Heyamola Hey
Havuzluk => Tekne Tanıtımları => Konuyu başlatan: Mehmet Atay - 11 Şubat 2018, 20:07:51
-
Biraz eski yazılardan, biraz şimdiki akıllarımdan filan derlemeler yapıp, ilk Sarıyaz Macgregor’dan, son Sarıyaz Bavaria 40’a ve gelecek Sarıyaz hayallerini zaman buldukça başlık altında (da) yazayım. Fazla mal göz çıkarmaz.
-
Biraz eski yazılardan, biraz şimdiki akıllarımdan filan derlemeler yapıp, ilk Sarıyaz Macgregor’dan, son Sarıyaz Bavaria 40’a ve gelecek Sarıyaz hayallerini zaman buldukça başlık altında (da) yazayım. Fazla mal göz çıkarmaz.
Kazara 3 Sarıyaz'in ortasında iyi bir tekneye denk gelmişti, onu da sattı !
Gerçi yeteri kadar tadını çıkardı...
-
E hadi.
-
Matay Reisim,
Heyecanlandım şimdi. En önden iki bilet rica ediyorum ;)
-
Biraz eski yazılardan, biraz şimdiki akıllarımdan filan derlemeler yapıp, ilk Sarıyaz Macgregor’dan, son Sarıyaz Bavaria 40’a ve gelecek Sarıyaz hayallerini zaman buldukça başlık altında (da) yazayım. Fazla mal göz çıkarmaz.
Kazara 3 Sarıyaz'in ortasında iyi bir tekneye denk gelmişti, onu da sattı !
Gerçi yeteri kadar tadını çıkardı...
İkinci Sarıyaz Zerdali sanırım.
-
İkinci Sarıyaz Zerdali sanırım.
Evet Ahmet Bey.
-
Bazılarınız için mükerrer olabilir dediğim gibi; affola.
1999 yazında, oğlum Selim yeni doğmuş, Temmuz gibi sanıyorum Bodrum Yeniçiftlik’te, SeaGarden’la ClubMed arasında, artık adını unuttuğum, o zamanlarda ispanyolların işlettiği bir otelin çok güzel koyunda tatil yapıyoruz.
Koya normal ölçülerde bir motoryat girdi ve demirledi. Ben de ilgi ile izliyorum.
Bu ilgi de çocukluktan geliyor. Tekirdağ’da yazlıkta, önce rahmetli büyük dayımın ahşap sandalı, sonra da 8 HP Johnson motorlu fiber bir sandalım oldu.
O 8 beygirin hikayesini de araya sıkıştırayım. Bu hiç bir yerde yok. Benim bu ahşap sandalla uğraşmam ve onunla balığa çıkmamı ailem hem destekliyor, hem de gerek sandalın durumu, gerek ise motorsuzluğu sebebi ile de bir endişe yaşıyorlar.
Bizim sitenin önü kumsal ve poyraz estimi sürekli dalga. O nedenle tüm kayıkların işi bitince kuma çekilir. Kışında, sitenin içinde ters kapak edilir. Haliyle sezon açılıp biz gelene kadar o sandal kurur, açar. Önce denize batırır, bekleri şişsin. Sonra macun, zımpara boya. Kalafat filan hem bildiğimiz şeyler değil, hem bir aşıyor. Dolayısı ile sezonun ilk haftası amelelikle geçiyor. Bir de bir kaç gün esip de, sezon ortasında kayık kumda yattıysa yine açma yapıyor. Bu sefer, elde maşrapalarla idare ediyoruz.
Tüm bu ameliye üzerine babam bir fiber tekne ve dıştan takma motora evet diyor. Ve balığa meraklı bir arkadaşına danışıyor. O da diyor ki: “denizin şakası olmaz; hele Marmara’da. Alabileceğinin bir üstünü al muhakkak”. O nedenle 4 metre yerine 4.70 Elifsan marka kayık alınıyor ve sıra motor alımında. O zaman Seagull da var piayasada ama pahalı. Johnson’da karar kılınıyor ve ağabeyimle o tarihte Beşiktaş Barbaros’da bulunan Johnson bayii’ne gidiyoruz motoru almaya... Elimizde 8 HP izni ve parası.
Giriyoruz dükkandan içeri, motorlara bakıyoruz. 2, 4, 6, 8, 10 filan yanyana. 10 hakikaten büyük duruyor. O sırada ağabeyim diyor ki, “bu 8 büyükmüş, 6 da yeter”. İlk başta pazarlık için diyor sanıyorum, bir ara “ciddi misin” diye soruveriyorum. Ciddiymiş. Neyse, o gün 8 beygir ile çıkıyoruz dükkandan.
Ben öğrencilik günlerimde de, dersten sıkıldığımda, defterleri liman, kalemleri gemi yapar oynardım. Ve hergün Kadıköy - Karaköy vapuru yolcusuydum. O nedenle manevralara, dümen ve pervane tepkilerine filan da dikkat ederdim. Hep meraklıydım yani. Ama yelkene hiç - ki 1978’den beri Kalamış Yelken üyesiyim, çok daha eskiden beri de İstanbul Yelken’in müdavimi idik ailece. Yazları en az 3 gün oralarda geçerdi, 1980’deki Tekirdağ’daki bu yukarıda anlattığım yazlık zamanına kadar.
Neyse, bu çok uzun paragrafı kapatayım. Ben, dediğim gibi o motoryatı izlerken, eşimde dedim ki: “Fatoş, sizin yazlık Hereke’de denizi pis, bizim yazlık Tekirdağ’da trafiği dert. Bir tekne alalım mı, haftasonları boğaza, adalara gider oyalanırız.”
Tamam dedi ve biz 15bin USD bütçe ile başladık aranmaya. Ama aklımda sadece motoryat var ve o paraya ancak Mursan Cuddy bulabiliyorum ve onlar da döküntü.
Bir gün bir arkadaşımız dedi ki: “Macgregor diye bir tekne gelmiş, hem motor hem yelken. Değişik bir şey”. Baktık inceledik, tartıştık. Dedik ki sonuçta, “e yelkeni de olması iyi bir şey; git-gel’den sıkılırsak yelken öğrenir, oyalanırız.”
Fiyatı 22,500 USD+KDV. Ordan kas, buradan kırp bulduk buluşturduk ve aldık. Toplamda motor vb herşey dahil yanlış hatırlamıyorsam 35.000 USD civarında bir maliyeti olmuştu.
Teknenin teslimini bekleyene kadar geçen sürede en zorlandığımız noktalarda biri isim konusu oldu. Aile büyüğü mü olsun (Fatoş annesini kaybetmişti), oğlanın adı mı (sonra bir tane daha olursa ki netekim oldu (kız oyardı bizi valla). Derken bir gün müşteri dönüşü aklıma Sarıyaz ismi geldi. Onun da hikayesi şu:
Fatoş’la aynı şirkette çalışıyoruz ve patrondan acaip bezmişiz. Bırakalım işi, yazın tatil yapalım, kışa iş buluruz nasılsa dedik. Ama patron bu plandan haliyle hoşlanmadı ve ihbar süresinin sonuna kadar bırakmadı. O nedenl biz 20-30 Eylül’ü Kaş’ta (yıl 1988) ve tüm Ekim ayını da Bodrum Aktur’da kiraladığımız bir evde geçirdik. O kadar güzel bir hava vardı ki, bir gün fırından gevrek alırken, laf olsun diye fırıncıya “ne güzelmiş buranın Ekim’i” deyince, “bizim buranın Sarıyaz’ı başkadır” dedi. “Ne demek Sarıyaz” dedim. “Siz bilmezsiniz, buranın sizin pastırma yazına dediğinizdir” dedi. Oradan aklımda kalmıştı.
Fatoş da ben de çok severek taşıdık bu ismi. Şansımıza da 3 tekne değiştirmemize rağmen hiç numaralandırmak zorunda kalmadık. Galiba başka Sarıyaz yok denizlerde.
Devamı tabii ki gelecek... bir de fotograf yüklemeyi öğrenmem lazım.
Gelecek bölümlerde Kaan var, Aali var... Var işte bayağı anlatacak hikaye.
-
İlk Sarıyaz:
(http://i.hizliresim.com/Z9Zbdg.jpg) (http://hizliresim.com/Z9Zbdg)
-
2. Sarıyaz'ın Kalamış Yelken'in çekek yerinde minik pontonunda bağlı bir fotografı vardı bende.. Ama 2 gündür arıyor bulamıyorum..
Ben, Sarıyaz'ın adına hastayım, çok beğeniyorum. :)
-
2. Sarıyaz'ın Kalamış Yelken'in çekek yerinde minik pontonunda bağlı bir fotografı vardı bende.. Ama 2 gündür arıyor bulamıyorum..
Ben, Sarıyaz'ın adına hastayım, çok beğeniyorum. :)
Acelemiz yok;... zaman buldukça yazmaya çalışacağım.
Sadece teknelerin hikayesini değil, teknelerin neden olduğu hikayeleri de yazmaya çalışacağım.
İsim konusundaki iltifatına da ayrıca teşekkür ederim.
-
Sahiden yazıyor adam. Bi de güzel yazıyor.
-
Sahiden yazıyor adam. Bi de güzel yazıyor.
Sen bir de çenesini bilsen...? >:(
-
2. Sarıyaz'ın Kalamış Yelken'in çekek yerinde minik pontonunda bağlı bir fotografı vardı bende.. Ama 2 gündür arıyor bulamıyorum..
Ben, Sarıyaz'ın adına hastayım, çok beğeniyorum. :)
Acelemiz yok;... zaman buldukça yazmaya çalışacağım.
Sadece teknelerin hikayesini değil, teknelerin neden olduğu hikayeleri de yazmaya çalışacağım.
İsim konusundaki iltifatına da ayrıca teşekkür ederim.
Bende "Sarıyaz" ismine hayranım. Ayrıca bunları bizimle paylaşıyor olmanıza çok sevindim. İlgiyle takipteyim.
-
Mehmet reis,
Paylaştığınız için çok teşekkürler, çok keyifle okdum devamını sabırsızlıkla bekliyorum :)
Sahiden yazıyor adam. Bi de güzel yazıyor.
Cidden öyle .
-
Far out'u satabilirsem bir Mc.Gregor alayım diyorum.Tam benim yazlığın önüne konulacak tekne. :)
-
MacGregor’u erken satabilseydim, Farout’u ben alacaktım. Teos’ta bakışlarımdaki, o çözemediğin haset ondandı. ;)
-
Hadi devam...
Buyrun Deniz Akaltan ve Kaan Erdem’le tanışma fasılları:
Deniz Akaltan’la tanışma
Sipariş edilen MacGregor geldi. Teslim yeri Setur Kalamış, çekek sahası.
Temsilcisi Uğur, sadece dürüst bir satıcı değil, aynı zamanda yol gösterici de.
Şu anda kendisi Eastmarine’de Genel Müdür. Bu vasıta ile onu da sevgi ile anayım.
Tekne hazırlandı, denize indirildi ve yerine bağlandı. Uğur, o tarihlerde hem MacGregor hem de Catalina’ların Türkiye temsilcisi. Genelde de Türkiye’ye getirdikleri konteynıra sığan boydakiler. Ve gerek servis kolaylığı, gerek ise pazarlama/görünürlük açısından, tüm tekneleri bir arada tutmak istiyor. Marina ile de müşterileri için akaryakıt istasyonunun hemen arkasındaki bir iskele için anlaşmış. Esasen, arabayı dibine kadar getirebildiğiniz, marina ağzına yakın ve korunaklı (akaryakıt istasyonu sebebi ile) gayet iyi bir yer. Ama Setur Marina sevimsiz; özellikle o tarihlerde. Üstelik Ataköy Marina yeni açılmış ve fingerlar filan, iki marina arasında Sportoto Ligi ile Şampiyonlar Ligi kadar fark var. Biz de Beylerbeyi’inde oturuyoruz. O nedenle Ataköy’e ulaşım da çok zor değil, diyerek sözleşme yenileme zamanı Ataköy Marina’ya geçiyoruz. Fingerlarda hepsi denizci üniformalı pırıl pırıl çocuklar karşılıyor ve halatı alıyor. Ve palamar botunda da, o pırıl pırıl yüzü ile destek veren ve ekibini yöneten Deniz. İlk öyle tanıştık. Sonrasında da karşılıklı sevgimiz ve saygımız artarak devam etti. Muhtemelen bu detayı hatırlamaz; Deniz, beni DSTI’den tanıdığını bilir.
Bir zamanımız Ataköy’de geçti; ama sonrasında kriz geldi ve döviz fırladı. Marinaya ödediğimiz para bir anda ikiye katlanma durumuna geldi. Çare arayışları başladı.
Kaan Erdem ile tanışma
O dönemde sadece Yelkenciler e-groups var. Orada dertleniyoruz.
Ben, MacGregor’un romörk avantajını kullanarak tekneyi, İstanbul Yelken’in rampasından alarak, kışlamak üzere Kalamış Yelken’in bahçesine aldım. Sonrasında da yazları KYK rıhtımında, kışları KYK bahçesinde bir kaç sezon geçti.
Mesela romörk şansı olamayan teknelerde Umut’un Poyraz’ı da (schorcher) GS Yelken’de kışlamaya başlamıştı. Orada bir vinç vardı; o vinçle cradle’a alınırdı.
Aslında o dönemde, küçük teknelere yelken kulüpleri önemli destek verdi. (Böke’ye laf çakıp devam edeyim.)
Yelkenciler’deki yazışmada, Kaan Erdem isimli biri “eteğinizdeki taşları dökün” diye bir mesaj yazdı. Ve bu ekonomik duruma karşı marinaların tepkisizliğine tepki vermek üzere bir kaç kişi toplandık.
Kendisi arşiv manyağı olduğu için, bu mail dahil olmak üzere tüm yazışmaları hala tutuyor. Zaten sözü var, DSTI’yi tetikleyen bu yazı ve devamını o anlatacak.
-
Hadi devam...
Buyrun Deniz Akaltan ve Kaan Erdem’le tanışma fasılları:
Deniz Akaltan’la tanışma
Sipariş edilen MacGregor geldi. Teslim yeri Setur Kalamış, çekek sahası.
Temsilcisi Uğur, sadece dürüst bir satıcı değil, aynı zamanda yol gösterici de.
Şu anda kendisi Eastmarine’de Genel Müdür. Bu vasıta ile onu da sevgi ile anayım.
Tekne hazırlandı, denize indirildi ve yerine bağlandı. Uğur, o tarihlerde hem MacGregor hem de Catalina’ların Türkiye temsilcisi. Genelde de Türkiye’ye getirdikleri konteynıra sığan boydakiler. Ve gerek servis kolaylığı, gerek ise pazarlama/görünürlük açısından, tüm tekneleri bir arada tutmak istiyor. Marina ile de müşterileri için akaryakıt istasyonunun hemen arkasındaki bir iskele için anlaşmış. Esasen, arabayı dibine kadar getirebildiğiniz, marina ağzına yakın ve korunaklı (akaryakıt istasyonu sebebi ile) gayet iyi bir yer. Ama Setur Marina sevimsiz; özellikle o tarihlerde. Üstelik Ataköy Marina yeni açılmış ve fingerlar filan, iki marina arasında Sportoto Ligi ile Şampiyonlar Ligi kadar fark var. Biz de Beylerbeyi’inde oturuyoruz. O nedenle Ataköy’e ulaşım da çok zor değil, diyerek sözleşme yenileme zamanı Ataköy Marina’ya geçiyoruz. Fingerlarda hepsi denizci üniformalı pırıl pırıl çocuklar karşılıyor ve halatı alıyor. Ve palamar botunda da, o pırıl pırıl yüzü ile destek veren ve ekibini yöneten Deniz. İlk öyle tanıştık. Sonrasında da karşılıklı sevgimiz ve saygımız artarak devam etti. Muhtemelen bu detayı hatırlamaz; Deniz, beni DSTI’den tanıdığını bilir.
Bir zamanımız Ataköy’de geçti; ama sonrasında kriz geldi ve döviz fırladı. Marinaya ödediğimiz para bir anda ikiye katlanma durumuna geldi. Çare arayışları başladı.
Kaan Erdem ile tanışma
O dönemde sadece Yelkenciler e-groups var. Orada dertleniyoruz.
Ben, MacGregor’un romörk avantajını kullanarak tekneyi, İstanbul Yelken’in rampasından alarak, kışlamak üzere Kalamış Yelken’in bahçesine aldım. Sonrasında da yazları KYK rıhtımında, kışları KYK bahçesinde bir kaç sezon geçti.
Mesela romörk şansı olamayan teknelerde Umut’un Poyraz’ı da (schorcher) GS Yelken’de kışlamaya başlamıştı. Orada bir vinç vardı; o vinçle cradle’a alınırdı.
Aslında o dönemde, küçük teknelere yelken kulüpleri önemli destek verdi. (Böke’ye laf çakıp devam edeyim.)
Yelkenciler’deki yazışmada, Kaan Erdem isimli biri “eteğinizdeki taşları dökün” diye bir mesaj yazdı. Ve bu ekonomik duruma karşı marinaların tepkisizliğine tepki vermek üzere bir kaç kişi toplandık.
Kendisi arşiv manyağı olduğu için, bu mail dahil olmak üzere tüm yazışmaları hala tutuyor. Zaten sözü var, DSTI’yi tetikleyen bu yazı ve devamını o anlatacak.
:D
Evet ben DSTİ dolayısıyla tanıştığımızı hatırlıyorum. Çok güzel şeyler yazmışsınız, çok güzel günlerdi. O zamanki tekne sahibi ve marina personeli ilişkileri de çok farklıydı. Her zaman gülümseyerek hatırladığım anılar...
-
Daha öncesinde tanışmıştık ama benim de sevgili Deniz Akaltanla ilgili hatırımda kalmış en eski anım bir ralliden.
Sanırım ya Mürefteye ya da Güzelceye gidilecek. O zaman teknemiz kiçtan takma motorlu Folkeboat Uçarı. Bir 15 hp Yamaham var ki, V8 Amerikanlar gibi benzin yakıyor ( sonra bir 10 HP 4 zamanlı Honda ile değiştirmiş rahat etmiştim)
Bizim aile ekibi sabahları her zaman geç kaldığı için apar topar Fenerbahçeden çıktık, rallinin başlayacağı Ataköy marinaya bağlandık. Bağlandık ama zaten rallinin startına 10 dakika bile kalmamış ; en dakikler çıkmış , ana yelkenleri basmış, mendireğin önünde volta atmaya bile başlamışlar.
Benzin almam lazım, motorun deposunu kaptığım gibi benzinciye, benzin aldım geri döndüm ; start anı gelmiş. Cerikanın hortumunu motora bağlarken mandal biraz zorlandı, biraz daha zorlayinca elimde dağılıp yayı, bilyesi cump denize...
Kalakaldık pontonda. Telsizden " Uçarı nerdesin ; start verilecek ? " uyarıları...Vızzz diye Deniz üzerinde bembeyaz giysileri botla geldi ne oluyor diye. Durumu anlattım, cerikanın da, hortumunun da, mandalının da yedeği yok. " Biz kaldık, çikamayacağız ! " dedim.
Deniz botuyla tam gaz gidip kayboldu, 3 dakika içinde yanında marinada çalışan bir motorcu ve elinde yeni bir mandal geldiler, 5 dakika sonra diğer 10-15 teknenin ekiplerinin ayıplar bakışları altında apar topar start hattına gelip rallinin başlamasını sağlamıştık.
Bu da Deniz Akaltanla bir güzel anımdır işte... ;D
-
Bu MacGregor’la Seyirler:
Şimdi teknenin bağlanma ve sorunlarından bahsettim ama bir de suda gezinmesi var.
Burada da güzel anılar mevcut.
Şimdi o yıllarda MTV ödeniyor ve beygir başına. Bunda da 50 HP dıştan takma var. Uğur dedi ki:
- bak eğer yarışa girersen, %50 indirim var
- Nasıl gireceğim ki yarışa?
- TAYK’la konuş, Cahit Ağabey halleder.
Ben Cahit Ağabey kim onu bilmiyorum. Ama bir yandan yelkeni öğrenmek için Fatoş ve iki arkadaşımız daha Arif Erdem’den yelken eğitimi almaya başladık. Teorik, pratik ortaya karışık.
