanımam onlara dair paylaşacağım bilgi ders notlarından, onlar için yardım isterim.
Selametle...
-
İyi olur Ahmet, bende de hem görsel hem bilgi olarak epey bir kayıt var.
Sıra Egeye geldiğinde destek atarım.
-
PALAMUT /TORİK /Sarda Sarda / Atlantic Bonito
Palamut tüm denizlerimizde bulunur. Karadeniz’de Mayıs-Aralık arasında bulunur. Üremek için Mayıs Ayında Karadeniz’e çıkarlar ve Eylül’de kestane karası fırtınasından sonra yavrularını büyüterek dönüşe geçerler. Çok hızlı büyürler ve çok hızlı yüzerler. Saatte 8-10 mil sürat yapabilirler.Bilimsel sınıflandırmada boylarına göre bir sürü isim alsalar da ben vonoz, çingene, palamut ve torik olarak biliyorum. Ama gerçek sınıflandırma şöyle;
00-20cm / Vonoz
20-30cm / Çingene
30-40cm / Palamut
40-45cm / Kestane
45-50cm / Zindandelen
50-60cm / Torik
60-65cm / Sivri
65-70cm / Altıparmak
70cm + / Peçuta
gibi sınıflandırılır.
Olta(çapari), kıyı ağları, voli ağları, uzatma ve gırgır ağları gibi avlanma teknikleri ile avlanılırlar. Orta su balığı olup göçmen bir balıktır ve sürü halinde dolaşırlar. Eylül ve Ekim aylarında ay karanlığı olduğu akşamlarda acayip yakamoz yaparlar. Su altında fluoresan ampul yanıyor zannedersiniz. Ağırlıklı olarak hamsi ve çaça ile beslenir.
Bizim yöremizde tava, ızgara,pilaki yapıldığı gibi kağıtta fırına atıldığı da olur. Ama dönüşe geçtiğinde çok yağlandığı için tavası ağır olur. Ama olsun insan aç olunca her türlüsü güzel. Biz balıkçı kayığında tencerede yağsız haşlardık, çokta lezzetli olurdu.
Tuzlanılıp saklanabildiği gibi, dondurucuda da muhafaza edilebilmektedir.
Karadeniz ve Marmara’dakileri çok iyi bilsemde Akdeniz’dekilerin biraz farklı olduğunu duymuştum.Tadı da biraz farklıymış.
-
-
Ersin Abi , çok güldüm, tam yerine denk gelmiş.Ben 300 çeşit falan sayamam ama herhalde 50 yi bulurum galiba, başladık bakalım hadi hayırlısı.Sırada Lüfer var, her güne bir balık.
-
LÜFER / Pomatamus saltatrix / Bluefish
Bizim denizlerin piranası aynı zamanda bana göre en lezzetli balığıdır. Ben Lüfer bolluğunun son zamanlarına yetiştim. Lüfer insana denizde bir şey yapmaz ama sudan çıkınca , dikkat edilmezse insanın etinden et kopartır. Bizim çocukken Akın Reis ile birlikte voli ağı içinde lüfer ocağının ortasında yüzmüşlüğümüz vardır. Balık ürküp ağa vursun diye çocuklar ve gençler kayığın tepesinden ağın içine atlar , dalabildiğimiz kadar derine dalar ve gürültü çıkartarak yüzerdik. Bu sırada kaçışan lüferler çılgına döner ve ağa takılırdı. Ardından ağı yemesinler diye çok hızlı ağı toplamaya başlardık.
Ben lüferi ; yaprak,çinekop, sarıkanat,lüfer ve kofana diye biliyorum fakat ara sınıflandırmalar da var. Şöyle ki küçükten büyüğe doğru;
Yaprak
Çinekop
Kaba Çinekop
Sarıkanat
Lüfer
Kaba Lüfer
Kofana
Diye sıralanırmış.
Lüfer de palamuta benzer şekilde yumurtalarını bırakmak için Karadeniz’e göç eder . Serin sularda yağlanır, yavrularını büyütür ve palamuttan bir ay kadar sonra Balık Fırtınasıyla birlikte dönüşe geçer. Yine orta suda yaşar, orta su balığıdır yani. Marmara da yatak yapar, burun başlarında bulunur, biz balıkçılar buralara otlakbaşı da deriz. İşte bu sularda bu balıkların bir kısmı yatak yapar ve kışı geçirir.
Gırgır ,voli , molozma ve değişik kıyı ağları ile avlanabildiği gibi , zoka, dip oltası, çapari , rapala ve çeşitli yemli oltalarla tutulabilir. İstanbul oltacılarının ustalıklarını yarıştırdıkları bir balıktır. Canlı yem yüzdürenden tutunda zargana ve sardalyaları şekilden şekile sokarak bu yamyam balığı avlamaya çalışan bir güruh mevcuttur.
Gelelim pişirme önerilerine . Bazen insanlar bir işin çok içinde olunca zevkini çıkaramazlar ya, işte biz balıkçılarında balık pişirme kültürü değişiklik gösterir. Ama Ege ve Akdeniz balıkçılarının balık kültürünün bizlerden çok daha güçlü olduğunu gördüm. Tabi bunda balık çeşitliliğinin öneminin çok büyük olduğuna inanıyorum. Bence Lüfer ve sarıkanat kesinlikle ızgara yapılmalı, çinekop ise buğulama. Ama fırında yapandan tutunda soslu veya pilaki şeklinde yapanına rastladım. Bence her türlüsü lezzetli oluyordur. Tekrar söyleyeyim favorim ızgara özellikle Ekim sonundan itibaren.
-
Lüfer , bu güne değin yediğim en lezzetli balık. Buğulamaya gelince en lezzetsiz balık bile buğulamayı haketmiyor bence. Balığı pişirmeyi bilmeyenlerin yöntemi. seven var sa da damak tadından şüphe ederim. Kusura bakılmasın.
-
Lüfer , bu güne değin yediğim en lezzetli balık. Buğulamaya gelince en lezzetsiz balık bile buğulamayı haketmiyor bence. Balığı pişirmeyi bilmeyenlerin yöntemi. seven var sa da damak tadından şüphe ederim. Kusura bakılmasın.
Kömür ızgara da lüfer gerçekten en iyisidir denilebilir. Ama Marmara Boğaz lüfer'i olacak. Çanakkaleden çekilen lüfer aynı lezzette olmaz.
Buğulama mevzuna gelince, işini bilenin elinde bazı balıkların buğulaması da nefis olur. Balık pişirmeyi bilmemek ile buğulamayı doğru yapamamak farklı şeyler.
İşin ehlinden buğulama yememişsin demek ki.
-
Dur hazır konusu açılmışken, bir buğulama tarifi vereyim, ama kendin yap olur mu ? Rojda hanım, keyfine baksın, afiyetle yesin ama hiç karışmasın. ;D
Önce lezzeti artsın diye biraz balık suyu yapalım. Bunu, buğulamada kullandığın gibi balık çorbası yaparken de kullanabilirsin. Hatta dondurup bulyon gibi kullananlar var.
(15 gün içerisinde kullanmak şartı ile)
MALZEMELER
Balık kemikleri ve kafası (çok iyi yıkanmış ve temizlenmiş, buğulamada kullanacağın balığın kemikleri, balığı aldığında ayırmayı unutma)
2 adet kereviz sapı ve yaprakları
1 adet büyük havuç
1 adet büyük kuru soğan
2 diş sarımsak
1 avuç maydanoz sapı
2 adet defne yaprağı
5 adet tane karabiber
1 kaşık zeytinyağı
Tuz Soğuk su
HAZIRLANIŞI
Tüm sebzeleri güzelce doğrayıp tuzla, zeytinyağında hafif renkleri dönene kadar sotele. Balık kemiklerini, karabiber tanelerini ve defne yapraklarını ilave et ve üstünü geçecek kadar soğuk su koy. Yaklaşık 45 dakika ile 1 saat arası kaynat. Daha sonra bir süzgeç vasıtası ile balık suyunu süz ve soğut.
BUĞULAMAYI DENİZ LEVREĞİNDEN YAPALIM; (Sinarit, lagos yada akya'da olur)
MALZEMELER
4 adet orta boy levrek (fileto halinde al yada kendin yap, kemikleri ve kafasını ayrıca kullanıyoruz unutma)
1/2 adet havuç
2 adet kereviz sapı
2 adet çarliston biber
1 adet soğan
2 diş sarımsak
1 tatlı kaşığı limon suyu
2 adet olgun domates
1 adet patates
1 yemek kaşığı un
1 bardak balık suyu (yetmezse biraz daha ilave edebilirsiniz.)
1 kaşık zeytinyağı
1 kaşık tereyağı, tuz, karabiber
HAZIRLANIŞI
Döküm tavayı hafifçe kızdır. Zeytinyağı ve tereyağını ilave et. Daha sonra çok küçük parçalar halinde doğradığın, soğan, kereviz sapı, havuç ve sarımsakları ilave et, tuz ve karabiber ekle.
5 dakika soteledikten sonra unu ekleyip karıştırmaya devam et. Sonrasında küp küp doğradığın kabuğu soyulmuş domatesleri ekle.
10 dakika bu şekilde karıştırarak pişirmeye devam et. Balık suyunu ilave et ve kaynama noktasına gelinceye kadar bekle.
Kaynadıktan sonra küp şeklinde kestiğin patatesleri ve limon suyunu ekleyip, tuzu ve biberini kontrol ettikten sonra sebzeler iyice yumuşayıncaya kadar pişir.
Bir tarafta balık filetolarını iri boy kuşbaşı şeklinde doğra, tuz ve karabiberle karıştır. Ve iyice pişmiş olan karışıma ekle.
Yaklaşık 7-8 dakika birlikte pişir. Balık çok çabuk piştiği için çok pişmemesine dikkat etmek önemli.
Buğulama hazır. İstersen mantar da ilave edebilirsin.
Bitti mi? Elbet hayır, yanına ekmekte hazırlayalım.
ROKA VE MAYDANOZ PÜRELİ KIZARMIŞ EKMEK DİLİMLERİ
MALZEMELER
1 avuç roka yaprağı
1 avuç maydanoz
1 diş sarımsak
1 çay bardağı zeytinyağı
1 çay kaşığı limon suyu
1 yemek kaşığı kavrulmuş çam fıstığı
1kaşık rendelenmiş parmesan ya da eski kaşar
Tuz karabiber
Dilimlenmiş baget ekmeği
HAZIRLANIŞI
Ekmek dilimlerinin üstüne zeytinyağı sürerek fırında altın rengi olana kadar kızart. Bir mutfak robotu içinde tüm malzemeyi püre haline getir. Kızaran ekmeklerin üzerine sürerek buğulamanın yanında beyaz şarapla afiyetle yiyebilirsiniz.
-
Çok güzel başlık olmuş ,ellerinize sağlık :)xx :)xx
-
Koca reis , bence kuzine diye bir bölüm açalım ,bu güzel tarifleri her zaman bulalım.
Bu arada en sevdiğim buğulama İskorpit ten yapılanı ,hele ki suyunu zehirli iğneleri ile beraber hazırlayınca hafif buruk muhteşem bir tadı oluyor. :)
-
Pu ha ha ha..
sevgili Kaan, yahu o kadar malzemeyi koyduktan sonra balık koymasan da olur..
Lüfer ile ilgili tespitine katılıyorum ama.
Efendim, çiftlik levreği bile olur.. Mangalı yakınız. Bekleyiniz iyice korlaşsın. Levreğe zeytin yağı sürünüz. Üzerine keskin bir bıçak ile iki çizik atınız. Sadece bir kez döndürecek şekilde mangalda pişiriniz. oğan, kereviz, maydonoz , ne bileyim ben başkaca hiç bir şey istemez..
-
Koca reis , bence kuzine diye bir bölüm açalım ,bu güzel tarifleri her zaman bulalım.
Bu arada en sevdiğim buğulama İskorpit ten yapılanı ,hele ki suyunu zehirli iğneleri ile beraber hazırlayınca hafif buruk muhteşem bir tadı oluyor. :)
Kuzine yakışır.... Aynı fikirdeyim.
Hazır iskorpit demişken....
Yıllardır pazar günleri Şile'ye gider hem liman kahvesinde çayımızı içer hem de Erol'un günlük temizlediği, filetosunu çıkarıp çok da makul bir fiyata verdiği iskorpit paketimizi alıp eve döner, o akşam ve ertesi gün de iskorpitin muhteşem lezzetine doyardık.
(http://i.hizliresim.com/9gJaRN.jpg) (http://hizliresim.com/9gJaRN)
..dık diye geçmiş zamandan bahsediyorum. Geçen yıl Erol kayın biraderinin teknesi ile balığa çıkınca iskorpit işi yattı. Bu yıl da 3 hafta önce gittiğimizde kahveci Rıza'ya sorduk Erol'u . "Yine başladı. Geldiğinizde bulursunuz" dedi.
Geçen hafta iskorpitlerin hayali ile erkenden yola revan olduk. Şile'ye vardık.
Kahvenin yerinde yeller esiyor... Erol da iskorpitler de yok olmuşlar. Tırıs tırıs dönmek düştü bize de.
Şimdi gelelim benim iskorpit tarifime
(http://i.hizliresim.com/0lMR7Z.jpg) (http://hizliresim.com/0lMR7Z)
Önce malzemeler
-Filetosu çıkarılmış 1/2 Kg iskorpit.
- 2 iri diş ince çentilmiş sarımsak
-3-4 sap taze soğan ince kıyılmış
- göz kararı maydanoz ince kıyılmış
-1/2 çay bardağı beyaz şarap
- 1/2 paket hazır krema
- 1/2 çorba kaşığı tereyağ
- 1/2 çorba kaşığı sızma zeytinyağı
- çekilmiş taze karabiber
- tuz.
Gelelim yapılışına:
Orta boy veya büyücek bir tavaya tereyağ ve sızma zeytin yağını koyun. Tereyağ erir erimez yanmasına fırsat vermeden sarımsak ve balık filetolarını tavaya dizin. Balıkların iki tarafını da 5-6 dakikayı geçmeyecek şekilde kızartın. Beyaz şarabı ekleyin. 3-5 dakika şarabın alkolü gidene kadar tavayı ileri geri sallayarak pişirmeye devam edin. Peşinden ince kıyılmış taze soğanı ekleyin Tuz ve karabiberi ekleyin ve kremayı tavaya koyun. Fazla beklemeden ince kıyılmış maydanozu da ekleyip şöyle bir karıştırıp tabaklara alın. Sıcak servis edin.
Yanında güzel bir şişe beyaz şarabı da eksik etmeyin. ;)
Not: İskorpitin büyüğüne Ege'de Adabeyi diyorlar. Izgarasının tadına doyulmaz.
Küçük iskorpitler aynı zamanda balık çorbası için de biçilmiş kaftandır. Allahtan Sığacık'ta bir iki lokanta dışında fazla talibi yok. :)
-
Cem ve Öcal Reislerin bilgilendirmesi ve tarifleri ile sıraya çok gerilere koyduğum iskorpiti hemen öne alalım ve bende iskorpite dair bildiklerimi ekleyivereyim. Biz kendisine kaya çarpanı derdik, Adabeyi dendiğini bilmiyordum. Teşekkürler bilgilendirme için.
-
İSKORPİT / Adabeyi / Kaya Çarpanı / Scorpaena Scrofa / Largescaled Scorpionfish
Benim balıkçılık yaptığım dönemlerde ve bölgemizde ekonomik değeri yoktu. Hatta Barbunya ağlarını ve molozma ağlarını iskorpit vurmasın diye çok kayalık yerlerin ortasına atmazdık. Ağı biraz daha kum taş sınırına düşürürdük ki uğraşmayalım. Çünkü çok kayalığa denk gelirse, çarpan , kayabalığı, lapin vs. takılır, çokta kuma denk gelirse yengeç yığılırdı. Ağa vuran balığı yemek için hepsi üşüşür ve ağa takılırlardı. Ancak en kısır dönemde yani Temmuz ayında falan tutanlar olurdu. Fakat günümüz de sadece bu balık için özel ağlar ve bunun avcılığını yapan insanlar var.
Kendisi Kayalıklarda yaşayan bir dip balığıdır. Çok derinler de bile bulunabilirler. Kıyı ağları ve çarpan için yapılan özel ağlarla yada yemli zoka ile tutulurlar. Karadeniz de yaşayanlarla Ege ve Akdeniz’de yaşayanlar farklı görünümde ve renkteler. Sanırım ülkemizde üç dört çeşit kaya çarpanı yaşıyor. Ben Karadeniz’de iki farklı türüne şahit oldum ama İstanbul’da Sivri Ada da gördüklerim de bunlara benziyordu. Fakat tüm Dünya’da çok çeşidi varmış.
Dikenleri zehirli ve kendisi çirkin bir balıktır. Ben hiç sevmem kendilerini, hatta ağdan çıkartmaktan bile çekinirim. Diğer dip balıklarına benzer şekilde beyaz etli bir balıktır. En kolay temizleme yöntemi tulum çıkartmaktır.
Gördüğüm kadarıyla yurdumuzun her yerinde çorbası yapılıyor. Benim bu balığa dair çokta pişirme bilgim ve önerim maalesef yok.
-
Cem reis ,
Tarif için teşekkürler ,en kısa zaman içerinde denemek gerek. Mordoğan, Karaburun ve Balıklıova tarafında da el vuran ve adabeyi diye geçiyor ismi . Her yöre kendine göre isim vermiş ,çorbası cidden çok güzel olur .
-
İSKORPİT / Adabeyi / Kaya Çarpanı / Scorpaena Scrofa / Largescaled Scorpionfish
./... tüm Dünya’da çok çeşidi varmış.
Dikenleri zehirli ve kendisi çirkin bir balıktır. Ben hiç sevmem kendilerini, hatta ağdan çıkartmaktan bile çekinirim. Diğer dip balıklarına benzer şekilde beyaz etli bir balıktır. En kolay temizleme yöntemi tulum çıkartmaktır.
Gördüğüm kadarıyla yurdumuzun her yerinde çorbası yapılıyor. Benim bu balığa dair çokta pişirme bilgim ve önerim maalesef yok.
Ahmet Reis Batı Akdeniz'de "rascasse" ve buna benzer isimlerle anılıyor. Fransızlar, İtalyanlar, Katalanlar, hemen bütün Kuzey Batı Afrika Akdeniz ülkeleri çokça avlayıp çokça da tüketiyorlar. Sadece Fransız yemek web sitelerinde benim sayabildiğim 15 çeşit hazırlanışı var. Ve hemen hepsi de tulum çıkartarak hazırlanan yemekler.
Kuzey Afrika yemek kültüründe ağırlıklı olarak "suda pişirme" yöntemini yeğlediklerini gördüm. Hele bir tanesine şahsen de denk geldim. Alelade bir tencere içine 3 parçaya bölünmüş bir adet iskorpit bütün soğan, patates, sarımsak, kereviz yaprakları ile haşlanmıştı. Eser miktarda herhangi bir yağ da eklenmemişti. Çatalımın ucu ile bir kaç parça balık eti alıp gerisini bırakmıştım. :'( Misafir edenler çok yadırgadılar.
Denizin kuzey yakasında ise yumuşak soslar çok leziz bir taam oluyor.
-
bu saatte okumakla hata mı ettim ne? her tarif ayrı bir sebeb-i iştah oldu çıktı.
cem gür'ün tarifini verdiği iskorpit, eğer bulunur ise ilk elden denenecek olandır.
balığın çirkini ve zehirlisi, ayrıca daha lezzetli mi oluyor ne? kuşkusuz evrim sürecinde su altındaki düşmanlarından korunmak amaçlı böyle bir savunma mekanizması geliştirdi garipler. eee hem lezzetli olacaksın hem de kolay av olmayacaksın, zor iş.
zehirli demişken, trakonyayı da anmadan geçmemeli. zehrinin engerek zehrine eşdeğer olduğunun, kalbe yakın iki üç vuruş ile bir yetişkinin kalp krizi geçirmesine bile neden olacak kadar da tehlikeli olduğu bilinse de; eti, özellikle iri olanların eti levreği aratmaz.
-
bu saatte okumakla hata mı ettim ne? her tarif ayrı bir sebeb-i iştah oldu çıktı.
cem gür'ün tarifini verdiği iskorpit, eğer bulunur ise ilk elden denenecek olandır.
balığın çirkini ve zehirlisi, ayrıca daha lezzetli mi oluyor ne? kuşkusuz evrim sürecinde su altındaki düşmanlarından korunmak amaçlı böyle bir savunma mekanizması geliştirdi garipler. eee hem lezzetli olacaksın hem de kolay av olmayacaksın, zor iş.
zehirli demişken, trakonyayı da anmadan geçmemeli. zehrinin engerek zehrine eşdeğer olduğunun, kalbe yakın iki üç vuruş ile bir yetişkinin kalp krizi geçirmesine bile neden olacak kadar da tehlikeli olduğu bilinse de; eti, özellikle iri olanların eti levreği aratmaz.
Bulgaristan Varna bölgesinde bolca yakalanan , her balıkçıda bulunan ,çokça yakalanıp tüketilen bir balık Trakonya. :)
-
Zehirli balıklardan konu açılmışken, şu Kızıldeniz den bizim denizlere yayılmaya başlayan Balon balığını da es geçmeyelim. Ben böyle manyak bir balık görmedim. İnsan da balık avlama zevki bırakmıyor.
Alanya 'da tur tekneleri bu balık için balık avı turları düzenliyorlar. Yem olarak ise tuzlanmış tavuk göğüsü takılıyor.
Her şeye saldıran, metal saplı oltayı bile kopartabilecek kadar kuvvetli çenesi ve dişleri olan bir balık.
Manyak zehirli. Çok özel bir temizleme tekniği var. Japonya da bunların özel ahçıları varmış. ancak yumurtlama döneminde Zehir tüm vücuda yayıldığı için ne kadar iyi temizlenirse temizlensin, yine de adam öldürüyormuş.
Japonlar cesaretlerini kanıtlamak için bu balığı yiyorlarmış. Ne kadar doğru bilmiyorum..
Diğer balıklara zarar verdiğinden tutulup, öldürülüyor ve denize atıyor Akdenizli balıkçılar. Geçen sene ben bir seyirde 7 tane tuttuydum..
-
Halen balon balığı ile ilgili önlemler alınmadı diye biliyorum.
Balon balığının besin zincirinde bir üstü olan ve Akdeniz'de onun doğal düşmanı akya'dır. Ama maalesef her şeyin olduğu gibi akyanın da sonunu hızlandırdığımızdan ve yeterli sayılarda olmamasından dolayı, balon balığı hızla ürüyor ve besin zincirinde altında bulunan tüm türleri hızla yok ediyor. O kadar ilginç bir balık ki zayıf ve yaralı olan kendi türünden balıkları bile yok ediyor.
Çare, büyük balık. ( Geç kalınmadığını ümit ederek)
Akya için ciddi yanlış kararlar verildi. Tam yumurtlama döneminde kıyılara yaklaşan balıklara av izni çıkartıldı. Balık yumurtlamak için geldiğinde yakalandı. Hem çoğalamadı hem yok oldu.
Tüm bilinçli balıkçıların söylediği gibi, kıyıda ki yakaladığın küçük balığı sal ki sana büyük olarak geri gelsin. ( Elbette yumurtlama dönemlerini öğren ki büyük diye yakalamayasın)
Ayrıca kıyılarda ne kadar çok küçük balık olursa o kadar çok büyük balık çeker ve zaman içerisinde popülasyonunu arttırmış oluruz. O yüzden küçük balık avının da azaltılması gerekir.
Diğer taraftan, artık yuvalanan ve denizlerimizde ki çeşitliliğe katılan balon balığının ekonomiye kazandırılması gerekiyor. Sonuçta zehirli olsada yenebilinen bir balık ve eğitiminin hızla ahçılara, restaurantlara ve amatör balıçılara verilmesi önem arzediyor. Ekonomiye bir kere girer ve uygun fiyatlı tutulur ise, büyük balık popülasyonunun çoğalması ile kontrol altında tutulabilir diye düşünüyorum.
-
-
Merhabalar,
Balon balığı aşağı yukarı geçtiğimiz 10 - 15 yıl içerisinde Doğu Akdeniz'den başlayarak neredeyse Kuzey Ege'ye kadar tüm denizlerimizi istila etti. İlk zamanlar Mersin körfezinde çok yoğundu ama artık nadiren görülür oldu. Özellikle Ekim Kasım ayında yavrular büyüdükçe daha yoğun görülüyor. Kaan Reis'in dediği gibi yamyam bir tür. Yaralı bir bireyi denize saldığınızda bütün grup saldırarak yiyorlar. Bizim bölgede özellikle denizin daha temiz olduğu Silifke'den sonra çok yoğun. Burada özellikle 15 - 20 metre ila 60 metre derinliklerde diplerde yaşıyorlar ancak avlanmak için yüzeye kadar çıkabiliyor. Ben bunun 5-6 kiloluklarını yakaladım, balıkçı ağlarında ise çok daha büyüklerini gördüm. Çoğu zaman oltanıza gelen balığı yukarı çekene kadar kaybediyorsunuz. Yıllarca keyifle 40 - 50 metre derinliklerde mercan avladığımız yerler balon balığı istilasına uğradı, 60 metre derinlikten sonra ise balona rastlanmıyor.