Aradım Cahit Ağabey’i, durumu anlattım. Dedi ki, o nezaketi ve hoşgörüsü ile:
- Mehmet Bey’ciğim, o öyle hemen olmaz. Keşke tecrübeniz olsa. Ama sizin hiç yok. Bir kazaya sebebiyet verebilirsiniz. Size tavsiyem, önce bir teknede misafir olarak yarışın, ortamı görün, biraz deneyim kazanın öyle yapalım.”
- Hay hay Cahit Bey de ben kime misafir olacağım ki?
- Ben size haber veririm.
.
.
.
- Mehmet Bey’ciğim,
- Buyrun Cahit Ağabey
- Bu haftasonu Kış Kupası’nda sizi Calypso II’de Numan Bey misafir edecek.
- Aa çok teşekkür ederim. Sağolun.
Ve ben Calypso 2’de eminim sonradan gördüğüm ama o ilk günün heyecanı ile kimsenin ismini de, yüzünü de hatırlamadığım teknede 2-3 yarışa katıldım. Macgregor’la yarışacağımı duyduklarında, haliyle dalga geçtiler. Onu kullandıkları tabirlerden ya da kıyasladıkları tekne isimlerinden değil de, gülmelerinden anladım.
Neyse, biz sonra yarışa girdik.
Hiç acelemiz, yok.
Herkes start alıyor; sonra biz.
Herkes finişe varıyor, sonra biz.
Kural filan bilmiyoruz; öğrenmeye çalışıyoruz ama jargon o kadar ters ki...
“Sancak kontra tekne, iskele kontra tekneye yol verir”
Yani bumbası iskelede olan, bumbası sancakta olana yol verir gibi biz kendimizce tercüme ediyoruz.
Yelken trimi için adam gerekmiyor zaten. 3. kişi elinde kural dosyasının olduğu klasör, bize “yol hakkı bizde” ya da “değil” diye skiperlik yapıyor kısmen. Ama üzerimize 40-45 feet tekneler tam arma, dimdik gelip bir de “yol, yol, yol” diye bağırdıklarında tırsıyoruz, kaçıveriyoruz önlerinden. Bir tatsızlık bizden kaynaklı çıkmasın diye...
Ama sonra biri uyardı; yanlış yapıyorsunuz. Bazılarına haksız menfaat sağlıyorsunuz dediler. Bu sefer eğer eminsek, “yol” diye bağırana biz de “yol bizim” diye cevap vermeye başladık. Hop bu sefer onlar dönüverdiler.
Yau ne keyifmiş bu yarış işi... Bir MacGregor höt diyor, koca 45 feet tekne, 2 metre dibinde haşırt diye dümen kırıyor, kontra değiştiriyor.
Neyse, böyle keyifli yarışlarımız, hatta bir keresinde de 3. Kupamz bile oldu. 4 tekne yarışa katılmamıştı.
Son yarış anısı ile MacGregor’un yarış faslını bitiriyorum.
Burgazada Yarışı: en sevdiğim rota. Adalar arası coğrafi. Dolayısı ile şamadıra dibi hengamesine girmeden efendi efendi yarışıyoruz. Artık son düzlük. Orsa gidiyoruz. Aslında gidemiyoruz. MacGregor’a rüzgara karşı gitsin diye 50 HP motor koymuşlar. Niye rüzgara karşı gitsin yani...
Neyse, Burgaz’la Kınalı arasındaki kanala güneyden, kuzeye doğru giriyoruz. Burgazada Deniz Kulübü önünde finiş hattı. Rüzgar da, akıntı da karşıdan geliyor. Biz mehter takımı gibi, gidiyoruz, gidiyoruz, gidiyoruz. Hoop tramolayı atıyoruz, başladığımız yerdeyiz.
Bu Burgaz yarışının güzelliği sucuk - ekmek partisi olur adada. Onu da haliyle kaçıracağız. Neyse debelene, debelene yarışı bitirdik. Finiş düdüğünü aldık. Partide aç aç dolaşırken Cahit Ağabey geldi yanıma, o kibarlığı ile nazikçe “Mehmet’ciğim, çalıştırıverseydin motoru bari, bak dondu hakem arkadaşlar. Hem de aç kaldınız hepiniz”.
-
Cemre'nin denizdeki ilk fotoğrafını siz çekmiştiniz.DSTİ Armutlu Trilye Rallisinde.Çok sevinmiştim gönderdiğinizde.Tekrar teşekkür ederim.Güzel günlerdi.
-
Şimdi sırada ralliler var.
Ama onlar uzun ve müşterek yazılmalı...
Bugün işten çok kaytardım. Biraz ara verip çalışmam lazım
-
Daha öncesinde tanışmıştık ama benim de sevgili Deniz Akaltanla ilgili hatırımda kalmış en eski anım bir ralliden.
Sanırım ya Mürefteye ya da Güzelceye gidilecek. O zaman teknemiz kiçtan takma motorlu Folkeboat Uçarı. Bir 15 hp Yamaham var ki, V8 Amerikanlar gibi benzin yakıyor ( sonra bir 10 HP 4 zamanlı Honda ile değiştirmiş rahat etmiştim)
Bizim aile ekibi sabahları her zaman geç kaldığı için apar topar Fenerbahçeden çıktık, rallinin başlayacağı Ataköy marinaya bağlandık. Bağlandık ama zaten rallinin startına 10 dakika bile kalmamış ; en dakikler çıkmış , ana yelkenleri basmış, mendireğin önünde volta atmaya bile başlamışlar.
Benzin almam lazım, motorun deposunu kaptığım gibi benzinciye, benzin aldım geri döndüm ; start anı gelmiş. Cerikanın hortumunu motora bağlarken mandal biraz zorlandı, biraz daha zorlayinca elimde dağılıp yayı, bilyesi cump denize...
Kalakaldık pontonda. Telsizden " Uçarı nerdesin ; start verilecek ? " uyarıları...Vızzz diye Deniz üzerinde bembeyaz giysileri botla geldi ne oluyor diye. Durumu anlattım, cerikanın da, hortumunun da, mandalının da yedeği yok. " Biz kaldık, çikamayacağız ! " dedim.
Deniz botuyla tam gaz gidip kayboldu, 3 dakika içinde yanında marinada çalışan bir motorcu ve elinde yeni bir mandal geldiler, 5 dakika sonra diğer 10-15 teknenin ekiplerinin ayıplar bakışları altında apar topar start hattına gelip rallinin başlamasını sağlamıştık.
Bu da Deniz Akaltanla bir güzel anımdır işte... ;D
Mat'tan sonra en sevdiğim ikinci tekneydi. :D Başka bir motordan söküp getirmiştik mandalı da.
Bir de Aali Abim'i evinde ziyaret etmişliğim vardır, muhteşem J Class uzaktan kumandalı maketi ile uğraştığı dönemler. Virüsü o gün kapıp, yıllarca J Class RC kulüplerinin forumlarında, web sayfalarında dolaşmıştım. Hatta Spirit Yachts markasını ve muhteşem teknelerini de bu sayede bulup, hayran olmuştum.
-
...
.
.
.
- Mehmet Bey’ciğim,
- Buyrun Cahit Ağabey
- Bu haftasonu Kış Kupası’nda sizi Calypso II’de Numan Bey misafir edecek.
- Aa çok teşekkür ederim. Sağolun.
Ve ben Calypso 2’de eminim sonradan gördüğüm ama o ilk günün heyecanı ile kimsenin ismini de, yüzünü de hatırlamadığım teknede 2-3 yarışa katıldım. Macgregor’la yarışacağımı duyduklarında, haliyle dalga geçtiler. Onu kullandıkları tabirlerden ya da kıyasladıkları tekne isimlerinden değil de, gülmelerinden anladım.
...
Olabilecek en keyifli ekiple yarışmışsınız. Değerli doktorum Şinasi Numan Hocam'a selamet dilerim.
-
...
.
.
.
- Mehmet Bey’ciğim,
- Buyrun Cahit Ağabey
- Bu haftasonu Kış Kupası’nda sizi Calypso II’de Numan Bey misafir edecek.
- Aa çok teşekkür ederim. Sağolun.
Ve ben Calypso 2’de eminim sonradan gördüğüm ama o ilk günün heyecanı ile kimsenin ismini de, yüzünü de hatırlamadığım teknede 2-3 yarışa katıldım. Macgregor’la yarışacağımı duyduklarında, haliyle dalga geçtiler. Onu kullandıkları tabirlerden ya da kıyasladıkları tekne isimlerinden değil de, gülmelerinden anladım.
...
Olabilecek en keyifli ekiple yarışmışsınız. Değerli doktorum Şinasi Numan Hocam'a selamet dilerim.
Valla Calypso ile katıldığım yarışlarda hiç denk gelmedik. Kendisi ile sonra muayeneye gittiğimde tanışmıştım.
-
(https://i.hizliresim.com/rO26bV.jpg) (https://hizliresim.com/rO26bV)
Bahsettiğim fotoğraf.
-
Mustafa Bey ; ben mi çekmiştim ?
Hala her denize çıkışımda yanımda emektar makinem olur, güzel bir tekne gördüm mü çekmeden duramam.
-
Aali reisim fotoğrafı Mehmet Atay Reis göndermişti.Ben kendisinin çektiğini biliyorum.
-
Mustafa Bey ; ben mi çekmiştim ?
Hala her denize çıkışımda yanımda emektar makinem olur, güzel bir tekne gördüm mü çekmeden duramam.
Her denize çıktığında emektar makinesi olurmuş da, çekmeden duramazmış da...
Aaaa. Ne! Aali çekmemiş mi!?
Nayır, nolamaz ...
Zalim dünya
-
Mustafa Bey ; ben mi çekmiştim ?
Hala her denize çıkışımda yanımda emektar makinem olur, güzel bir tekne gördüm mü çekmeden duramam.
Her denize çıktığında emektar makinesi olurmuş da, çekmeden duramazmış da...
Aaaa. Ne! Aali çekmemiş mi!?
Nayır, nolamaz ...
Zalim dünya
24 saat içinde benim çekip de tüm bloglarında, satış ilanlarında, denizcilik sitelerinde kullandığın tüm fotoğrafları iade et ; yoksa avukatım seninle temas kuracak. 8-)
-
Çok keyifli...
Sarıyaz ismi bence de şahane...
Devamını sabırsızlıkla bekliyorum.
Teşekkürler...
-
Ne keyifli bir köşe olmuş burası. Sağolasınız hepiniz, akşam akşam keyfim yerine geldi.
-
(https://i.hizliresim.com/rO26bV.jpg) (https://hizliresim.com/rO26bV)
Bahsettiğim fotoğraf.
Evet.. çok net hatırlıyorum. Trilye rallisi.
Bu arada Cemre’deki flama ilk DSTI flaması
Sonra, uzaktan Fenerbahçe bayrağı ile karıştırılıyor, farketmesi zor diye değiştirmiştik.
-
Evet DSTİ nin ilk etkinliklerindendi. Siz Sarıyaz' la ailece gelmiştiniz.Aali Reis Uçarı ile Kaan Erdem Reis Maydonoz ile yine ailece katılmıştı.Trilye'ye teknelerin gelişi korkunç bir yağmurda olmuştu.Aali Reis orada bazı balıkçı görüntülü magandaların ters davranışlarıyla karşılaşmıştı.Amatör denizcilerin birlikteliği adına ilk bilinçli etkinliklerdi.Güzeldi. Anı plaketini hala saklarım.
-
Ne keyifli bir köşe olmuş burası. Sağolasınız hepiniz, akşam akşam keyfim yerine geldi.
Kesinlikle harika olmuş. Özellikle o dönemleri birlikte yaşamış dostların tanışmaları , karşılıklı paylaşımları süper. Keyfiniz daim olsun , viya böyle.
-
Mustafa Bey ben değil, biz rallicilerden hemen sonra gelen 11- 11,5 m civarı klasik bir ahşap yatın ekibi kabus yaşamıştı. Bunu geçmişte başka denizcilik sitelerinde de yazmıştım ; ibretlik olduğu için burada da yazayım, bilinsin.
Trilye rallisine katılan tekne sayısı galiba 15-16 tekneydi ; yani ( o an limanda zaten bağlı kaç tekne olduğu da bilinmediği için ) bağlanma sorunu olabileceğini herkes tahmin etmişti , ( kendilerine "tedbirli denizci " diyen benim ise sadece " uyanık " diyebileceğim ) kimi reisler de bu nedenle rallinin Mudanya bacağını atlayıp bir kaç saat önceden rahatça Trilye limanına yerleşmeyi uygun görmüşlerdi.
Mudanyaya yaklaşirken hava karardı, sonra da bol şimşekli kuvvetli bir yağmur geldi. 2 saate yakın böyle sevimsiz bir seyir yaptık. Trilyede limana girdigimizde içerde Fenerbahçe marinadan Ahmet abinin Deniz teknesi vardı, arızaları neydi hatırlamıyorum, uygun bir bağlama yerine kendilerini çekmemizi istediler. Onlar uygun bir yer bulana kadar onlarla birlikte oyalandık, sonra limanın iyice doğusunda, şiddetli yağmur nedeniyle deli deli çamurlu akmaya başlamış derenin dibinde bir yere sığıştık. Sallan yuvarlan duruyoruz ya, ama yer bulmuşuz işte. Derenin ağzının öbür ucundan itibaren büyük balıkçı tekneleri yan yana bağlanmıştı, ertesi gün av yasağı sona eriyordu. Yağmur ve sert rüzgar çok şiddetli olduğundan herkes teknelerine kaçışmış durumdaydı, ortalıkta kimse de yoktu. Biz de çok ıslandığımızdan üstümüzü değiştirmeye içeri girmiştik ki, derenin öbür yakasına klasik tasarımlı o ahşap teknenin gelip güzel bir manevrayla kıçtan kara olduğunu gördük. Tekne ekibi iki yaşlı beyle bir yaşlı hanımefendiydi.
Biz bağlanma manevralarınin mükemmeliğinden ötürü onları tebrik etmek ve o kötü havada hoş geldiniz demek için havuzluğa çıktık ki, tıknaz, saçlı sakallı, yağmurluklu çizmeli bitirim bir tip peyda olup son derece mütecaviz bir tavırla o yerin sahipli olduğu, oraya tekne geleceği ve derhal çıkmaları gerektiğini bağıra çağıra söyledi. Teknedeki beyler adama aldırmaz görünüp tekneyi neta etmeye devam ederken karaya inmiş ve tekneyi bağlamış olan o yaşlı hanım : " Kardeş biz de buralı sayılırız, 16 saatlik yoldan geldik. Biraz nefeslenelim , olmadı çıkarız..." diye bitirime laf anlatmaya çalışıyor.
Beriki hiç laf anlamadığı gibi tekneyi çözmeye çalışıyor. Biz de " yapma, etme ;ayıptır gerekirse çıkarlar..." filan diyorsak da bu arada ( bu bıçkının ait olduğu ) balıkçı teknesinin üst güvertesine 5-6 adam daha çıktı, vardavelalara dayanmış yukardan duruma vaziyet ediyorlar. Bu arada eline bir bıçak aldı koltuk halatlarını kesecekmiş gibi yapıyor. Telefon ve telsizle önce diğer ralli teknelerine haber vermeye çalışıyoruz olay çıkacak diye...Duyan eden, ilgilenen yok ; sadece o rallinin benim tabirimle Komodorin'i ( uydurma Almancayla kadın komodor) olan sevgili Selma Uca geldi yanımıza.
Bu arada adam teknenin kıç halatlarını çözdü attı, dereden gelen suyla da tekne liman içine doğru akmaya başladı. Insancıklar apar topar halatlarını toplayıp, motoru çalıştırıp demiri toplamaya çalıştırırken herhalde bizim çağrımızı duymuş veya birileri haber vermiş olacak ki ; limanda aborda SG teknesinin komutanı gelip adamı azarlamaya başladı, fakat beriki kendinden iki kafa boyu uzun SG bot komutanına da dövüş horozu gibi dikleniyor...O da çekti gitti. Tekne de gidip karşı tarafa demir attı, kayalara bağlandı. Tabii insanlar oradan koca yığma kayaların üzerinden karaya da çıkamıyorlar ; teknelerinde mahsur kaldılar.
Rallinin akşam yemeğinin yapılacağı balık restaurant'i meğer o dönemde görevdeki Belediye başkanının veya ailesininmış, kendisine de rallicilere gösterilen misafirperverlik için yemekte önceden hazırlanmış bir plaket verilecekmiş. Yemeğe oturulduktan bir müddet sonra Belediye başkanı geldi, tesadüfen de bizim masaya oturdu. Hal böyle olunca daha yarım saat önce yaşanan meseleyi anlatmasam olmayacaktı. Adam dinledi, dinledi : " O balıkçılar bizim buralı değil, biz onlara söz geçiremeyiz " deyip rakısindan bir yudum aldı, tabağındaki lüferi ayıklamaya koyuldu...
Tabii oraya bir tekne filan gelmedi. Sinirimden bütün gece doğru dürüst uyuyamadım. Sabah 05:30 gibi tüm balıkçı filosu kalkıp ava çıktı. Ben de teknedekilere bir çay, kahve ıçme iki lokma ekmek yeme hakkı bile tanımadan peşlerinden Istanbula doğru yola çıktım.
Hala, 15-16 tekne belki 45- 50 denizci o üç yaşlı insanın yanında olmadığımız için üzüntü duyarım.
Defalarca gittiğim, çok da sevdiğim Trilyedeki bu anım 30 senedir limanlarımızda gördüğüm tek kötü ve düşündürücü anımdır.
-
Sevgili Matay,
Klavyene sağlık, ne keyifli bir başlık açmışsın.Her yıl, kendi içinde yenilikler ve yeni dostlar barındırıyor ama sanırım DSTİ dönemi o günün koşulları ele alındığında inanılmazın başarıldığı bir dönemdi.En önemli tarafı çok sağlam bir dostlar grubu oluşturdu.
O yıllarda yapılanlar bugün yeni baştan yapılmaya çalışılıyor.Kaç fuara katıldık şu an anımsamıyorum, DSTİ hakkında yazının gecikmesi de aslında bu yüzden.
Zira hata yapmak,olmamışı yazmak veya olmuşu atlamak yada o ilk emekçilerden bir ismi bile atlamak beni ürkütüyor.
Ana arşivim ne yazık ki İstanbul da ve kızımın evinde.
Arşivi merak edenler için belirteyim 3 veya 4 adet büyük A4 klasör ve bir gazete ,dergi vb görsel medya ile sticker,flama vb örneklerinden oluşuyor.Elbette bir de note book um da olan bazı yazışmalar var.
Matay'ım " Eteğinizdeki taşları dökün " çağrımın asıl sebebi sensin biliyorsun.Yelkenciler e-groupsta marina ücretlerinden şikayet eden bir yazın önüme düştüğünde o yazı klavyemin ucuna takıldı ve ne olduysa akabinde ve çok hızlı oldu.
Bu akşam note book umda o yazıyı aradıysam da bulamadım.Sanırım basılı malzeme içinde. Ancak bu aşamaları geçtikten ve DSTİ e groups u kurduktan sonra o yazıyı anımsattıran ve ilk toplantının temelini oluşturan yazılardan birini buldum, paylaşayım dedim.
Yazı biraz uzun ve o günkü birikimimle kaleme alınmıştır.İlgilenenler sabırla okusunlar o günleri, böylelikle Matay ın sayfasında analım.
Matay'ım sayfanı kullandım, bağışla
Tarih :Per 19.09.2002 01:49
From: "kaan erdem" <tkerdem@i...>
Date: Wed Nov 7, 2001 11:19 pm
Subject: KAZAN-KAZAN
KAZAN-KAZAN
Degerli Deniz ve Yelken Asigi Dostlar Merhaba,
''Haydi sizlerde eteginizdeki taslari dökün'' diyerek bitirdigim satirlardan
bu yana epeyce ileri adim attigimizi görüyorum.Emin olunmasini isterimki
daha etegimizdeki taslar bitmedi ve yeni basladi.Yazim biraz uzun olacak
bagislayiniz.Saniyorum TOPLANTI öncesi bazi seylere deginerek gündemi
toplanti içerigine dogru yönlendirmekte yarar var.
Su an gelinen noktada bazi konulari hatirlamamiz ve sistematik davranmamiz
gerek diye düsünüyorum.Öncelikle hepimizin çok iyi bildigi bir seyi
hatirlamakta yarar var.Denizsever Bireyler Mesakkati,Aciyi,Sabri,Sistemli
düsünmeyi bilen,Seyr-ü seferini ince ayrintilari ile planlayan,Menzile en
kisa yoldan degil tromolalar atarak giden ama sonuç elde eden ve tüm bunlari
bir diplomatin,bir salon adaminin zerafetiyle birlestirebilenlerdir.Öyle ise
bundan sonraki adimlarda bu düsturlara dikkat etmekte büyük yarar olacaktir.
Izninizle geçen yazilarda dikkatimi çeken bazi konulara deginecegim.
-Önemlice bir endise krizin baslangiç tarihinin eski oldugu,fiyat-hizmet
kalitesinin eskiden de sikayet konusu oldugu bahsi ile bu tepkisel
guruplasmanin devam edip etmiyecegi yönünde. Dogru kisi, Dogru yer ve Dogru
zaman satista önemlidir.Bu üç bilesen simdi bir araya gelmis; evvelki
münferit yazilar,dilekçeler,fisiltilar sayesinde bugünkü olgunlasma ortaya
çikmistir.Artik durmak istesekte duramiyacagimiz bir
noktadayiz.(Yelkencileregroups en somut örnegi olarak önümüzde
durmakta.)Zira eger durursak bir daha asla hareket edemiyecegimizi bilecek
kadar deneyim sahibi bireyleriz.Bu yüzden devam hususunda endiselenmeyelim.
-Ilk yazimdan animsatmak isterim ki ana tema marina fiyatlarinin pahaliligi
veya hizmet kalitesi kadar, tüm yurt sularina dagilmis denizcilerin
sahilleri ve sularimizi rasyonel kriterlerle kullanabilmesi amacina yönelik
çalisma guruplari olusturabilmekti.Dolayisiyla X veya Y-Z kurumlarin adini
su asama da zikrederek onlari ve kendimizi yipratmak anlamli olmasa
gerek.Tarih ayri guruplarin iyi birer müttefik olabilecegi örnekleri ile
dolu.(Ayrica gurubumuzda mevcut olan Hukukçu dostlarimizin da kulagimizi
çekerek aman su ifadeler maksadini asabilir uyarisini yapmalarinda fayda
olabilir.)
Ne zaman zikredilecektir?''Dünya Marinalari Arastirma
komitesi''(Olusturulduktan sonra) Kisi basina düsen milli gelirden Avrupa
marinalarinda m2 ye su kadar pay ayrilmakta,üstelikte bunun karsiliginda
su-su hizmetleri de almaktadirlar vs.vs.bilgisi geldigi zaman.
Dostlar bilgi güçtür. Ispatli,Ölçülebilir,somut kriterler üzerine duygu ve
düsüncelerimizi.savlarimizi oturtmaliyiz.Kaldi ki Istanbul ili ile sinirli
düsünce üretilir yada bu ildeki kurum ve kuruluslar yipratilirsa diger
illerdeki Marinalarda ki Arz Talep dengesini hizmeti sunan lehine
çevirebiliriz.Kim garanti edebilir Istanbuldan fiyat nedeni ile kaçan
teknelerin önümüzdeki yillarda yeni baglama ücretleri ile karsilasmayacagini
veya Burhaniye Yelken kulübümüzün su anki mevcut kosullarinin aleyhlerine
degismeyecegini?Sogukkanli,uzun vadeli,sistemli olmak zorundayiz.
Bu nedenle mesajlarin ve katilimcilarin arasinda bu ülkenin tüm deniz
asiklilarina
ihtiyaçvar.Ankaralilar,Bodrumlular,Mersinliler,Burhaniye'dekiler,Çanakkale'd
ekiler,Motor Yat sahipleri,Dalicilarimiz,Yelken Kulüplerimiz,Tayk,Charter
kuruluslarimiz,Egitim veren kuruluslarimiz.vs...
Sorunlar Hepinizin, hepimizin sorunlari ,tarafsiz ve duyarsiz kalamayiz.
-Sözlesmesini yenileyenler yenilemeyenler kadar konuya sahip çikmazlar
düsüncesi ancak gaflet içinde olmakla açiklanabilir.Bu da var olma
sebeblerimizden bir digeri olmalidir.
- Degerli bir dostumuzun mecazi vasiyetnamesini izni ile kendimce ,kendime
göre degistirmek istiyorum
Kimseye bir sey vasiyet etmeye niyetim,yetkim,ehliyetim yok olamazda.Kimse
bana böyle bir yetki vermedi.Bana sadece evvelkiler bir tek yetki
verdiler.''Bu Bayragi,Sulari,Denizleri,Topraklari emanet aldin, hiyanet
etmeden kizina,ogluna,torunlarina soyuna sopuna aldigin gibi
temiz,kullanilabilir devredeceksin''diyerek.
-Dikkatimi çekti kaç kisinin yat sahibi oldugu soruluyor.Bu soru bile yat
sahibi olmak isteyen insanlar varsayimini ve onlarinda bu gurupta üye
olduklari önermesini içinde barindiriyor.Bu sebeble dahi birlik olmamiz
gerekmezmi?Haa!Aksine herkes tekne sahibi ise zaten soru kendi içinde
otomatikman düsmüs olur.
Dostlar,tekne sahibi sayisinin hiçmi hiç önemi yok,önemli olan soru kaç kisi
tekne barindirma imkanlari ve fiyatlari nedeniyle denizden uzaklasiyor?
sorusu.Bunun üzerine gitmemiz lazim.Bu noktada Tekne imalatçilari,Ithal
edenler,Yan mamul üretenlere de burada görev düsüyor.Bu onlarinda
menfaati.Boat Show yaklasiyor.Bu yilda pekçok kisi yutkunarak gezinecek
vuslat baska bahara diye.Fuarcilarin da burada olmasi lazim onlarinda
menfaati var.Internet sitelerinde belki bir yer,belki fuarda küçük bir stand
vererek.Ya Marina isleticileri?Her yeni tekne sahibi yeni bir marina veya
barinak müsterisi,her itiraz hizmet kalitesinde ileri atilan bir adim.
Ömürleri uzun olsun her ay basi birinib, iki ayda bir de digerinin yolunu
gözlüyoruz.Geriye kalan iki güzide dergimiz.Onlarin da menfaatleri var
burada.Onlarin daha da fazla katkilari olmali bilinçlendirme yolunda.
Baslikta belirttigim ''KAZAN KAZAN'' iste bu...Bende kazanacagim , Sen de
kazanacaksin!!!!!!!!!
Bizim atacagimiz adim herkesi,bugün karsi karsiya görünenleri dahi
yapistiracak sihirli sözcükBunun için inanç sahibi olmak ve ne yapilamaz
degil neleri yapariz diye bakmak gerek.
-Belediyeler,Haliç,Kooperatif yada Dernek kurulmasi fikirleri kesinlikle ele
alinmali.Bu konulara ve mevzuatina vakif bir dostumuz lütfen bizi toplantida
bu konuda aydinlatsin.Ve hatta özel sektöre devredilecek marina nasil alinir
diye.(Sahi siz hiç düsündünüz mü ayda sadece 10 milyon,yilda 120 milyon
vererek 1090 kisinin olusturacagi meblag ile kaç kisiyi 2.el tekne sahibi
yapabilir ve denizlere kazandirabilirsiniz diye.Günde sadece 333.333TL
ayirarak birilerine
düsük faizle kaynak yaratabileceginiz,Ya da bu kadarcik bir meblag ile dahi
kaç metre tonoz zinciri veya kaç adet palamar botu yada kaç personel maasi
diye?Gücün büyüklügünü görmemiz ve görememislerede göstermemiz gerek)
-Su an isterdimki Marina sermayedarlari ya da yöneticileri ile
Armatörlerimiz de aktif olarak bu satirlara katkida bulunsunlar,medeni bir
ortamda duygu ve düsüncelerini aktarabilsinler ve birlikte ileri adim atsak
,Ülke için,Denizcilik için,Mahkuim edildigimiz Karayollari,Kazalar,Petrol
tüketimi,Fizibil olmayan nakliyat sektörü,disa giden döviz,yanibasimizda
bizden küçük ama en büyük deniz filosuna nispet yapabilmek için.
-Dostlarimizin adedi 10-15 falan degil basbayagi çok.Yavas isiniyoruz.Tüm
yazilarin trendine ve ivme kazanma hizina bakarsaniz görebilirsiniz.Öte
yandan yazmiyan ama telefon araciligi ile yada yüzyüze konusanlarida
unutmayiniz ve endiseye kapilmayiniz. Yeterince büyügüz.Dün daha az organize
idik,bugün ise organize oluyoruz!
TOPLANTI HAKKINDA
Toplantinin yeri ve tarihi benim açimdan uygundur.Sayin Köprülü lütfen beni
gelecekler arasina katiniz.
Ancak toplanti öncesi belli bir gündem ve toplanti kurallarinda birlik
olmakta yarar var diye düsünüyorum.Saat 14.00 olarak belirtmissiniz.Tam bu
saatte toplantiyi baslatmaliyiz derim.Toplantinin akiskanligi açisindan bir
toplanti yöneticisinin olmasi sözün dagitilmasi adina saglikli olur
sanirim.(Çogumuzu zehirleyen,tecrübesi ,bilgisi ama en önemlisi su an
savunduklarimizi yillardir ifade eden Sn.Sadun BORO beyefendi acaba bize
katkida bulunmak istemezlermi?)
Ayrica katilimcilar söz alma da belirli kurallara uymali ve bunlar bence
toplanti öncesi duyurulmali.Bunun disinda toplanti öncesi hazirlik yapmak ve
uzmani oldugu konuda bilgi vermek isteyen degerli dostlarimizin da önceden
burada belirtmelerinde yarar olabilir.Hepimiz belirli bir heyecan içerisinde
oldugumuza göre duygu,bilgi ve düsüncelerimizi süre limitli ve hazirlikli
aktarmamiz da yarar olabilir.
En önemlisi gurup içerisinde hukukçu bir dostumuz var ise lütfen bizi
bilgilendirsin.Böyle bir toplanti için herhangi bir kamu otoritesinden izin
almak gerekiyormu diye.
Saniyorum gereginden uzun oldu,evvelce de oldugu üzere etegimdeki taslari
sizin taslar ile yanyana getirmeye çalisarak vede hiç kimseyi incitmemeye
gayret ederek,bakiyesi ileride yazilmak üzere,
Denizleriniz sakin,Rüzgariniz kolayina ama illada tekneniz denizde olsun.
Saygi ve Sevgiyle
Kaan ERDEM
Maydanoz Y/Y
F7 Gurubu
----------------------------------------------------------
-
Kronoloji içinde kaldığımız müddetçe, o döneme şahitlik etmiş, paylaşmış tüm dostların katkılarının başımın üstünde yeri var.
Sadece DSTI’nin bu başlık altında kalmasına üzülürüm. Amatör Denizcilik tarihimizin -bana göre- zirvesiydi. Daha o çapta bir STK ortaya çıkmadı.
Aşağıdaki link MacGregor tanıtım videosu.
Aldığımız tarihte VHS kaset olarak izlemiştik. MacGregor’un detaylarını merak edenlere:
https://youtu.be/HDKfX6d4qHk
Bundan sonraki dönemde, MacGregor ile katıldığım bir - iki ralliden bahsedeceğim: biri Bir Deniz Subayı’nın Yolu, Güzelce, Trilye.
-
Şahane sayfa. Çok teşekkürler her birinize.
-
Sadece DSTI’nin bu başlık altında kalmasına üzülürüm. Amatör Denizcilik tarihimizin -bana göre- zirvesiydi. Daha o çapta bir STK ortaya çıkmadı.
İsterseniz uygun bir başlık oluşturabiliriz. Netice de yaşananları,deneyimleri, ortaya koyulan çaba ve özveriyi bilmeyenimiz çok. Örneğin ben o döneme dair bir kısım detayları Mustafa Abiden dinlemiştim. Hem yazılı kayıt olarak bir mecrada daha bulunur hemde daha önceki deneyimler ve çabalar yeni başlayanlara aktarılmış olur. Örneğin ben bugün dijital dünyadaki her birlikteliğin temelinde sizin o dönemlerdeki DTSİ oluşumunun olduğunu çok sonraları öğrenmiştim.
-
Valla aramızdaki DSTI muhtarı Kaan Erdem.
Uyanınca bu konuda kararı o versin.
Ben anılarımı, tanışmalarımı buraya yazmaya devam edeceğim ama konu başlığı sebebi ile bunlar Sarıyaz’ların etrafında dönen hikayeler olacak.
DSTI ile çok başka işler, konular, girişimler, iç ve dış kavgalar var.
Tüm bu derin ilişkiler ve hatta kavgalar, bazı dostlukları o kadar sıkı bağladı ki, anlatmak zor.
-
Ralliler:
O tarihlerde, Ataköy Marina himayesinde kurulmuş olan AMYC: Ataköy Marina Yacht Club, amatörler için ralli düzenlemekte tek adresti.
Yıllardan beri yapılagelen, klasikleşmiş sayılan rallileri vardı. Aklımda kalan ikisi Marmara Rallisi ve Bir Deniz Subayı’nın Yolu Rallisi’dir.
Marmara Rallisi, Haziran’da yapılırdı ve Marmara Denizi Doğu’dan başlayıp, Güney kıyısını takiben, Batı’ya doğru ilerleyip, sonra Kuzey sahilden geri gelirdi. Limanlar ve ziyaret noktaları belliydi. Her sene tekrarlandığı için müdavimleri de vardı, her sene ilk defa katılanlar da. Çok istememe rağmen buna hiç katılamadım.
Bir Deniz Subayı’nın Yolu Rallisi ise, çok etkileyicidir. Heybeliada’da lise’de başlar, Tuzla’da Yüksek Okul’da devam eder ve Gölcük’te tamamlanır. 3 günlüktür. Her noktada, deniz subayları ile birlikte akşam yemeği yenilir, sohbet edilir. Okullar, laboratuarlar, gemiler ve denizaltılar gezilir. Oralara, çoluk çocuk biz sivillerin gelmesi de çok ilgi uyandırır. Bu rallide tüm liman girişleri askeri düzene göre yapılır. Limanın belli bir mesafe dışında ralli katılımcıları tek sıra düzeni oluşturur ve sıra ile çağrılarak girerler. Bağlama işlemi tamamlanınca diğer çağırılır.
Ben bu ralliye Tuzla’ya kadar bir arkadaşla, Tuzla - Gölcük ve Gölcük - Istanbul arasını ise tek başıma katıldım. Dönüşte Uçarı (Aali’nin eski teknesi, folkeboat) ile yanyana kuvvetli rüzgarda yelken yapışımız aklımda kalan enstantanelerdendir.
DSTI kurulduktan sonra, birlikteliği sağlamak ve gezilecek yerleri arttırmak için de ralliler organize ettik.
Biri Güzelce Rallisi idi. Orada yeni yapılan, ama atıl duran marinadan faydalanmak ve kullanımı için dikkat çekmek amacı ile kısa bir ralli organize etmiştik. Bu ralli ilk Sarıyaz’ın geri geri yelken yapması ile tarihe geçmişti.
Hikaye şöyle; Macgregor’da, safra tabana aldığı su, ama salma ise içi boş hafif 1.5 metre boyunda bir parça. Ve bu parça hareketli. Motor seyrinde, bir ipi var onu çekerek, doksan derecelik bir mafsal hareketi ile teknenin içindeki yuvasına alıyorsunuz. Yelken yapacağınız zaman, ipi serbest bıraktığınızda kendi ağırlığı ile düşüyor. O ralli günü, düşmedi bu. Sıkışmış yuvasında, açılmıyor tam. Ben de bunun üzerine 50 HP’nin gücü ile tornistana abandım ki, ters akış sebebi ile açılmasına yardım edeyim. Dolayısı ile ortaya tam arma geri geri giden bir resim çıktı.
Son ralli hikayesi ise MacGregor’un son gezisidir. Yine bir DSTI Rallisi. Armutlu-Trilye yapılacak. İlk gece Armutlu’dayız. Güzelce bağlandık, yedik içtik. Yemek sırasında demir tarayıp giden bir tekneye yardımcı olduk. Ne de olsa, manvera kabiliyeti biz zodiac gibi olduğu için, hemen çöz, çık, çek gel yapması en kolay tekne. Ertesi gün rota Mudanya. Mudanya önünde filo seyri yapılarak, Trilye’ye gelinecek. Hava esiyor ama kıçtan geldiği için benim ekip farkında değil bir şeyin. Ekipte de Fatoş, daha 2 yaşında Selim ve kayınbiraderim var. Mudanya’da burnu Trilye’ye çevirip, dalgayı yandan almaya başlayınca, koptu bizde kıyamet : “Memo, ben ineceğim”. “Yahu denizin ortasında nerede indireyim, bundan sonraki ilk liman Trilye, o da zaten yarım saat 40 dk” diyorum.
İndir beni diyor, başka bir şey demiyor. Neyse, arada bir balıkçı barınağı gördüm, girdim oraya. Dip filan gözükmüyor ama Macgregor’un avantajı, draft 30 cm. En dipte tahta bir iskeleye kadar gittik, Fatoş’u indirdik. Dedi “oğlanı da ver”. “E uyuyo çocuk, bırak” diyorum. Bu havada bize bırakamazmış. Neyse, oğlanı da verdik, biz kayınbiraderle yola devam ettik. Trilye’ye vardık. Tam liman girişinde bir yağmur bastı, hakikaten donumuza kadar ıslandık. Kaan’ların o zamanki tekneleri Maydanoz’un dibinde bir yere sığdırdık kendimizi. Bağlandık, yağmur durdu. Baktık, Fatoş’la Selim geliyor. Onlar minibüsle 10 dakikada gelmişler, balıklarını da yemişler. Teknenin için 4 kişi, ikisi sırılsıklam. “Dur, sen bir çekil ben çantamı alayım”, “bi dakka abi, uzat bir şunu bana”, “değmeyin bana ıslak ıslak” konuşmaları arasında biz üstümüzü değiştirip, içeriyi toplamaya çalışıyoruz. Neyse bitti her şey; dedim ki Fatoş’a “bak ben bu yelken işini sevdim, varsan tekneyi büyütelim, yoksan ben yarışlara katılabileceğim bir şey alacağım”. Dedi “büyüt, varım ben”. İşte bu laf, kırılım noktamızdır. Çünkü ben 2 saat önce indirin beni diyenin, büyütelim, ben varım diyeceğini beklemezdim.
Bir sonraki bölümde 2. Sarıyaz (Zerdali) geliyor.
-
Keyifle okuyor. Heyecanla bekliyorum.
ASUS_X00DD cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Bi de yazamıyorum diyordu.. Bir yılda bu kıvama getirdik.. Seneye kadar toplantılara filan da katılır.. :)
-
Bi de yazamıyorum diyordu.. Bir yılda bu kıvama getirdik.. Seneye kadar toplantılara filan da katılır.. :)
Hele bi emekli olsun, kapıdan çıkarırsınız ; bacadan girer !
-
Bi de yazamıyorum diyordu.. Bir yılda bu kıvama getirdik.. Seneye kadar toplantılara filan da katılır.. :)
Hele bi emekli olsun, kapıdan çıkarırsınız ; bacadan girer !
Şu anda Sarıyaz’da Selimiye’deyim.
Bu edepsiz sataşmalara cevap vermeyeceğim.
Ama döneceğim elbet!
-
Ne işin var Selimiye'de. >:(
Otur sıcacık evinde,hasta etme insanları. ;)
Haset dede :D
-
Çok güzeldir şimdi.
-
Gündüz Dirsek, şimdi Kuzbükü
Birazdan rakı, sübye ve bıyıklı denilen minik karides.
Ama hiç güzel değil. Hatta arkadaşlar yüzmediler bile.
Siz rahat olun
-
Gündüz Dirsek, şimdi Kuzbükü
Anaa , Matay reisim yoksa Kuzbükü Neighbours restoranda Menderes beyin yerinde misiniz?
Eğer öyleyse ben bu gece kıskançlıktan çatlarım.
Şaka bir yana keyfiniz bol olsun.
-
Sevgilerimle.
-
Gündüz Dirsek, şimdi Kuzbükü
Anaa , Matay reisim yoksa Kuzbükü Neighbours restoranda Menderes beyin yerinde misiniz?
Eğer öyleyse ben bu gece kıskançlıktan çatlarım.
Şaka bir yana keyfiniz bol olsun.
Yorum yok
Tatsızlık çıkmasın şimdi.
Ama evet.