Burada bir itirafta bulunayım ben bu balığı yıllarca yedim. Ailecek en sevdiğimiz tatlardandır; öyle ki tadı bize göre lagostan daha iyi. Büyük küçük demeden özenli bir şekilde karın zarını ve iç organlarını parçalamadan (zehir kesesine özellikle dikkat etmek gerekiyor) temizleyip afiyetle yedik. Ersin reisin dediği gibi üreme zamanı dişilerde zehir balığın etine sirayet ediyormuş. Balığın yarattığı toksik madde vücuttan atılamıyor ve belirli bi seviyeye ulaşınca kalıcı felce neden olabiliyor. Şu an vücudumda ne kadar zehir biriktirdim bilemiyorum tabii ama artık yemiyorum.
Bu balığın ardından bizim burada Merbun ya da Çingene Mercan denilen başka bir tropik balık daha hızla yayıldı.
(http://www.vigoril.com/wp-content/uploads/merbun-pic-mercan-cingene-mercan-6-500x375.jpg)
Antalya körfezine kadar tüm sularda var. Daha batıda var mı bilmiyorum ama ben Antalya, Fethiye ve Hisarönünde rastlamadım. Mersin ve çevresinde balıkçılar bunu mercan diye satıyorlar. Tam olarak bizim tüm mercan çeşitlerimizi yok eden bir tür. Bildiğim kadarıyla her mevsim üreyebiliyorlar, en fazla 400 - 500 grama kadar büyüyebildiğini düşünüyorum (en azından bizim denizlerde), pazarlarda yoğunlukla 100-200 gramlık boyları satılıyor.
Son bombamız ise Aslan Balığı, geçen yaz başından bu yana Aydıncık'ta dalışlarda tropik aslan balığını gözlemliyoruz. Tabii dalışlara renk katıyor ama bir yandan da durum hakikaten korkutuyor.
http://www.hurriyet.com.tr/aslan-baligi-akdenize-indi-40337754 (http://www.hurriyet.com.tr/aslan-baligi-akdenize-indi-40337754)
Bu bölgede sanıyorum yerli predatörlerin artması için çalışmalar var. Örneğin lüferde önemli bir artış var ancak bilinçsiz avlanma ve kirlilik işleri sürdürülebilir olmaktan uzak kılıyor.
-
Tek kelime ile MÜ-KEM-MEL !!!
-
Aslında , sadece yemek için değil, seyir halinde de ya da balık avlarken karşılaşabileceğimiz tehlikeli türler bunlar. Bilmekte fayda var.
ancak ben , bu ve benzer durumlarda ne gibi önlemler alınmalı, ne tür ilaçlar teknede bulundurulmalı bunu merak ettim.
-
Aslında , sadece yemek için değil, seyir halinde de ya da balık avlarken karşılaşabileceğimiz tehlikeli türler bunlar. Bilmekte fayda var.
ancak ben , bu ve benzer durumlarda ne gibi önlemler alınmalı, ne tür ilaçlar teknede bulundurulmalı bunu merak ettim.
Ben teknede özellikle anti-histaminik ilaç bulunduruyorum. Arı sokması, zehirli balıklar vs. için, malum alerjik tepkiler kısa sürede ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Tabii ileri vakalarda bunlar işe yaramayacaktır ama en azından içim rahat ediyor bir nebze. Ayrıca vücudumuzun ne zaman neye alerjik tepki vereceğini de bilemiyoruz. Bununla birlikte amonyak bulundurmak da önemli bence.
Trakonya zehirlenmesi 2 defa başımıza geldi biri bana oldu ve nispeten hafif atlattım, diğerinde ise arkadaşımın başına geldi ve karaya varıp, hastaneye ulaşana kadar tüm elleri, kolları şişti, çok acı çekmişti.
-
Yeri gelmiş ve bahsedilmişken "Trakonya" hakkında bildiklerimizi de ekleyelim.
TRAKONYA /Kum Çarpanı / Trachinus Draco / Greater Weever
Bir yerler de dragan da denildiğini duymuştum ama bizim yörede yani Batı Karadeniz'de kum çarpanı diye bilinir. Mezgite benzer ve amatörler tarafından karıştırıldığı olur.Kumluk zeminlerde yaşayan bir dip balığıdır. Çapariyi mezgit için dibe indirdiğiniz de hemen kapar. Fazlaça seri çırpındığı için vuruntusundan farkedilir. Trol ağlarına, gırgır ağlarına, kıyı ağlarının ve voli ağlarının kurşun yakalarına takılır. Gece yetersiz ışıkta ağ çekerken farkında olmayıp avuçlayan profesyoneller de çoktur. Sonrasında tepinip dururlar. Dikenleri çok zehirli olduğu için bir çok kişiyi hastanelik edebilir. Hastanelik olmayanlarda acıdan sızıdan kıvranır. Çözüm olarak eski dönemlerde kişiyi çarpan balık fileto yapılıp , çarptığı noktaya iç yüzeyi yapıştırılırmış. Söylenilene göre kendi zehrini emermiş. Ama en doğrusu hızlıca en yakın sağlık kuruluşuna ulaşmaktır. Çarpan yemiş koca balıkların halini çok görmüşlüğüm vardır. Felçli gibi dolanırlardı.
Benim bildiğim kadarıyla bu balığın yurdumuz da ticari avcılığı yok. Balıkçıların, kendileri için, yok zamanlarda uğraşıp pişirdiklerini gördüm. Eti beyaz ve lezzetli, tabi ki dikenlerden arındırılıp tulum çıkartılarak pişiriliyor. Öğrendiğime göre yurdumuz da üç türü varmış.
-
Trakonya için görsel eklemeyi unutmuşuz.
(http://i.hizliresim.com/njXPrV.jpg) (http://hizliresim.com/njXPrV)
-
Birde dikenlerini görebildiğimiz bir resim paylaşayım
(http://i.hizliresim.com/l3MY3Q.jpg) (http://hizliresim.com/l3MY3Q)
-
Zehirli sınıfında Trokonya familyasından
Varsam balığı diye bilinen bir balık daha var.
Baş dikeni hemen hemen aynı,
ancak gövde rengi ve gövdede ki çizgileri biraz farklı sadece.
(https://img-s1.onedio.com/id-54202d3afcfec1803f47429a/rev-0/raw/s-1f9b6ffdc375a05ef859068048ca3ffa7c0e26dd.gif)
-
Et Balık Kurumu Umum müdürlüğü 1960 yılında ki bir yayını.
Görsel olarak çok fazla resim yok ancak ilginç bilgiler var.
Kofanalardan zindandelene kadar, türleri ülkemiz sularında kaybolmuş balıklar.
Balık ve Balıkçılık
http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/BALIK_BALIKCILIK/1960/60_08.pdf
-
Ahmet izninle trokanyanın solungaç dikeninin belirgin bir iki resmini koyayayım.
(http://www.adrasanbalik.com/wp-content/uploads/2015/01/TRAKONYA-SOKMASI-VE-DENIZANASI-TEDAVISI-2.jpg)
(http://95.211.168.15/news/7renk/newpics/news/200820151249471748256.jpg)
Bu da balığın solungaç dikenlerinin insan vücuduna batış şekli.
Dikkat edilirse her iki yanda ki solungaç dikenleri vucüda batmış durumda.
(http://cf.kizlarsoruyor.com/q4508517/8c6304b3-9777-43bc-95ad-d4ba21ff9eca.jpg)
(http://cf.kizlarsoruyor.com/q4508517/c2a5d50a-bbb6-42a9-a82b-3a0105ce487f.jpg)
-
Zehirli sınıfında Trokonya familyasından
Varsam balığı diye bilinen bir balık daha var.
Baş dikeni hemen hemen aynı,
ancak gövde rengi ve gövdede ki çizgileri biraz farklı sadece.
(https://img-s1.onedio.com/id-54202d3afcfec1803f47429a/rev-0/raw/s-1f9b6ffdc375a05ef859068048ca3ffa7c0e26dd.gif)
Şekli biraz farklı gibi, ben bunu görsem direkt trakonya derdim.
-
Dikenli ve zehirli balıklardan bahsedince hemen irana'yıda ekleyiverelim.
DİKENLİ VATOZ / İRANA / Dasyatis Pastinaca / Common Stingray
İrina yada Rina da denildiğini duymuştum, muhtemelen doğrusu Rina ‘dır. İğneli yada dikenli vatoz diye biliniyor. Kamçı gibi bir kuyruğu var ve bu kuyruğunda zehirli bir dikeni bulunuyor. Bu zehirli diken sayesinde kendisini koruyor. Ticari avcılığı günümüzde yapılıyormu bilemiyorum fakat 80 li yıllarda parakete ile avlanılıp yurtdışına gönderildiğine şahit olmuştum.O yıllarda biz de bir sezon köpek balığı ve irana avlamıştık. Eti kesinlikle lezzetli değil kayış gibi bir şey. Dip balığıdır ve kumluk zeminde yaşar. Karadeniz ve Marmara’da bolca bulunur, Ege ve Akdeniz’de de olduğunu biliyorum. Dip ağlarına , dibe indirilen yemli oltalara yada rapalalara yakalandığı görülür.
-
İrana görseli de şöyle;
(http://i.hizliresim.com/l3MrVb.jpg) (http://hizliresim.com/l3MrVb)
Ayrıca bir sürü de iğneli vatoz çeşidi varmış.
-
(http://www.evrimagaci.org/dosyalar/fotograflar/103/103_101920121jpg.jpg)
Çoğu insan tarafından timsah adam olarak da bilinen Steve Irwin,
bir vatoz saldırısı nedeniyle Avusturalya'nın kuzeydoğu sahilinde
hayatını kaybetmişti. Saldırı sırasında yanında bir tek kameramanı Justin Lyons vardı.
Yıllar sonra Lyons, Steve Irwin'in ölümüyle ilgili ilk defa açıklamalarda bulundu.
<< "Kameram açıktı. Şöyle düşünüyordum: 'Bu harika bir çekim olacak.
Kesinlikle belgeselde yer alacak görüntüler olacak, bu harika!'
Sonra birden vatoz önüne geçiverdi ve kuyruğunu göğsüne çılgınca saplamaya başladı."
Irwin, yırtıcı hayvanlarla sayısız defa karşı karşıya gelerek kariyerini inşa etmişti.
Öldüğü sırada da Okyanusun En Ölümcül Canlıları başlıklı bir belgesel çekiyordu.
"Ancak ondan sonra kamerayı geri çekebildim ve Steve'in
dev bir kan havuzu içerisinde kaldığını gördüm."
Hemen tekneye geri döndük. Steve Irwin'in kalbinde yaklaşık 5 santimetreden büyük bir yarık açıldığını gördüm.
Justin Lyons, Irwin'i deşen vatozu şöyle anlatıyor:
"Kuyruklarında ölümcül bir zehir vardır ve eminim ki inanılmaz bir acı veriyordur.
Steve'in acıya aşırı yüksek bir toleransı vardı. Dolayısıyla biliyorum ki eğer Steve
bir şeyden acı duyuyorsa, o şey gerçekten müthiş bir acı olmalıdır."
Irwin, saldırıdan sonraki birkaç dakikada nefes alma problemleri çekmeye başladı.
Lyons'a göre, hastaneye hemen gitmeye çalışsalar bile muhtemelen çok geç olacaktı.
Lyons, Steve Irwin'in son sözlerini ise şöyle anlatıyor:
"Ona sürekli olarak: 'Çocuklarını düşün Steve. Dayan, dayan, dayan!' gibi şeyler söylüyordum.
Sonra bana son derece sakin bir şekilde baktı ve 'Ölüyorum.' dedi. Bu, son sözü oldu."
(http://evrimagaci.org/dosyalar/icerikler/54494837_southernstingraysats.jpg)
Evrim Ağacı Eklemesi:
Vatozlar son derece uysal ve sakin hayvanlardır.
Eğer ki tehlike altında olduklarını düşünmezlerse, ufak tehditlerden korunmak için
asla agresif saldırılar göstermezler, sadece onları korkutacak kadar güç gösterirler.
Çoğu zaman korkuya verdikleri ilk tepki hızla o bölgeden uzaklaşmaktır.
Ancak eğer ki güçlü avcılar tarafından tehdit altına girerse veya kamufle olduğu
bir bölgede üzerine basılacak olursa, verdiği ilk tepki kuyruğuyla tehdit unsurunu zehirlemektir.
Bu savunma eğer ki insanlara yönelikse, vatozun boyutlarına göre kuyruktaki iğne
genellikle bel altındaki bir bölgeye saplanır.
Zehir aşırı ölümcül değildir ve zamanında müdahale edilirse çoğu zaman iyileştirilebilir.
Zehrin asıl etkisi ilk 30-60 dakikada kendini gösterir ve son derece acı vericidir.
Ancak yapılacak tıbbi müdahaleler sayesinde bu acı dindirilebilir.
Fakat zehrin acısı ve sızlamalar 48 saatten uzun sürebilir.
Steve Irwin'in vakasında ise bu savunma hamlesi doğrudan kalbe hedeflenmiştir.
Bu, muhtemelen Irwin'in şanssızlığı dolayısıyladır.
Yani Irwin'i öldüren zehirden ziyade iğne darbelerinin mekanik etkisidir.
Irwin, kamera kaydı için yüzen bir vatoza arkadan yaklaşmak zorunda kalmıştır.
O sırada, göğsüne kadar gelen bir suyun içerisindeydiler.
Vatoz, arkadan kendisine dokunulduğunda bunu bir köpekbalığı saldırısı olarak algılamış olabilir.
Lyons'ın anlattığına göre vatoz, tıpkı köpekbalığı saldırılarında yaptığı gibi
birkaç saniye içerisinde kuyruğunu Irwin'e birkaç yüz kere saplamıştır.
Bu saplamaların birçoğu kemik ve ete denk gelerek yarıklara neden olmuştur.
Bu öncül darbeler göğüs duvarını delmeyi başarmıştır. Bu sebeple,
Irwin'in aldığı iğne darbelerinin bir kısmı akciğeri ve kalbi delmeyi başarmıştır.
İşte Lyons'ın gördüğü 5 santimetrelik yarık, aslında ufak bir iğnenin,
yüzlerce defa saplanmasıyla oluşmuştur. Bu da, kaçınılmaz sonu getirmiştir.
Vatozların sebep olduğu insan ölümlerinin sayısı bilinmemektedir.
Ancak en iyi tahminler, tüm zamanlarda yaklaşık olarak sadece 17-30 insanın
vatoz saldırısı dolayısıyla öldüğünü söylemektedir.
1991-2001 yılları arasında sadece Amerika'da 1943 kişi hayvan saldırıları dolayısıyla
hayatını kaybetmiştir. Bu 10 yıllık periyotta, zehirli deniz hayvanları tarafından
sadece 2 ölüm meydana gelmiştir. Yani muhtemelen bu 10 yıllık periyotta
hiçbir vatoz sebepli ölüm yaşanmamıştır
(insanların ölümüne neden olabilecek diğer zehirli deniz hayvanları düşünülürse).
Bu açıdan bakıldığında, Irwin'in talihsizliği daha net bir şekilde anlaşılabilir.
Hazırlayan: ÇMB (Evrim Ağacı)
-
1999 - 2011 yılları arasında Kocaeli Gölcükte bulunduk.
Gölcük kavaklı sahilinden balıkçı kayığımızla önce Ford iskelesinin önüne,
orada bir şey bulamazsak Makine kimya endüstrisinin hurdalığının önüne demir atıp balık avlardık.
Yine böyle bir balığa çıktığımız gün, Ford iskelesinde ki bekçilerin
iskeleye çok büyük bir tekne yanaşacağı uyarısı üzerine yekeyi MKE önüne doğru kırdık.
Ben baş üstünde elimde çapa denizi seyrederek yol alırken,
birden körfezin ortasında en az 20-30 kulaç olması gereken bir yerde,
acaip sığ bir alanın ( 50-60 santim, deprem sonrası oluştuğunu söyledi yöre sakinleri )
üzerinden geçmeye başladık.
Oldukça şaşırmış bir halde bu sığlık ne diye düşünürken,
sığlıktaki kumlar birden bulandı ve aşağıda ki resimde görünen Manta ortaya çıktı.
(https://img-s2.onedio.com/id-542026558302883918b71fcb/rev-0/w-635/listing/f-jpg-webp/s-6e58439207d5639b6cbe7b783de3a344247d2241.webp)
(https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/9/9d/Atlantic_mobula_lisbon.jpg)
Oldukça estetik hareketlerle yavaşça teknenin önünden uzaklaştı.
kanatlarını açtığında 6 metrelik kayığımızı yaprak sarma dolması gibi saracak büyüklükteydi.
Korkmadım dersem sallamış olurum.
Bizim sularımızda bulunurmu,
yoksa Forda araç yüklemeye gelen gemilerin balast sularıyla körfeze gelip burada mı büyüdü
onu bilemiyorum.
-
Ben de 2007-2011 arası Seymen (Kocaeli-Başiskele) sahilde idim.
Kayık tamiratları sırasında eskilerden çok güzel balık hikayeleri dinlerdim.
En beğendiğim zamanında İstanbul'a giden en büyük en yaşlı değerli istakozların körfezden gittiği, o istakozları sepetlerin içinde ıslak yosunlarla paket yapıp canlı canlı kayıkla (yelken+kürek) Karaköy'e götürdüklerini anlattıklarıydı.
Can hocamın anlattığı kadar olmasa da körfezde 1m çaplı vatoz görmüşlüğüm vardır.
Bir de şöyle bir foto buldum, buraya koyalım gözümüz şenlensin;
(http://media.dunyabizim.com/haber/2016/04/13/eski-istanbul-balikcilik.jpg)
-
Özgür aynı dönemlerde aynı yerde bulunmuşuz.
Ben de adı sonradan Baş iskele olan Yuvacık sırtlarında ki kalıcı konutlarda oturdum.
2009-2011 yıllarında Bahçecik önünde ki battı çıktı yapımı nedeniyle,
Gölcükte ki okula gidiş gelişte hep Baş iskele sahil hattını kullandım.
Bu arada foto denizin bereketini en yalın haliyle anlatmakta.
-
Teşekkürler eklenti ve ilaveler için. Can Abi ben bu bahsettiğin balığa hiç denk gelmedim ama belgesellerde çok görmüştüm.İrana dan bahsedince normal vatozdan da bahsetmek lazım.
VATOZ / Raja Radula / Rough Ray
İrana dan farklıdır , herhalde dünyanın her yerinde bir sürü çeşidi var. Yurdumuz da tüm denizlerimiz de bulunuyorlar. Karadeniz'dekilerin sırt desenleri daha alacalı bulacalı ve daha koyudur. Ağdan çıktığında burnundan tutardım dudakları aynı insan dudağı gibidir. Kuyruklarıyla ağı çok karıştırdıkları için kalkan ağına vurmasını sevmeyiz. İrana nında normal vatozunda ağa verdikleri zarar büyüktür. Hem ağdan çıkartması zordur hemde daha sonra ağha kuyruklarıyla oluşturdukları düğümü açmak saatlerimizi alır. Yurdumuz da ekonomik değeri olmadığı için sevmeyiz işte. Avrupa ülkelerinde tüketildiğini duymuştum. Bir zamanlar parakete ile avcılığı yapılmıştı. Eti bu balığında kayış gibidir, yenecek balık değil aslında. Diğerleri gibi bu da dip balığıdır, kumluk diplere kendini gömer ve bu şekilde avlanır. Yılın belirli dönemlerinde su yüzüne yükseldiğini de görmüştüm muhtemelen üreme amaçlıdır diye düşünmüştüm.
(http://i.hizliresim.com/m4Qnk1.jpg) (http://hizliresim.com/m4Qnk1)
-
İSTAVRİT / Trachurus / Atlantic Horse Mackerel
Yurdumuzda anlayan anlamayan, amatörü profesyoneli herkesin tutarak ve canavar balıklarında yiyerek bitiremediği zavallı bir balıktır. Mevsimi sezonu mezonu olmaksızın önüne gelen herkes bu garibimi avlar. Yurdumuzda benim bildiğim üç tür istavrit var. Bunlar ;
Sarıkuyruk,
Karagöz İstavriti,
Akdeniz’de ve Ege’de bulunan tür (Bunun adını bilmiyorum ama derin su istavridi demişler.)
İstavritin küçüğüne “Kıraça” denir. Haziran- Eylül arası üreme dönemidir. Hızlı büyürler.
Ayrıca Karadeniz’de azmanı vardır ama son yıllarda görmedim. Bazen kıyı ağlarında çıkıyormuş, nadiren de kıyı ağlarına vuruyormuş.
Gırgırla, voli ağlarıyla, sade göz istavrit ağlarıyla ve çapari ile avlanır. Oltayı eline alan herkes tutar.
Izgara da, tava da ve fırında pişirilir, pilakisi, buğulaması ve benzeri türevleri olmaz.
(http://i.hizliresim.com/Qv6963.jpg) (http://hizliresim.com/Qv6963)
(http://i.hizliresim.com/VPkbor.jpg) (http://hizliresim.com/VPkbor)
-
Hazır konu istavrite gelmişken ben de kendi istavrit tarifimi vermek isterim. En lezzetli tarifler elde en az malzeme varken ortaya çıkan tariflerdir der şef aşçılar. Benim tarif elde sadece istavrit varken ortaya çıktı...
Yalova'da büyüdüm. Yalova ben ortaokulda okurken kıyı ilçesiydi, şimdi şehir genişledi. Yılın her mevsiminde denizle yakın olmak kaçınılmazdı. En keyifli zamanı tabi ki yaz aylarıydı. 14 yaşındayken ben ve kuzenim sandal kiralar Yalova açıklarına kürek çeker açılır ve çapamızı atıp çaparilerimizle balık tutardık. Oraların en çok yakalanan balığı dipten 5-6 kulaç yukarıda istavrit ve dipte bulunan mezgitlerdi. Bir gün kuzenle yine balığa çıkmıştık. Bir sürü balıkçı takasının denizin üzerinde öbeklendiği alana doğru kürek çekip kimseyi rahatsız etmeyecek bir noktada çapamızı attık. (Deniz adetidir, genç çiftler, aileler bazen arkadaş grupları yine sandal kiralayıp kürek çekerek açılıp denize girerlerdi. Diğer tekneler çapalarını diğer insanları rahatsız etmeyecek bir mesafede bırakmaya özen gösterirlerdi). Saldık çaparilerimizi denize değerli reisler :) Çapariler sıvama (10 iğnenin 10 unda da balık olduğu zaman sıvama aldık denirdi. Sadece Yalova'ya mı özgü bir terim bilemiyorum.) istavritle dolup gelmeye başladı. 2 saat geçmemişti ki yaklaşık 3-4 kilo istavrit almıştık. Sülale geniş olunca hep beraber yeriz akşam yemeğini deyip avlanmaya devam ettik. Bu arada sevincimizi bastırıp kafamızı kaldırdığımızda balıkçıların tamamının bizim sandala doğru baktığını gördük. Pek balık tuttukları yoktu nedense. Bir istavrit sürüsünün tam üzerinde olduğumuzu düşündük ve avlanmaya devam ettik :) . Saat öğleden sonra 1 olmuştu ve biz yanımıza ne su ne ekmek hiç birşey almadan çıkmıştık. Bu kadar verimli geçeceğini düşünsek tedarikli gelirdik ama tüm balıkçılar gibi biz de şaşkındık. Koca koca balıkçı amcalar yerine yeni yetme 14 yaşında iki çocuk kovaları dolduruyorduk. Ben açken ben değilimdir saygıdeğer reisler. Zaten sandalda öyle güneşlik falan hak getire. Güneşin altında kavrulup duruyoruz. Kıyıya gidip geri gelirsek çapa attığımız yere geri gelemeyiz malum balıkçı amcalar var sırada bekleyen :)
İşte bu şartlar altında bulmak zorunda kaldığım istavrit tarifimi sizlerle paylaşıyorum. İstavritin kafasını atıp bıçakla karnında ikiye ayırıp içini temizliyorsunuz. Kılçıklarını temizledikten sonra deniz suyuyla balığınızı yıkıyorsunuz. İstavritinizi afiyetle yiyebilirsiniz. Yarım kilo kadar yemiştim ve en ufak bir mide problemi yaşamadık ne ben ne de benim kuzen :)
Afiyet olsun 8)
-
İZMARİT / Spicara Flexuosa / Blotched Picarel
Tüm denizlerimiz de bulunuyor. Kayalık, kumluk, şamandıra dipleri, iskele altları, köprü ayakları, gemi altları gibi yerlerde bulunur. Kıyın ağlarında yakalanır, en çokta olta ile tutulur. Yemli tutulabildiği gibi çapari ile de tutulabilir. Oltaya vurduğunda fazlaca çırpınır hemen fark edilir.