-
Pervane filan düşmedi mi ? :)
-
Pervane düşmesi sendromu bitti.
Yeni illet Volvo motorların beyinlerini yemeleri...
Talihsiz adam şu denim can kardeşim :-[
-
Sonra... bu mevsim Söğüt'e gittiniz. Ahtopot neyin yediniz, değil mi?
Bir daha sevgiler.
-
Söğüt’e kadar gitmedik.
Cuma gecesi Sardunya, Ctesi gecesi Kuzbükü yaptık döndük.
Teknenin evden uzakta olması bazen dezavantaj da olsa, böyle kaçamaklar için Orhaniye çok güzel. Eminim Göcek de böyledir.
Aralık başında, yılbaşında ve şimdi Cuma-Pazar kaçamaklar yaptık.
Üstelik hapsi arabayla. Ist- Marmaris 7 saat. Sabah 7’den önce çıkınca öğle yemeğinde Mehmet Ocakbaşı’nda oluyoruz.
-
Valla, usul usul yazılıyor, biz de keyifle okuyoruz, nazar değmesin.
Keyfiniz daim olsun.
-
Bu kadar gerçek zaman yeter... Flashback zamanı.
Şimdi bu Trilye’de ıslanıp, 3 yetişkin bir çocuk yağmurda içinde sıkış tepiş, yer değiştirip üstümüzü değiştirmeye çalışıyoruz. İçeride kamara da yok. “Sen arkanı dön” “tamam şimdi sen arkanı dön” diyerek üstbaş değiştiriyoruz.
Fatoş da tekneyi büyütelim demiş, başlıyorum Macgregor’u satış çabalarına ve yeni tekne bakmaya.
Bu arada DSTI sebebi ile hayatıma Aali girmiş ve zehirlemiş: tekne ahşap olacak ve planlı olacak.
O tarihlerde (2004 galiba) en çok satılık ilan Yelken Dünyası’nın arka sayfalarında.
Orada şöyle bir ilan görüyorum: Sergent planı, Arduman yapımı...
Aha aradığım bu ama Macgregor hala elimde.
Derken bir gün Can Buluman arıyor. Son zamanlarda pek forumlarda değil. F6 ya da F7’de o tarihlerde Ekim teknesinin sahibiydi. Fransa’dan arkadaşımızın teknesini transfer hikayesinde de vardı. “Mehmet, biri Macgregor arıyor, senin telefonunu verdim”.
Ve istekli arıyor. Kendisi Almanya’da yıllarca çalışıp, Türkiye’ye kesin dönüş yapmış ve memleketi Fethiye’ye yerleşecek. Bir tekne istiyor ve Almanya’da gölde Macgregor görmüş, onu Fethiye’de kullanmak istiyor. Kendisi ile anlaştık, tekneyi romörke, romörkü de kamyona koyduk gönderdik.
Teknenin ismini de değiştirmek için benden izin istedi. Daha ne isterim, Sarıyaz ismi bana kalıyor.
Sonra bahsettiğim ahşap tekneyi görmek için Aali ile Ayvalık Marina’ya gittik. Tekne biraz ihmal edilmiş, biraz da tamire ihtiyaç var.
Sahibi Umur Teoman, nur içinde yatsın, muazzam kalender bir adamdı.
Teknenin tamirleri yapmadan satıyor; gerekçe olarak da çok doğru bir şey söyledi. Dedi ki: “şimdi yapsam, ayıbını kapatmış diyecekler. Ben böyle vereyim, yeni sahibi gönlüne göre yapsın”.
Aldığımda ismi Saliha II’ydi. Zamanında bayağı yarışmış. Sonra biraz işleri, biraz maliyetler sebebi ile Cunda’ya getirip bağlamış. Ben aldığımda Ayvalık Marina’da karadaydı. “İsmini değiştirebilir miyim” dedim. “Sevinirim, Saliha bizim ailede kalsın isterim” dedi. Böylece Sarıyaz ismi bu tekneye transfer oldu.
Şimdi sırada tadilat ve revizyon hikayeleri var. Onlar da pek eğlenceli. Pek yakında.
-
En heyecanli yerinde olacak iş mi. Simdi beklemek zorundayiz.
ASUS_X00DD cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
En heyecanli yerinde olacak iş mi. Simdi beklemek zorundayiz.
ASUS_X00DD cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Mustafa Reis; ne güzel dimi hikayesi olan bir teknenin sahibi olmak
-
Cok keyifli.Hikayeyi okumak teknede yasanmisliklari takip etmek cok guzel. Bizde ailece kendi hatiralarimizi ayni teknede biriktiriyoruz.
ASUS_X00DD cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Tekneyi aldık, sırada tadilat var.
Biraz ahşap tamiratı ve boya işleri.
Setur Ayvalık Marina’da o zaman bu işleri yapan bir taşeron var: Bahadır.
Oturduk, konuştuk, anlaştık. Şubat başında başlayacak, Mart sonuna bitirecek.
Dedim ki: “Nisan da senin olsun ama daha gecikme; güneş açınca tekne sahipleri gelir, talepler artar, geciktirirsin beni”.
“Tamam abi, sorun olmaz” dedi; sözleşmeyi imzaladık. Gecikmede ceza bile var.
Yapılacak iş kabaca şöyle:
- dış yüzey ahşap tamiri
- tüm gövde ve güverte boyası (onun için güverte üzeri tamamen soyulacak)
- baş kamara ambar gibi kullanılmış, oraya bir yatak yapılacak
Ben de Istanbul’dan neredeyse her haftasonu gidiyorum. Bir şeyi yanlış yaparsa geri çevirmek zor diye. İşler iyi kötü ilerliyor ama Mart sonuna bitecek gibi değil.
Nisan’da haftaiçi bir gün iş için İzmir’e gitmiştim. Kayınpederde kalıyorum. Akşam 6 gibi işim bitti, kayınpedere dedim kli: “baba arabayı versene bir Ayvalık’a gidip tekneye bakayım”. “Beraber gidelim” dedi ve haftaiçi habersiz gittik tekneye.
Teknenin tüm güverte üstü çıplak, her şey sökülmüş ve macunlu.
Aradım Bahadır’ı.
“Bahadır ne durumda tekne, ben haftasonu gelirsem ne göreceğim?”
“Abi, güverte boyası tamam, vinçlerle, push ve pull pitleri de taktık.”
“Bahadır, ben teknenin üstündeyim, ve gördüğüm bu değil”
“Abi sen Ayvalık’ta mısın?”
“Evet”
“......”
“Abi dur bi geleyim, izah edeyim”
“Gelme tatsızlık çıkmasın, süratle dediğin hale getir tekneyi bozuşmayalım”
Böyle sahtekar bir adamdan tekneyi Haziran sonunda, işler tam bitmeden, arkadaşlarla haftasonu gezeceğiz diyerek, Aali, ben ve Hasan Ali Bey ile beraber kaçırdık.
Hasan Ali Bey, Umur Teoman’ın da arkadaşı, bu teknede yarışmış, dünya iyisi bir kişi. Bir yarışta kafasını vinçe vurup yarmış. Bu vinçle kötü anılarım var diye gülümsetirdi bizi.
Bu arada teknenin durumu şu: yelkenler Allah’lık, donanımdan emin değiliz, güverte bildiğiniz yağlı boya. Islandığında muazzam kayıyor.
Biz bir şekilde çıktık yola. İlk gün Ayvalık - Babakale. Kuytudan güzel bir motor - ön yelken seyri ile vardık.
Yattık gece, sabah erken kalktık. Çok esiyor. Dedik, yatalım bir gece daha. Yattık. 9 gibi uyandık, ayaklarımızı yataktan indirdik ki, çoff diye bir ses. Teknede bilek boyu su.
Hasan Ali Bey, tecrübeli adammış, Ayvalık’tan çıkmadan, “kovasız çıkmam, muhakkak kova alın” demişti. Biz de Aali ile çarşıdan almıştık.
Suyu boşalttık; nedenine baktık. Salmastra: eski tip ipli. O kadar zaman sonra çalışınca, su sızdırmaya başlamış. Babakale’de sağolsun bir balıkçı geldi, yağladı, sıktı. Bize de öğretti. Bir de bazen marş basmıyor. Onun da kısa devresini öğretti.
Ertesi sabah hava yine sert ama orada kalmanın alemi yok dedik çıktık yola. Bir-iki saat gittik ki, hararet alarmı verdi. Devir düşürdük. Zaten baş kıç dalgadan hızımız 2 mil. Yakında Gürpınar barınağı var. Oraya girdik, nefeslendik, motoru kontrol ettik. Bir sorun yok. Devam. Yolda Geyikli’ye varmadan bir sığlıklar varmış. Aali dümeni aldıktan 5 dakika sonra onlara oturttu tekneyi. Ama Allah’tan ucunda değdik ve kum olduğu için sıkıntı olmadı. Zıplaya zıplaya açığa kaçtık.
Geyikli’ye girdik nefeslenmeye, biraz alışveriş yapıp yola devam ettik. Çanakkale Çimento limanında da biraz nefeslendik. Haliyle bizi göndermek istediler ancak, biraz kalmamıza müsade ettiler. Sonunda Çanakkale Boğazı’na girişine yakın, Yeniköy Barınağına girdik.
Bu arada rüzgar sürekli ve sert. Rüzagarı kafadan alacak şekilde demiri attık, kıçtan kara olduk ama oradaki işgüzarlar “şuradan açmaz, alın, burası yamuk” diye tekneyi çekiştire çekiştire demiri sıyırttılar tekne iskeleye aborda oldu. Rüzgar ve liman içindeki çırpıntı sebebi ile ufak ufak ama sürekli sallanıyoruz. Dizdik usturmaçaları, havanın düşmesini bekliyoruz ama pek öyle gözükmüyor.
Pazar günü çıkmıştık yola, Çarşamba Aali ve Hasan Ali Bey’in dönmeleri lazım. Ben kalıyorum yanlız. Bir ara bir balıkçı kayığı ile kendimi karşı rıhtıma çektiriyorum. Böylece hem rüzgar arkada geliyor, hem de sallanmıyorum. Ama tek başıma bu manevra sırasında, o yağlı boya güvertede kayıp yekenin üzerine bir düştüm ki, morluğu bir ay geçmedi. O Bahadır’ı çok andım.
-
Ayvalık’ta bakım öncesi:
(https://i.hizliresim.com/2JaEAE.jpg) (https://hizliresim.com/2JaEAE)
Ayvalık’ta suda: seyire bir kaç gün kala
(https://i.hizliresim.com/azY1O2.jpg) (https://hizliresim.com/azY1O2)
Aali ocağın çalışmadığını keşfettiğinde:
(https://i.hizliresim.com/Yg6OXk.jpg) (https://hizliresim.com/Yg6OXk)
Havanın düşmeyeceği haberini aldığımızda:
(https://i.hizliresim.com/D7DyN3.jpg) (https://hizliresim.com/D7DyN3)
Yeniköy aborda:
(https://i.hizliresim.com/m2oJY4.jpg) (https://hizliresim.com/m2oJY4)
(https://i.hizliresim.com/EPDyag.jpg) (https://hizliresim.com/EPDyag)
(https://i.hizliresim.com/jy6QkW.jpg) (https://hizliresim.com/jy6QkW)
-
Bu transfer hikayesini Aali Yelken Dünyası’na yazmıştı.
Hem yazıyı hem de duygularını eklerse tadından yenmez.
Yukarıdaki hikayeye Kaan Erdem de dahil oluyor. Onun da yorumlarını renk katacaktır.
Uyansınlar da bir, yazıversinler iki satır.
-
Aali abinin suratından haberin içeriği belli oluyor zaten
-
Arşivci olanımız sevgili Kaan ; ben değilim ki ?
Hiç bi yazımı saklamadım bugüne kadar, dolayısıyla da galiba başlığı " 10 günde bir tekneyi Ayvaliktan Istanbula nasıl getiremedik...? " olan o yazı da bende yok.
Ama beynimdeki organik arşiv yerli yerinde...
Konu sahibi bu yazı dizisinde dikkatli olsun ; fazla sallarsa hakikatleri açıklamaktan çekinmem ! 8-)
Gelelim uydurduğu ilk suçlamaya...
Geyikli önlerindeki salmayı sürtme hadisesine. Dümeni teslim edip uyumaya gittim. Uyandım, Matay efendi yine dümenciligi bana satacak, " Nerdeyiz ? " dedim. Geyikli önleri dediler. Mehmet yine gayet soğukkanlı , duruma her an hakim tekne reisi edasıyla , elindeki haritayı da göstererek : " Sahil sığlık ama yarım mil kadar, biz daha açıktayız ! " diye rapor verdi. Baktım, hakikaten daha açıktayiz. Havuzluğa çıktım, dümeni aldım, popomu yerleştiriyorum ki ( Matay da uyumak üzere kaporta kapagından ıçeri dalmak üzereyken...) , zabamm ! dedi salma bir taşa deyip sekti. Apar topar iyice batiya dönüp kurtulduk.
Yani bizim taşa vurma hadisemiz onun uydurduğu gibi ben dümene geçtikten 5 dakika sonra değil ancak 5 saniye sonra...Daha popomu oturağa koyamamışım doğru dürüst.
Biraz da teknenin ( o zamanki ) süper kondisyonundan bahsedeyim sizlere :
Teknede pırıl pırıl 3 silindir bir Lombardini var ; o tarihlerde bu motorun teknik olarak Yanmar'dan bile daha iyi olduğunu okuduğumu hatırlıyorum. Ama bu motor kontak anahtarıyla değil, marş t..., pardon, tamirci ağızıyla değil, resmi adıyla marş otomatiği bir iri tornavidayla kısa devre yapılınca çalışıyor. Rüzgar üstüne, dalgaya karşı da 20 dakika gittikten sonra ışıklı ve sesli hararet alarmı başliyor. Haydi, Aali efendi elinde ( ocak iptal olduğu için zaten başka işe yaramayacak ) çaydanlık motor bölmesinde iki büklüm suyunu tamamlıyor. Bu belki 20 kez yinelenmiştir.
Matay'in ( tabii tekne denize açıldıktan sonra ) bozuk olduğunu beyan ettiği ocak ise meğer çalışırmış...Beyim ya gaz vanasını açmamış ya da benzeri bir halt yemiş. Yani 3- 5 gün boyunca gırtlağımızdan ne bir sıcak içecek ne de yiyecek geçebildi.
Diğer bir sıkıntı değerli reisimizin ( tabii yine yola çıktiktan sonra...) " tuvaleti kullanmayalım mümkünse..." beyanı oldu. Bir zamanların en pahalı markasi, mekanizması bizim alışık olduğumuz tuvaletlerden çok pirinç koca bir emme basma tulumbaya benzer tuvalet boya yapılırken yerinden sökülmüş, sonra bağlanmamış, hortumlarının ucunda " elastik bağlı " teknenin her yalpasında yerinde hoplayıp zıplıyor.
Sabah uyandığımızda farş tahtalarını yüzer bulma hikayesini de tam anlatmamış Matay reisim. Salonda karşılıklı yatıyoruz. Ayni anda uyandık, ben doğrulup ayaklarımı sallandırınca buz gibi su çığlığı bastırttı tabii bana...Beyzadem hala kalkmamış, yataktan bana bakıp gülüyor...Şöyle bir bakındım : " çok eğleniyorsun ama senin yeni laptop da suda yüzüyor ! " dediğımde yüzündeki ifadeyi görecektiniz. Gece yatarken laptopa bakmış, sonra yatagın yanına, farş tahtalarının üzerine bırakıvermiş bizimki. Laptop sizlere ömür tabii.
Mecburen bu su nereden geliyor araştırmasına giriştik. Sintine pompaları da basıyor, basıyor teknede su azalmıyor. Araya araya problemi bulduk. Teknedeki giderler ve sintine pompa çıkışları mutfak eviyesi altındaki bir silindirik depocuğa toplanmış. Tüm hortumlar buraya geliyor. Mehmetin canavar bakım ustaları bu toplama kabının borda çıkışına olan hortum bağlantisini sökmüsler, takmamışlar. Sintinedeki tüm suyu pompalar bu " merkezi toplama deposuna " gönderiyorlar, depo da tüm suyu dibindeki çıkıştan yine sintineye iade ediyor...
Bu tuhaf seferde deniz ve tekneyle ilgili olmayan anılar da biriktirdik. Bir tanesi de aramızdaki " Bu kuzey Egeliler acaba saymayi 50'ye kadar mı biliyorlar..? " tartışmasıydı. O dönem acayip bir uskumru akını olmuş. Biz yıllardır uskumrunun tadını birakın neredeyse adını unutmuş gariban Istanbullular her öğle ve akşam yemeğinde uskumru yiyoruz. Üç uskumru, bir duble salata ortaya, kabak veya patlıcan kızartması ; öğleyin 3 bira , akşamları bir şişe şarap veya ufak rakı...Nerede yesek, salaş veya "butik otel" restoranı, hesap hep 42 lira, 43 lira, 45 lira, 46 lira...En sonunda karar verdik ki : kuzey Egeliler 50'den büyük sayı tanımıyor ! Ne mübarek günlermiş ?
-
Hastalık gibi oldu,sürekli foruma girip çıkıyorum bir umut öykünün devamını okuyabilmek için,ağzınıza sağlık.
-
Elinize sağlık.Bende imrenerek okuyorum, belki onbeş sene sonra bizde yazarız böyle şeyler diye hayal kuruverdim hemen. Bir gün Böke'nin o acayip kayığını Malta'dan geri getirirken, bir balina kuyruk vurdu bizi donumuza kadar ıslattı falan diye devam edip giden bir dizi hatıra, oluverir belki. ;D ;D ;D
-
Matayım yazacağım, az izin şu an konsantrasyonum başka bir konuda ama yazacağım.Nasıl Çanakkaleyi çıkarken rezil olduğumuzu alçak motor yüzünden ve sonrasında kıyı emniyetinin matraklığını morto koyunda geçirilen bir kaç günü ve bir gece yarısı operasyonu ile yedekte boğaz geçerek yanınıza gelişimi.
Hele şu öncelikli iş bitsin.
Geliyor geliyor, yazıyor yazıyoooorrr.
-
Kontak bozuk ya, daha doğrusu teknede bizim sarsılmaz moral ve iyimserliğimiz haricinde her şey bozuk Babakaleye giriyoruz, nereye bağlanacağımızı bilemiyoruz tabii, bizim niyetlendiğimiz yerin iskelesinde yarı yıkık bir taş iskele, bi yanında da 10 m cıvarı bir tekne bağlı. Oradan iki kişi durmadan el ediyorlar bize, gelin buraya bağlanın diye...Galiba irgat da çalışmadı mi ne, neyse herşeye rağmen oraya bağlandık. Perişanız, yorgunuz, açız...
Bize el edenlerden gözlüklü, tıknaz kişinin orda bağlı teknenin sahibi olduğu ortaya çıktı. Sahilde de harika bir taş evi var. Yanındaki de köyün yerlisi, elinden her iş gelen bir balıkçı. Teknesine göz kulak olurmuş.
Bağlandık, saçımız, sakalımız, hepsini geçtim ; kaşlarımız kirpiklerimiz dahi kurumuş tuz kristalleri dolmuş, temizlenmeye uğraşıyoruz, yolda da malum ocak çalışmıyor, ekmek arası salam, ekmek arası peynir, ekmek arası domates salatalık içimiz kurumuş, aklım fikrim karada doğru dürüst bir yemek yiyebilmekte...Nerde ne yiyebiliriz diye biz komşu teknedeki amcaya sorarken beriki bir an teknesinin içinde kayboldu, iki dakika sonra 3 kadeh viskiyle döndü. Viskileri de çektik, rahatladık. Marş için ne yapabiliriz diye düşünüyoruz, balıkçı ordan atladı, ben yaparım hem kayığımı hem traktörümü öyle çalıştırıyorum zaten...diye, bize marş otomatigine tornavidayla kumanda etmeyi öğretti. Galiba salmastra sorunumuzu da halletti, işi bitti makina bölmesinden kafasını çikardı, Matayla ben adama verecek para arıyoruz, galiba bi 20 papel bulduk zar zor verdik. Adamcağız teşekkür edip gitti...Bizim yan komşuda surat bir karış, viskisinden bi fırt daha çekti : " Ya kardeşim büyük şehirden geliyorsunuz yerlileri böyle bozuyorsunuz ? " dedi. Hayirdir abi, ne yaptık ? dedik..." Yahu bu bütün kış benim burdaki evime bakar ( ev dediğinizi ben önce güzel bir küçük taş otel binası sanmıştım ), teknenin işlerini görür, alış verişimizi yapar : ben de buraya uğradıkça buna telefon kontörü, sigara filan alırim, herife niye para verip şımartıyorsunuz ? Tepemize çıkartacaksınız adamı..." dedi :-[
O amcanın bu akılla nasil bi 54 feet HR veya 60 feet Amel sahibi olmayıp da hala 9 kusür metre yerli tekneyle iktifa ettiğine şaşmıştım. Belki yatırımlarını başka alanlara yapıyordur ?
-
Adamın teknesinin ismi efsaneydi ama:
ST DENK
-
:)
-
O mu değilmi bilmiyorum ama tekne boyu (karia 31),tekne adı yaşadığı yer uyuyor.16-17 yıl kadar önceydi sanırım, ilk yaptığım ÇANGA teknesinin kalıbıyla uğraşırken Atilla Algon bahsetmişti.Yaptığım teknelere istenen en ilginç isim ST DENK demişti.Sahibi varlıklıymış, kimseye yedirmicem paramı deyip böyle bir isim istemiş Atilla abiden.
-
Kaleminize sağlık çok ama çok keyif alarak okuyorum .
teşekkürler.
-
Serkan sen de hep okuyorsun.. :) Biraz da yazsan ya.. Üstelik yazınca ne güzel yazıyorsun.. Şu yaptığın ahşap işlerinden bahsetsen ya biraz.. Yeni sloganım bu..
Okuyorsan borçlusun.. sen de yaz.. !
-
O mu değilmi bilmiyorum ama tekne boyu (karia 31),tekne adı yaşadığı yer uyuyor.16-17 yıl kadar önceydi sanırım, ilk yaptığım ÇANGA teknesinin kalıbıyla uğraşırken Atilla Algon bahsetmişti.Yaptığım teknelere istenen en ilginç isim ST DENK demişti.Sahibi varlıklıymış, kimseye yedirmicem paramı deyip böyle bir isim istemiş Atilla abiden.
:)xx Evet ; tam isabet Atillacığım !
-
Sevgili Matay istemiş yazmazsak olmaz.
Ama onun sayfası diyerekten de hoppalacık geçiştirmek olmaz,azıcık tadını çıkaralım sayfanın dimi
O yıl yaz tatiline Fenerbahçe Marinadan 26.06.2004 tarihinde sabah saat 05.12 de çıkmışız. Ekip; ben, eşim Gamze, kızlarımız Ezgi ve Sıla birde kedimiz Gummy.
İşte bu ekip az gider uz gider sonuçta 02.07.2004 tarihinde Bozcaadaya ulaşır.Önemlice sıkıntıların olmadığı bu keyifli seyrin doğal olarak bir de dönüşü vardır.
Seyir Defterinden,
07.07.2004 sat 05.37 Bismillah vira diye yazmışız.Sert bir hava bekleniyor ama yola çıkmak zorundayız, zira İstanbul da bir bankanın eğitimi var takvimim de ona yetişmem gerek.
06.40. 39.52.88 N – 026.07.27 E . Rüzgar pruvadan 22 knot. Dalga yaklaşık 2 metre.Sürat 3.7 ila 4.2 arası.Devir 2100.
Araları geçiyorum.Boğaza girdik hava bastıkça basıyor.İnatlaşmanın anlamı yok diyerek saat 13.30 da geri dönüp Morto kayuna girdik.Hava 36-38 knot arası tam kafadan. Demir tutmamakta inat edince ya Allah diyerek abidenin tam dibindeki çökmüş olan iskelemsi yere baştan kara yanaşıyor ve tekneyi bağlıyorum.Rüzgar ve akıntı şiddeti zaten bizi tutuyor.Sadece su o kadar sığ ki Maydanozun salması (1.40) ara ara donk donk ediyor.
08.07.2004 saat 05.45 Bismillah vira hareket ettik.Hava gene kafadan ve çok sert.Dalgalar iri bata çıka ilerlemeye gayret ediyoruz.( O yıla kadar yukarı çıkışta Avrupa yakasını muteber bilirdim, öğrendimki aslen asya yakası daha doğru imiş.Sonraki yıllarda asya yakasını hep kullandım) Bugün kızımız Sılanın doğum günü ve onun hayalinde Çanakkale de kutlamak vardı,azıcık yüzü asık.
07.30 civarı motorun hararet alarmı bağırmaya başladı, ama ne bağırmak, zaten hava ayrı ıslık çalıyor, bir de alarm sesi,motoru kapattık iki dalga arasını kollayarak açmış olduğum cenova ile yallah gerisin geri sedddülbahir morto koyuna.
Bu arada öncelikle boğaz güvenliği açısından önce Sahil Güvenliğe sonrada Kıyı Emniyetine anons yaparak motordan sakıt olduğumuzu yelkenle morto koyuna indiğimizi belirttik.
Sahil güvenlik verdiğimiz bilgiye teşekkür etti. Ama Kıyı Emniyeti efsaneydi.
- Kıyı emniyeti, Kıyı Emniyeti burası Yelkenli Yat Maydanoz
- Maydanoz Kıyı Emniyeti dinlemede
- Kıyı Emniyeti motor arızam var, tekne boyum 9.60 yelken ile Avrupa yakasından Morto koyuna iniyorum, amacım yelken vasıtası ile demirlemek.Seyir güvenliği için bilginize.Tamam
- Maydanoz Kıyı Emniyeti
- Dinliyorum
- Biz sizi karşılarız ! DONT! Nassı yaniiii?
Sanırım boğaz ağzına ağ gerecekler dedim eşime. Neyse karşılayan falan olmadı,arayan soran da öyle böyle yelken ile morto koyuna girdik ve demirledik.
Bölge benim geçmişte damat olduğum, eski bacanaklarımın olduğu ve derin su olta ile balık avcılığı yaptığımız yer,yani nazım niyazım biraz geçiyor.Telefonla eski bacanağım Tunceri arayarak durumu aktardım, motor inat ile hararet yapıyor görünürde soğutma suyu da bir sıkıntı var ve bulamıyoruz. Yedeklenmemiz lazım ancak balıkçılar yedekliyemiyorlarmış,yasakmış.
Çare akşam Tuncerin bir balıkçı arkadaşı 21.30 da geldi.22.00 da hayalet gibi karanlıkta yedeklenerek en kolay ulaşacağımız yer olan ve o güne kadar hiç girmediğim Yeniköy barınağı.Enteresan bir seyirdi, kapkaranlıkta,boğaz trafiğinde slalomlar yaparak seyir yapmak.
Saat 22.59 da Yeniköy e girdik.İç içe 2 mendirek ve en içtekine girip kayalara baştan kara yapıyoruz birileri de yardımcı oluyor.
Anaaaaaaa;
Sancağımızda Sarı yaz ve karada bizim takım. Pek keyiflendik bu buluşmaya. Efendim ben bu buluşmada o muhteşem lombardiniyi de içinde balıklar yüzen müteveffa notebook u da yerinde gördüm.Tabii Matayın ve Alinin suretini de, Hasan Ali Bey sanırım o gün gündüz karadan İstanbul a dönmüştü ki onu görmediğimizi hatırlıyorum.Ertesi güne ait bir iki foto var ama note bokumda bulamadığıma göre İstanbul da olsa gerek. (E o zaman hala SLR makinalar kullanıyor ve film tab ettiriyorduk) Ertesi gün sanırım kumsalın arkasında bulunan “kahve,birahane, kantin “ adı her ne ise orada oturup keyifle sohbet edip taam da ettik.
Denemeler sonuç vermiyor sıkıntı büyük süre dar, kedimizi bir karton kutuya koyup önce Çanakkale sonra İstanbul’a otobüs ile sefil bir biçimde döndük.
İşleri halledip eski ortağım Tufan ile tekneyi almaya Yeniköy e döndük.
Çanakkle’den gelen usta denemeler vb değişen termostat şu bu derken usta yola çıkalım dedi, 13.07.2004 saat 09.15 te usta ile beraber yola çıktık. Çanakkale’ye varana kadar yelken destekli ve tam 7 kez su kaynatan motor ve tesadüfen yolda karşılaştığımız Sun Dancer teknesi ( Eski kursiyerimiz Sevgili Özgür) nin refakatinde 14.20 de Çanakkale’ye girdik. 200 lt lik su depomuzda ne kadar su kaldı bilemiyorum ama devamlı motora duş ile su ilave ettik. Usta hemen motorun bilmemnelerini söktü kaynağa götürdü vs vs. Sonuçta biz Çanakkale’den İstanbul’a kadar Sun Dancer escortluğunda defalarca su kaynata kaynata İstanbul vardık.
Sıkıntı tam 7 ay sürdü ve çok basit bir sebebi olduğunu Volvoya yaptığım bir eğitim sonrası onların tavsiye ettiği yaşlı bir usta vasıtası ile bulduk.
Motor su devridaim emiş vanasının içindeki küre yarıdan kırılmış çürüme ile ve normalde tekne soğutma suyu atarken seyirde yalpada o yarım küre gelir emişi kilitlermiş.
Bu kadar basit.
Sanırım o yaz hepimiz çok şey öğrenmiş idik, en önemli anımsamalarımdan biride Sarıyazın güvertesine popomuzu koyduğumuzda mayomuza yapışan güverte boyası ve bu duruma dehşet sinirlenen (Haklı olarak) Matay idi.Allahtan tekneyi Ayvalıktan uzaklaştırmışlar yoksa ustası sanırım elinde kalacaktı.
Hey gidi günler hey
-
Ne şahane sohbet dönüyor bu sayfada, muhabbetiniz daim olsun.
-
Biraz ara verdik; kusura bakmayın.
Ama bu arada geçen süre bizim Yeniköy’de esir kaldığımız süreyle neredeyse aynı.
Kaan’ın da yazdığı gibi, Aali ve Hasan Ali Bey gitti, yanıma Kaan ve ailesi geldi. Hiç olmazsa yanlızlıktan kurtuldum.
Yeniköy’de de çok enteresan bir balıkçı tayfası vardı. Çeşitli işlerden emekli arkadaşlar, ikili olarak bir araya gelmişler, olta avcılığı yapıyorlar. Neredeyse tüm yazı orada geçiriyorlar; fazla balığı da satıp bir gelir elde ediyorlar. Nefis sardalya yemiştim.
Neyse, bir şekilde Istanbul’a devam etmem lazım ve sonuçta çalışıyorum; işe gideceğim. Yanlış hatırlamıyorsam, Çarşamba günü Aali ve Hasan Ali Bey gitti. Ama Batu Göker haftasonu eşlik etmeye gelecek. Hava da düşüyor. Planımız da, Ctesi sabah erken yola çıkıp, Gelibolu’da gecelemek. Pazar da, uzuuun bir adımla, Kalamış’a varmak. Ama varışımızın gece yarısını bulacağı aşikar.
Batu, yelkene ve ahşaba çok meraklı. DSTI dolayısı ile tanıştığımız, yaşını göstermeyen enerji dolu biri. Eski bir tekneyi (Forsa) çok güzel restore etmişti. Kendisi pek forum ortamından hoşlanmaz ama belki Forsa teknesi ile ilgili bir yazı ve resim için kendisini ikna ederim.
Cuma akşamı kahvede otururken, soruyoruz işte hangi yakadan çıkalım filan diye, yerlilerinden biri dedi ki: “biz yarın Çanakkale’ye gideceğiz zaten, sizinle denizden geliriz, size Çanakkale’ye kadar rehberlik ederiz.”
Ctesi sabah çıktık yola; girdik boğaza. Kıyıya neredeyse ellesek değecek kadar yakın gidiyoruz. Arada sığlıklar var. 1-2 m dibinden geçiyorlar. Laf arasında, “bunda salma var, su altı 2 metre” dedim ki, kendi sandalları gibi 50 cm’e girmeye kalkmasınlar. “Merak etme, biliyoruz” dediler ve hakikaten kıyıyı elleye elleye Çanakkale’ye vardık. Onları bıraktık. Biz Gelibolu’ya güneş batarken vardık. Ertesi günden kazanmak için Mürefte’yi zorlayalım mı dedik ama gözümüz yemedi; girdik Gelibolu’da barınağa. Restoranların dibi. Öyle bir derinlik var ki, salma usul usul vuruyor dibe. Hissediyoruz. Gecenin bir yarısına kadar da sarhoş naraları bitmedi. Keyifsiz ve zor bir gecenin ardından, gün ağırmadan çıktık yola.
Epey bir gittik, Batu’ya telefon geldi “hava nasıl orada” diye? Istanbul’da kaçak yapmış. Bizde hava palpa liman. Yola devam. İki saat geçmedi ki, o kaçağın kırıntıları kafadan gelmeye başladı. Baş-kıç sallanmaktan hızımız düştü yine 2 mile. Böyle gidersek, Istanbul’a varış Pztesi öğlen ancak.
Dedik, gidelim gittiği kadar, Silivri’ye bağlarız. DSTI’den Neco (Necmettin Önengüt) Ağabey’imiz orada. Ona emanet eder, bir sonraki haftasonu alırız. Ama ne mümkün, ilerlemiyoruz. Günlerden Pazar bir de Istanbul’a dönüş var. Tüm yazlıkçılar yola koyulacak, eğer geç kalırsak. Karadan da dönemeyeceğiz.
Döndük Şarköy’e. Güzelce bağladık. Oradaki liman reisine ve Sahil Güvenlik’e emanet ettik ve otobüsle döndük.
Pztesi akşamı KYK’da sohbetteyiz, Vefik Ağabey (Vefik Ulus - yine DSTI sayesinde tanıdığımız, o zamanlar GS Yelken Şube Başkanı) dedi ki: “Şarköy’de tekne mi bırakılır, Lodos geliyor. Lodos’ta tekin değildir orası, ben atlar gider getiririm.” Ve “olur mu” filan gibi lafları dinlemedi, yanına bir yelkencisini aldı, ertesi sabah atladı otobüse gitti.
Akşam varmış tekneye, yerleşmişler. Limanda rakı- balıkla keyiflerini de yapmışlar, tam yatacaklarken “amaan, ne yatması” deyip, çıkmış gece gece yola. O da gece seyrinde -ki bizim de karanlığa kalmışlığımız vardı - farkediyor ki, bizim Ayvalık’taki taşeron seyir fenerini ters takmış. Sancak kırmızı, iskele yeşil. Onu da düzeltiyor. Ve Istanbul’a ertesi günü saat 18:00 gibi geldi. Ama nasıl bir havada: hani Bakırköy sahilinde balık tutan birinin kamışına yıldırım düşüp ölmüştü. İşte o havada. Biz KYK’nın rıhtımından bakıyoruz Ataköy tarafına, sürekli yıldırımlar. Şakır şakır yağmur. Diyorum telefonda “Vefik Ağabey, gir Ataköy’e, hava geçsin, gelirsin; ya da sonra alırız. Gelme bu havada”. Kendisi biraz inatçıdır. Geldi valla. Yanlış hatırlamıyorsam tekne Çarşamba günü, Ayvalık’tan yola çıktından 13 gün sonra Istanbul’a vardı.
-
Batu dümende, Çanakkale’li arkadaşla, Çanakkale Boğazı
(https://i.hizliresim.com/XPbrbR.jpg) (https://hizliresim.com/XPbrbR)
Gelibolu’dan çıkış (galiba)
(https://i.hizliresim.com/bBvdvd.jpg) (https://hizliresim.com/bBvdvd)
Doğanbey Bankı’nı geçince (galiba, ya da Trakya kıyılarında bir yer işte)
(https://i.hizliresim.com/dOLALV.jpg) (https://hizliresim.com/dOLALV)
-
Adamda ne kamış varmış bea. Paratoner gibi. ;D
-
Şimdi her üç seferde de nereye gidersem gideyim dayak yiyorum ya Marmara da .. şimdi o aklıma geldi..
Ben sopa yemeyi Tayo Marın boyuna bağlayıp, hayflanıyorum o zamanlar.. evvelsi yaz isimi çok gerekli olmayan , tanıdığımız bildiğimiz bir yelkenci Uzun bir Ege seyrinden yeni dönmüştü.. Yorgun ve sinirli idi.. Ne oldu diye sorduğumda Marmara da tüm gece boyunca dayak yemiş.. Teknesi 47 feet filan birşeydi.. Bu yıl Ege de bir yerlere gitti galiba..
Godoş poseidondan önceki deniz tanrısının denizi ya bu Marmara.. On dan mı acaba.. ?
-
Eee?
-
Eee?
Eeee'si bu işte !
Sarıyaz yola çıkar menzil-i maksuda varamaz bi türlü...
Bu başlık da açılır ; arkası gelmez.
-
Eee?
Eeee'si bu işte !
Sarıyaz yola çıkar menzil-i maksuda varamaz bi türlü...
Bu başlık da açılır ; arkası gelmez.
Bunlar hep böyle :)
-
Ama bizim de bir iş hayatımız, aile hayatımız, sosyal hayatımız var yani...
Tefrika yazarı değiliz ki sonuçta!
Üstelik, hızlı anlatmaya çalışırken, bazı detayları atladığımı farkettim.
Bir de, geçen gün resim yüklemeye çalıştım eski hali ve yarış hali ile ilgili ama olamadı, dolayısı ile pas geçiverdim.
Sabır.
İyi iş 6 ayda olur.
Üstelik Aali Bey, laf sokacağına, mesela bir adalar yarışında onun havalı North Sails yelkenli Sanela’sını nasıl sıkıştırdığımı, ya da yanlış manevrası ile direği kafama nasıl indirdiğini anlatabilir.
-
E, doğruya doğru.
Sarıyaz II zaten yarış teknesi olarak tasarlanmış bir tekneydi ; neredeyse aynı ölçülere sahip olmasına rağmen Saneladan en az 1,5 t daha hafif ve aşırı uzun direği ( ki bu konuya bilahare değiniriz ) ve dev genovasıyla Saneladan çok daha fazla yelken alanı olan bir tekneydi...Heybelinin arkasından Büyükadaya kadar atbaşı gitmemiz bile bizim için başarı sayılir.
Abartmayalım ; aslen kafana inen de direk değil, bumbaydı ama bunun da senin düzelmene pek katkısı olmadı. Huyun suyun aynı kaldı neticede... :-[
-
Çaktırmadan çok okunan sayfa.
-
UCUNDAN ACCIK...
Şu aslen "direk kırma" değil ; " direk kısaltma" hadisesi de gerçi 172 defa forumlarda yazıldı, öyle ki Gobi Çölü Teknesiz Talihsiz Yelken Aşıkları Gurubu bile bundan haberdardır ama ; Matay bey hem bu konuyu, hem de hadiseyi naklederken çarpıtmayı pek seviyor.
Ben size doğrusunu ( bir kez de burada...) deyivereyim...
Ama önce biraz tarihçe. Sarıyaz'ın yapıldığı yıllar Türkiyenin kapalı ekonomiye sahip olduğu o fakir ama gururlu, mutlu olduğumuz yıllar... . Paranız dahi olsa ;- ki o dönemlerde böyle bir işe girişmek için gerçekten çok para lazım-; bir tekne yapmak için gereken hiç bir malzemeyi kolay edinemeyeceğiniz bir dönem. Armadan, donanımdan vs geçtim, su kontrplağı ve onu yapıştırmak için uygun tutkal dahi yok !
Rahmetli Umur Bey ve Arduman şantiyesi ( o dönem tersane, atölye filan denmez ; şantiye denilirmiş ) bir biçimde tüm bu sorunları çözmüşler. Iş direğe gelince de dişardan getirmek neredeyse imkansız, yarışmayı bırakmış veya armasını değiştirmiş dönemin ünlü teknelerinden birinin Avustralya veya Yeni Zelanda yapımı performans direği alınıp Sarıyaz'a takılmış.
Iyi hoş ve kaliteli de , bir kez Sarıyaz'a en az bir, belki iki numara büyük ! Sariyaz da çocuk değil ki , büyüyünce üstüne tam olsun. Tam boyunu Mehmet hatırlar ama 10 metrelik bir kayığa göre çok uzun. Bir de kesirli arma ama düz gurcata. Bu nedenle her tramola ve kavançada laçka edilecek ve boşu alınacak runner'lar var...Direği tehlikeye atmadan bu işi yapabilmek için iki ilave vince ve yetenekli ve acul bir adama ya da iki ilave adama ihtiyaç var.