Izgarası, haşlaması güzel olabilir ama kızartması için tulum çıkartılmalı çünkü derisi çok kalındır. Bazen Karadeniz’de sürü halinde dolaştığı da olur.
(http://i.hizliresim.com/ad9M6g.jpg) (http://hizliresim.com/ad9M6g)
(http://i.hizliresim.com/2nLNBd.jpg) (http://hizliresim.com/2nLNBd)
-
KALKAN / Psetta Maxima / Turbot
Ege, Marmara ve Akdeniz’de de görülmesine rağmen asıl bulunduğu denizimiz Karadeniz’dir. Benim ise hayatımın bir bölümünde palamut ve lüferle birlikte en fazla haşır neşir olduğum bir balıktır. Benim çoçukluğumda kalkancılık adında apayrı bir balıkçılık türü vardı. Uzmanlaşılmış bir branş gibiydi. Tam anlamıyla balığa yaşama ve üreme şansı tanıyan bir balıkçılık türüydü.Ağların göz açıklığından dolayı 2 kilonun altındaki balıklar yakalanmazlardı. Ağın gözünden geçip kurtulurlardı. Neyse bu hikaye kısmı bitmez bu balığa ve balıkçılık türüne ait o kadar çok anım varki konu başlığı gümbürtüye gider.
Gelelim kalkana ; beyaz etli bir dip balığıdır. Normal zamanlarda derin sularda kumluk zeminlerde yaşar. Bulunduğu bölgeyi çok terketmez, kıyı - açık doğrultusunda hareket ederler. Mayıs ayında havyar dökmek üzere kıyıya doğru harekete başlarlar. İyice kıyıya kum taş sınırına geldiklerinde havyarlarını dökerler.Öyle bir çizgiye yavrularlar ki tam o noktadan sonra dalga kırılır. Zararlı canlılar çok fazla o bölgelerde gezemezler.
Avcılığı 15 Nisan’dan itibaren yasaktır. Günümüzde en çok trolle avlanılır, ama kalkan ağı kullanımı da bazı yörelerde devam etmektedir. Kuzey de yetiştiriciliğinin yapıldığını ve yetiştirilen balıkların renklerinin daha açık olduklarını duymuştum.
Karnının altı beyaz ve sırt kısmı koyu renkli , kılçıkları haricinde birde düğmeleri olan bir balıktır. Eti beyaz renktedir. Erkek olanı makbuldür. Dişisi daha büyük olmasına rağmen havyar boşluğundan dolayı daha az eti çıkmaktadır.
Pişirme şekillerinde ise ızgara, şiş, buğulama, tava ve haşlaması yapılır. Favorim ince dilim tava olmakla beraber kalın dilim haşlamasını da severdim.
(http://i.hizliresim.com/l3JGPk.jpg) (http://hizliresim.com/l3JGPk)
-
HAMSİ / Engraulis Encrasicolus / European Anchovy
Karadenizin gözbebeği, bana göre en güzel balık ve benim bir numaramdır. Hiç avcılığını yapmadım avcılığında bulunmadım ama avlayanları yakından izledim. Bizim hamsi takımımız yoktu ayrıca benim balıkçılık yaptığım zaman Batı Karadeniz de hamsi avlayan takım yoktu genelde Doğu Karadeniz in tekneleri gelir bu avcılığı yaparlardı. Şimdiki gibi balık bitirilene kadar avlanılamazdı. Balık bulucu cihazlar neredeyse yoktu ve olanlarda bu kadar gelişmemişti. Avcılığın bir raconu vardı yani. Bir gırgır hamsi ocağını çevirecekse önce sandalı indirir , reis ocağın üstüne sandalla gider, yemli oltayla ocaktan birkaç balık tutar ve yeterli büyüklükteyse ağı mola ederdi. Ben bu avcılık kültürünün son birkaç yılına yetiştim. Şimdilerde ise sadece yemek için tutulmuyor, kedi köpek maması, gübre vs. yapmak için yıllık balık stoğu bitirilene kadar tutuluyor. Sürdürebilir balıkçılık falkan bana göre hikaye yani. Zaten her türlü balığın yemi olan hamsinin düşmanı çok, birde endüstriyel avcılar eklenince Şubat ayını balık stoğunun çoğu göremiyor.
Neyse dertlendim birden, bu hamsi Eylül’ deKaradeniz’in Kuzeyinden Trabzon tarafına geçer, Kasım Ayında dağ başlarına kar düşmeye başladığında Batı Karadeniz’e gelir. Sinop –Boğaz arasında gezer durur. Bu sırada çeşitli büyüklüklere ulaşır ama çoğu üreme şansı yakalayamaz. Kışında Marmara’da yakalanır, Marmara’da yakalananlar daha büyük olurlar, bence aynı aileden ama lezzeti farklı oluyor.
Günümüzde avlama şekli gırgır ve yüz trolü ile yapılır. Eskiden dalyan ,ığrıp gibi sistemlerde kullanılırdı.
Pullu bir orta su balığı olup planktonla beslenir.
Pişirme şekline gelince, valla bana göre herşeyi olur. Hatta kılçığı bile yenir. Benim favorim kar yağarken ızgarasıdır. Yoksa ahali , buğulama, pilaki, haşlama, tava , ızgara, pilav, ekmek ve benzeri aklımıza gelen her türlüsünü yapmaktadır.
(http://i.hizliresim.com/o0LgZR.jpg) (http://hizliresim.com/o0LgZR)
(http://i.hizliresim.com/LZJaEa.jpg) (http://hizliresim.com/LZJaEa)
-
Gece gece sevenlerine gelsin, afiyet olsun.
(http://i.hizliresim.com/DBLM9Z.jpg) (http://hizliresim.com/DBLM9Z)
(http://i.hizliresim.com/m4VP7Y.jpg) (http://hizliresim.com/m4VP7Y)
(http://i.hizliresim.com/PnRqP6.jpg) (http://hizliresim.com/PnRqP6)
(http://i.hizliresim.com/d865kr.jpg) (http://hizliresim.com/d865kr)
-
N'aptın tam yatmak üzereyken yahu. Ahanda karnım açıktı.
-
N'aptın tam yatmak üzereyken yahu. Ahanda karnım açıktı.
Daha çok vardı da kıyamadım Erenlere :)
-
Hamsi bollaştığında Perşembe Pazarının sahile yakın bir sokağında iki uzun mangal tezgahı kurulurdu. İki de uzun ve yüksek masa. Sadece hamsi ızgara yapardı adamlar. Izgara hamsi kırmızı soğan ve ekmek... Bir porsiyon hamsi ikiye katlanan ızgara kadardı.
Günlerce Perşembe Pazarı esnafı, duyanlar, banka müdürleri, şirket sahipleri cemil cümle saat 12 ile 14 arasında o daracık sokakta miss gibi hamsi ızgara ve soğan rayihaları içinde ibadet ederdik. Zaman zaman zulalarda şarap ve rakı plastik bardaklarda paylaşılır, kahkaha sohbet gırla giderdi.
O günlerden beri, ben bu kentte iki ibadet olduğunu dillendiririm. Biri hamsi diğeri palamut mevsiminde yapılan denize tapılan ibadetler.
-
MEZGİT / Micromesistius poutassau/ Whiting
Dip balıklarının en lezzetlilerinden biridir. Bembeyaz eti çok lezzetlidir. Yurdumuzda Karadeniz Marmara arasında göç etsede yatak yapıp bölgesel yaşayanlarıda vardır. Normalde derin suda yaşar, kışın yumurtlamak için daha sığ sulara gelir. Günümüzde genelde trol ile avlanılır. Trol torbasına giren balıkların yaşama şansı olmadığı için mezgitin hiç yoktur. Zaten su yüzüne çıkmadan ölür. Çaparide bile suyun yüzüne çıkınca vurgun yer ölür. Yaz aylarında çapari yada yemli oltayı dibe indirdiğinizde mezgit tutma şansınız yüksektir. Yazın tutulan mezgitin kokusunda, çalkantılı denizde, beni fena deniz tutardı, sanırım hala tutuyordur.
Kışın lezzetli olur ama genelde havyarlı olur. Mısır unu ile yapılan tavası inanılmaz lezzetli olur. Çok çabuk dağılacağı için kısa sürede çevirmek lazımdır. Mezgit gibi dip balıklarının bünyelerinde ağır metal barındırdıkları söylenir bundan dolayı çok sık tüketilmeleri tavsiye edilmez .
(http://i.hizliresim.com/8M002k.jpg) (http://hizliresim.com/8M002k)
-
Mezgitin tavası da güzel olur yani;
(http://i.hizliresim.com/vbdd5O.jpg) (http://hizliresim.com/vbdd5O)
-
KEFAL / Mugilidae / Flathead Mullet
Tüm denizlerimizde bulunurlar. Ne kadar denizde çel çöp varsa toplarlar. Çok lezzetli olmasa da , tava ,fırın,buğulama,pilaki gibi her şeyi yapılabilir.Zaman zaman tatlısulara da girebilirler. Zaten çoğunlukla dere ve çay ağızlarında yaşarlar. Göç etmezler. Voli ağı, Mantar yakası büzülen gırgır ağı ve çeşitli kıyı ağlarıyla tutulabildiği gibi, oltacılar tarafından da Kıbrıs Oltası, çarpma gibi metodlarla da avlanılabilir.
Ben iki değişik türünü biliyorum fakat yurdumuzda dört beş türü varmış. Ayrıca bir de “Rus Kefali” vardı. Sırası gelmişken yazayım bari. Bu Rus kefali geldiği yıllarda ben balıkçıydım. İşin gerçeğini çok sonra öğrendik ama ben o zamanda bir gariplik olduğunu anlamıştım. Bir tane bile yemedim de tutmadım da. Şimdi efendim bu Çernobil faciası olduğunda Karadeniz’e dökülen nehirler üzerindeki havuzlarda bu kefaller havyarı için yetiştirilirlermiş. Facia sonrası bu balıklar mutasyona uğramış, bünyelerindeki radyasyon sınırın çok üzerine çıkmış, bu yüzden açmışlar havuzların kapaklarını. Bu gariban balıklarda durgun suda havuzlarda büyüdükleri için , denizle buluşunca nerede bir durgun su bulsalar doluştular oraya. İşte bizim Karadeniz Limanlarına ocaklar halinde geldiler ve yataklandılar. Bunu gören gırgır ve voli Reisleri de hemen ağları mola etti. Tonlarca balık tutuldu. Çok kocaman olan bu balıklar yerli kefal gibi mantar yakadan atlıyamıyorlardı da kaçamıyorlardı da. Kepçe ile bile tutulduğunu görmüştüm. Bir metre büyüklüğünde olanları bile vardı. Neyse daha fazla karıştırmayayım ama netice itibari ile yurdum balıkçısı, zıpkıncısından tutunda gırgırcısına kadar azimle mücadele etti ve balığı bitirdi.
Ben yemedim ama yiyenler saman gibi diye tarif ederlerdi. Bir kere daldığımda kayanın kovuğunda karşılaşmış tırsmıştım bile.
Hadi Selametle.
(http://i.hizliresim.com/4P26qL.jpg) (http://hizliresim.com/4P26qL)
Izgarası
(http://i.hizliresim.com/qb1785.jpg) (http://hizliresim.com/qb1785)
fırında yapılışı
(http://i.hizliresim.com/gqzm85.jpg) (http://hizliresim.com/gqzm85)
-
Bir porsiyon hamsi ikiye katlanan ızgara kadardı.
Can alıcı nokta burası. Maalesef hamsi sudan ucuz olduğu dönemlerde bile İstanbul'da bu ölçü birimini kullanan balıkçı kalmadı sanırım.Teşekkürler güzel katkı için.
-
Konu bölünmesin diye yazmamıştım, hamsi tarifiyle ilgili bir kaç şey demeliyim.
Hamsiler temizlenip kılçıkları ayıklandıktan sonra aşağıda ki gibi iki yaprak haline getirilip,
(https://i.ytimg.com/vi/gCK6ZTwSrzw/maxresdefault.jpg)
İki hamsinin içleri birbirine yapıştırılarak kızartıldığında nefis olur.
(http://image.yenisafak.com/resim/upload/2016/10/27/01/56/d6bc0a2chamsikusurize.jpg)
-
Bazı yörelerde hamsi kuşu,hamsi kuşlama,
bazı yörelerde de hamsi köfte olarak adlandırılmakta.
Adı ne olursa harika bir lezzet.
Temizlenişi;
(http://1.bp.blogspot.com/_pxxjkbLHckQ/TQccIho15CI/AAAAAAAAAy8/R5N4nEEZCD8/s1600/IMG_1362.jpg)
İki hamsinin içleri birbirine bakacak şekilde yapıştırılması,
(http://www.go2fishing.com/wp-content/uploads/2009/10/temizlenmis_hamsi.JPG)
Az yağda kızartılması,
(http://1.bp.blogspot.com/-r9Q2iORvNDs/TymmRplnl5I/AAAAAAAABLs/8_70Wu1Fo0I/s1600/IMAG0150.jpg)
sonuç,
(http://www.yemekaski.org/wp-content/uploads/2016/06/IMAG4191.jpg)
-
Hamsiyi her daim böyle yerim. Mısır unu ile yaparım. !O__
-
Tabi ki olmazsa olmazı aşağıda,
(http://scontent.cdninstagram.com/t51.2885-15/s480x480/e35/12965271_1707476492836604_360283824_n.jpg?ig_cache_key=MTIyOTc3MTY1OTAwOTI5MzAzMg%3D%3D.2)
-
Kaan bizim bu yörede hamsi bulunmuyor,
Güzelbahçe mezatta bulunsa da Karadeniz hamsisinin lezzeti yok.
Şöyle bir tabak hamsi için yürüyerek İstanbula giderim valla.
(http://www.zokabalikci.com/zoka/urunler/hamsi60417.jpg)
-
Eh bu kadar balık yemeği tarifinden sonra,
sofraya soğan koyup, rakıya yumruğumuzu meze yapacaz anlaşıldı.
-
Hah, tabağı görünce aklıma geldi, bir de balığa limon sorunsalı vardır halk arasında konuşa gelen :P ;D ;D ;D
-
Bir ara bir traş kolanyası reklamı vardı.
Balıkmıyım ben diye başlıyan. :D
Demek ki limon balığın yanında iyi gidiyor olmalı ki,
reklam ulusal düzeyde TV lerde uzunca bir dönem yayınlandı.
-
Taze balığa limon sıkılmaaazz ;D ;D ;D
-
İstenilen miktarda Hamsi (Pulları parmağınızla temizlenerek Sardalya da olur) kafası ve orta kılçığı tamamen alınıp yaprak gibi açılarak güzelce temizlenir ve iki saat soğuk suda bekletilerek kanı alınır.
Bilahare karınları birbirine yapıştırılarak şu vakumlu kapaklı kaplardan birisine kat kat ve katlar arasına ufak kırılmış az miktarlarda kayatuzu serpilerek (kabın en altı dahil) dizilir.Tuz sadece dış derisine değecek buna dikkat edelim.
Buzdolabının alt katında veya serin bir yerde 10-15 gün bekletililen balık kendi suyunu salarak fermente olur ve pişer. Lokum gibi olup yenmeye hazırdır artık.
Yemeden önce %50 Elma sirkeli suda yarım saat bekletmeyi ve servis tabagına alınca üzerini doğranmış dere otu ile süslemeyi ,az zeytinyağı gezdirmeyi unutmayın.Yanında ne içileceğini sizler iyi bilirsiniz. :)
Afiyet olsun.
Not: Limon kesinlikle sıkılmaz.
-
N'aptın abi. 10-15 gün ;D
Ben aklımda duracağına midemde dursun diyenlerdenim.
Tava için ayıklarken hemen bir 250 gr kadarını önce limon ve tuz'a yatırır, bir kenara koyarım. Bekleme süresi, kalan balığı ayıklamak, pişirmek ve yemek süresi kadardır.
Yemeğim bittiğinde, iki dakikada limon suyundan çıkarır, az sarımsak ile hazırladığım zeytinyağına yatırır rakı'mın yanında canavar gibi meze yapmış olurum.
(Kimi en az 2 saat, kimisi 24 saat bekletir.)
-
Kaan cım ,bizimkisi fermente yani turşu. Bir kere yapınca yaza kadar yiyebilirsin.:)
Kapağını açınca saldığı suyu döküp az salamura suyu eklemeyi unutmayalım.
Karadenizliler tenekelere lakerda basarken aralara hamsi doldurup tenekeyi lehimle kapatırlarmış eskiden balık bol iken. Yaza kadar açmadıkları teneke olurmuş :)
-
Hah şöle işte. Sırası geldikçe tarifleri alalım. Teşekkürler.
Bu arada yerli kefal derken İnebolu'da kefal bolluğu yaşanıvermiş, bakınız voli ağına gözü gözüne kefal dolmuş.
(http://i.hizliresim.com/01VGrY.jpg) (http://hizliresim.com/01VGrY)
-
Ankara'da öğrenciyken 3 arkadaş bir evi paylaşırdık. Tabii ilişkilerimiz evi paylamaşmaktan öte kardeş gibiyizdir. Birimiz İzmirli, birimiz Giresunlu bense Mersinli.. Ucuz buldum mu Sakarya'dan hamsi alırdım. 6 yıl beraber yaşadık. Ucuz bulup her hamsi aldığımda bizim Giresunlu ne kadar para verip aldığımı sorar sonra pahalı bulup "Olum bizim orda poşetini getirene bedava veriyorlar" derdi. Sağolsun bize bol bol tavada fırında hamsi yedirdi. Bir gün bizim Giresunlu'nun yine Ankara'da yaşayan halasını ziyarete gitmiştik. Yaptığı hamsili pilavı unutamam; tadı hala damağımdadır.
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
ZARGANA / Belone Belone / Garpike
Zargana bildiğim kadarıyla tüm denizlerimizde bulunmaktadır.Eskiden sonbahar aylarında geceleri biz lüx ve kepçeyle avlardık. Ayna kıç bir sandalın kıç aynasına lüxü asardık. Bir kişi kürekte siya tutar, diğer kişi de kepçe ile kıç üzerinde balık toplardı. Işığa toplanan balıkları kepçe ile yakalanırdı. Yorucu olurdu. Sonraları zargana için sade göz ağlar çıktı. Bir de bu sene Sivri Ada da gördüm zarganaya voli yapıp voli ağıyla tutuyorlardı. İstanbul’ da oltacılar Lüfere canlı yem yapmak için zarganayı tutup livarlarda canlı saklıyorlar.
Zargananın tavası, buğulaması ve pilakisi güzel olur. Hamsi gibi ızgarasını da yapanlar vardır.
(http://i.hizliresim.com/W02mdm.jpg) (http://hizliresim.com/W02mdm)
(http://i.hizliresim.com/nRPZZM.jpg) (http://hizliresim.com/nRPZZM)
-
USKUMRU / Scomber / Atlantic Mackerel
Kendileri beni en çok duygulandıran balıktır. Dedemden ve babamdan bana aktarılan bir hikayesi vardır. Dedemde babamda uskumruya “ Denizin Gelin Kızı” derlerdi.Dedem Babama gelecek nesiller bu balığı kitaplarda görecekler dermiş, babamda bana söylemişti. Artık Karadeniz de “Lipari” büyüklüğünde uskumru olmadığı için sağlığında haklı çıktı. Bu uskumru narin bir balık küçüğüne aynı palamutta olduğu gibi “vonoz” büyüğüne de “Lipari” deniyor. Aynı palamut gibi göçmen bir balıktır. Normalde tüm denizlerimiz de bulunması lazım fakat yıllardır, Marmara ve Karadeniz’e çıkamadan hatta bir kere bile yumurtlayamadan bitirilir. Bazen İstanbul’da tezgahlarda iri istavrit büyüklüğünde vonoz uskumrular görüyorum. Biraz bakıp yutkunup yoluma devam ediyorum. Hatta bir keresinde bakarken dalmışım öylesine, tezgahtaki doğru düzgün Türkçe bile konuşamayan tezgahtar bana “uskumru Karadeniz’den abi” dedi kendi lisanıyla. Şimdi adama ne desem dedim uzaklaştım sessizce. Adam hala arkamdan “yarım kilo et fiyatına abi “ diye bağırıyordu garibim. Pahalı buldum da almadım zannetti. Şimdi bu narin balığın düşmanı çoktur, tüm vahşi balıklar bunu yer bir kere. Ayrıca deniz soğukluğundan da etkilenir belli dönemlerde. Aynı palamut gibi hızlı yüzer ve sürüler halinde dolaşır. Orta su balığıdır bu balıkta. Bunlara “pelajik balıklar” diyorlar bu işlerle akademik uğraşı içinde olanlar.
Sonuçta çevresindeki herkes canavarı bu balığın. Her türlü avlanma şekliyle avlanılır eğer öncesinde hayata tutunup,canlı kalabilirse .Bu balığın bolluğunun en güzel örneği eskiden Karadeniz’de çapari ile kanca kancaya istavrit gibi tutulmasıdır.
Neyse güya balığı tanıtacaktık. Zaten şimdiye kadar yazmaya çalıştığım balıklarla ilgim alakam vardı geriye üç beş balık daha kaldı. Ondan sonrası biraz araştırarak ve bilenlerinden destek alarak olacak muhtemelen. Balığı tanıtacaz diye kendi hatıralarımızı yazıyoruz ya umarım okuyanlar sıkılmıyordur. Okuyan da oluyormudur onuda bilmiyorum ya.
Her şekilde avlanılabildiğini ve sonuçta tezgaha niçin gelemediğini öğrendik. Allah’tan Norveç diye bir yer var. Oradan koliye doldurup gönderiyorlar. Bazen bende alıyorum marketlerden donmuş olarak. Soğuk zincir bozulmadan almak önemlidir. Ama ızgarası harika oluyor. Biraz yağlı balık ya ondan olsa gerek ızgara da bu kadar güzel olan balık görmedim ben. Aynı kasaplık tavuklar gibi.Kasaplık tavuklarda hemencecik pişer ağızda dağılıverir, nolcak 36-45 gün aralığında kesim ağırlığına ulaşmış , piliç daha . Benim çocukluğumda bir misafir geldiğinde babaannem tavuklarımızdan keserdi hemencecik yolar ,temizler,yıkar, tencereye atardık. Akşama kadar mangalın üstünde kaynardı, su ekleye su ekleye bir hal olurduk. Yinede piştiğinde kayış gibi olurdu. Adaleli hayvan nolucak başka türlü yaşama şansı yokki, atmacadan kaç, köpekten kaç, sansardan kaç, afrikalı atletler gibi olurlardı. Şimdi bu tarz özenilir oldu, millet birbirini paralıyo gezen tavuk diye.Tavuk nereden aklıma geldiyse, mezgiti yazarken de unutmuşum bak o da aklıma geldi , bir yerler de mezgite “tavukbalığı”denildiğini duymuştum.
Uskumruya dönecek olursak,ızagara , tava, buğulama, pilaki yani aynı palamut gibi herşeyi olur. Yağlı olduğunda tavası ve pilakisi ağır olur. Küçüklerini yani vonozu tava yapılmalı, büyükleri ise ızgara yada pişirme kağıdında fırına atılmalı.
Uskumru için de bu kadar.Selametle…
(http://i.hizliresim.com/V02apB.jpg) (http://hizliresim.com/V02apB)
ızgarası güzel olur
(http://i.hizliresim.com/yE252n.jpg) (http://hizliresim.com/yE252n)
-
Kolyoz'u pas geçmişiz Uskumruyu yazarken bahsetmek lazımdı. Neyse onuda yarın yazarım. Selametle.