Mehmet de ailesi tekneye ısındıkça ve aile gezileri arttıkça bu kullanımı belalı runner'ları sorun etti ; ne yapsam da ben bunlardan kurtulsam ? diye sorup duruyor. Onun aklına gelen direği biraz kısaltmak ve kesirli armayı da direk başı armaya çevirip bu runnerlar belasından kurtulmak. Parasını verip yeni uygun bir direk almak gibi bir alternatif kitabında da yazmıyor...
Gelelim malum yarış gününe. Tekne ekibinde benim hatırladıklarım reis Matay , Umut Korkmaz, Mehmetin arkadaşı Emre, bendeniz ve yanlış hatırlamıyorsam Mehmetin oğlu Selim ve benim kızım Elif. Rüzgar iyi, hızlı ve güzel bir yarış oldu, Sarıyaz da çok güzel yürüdü. Finiş hattı Kalamış koyu içinde. Digavsing şamandırası da dönülecek, finiş hattına gidilecek. Teknelerin çoğu Adalardan Digavsinge rota tutarken biz Adadan sahile vurduk, kıyıya paralel geldik ve kazançlı çıktık. Dönmek üzere digavsing'e yaklaşmışken iskele baş omuzluğumuzda Adadan doğrudan digavsinge rota tutmuş iki tekne beliriverdi. Birinin dümeninde Vefik Ulus abimiz var, diğeri de sevgili Günay'in Serenity'si. Ikisinde de ekipler bizden kuvvetli, ayrıca onlar daha küçük tekneler olduklarından ratingleri Sarıyaza göre daha düşük. Yani onları geçip finişe önlerinde girsek bile zaten düzeltilmiş zamanla yine onlara geçilmiş olacağız...
Ama bizi ; ya da reisi bir hırs aldı, ille onların önünde şamandırayı döneceğiz.
Üç tekne üç ayrı yönden haldır haldır şamandıranın üzerine gidiyoruz. Bordaladık, Matay bana " dön ! " dedi. Akıntı çok belirgin, gözüm yemedi diğer teknelerin de şamandıraya daha yolu var, devam ettim. Bir kaç saniye sonra yine bir " dön ! " talimatı, yine dinlemedim. Üçüncü " dön " talimatında artık şamandıra bayağı kıç omuzlukta kalınca söz dinleyip, dümene basıp tramolayı attım. Çok zaman geçti, detayları tam hatırlayamıyorum ; runnerlar alınabildi mi, alınamadı mı, fakat ekip tramoladan sonra genovanın boşunu alip trim edemedi. Koca genova şakır şakır yapraklandı. Sarıyaz yavaşladı, yavaşladı...akıntıya kapılıp yan yan sürüklenip bordasıyla şamandıraya yavaşça dayandı...Bu arada öbür iki tekne şamandirayı dönüp geçtiler.
Bu ana kadar henüz hiç bir hasar yok. Fakat o şaşkınlık anında ekip tam gayret genovanın boşunu da alınca, Sarıyaz yattı ve yürümeye başladı...Aman, zaman demeye kalmadan çarmık telleri şamandıranın üzerindeki alengirli metal kuleye takıldı. Tekne yine durdu. Bu defa tekne sancağa yatık, çarmık telleri de şamandırayı güverteye doğru yatirmişken yine kurtulduk, tekne yine ileri atıldı....ve bu defa kıç istralya şamandıranın üzerindeki konstrüksiyona takıldi. Güüm, paat, çat çuut derken baktık ki, direk tepesinin yaklaşik 2 metre altından kırılmış, ana yelkenle beraber aşağıya sallanıyor. Ben motoru çalıştırmaya uğraşıyorum, biri halatlı, palanga sistemli kıç istralyayı açmaya çalışıyor. Derken yine şamandıradan kurtulduk, rüzgar önünde darmaduman bir kaç yüz metre ilerideki finiş hattına doğru sürükleniyoruz.
Bu arada Matay iyi denizci, eline de Bauhaus'dan aldığı gıp gıcır o ağır tel kesme makasını sonunda kullanma fırsatı geçmiş, portuçta makası ariyor. Buldu da...Oturakların veya güvertenin üzerinde ayakta cart diye teli de kesince iyice boşta kalan bumbayı da kafasına yiyiverdi. Sanırım tekneyi Fenerbahçeye bağlayıp, iyi kötü neta edip, Tuzlada evimize vardıktan sonra kafasına bir iki dikiş de attırdıktı.
Ben hala yanarım, motoru çalıştırıp yarışı terk etmemize yanarım. O haliyle tekneyi sürüklenmeye bıraksak bir dakika sonra Türk yelken tarihinde finişi kırılmış direkle geçen ilk tekne olarak yer alabilirdik ( sanırım dereceye girmek bile mümkündü ). ;D
Sonrası ?
Oturduk güzel bir proje yaptık. Direk kırılan yerinden kesildi. Buraya kromdan çok güzel bir direk şapkası yapıldı. Sarıyaz runnerli armadan kurtulup, boyuna uygun direği olan hızlı bir gezi teknesi oldu. Sadece yeni bir ana yelken ( eskisi zaten artık antika olmuştu) yapıldı ; bana da ( Matay'ı bilmem...) neşeli bi anı kaldı ;D
-
Aaa pişti.
Hadi size iki versiyon...
_____/_________
Araya sıkıştıralım o zaman direk hikayesini:
NavigaCup yarışı. Yılını hatırlamıyorum.
Ama gerek Naviga’daki dostlar, gerek hediyeler, gerek cafcaflı ödül töreni sebebi ile önem verdiğimiz bir yarış.
Rota, yanlış hatırlamıyorsam, Kalamış start, Suadiye civarı şamandıra dönüşü, sonra tekrar Kalamış koy içi şamandırası, digavşin (Moda Burnu açığındaki büyük ışıklı şamadıra), Kalamış koy içi finiş.
Bir Gezgin sınıfında yarışıyoruz; haliyle arkadaş ya da tanıdık tekneler. Bu haliyle bir hırs faktörü. Sonuçta birbirine benzer amatörleriz.
Hava da nefis, hatta Suadiye Kalamış hattında rüzgar arttı, tam broşa girmesek de, tekne rüzgar üstüne kaçıp duruyor, dümen dinlemiyor. Çok çoşkulu gidiyoruz.
Tabii teknenin üzerindeki bu kuvvet de, bizde adrenalini yükseltip, hırsımızı kaşıyor.
Bu motivasyonla, girdik Kalamış koyuna, döndük şamandırayı, yükseliyoruz Digavşin’e.
Bilmeyenler için şu detayı vereyim: biz bu son dönüş sonrası Kuzey-Güney rotasında apaz seyri yapıyoruz ve rüzgar Batı’dan yani sancaktan alıyoruz.
Digavşin’i de sancağımızda bırakıp döneceğiz. Ama en önemli unsur, batıdan gelen rüzgarın yanında, yine batıda yani Boğaz’dan çıkıp, Moda’ya doğru gelen akıntı da mevcut.
Galiba Serenity ile kapışıyoruz emin değilim. Serenity’de Dudly Dix yapımı 10 metre, Marintek’in üretmeyi denediği ve sadece bir tane yapıp sattığı ama performansı çok iyi bir tekne.
Şimdi, Digavşin’i sıyırmak için yükselip öyle dönmek lazım. Teknede kimler var tam hatırlamıyorum. Affetsinler. Aklımda kalanlar, dümende Aali (olay anında), Umut Korkmaz ve bir kaç kişi daha.
Bu arada bir önemli nokta daha, Sarıyaz’ın direği runner’lı: bu ne demek? Ön yelken hangi kontradaysa, ters kontradan bir ıstralya gelmesi demek. Tabii bu bumba’nın hareketini kısıtlamaması için, sancakta da, iskelede de hareketli. Yani sürekli boşlanıp, doldurulması lazım cenovanın yüküne göre senkronize olarak.
Dolayısı ile tramolalarda, bir kişi mesela sancak cenova vinçindeyse, bir kişi de iskele runner vinçini doldurmak zorunda.
Biz digavşini geçtik, tramola atmamız lazım. Ama gerek rüzgar, gerek akıntı bizi şamandıranın üzerine atacağından, biraz uzaktan atıp, hız kazanıp geçmek lazım yanından.
Yarışın heyecanı ile Aali’ye “tramola” diyorum, Aali “dur daha” diyor. Biraz daha gidiyoruz. Bir daha “tramola” diyorum, “dur be” diye bağırıyor, biraz daha gidiyoruz.
Gitmek demek, öndeki tekne ile farkın açılması demek.
Artık üçüncü söyleyişimde dayanamıyor, ya da onun da gözü kesiyor her neyse, atıyoruz tramolayı.
Ve cenovanın boşunu toplayan arkadaş (galiba Umut’tu emin değilim), hızla işini yaparken, ters kontradaki runner’ın boşunu alan biraz gecikiyor, aksıyor. Bunun üzerine, ön yelkeni toplayan, dönüyor ona yardıma ama ön yelken tam trim edilmemiş, torba konumunda. Dolayısıyla tekne ileriye doğru yürümek yerine, bu torba ön yelken, akıntı ve rüzgar sebebi ile çağanoz gibi yanyan gidiyor.
Biz normalde rahat geçebileceğimiz digavşine yaslıyoruz. Tepesindeki çelik kule kontrüksiyona önce ıstralya takılıyor. Bir şekilde sıyırıp geçiyoruz. Ama 14 metrelik direğin geregin ıstralyasının çıkardığı tıngırtıyı anlatamam.
Tam onu kurtardık derken, rüzgar sebebi ile yan yatan teknenin kıç ıstralyası takılıyor. Tekne ileri gidiyor, kıç ıstralya ise yakalanmış ve çözebilecek bir şey yok.
Yine muazzam bir gırç gırç sesi, taaak diye bir sesle sona eriyor. Kesirli arma, ön ıstralyanın dibinden kırılmış; ana yelken dolayısı ile boşa düşmüş. Bumba havuzluğun bir metre üzerinde rüzgarla sağa sola sallıyor.
O telaşta, havuzluk ambarında olan tel makasını almaya çalışıyorum. Dipten çıkartmanın heyecanı ile ayağa kalkınca, bumbayı kafaya yiyorum.
Bu arada aklıma geldi; Aali’nin kızı Elif ve benim oğlan Selim de bizle. O zaman herhalde 8-10 yaşlarındalar. Onları kamaraya yolluyoruz.
Tel makası ile kıç ıstralyayı kesip tekneyi kurtarıyoruz.
Ama üstü kopup raydan çıkmış anayelkeni toplamak mümkün değil. En az yarım saat uğraştıktan sonra, birisinin aklı ile mandarlardan birini gevşetip yelkeni indiriyoruz ve marinaya giriyoruz. Marinaya girerken, benim kafamdaki kanı farkediyorlar. Bumba kafamı sıyırmış ve tepemde bir açılmaya sebep olmuş.
Her şeyi neta edip, eve döndüğümüzde, Aali beni Anadolu Sağlık Gebze’ye götürmüştü orada kafama 3 zımba çakmışlardı.
O olaydan sonra, kesirli arma olan Sarıyaz, musthead denen, yapıya döndü mecburen. Artık kullanımı kolay ve keyifli bir gezi teknesi olmuştu. Bu nedenle, ana yelken de yenilenmiş oldu.
İki satır da bunu anlatayım ki, şimdiki sahibi Mustafa’nın içi rahat etsin. Bu değişimi o zamanların ve galiba hala en iyi armadolardan birine (ismini unuttum, tipi aklımda affetsin) yaptırmıştık. Direğin tepesine yeni krom bir şapka ile tüm bağlantıları yenileyerek, ya da elden geçirerek bağladık. O krom şapkayı da Aali ile dizayn etmiştik. Üzerinde, fener, rüzgar gülü, telsiz anteni vb. gerekli tüm donanımı planlamaya çalışarak yaptırmıştık.
-
Armayı Engin Sili yapmıştı ki, bir cerrah titizliğiyle...Ben yanında dururken sıkılmıştım gösterdiği ihtimamdan
-
Mehmet : yine yarışsak mı ? ::)
-
Eski yarış resimleri:
Bu resimlere iyi bakın. Bunlar efsane tadilat öncesi.
(https://i.hizliresim.com/jyA7PL.jpg) (https://hizliresim.com/jyA7PL)
(https://i.hizliresim.com/BLGBmM.jpg) (https://hizliresim.com/BLGBmM)
(https://i.hizliresim.com/Z9nygV.jpg) (https://hizliresim.com/Z9nygV)
B
-
Mehmet : yine yarışsak mı ? ::)
Olur; benim motosikletten kalan kaskım duruyor.
-
Benim kelle zaten sağlam. Takla atan arabadan bile çiziksiz çıkıyor ::)
-
Bunlar da tadilat sonrası
(https://i.hizliresim.com/0Er52L.jpg) (https://hizliresim.com/0Er52L)
(https://i.hizliresim.com/Z9nyDg.jpg) (https://hizliresim.com/Z9nyDg)
(https://i.hizliresim.com/lO4g7B.jpg) (https://hizliresim.com/lO4g7B)(https://i.hizliresim.com/nOyq75.jpg) (https://hizliresim.com/nOyq75)
-
Tadilat sonrası zevk sahibi bi adamın fikri ve eli değmiş gibi görünüyor sanki... ::)
-
Aaa pişti.
Hadi size iki versiyon...
_____/_________
Araya sıkıştıralım o zaman direk hikayesini:
NavigaCup yarışı. Yılını hatırlamıyorum.
Ama gerek Naviga’daki dostlar, gerek hediyeler, gerek cafcaflı ödül töreni sebebi ile önem verdiğimiz bir yarış.
Rota, yanlış hatırlamıyorsam, Kalamış start, Suadiye civarı şamandıra dönüşü, sonra tekrar Kalamış koy içi şamandırası, digavşin (Moda Burnu açığındaki büyük ışıklı şamadıra), Kalamış koy içi finiş.
Bir Gezgin sınıfında yarışıyoruz; haliyle arkadaş ya da tanıdık tekneler. Bu haliyle bir hırs faktörü. Sonuçta birbirine benzer amatörleriz.
Hava da nefis, hatta Suadiye Kalamış hattında rüzgar arttı, tam broşa girmesek de, tekne rüzgar üstüne kaçıp duruyor, dümen dinlemiyor. Çok çoşkulu gidiyoruz.
Tabii teknenin üzerindeki bu kuvvet de, bizde adrenalini yükseltip, hırsımızı kaşıyor.
Bu motivasyonla, girdik Kalamış koyuna, döndük şamandırayı, yükseliyoruz Digavşin’e.
Bilmeyenler için şu detayı vereyim: biz bu son dönüş sonrası Kuzey-Güney rotasında apaz seyri yapıyoruz ve rüzgar Batı’dan yani sancaktan alıyoruz.
Digavşin’i de sancağımızda bırakıp döneceğiz. Ama en önemli unsur, batıdan gelen rüzgarın yanında, yine batıda yani Boğaz’dan çıkıp, Moda’ya doğru gelen akıntı da mevcut.
Galiba Serenity ile kapışıyoruz emin değilim. Serenity’de Dudly Dix yapımı 10 metre, Marintek’in üretmeyi denediği ve sadece bir tane yapıp sattığı ama performansı çok iyi bir tekne.
Şimdi, Digavşin’i sıyırmak için yükselip öyle dönmek lazım. Teknede kimler var tam hatırlamıyorum. Affetsinler. Aklımda kalanlar, dümende Aali (olay anında), Umut Korkmaz ve bir kaç kişi daha.
Bu arada bir önemli nokta daha, Sarıyaz’ın direği runner’lı: bu ne demek? Ön yelken hangi kontradaysa, ters kontradan bir ıstralya gelmesi demek. Tabii bu bumba’nın hareketini kısıtlamaması için, sancakta da, iskelede de hareketli. Yani sürekli boşlanıp, doldurulması lazım cenovanın yüküne göre senkronize olarak.
Dolayısı ile tramolalarda, bir kişi mesela sancak cenova vinçindeyse, bir kişi de iskele runner vinçini doldurmak zorunda.
Biz digavşini geçtik, tramola atmamız lazım. Ama gerek rüzgar, gerek akıntı bizi şamandıranın üzerine atacağından, biraz uzaktan atıp, hız kazanıp geçmek lazım yanından.
Yarışın heyecanı ile Aali’ye “tramola” diyorum, Aali “dur daha” diyor. Biraz daha gidiyoruz. Bir daha “tramola” diyorum, “dur be” diye bağırıyor, biraz daha gidiyoruz.
Gitmek demek, öndeki tekne ile farkın açılması demek.
Artık üçüncü söyleyişimde dayanamıyor, ya da onun da gözü kesiyor her neyse, atıyoruz tramolayı.
Ve cenovanın boşunu toplayan arkadaş (galiba Umut’tu emin değilim), hızla işini yaparken, ters kontradaki runner’ın boşunu alan biraz gecikiyor, aksıyor. Bunun üzerine, ön yelkeni toplayan, dönüyor ona yardıma ama ön yelken tam trim edilmemiş, torba konumunda. Dolayısıyla tekne ileriye doğru yürümek yerine, bu torba ön yelken, akıntı ve rüzgar sebebi ile çağanoz gibi yanyan gidiyor.
Biz normalde rahat geçebileceğimiz digavşine yaslıyoruz. Tepesindeki çelik kule kontrüksiyona önce ıstralya takılıyor. Bir şekilde sıyırıp geçiyoruz. Ama 14 metrelik direğin geregin ıstralyasının çıkardığı tıngırtıyı anlatamam.
Tam onu kurtardık derken, rüzgar sebebi ile yan yatan teknenin kıç ıstralyası takılıyor. Tekne ileri gidiyor, kıç ıstralya ise yakalanmış ve çözebilecek bir şey yok.
Yine muazzam bir gırç gırç sesi, taaak diye bir sesle sona eriyor. Kesirli arma, ön ıstralyanın dibinden kırılmış; ana yelken dolayısı ile boşa düşmüş. Bumba havuzluğun bir metre üzerinde rüzgarla sağa sola sallıyor.
O telaşta, havuzluk ambarında olan tel makasını almaya çalışıyorum. Dipten çıkartmanın heyecanı ile ayağa kalkınca, bumbayı kafaya yiyorum.
Bu arada aklıma geldi; Aali’nin kızı Elif ve benim oğlan Selim de bizle. O zaman herhalde 8-10 yaşlarındalar. Onları kamaraya yolluyoruz.
Tel makası ile kıç ıstralyayı kesip tekneyi kurtarıyoruz.
Ama üstü kopup raydan çıkmış anayelkeni toplamak mümkün değil. En az yarım saat uğraştıktan sonra, birisinin aklı ile mandarlardan birini gevşetip yelkeni indiriyoruz ve marinaya giriyoruz. Marinaya girerken, benim kafamdaki kanı farkediyorlar. Bumba kafamı sıyırmış ve tepemde bir açılmaya sebep olmuş.
Her şeyi neta edip, eve döndüğümüzde, Aali beni Anadolu Sağlık Gebze’ye götürmüştü orada kafama 3 zımba çakmışlardı.
O olaydan sonra, kesirli arma olan Sarıyaz, musthead denen, yapıya döndü mecburen. Artık kullanımı kolay ve keyifli bir gezi teknesi olmuştu. Bu nedenle, ana yelken de yenilenmiş oldu.
İki satır da bunu anlatayım ki, şimdiki sahibi Mustafa’nın içi rahat etsin. Bu değişimi o zamanların ve galiba hala en iyi armadolardan birine (ismini unuttum, tipi aklımda affetsin) yaptırmıştık. Direğin tepesine yeni krom bir şapka ile tüm bağlantıları yenileyerek, ya da elden geçirerek bağladık. O krom şapkayı da Aali ile dizayn etmiştik. Üzerinde, fener, rüzgar gülü, telsiz anteni vb. gerekli tüm donanımı planlamaya çalışarak yaptırmıştık.
Evet ben bu ikinci versiyonu matay beyden dinlemistim.Bence kendisi iftiraya ugruyor. Ben sahsen cok inandim. Butun suc runnerlardaymis. İcim rahat. Garip bir huzur icerisindeyim.
ASUS_X00DD cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Tadilat sonrası zevk sahibi bi adamın fikri ve eli değmiş gibi görünüyor sanki... ::)
:)xx :)xx :)xx
-
Ben bu hikayenin her iki versiyonunu da canlı canlı dinlediydim.. Benim çocukluk arkadaşım Namık ile MAtay iyi arkadaşlar..