-
Hatıraların da en az balıklar kadar ilgimi çekiyor ,mahrum etme bizi. Via böyle Ahmet Reisim. :)
-
Hatıraların da en az balıklar kadar ilgimi çekiyor ,mahrum etme bizi. Via böyle Ahmet Reisim. :)
Aynı fikirdeyim, ilgi ile okuyoruz, emekleriniz için ayrıca teşekkür ederiz :)
-
KOLYOZ / Scomber Japonicus / Chub Mackerel
Uskumru ile çok karıştırılır. Tezgahta görseniz ayırt etmeniz çok güçtür. Aynı ailedendirler. Normalde aynı tarihlerde göç ediyor olmaları lazım fakat bu balıkcağız da uskumru gibi yolun sonuna geldi. Marmara’yı pek geçemiyor. Marmara’yı geçse Karadeniz’e çıkacak ve yavrulayacak ama nafile. Uskumrudan gözleri çok daha büyük ve daha tombuldur.Kuyruk yüzgeci de farklıdır. Renkleri benzer olsa da sırt çizgileri uskumru da düze yakınken kolyoz da daha alacalı bulacalıdır. Benim balıkçılık yaptığım süreler boyunca her sene bir iki defa karşılaşırdım.İri olanları palamut çaparisine atlarlardı çift çift. Şimdi görebilene aşk olsun.
Kolyozun uskumrudan biraz daha lezzetinin yavan olduğu söylenir.Tuzlaması da palamut kadar lezzetli olur.Dolmasının da yapıldığını duymuştum . Hala Ege de bir yerlerde avlanıldığını tahmin ediyorum. Ben epeydir tezgahlarda görmüyorum belki Ege ve Akdeniz’de yaşayanlar karşılaşıyorlardır.
(http://i.hizliresim.com/DPoA13.jpg) (http://hizliresim.com/DPoA13)
-
Savaş ve Öcal Abilerim teşekkürler.
Kolyoz uskumru farkı için şöyle güzel bir şey buldum nette.
(http://i.hizliresim.com/372Vn5.png) (http://hizliresim.com/372Vn5)
-
Kolyoz'u böylece ezberlemiş olduk ;D ;D ;D
Hatıraları ilgiyle okuyorum emin ol.
Uskumru'ya bayılırım. Tezgahlarda, kolyoz olduğunda, uskumru diye satıyorlar bilmeyene. 7-8 sene evvel Marmara Ereğlisin'de yediğim uskumru gibisine hiç denk gelmedim. Hoş şimdilerde uskumruya bile denk gelemiyoruz ya
-
Kolyoz'u böylece ezberlemiş olduk ;D ;D ;D
Şimdi fark ettim , muhtemelen resim yapıştırırken yanlışlıkla olmuş, yazdıktan sonra tekrar kontrol etmemişim.Çarkçıbaşından rica edeyim de düzeltiversin. Takip ettiğin için sağol Kaan Reis.
-
N'aptın abi. 10-15 gün ;D
Ben aklımda duracağına midemde dursun diyenlerdenim.
Tava için ayıklarken hemen bir 250 gr kadarını önce limon ve tuz'a yatırır, bir kenara koyarım. Bekleme süresi, kalan balığı ayıklamak, pişirmek ve yemek süresi kadardır.
Yemeğim bittiğinde, iki dakikada limon suyundan çıkarır, az sarımsak ile hazırladığım zeytinyağına yatırır rakı'mın yanında canavar gibi meze yapmış olurum.
(Kimi en az 2 saat, kimisi 24 saat bekletir.)
Çiğ Hamsi veya gerçek adı ile "kopsiya"..... Yenikapı Rum ve Ermeni balıkçılarının tarifi imiş.
Yıllar önce Rıdo Turhan Ağabey'in teknesi BU-SE'de hazırlamıştı.Sonra birlikte her hamsi şöleni öncesinde tekrarlandı... Sonra da benim ritüellerim arasına girdi. Sadece hazırladığım kopsiya'yı yemek için yurt dışından gelip kapımı tırmalayan lise arkadaşlarım oldu.
Eller yıkanıp, kollar sıvanıp, garsondan kafası kılçığı temizlenmiş yarım kilo kadar hamsi ile birlikte 2 limon istenip masada işe girişildiğinde bilmeyen kişilerin yüz ifadelerini izlemeyi çok severim. Hele yapılan yorumlar...
-Ne yani şimdi onu öylece mi yiyeceksin?
-Evet! Sen de tadına bakarsın değil mi
-Şurada beni kessen yemem ben çiğ balık.
- Iğğğğh ben suşi de yemem. Hele hamsiyi hiç yiyemem...
Bir kez tadına bakanların sadece az bir oranı yemeğe ve yapmaya devam edip müptelası oldular.
Özellikle öneriyorum. ;)
Yıllar içinde farkettim: Deniz kestanesi yumurtasını çiğ yiyenler kopsiyada beyn devrelerini yakmıyorlar.
2 saat bile çok Kaan'cım :)
-
Bence de çok bile.
Dediğim gibi "Bekleme süresi, kalan balığı ayıklamak, pişirmek ve yemek süresi kadardır". Ne kadar tutar ki 30-45 dk ? ;D
Ben babamdan da kaptan kayınpederimden de böyle gördüm.
-
Geçen ağustos da sardalya yapmıştım. Bu ay biter herhalde. :)
-
Ustalardan bir de çiroz ve lakerda tarifleri alsak. Off ki ne of.
-
Ustalardan bir de çiroz ve lakerda tarifleri alsak. Off ki ne of.
Aynı fikirdeyim Sedat Abi , aralara sıkıştırıversinler tarifleri.
-
Ustalardan bende bekliyorum. İş, deniz ürünleri olduğunda kulaklarım bile dört açılır ;D
Benim, naçizane bildiğim şu şekildir.
Çiroz denildiğinde akla sadece uskumru gelir. (kolyozla yapılsa da pek bir yavan olur.) Liliga ile karıştırmamak gerekir.
İçleri güzelce temizlenen uskumrular iyice tuzlanır. Kimisi bekletmek için 24 saat der kimisi 2-3 gün. (Bunun bulunduğunuz bölge ile alakalı olduğunu düşünüyorum)
Deniz suyunda yıkanır ve ve süzülür. Fazlası kağıt havlu ile alınabilir. Sonra açık havada güneş görmeyecek bir yerde ipe dizilir. Tülbent benzeri bir şeyle örtülür ama balığa değmez. Sürekli yapılan evlerde eskiden çiroz kafesleri olurmuş, ona asarlarmış. Yeterli bir süre bekletiniz. Ne kadar sorusuna eskiler, çiroza benzeyene kadar derlerdi ;D
İpten aldığınız çirozu, sirke ve zeytinyağında bir süre bekletirsiniz. Sonrasında sabah kahvaltısında kömür ateşinde hafif bir ızgara yapar, biraz döver ve zeytinyağı gezdirir, kızarmış bir dilim ekmeğin üzerine koyup mu götürürsünüz yoksa rakının yanına meze olsun diye hafif yağlı kağıt arasında dövdükten sonra, zeytinyağı limon gezdirip dereotu ile süsleyip mi götürürsünüz yoksa kış günleri fasulye yada nohutun yanında turşu yerine mi yersiniz, yoksa.... peh peh peh ağzım sulansğfsığf ;D
-
Konu lakerda olunca elbet söylenecek şeyler var ama birebir benim öğrendiğim şekli ile anlatan işin ustası varken, üstelik buna zaman ayırıp videosunu çekmişken direk onu paylaşmayı tercih ederim.
-
Çiroz , la kerida deyince hazırlamasını öğrenmek istediğim palamut kurutmasını öğrenmek isterim. Yıllar önce Şile'de palamutun bol çıktığı yıllarda yaprak olarak açıkmış ama kuyruğundan ayrılmamış palamutları ipe dizilmiş açık havada kurutulurken çok görürdüm.
Bilen tarifini verir ise benden bolca dua alacak ;)
-
Bu arada benim arşivi karıştırırken EBK (Et ve Balık Kurumu) yayınlarından birinde ilgi çekecek "Uskumru Tuzlaması" makalesini buldum.
Meraklılarına..... Dil ve imlâ hatalarını görmeyiverin artık. ;)
Uskumru Tuzlama Usulleri
HİKMET AKGÜNEŞ
Yurdumuzda tuzlu balık olarak umumiyetle sardalya balığı akla gelir.
Halbuki Amerikada ve bilhassa kuzey memleketlerinde uskumru da çok
miktarda tuzlanmaktadır. Bizde de gerçi aşağıda bahsedileceği üzere uskumru
tuzlaması yapılırsa, da bu miktar pek azdır ve ekseri halkımız tarafından
bu tip balık mamulü tanınmamaktadır.
1961 yılında büyük mikyasta tezahür edeceği mütehassıslarca tahmin
edilen bu balığın mühim bir kısmı çiroz olarak kıymetlendirileceği gibi, bir
kısmının da tuzlama suretiyle müstehlike arz edilmesi uygun olacağı kanaatindeyiz.
Kutu konserveciliğine göre bu tip mamulün maliyetinin daha çok ucuz
olacağı da gözönüne alınmalıdır.
Kıymetli balık biologlarımızdan İLHAM ARTÜZ arkadışımm tetkikatmdan
anlaşılacağı üzere uskumru da tezahürü peiodik olan balıklarımızdandır.
İstanbul ve civarındaki bazı balık tuzlama yerlerinde az miktarlarda
yapılan uskumru tuzlaması şu suretle yapılmaktadır:
Bu ameliyelerden birinde balığın bağırsakları çıkarılmakta, diğerinde
ise çıkarılmadan balıklar tuzlanmaktadır. Bazı eski tuzlayıcıların ifadesine
göre balıkların bağırsakları çıkarılmadan tuzlanması halinde balığın hoş
(*) Çok iyi olacağı kanaati Pelâjik Laboratuarımız tarafından önceden tahmin
edilmiştir.
bir lezzet aldığı iddia edilirse de bu fikirde daha ziyade maliyetin bu suret
le daha ucuz olmasının, hâkim bulunduğu anlaşılmaktadır.
Deniz suyu ile yıkanan balıklar bu tuzlama yerlerinde ayrıca bir mua-
meleye tâbi tutulmadan doğrudan doğruya tuzlanmaktadır. Bh- kısım ima
lâthanelerde ise balıklar hafifçe tuzlanarak bir gece kendi haline bırakılır
Ertesi günü galsamalardan tutularak iç organlar çıkarılır. Bu esnada balıkta
herhangi bir şak ameliyesi yapılmaz. Bunu müteakip iyice yıkanan
uskumrular tuzlanır ve usulüne uygun olarak istif edilirler. Bu istif ise balıkların sırtları yukarı karınları da aşağı gelmek üzere ve birinin kuyruğu
yanındakinin başı hizasına gelmek üzere sıralanmak suretiyle yapılır Her
sıra arasına tuz serpilir. Yukarda bahsedilen her iki usulde de balıkların
başları çıkarılmaz.
Bizde halen tatbik edilmekte olan bu tuzlamadan başka bir de diğer
memleketlerde ve dünya standarlanna uygun olarak yapılan tuzlama ameliyelerinden bahsetmek ihracat tipi imalât imkânlarımız bakımından çok
yerinde olacaktır.
Amerika'da 1945 yılında elde edilen tuzlu uskumru miktarı 3.573.448
pound (*) dur. Bu miktar 1909 yılında 9.045.469 pound idi. İskandinav memleketlerinden her yıl Amerikaya külliyetli miktarda tuzlu uskumru ihraç
edilmektedir. Amerikan istihsalinin düşmüş olmasına bunun da tesiri olmuştur.
İthal edilen miktar ise 1945 yılında 6,169,189 pound olup 846,256
dolar kıymetinde idi. Bu kadar büyük miktardaki ithalâta rağmen Amerikada
da mühim miktarlarda uskumru tuzlaması yapılmakta olduğu bu misallerden anlaşılmaktadır.
Norveç'in Kuzey denizi balıkçılık istihsalinden olan uskumrular sahil
imalâthanelerinde işlenir ve ihraca hazırlanır.
Uskumru avcılığı bu sularda gır gır ağlarımız tipindeki özel çevirme
ağları ve galsama ağları ile yapılır. Balıklar tuzlama yerlerine birkaç saat
içinde ulaştırılır. Norveç Hükümeti Amerikan pazarlarını tutmak için büyük
gayret sarfetmektedir. Hükümet tarafından gönderilen gezici teknik
elemanlar bu tuzlama yerlerini dolaşarak imalâtçıları tenvir ve kontrol etmektedir.
Bu sahada bir otorite olan C. S. HAALAND'm uskumru tuzlaması
hakkında tavsiye ettiği usul şöyledir :
1. Uskumrunun avlanmasını müteakip tuzlama yerine mümkün olduğu
kadar süratle sevk edilmesinin büyük önemi vardır. Yumuşamadan işlenmesi
şarttır.
2. Eğer uskumrunun muayyen bir mesafeye nakli icap ediyorsa beheri
100 Poundluk sandıklarda sevkedilmelidir.
3. Balık, tuzlama yerine gelince hemen işlenmeye başlamalıdır.
Balığın temizlenme ameliyesi şu suretledir:
(*) 1 Pound = 453,6 gr. (Libre).
Balık sol ele alınır. Sağ eldeki bıçakla baştan kuyruğa kadar omurga
boyunca şak yapılır. Bıçağın bir vuruşu ile bu şakın yapılması lâzımdır.
Bundan sonra galsamalar ve iç organlar çıkarılır ve balığın kanı yıkanır.
Omurga boyunca kanın çıkarılması için balıkların içi fırçalanır. Bunu
müteakip balıklar tatlısu içinde bırakılır, bu müddet esnasında su birkaç
defa değiştirilir. Bu işe balığın kanı artık çıkmayıncaya kadar devam edilir.
Böylelikle temizlenen balıkların tuzlanmasına başlanır. Bir işçi balıkları
fıçılara istiflerken diğeri de bunları ince tuzla tuzlar.
Norveç'de bu tuzlama ameliyesi için Akdeniz'den istihsal edilen Trabani
ve Stybes tuzları tercih edilmektedir. Bu usulde bir fıçı tuz ile 3 fıçı
uskumru tuzlanır. Balıklar fıçıya, derileri yukarıya gelecek şekilde istif
edilirler. Doldurulan fıçılara salamura ilâve edilir. Salamuraların fıçıyı iyice
doldurulmasına bilhassa dikkat edilmelidir.
Hülâsa olarak şurasını tekrar belirtmek yerinde olur ki, bu tuzlama
ameliyelerinin bütün safhaları mümkün olan süratle yapılarak fıçıların
kapatılması lâzımdır.
Uskumru tuzda 3 hafta kadar kalır, bunu müteakip ihraç için hazırlanmak
üzere çıkarılır, tuz ve yabancı maddeleri temizlenir. Aşağıdaki ölçülere
göre tasnif edilir.
Beher fıçı 92 Kg. (202 Pound) muayyen sınıftan balık ihtiva eder. Fıçılarda
balıklar sırtları üste gelmek üzere yerleştirilirler. Her sıranın arası
hafif tuzlanır. Bu iş için, 7-8 fıçı uskumruya 1 fıçı tuz isabet edecek şekilde
tuz kullanılması tavsiye edilmiştir. Bunu müteakip fıçılar 100 tuzluluk derecesindeki salamura ile doldurulur ve kapakları kapatılır. "En cazip balık
yeni tuz ve taze salamura ile hazırlanır", derler.
Amerika Birleşik Devletlerinin, uskumru tuzlaması istihsalinin yarısı
tuzlu uskumru filetoları halindedir.Tuzlu uskumru filetolarının, işleme ameliyesi yukarıda olduğu gibidir. Yalnız balık omurga boyunca iki filetoya ayrılır ve omurga çıkarılır. Müstehlike arzedilecek duruma gelmesi için mamul, özel şekilde ambalâjlanmalıdır. Bu son ambalaj için 10-25-50 pound kapasiteli ağaçtan mamul kutular seçilir.
Delikat olarak satılacak mallar için de ayrıca daha küçük ve cazip
kutularda arz şekli bilhassa üzerinde durulan meselelerdendir.
Yukarıda kısaca bahsettiğimiz istihsal usullerinin memleketimizde de
tatbiki iyi netice verecektir kanaatindeyiz. Uskumru kadar enfes olmamakla
beraber kolyoz da memleketimizde bu usullerle tuzlanabilir.
-
(http://i.hizliresim.com/W0WME8.jpg) (http://hizliresim.com/W0WME8)
Açık havada kurutmaların aşağı yukarı hepsi aynı şeklide yapılıyor. Palamut'u hiç yapmadım ama istisna değildir sanırım.
Palamutu saklamanın iyi yöntemlerinden biridir salamura. 20 adet palamut ile yapılmış salamura bütün kış idare eder.
-
E eee nerede tarifi ? :P :-[
-
E eee nerede tarifi ? :P :-[
Evet tarif bekliyoruz. Cem Abi ben de Kurutulmuş balık olayına uzağım Rahmetli Anneannem yapardı ama ben hiç detayını bilmiyorum. O yüzden bilen birinden tarif lazım.
Sonrasında Barbun-Tekir geliyor, hazırlayınız tarifleri de şimdiden hazırlamak lazım.
-
Lakerda tarifi güzel,teşekkürler Kaan reis. Bende aynısını yapıyorum ancak olmuş lakerdayı derin dondurucu da değil, bir saat kadar elma sirkeli suda bekletip (daha bir tuzu gidiyor ve tadı güzelleşiyor) , ayıklayıp dilimledikten sonra kavanoza istifleyip üzerini örtecek şekilde ayçiçeği yağı koyuyorum ve buzdolabında muhafaza ediyorum. Zeytinyağının asiti balığın tadını bozar saklarken konulmaz derler .
Bu sene iri ve ucuz palamut bulunca ondan yaptım çok güzel de oldu ağzınıza layık , hala da tüketiyorum :)
-
Abi, standart kurutma diye yazmadım. En klasik olan. Yada benim tek bildiğim diyelim daha doğru olur ;D
Tuz ile kurutma yapılacaksa;
Güzelce pullarını dökeceğiz, içini temizleyip deniz suyu yada %5 tuzlu suyla iyice yıkayacağız. Ben, bu tür işler için diş fırçası kullanıyorum.
İyice tuza basacağız, içini ve ayırmadı iseniz kafasının içine kadar. Bir kap/fıçı artık hangi miktarda yapacaksanız ona göre sıra ile dizeceğiz. İçini doldur, balıkları yanyana diz, üstünü tuzla kapat, diğer sırayı oluştur. En son üstünü de balıklar gömülünceye kadar kapat. 10 kg balığa 8 kg karıncabaş tuz gidiyor yaklaşık. Üstüne yağlı kağıt ve ağırlık yerleştireceğiz.
Güneş ışığı görmeyen herhangi bir yerde bekletiyoruz. 4 hafta sonrasında çıkartıyoruz ve deniz suyu yada %5 tuzlu suda fazla tuzu akıtıyoruz.
Asarak kurutma ;
Güzelce pullarını dökeceğiz, için temizleyip deniz suyu yada %5 tuzlu suyla iyice yıkayacağız. Eğer çubuğa asılacak ise, başlarından, ipe asılacak ise kuyruklarından bağlanıp çift olarak diziliyor. Kurutma süresi de görece bölgeye ısıya göre değişmekle birlikte 15 gün ile 2 ay arası sürüyor. Sık sık kontrol ediliyor koku ve bozuk renk kayıpları yaşanmamalı.
Not; Eskiden böyle şeyleri düşünmezdik ama aslında sinekler için iyi bir yöntem uygulanmalı. Mümkünse sineklik ile çevrilmiş kafese asmak gibi.
Dikkat edilirse aslında kurutma, çiroz yapımı,salamura, lakerda yapımı neredeyse hepsi ufak ayrımlarla aynı gibidir. Birini öğrendik mi diğerleri kolaylıkla yapılabilir sanırım.
-
:)xx :)xx :)xx
Bak iki ademin hayır duasını aldın bile ;) Sağol.
-
Teşekkürler, bir de bu kurutma işlemi için gerekli sıcaklık nedir, hangi aylarda en sağlıklı oluyor? Arılar ve sinekler için anneannem tülbent örterdi diye hatırlıyorum.
-
İlkbahar sonbahar en güzel zaman bence. Nem, yağmur görmesin yeter.
Sıcaklık konusunda emin değilim çünkü, 2-12 derece en iyi deselerde malum Afrika kıyılarında sererek yapıyorlar ve o sıcaklarda 2 gün içerisinde tüm nemi alıyormuş. Sanırım bizim coğrafya için bekletme süreleri için biz 2-12 derece arasına giriyoruz. ( Dereceleri yeni öğrendim, ilkbahar ve sonbahar zamanı yapıldığını bilirim sadece, hiç dereceye bakıldığını görmedim)
-
İlkbahar sonbahar en güzel zaman bence. Nem, yağmur görmesin yeter.
Sıcaklık konusunda emin değilim çünkü, 2-12 derece en iyi deselerde malum Afrika kıyılarında sererek yapıyorlar ve o sıcaklarda 2 gün içerisinde tüm nemi alıyormuş. Sanırım bizim coğrafya için bekletme süreleri için biz 2-12 derece arasına giriyoruz. ( Dereceleri yeni öğrendim, ilkbahar ve sonbahar zamanı yapıldığını bilirim sadece, hiç dereceye bakıldığını görmedim)
Teşekkürler, Bende Eylül,Ekim gibi hatırlıyorum, Aynı zamanda anneannem incir de kuruturdu çünkü.
-
BARBUNYA / TEKİR / Mullus Barbatus / Red Mullet
Ben önceleri ikisini aynı balık diye bilirdim. Hatta büyüğüne Tekir deniyor zannederdim. Sonraları öğrendim aynı aileden olmalarına rağmen küçük farklar yaşıyan farklı balıklarmış. Benim balıkçılık yapmış olduğum coğrafya da tekir yoktu. Tekiri İstanbul’da gördüm. Ekonomik değeri yüksek bir dip balığıdır. Normalde derin suda yaşar fakat Nisan Haziran aylarında üremek için kıyılara iner. O kadar kıyıya girerki yosunsuz parlak kayaların üzerinde çiftler halinde gözle görülürler. Eskiden barbunya ağı adı verilen fanyalı dip ağlarıyla kıyılarda tutulurdu. Bu ağlar akşamdan yatıya bırakılır sabah kaldırılırdı. Üreme zamanı dışındada yaz aylarında deniz soğukluğu yaptığı günlerde, kıyıya akşam yürür ,sabah yine açığa çekilirdi. Aynı ağ ile küçük bir sandal ile kıyılarda voli yapılırdı. Sonrasında Iğrıp yada Parapat denen hain avcılık türü türedi. Kıyılarda kumsallarda ve koylarda kıyıdan çekilmeye başladı. Trolün karadan çekileni yani. Koyun ağzını komple kaplayacak şekilde dökülür sonrasında kıyıdan çekilerek dipte ne varsa süpürürdü. Şu an ise sadece trol ile avlanılıyor. Trol zaten dibini doruğunu hepsini kazıdığı için zaten üreme şansı olamadan gidenlerin haddi hesabı yok.
Bir zamanlar Batı Karadenizin en büyük balıkçısı olan ailem bu zararlı avcılık türlerinin hiç birini yapmadı ve inatlada geleneksel balıkçılıkta ısrarcı oldu. Bu nedenle zaman içinde ticari balıkçılıktan çekilmek zorunda kaldık. Çünkü yöntemlerimiz tam anlamıyla sürdürebilir avcılığa uygundu ama endüstriyel balıkçılığın gücüne yenilmek zorunda kaldı.O zamanlar biz niye bunlara ayak uydurmuyoruz diye kızıyordum. İyikide öyle olmuş, iyiki de geri kalmışız, şimdi böyle vicdanım rahat bir şekilde rahat konuşup yazamazdım.
Balığı anlatacaz derken nerelere gidiyoruz, biri dur desin başka konuda şu geleneksel balıkçılıl hakkında yaşadıklarımı yazayım da bir kenarda dursun ,belki genç akademisyenlere ve genç su ürünleri mühendislerine bir fikir verir de önlem alırlar. Gördüğüm kadarıyla bir çoğu “suyu bardakta görmüş balığı ne işi olur” modundalar.
Bu barbunyanın ekonomik değeri yüksek ya , lezzetide yerinde. Izgarası ,tavası, buğulaması ,fırını , herşeyi çok güzel olur. Benim favorim pişirme kağıdında fırına atmak şeklinde olandır. Dip balığı olduğu için kağıttada helva gibi olur. Pişirmeden önce pulları iyice kazınmalıdır.
Bıyıkları ile kumu karıştırıp bulduklarını çıkarıp yiyerek yaşamını sürdürür.
(http://i.hizliresim.com/p0mk8a.jpg) (http://hizliresim.com/p0mk8a)
-
Çiroz , la kerida deyince hazırlamasını öğrenmek istediğim palamut kurutmasını öğrenmek isterim. Yıllar önce Şile'de palamutun bol çıktığı yıllarda yaprak olarak açıkmış ama kuyruğundan ayrılmamış palamutları ipe dizilmiş açık havada kurutulurken çok görürdüm.
Bilen tarifini verir ise benden bolca dua alacak ;)
Kusuruma bakmayın araya kaynak oluyorum ama dayanamadım ;)
https://www.facebook.com/MolloysFishKillybegs/videos/1294514127253016/ (https://www.facebook.com/MolloysFishKillybegs/videos/1294514127253016/)
Yazacak şey bulamadım.
Zaten biz de uskumruyu unutmak üzereyiz....
O filetolar var ya o filetolar
-
Yarıdan fazlasını çöpe atıyorlar balığın vicdansızlar. :)
-
Yarıdan fazlasını çöpe atıyorlar balığın vicdansızlar. :)
Zengin toplum !!!!!
-
Siz görmüyorsunuz, onları uskumru çorbası yapmak için biriktiriyorlar ;D
-
Siz görmüyorsunuz, onları uskumru çorbası yapmak için biriktiriyorlar ;D
Yada kedi maması yapmak için.
-
BARBUNYA / TEKİR / Mullus Barbatus / Red Mullet
./.....
Bu barbunyanın ekonomik değeri yüksek ya , lezzetide yerinde. Izgarası ,tavası, buğulaması ,fırını herşeyi çok güzel olur. Benim favorim pişirme kağıdında fırına atmak şeklinde olandır. Dip balığı olduğu için kağıttada helva gibi olur. Pişirmeden önce pulları iyice kazınmalıdır.
Bıyıkları ile kumu karıştırıp bulduklarını çıkarıp yiyerek yaşamını sürdürür.
(http://i.hizliresim.com/p0mk8a.jpg) (http://hizliresim.com/p0mk8a)
Kendine has bir lezzeti vardır haspanın. Tarifi zor.
(http://i.hizliresim.com/oj2r0R.jpg) (http://hizliresim.com/oj2r0R)
Ve de illaki elle yenmelidir. Parmak uçları yağlanacağından baş ve orta parmağın bedeni ile parmak uçları kadehe değmeyecek şekilde tutulacak ve yudumlanılacaktır.
-
BARBUNYA / TEKİR / Mullus Barbatus / Red Mullet
./.....
Bu barbunyanın ekonomik değeri yüksek ya , lezzetide yerinde. Izgarası ,tavası, buğulaması ,fırını herşeyi çok güzel olur. Benim favorim pişirme kağıdında fırına atmak şeklinde olandır. Dip balığı olduğu için kağıttada helva gibi olur. Pişirmeden önce pulları iyice kazınmalıdır.
Bıyıkları ile kumu karıştırıp bulduklarını çıkarıp yiyerek yaşamını sürdürür.
(http://i.hizliresim.com/p0mk8a.jpg) (http://hizliresim.com/p0mk8a)
Kendine has bir lezzeti vardır haspanın. Tarifi zor.
(http://i.hizliresim.com/oj2r0R.jpg) (http://hizliresim.com/oj2r0R)
Ve de illaki elle yenmelidir. Parmak uçları yağlanacağından baş ve orta parmağın bedeni ile parmak uçları kadehe değmeyecek şekilde tutulacak ve yudumlanılacaktır.
Cem reis ,
Resim ağır tahrik içeriyor !O__,balık kelle yenir elle ;D ;D
-
YESSSSSS !!!! :o ;)
-
Akşam akşam ne güzel göründü, elinize sağlık.
-
SARDALYA / Sardina Pilchardus /European Pilchard
Sardalya da göçmen bir orta su balığıdır. Yurdumuzda tüm denizlerimizde bulunuyor. Diğer göçmen balıklara benzer şekilde Ege, Marmara ve Karadeniz koridorunu kullanır. Ama tahminim Marmara’da yerleşik olup yatak yapanları da var. Çünkü çapariyle zamansız dönemlerde yakalanabiliyor. Bu yaz Ahırkapı açıklarında çocuklarla istavrit tutarken kanca kancaya iri sardalya yakalamıştık. Geçen sene de Haliç’te denk gelmişti aynı şekilde. Pullu ve yağlı bir balıktır. Karınduvarları baş kısmına doğru ince kıl şeklinde kılçıklarla doludur.
İnsanların olduğu gibi, ne kadar avcı, balık ,kuş muş varsa, onlarında lezzetle tükettiği bir balıktır. Gırgır ve çapariyle avlanılır. Kıyı ağlarına da bazen sürüler halinde takılır. Çapariye vurduğunda yukarı yüzdükleri için çok kancalı çapariyi bir kerede dolaştırıp kullanılamaz hale getirirler. Bu yüzden çapariyi boşluk vermeden çekmek lazımdır.
Diğer orta su balıkları gibi tuzlaması güzel olur.Benim favorim ızgarasıdır. Izgara yapınca ince küçük kılçıklar yandığı için yerken rahatsızlık vermiyor. Pullarını iyice kazımak gerekir. Buğulama, tava ve fırında yaptıklarını da biliyorum. Fırında pişirme kağıdında da güzel olacağını tahmin ediyorum. Ama dediğim gibi favorim ızgarasıdır.
(http://i.hizliresim.com/oj2VLX.jpg) (http://hizliresim.com/oj2VLX)
Izgarası
(http://i.hizliresim.com/P0p148.jpg) (http://hizliresim.com/P0p148)
Tavası
(http://i.hizliresim.com/BrEaXQ.jpg) (http://hizliresim.com/BrEaXQ)
Fırında
(http://i.hizliresim.com/5g4aRD.jpg) (http://hizliresim.com/5g4aRD)
-
TİRSİ / Alosa Fallax Nilotica
Sardalyanın hemen ardından yazma sebebim ; biz tirsiyi sardalyanın büyüğü olarak tanımlardık. Aynı aileden farklı balıklar aslında. Tirsi yurdumuzda tüm denizlerde bulunduğu gibi dünyada da bir çok yerde varmış. Ben önceleri sadece Karadeniz’de var sanırdım. Gerçi şimdilerde Karadeniz de de azaldı . Bazen Mayıs Haziran aylarında deniz soğukluğu yaptığı zamanlarda sürüler halinde limanlara doluşuyorlar. Benim balıkçı olduğum dönemlerde uzatma ağlarında her akşam üç beş tane çıkardı.
Bu balık üremek için çayağızlarına geliyor. Ben hiç derelerde görmedim ama derelere de giriyormuş.Hatta bir kısmı havyarını derelere döküyormuş. Yani kefal gibi dere içlerinde dolaşırmış. Büyüklüğü iri lüfer büyüklüğünde olur.Sardalya gibi karnı ince kılçıklarla doludur.dış yüzeyi ise kalın pullarla kaplıdır. Çaparideki tepkimesi sardalya ile aynıdır.
Izgarası efsane olur.İthal uskumru gibi fileto çıkarıp iç yüzlerini ızgara da iyice yakarak pişirince ince kılçıklar da yanar.
(http://i.hizliresim.com/V0A9zj.jpg) (http://hizliresim.com/V0A9zj)
-
Bugün yollardaydım ,tariflere geç kaldım ama geçte olsa ege usulü pratik sardalya , kayıkta bile olsa nasıl yapılır anlatayım.
Bir gazete kağıdı alınır kat yerinden açılır ,pulu ile uğraşılmadan sadece içi temizlenmiş (temizlemeyenler de var) Sardalyalar gazete kağıdının bir katına yerleştirilir ve gazetenin diğer katı üzerine kapatılarak gazete su serpmek suretiyle ıslatılır. Bilahare mangala (geniş tava da olur) konan gazete kağıdı içerisindeki sardalyalar bir kere çevrilerek gazetenin her iki yüzüde kuruyana kadar pişirilir.
Gazeteyi açtığınızda pullu derileri de gazete kağıdına yapışmış olarak ayıklandığından kalan lop etler afiyetle yenir.
Tamamı belki10 dakika sürede hazırlanan bir ziyafet. :)
-
Sardalya / Sardela Orta Dünya /Akdeniz'in insanlara bahşettiği hediye.
Karadeniz ve İstanbul'un hamsi ibadeti gibi Gelibolu-Çanakkale hatta İzmir'in de sardalya ibadeti var.
Mevsiminde Gelibolu-Çanakkale yöresi "boklu sardalyayı" -içi temizlenmemiş- hemen her köşede miss gibi kokutur.
Daha rafine tariflerinde biri de asma yaprağında ızgarasıdır.
(http://i.hizliresim.com/qb3QkV.jpg) (http://hizliresim.com/qb3QkV)
-
Tuzla'da yerli istavrit diye bir balik cikiyor, istavritten biraz daha uzun ve tombul oldukca kilcikli resimdeki tirsi baligina cok benziyor.
-
Tuzla'da yerli istavrit diye bir balik cikiyor, istavritten biraz daha uzun ve tombul oldukca kilcikli resimdeki tirsi baligina cok benziyor.
Tirsi dir o. Ada Lüferi de diyorlar bu tirsiye.
-
Ahmet,
Bu konu çok iyi gidiyor. Aklına sağlık, eline sağlık. Diğer Reislerin katkıları da çok güzel. İki üstteki asma yaprağında sardalye ufkumuzu genişletti :)
Bu arada anılarını da beğeniyle okuyorduk ama kısa kestin. Devamını bekliyoruz.
-
Ahmet,
Bu konu çok iyi gidiyor. Aklına sağlık, eline sağlık. Diğer Reislerin katkıları da çok güzel. İki üstteki asma yaprağında sardalye ufkumuzu genişletti :)
Bu arada anılarını da beğeniyle okuyorduk ama kısa kestin. Devamını bekliyoruz.
Sağol Mücahit,
Bende balıklar hakkında bildiklerimi yazarken bir yandan onlara dair anılarımı da farkında olmadan ekleyiveriyorum. sağolsunlar dostlar araya kuzine olayını ilave ediverince güzel bir şeyler çıkıyor ortaya. Anılar devam edecek sadece biraz ara verdim. Önce daha önce paylaştıklarımı tasnif edip yazmalıyım diye düşünüyorum. Sonrasında biriktirdiğim bir şeyler var bakalım yavaş yavaş ekleriz vaktimiz oldukça. Beğenmene sevindim çok selam.
-
GÜMÜŞ /Atherina / Bing Scale Sand Smel
Göçmen balıklarımızdandır. Hamsi gibidir ama daha küçüktür. Diğer göçmen balıklar gibi sürü halinde dolaşır ve orta su balığıdır. Sığ sularda kumluk dipte dolanır. Gece de ışığa kabarır. Stabil yanan sarı ıuşığın altına toplanır. Ticari avcılığı nasıl yapılır bilmem ama bizim oralarda kepçe ile tutulurdu. Dalyanlarda tutulduğunu da duymuştum. Beni bu balıkla alakam sadece sonbahar aylarında , limanın köşesinde bulunan sokak lambasının altında toplaşmalarında olurdu. Limanın şehirden taraftaki köşesinde su doldurulan musluklar ve koca bir demir baba bulunurdu. Yaşlılar bu babanın üstüne oturur dinlenirdi.Şimdi liman satılınca bu babanın olduğu yere girmek yasakmış. Bende akşamları ay karanlığını beklediğimiz eylül ekim aylarında bu babanın kenarından ekmek taktığım sinek kancalarıyla tek tek tutardım. Bir iki saat içinde bir tavalık tutardım. O zaman genç bir balıkçı olan Yumuk Reiste hemen ayıklar güzelce una bulayıp kızartırdı. Bu yazıyı yazarken hesapladım en son 89 yılında tutmuş ve yemişim. Marmara dada çok görmüyorum artık. Tavası, buğulaması ve ızgarası çok güzel olur.
(http://i.hizliresim.com/dPZVmV.jpg) (http://hizliresim.com/dPZVmV)
ve tavası,
(http://i.hizliresim.com/V0XJdn.jpg) (http://hizliresim.com/V0XJdn)
-
Tabak mı küçük,balıklar mı büyük :o
-
Tabak mı küçük,balıklar mı büyük :o
İkisi de olabilir hatta balıklar gümüş bile olmayabilir. :) :) :)
-
KARAGÖZ / Diplodus Vuldaris / Banded Seabream
Tüm denizlerimizde bulunur. Bizim Karadeniz de yazları çaylara girerdi. Muhtemelen yavrulamayı dere ve çay ağızlarına yapıyordu. Birkaç kere dalışta karşılaştım çok hızlı manevralar yapıyorlar. Kıyılarda yazları sürüler halinde dolaşıyorlardı. Şimdilerde az rastlanır oldu. Kıyı ağları ve yemli oltalarla tutulur. En sevdiği yem midyedir.
Tavası, ızgarası, buğulaması, fırını her şeyi lezzetli olur.
(http://i.hizliresim.com/nRLjNB.jpg) (http://hizliresim.com/nRLjNB)
(http://i.hizliresim.com/695rbE.jpg) (http://hizliresim.com/695rbE)
-
MERSİN BALIĞI / Acipenser Sturio / Sturgeon
Eskiden Karadeniz’de kışları kalkan ağlarında her sezon bir tane yakalanırdı. Tam yılını hatırlayamıyorum ama bir keresinde iki metre kırk santimetre boyunda yakalamıştık. Bir güne yakın canlı kalmıştı. Karaya gelene kadar baş üzerine bağlamıştık. O zamanlar küçüktüm meğer bu mersin balığı solungaçlarını kapatıp karada iki gün kadar canlı kalabiliyormuş. Bu balık üremek için büyük nehir yataklarına giriyor. Yurdumuzda Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak , Bartın gibi nehir ağızlarından içerilere giriyormuş. Kuzeyde ise Dinyeper, Dinyester, Tuna ve diğerlerine girermiş. Nehirlerin kirlenmesi ve nehirlere yapılan set, havuz ve barajlar ve de nehir giriş çıkışlarında yapılan bilinçsiz kaçak avlanma bu balığın sonunu getirdi. Ama Kuzeyde yetiştirildiğini duydum. Dişi balık vücudunun sekizde biri kadar havyar bulundururmuş. Özellikle de bu havyarı için uzun süre aynı balığın yaşamasına çalışıyorlarmış. Bir belgeselde havyarın nasıl sağıldığını görmüştüm. Rusya’da bayağı pahalı ve seçkin bir deniz ürünü durumunda. Yıllar önce bir kez Rusya’da yeme şansı buldum ama beğenmemiştim.
Şimdiler deartık kalkan ağlarında çıkarmı bilmiyorum ama belki trolcüler falan yakalıyordur. Ayrıca nasıl pişirildiği konusunda bir deneyimim yok muhtemelen ince dilim yapılıp tavası falan yapılıyordur. Bilenler paylaşırsa sevinirim.
(http://i.hizliresim.com/DP4v8O.jpg) (http://hizliresim.com/DP4v8O)
-
Şimdiye kadar haklarında bir şeyler yazdığım balıklar neredeyse tamamen kendi bilgilerimdi. Deneyimlerime ve kendi bilgi dağarcığıma dayanıyordu. Artık benim bir şekilde tanıştığım ve bilgim olan balıklar azaldı ve bu yüzden yanlış bilgilendirmemek adına alıntılı bilgilerde vermeye çalışacağım.
"Balık Vadisinden alıntıdır."
MERSİN BALIĞI HAKKINDA İLAVE BİLGİ
Türkiyemizde bulunan mersin baliklari ve hakkinda bilgiler.Ögrenmek ve faydalanmak icin okumanizi tavsiye ederim.
Acipenser sturio )
Karadeniz'de ve buraya dökülen nehirlerde yaşayan boyları 120 – 300 cm. ve 300 kg.’ a kadar olabilen, yumuşakçalar ve küçük kabuklularla beslenen ve 100 yılın üstünde yaşayabilen bir balıktır. Kolan balığı da denir. Cinslerine göre erkekleri 6 – 12, dişileri 8 – 15 yaşlarında cinsel olgunluğa erişip 800 000 – 2 500 000 yumurta verir. Kış aylarını 150 m. derinliklerde geçirip, Mart ayı başında tek veya sürüler halinde 12 C – 18 C deki sularda nehir ağızlarına girerek yumurtalarını dökerler. Yavrular 8 – 10 ay sürede 6 – 15 cm. ye ulaşınca denize çıkarlar. Eti çok lezzetli olduğu gibi, yumurtasından en kıymetli deniz ürünü olan siyah havyar elde edilir. Bu nedenle ekonomik değeri çok yüksektir. Rus Mersini, Karaca ve Mersin Morinası olarak adlandırılan türleri de vardır.
Ekolojik Özellikleri
Mersin balıkları tatlı sularda üreyip denizlerde beslenen (anadrom) balıklar
grubundandır. Az tuzlu denizler, tuzlu okyanus sularından milli nehirlere, serin göllere ve
ırmaklara kadar, çok değişik su şartlarına girebilmekte ve adapte olabilmektedirler.
Kuzey yarım kürede mutedil ve nispeten serin denizlerin 150 metreye kadarki
sahillerinde ve bu denizlere bağlı iç sularda yaşayan ekonomik balıklardır. Kıkırdak iskeletli
(Chondrostei) takımına giren mersin balıkları Acipenseridae ailesine mensupturlar.
Genellikle etçil olup balık, eklembacaklı ve kabuklularla beslenirler. Karadeniz’de bol
miktarda bulunurlar.
Biyolojik Özellikler Hakkinda Bilgi
Mersin balıklarında vücut köpek balığına benzemektedir. Kuyruk yüzgecinin üst
parçası uzamıştır. Yani heteroserk kuyruk tipi vardır. Yüzgeçler kıkırdak ışınlarla
desteklenmiştir. Genellikle sırt tarafları koyu esmer, boz veya siyaha yakın olup yan tarafları
biraz daha açık renktedir. Karın tarafları ise beyaz ve yer yer gümüş parlaklığı gösterir.
Burun uzamış, ağız yuvarlak, dişsiz, aşağı bakışlı ve bir nevi hortum seklindedir. Ağız
önünde ve burun uzantısının altında, enine bir çizgi üzerinde aşağıya sarkık dört adet bıyık
bulunur. Bıyıklar bazı türlerde düz, yuvarlak, bazı türlerde üzerlerinde küçük püsküller (ince
kıllar) taşırlar. Gerek bu özellikleri, gerekse bıyıkların yönleri türlerin ayırımında bir
kriterdir. Baş kemiksi bir deriyle zırh şeklinde kaplanmıştır. Kuyruk yüzgecinin üst parçası
uzamıştır. Sırtta bir, yanlarda birer ve karında iki sıra olmak üzere beş sıra kemik plakaları
bulunur Yüzgeçler kıkırdak ışınlarla desteklenmektedirler.
Üremeleri Hakkinda Bilgi
Mersin balıkları hayatlarının büyük bir kısmını denizlerde geçirirler. Denizde cinsi
olgunluğa eren mersin balıkları, kışı genellikle denizin az derinlikteki sahillerinde
geçirdikten sonra, ilkbahar başlarında şubat-mart aylarından itibaren nehirlere girerek, eylüle
kadar yumurtlamak üzere kaynaklara doğru ilerlerler. Nehirlere erken girenler mayıs ayı
içerisinde yumurta bırakarak tekrar denize dönerler. Geç olarak, yani haziran-temmuz
aylarından itibaren nehirlere girenler ise o yıl yumurtlamayıp gelecek yılın ilkbaharında
yumurtlarlar.
Yumurtlama nehirlerin 2-10 m derinliklerinde, hızlı akıntılı, tabanı çakıllı olan
yerlerde, 12-17°C’de olur. Türlere göre çapı 2-4 mm, rengi koyu-griden siyaha kadar
değişen, yapışkan bu yumurtalar tabandaki çakıl ve taşlara tutunurlar. Su sıcaklığı ve türlere
göre değişmek üzere, 3-10 gün içerisinde (yaklaşık 90 gün derece), 9 mm boyundaki larvalar
çıkar. Bu larvalar ilk bakışta kurbağa larvalarını andırırlar. Su sıcaklığına bağlı olarak,
günde keseleri absorbe edilen yavrular zooplanktonlarla beslenmeye başlarlar. Daha sonra
sinek larvaları, kurtlar ve yumuşakçalarla beslenirler. Haziran sonu temmuz ortalarında 10-
15 cm boya ulaşırlar. Bu devreden itibaren denize göç etmeye başlarlar. Bazıları en çok 2 yıl
kadar tatlı sularda kaldıktan sonra denize göç ederler. Denizlerde hızlı şekilde büyüyen bu 63
balıklar cinsî olgunluğa kadar denizde kalırlar. Bu süre türlere göre değişmektedir.
-
KARAGÖZ / Diplodus Vuldaris / Banded Seabream
Tüm denizlerimizde bulunur. Bizim Karadeniz de yazları çaylara girerdi. Muhtemelen yavrulamayı dere ve çay ağızlarına yapıyordu. Birkaç kere dalışta karşılaştım çok hızlı manevralar yapıyorlar. Kıyılarda yazları sürüler halinde dolaşıyorlardı. Şimdilerde az rastlanır oldu. Kıyı ağları ve yemli oltalarla tutulur. En sevdiği yem midyedir.
Tavası, ızgarası, buğulaması, fırını her şeyi lezzetli olur.
(http://i.hizliresim.com/nRLjNB.jpg) (http://hizliresim.com/nRLjNB)
(http://i.hizliresim.com/695rbE.jpg) (http://hizliresim.com/695rbE)
Ben zıpkılna avlarken hep yenmiş denizanalarını takip edip bulurdum karagözleri. Denizanası da yiyorlar diye biliyorum. Ayrıca büyüklerine baltabaş deniyor. 2.5 kiloya kadar karagöz bulabilirsiniz.
(http://i.hizliresim.com/aL2ZlR.jpg)[/url][/img]
bu arkadaşı 2009 şubatında avlamıştım :) 2.250 gramdı
-
MERSİN BALIĞI / Acipenser Sturio / Sturgeon
Eskiden Karadeniz’de kışları kalkan ağlarında her sezon bir tane yakalanırdı. Tam yılını hatırlayamıyorum ama bir keresinde iki metre kırk santimetre boyunda yakalamıştık. Bir güne yakın canlı kalmıştı. Karaya gelene kadar baş üzerine bağlamıştık. O zamanlar küçüktüm meğer bu mersin balığı solungaçlarını kapatıp karada iki gün kadar canlı kalabiliyormuş. Bu balık üremek için büyük nehir yataklarına giriyor. Yurdumuzda Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak , Bartın gibi nehir ağızlarından içerilere giriyormuş. Kuzeyde ise Dinyeper, Dinyester, Tuna ve diğerlerine girermiş. Nehirlerin kirlenmesi ve nehirlere yapılan set, havuz ve barajlar ve de nehir giriş çıkışlarında yapılan bilinçsiz kaçak avlanma bu balığın sonunu getirdi. Ama Kuzeyde yetiştirildiğini duydum. Dişi balık vücudunun sekizde biri kadar havyar bulundururmuş. Özellikle de bu havyarı için uzun süre aynı balığın yaşamasına çalışıyorlarmış. Bir belgeselde havyarın nasıl sağıldığını görmüştüm. Rusya’da bayağı pahalı ve seçkin bir deniz ürünü durumunda. Yıllar önce bir kez Rusya’da yeme şansı buldum ama beğenmemiştim.
Şimdiler deartık kalkan ağlarında çıkarmı bilmiyorum ama belki trolcüler falan yakalıyordur. Ayrıca nasıl pişirildiği konusunda bir deneyimim yok muhtemelen ince dilim yapılıp tavası falan yapılıyordur. Bilenler paylaşırsa sevinirim.
(http://i.hizliresim.com/DP4v8O.jpg) (http://hizliresim.com/DP4v8O)
Hazar denizinde çokça var. Türkmenistan'da yaşarken en çok yediğim yemekti. Havyarının kilosu 10 $ civarında (çok ucuz) porsiyonu 2-3 $ civarındaydı 2000 senesinde. Küçük bagetler halinde tavada yapılıyor. Asitrina diye adlandırılıyor. Tadı dip balığı olmasından dolayı olabilir, mezgiti uzaklardan andırıyor. Lezzetli bulmuştum.
-
Ahmet reisin güzel paylaşımlarına zıpkın tecrübelerimden kazandığım bilgileri eklemek istedim.
Sparidae familyasından gelen mırmır balığı, halk arasında çizgili mercan olarak da bilinir. Balıkçılar arasında en meraklı balık türü olarak geçen mırmır balığı, ılıman ve kumluk sahillerin derin kısımlarında yaşar. Genelde kalabalık gruplar halinde yaşayan mırmır balığı, oldukça ürkek bir balık türüdür. Mırmır balığının mevsimi ise haziran ortasından eylül ayına kadardır.