Bir Gün Tayo Mar 'a yelkene geldiler .. güzel güzel yelken yaptıydık.. Ki o zaman Tayo Mar da acemiyim.. Nedendir bilinmez sonra bir daha gelmediler.. :)
Degausing (herkes başka söylüyor neyse ) şamandırasını görünce Matay , o zaman anlattıydı hikayeyi..
vay be.. keyifle okudum tekrar.. Merak ettiğim Matay dön ! diyor Aali cevap veriyor .. Yelkenci ambiansını da düşünürsek daha ağır bir diyalok geçmiş olması lazım:)
-
Ben bu hatıraların hepsini ilk defa okuyorum , çok keyifli günleriniz olmuş imrendim. Merakla karşılıklı keyifli atışmalarınızı ve hatıralarınızı bekliyorum.
Selametle...
-
Soru;
Kaptanın talimatı o anda sorgusuz dinlense idi ne olurdu ? 8)
-
Degausing şamandırasının direği ... Bilmem ki .. Koca bi direk.. :))
-
Degausing (herkes başka söylüyor neyse ) şamandırasını görünce Matay , o zaman anlattıydı hikayeyi..
Daksar'da eğitim veren deniz kuvvetlerinden emekli Turgay Aytaç kaptan'ın anlatımına göre ;
digavsing ne kalamış koyu açıklarındaki batı kardinalinin adı ne de fenerbahçe burnu'nun açığındaki sığlık çakarı (öreke) adıdır. ben de dahil olmak üzere neredeyse tüm istanbul'lu yelkencilerin digavsing ya da digavsin olarak bildiği yer buralar değildir.
digavsing adı de gaussing'den gelir. deniz kuvvetleri'nin fenerbahçe burnundaki fenerbahçe fenerinin olduğu noktada şu anda artık kullanılmayan bir istasyonu vardı. bu istasyon "fenerbahçe d/g istasyonu" ya da "de gaussing istasyonu" olarak geçerdi. bu istasyon, ufak ve tek bir amaç için hizmet eden bir binadan ibaretti. fakat asıl numarası denizdeydi.
bu binanın açıklarında örekenin de açığına doğru, denizin üzerine ::::::::: şeklinde dizilmiş 20'ye yakın metal şamandıra bulunurdu. her bir şamandıra yaklaşık 1 metre kadar çapa sahip yüzen metal şamandıra şeklindeydi. askeri gemiler karşılıklı olarak dizilmiş iki sıra şamandıra hattının arasında demirleyip burada gemilerinde "de gaussing" işlemi yaparlardı.
de gaussing dediğimiz işlem de kabaca şöyledir; geminin omurgası, eğrileri, kemereleri, küpeştesi hatta güverte kaplamaları da dahil olmak üzere gemilerin dış yüzeylerinin tamamında borda ile alabanda, sintine ile karina... aralarında metal kirişler yer alır. bu kirişler geminin tüm dış yüzeyini bir tel örgü gibi, faraday kafesi gibi kaplar. bu metal "sepet" elektrik alanlarından geçişlerde manyetik alanlar nedeniyle elektrik yüklenir. zamanla elektrik alanlarının kuvveti, metallerin durumu ve farklı nedenlerden dolayı geminin bu "kafes"i elektrik yüklü olur ve ibreler sıfır dışında bir veri göstermeye başlar. işte gemiler bu elektrik yüklü hatta gelip, burada bu metaller ile oynayarak geminin elektrik alanını, gauss alanını sıfırlamaya çalışırlar. hiç bir zaman tamamen sıfır olmaz ama sıfıra olabildiğince yaklaştırmaya çalışırlar.
peki bir askeri geminin manyetik alanı neden sıfır ya da yüksüz olmalıdır. bunun en büyük nedeni de manyetik mayınlardır. denize atılan manyetik mayınlar, kaba bir tabirle, bir geminin elektrik donanımlarının yarattığı manyetik alanları "hissederek" ona doğru yönelen bir yapıya sahiptir. eğer geminiz bir manyetik alana sahipse, mayın sizi bulabilir ve patlama gerçekleşebilir. ya da tersten düşünürsek, geminin manyetik alanı sıfır değilse, civarındaki mayınları hissetmekte körelebilir ve tehlikeli durum gerçekleşebilir. eskiden mayın arama gemileri vardı ve onlar için bu durum çok önemliydi. fakat artık mayın arama gemileri modernize oldu ve mayın imha gemisi haline de geldi.
neyse konumuza dönersek eğer, fenerbahçe burnunun yaklaşık 0,1 nm kadar açığındaki bu kısımda yer alan şamandıralı bölgenin adı digavsing bölgesi'dir. günümüzde bu şamandıralardan ya bir tane kaldı, ya da hiç kalmadı. istasyon da taşındı gitti. haliyle yeni nesil oraları pek bilmediğinden kardinale, örekeye digavsing der oldu :)
-
Ben bu hikayenin her iki versiyonunu da canlı canlı dinlediydim.. Benim çocukluk arkadaşım Namık ile MAtay iyi arkadaşlar..
Bir Gün Tayo Mar 'a yelkene geldiler .. güzel güzel yelken yaptıydık.. Ki o zaman Tayo Mar da acemiyim.. Nedendir bilinmez sonra bir daha gelmediler.. :)
Degausing (herkes başka söylüyor neyse ) şamandırasını görünce Matay , o zaman anlattıydı hikayeyi..
vay be.. keyifle okudum tekrar.. Merak ettiğim Matay dön ! diyor Aali cevap veriyor .. Yelkenci ambiansını da düşünürsek daha ağır bir diyalok geçmiş olması lazım:)
Yok : aynen anlattığımız gibi oldu. Matay tekne sahibi olarak " dön, tramola " talimatını verdi. Ben de dinlemedim. Hiç hırlaşmadık. O talimat verdi, ben dinlemedim...
Muhtemelen onun ilk dediğinde tramola atsaydık, digavsing şamandırasını tutturamayıp es geçip rüzgar altından dönerdik. Bunun üzerine ise 360 derecelik bir ceza dönüşü yapıp, şamandırayı tekrar dönmek zorunda kalırdık. Bunun sonucunda ise sıralamada yerimiz değişmez ama direği kırmadan yarışı bitirip dereceye de girmiş olurduk.
-
Tan Kaan Özkan,
yok, biz mahallenin yerlisi olarak ( aslen fizikçi Herr Gauss efendinin buluşlarından gelen ) DeGaussing denilmesi daha doğru olan digavsing şamandırasıyla Öreke taşı arasındaki farkı biliriz ; şimdi başkalarını işe karıştırmayayım ama ben her ikisiyle de çeşıtli defalar yakın temas sağlamış biriyim. ;)
Bu yakınlaşmaların hiç birinde de ağır bir sonuç yaşamadım. Matay'in macerası hariç.
-
Biz bu haliyle yarışıyoruz, geziyoruz ama tekne rahat ve şık değil.
Bu da haliyle hepimizde bir tatminsizlik yaratıyor. Çünkü aslında çizgisi çok güzel ve bunu da belli ediyor.
Kısa bir kaç anekdot:
Daha tekne Ayvalık’ta, suya inmiş ama işlemler devam ediyor. Fatoş’un şirketinden bir arkadaşları da Ayvalık Marina’ya gelmişler: yeni bir Jeanneau ile.
Fatoş onlara kahveye gitti. Ben toparlama, tamirat, tadilat vs. Geldi, girdi içeri. Baktı sağa sola ve dedi ki: “Memo, biz bu gecekonduyu niye aldık?” Tabii altan aldık filan falan ama o laf içime oturdu tabii. Büyük tadilata iten nedenlerden biri buydu. Çünkü o zaman, o haliyle o “gecekonduyu” satıp, üzerine bir saray, hadi geçtim sarayı bir ev alacak paramız yoktu. Tek seçenek, gecekondudan bir saray yaratmaktı. Aali de sağolsun, yaptık diyebilirim.
Neler yapıldı:
1. Havuzluk, oturaklar ve taban dahil 25 cm aşağı indirildi. Önceden sırt dayamak mümkün değildi. Bu sayede dış çizgiyi bozmadan konforu arttırdık.
2. Tüm elektrik ve su tesisatı yenilendi. Irgat, demir dahil olmak üzere.
3. Tüm aydınlatmalar değişti.
4. Tüm güverte tik kaplandı. Kurtağızları, koç boynuzları kromla değişti.
5. İçeride tüm tavan ve yan duvarlar maun kaplandı.
6. Yan camlar yenilendi; krom çerçeve yapıldı.
7. Tüm heç ve lumbozlar yenilendi.
8. Tuvalet yeniden yapılandırıldı (yerleşimi, eviye vb.)
9. Gövde tamamen kazındı, macunlandı, boyandı. Krem gövde, bordo şeritli oldu. Bkz yukarıdaki resimler.
10. Gövde rengine uygun, (bordo) yelken torbası diktirildi.
Aklıma gelenler şimdilik bunlar. Bunların hepsini de, TayoMar’ı yapan Yener Yatçılık - Nurettin Yener yaptı. Boyasını da ağabeyi Şaban yaptı ki, işçiliği efsanedir.
Tekne bir bitti; adeta biblo. Fatoş da bayıldı. Kalamış Marina’da yerimize döndüğümüzde, yan komşum yeni tekne aldım sanmış. Aynı tekne olduğuna, hele de Tuzla’da yapıldığına inanmakta zorlanmıştı.
Bir minik anekdot daha anlatayım.
Mazot ve su depoları esnekti, Sarıyaz’ın. Ayvalık’ta aldığımda yenilemiştim. Ama sonra mazottan tırstım. Esnek depo ne de olsa oynuyor, bu oynamada bir nedenden giriş ya da çıkış ağzını sıyırırsa sintineyi mazot basacak ki, uğraşılacak iş değil.
O nedenle, mazotu sabite çevirmek istedim. Ömer Kırcal da, Evrensel için bir tane almış ama bir nedenden kullanmıyor, satıyordu. Onu aldım taktım.
Bir gün arkadaşlarla Pendik Marina’dan çıktık, adaya gidiyoruz. Biraz gittik ki, devir düştü. Gaz kesince idare ediyor ama gaz verince gitmiyor. Bir anormallik var. Döndük geri. Selahattin Usta’dan yardım istedim. Baktı hafta içi ve aradı beni: “Mehmet Bey mazot deposunda prezervatif ne arıyor?” dedi. Ben kalakaldım. O kadar saçma bir şey ki. Depoda prezervatif parçalanmış, parçalar halinde emilip, emiş borusunu tıkamış. O nedenle düşük devirde az mazot geçişine izin veriyor ama gaz verince yeterli debiye izin vermiyor.
Sonra işin aslı çıktı ortaya; Ömer’le de çok geyiğini yaptık. Ömer, içine pislik girmesin diye deponun ağzına lateks eldiven geçirmiş. O eldiven bir ara (geyiğin konusu o- hangimizdeyken hatırlamıyoruz) bir şekilde deponun içine düşmüş ve farkedilmemiş. Zamanla da parçalanıp bu hadiseye sebep olmuş.
-
Minik anekdot'a çok güldüm.
Selahattin usta'nın öyle düşünmüş olmasına daha da çok güldüm.
Aklımdan bir anda bir çok espri geçti. Kötü bir insan olduğumu düşündüm, kendime kızdım ve sustum. ::)
-
Artık hikayenin sonu yaklaşıyor; çünkü bu özel Sarıyaz 2’den, sıradan Sarıyaz 3’e geçmek üzereyiz.
O hikayeyi de anlatayım. Sonra arada aklımıza geldikçe anekdot, anı filan ekleriz.
Biz tekneyi Istanbul’da kullanıyoruz ama tamamen gezi amaçlı. Yarışlara girmek yok. O kafaya yediğimiz direkten sonra oğlan anayelkene de karşı. O nedenle fazla yelken yapmak da yok.
Tek aktivite haftasonu günü birlik adaya gitmek. Onda da şu sorun var. Önce biz evden çıkana kadar (2 çocuk ve biri 3 yaşında kız) zaten millet varmış oluyor. Bir de bizim gibi geç hareket edenler arasından motoryatlar da bizi yolda geçiyor. Bize demirleyecek yer kalmıyor. Hadi, bir yerlere sıkışıyoruz. Bu sefer denizanasından denize girilmiyor -ki ben Marmara Denizi’nin suyunun ısısını, tuzluğunu yani yüzerkenki keyfini hiçbir denize değişmem.
Hadi Burgaz’da yemek yiyelim diyoruz; bir hafta 100 verdiğimize, ertesi hafta aynı mönüye aynı kişi sayısı 150 veriyor. Adama “yahu geçen hafta 100 vermiştik, bak arkadaşlarımıza mahçup olduk” diyoruz. “Abi, haftaya gel, almayız” diyor. Keyif almıyor insan.
Bir de her haftasonu da çıkılamıyor: yok çocuğun osu, yok bunun busu...
Bir gün dedim ki: “bakın bu teknenin bir değeri var, her senede marina parası, bakım şu bu bir sürü para harcıyoruz. Eğer bu kadar az kullanacaksak satalım, ya da güneyde bir yere götürelim yazlık gibi kullanalım”. Kimse satılmasına razı değil. Teknenin aşağı inmesine karar veriliyor.
Bir Haziran günü, Umut ve 2 kişi daha (galiba Ömer de vardı; kusura bakmasın unuttuklarım çok zaman oldu) tekneyi Ayvalık’a götürdük. Ertesi hafta da, ailece bir hafta izin kullanıp, geze geze Didim Marina’ya gideceğiz. Teoman (Arsay) Ağabey’in tavsiyesi.
Çok güzel bir havada, keyifli bir seyirle vardık Ayvalık’a. Bağladık tekneyi.
(https://i.hizliresim.com/Vr8EGZ.jpg) (https://hizliresim.com/Vr8EGZ)
(https://i.hizliresim.com/nO9EDV.jpg) (https://hizliresim.com/nO9EDV)
(https://i.hizliresim.com/vjAZDz.jpg) (https://hizliresim.com/vjAZDz)
(https://i.hizliresim.com/1JaNoj.jpg) (https://hizliresim.com/1JaNoj)
-
Ertesi hafta ailece geldik tekneye yerleştik.
İlk uzun seyahatimiz, ilk Ege seyahatimiz.
Tekne’de 6 kişi yatabilir. 2 kişi baş kamarada (teknedeki tek kamara).
Salondaki koltuklarda birer kişi (sırt dayama yerleri yukarı doğru kapak gibi açılıyor. Böylece bir çok teknede dolap olan alan, koltuğa ilave olarak geniş bir yatağa dönüşüyor. Gündüz de, eşyalarınızı, yastık, çarşaf vb eşyanızı bu kağaın arkasına saklayabiliyorsunuz. Bir de, iki kilosuz insanın sığabileceği, iskele havuzluk altında bir tüp yatak var.
İlk gün yerleştik, alışveriş filan.
Ertesi gün çıktık yola rota Bademli. Akşamüstü Kalem adasındaki muazzam denizde keyif yaptık. Gece Bademli’ye girdik.
Ertesi gün rota Foça ama, zaman kazanalım diye hava sakinken Çeşme’ye kırdık dümeni. Tam körfezin ortasında lodos başladı. Yandan alıyoruz, keyif kaçırdı. Tüm ailenin de böyle deniz ve havada tecrübesi az. Nereye girelim diye baktık ve Yeniliman barınağına girmeye karar verdik.
İçeri girdik, rıhtıma aborda olduk ama ustumaçaya gerek yok. Dipte doğal usturmaça var. Limanın ağzı sebebi ile içeri ölü saz tipi yosunlar dolarmış. Onlar yastık gibi salmaya yaslandı.
Ertesi gün de hava esince, bir gece daha kalmaya karar verdik. Ama rüzgar bitmiyor. Ve Yeniliman pek keyifli bir liman değil. Günümüz de sayılı.
Oradan ben ve oğlan denizden, kızlar karadan Çeşme’ye vardık. Keyifler yerinde.
Ertesi sabah kalktık. Çeşme Sakız arası kara bulutlar ama Alaçatı tarafı masmavi. Biz de o yöne döneceğiz. Çözdük palamarı, çıktık. Biraz gittik ki, yağmuru da, kaçağını da yedik kafamıza döndük geri. Aynı yere bağlandık. Bağlandığımızda hava geçip gitmişti ama bende hanıma karşı “bir daha çıkalım” diyecek cesaret yoktu. O gün de Çeşme’de geçti.
Ertesi sabah pırıl pırıl havada çıktık yola. Hedef Kuşadası. Deniz sakin ama Çeşme Burnu’nu dönünce yandan solugan almaya başlıyoruz. Sesler yükselince giriyoruz Alaçatı’ya. Artık belli ki, Didim’i tutturamayacağız. Fatoş’un da arkadaşları İzmir’li, Çeşme’deler. Teknenin Alaçatı’da olmasından herkes mutlu.
Ben de diyorum ki, o zaman bir ay kalsın burada, sonra devam ederiz. Ofise gidiyorum. Bir aylık fiyatla 6 aylık fiyat neredeyse aynı. Hanıma olmaz bu diyorum. Eş dostla konuşuyorum, yazışıyorum. O sırada Çetin Kent diyor ki: “Matay’ın git Sığacık’a; yeni marina çok güzel, koylar da öyle. Kal orada”. Fiyat alıyorum Sığacık’tan çok makul. Ertesi sabah, yine oğlanla, Sığacık Marina’ya gidip bağlanıyoruz. Ve orada çok güzel 3 yıl geçiriyoruz.
(https://i.hizliresim.com/bBZkGj.jpg) (https://hizliresim.com/bBZkGj)
(https://i.hizliresim.com/dOl8Gn.jpg) (https://hizliresim.com/dOl8Gn)
(https://i.hizliresim.com/5DELQd.jpg) (https://hizliresim.com/5DELQd)
(https://i.hizliresim.com/A18nkq.jpg) (https://hizliresim.com/A18nkq)
-
Ve Sarıyaz 3:
Teos’ta çok güzel zamanlarımız oldu. En sevdiğimiz marina diyebilirim.
Artık tüm izinlerde, bayramlarda gitmeye başladık. Ancak yukarıda anlattığım gibi tekne tek kamara. Çadır hayatı gibi topluca yatıyoruz, topluca kalkıyoruz. Arkadaş, eş-dost çağıramıyoruz. Ve haliyle madem artık bu kadar yoğun kullanıyoruz, büyütelim diyoruz.
O ilana bak, bu siteye bak filan derken, şirketten bir arkadaşım diyor ki: “benim yakın bir arkadaşım bu işleri yapıyor bir konuş”. İçimden diyorum ki, “yau biliyorum ben camiayı gerek yok”; dışımdan “tamam” diyorum. 1 hafta sonra soruyor “aradın mı” diye. “yok” diyorum.“ “Ulan hıyar ne kaybedersin, ne keçisin” diyor. Ve ben de arıyorum.
Meğerse bu çocuğun çalıştığı broker firma, ağırlıklı olarak Balkanlarda faaliyet gösteren bir Alman bankasının yed-i emini. Almanların kredi verip de, ödenmeyen teknelerini, Romanya, Bulgaristan vb alıp, Türkiye’ye getirip hem yed-i eminlik yapıyorlar, hem de banka adına satışa çıkarıyorlar. Genelde motoryat geliyormuş ama ben aradığımda tesadüfen iki yelkenli gelmiş: Bavaria 38 ve 40. İkisi de 2008 model. Yıl 2011 bu arada.
Benim gözüm 38’de çünkü 40’a param yetmiyor. Aali ile ikisine de bakmaya gidiyoruz. Tekneler Pendik Marina’da. Gidiyoruz ki, 38 yok. “Nerede”, bir müşteri adayı ile test seyrine çıkmışlar. 2 saat bekledik; beklerken de 40’ı köşe bucak inceledik ve sevdik.
O test seyrine çıkanlar dönmediler. Yolda almaya karar vermişler tekneyi. Arkadaşıma sordum “ne olacak şimdi?” diye. Dedi, “biz sana bir indirim yapacağız, aradaki farkı kapatacağız, sen de bi tık yukarı çıkacaksın, alacaksın 40’ı”.
Öyle de oldu. Tabii banka, kredi vb haliyle sıkıntılarımız oldu ama tekneyi aldık.