Mırmır balığı kumda avlanır, denizanası ve yosun yiyen bir balıktır. Birçok arkadaşıma denettim hepsi çok beğendi. Balık restoranına gittiğinizde yiyebileceğiniz en ucuz balıklardan birisidir. Izgarası lezzet olarak çipura ve levrekten önde diyebilirim.
(http://i.hizliresim.com/8MDyyn.jpg) (http://hizliresim.com/8MDyyn)
-
MERSİN BALIĞI / Acipenser Sturio / Sturgeon
Eskiden Karadeniz’de kışları kalkan ağlarında her sezon bir tane yakalanırdı. Tam yılını hatırlayamıyorum ama bir keresinde iki metre kırk santimetre boyunda yakalamıştık. Bir güne yakın canlı kalmıştı. Karaya gelene kadar baş üzerine bağlamıştık. O zamanlar küçüktüm meğer bu mersin balığı solungaçlarını kapatıp karada iki gün kadar canlı kalabiliyormuş. Bu balık üremek için büyük nehir yataklarına giriyor. Yurdumuzda Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak , Bartın gibi nehir ağızlarından içerilere giriyormuş. Kuzeyde ise Dinyeper, Dinyester, Tuna ve diğerlerine girermiş. Nehirlerin kirlenmesi ve nehirlere yapılan set, havuz ve barajlar ve de nehir giriş çıkışlarında yapılan bilinçsiz kaçak avlanma bu balığın sonunu getirdi. Ama Kuzeyde yetiştirildiğini duydum. Dişi balık vücudunun sekizde biri kadar havyar bulundururmuş. Özellikle de bu havyarı için uzun süre aynı balığın yaşamasına çalışıyorlarmış. Bir belgeselde havyarın nasıl sağıldığını görmüştüm. Rusya’da bayağı pahalı ve seçkin bir deniz ürünü durumunda. Yıllar önce bir kez Rusya’da yeme şansı buldum ama beğenmemiştim.
Şimdiler deartık kalkan ağlarında çıkarmı bilmiyorum ama belki trolcüler falan yakalıyordur. Ayrıca nasıl pişirildiği konusunda bir deneyimim yok muhtemelen ince dilim yapılıp tavası falan yapılıyordur. Bilenler paylaşırsa sevinirim.
(http://i.hizliresim.com/DP4v8O.jpg) (http://hizliresim.com/DP4v8O)
Bulgaristan da nehirlerin kenarındaki havuzlarda yetiştiriyorlar ve canlı balık satılan (Sazan) çoğu yerde bir havuz da onlar için var. Tüketilen yaklaşık 1 m. Boyunda. Adına Akula (Köpekbalığı) diyorlar ama Mersin balığı olduğunu da biliyorlar. Hani Brandi ye Bulgar Rakısı dedikleri gibi. :)
Palamut dilimi gibi 2-3 Cm lik dilimler halinde kesip ,mısır ununa bulayarak tavasını yapıyorlar. Sadece ortasında bir kemiği olan lop beyaz etli lezzetli bir balık.
Eski bir tarihte İran da bir zengin sofrada 1.5 m.Lik Hazar Denizi versiyonunu komple fırına atıp tandır yapar gibi pişirmişlerdi , Üzerinden parçalar keserek yenildi, o da lezzetli idi.
Havyarı da tereyağ sürülmüş ve kızarmış lokmalık ekmeğin üzerinde güzel gidiyor. :)
Yarın bir fotoğrafını elde edersem paylaşayım. Demek ki kültür balıkçılığı zor değil bu yumurtası da kıymetli hayvanın, ülkemizde neden yetiştirilmez bilmem.
-
EŞKİNA / Sciaena Umbra /Brown Meagre
Tüm denizlerimizde bulunur. Kaya Levreği, Mavruşgil, taşbalığı ve kötek gibi isimleri de vardır. Nisan Eylül arası üreme dönemidir. Aslında dip balığıdır. Büyük kayaların yada eleşkenlerin arasında yaşar. Dip balığı olmasına rağmen bir kısmı üremek için Karadeniz’e çıkar. Eylül sonu gibi de döner. Avcılığında hiç bulunmadım. Fakat bir takım dip ağları ve çeşitli olta türleri ile tutuyorlar. Kayaların etrafında sürü olarak yaşadıkları için zıpkıncılarında bildiğim kadarıyla favorilerindendir. Kafasında taş bulunur ve bu taşlardan dolayı şifalı falan olduğu söylenir.Lezzetli olduğu söylenir ben hiç yemedim ve pişirmedim bu yüzden çok bilgimde bu anlamda yok.
Bir ek bilgi olarak eski dönemlerde bu balık sığ yerlerdeki kayalıklarda yaz aylarında dinamit ile de avlanılırmış. Balığı vurduktan sonra çok hızlı toplayamazlarsa tekrar canlanır ve kaçarmış. Dayanıklı balıkmış yani.
(http://i.hizliresim.com/7qAqJm.jpg) (http://hizliresim.com/7qAqJm)
-
ÇİZGİLİ MERCAN / MIRMIR / Lithognathus mormyrus /
Ahmet reisin güzel paylaşımlarına zıpkın tecrübelerimden kazandığım bilgileri eklemek istedim.
Sparidae familyasından gelen mırmır balığı, halk arasında çizgili mercan olarak da bilinir. Balıkçılar arasında en meraklı balık türü olarak geçen mırmır balığı, ılıman ve kumluk sahillerin derin kısımlarında yaşar. Genelde kalabalık gruplar halinde yaşayan mırmır balığı, oldukça ürkek bir balık türüdür. Mırmır balığının mevsimi ise haziran ortasından eylül ayına kadardır.
Mırmır balığı kumda avlanır, denizanası ve yosun yiyen bir balıktır. Birçok arkadaşıma denettim hepsi çok beğendi. Balık restoranına gittiğinizde yiyebileceğiniz en ucuz balıklardan birisidir. Izgarası lezzet olarak çipura ve levrekten önde diyebilirim.
(http://i.hizliresim.com/8MDyyn.jpg) (http://hizliresim.com/8MDyyn)
-
ÇİPURA / Sparus aurata / Gilthead Seabream
Tüm denizlerimizde bulunmasına rağmen en çok Ege ve Akdeniz’de bulunur. Büyüğüne “Hrisof” küçüğüne “Lidaki” deniliyor. Ben bu balığın avcılığını hiç yapmadım , Karadeniz ve Marmara’da denk gelmedim. İsmini çok duyardım ama kendisiyle İstanbul’da tanıştım. Son dönemde çiftliklerde üretimi nedeniyle balık yasağı olduğu zamanlarda tezgahları süslüyorlar. Hele bu çiftliklerde yetiştirlenler kasaplık tavuklar gibi çok çabuk pişiyorlar.Izgarası güzel oluyor. Tavasının da olduğu söyleniyor ama bence güzel olmaz. Bu balık bence ızgara, fırın ve buğulama dışında güzel olmaz. Ben bazen fırında pişirme torbasıyla yapıyorum fena olmuyor. Güzelce temizleyip pullarını iyice kazıyorum. Sonrasında tuzlayıp bir patates, bir soğan, bir havuç ile birlikte bir parça limonda koyarak poşetin ağzını bağlayıp doğruca fırına atıyorum. Yarım çay bardağı su ilave edersek daha yumuşak oluyor.
Avcılığı konusunda çok bilgim yok ama kıyı ağları ve yemli oltalarla avlanıldığını duymuştum.
(http://i.hizliresim.com/yENR8M.jpg) (http://hizliresim.com/yENR8M)
Çipura Izgara
(http://i.hizliresim.com/1LVrmb.jpg) (http://hizliresim.com/1LVrmb)
-
ÇİPURA / Sparus aurata / Gilthead Seabream
Tüm denizlerimizde bulunmasına rağmen en çok Ege ve Akdeniz’de bulunur. Büyüğüne “Hrisof” küçüğüne “Lidaki” deniliyor. Ben bu balığın avcılığını hiç yapmadım , Karadeniz ve Marmara’da denk gelmedim. İsmini çok duyardım ama kendisiyle İstanbul’da tanıştım. Son dönemde çiftliklerde üretimi nedeniyle balık yasağı olduğu zamanlarda tezgahları süslüyorlar. Hele bu çiftliklerde yetiştirlenler kasaplık tavuklar gibi çok çabuk pişiyorlar.Izgarası güzel oluyor. Tavasının da olduğu söyleniyor ama bence güzel olmaz. Bu balık bence ızgara, fırın ve buğulama dışında güzel olmaz. Ben bazen fırında pişirme torbasıyla yapıyorum fena olmuyor. Güzelce temizleyip pullarını iyice kazıyorum. Sonrasında tuzlayıp bir patates, bir soğan, bir havuç ile birlikte bir parça limonda koyarak poşetin ağzını bağlayıp doğruca fırına atıyorum. Yarım çay bardağı su ilave edersek daha yumuşak oluyor.
Avcılığı konusunda çok bilgim yok ama kıyı ağları ve yemli oltalarla avlanıldığını duymuştum.
(http://i.hizliresim.com/yENR8M.jpg) (http://hizliresim.com/yENR8M)
Çipura Izgara
(http://i.hizliresim.com/1LVrmb.jpg) (http://hizliresim.com/1LVrmb)
350 Gr. Kadar ızgara ve tavası ,350-600 Gr. Arası ızgarası ,600 Gr. Dan fazlası Fırında - Tuzda güzel olur. :)
-
LEVREK / Dicentrarchus Labrax / Seabass
Tüm denizlerimizde bulunur.Üremek için göç ettiği olur. Akdeniz’den başlayıp Karadeniz’e kadar çıktığı olur. Özellikle Akdenizde 15-20 kiloluk levrekler bulunurmuş. Ben Karadeniz’ de sekiz kilodan büyüğünü görmedim. Eskiden kıyı ağları ile tutulurdu. Çeşitli olta türleri ile de tutulur. Son dönemler de çay ağızlarında çeşitli yemler kullanarak kıyıdan avlayanları çok sık görüyorum. Fırın ve tava yapılsa da ızgarası çok lezzetli olur. Kültür balıkçılığı bağlamında yetiştiriciliği yapıldığı için tezgahlarda sürekli bulunur. Yetiştirilen balığın ızgarası gayet lezzetli olmaktadır. Ben bu balığın avcılığında bulunmadım sadece yazın kullandığımız kıyı avlarına denk geldiği zaman tutulurdu ve o zaman karşılaşırdık. Çok büyük değilse satmaz kendimiz tüketirdik. Önceki dönemlerde eşkina ve kefal gibi dinamitle de avlanılırmış.
(http://i.hizliresim.com/nRW0kM.png) (http://hizliresim.com/nRW0kM)
Levrek ızgara
(http://i.hizliresim.com/P0rJ5d.jpg) (http://hizliresim.com/P0rJ5d)
-
Buğulaması da çok güzel olur levreğin. :)
-
Buğulaması da çok güzel olur levreğin. :)
Evet abi çok haklısın , buğulamayı pas geçmişiz, hemide lokum gibi olur.
-
PİSİ BALIĞI / Platichthys Flesus Luscus / Flounder
Karadeniz , Marmara ve Ege’de bulunur. Eskiden Karadeniz’de bolca bulunmasına rağmen ticari avcılığı çokca yapılmazdı. Bu balık tatlısuda da yaşar derelere ve çaylara girer. Derin suda da karşımıza çıkabiliyor. Diğer balıklardan farklı olarak üreme zamanı kış ayları. Bu aylarda kıyıya çok yakına yerlere gelip aynı kalkan balığı gibi havyarını döker. Bazı kıyı ağlarıyla avlanılır. Yemli oltalara atladığı olur. Ben eskiden limanın içinde kışları mezgit tutarken , yemli mezgit oltasıyla birkaç tane tuttuğum olurdu. Şimdiler de tezgahlarda bolca görüyoruz bu balıklar troller vasıtasıyla tutuluyorlar.Lezzeti diğer dip balıklarına benziyor ve ızgarası ve ince dilim tavası güzel olur.
Pisi
(http://i.hizliresim.com/j8QvQJ.jpg) (http://hizliresim.com/j8QvQJ)
Izgarası
(http://i.hizliresim.com/dP7W7V.jpg) (http://hizliresim.com/dP7W7V)
-
Bu konu kilo yapıyor :) eline sağlık Ahmet reis.
-
Kalkan butun olarak nasil kzgara yapilir?
-
Sağolasın Oğuzhan Reis,
Fakat az önce Pisi balığı resmi araştırırken zıpkınla pisi ve kalkan avı videoları izledim. İnsanların ilk defa üreyecek olan kalkanları vurmalarını gördüm, çok moralim bozuldu. Benki hayatımın bir döneminde profesyonel olarak ticari balıkçılık yapmış biri olarak acayip etkilendim. Şimdi bu kalkan balığını üreme dönemi haricinde öyle sığ sularda bulamazsınız. Hele gündüz hayatta kıyıya gelmezler. Sadece üreme dönemi olan aylarda kıyıya ve sığ sulara gelirler. Şimdilerde fazlaca moda olan bu zıpkıncılıkla garibim balıkların canlarına okuyorlar. Bu anlamda misina ağ bile bu kadar zaralı değil. Öyleki bu üreme döneminde bir zıpkıncının günde 20-30 tane vurabilmesi çok mümkün. Ben endüstriyel balıkçılara kızarken bu ticari zıpkıncılık daha beter bir hal aldı. Hatta Ege'de restaurantlara sipariş üzerine geceleri balık vuruyorlarmış. Çok Yazık. İşte yetkililer ve ilgililer elek altı performansta zatı muhteremler olunca, kimsenin dünyadan haberi yok, internette videolar dakikalarca ve bilmem kaç izlenme sayısında. Gece gece moralim bozuldu nereden izledim şimdi bunları. Buraya yazayım da belki birisi okurda dikkate alır, elimizden gelen bu sadece.
-
Kalkan butun olarak nasil ızgara yapilir?
Kalkan değil abi, o balık pisi ve kalkana göre çok daha yassı ve ince , bu yüzden derisine atılacak bir kaç çizikle çok rahat ızgara yapılabiliyor. Derisi tulum şeklide olduğu için ,içi çok güzel pişiyor.
-
Ben kalkan baligini soruyorum.
Derin dondurucuda iki tane Sile den alinmis kalkan var ayiptir soylemesi :-*
-
Ben kalkan baligini soruyorum.
Derin dondurucuda iki tane Sile den alinmis kalkan var ayiptir soylemesi :-*
Bence olmaz yassı dilim kalınlığı çok fazla, belki yassı olarak fileto gibi dilimlenip ızgara yapılabilir mi? Bende bilemedim şimdi.
-
Ben kalkan baligini soruyorum.
Derin dondurucuda iki tane Sile den alinmis kalkan var ayiptir soylemesi :-*
Derin çizikler at üstüne. 3/1 Zeytinyağı - Sirke karışımını balığın üstüne ve bolca attığın çiziklere sür. Izgarada 3-4 er dakikada 1 çevirerek pişir. Afiyet olsun :)
-
Ahmet reis,
Oluyormus buldum netten. Vedat Milor nasil pisecegini detayli anlatmis,
Once kemikler baligin formu bozulmadan cikartiliyor, cok agir ateste uzunca sure pisiriliyor, makale altta.
(http://i.hizliresim.com/vbJm5r.jpg)
-
Zor iş , profesyonel çaba gerektirir, biz onu yaparken balığı darma duman ederiz.
-
Istw o yuzden pismisini bulmak lazim hani pisirmeyi bilseydin haftasonu sivride pisirirdik.
-
Şimdiye kadar yazmaya çalıştığım balıklar, benim bir şekilde tanıdığım, avcılığında bulunduğum ve yaşadığım yörelerde bulunan balıklardı. Ama denizlerimizde bulunan balıklar bunlarla sınırlı değil. Ben bulabildiklerimi aşağıya sıraladım . Aramızda bu balıkları tanıyanlar, avcılığını yapanlar yada tüketenler varlar. Ayrı başlıklar halinde konuyu devam ettirmeleri bilgilendirme açısından önem arzeder. Özellikle forumumuzdaki bir çok profesyonel balıkadam, balıklarla poz verenler :) sizlerden katkılarınızın devamını bekliyoruz. Selametle.
Buyurunuz:
Akya
Balonbalığı
Berber Balığı
Bozcamgöz
Çütre
Denizatı
Deniz İğnesi
Fenerbalığı
Gelinbalığı
Gelincikbalığı
Gün Balığı
Hani
Horozbina
İskarmoz
İskaroz
İsparoz
Kayışbalığı
Keler
Kılavuzbalığı
Kılıçbalığı
Kırlangıç
Lahos
Lambuka
Lipsos
Mercan
Mığrı
Müren
Orfoz
Orkinos
Papazbalığı
Sarpa
Sargoz
Sinarit
Sokar
Usturabalığı
Yılanbalığı
-
En tipsizini hakkında bildiklerimi yazayım,
(http://i.hizliresim.com/r31p4N.gif) (http://hizliresim.com/r31p4N)
Fener balığı ;
Görüntüsü canavar gibi olsa da pek lezzetlidir. Tadı ıstakoz'a benzer. Derin deniz balığıdır. Marmara, Ege ve Akdeniz de çıkar. 20-30 mt'lerde de görülse de aslen 300-400 mt gibi derinliklerde bulunur. Dipte, çamurda yatar, av bekler. 5-6 kg gibi ve 60-70 cm'liklere rastlamak normaldir. 1-1,5 mt kadar ve 20-25kg olanları da yakalanmıştır hatırladığım kadarı ile. Bazı yerler de Deniz şeytanı derler.
Kavurma, Izgara, tava ve fırında da güzel olur. Etli kısmı kuyruk kısmıdır, örneğin 4,5kg'lık balık aldınız, 1,5 kg kadar et çıkacağını unutmamak lazım.
-
Ben balık yemek dedin mi Lüfer den başkasını tanımam.. Yok böyle bir lezzet..
-
Sıradaki benden olsun:
Orfoz ya da janjanlı adıyla Epinephelus marginatus
(http://i.hizliresim.com/p0nyqm.jpg) (http://hizliresim.com/p0nyqm)
(Öndeki. Arkadakinin tür tayini henüz yayınlanmadı, tartışılıyor.)
Geçen sene Kaş'ın çocuklarına kısaca şöyle anlattık:
Orfozlar, Akdeniz‘in en sevimli balıklarındandır. Neredeyse 50 yaşına kadar yaşayabilirler. Kayalık yerde yaşamayı severler. Çünkü kayaların içleri onlar için güzel birer yuvadır. Bu yuvalarda orfozlar, yalnız yaşarlar. Orfozlar ne kadar büyürse büyüsünler, belli bir yaşa gelmeden üreyemezler. Bu nedenle yeteri kadar büyüyemeden, yani yavru yapamadan öldürülürse nesilleri tükenebilir.
Yetişkinler için şöyle özetleyelim;
Bunu da yemeyiverin kardeşim. Bırakın lanet olası besin zincirinizde en azından bir süreliğine orfoz olmasın. Zaten olamazda, çünkü geçtiğimiz sene tüm sularımızda her türlü avlanması yasaklandı. Çünkü, bu arkadaş hem çift cinsiyetli, hem de anlatılanlara bakılırsa pek bir lezzetli. Hal böyle olunca çoğalamıyor fukara. Çünkü yaşamlarına dişi olarak başlıyorlar. Ancak 18 yaş civarında dişi organlarından vazgeçip üreyebilecek birer erkek orfoz olabiliyorlar. Bu durumu fındık kadar beyni olan ve o beyni asgaride kullanmayı başarabilen her mahlukat bu fukaraların erkek olamadan avlanmaları sonucu meydanın dişilere kalacağını ve dişiler için ilk bakışta mutlu bir tablo gibi görünse de iş türü devam ettirmeye geldiğinde bunun pek de mümkün olamayacağını idrak edebilir.
Dalıyorsanız, kesinlikle görmelisiniz. Ama o kadar. Ellemeyin, cildi hassastır, koruyucu bir tabaka vardır ve zarar görür. Beslemeyin, maymun etmeyin fukaraları. Sonra her gördükleri insan evladına soytarılık ediyorlar ve daha da kötüsü insan evladı ile zıpkıncı arasındaki farkı idrak edemediklerinden bok yoluna gidiyorlar...
-
Lagos ya da Grida (Epinephelus aeneus)
(http://i.hizliresim.com/37zrpj.jpg) (http://hizliresim.com/37zrpj)
Orfozun yandan yemişi, bilimsel olarak da emmoğlu. Koyunun olmadığı yerdeki keçi misalidir Lagos. Orfozun amortisidir. Etinin lezzetli olduğu söylenir ama size ne ki; 2020'ye kadar onun da her türlü avlanması yasak.
Boyu posu yerindedir, ölmez sağ kalırsa boyu 120 santimetreleri, ağırlığı 25 kiloları bulabilir. Her ne kadar orfozun emmoğlu ise de çoğalabilmek için karmaşık yöntemleri yoktur. Mayıs-Haziran ayları boyunca bildik yöntemlerle ürerler. 20 ila 200 metre arası derinliklerde karşılaşabilirsiniz. Ortalama bir Adanalı kadar etçil, hatırı sayılır boyutlarda da yırtıcıdır. Kabuklu, kabuksuz, omurgalı, omurgasız, büyük, küçük ne varsa yer...
-
Bu orfozu yiyenlerde ileri yaşlarda cinsiyet değişmesi olduğunu Medical journal da okumuştum 8-)
Bu arada ben hiç orfoz yemedim ;D
-
Bu orfozu yiyenlerde ileri yaşlarda cinsiyet değişmesi olduğunu Medical journal da okumuştum 8-)
Bu arada ben hiç orfoz yemedim ;D
Ben de. :)
-
Seyretmesini en sevdiğim balıktır, yemeyin, yedirtmeyin, vuran, avlayan, satan vs. görürseniz de lütfen gerekli yerlere şikayet edin.... :)
-
Hayata 18 yıl dişi olarak başlayıp, sonra ekek olmak.. Ulen.. şu öküzlüğümüzü bu yolla atabilirmiydik acep.. ?
-
Hayata 18 yıl dişi olarak başlayıp, sonra ekek olmak.. Ulen.. şu öküzlüğümüzü bu yolla atabilirmiydik acep.. ?
I ıhh, onsekizden sonra öğrenirdik yine öküzlüğü 8)
-
Lambuka diğer adı ile Mahi Mahi yada diğer adı ile Dorado. Coğrafya'ya göre adı farklılaşıyor.
(http://i.hizliresim.com/V09Y1R.jpg) (http://hizliresim.com/V09Y1R)
Ülkemiz de halk tarafından çok bilinmeyen bir balık. 2 mt ve 40 kg'a kadar büyüyebiliyor. Seveni olduğu kadar ağzına sürmeyeni de var. Mayhoş bir tadı vardır. 50-100 m aralığında yakalabildiği gibi, korkusuz olduğu için mi yoksa sazan'lık mı yapıyor bilemem ama bazen kıyılara kadar yaklaştığıda olur. Gözüne kestirdiği tüm balıkları yiyebilir. Çok güzel renkleri vardır. Yakalandığında o güzel yeşil-sarı renkler kaybolur, grimtrak bir hal alır. Yakalaması zevklidir.
Bekletilmeye gelmez, yakalar yakalamaz, hemen kanını iyice akıtın, derisi serttir, ve mutlaka alınmalıdır. İyi bir fileto bıçağı lazım, serttir.
Bir çok şekilde yenebildiği gibi, uzak yolcular genellikle ;
Fileto çıkartıktan sonra, varsa buzlu yoksa soğuk suda bir kaç saat bekletiyor, sonrasında, zeytinyağı, tuz, defne, tane karabiberden oluşan karışımda en az 4-5 saat marine ediyorlar. Soya sosu ve hardal ile saşimi olarak tüketiyorlar. Onlardan öğrendim ki gerçekten güzel oluyor.
Evde ise ;
Güzelce temizleyip, derisini aldıktan sonra iki parmak kalınlığında keserim, bir kabın içerisine Tuz, Soğan suyu ve limon ile bir gün bekletirim, sonra borcam'ın içine dizer az miktarda defne yaprağı(çok olunca tadını alıyor), maydanoz, domates,biberiye, sarmısak, biraz soğan ve kabuğu soyulmuş limon dilimleri ile fırında üstü folyo ile kaplı olarak 30-40 dk kadar pişiririm, folyoyu açıp bir 10 dk daha tutarım. Sıcak yemek olarak da yenebileceği gibi, soğuk meze olarak atıştırmalık olarakta güzeldir.
-
Sokar Balığı (Siganidae)
(http://i.hizliresim.com/ojXMkk.gif) (http://hizliresim.com/ojXMkk)
İstanbul için istavrit neyse, bizim buralar (Kaş ve çevresi) için sokar odur. Akdeniz'in amorti balığı olur kendisi. Lesepsiyen, yani Kızıldeniz göçmenidir. Bir çok göçmen tür gibi yeni vatanında daha bir güven ve keyifle çoğalmış hatta son yıllarda popülasyonu tartışma konusu olmaya başlamıştır. Kaş'ın tek renk, yosunsuz sualtı faunasının sorumlusu olarak görülmektedirler, çünkü diğer zehirli balıkların aksine bildiğiniz otçuldurlar. İki türü vardır; Sokar ve Esmer sokar. Esmer sokar buralarda kaya sokarı olarak anılır. Boyu genellikle 15-20 cm arasında değişir. Sırt ve karın yüzgeçlerinin tümü zehir bezleri taşır. Bir ilginç özelliği de öldükten sonra bile zehirinin, etkisini dikenlerinde koruması. Bu yüzden balıkları ağdan alırken bile zehirlenmek mümkün.
Masrafsız balıktır; kuru ekmeğe gelir. Rivayete göre eti bayağı bir lezzetliymiş. Tava yapıyorlar buralarda, ayıklayıp, denizsuyuyla yıkayıp atıyorlar kızgın yağa. Yani özel bir muamelesi yok. En önemli nokta, oltadan alırken dikkatli olmak gerek. Allah yarattı demez, saplar dikeni. Çevremde bir kaç sazan arkadaşı gördüm, anırtıyor desem yeridir.
-
Dülger balığı / Peygamber balığı / Güneş balığı
(http://i.hizliresim.com/W0XWyN.jpg) (http://hizliresim.com/W0XWyN)
Sait Faik anlatmış, bize okumak düşer ;
"Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?...
mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar şan ü şeref kazanırdı. ne yazık ki soluverir ölür ölmez, öyle ki, büzülmüş böceklere döner balık sırtının pırıltıları. benim, size ölümünü hikâye edeceğim balığın öyle parıltılı, yanar döner pulları yoktur. pulu da yoktur ya zavallının. hafifçe, belirsiz bir yeşil renkle esmerdir. balıkların en çirkinidir. kocaman, dişsiz, ak ve şeffaf naylondan bir ağzı vardır: sudan çıkar çıkmaz bir karış açılır. açılır da bir daha kapanmaz.
vücudu kirlice, esmer renkte demiş miydim?
rum balıkçıların hrisopsaros -hristos balığı- dedikleri bu balık, vaktiyle korkunç bir deniz canavarı imiş. isa doğmadan evvel, akdeniz'de dehşet salmış. bir finikeli denize düşmeye görsün! devirdiği kartacalı çektirmesinin, beni israil balıkçı kayığının sayısı sayılamamış. keser, biçer; doğrar, mahmuzlar; takar, yırtar; kopararır atar; çeker, parçalarmış. akdeniz'in en gözü pek; insandan, hayvandan, fırtınadan, yıldırımdan, belâdan, işkenceden yılmaz korsanı, dülger balığının adından bembeyaz kesilirmiş.
isa, günlerden bir gün, deniz kenarında gezinirken sandallarını büyük bir korkuyla bırakıp kaçan balıkçılar görmüş. "ne oluyorsunuz?" diye sorunca balıkçılara; "aman" demişler balıkçılar, "elâman! elâman bu canavardan! sandalımızı kırdı, arkadaşlarımızı parçaladı. hepsinden kötüsü, balık tutamaz olduk, açlıktan kırılırız."
isa, yalınayak, başı kabak, dülger balıklarının yüzlercesinin kaynaştığı denize doğru yürümüş. en kocamanını, uzun parmaklı elleriyle tutup sudan çıkarmış. iki elinin başparmağı arasında sımsıkı tutmuş, eğilmiş, kulağına bir şeyler söylemiş...
o gün bu gündür dülger balığı, denizlerin görünüşü pek dehşetli, fakat huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratığıdır. birçok yerlerinde çiviye, kesere, eğriye, kerpetene, destereye, eğeye benzer çıkıntıları, kemikle kılçık arası dikenleri vardır. dülger balığı adı ona bunlardan ötürü takılmış olmalı.
bütün bu alat ü edavatın dört yanını, şeffaf naylondan diyebileceğimiz işlemeli bir zar çevirmiştir. kuyruğa doğru bu incecik zar azıcık kalınlaşır, rengi koyulaşır, bir balık kuyruğunun biçimini alır.
oltaya tutuldu muydu dünyasına, sulara küsüverir. nasıl bir korku içine düşer kimbilir? onun için dünya bomboştur artık. oltadan kurtulsa da fayda yoktur. suyun yüzüne yamyassı serilir. kocaman gözleriyle insana mahzun mahzun bakar durur. sandala aldığınız zaman dakikalarca onun sesini işitirsiniz. ya, sesini! bir o, bir de kırlangıç balığı sandalda ölünceye kadar ikide bir feryada benzer, soluğa benzer acı bir ses çıkarır. ince zardan ağzını bir kere ağlara vurmasın, küstüğünün resmidir dülger balığının.
bir gün, balıkçı kahvesinin önündeki; yarısı kırmızı, yarısı beyaz çiçek açan akasyanın dalına asılmış bir dülger balığı gördüm. rengi denizden çıktığı zamandı. yalnız aletlerinin etrafını çeviren incecik, ipekten bile yumuşak zarları titreyip duruyordu. böyle bir oynama hiç görmemiştim. evet, bu bir oyundu. bir görünmez iç rüzgârının oyunuydu. vücutta, görünüşte hiçbir titreme yoktu. yalnız bu zarlar zevkli bir ürperişle tatlı tatlı titriyorlardı. ilk bakışta insana zevkli, eğlenceli bir şeymiş gibi gelen bu titreme, hakikatte bir ölüm dansıydı. sanki dülger balığının ruhu, rüzgâr rüzgâr, bu incecik zarlardan çıkıp gidiyordu; bir dirhem kalmamışcasına.
hani bazı yaz günleri hiç rüzgâr yokken, deniz üstünde bir meneviş peydahlanır. işte böyle bir cazip titremeydi bu. insanın içini zevkle, saadetle dolduruyordu. ancak, balığın ölmek üzere olduğu düşünülürse, bu titremenin anlamı hafifçe acıya yorulabilirdi. ama insan, yine de bu anlam’a almamağa çalışıyordu. belki de bu, harikulâde tatlı bir ölümdür. belki de balık, hâlâ suda, derinliklerde bulunduğunu sanıyordur. karnı tok, sırtı pektir. akşam olmuştur. denizin dibinin kumları gıdıklayıcıdır. altta, dişi yumurtaları, üstte erkek tohumları sallanıyor, sallanıyor, sallanıyordu. vücudunu bir şehvet anı sarmıştır… birdenbire dehşetli bir şey gördüm: balık tuhaf bir şekilde, ağır ağır ağarmağa, rengini atmağa, hem de beyaz kesilmeğe giden bir hal almağa başlamıştı. acaba bana mı öyle geliyor? sahiden rengini mi atıyor? demeğe, dikkatli bakmağa lüzum kalmadan, yanılmadığımı anladım.
kenarları süsleyen zarların oyunu çabuklaşmağa, balik da, git gide, saniyeden saniyeye pek belli bir halde beyazlaşmağa başladı. içimde dülger balığının yüreğini dolduran korkuyu duydum. bu, hepimizin bildiği bir korku idi: ölüm korkusu.
artık her seyi anlamıştı. denizlerin dibi âlemi bitmişti.. ne akıntılara yassı vücudunu bırakmak, ne karanlık sulara, koyu yeşil yosunlara gömülmek… ne sabahları birdenbire, yukarılardan derinlere inen, serin aydınlıkta uyanıvermek, günün mavi ve yeşil oyunları içinde kuyruk oynatmak, habbeler çıkarmak, yüze doğru fırlamak… ne yosunlara, canlı yosunlara yatmak, ne akıntılarla âletlerini yakamozlara takarak yıkanmak, yıkanmak vardı. her şey bitmişti:
dülger balığının ölüm hali uzun sürüyor. sanki balık su hava dediğimiz gaz suya alışmağa çalışmaktadır. hani biraz dişini sıksa, alışması mümkündür gibime geldi.
bu iki saat süren ölüm halini, dört saate, dört saati sekiz saate, sekiz saati yirmi dörde çıkardık mıydı; dülger balığını aramızda bir işle uğraşırken görüvereceğiz sanıyorum.
onu atmosferimize, suyumuza alıştırdığımız gün, bayramlar edeceğiz. elimize görünüsü dehşetli, korkunç, çirkin ama, aslında küser huylu, pek sakin, pek korkak, pek hassas, iyi yürekli, tatlı ve korkak bakışlı bir yaratık geçirdiğimizden böbürlenerek onu üzmek için elimizden geleni yapacağız. şaşıracak, önce katlanacak. onu şair, küskün, anlaşılmayan biri yapacağız. bir gün hassaslığını, ertesi gün sevgisini, üçüncü gün korkaklığını, sükûnunu kötüleyecek, canından bezdireceğiz. içinde ne kadar güzel şey varsa hepsini, birer birer söküp atacak. acı acı sırıtarak isa’nın tuttuğu belinin ortasındaki parmak izi yerlerini, mahmuzları, kerpeteni, eğesi, testeresi ve baltasıyla kazıyacak. ilk çağlardaki canavar halini bulacak.
bir kere suyumuza alışmağa görsün. onu canavar haline getirmek için hiç bir firsatı kaçırmayacağız"
-
Buğulamasını en sevdiğim balıklardandır. :)
-
Herkesin ellerine sağlık ne güzel bir başlık oldu burası.
-
USKUMRU / Scomber / Atlantic Mackerel
Kendileri beni en çok duygulandıran balıktır. Dedemden ve babamdan bana aktarılan bir hikayesi vardır. Dedemde babamda uskumruya “ Denizin Gelin Kızı” derlerdi.Dedem Babama gelecek nesiller bu balığı kitaplarda görecekler dermiş, babamda bana söylemişti. Artık Karadeniz de “Lipari” büyüklüğünde uskumru olmadığı için sağlığında haklı çıktı. Bu uskumru narin bir balık küçüğüne aynı palamutta olduğu gibi “vonoz” büyüğüne de “Lipari” deniyor. Aynı palamut gibi göçmen bir balıktır. Normalde tüm denizlerimiz de bulunması lazım fakat yıllardır, Marmara ve Karadeniz’e çıkamadan hatta bir kere bile yumurtlayamadan bitirilir. Bazen İstanbul’da tezgahlarda iri istavrit büyüklüğünde vonoz uskumrular görüyorum. Biraz bakıp yutkunup yoluma devam ediyorum. Hatta bir keresinde bakarken dalmışım öylesine, tezgahtaki doğru düzgün Türkçe bile konuşamayan tezgahtar bana “uskumru Karadeniz’den abi” dedi kendi lisanıyla. Şimdi adama ne desem dedim uzaklaştım sessizce. Adam hala arkamdan “yarım kilo et fiyatına abi “ diye bağırıyordu garibim. Pahalı buldum da almadım zannetti. Şimdi bu narin balığın düşmanı çoktur, tüm vahşi balıklar bunu yer bir kere. Ayrıca deniz soğukluğundan da etkilenir belli dönemlerde. Aynı palamut gibi hızlı yüzer ve sürüler halinde dolaşır. Orta su balığıdır bu balıkta. Bunlara “pelajik balıklar” diyorlar bu işlerle akademik uğraşı içinde olanlar.
Sonuçta çevresindeki herkes canavarı bu balığın. Her türlü avlanma şekliyle avlanılır eğer öncesinde hayata tutunup,canlı kalabilirse .Bu balığın bolluğunun en güzel örneği eskiden Karadeniz’de çapari ile kanca kancaya istavrit gibi tutulmasıdır.
Neyse güya balığı tanıtacaktık. Zaten şimdiye kadar yazmaya çalıştığım balıklarla ilgim alakam vardı geriye üç beş balık daha kaldı. Ondan sonrası biraz araştırarak ve bilenlerinden destek alarak olacak muhtemelen. Balığı tanıtacaz diye kendi hatıralarımızı yazıyoruz ya umarım okuyanlar sıkılmıyordur. Okuyan da oluyormudur onuda bilmiyorum ya.
Her şekilde avlanılabildiğini ve sonuçta tezgaha niçin gelemediğini öğrendik. Allah’tan Norveç diye bir yer var. Oradan koliye doldurup gönderiyorlar. Bazen bende alıyorum marketlerden donmuş olarak. Soğuk zincir bozulmadan almak önemlidir. Ama ızgarası harika oluyor. Biraz yağlı balık ya ondan olsa gerek ızgara da bu kadar güzel olan balık görmedim ben. Aynı kasaplık tavuklar gibi.Kasaplık tavuklarda hemencecik pişer ağızda dağılıverir, nolcak 36-45 gün aralığında kesim ağırlığına ulaşmış , piliç daha . Benim çocukluğumda bir misafir geldiğinde babaannem tavuklarımızdan keserdi hemencecik yolar ,temizler,yıkar, tencereye atardık. Akşama kadar mangalın üstünde kaynardı, su ekleye su ekleye bir hal olurduk. Yinede piştiğinde kayış gibi olurdu. Adaleli hayvan nolucak başka türlü yaşama şansı yokki, atmacadan kaç, köpekten kaç, sansardan kaç, afrikalı atletler gibi olurlardı. Şimdi bu tarz özenilir oldu, millet birbirini paralıyo gezen tavuk diye.Tavuk nereden aklıma geldiyse, mezgiti yazarken de unutmuşum bak o da aklıma geldi , bir yerler de mezgite “tavukbalığı”denildiğini duymuştum.
Uskumruya dönecek olursak,ızagara , tava, buğulama, pilaki yani aynı palamut gibi herşeyi olur. Yağlı olduğunda tavası ve pilakisi ağır olur. Küçüklerini yani vonozu tava yapılmalı, büyükleri ise ızgara yada pişirme kağıdında fırına atılmalı.
Uskumru için de bu kadar.Selametle…
(http://i.hizliresim.com/V02apB.jpg) (http://hizliresim.com/V02apB)
ızgarası güzel olur
(http://i.hizliresim.com/yE252n.jpg) (http://hizliresim.com/yE252n)
Çok ilginçtir bu yazıyı kalpten yazmışım demekki, yıllar sonra bu sene Marmara'ya uskumru girdi. Hemde orjinal uskumru. Hatta peşine kılıç balığı bile girmiş. Paşalimanı civarlarında görmüşler. Neyse konumuz uskumru. Ağustos ayının ortasından beri sürüler halinde Marmara'ya geldiler. Babamın tabiriyle "Denizin gelin kızı". Bulunduğum barınakta herkes üçer beşer tane tutuyordu çaparilerle. Ama yasak bir kalktı olay bitti. Kendisine endüstriyel balıkçı denilen öğütücü fabrikalar , tüm bu stoğu bir hafta sürmeden bitirdiler.Bu işten anlayan biri olarak bunu üzüntüyle izledim. Barınaktaki komşularıma hatta söyledim. Artık tutamazsınız oltalarla diye. Bana inanmadılar ama yapacak bir şey yok her zaman olduğu gibi güzelim balık sürüleri kırıldı gitti. Kaçıp canını kurtarıp üreme şansı yakalayabilecek olan oldu mu bilemem.
-
Bir zamanlar ''Hamsi unu fabrikası'' da kurulduğunu hatırlıyorum da üzülüyorum.
Belli müddetle Marmara da ticari balıkçılık kesinlikle yasaklanmalı. :(
-
Bir zamanlar ''Hamsi unu fabrikası'' da kurulduğunu hatırlıyorum da üzülüyorum.
Belli müddetle Marmara da ticari balıkçılık kesinlikle yasaklanmalı. :(
Öcal Abi ;
Marmara da ticari balıkçılık oltacılık ve gözüne ağ ile kıyı balıkçılığı ile yapılmalı, bu gırgır, trol , yüz trolü, algarna gibi endüstriyel balıkçılık türleri tamamen yasaklanmalı ve hatta bu teknelerin Marmara'dan geçişine bile sahil güvenlik eşlik etmeli, o kadar yani, ayrıca diğer denizlerimizde de bir kota dahilinde avlanmalılar. Fakat şimdiki usül stok bitirilene kadar avlanma şeklinde olduğu için yazık oluyor.
Fakat uygulamada her gün görüyorum, Cankurtaran fenerinde kıyıda gırgır ağ atıyor, derinlik kanunda belirtilen sınırın altında fakat çok hızlı ağın altını basıp, bot ile asılarak yasal derinliğe çekiyorlar. Tam o esnada yüz trolü çeken korsan tekneler kıyıya yakın bir şekilde demirdeki gemilerin arasından , oralara saklanmış olan istavrit, sardalya ne varsa toplayarak gidiyor. Kızdığım nokta ise, balıkçılıkta küçük yerlerde dibine kadar işleyen bürokrasi ve kolluk denetimi bu Marmara'da yok. Neyse iyisi mi ben burada durayım.
-
Ahmet reisim, 10 yıl kadar önce ATV'de Ali Kırca'nın programında konu balıkçılıktı. İki balıkçı canlı yayında kapışınca biri diğerine canlı yayında aynen şu cümleyi kurdu: "Ulan senin Sahil Güvenlik'e para yedirip Kumkapı'da trol çektiğini bilmeyen var mı?"
Tabi ki herhangi bir şey çıkmadı. Yenikapı önlerinde trol çekerlerken Sahil Güvenliği arıyorum, saat 12:00 civarı. Akşamüstü geri arıyorlar "Biz geldik, burada kimse yok." diye.
Örnekler çoğaltılabilir ama şu Rizeliler mafyası diye anılagelen topluluk, yani büyük balıkçı, sirküleri bile belirlerken kimi kime şikayet edeceksin diyor, küfretmekle yetiniyoruz.
Uzun yıllardır bu işlerin bir kıyısındayım ve net inandığım şey, küçük balıkçıyı korursan denizi de korursun.
SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Balıklar ilgili bir deyiş vardı.
Balık baştan mı kokuyordu da kuyruğun haberi mi olmuyordu. ;D
Birileri Rize mi dedi . ;D ;D ;D
-
(https://i.hizliresim.com/bLEOpZ.jpg) (https://hizliresim.com/bLEOpZ)
-
Kardinal Balığı / Cardinal fish /Apogon imbersis
Ben yeni duydum ve azıcık araştırdım. Atlantik Okyanusundan göçmüş bizim denizlerimize. Ege ve Akdeniz'de bulunuyormuş. Çok nadir de Marmara'da görüldüğü olurmuş.Gözlerinde birbirine paralel iki çizgisi varmış, Maksimum 15 cm. boyunda ekonomik değeri olmayan bir balıkmış. Bu yüzden de ticari avcılığı yokmuş. Kayalık yerlerde yaşarmış, olur da oltalarımıza takılırsa diye burada bulunsun istedim.
(https://i.hizliresim.com/OybWAn.jpg) (https://hizliresim.com/OybWAn)
-
Kardinal Balığı / Cardinal fish /Apogon imbersis
Ben yeni duydum ve azıcık araştırdım. Atlantik Okyanusundan göçmüş bizim denizlerimize. Ege ve Akdeniz'de bulunuyormuş. Çok nadir de Marmara'da görüldüğü olurmuş.Gözlerinde birbirine paralel iki çizgisi varmış, Maksimum 15 cm. boyunda ekonomik değeri olmayan bir balıkmış. Bu yüzden de ticari avcılığı yokmuş. Kayalık yerlerde yaşarmış, olur da oltalarımıza takılırsa diye burada bulunsun istedim.
(https://i.hizliresim.com/OybWAn.jpg) (https://hizliresim.com/OybWAn)
Kötü bir video ama konusu geçmişken paylaşayım istedim..
https://www.instagram.com/p/BKfNrWLj5AN/ (https://www.instagram.com/p/BKfNrWLj5AN/)
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Geçen hafta Kuşadası Marina da öğlen vakti bir Baraküda gördüm.
Forum üyemiz Alpaslan Çolakoğlu reisin çapasını inceliyorduk , hemen suyun 1 karış altında salınarak kendi yarı boyunda belki de eşi idi diğer bir cinsi ile bize de bakarak ve hiç korkmadan bir denizaltı gibi yavaş yavaş salınarak uzaklaştı.
Abartmıyorum en az 1,5 m boyunda idi ve irilik ten üzerinde oluşmuş yosunlar net belli oluyordu. Ve o korkunç kafa yapısı ,bizi telaşsız korkusuz izleyen gözlerini görünce çok etkilendim.
Suda bize vursa ikiye böler öyle bir yapısı vardı , zaten pek denize girmem bu sene daha da az gireceğim herhalde. ::)
Hemen zıpkın getirin diye seslenenlere ; hayvanın cesaretinden ve büyüklüğünden etkilenip ''bırakın hayvan yaşasın hem yanında eşi de var çoğalsın'' demişim.
Şimdi soru şu : Bizim denizlerimizde böyle 1,5 - 2 m denizaltı gibi Baraküda normalmidir ?
-
1,5-2m ? O kadar büyüğünü hiç görmedim denizde.
70-80cm belki...
-
1,5-2m ? O kadar büyüğünü hiç görmedim denizde.
70-80cm belki...
60-70 cm uzunluğunda bir tane yakalamıştım ama 1.5 - 2 metre okyanus işi gibi.. yine de Egenin işi belli olmaz
Bir de su ışığı kırdığı için iri görülebilir..
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
1,5-2m ? O kadar büyüğünü hiç görmedim denizde.
70-80cm belki...
60-70 cm uzunluğunda bir tane yakalamıştım ama 1.5 - 2 metre okyanus işi gibi.. yine de Egenin işi belli olmaz
Bir de su ışığı kırdığı için iri görülebilir..
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Yüzgeci nerede ise suyun üzerinde idi Erman , yanındaki eşi o dediğin boyda idi. Üç reis gördük balığı , inanamadım gözlerime. 1 metre uzağımızdan bizi seyrederek fütursuzca sallana sallana gitti.
Bana da okyanus işi gibi geldi. ::)
-
Muhtemelen türü farklıdır
-
Muhtemelen türü farklıdır
Şöyle bir bilgi buldum internet te , bizimkinin de üzerinde benim yosun olarak gördüğüm lekeler var idi. Hatta yanında ki diğer Baraküda (belki değil) biraz derinden sanki bu köpekbalıklarının temizliğini yapan balıklar gibi eşlik ediyordu. Yalnız başına bir artcı ile geziyordu ,benim bildiğim Baracuda sürü olarak gezer .
Dikkat çeken bir husus ta gözleri epey iri idi. Korkunç görünüyordu.
Alpaslan Çolakoğlu ve kardeşi Osman reis teyit edecektir balığın ne kadar büyük olduğunu.
Denizlerimize hayırlı olsun , dilerim bir gün pişman olmam zıpkınlamayın dediğim için. :)
http://www.denizdenbabamciksa.com/barakuda.html
-
Gece gece iş çıktı bana ;D
Biraz araştırdım. Ülkemizde 4 çeşidi varmış. 3 çeşidi 50-80 cm'e kadar görülürken sadece bir çeşidi 165cm'e kadar büyürmüş.
Avrupa barakudası dedikleri yani bizim sularımızda görülen ve büyüyen tek tür olan ıskarmoz olma ihtimali var.
Not: Biz her ne kadar barakuda desek ve aynı aileye mensup olsalarda asıl adı ıskarmozmuş bizim sularda yaşayanların.
-
Yukarıya biraz ekleme yaptım , bu ıskarmoz yalnız geziyorsa odur. ::)
-
Gece gece iş çıktı bana ;D
Biraz araştırdım. Ülkemizde 4 çeşidi varmış. 3 çeşidi 50-80 cm'e kadar görülürken sadece bir çeşidi 165cm'e kadar büyürmüş.
Avrupa barakudası dedikleri yani bizim sularımızda görülen ve büyüyen tek tür olan ıskarmoz olma ihtimali var.
Not: Biz her ne kadar barakuda desek ve aynı aileye mensup olsalarda asıl adı ıskarmozmuş bizim sularda yaşayanların.
İş büyüdü.. ıskarmoz bizim turna dediğimiz gri gümüşi renkli olan türü sanırım. Iskarmozu ben de Metro marketten öğrendim. Turna diye de hem tatlı sudakine hem de tuzlu sudakine deniyor..
Bizim burada Öcal abinin bahsettiğine ayrım yapmak için baraküda diyoruz..
İlk foto deniz turnası (iskarmoz). İkinci foto baraküda
(https://uploads.tapatalk-cdn.com/20180504/a4026fd8c7cfcb6491703aaf70803d69.jpg)(https://uploads.tapatalk-cdn.com/20180504/66eac75e6063451a1dae8d8045a4f35a.jpg)
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Yukarıya biraz ekleme yaptım , bu ıskarmoz yalnız geziyorsa odur. ::)
Öcal abi benim bildiğim ıskarmoz dip ve orta suda gezer. Baraküda yüzeye de çıkar..
Her ikisi de sürü olarak gezer ama limanda bir istisna olmuş olabilir..
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Yukarıya biraz ekleme yaptım , bu ıskarmoz yalnız geziyorsa odur. ::)
Öcal abi benim bildiğim ıskarmoz dip ve orta suda gezer. Baraküda yüzeye de çıkar..
Her ikisi de sürü olarak gezer ama limanda bir istisna olmuş olabilir..
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Yukarıdaki fotoğraflara göre kesin Baracuda. Sırtı balina gibi yosunlanmış ve ağız yapısı çok korkunçtu. Ne yazıkki telefon yanımda değildi ve resim çekemedim ama boyunu Alpaslan reis okuyorsa burayı teyit edecektir.
Her ne ise , zaten açık denizden huylanırım , bu sene kıyı da da ağız tadıyla yüzemeyeceğiz demektir. ::)
-
Geçen hafta Kuşadası Marina da öğlen vakti bir Baraküda gördüm.
Forum üyemiz Alpaslan Çolakoğlu reisin çapasını inceliyorduk , hemen suyun 1 karış altında salınarak kendi yarı boyunda belki de eşi idi diğer bir cinsi ile bize de bakarak ve hiç korkmadan bir denizaltı gibi yavaş yavaş salınarak uzaklaştı.
Abartmıyorum en az 1,5 m boyunda idi ve irilik ten üzerinde oluşmuş yosunlar net belli oluyordu. Ve o korkunç kafa yapısı ,bizi telaşsız korkusuz izleyen gözlerini görünce çok etkilendim.
Suda bize vursa ikiye böler öyle bir yapısı vardı , zaten pek denize girmem bu sene daha da az gireceğim herhalde. ::)
Öcal reisim bizi korkutmayın..
Yazın derinlere gider onlar..
-
Geçen hafta Kuşadası Marina da öğlen vakti bir Baraküda gördüm.
Forum üyemiz Alpaslan Çolakoğlu reisin çapasını inceliyorduk , hemen suyun 1 karış altında salınarak kendi yarı boyunda belki de eşi idi diğer bir cinsi ile bize de bakarak ve hiç korkmadan bir denizaltı gibi yavaş yavaş salınarak uzaklaştı.
Abartmıyorum en az 1,5 m boyunda idi ve irilik ten üzerinde oluşmuş yosunlar net belli oluyordu. Ve o korkunç kafa yapısı ,bizi telaşsız korkusuz izleyen gözlerini görünce çok etkilendim.
Suda bize vursa ikiye böler öyle bir yapısı vardı , zaten pek denize girmem bu sene daha da az gireceğim herhalde. ::)
Öcal reisim bizi korkutmayın..
Yazın derinlere gider onlar..
Bu baracuda dediğimiz ıskarmoz mu Çeşmede çok oluyor , bildiğim insana saldırmaz eğer ıskarmoz ise başka bir şeyse baracuda onu bilmiyorum duymadım hiç
-
Abartmıyorum en az 1,5 m boyunda idi ve irilik ten üzerinde oluşmuş yosunlar net belli oluyordu. Ve o korkunç kafa yapısı ,bizi telaşsız korkusuz izleyen gözlerini görünce çok etkilendim.
Şimdi soru şu : Bizim denizlerimizde böyle 1,5 - 2 m denizaltı gibi Baraküda normalmidir ?
Yüzgeci nerede ise suyun üzerinde idi Erman , yanındaki eşi o dediğin boyda idi. Üç reis gördük balığı , inanamadım gözlerime. 1 metre uzağımızdan bizi seyrederek fütursuzca sallana sallana gitti.
Bana da okyanus işi gibi geldi. ::)
Bence konu biraz daha uzarsa 50 cm. de anlaşacağız ama o da senin gül hatırına yoksa 1 cm daha fazla büyümez bu turna ;D ;D ;D
-
Kesin Baracuda , vücudunun 1/3 Ağız ve diş. :)
-
Kesin Baracuda , vücudunun 1/3 Ağız ve diş. :)
Hocam o konuda tamamız da olay boyutta düğümlendi. ;D ;D ;D
-
Kesin Baracuda , vücudunun 1/3 Ağız ve diş. :)
Hocam o konuda tamamız da olay boyutta düğümlendi. ;D ;D ;D
Düğümlenmez Dede , şahitler olmasa yazarmıyım ben hiç. ?
Bugün çağıracağım foruma. :D
-
Öcal reis kardeşim ve ben çapaya bakıyorduk o esnada bu canavar tam sırda aynen Öcal Reisin bahsettiği gibi korkusuzca turladı durdu 1 metre uzağımızda .Ah Öcal Abi bırakacakdın kafadan gömecekdim zıpkını.Bu arada yukarıdaki resimlerden altta olandı bu canavar ve kesinlikle 1,5 metre civarında idi.
-
Öcal reis kardeşim ve ben çapaya bakıyorduk o esnada bu canavar tam sırda aynen Öcal Reisin bahsettiği gibi korkusuzca turladı durdu 1 metre uzağımızda .Ah Öcal Abi bırakacakdın kafadan gömecekdim zıpkını.Bu arada yukarıdaki resimlerden altta olandı bu canavar ve kesinlikle 1,5 metre civarında idi.
Hay Allah razı olsun Alp reisim. Bu Utku Dede den kurtardın beni. :)
-
:)
-
İyi denk gelmiş. Kolay kolay görülmez.
Vurmamakla iyi yapmışsınız, belki çoğalırlar ve balon balığı sorununa katkıda bulunurlar.
Öcal abi, baracuda/ıskarmoz artık ne ise, parlak metal eşyaya hemen saldırırmış ama insana değil. Yani, üzerinizde takı yada metal bir şey yoksa, problem değil yani ;D
-
İyi denk gelmiş. Kolay kolay görülmez.
Vurmamakla iyi yapmışsınız, belki çoğalırlar ve balon balığı sorununa katkıda bulunurlar.
Öcal abi, baracuda/ıskarmoz artık ne ise, parlak metal eşyaya hemen saldırırmış ama insana değil. Yani, üzerinizde takı yada metal bir şey yoksa, problem değil yani ;D
İsterse bana saldırabilir 

SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Hiiiç tavsiye etmem, kısacık anda alınan bir ısırık 7-8 dikişe mâl olabilir ama tabii sen bilirsin :P
-
Şu adamın üçüncü vurduğunun aynısı idi. Belki bu Aslan ve Balon balıklarının peşinden geldi bu sulara.
Bu balıklar zehirli olduğundan ve büyük Barracuda lar onlarla beslendiğinden etinin zehirli olabileceği de söyleniyor.
Evet iyiki vurmadık .
-
Şu adamın üçüncü vurduğunun aynısı idi. Belki bu Aslan ve Balon balıklarının peşinden geldi.
Bu balıklar zehirli olduğundan ve büyük Barracuda lar onlarla beslendiğinden etinin zehirli olabileceği de söyleniyor.
Evet iyiki vurmadık .
Öcal abi, okyanustaki baraküdalar yenilmiyor ama bizim denizlerdekinin tadı gerçekten lezzetli...
Aslında iki tür arasında da fark var ama onu nasıl tarif edeyim bilemedim...
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Hiiiç tavsiye etmem, kısacık anda alınan bir ısırık 7-8 dikişe mâl olabilir ama tabii sen bilirsin 
Ben saldırmam o saldırırsa kendisi bilir. Zopayı yer kafasına ;)
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Bizim Barracuda ları ben de çok seviyorum , Kuşadası nda çok yakalar ve satarlar. Hakikaten dünyanın en lezzetli balıklarından hele bir de odun közünde biraz is kokarak ızgara edilirse.
Ama bu Azman ı bilemedim , bizim suların balıklarına hiç benzemiyordu. Kocaman bir kafa ve üzeri yeşil çizgili biraz yosunlu , biraz küt kocaman bacağım kalınlığında bir gövde.
Dedim ya hiç korkusu da yoktu , su yüzeyinin bir karış altından salınırken o bize biz ona baktık.
Deniz de yüzerken çıkmaz karşıma inşallah. :)
-
Hiiiç tavsiye etmem, kısacık anda alınan bir ısırık 7-8 dikişe mâl olabilir ama tabii sen bilirsin 
Ben saldırmam o saldırırsa kendisi bilir. Zopayı yer kafasına ;)
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Sesli güldüm ;D
-
Hiiiç tavsiye etmem, kısacık anda alınan bir ısırık 7-8 dikişe mâl olabilir ama tabii sen bilirsin 
Ben saldırmam o saldırırsa kendisi bilir. Zopayı yer kafasına ;)
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Belki seyretmişsindir ama
-
Nerede okudum hatırlayamıyorum ama okyanus ta en sakınılması gereken yaratıkların bunlar olduğu ve sakınılması söylenir.
Köpekbalığı ,yunus,insan farketmez , saatte 110 KM varan bir hızla çarpıp (100 kg. a ulaşanları var imiş ağırlık olarak) önce rakibini iç kanama ile yada vurduğu yerden parçalayarak hareketsiz hale getirir sonrasında da dişleri ile iş başına geçermiş.
::)
-
Nerede okudum hatırlayamıyorum ama okyanus ta en sakınılması gereken yaratıkların bunlar olduğu ve sakınılması söylenir.
Köpekbalığı ,yunus,insan farketmez , saatte 110 KM varan bir hızla çarpıp (100 kg. a ulaşanları var imiş ağırlık olarak) önce rakibini iç kanama ile yada vurduğu yerden parçalayarak hareketsiz hale getirir sonrasında da dişleri ile iş başına geçermiş.
::)
;D ;D ;D ;D ;D
Üstelik dünya turuna çıkanları özellikle bekliyorlarmış :P
-
Nerede okudum hatırlayamıyorum ama okyanus ta en sakınılması gereken yaratıkların bunlar olduğu ve sakınılması söylenir.
Köpekbalığı ,yunus,insan farketmez , saatte 110 KM varan bir hızla çarpıp (100 kg. a ulaşanları var imiş ağırlık olarak) önce rakibini iç kanama ile yada vurduğu yerden parçalayarak hareketsiz hale getirir sonrasında da dişleri ile iş başına geçermiş.
::)
;D ;D ;D ;D ;D
Üstelik dünya turuna çıkanları özellikle bekliyorlarmış :P
O yüzden açıkta denize girenlerini duymadım demek. :)
-
;D ;D ;D ;D ;D ;D
Bir baracudanın Türklere saldırdığı bu zamana kadar görülmemiş, duyulmamıştır..
Bundan sonra da saldırmaya cesaret edemeyeceği değerlendirilmektedir..
;D ;D ;D ;D ;D ;D ;D
-
Bizim sularımızdaki Turna Baracuda nın bir cinsi ancak onun kadar saldırgan değil. Kızıldenizdeki baracudalar ciddi olarak saldırgan. Ciddede bir dalışta benim buddy nin dalış tüp vanasına saldırmıştı yüzeyden 1-2 metre aşağıda.
-
Duyduğum, okuduğum parlak nesneleri balık zannedip saldırabildiği ama bir kez Ras Muhammed'de çok büyük bir sürünün içerisinde kalmama rağmen anlaşılacağı üzere üzerimdeki ekipman yeterince parlamamış olmalı ki saldırmamışlardı :D
-
USKUMRU / Scomber / Atlantic Mackerel
Kendileri beni en çok duygulandıran balıktır. Dedemden ve babamdan bana aktarılan bir hikayesi vardır. Dedemde babamda uskumruya “ Denizin Gelin Kızı” derlerdi.Dedem Babama gelecek nesiller bu balığı kitaplarda görecekler dermiş, babamda bana söylemişti. Artık Karadeniz de “Lipari” büyüklüğünde uskumru olmadığı için sağlığında haklı çıktı. Bu uskumru narin bir balık küçüğüne aynı palamutta olduğu gibi “vonoz” büyüğüne de “Lipari” deniyor. Aynı palamut gibi göçmen bir balıktır. Normalde tüm denizlerimiz de bulunması lazım fakat yıllardır, Marmara ve Karadeniz’e çıkamadan hatta bir kere bile yumurtlayamadan bitirilir. Bazen İstanbul’da tezgahlarda iri istavrit büyüklüğünde vonoz uskumrular görüyorum. Biraz bakıp yutkunup yoluma devam ediyorum. Hatta bir keresinde bakarken dalmışım öylesine, tezgahtaki doğru düzgün Türkçe bile konuşamayan tezgahtar bana “uskumru Karadeniz’den abi” dedi kendi lisanıyla. Şimdi adama ne desem dedim uzaklaştım sessizce. Adam hala arkamdan “yarım kilo et fiyatına abi “ diye bağırıyordu garibim. Pahalı buldum da almadım zannetti. Şimdi bu narin balığın düşmanı çoktur, tüm vahşi balıklar bunu yer bir kere. Ayrıca deniz soğukluğundan da etkilenir belli dönemlerde. Aynı palamut gibi hızlı yüzer ve sürüler halinde dolaşır. Orta su balığıdır bu balıkta. Bunlara “pelajik balıklar” diyorlar bu işlerle akademik uğraşı içinde olanlar.
Sonuçta çevresindeki herkes canavarı bu balığın. Her türlü avlanma şekliyle avlanılır eğer öncesinde hayata tutunup,canlı kalabilirse .Bu balığın bolluğunun en güzel örneği eskiden Karadeniz’de çapari ile kanca kancaya istavrit gibi tutulmasıdır.
Neyse güya balığı tanıtacaktık. Zaten şimdiye kadar yazmaya çalıştığım balıklarla ilgim alakam vardı geriye üç beş balık daha kaldı. Ondan sonrası biraz araştırarak ve bilenlerinden destek alarak olacak muhtemelen. Balığı tanıtacaz diye kendi hatıralarımızı yazıyoruz ya umarım okuyanlar sıkılmıyordur. Okuyan da oluyormudur onuda bilmiyorum ya.
Her şekilde avlanılabildiğini ve sonuçta tezgaha niçin gelemediğini öğrendik. Allah’tan Norveç diye bir yer var. Oradan koliye doldurup gönderiyorlar. Bazen bende alıyorum marketlerden donmuş olarak. Soğuk zincir bozulmadan almak önemlidir. Ama ızgarası harika oluyor. Biraz yağlı balık ya ondan olsa gerek ızgara da bu kadar güzel olan balık görmedim ben. Aynı kasaplık tavuklar gibi.Kasaplık tavuklarda hemencecik pişer ağızda dağılıverir, nolcak 36-45 gün aralığında kesim ağırlığına ulaşmış , piliç daha . Benim çocukluğumda bir misafir geldiğinde babaannem tavuklarımızdan keserdi hemencecik yolar ,temizler,yıkar, tencereye atardık. Akşama kadar mangalın üstünde kaynardı, su ekleye su ekleye bir hal olurduk. Yinede piştiğinde kayış gibi olurdu. Adaleli hayvan nolucak başka türlü yaşama şansı yokki, atmacadan kaç, köpekten kaç, sansardan kaç, afrikalı atletler gibi olurlardı. Şimdi bu tarz özenilir oldu, millet birbirini paralıyo gezen tavuk diye.Tavuk nereden aklıma geldiyse, mezgiti yazarken de unutmuşum bak o da aklıma geldi , bir yerler de mezgite “tavukbalığı”denildiğini duymuştum.
Uskumruya dönecek olursak,ızagara , tava, buğulama, pilaki yani aynı palamut gibi herşeyi olur. Yağlı olduğunda tavası ve pilakisi ağır olur. Küçüklerini yani vonozu tava yapılmalı, büyükleri ise ızgara yada pişirme kağıdında fırına atılmalı.
Uskumru için de bu kadar.Selametle…
(http://i.hizliresim.com/V02apB.jpg) (http://hizliresim.com/V02apB)
ızgarası güzel olur
(http://i.hizliresim.com/yE252n.jpg) (http://hizliresim.com/yE252n)
Aradan epey zaman geçmiş uskumru konusunda bu yorumu yapalı. Geçtiğimiz günlerde tezgahlarda çinekop vardı, yani üzerine çinekop yazmışlar, ben öyle dikilip bakıyordum karşısında , dalmışım tezgaha bakarken. Hemen çinekopun alt tablasında hamsi vardı, Karadeniz hamsi yazmışlar. Bir anda hamsinin içinde minicik çinekop ve graçalar dikkatimi çekti. Tezgahtar eliyle hamsiyi karıştırıyor ve içinden bulduğu graçaları ve yaprakları ayıklayıp benim gözümün önünde kedilere atıyor. O an da film şeridi gibi bu balıkları tutan gırgır ağının gözlerini küçüklüğü gözümün önüne geldi. Neredeyse su bile süzülemeyecek küçüklükteki göz açıklığında bu balıklar kaçma şansı bulamıyor. Güngören'deki bir balıkçının tezgahında ki üç kasa balığın içinde bile onlarca bu yavrudan varsa, bu ağı sarıp kıyıya tonlarcasını getiren kayıktaki oranı doğru orantı kullanarak siz bulun artık. Tezgahtar soruyor Abi hamsi vereyim mi diye? Hevesim kaçtı iştahımda kaçtı , döndüm tezgaha sırtımı, yürüdüm gittim yine. Yürürken bir sürü adama içimden ah ettim. Su ürünleri politikasını yapan ve yürüten politikacılar ve elek altı bürokratlara. İşleri balıkçılık olması gerekirken , işadamlarının plakalı keyifçi kayıklarıyla balıkçılık yapıyor görüntüsü veren balıkçı kooperatiflerine. Daha bir sürü kişiye ve yere, neyse yazmayayım şimdi burada dur diyeyim kendime.
-
USKUMRU / Scomber / Atlantic Mackerel
Kendileri beni en çok duygulandıran balıktır. Dedemden ve babamdan bana aktarılan bir hikayesi vardır. Dedemde babamda uskumruya “ Denizin Gelin Kızı” derlerdi.Dedem Babama gelecek nesiller bu balığı kitaplarda görecekler dermiş, babamda bana söylemişti. Artık Karadeniz de “Lipari” büyüklüğünde uskumru olmadığı için sağlığında haklı çıktı. Bu uskumru narin bir balık küçüğüne aynı palamutta olduğu gibi “vonoz” büyüğüne de “Lipari” deniyor. Aynı palamut gibi göçmen bir balıktır. Normalde tüm denizlerimiz de bulunması lazım fakat yıllardır, Marmara ve Karadeniz’e çıkamadan hatta bir kere bile yumurtlayamadan bitirilir. Bazen İstanbul’da tezgahlarda iri istavrit büyüklüğünde vonoz uskumrular görüyorum. Biraz bakıp yutkunup yoluma devam ediyorum. Hatta bir keresinde bakarken dalmışım öylesine, tezgahtaki doğru düzgün Türkçe bile konuşamayan tezgahtar bana “uskumru Karadeniz’den abi” dedi kendi lisanıyla. Şimdi adama ne desem dedim uzaklaştım sessizce. Adam hala arkamdan “yarım kilo et fiyatına abi “ diye bağırıyordu garibim. Pahalı buldum da almadım zannetti. Şimdi bu narin balığın düşmanı çoktur, tüm vahşi balıklar bunu yer bir kere. Ayrıca deniz soğukluğundan da etkilenir belli dönemlerde. Aynı palamut gibi hızlı yüzer ve sürüler halinde dolaşır. Orta su balığıdır bu balıkta. Bunlara “pelajik balıklar” diyorlar bu işlerle akademik uğraşı içinde olanlar.
Sonuçta çevresindeki herkes canavarı bu balığın. Her türlü avlanma şekliyle avlanılır eğer öncesinde hayata tutunup,canlı kalabilirse .Bu balığın bolluğunun en güzel örneği eskiden Karadeniz’de çapari ile kanca kancaya istavrit gibi tutulmasıdır.
Neyse güya balığı tanıtacaktık. Zaten şimdiye kadar yazmaya çalıştığım balıklarla ilgim alakam vardı geriye üç beş balık daha kaldı. Ondan sonrası biraz araştırarak ve bilenlerinden destek alarak olacak muhtemelen. Balığı tanıtacaz diye kendi hatıralarımızı yazıyoruz ya umarım okuyanlar sıkılmıyordur. Okuyan da oluyormudur onuda bilmiyorum ya.
Her şekilde avlanılabildiğini ve sonuçta tezgaha niçin gelemediğini öğrendik. Allah’tan Norveç diye bir yer var. Oradan koliye doldurup gönderiyorlar. Bazen bende alıyorum marketlerden donmuş olarak. Soğuk zincir bozulmadan almak önemlidir. Ama ızgarası harika oluyor. Biraz yağlı balık ya ondan olsa gerek ızgara da bu kadar güzel olan balık görmedim ben. Aynı kasaplık tavuklar gibi.Kasaplık tavuklarda hemencecik pişer ağızda dağılıverir, nolcak 36-45 gün aralığında kesim ağırlığına ulaşmış , piliç daha . Benim çocukluğumda bir misafir geldiğinde babaannem tavuklarımızdan keserdi hemencecik yolar ,temizler,yıkar, tencereye atardık. Akşama kadar mangalın üstünde kaynardı, su ekleye su ekleye bir hal olurduk. Yinede piştiğinde kayış gibi olurdu. Adaleli hayvan nolucak başka türlü yaşama şansı yokki, atmacadan kaç, köpekten kaç, sansardan kaç, afrikalı atletler gibi olurlardı. Şimdi bu tarz özenilir oldu, millet birbirini paralıyo gezen tavuk diye.Tavuk nereden aklıma geldiyse, mezgiti yazarken de unutmuşum bak o da aklıma geldi , bir yerler de mezgite “tavukbalığı”denildiğini duymuştum.
Uskumruya dönecek olursak,ızagara , tava, buğulama, pilaki yani aynı palamut gibi herşeyi olur. Yağlı olduğunda tavası ve pilakisi ağır olur. Küçüklerini yani vonozu tava yapılmalı, büyükleri ise ızgara yada pişirme kağıdında fırına atılmalı.
Uskumru için de bu kadar.Selametle…
(http://i.hizliresim.com/V02apB.jpg) (http://hizliresim.com/V02apB)
ızgarası güzel olur
(http://i.hizliresim.com/yE252n.jpg) (http://hizliresim.com/yE252n)
Aradan epey zaman geçmiş uskumru konusunda bu yorumu yapalı. Geçtiğimiz günlerde tezgahlarda çinekop vardı, yani üzerine çinekop yazmışlar, ben öyle dikilip bakıyordum karşısında , dalmışım tezgaha bakarken. Hemen çinekopun alt tablasında hamsi vardı, Karadeniz hamsi yazmışlar. Bir anda hamsinin içinde minicik çinekop ve graçalar dikkatimi çekti. Tezgahtar eliyle hamsiyi karıştırıyor ve içinden bulduğu graçaları ve yaprakları ayıklayıp benim gözümün önünde kedilere atıyor. O an da film şeridi gibi bu balıkları tutan gırgır ağının gözlerini küçüklüğü gözümün önüne geldi. Neredeyse su bile süzülemeyecek küçüklükteki göz açıklığında bu balıklar kaçma şansı bulamıyor. Güngören'deki bir balıkçının tezgahında ki üç kasa balığın içinde bile onlarca bu yavrudan varsa, bu ağı sarıp kıyıya tonlarcasını getiren kayıktaki oranı doğru orantı kullanarak siz bulun artık. Tezgahtar soruyor Abi hamsi vereyim mi diye? Hevesim kaçtı iştahımda kaçtı , döndüm tezgaha sırtımı, yürüdüm gittim yine. Yürürken bir sürü adama içimden ah ettim. Su ürünleri politikasını yapan ve yürüten politikacılar ve elek altı bürokratlara. İşleri balıkçılık olması gerekirken , işadamlarının plakalı keyifçi kayıklarıyla balıkçılık yapıyor görüntüsü veren balıkçı kooperatiflerine. Daha bir sürü kişiye ve yere, neyse yazmayayım şimdi burada dur diyeyim kendime.
O kadar haklısın ki abi , geleceği yok ediyorlar bu sene palamuta denk gelmedim İzmir'de
-
Midye ,deniz hıyarı ve karides avı dahil ,Marmara , Karadeniz ve kıyı Ege de Trol ,Algarna ve Gırgır ın katı bir kontrolle en az beş sene yasaklanması lazım. Tabii Karadeniz e kıyı ülkelerle birlikte anlaşarak ve üç kuruş avanta vermek suretiyle Abhazya ve Gürcistan sularında avlananları da engelleyerek.
Başka yolu yok. ?0-?
-
Ahmet almayarak çok iyi yapmışsın, bizlerin yapabileceği en basitinden almamak...