Bu arada tabii, Sarıyaz 2 sahibinden.com’da satışta. Ve meraklısını bulmak lazım. O meraklı da Can Çiftgül oldu. Geko’dan takip edermiş zaten. Teknenin ismini değiştirmek istedi. Kendi yaptığı bir teknesi vardı, ona Zerdali demiş. (3 çocuğunun adından) buna da Zerdali istiyormuş. Canıma minnet. Sarıyaz yine bana kaldı.
Can ve ailesi, Sığacık’tan hareketle Ege adaları dahil güzel gezdiler; keyfini çıkardılar. Sonunda onlara da küçük geldi ve bir Bavaria da onlar aldı ve Zerdali şimdi bildiğiniz üzere sevgili Mustafa Erol’da.
Sarıyaz 3 haliyle bizim menzilimizi çok açtı. Ege adaları vb derken, ortalam her yıl en az 35-40 günümüz teknede geçer oldu.
Son 10 yıldır bir kere baldız’ın (yurtdışında yaşıyor) ricası üzerine kalabalık bir aile tatilini otelde yaptık. Onun dışında tüm tatillerimiz teknede geçti.
Şimdi de Hisarönü körfezinin keyfini sürüyoruz.
-
Kedi severlere minik bir anekdot:
Sarıyaz 2 Teos’da. Bir kış iş için İzmir’e geldiğimde, uğradım tekneye ne alemde diye.
Daha kapağı açmamla, bir kedinin bana tıslayıp dışarı fırlaması bir oldu.
Yau bu nereden girdi derken, aklıma geldi ki, havalansın tekne diye, havuzluğa bakan küçük lumbozlardan birini açık bırakmıştım.
Sonra aklıma gelen ikinci soru, bu neden girdi oldu. Bunun da cevabını baş kamarada yatan yeni doğmuş yavruları görünce anladım.
Rahatsız etmemek için tekneyi kapattım çıktım. 2 hafta sonra tekrar geldiğimde gitmişlerdi. Tüm baş kamara minder ve yastıkları da bu vesile ile yenilendi.
Şirkette bu hikayeyi anlattığım kedisever bir kız “aay Mehmet Bey, çok iyi yapmışsınız. Kedi berekettir. Göreceksiniz” dedi. O kışın yazında Sarıyaz 2 geldi.
-
Sarıyaz 3
(https://i.hizliresim.com/Z9jMBZ.jpg) (https://hizliresim.com/Z9jMBZ)
(https://i.hizliresim.com/D7WBav.jpg) (https://hizliresim.com/D7WBav)
Bu Sarıyaz 2008 Bavaria 40 Cruiser.
İçinde olması gereken her şey var.
Anlatırım onları da arada.
İki kişinin gözü yüzünden motoru da sıfırladık: tam anlamıyla; yeni sıfır Volvo Penta D2 40 takıldı. Bu motora nazar konusunu hatırlamak isteyenler için:
http://heyamolahey.com/seyir-anilari/kisa-ve-ufakca-macerali-bir-transfer-hikayesi/msg6870/#msg6870
-
Konuya "katkı" koyacak reisleri merakla bekliyorum :)
-
Hepsini baştan tekrar keyifle okudum, teşekkürler bizlerle paylaştığınız için.
-
Konuya "katkı" koyacak reisleri merakla bekliyorum :)
Çok düşündüm anlatayım mı diye ?0-?
Ben tesadüfen Didim Marina da görünce tekneyi beğenmiş ve arka platformunun açık olduğunu görünce , sanal alemden tanıdığım bir arkadaşımın teknesi diye iskeleden biraz açıp koltuk halatlarını sağlamlamıştım ama sonra epey sıkıntı çektim, ,halatları kesmeye kalkmadığıma dair derdimi anlatana kadar. ::)
Hala sosyal platformlarda memleketim insanlarının menfaatininin hikayelerini anlattığını bilmeden hayran hayran takip ettiği ve denizci sandığı bir paranoyak yüzünden
Bu yaşıma kadar başıma gelmedik kalmadı desem yeridir karada ,ama böylesi ilk kez olmuştu denizcilik hayatımda , bundan sonra da ömrümün sonuna kadar unutmayacağım .
Denize çıkan herkesin bu işin felsefesini ve terbiyesini zaman içerisinde sindirmedikçe karadaki çoğunluktan farkı olmadığını ve aslında o zamanki olduğum forumda gerçek denizcilerin azınlık olduğunu acı bir şekilde öğreten , ve o andan sonra bu forumumuz kuruluna kadar sanal alemden beni soğutan bir anı oldu bana. :(
Sarıyaz gerçekten kendine hikayeler yaratan bir isim. C:-)
-
Teşekkürler Öcal Reis,
Bana söyleyen isim vermemişti ya da ben kaale almamışım. Olay aklımda ama isim hiç yok.
Ama şunu söyleyeyim, asla aklıma birisinin bir tekne halatını kesebileceği gelmemişti.
Söyleyeni tanımak için iyi bir fırsat olmuştu.
-
Konuya "katkı" koyacak reisleri merakla bekliyorum :)
Çok düşündüm anlatayım mı diye ?0-?
Ben tesadüfen Didim Marina da görünce tekneyi beğenmiş ve arka platformunun açık olduğunu görünce , sanal alemden tanıdığım bir arkadaşımın teknesi diye iskeleden biraz açıp koltuk halatlarını sağlamlamıştım ama sonra epey sıkıntı çektim, ,halatları kesmeye kalkmadığıma dair derdimi anlatana kadar. ::)
Hala sosyal platformlarda memleketim insanlarının menfaatininin hikayelerini anlattığını bilmeden hayran hayran takip ettiği ve denizci sandığı bir paranoyak yüzünden
Bu yaşıma kadar başıma gelmedik kalmadı desem yeridir karada ,ama böylesi ilk kez olmuştu denizcilik hayatımda , bundan sonra da ömrümün sonuna kadar unutmayacağım .
Denize çıkan herkesin bu işin felsefesini ve terbiyesini zaman içerisinde sindirmedikçe karadaki çoğunluktan farkı olmadığını ve aslında o zamanki olduğum forumda gerçek denizcilerin azınlık olduğunu acı bir şekilde öğreten , ve o andan sonra bu forumumuz kuruluna kadar sanal alemden beni soğutan bir anı oldu bana. :(
Sarıyaz gerçekten kendine hikayeler yaratan bir isim. C:-)
Öcal reis ile benim teknemde sohbet ediyorduk, masum bir yardım felâket gibi iletilinceye kadar. Sarıyaz C pontonunda karşı komşumdu. Sevgili Mehmet ATAY'ı tanıyıp kısa bir sohbet etmiştim sayesinde.
-
Ben katkı olarak, güzel hikayeleri kastetmiştim. Kötü şeyleri boş verelim, gelip geçiyor.
-
(https://i.hizliresim.com/5DELQd.jpg) (https://hizliresim.com/5DELQd)
(https://i.hizliresim.com/A18nkq.jpg) (https://hizliresim.com/A18nkq)
Matay Reisim, oğlun çok yakışıklı maşallah.. Ama ufaklık bıcırık da çok tatlı, çok sevimli.. allah bağışlasın her ikisini de..
-
Konuya "katkı" koyacak reisleri merakla bekliyorum :)
Çok düşündüm anlatayım mı diye ?0-?
Ben tesadüfen Didim Marina da görünce tekneyi beğenmiş ve arka platformunun açık olduğunu görünce , sanal alemden tanıdığım bir arkadaşımın teknesi diye iskeleden biraz açıp koltuk halatlarını sağlamlamıştım ama sonra epey sıkıntı çektim, ,halatları kesmeye kalkmadığıma dair derdimi anlatana kadar. ::)
Hala sosyal platformlarda memleketim insanlarının menfaatininin hikayelerini anlattığını bilmeden hayran hayran takip ettiği ve denizci sandığı bir paranoyak yüzünden
Bu yaşıma kadar başıma gelmedik kalmadı desem yeridir karada ,ama böylesi ilk kez olmuştu denizcilik hayatımda , bundan sonra da ömrümün sonuna kadar unutmayacağım .
Denize çıkan herkesin bu işin felsefesini ve terbiyesini zaman içerisinde sindirmedikçe karadaki çoğunluktan farkı olmadığını ve aslında o zamanki olduğum forumda gerçek denizcilerin azınlık olduğunu acı bir şekilde öğreten , ve o andan sonra bu forumumuz kuruluna kadar sanal alemden beni soğutan bir anı oldu bana. :(
Sarıyaz gerçekten kendine hikayeler yaratan bir isim. C:-)
Öcal reis ile benim teknemde sohbet ediyorduk, masum bir yardım felâket gibi iletilinceye kadar. Sarıyaz C pontonunda karşı komşumdu. Sevgili Mehmet ATAY'ı tanıyıp kısa bir sohbet etmiştim sayesinde.
Salim Reis,
İsim vermedim; siz kendinizi biliyorsunuz ama yanlış algı olmaması için kasdettiğim kişinin siz olmadığınızı vurgulamak isterim.
-
Matay Reisim, oğlun çok yakışıklı maşallah.. Ama ufaklık bıcırık da çok tatlı, çok sevimli.. allah bağışlasın her ikisini de..
Çok teşekkür ederim.
Hepimizinkini...
Bu da son halleri; o resimler biraz eskidi.
http://heyamolahey.com/seyir-anilari/kisa-ve-ufakca-macerali-bir-transfer-hikayesi/msg6870/#msg6870
-
Pardon; kopyala/yapıştır hatası olmuş.
(https://i.hizliresim.com/z0ODWY.jpg) (https://hizliresim.com/z0ODWY)
-
Pardon; kopyala/yapıştır hatası olmuş.
(https://i.hizliresim.com/z0ODWY.jpg) (https://hizliresim.com/z0ODWY)
Maşallah diyelim Allah hepimizinkilerin bahtını açık etsin, oğlunuzun teknede ki resmi de çok harika.
-
Allah esirgesin.
-
Ne büyük gurur... Kocaman olmuşlar ilk fotoğraflar ile kıyaslayınca..
Annelerine benziyorlar :)
-
Ne büyük gurur... Kocaman olmuşlar ilk fotoğraflar ile kıyaslayınca..
Annelerine benziyorlar :)
Hepinizin iyi niyetlerine teşekkür ederim.
Ersin’im huyları bana benzesin yeter. ;)
-
Diğer başlıkta geçti bahsi; burada iki satır anlatayım hikayeyi.
Tekne ilk Sarıyaz, yani MacGregor26X.
Hevesliyiz, hayallerimiz var ama seyir alanımız Fenerbahçe ile Adalar arasında sınırlı.
Daha seyir alanımızı genişletememişiz; ama cesaretimiz var, heveslerimiz var, hayallerimiz var.
Bunlardan biri de, kışın, sakin bir koyda gecelemek.
Bu hayalle evden çıkıldı bir Kasım günü. Aali de o dönem bana komşu. Beraber gidieceğiz Çam Limanı’na ama o kalmayacak, dönecek.
Akşam üstü serin ama sakin bir havada Çam Limanı’na varıyoruz. Ben tekim, gece tek kalacağım. Aali’nin teknede kim var hatırlamıyorum. Aali’nin teknede o zaman Folkeboat: Uçarı. Çok güzel tekneydi o da. Dıştan takma motorlu.
Neyse, hava kararıyor, bir şeyler yiyoruz içiyoruz. Gece saat 11:00 gibi, Aali’ler diyorlar ki “hadi bize müsade”. Hava buz olmuş, rutubetten dondurucu hissettiriyor kendini. Teknede ısıtıcı filan da yok.
Soğuk bir yandan, ıssızlık bir yandan. Bendeniz tırsmış durumda: “bekleyin beraber dönelim, üşüdüm” diyorum. Ve iki tekne gecenin karanlığında peşpeşe Fenerbahçe’ye doğru dönüyoruz.
Ben azıcık öndeyim, onlar arkada. Aynı hızla gidiyoruz. Bir müddet sonra bakıyorum geride kalıyorlar. Ama bunu gece anlamak hemen kolay olmuyor. Emin olmak için bakıp bakıp duruyorum. Emin olunca dönüyorum geri, “ne oldu?” diyorum.
Aali o her zamanki haliyle şakaya vurarak “he he benzin bitti” diyor.
“Oğlum, ben olmasam ne yapacaktınız” diyorum. “Arardık gelirdin” diyorlar.
Böyle bir birimize laf ata ata, Fenerbahçe’ye dönüyoruz. Galiba o zaman Kalamış Yelken’de bağlıydık.
Geçmişten aklımda kalanı bu kadar. Aali Bey’de bir kıvılcım çakar da, bir şeyler eklerse buyursun. Bekleriz.
-
Öykü güzel,anlatım güzel,zamanlama güzel,siz güzelsiniz teşekkür ederiz. :)
-
Diğer başlıkta geçti bahsi; burada iki satır anlatayım hikayeyi.
Tekne ilk Sarıyaz, yani MacGregor26X.
Hevesliyiz, hayallerimiz var ama seyir alanımız Fenerbahçe ile Adalar arasında sınırlı.
Daha seyir alanımızı genişletememişiz; ama cesaretimiz var, heveslerimiz var, hayallerimiz var.
Bunlardan biri de, kışın, sakin bir koyda gecelemek.
Bu hayalle evden çıkıldı bir Kasım günü. Aali de o dönem bana komşu. Beraber gidieceğiz Çam Limanı’na ama o kalmayacak, dönecek.
Akşam üstü serin ama sakin bir havada Çam Limanı’na varıyoruz. Ben tekim, gece tek kalacağım. Aali’nin teknede kim var hatırlamıyorum. Aali’nin teknede o zaman Folkeboat: Uçarı. Çok güzel tekneydi o da. Dıştan takma motorlu.
Neyse, hava kararıyor, bir şeyler yiyoruz içiyoruz. Gece saat 11:00 gibi, Aali’ler diyorlar ki “hadi bize müsade”. Hava buz olmuş, rutubetten dondurucu hissettiriyor kendini. Teknede ısıtıcı filan da yok.
Soğuk bir yandan, ıssızlık bir yandan. Bendeniz tırsmış durumda: “bekleyin beraber dönelim, üşüdüm” diyorum. Ve iki tekne gecenin karanlığında peşpeşe Fenerbahçe’ye doğru dönüyoruz.
Ben azıcık öndeyim, onlar arkada. Aynı hızla gidiyoruz. Bir müddet sonra bakıyorum geride kalıyorlar. Ama bunu gece anlamak hemen kolay olmuyor. Emin olmak için bakıp bakıp duruyorum. Emin olunca dönüyorum geri, “ne oldu?” diyorum.
Aali o her zamanki haliyle şakaya vurarak “he he benzin bitti” diyor.
“Oğlum, ben olmasam ne yapacaktınız” diyorum. “Arardık gelirdin” diyorlar.
Böyle bir birimize laf ata ata, Fenerbahçe’ye dönüyoruz. Galiba o zaman Kalamış Yelken’de bağlıydık.
Geçmişten aklımda kalanı bu kadar. Aali Bey’de bir kıvılcım çakar da, bir şeyler eklerse buyursun. Bekleriz.
Mehmet Teşekkür ederiz ....
Bu dün geceden kalan hikaye değil mi.
Tam tahmin ettiğim gibi Aali ipucunu verdi ....
Öykünün bir bölümünde geçen "Kedi Berekettir " lafı denenmiş test edilmiş gerçektir.
Allah bağışlasın çocukları şansları hep yanlarında olsun
-
Harika anılar, paylaştığınız için tekrar teşekkürler.
-
Uçarı Arduman şantiyesi yapımı bir Folkeboattı. Ilk aldığımızda içten takma motor koyma şansımız da vardı pekala...Fakat büyük yelkenci , tekneye fazladan konulacak her türlü ağırlığı asla kabullenmeyecek bir performans aşığı ;) olduğumdan bunu istemedim. Alındığında da üzerinde Iskandinav kardeşlerinin Fiyordlarda palpa liman havalarda kullandiğı, çok akıllıca tasarlanmış yakışıklı, krom, ray içinde kayan arabalı bir dıştan takma motor braketi vardı. Motoru kullanmadığınız zaman çekip yatay olarak arka güverteye yatırabiliyordunuz ( hala gördüğüm en akıllıca braket tasarımıdır diyebilirim). Bu braket prensipte 6-8 BG aralığında motorlar için tasarlanmış.
Imdi koccaa Marmara Okyanusu rüzgarıyla, akıntısıyla, dalgalarıyla hiç Iskandinav Fiyordlarıyla bir tutulur mu ; biz daha güçlü bir motor alalım dedik ! ( denizci dediğin tedbirli, düşünceli adam olacak...).
Lakin ülke o zaman şimdiki kadar arz cenneti değil ne kadar aradıysam da 10 BG bir dıştan takma bulamadım. Ne yapalım, düşük devirde kullanırız, hem daha rahat ederiz...filan falan deyip 15 BG bir Yamaha aldık, taktık.
Tekneyi Tuzlada suya indirdik Fenerbahçeye getireceğiz, liman içinde eşe dosta, tersane çalışanlarına el sallayarak ilk şeref turunu atarken gaza azcık dokunmamla krom braketin yük altında yamulması bir oldu. Motorun tepesi yana ve arkaya yattı, alt ucu neredeyse teknenin altına girdi. Fakat yenilgiyi kabullenmek yok, yepyeni motoru bir de denize düşürmeyelim diye deli bağlar gibi boğazından halatla kıç koç boynuzlarına bağladık, o halde Fenerbahçeyi bulduk.
Braket söküldü, tamir edildi, yerine takıldı daha üçüncü seferde trak ! bu defa motorun bağlı olduğu ahşap braketi tutan krom ray kırıldı. Lafı uzatmayalım ; zaman içerisinde o braket benim sağlamlaştırıcı mühendislik gayretlerim sonunda orasına burasına destekler eklene eklene bir acayip çelik yapiya dönüştü. Lakin dert bitmedi, motorun yakıt sarfiyatı da evlere şenlik. Benzini yakmıyor ; içiyor.
Mevcut 12 litrelik cerikanın yanına bir tane daha 22 litrelik büyüğü alındi, bir tane de bidon, biraz uzağa bir yere gidecek olsak 40- 45 litre benzinle yola çıkıyoruz. Yine de daima dönüşte ecel terleri döküyoruz benzin yeter mi diye ?
Yine bir rallide Armutlu'da taksi tutup gidip tüm depo ve bidonları doldurduk, kan ter içinde tekneye taşıdık, Istanbula yola çıktık. Deniz sert ve dalgalı. Bir zaman sonra filonun en arkasına kaldık tabii. Gözüm depoya bir ilişti, yarısını yakmışız bile. Baktık Istanbula ulaşmak mümkün değil, yol değıştirip Esenköye yanaştık, yine atla taksiye benzin al gel...
Tekrar yola çıktık ; devamlı hesap yapıyoruz eldeki benzin yetecek mi diye ? Başladık hesaba nerde benzin buluruz diye, önce Tuzlaya rota tutalım, hala benzinimiz varsa Kartala, orayı da aşarsak Bostancıyi tutarız, eh orayı da geçebilirsek zaten eve vardık...
Böyle böyle akşam Fenerbahçeyi tuttuk.
Ertesi sabah işe gider gitmez telefona yapışıp bir dört zamanlı 10 BG Honda buldum, aldım. Bizim susamış Yamaha üç kuruşa satıldı, teknenin benzin sarfiyatı iki depodan birini emekli edecek kadar düştü. Japon Sanayi Odasına bir mektup yazıp Honda'ya üstün başarı belgesi verilmesini talep etmeyi bile düşündümdü o ara.
Matay'in anlattığı hikaye Yamaha dönemi miydi, Honda dönemi mi hatırlamıyorum. Ama zaten saatte 3 litre de yaksam, 33 litre de benim daima yakıt stoğumla ilgili problemlerim olmuştur 8)
-
Devamlı tedirgin ha bitti ha bitecek durumu çok tadsız tahmin edebiliyorum.
İyi oldu anlattığın dün ihmalden devamlı benzin problemi çekmişsin gibi olmuştu.
Öyle olsa ne olurmuş o ayrı konu ;D.
Mesela bende gençliğimde kızıltoprak yöresinde devamlı benzinsiz kalırdım .
Bu konuda nam salmıştım. Akşam üstü karşıya geçer , ne yapıyor idi isek gece yarısı döner söğütüçeşme çıkışında illa benzin biterdi.Babam çok dalga geçerdi bu durumda oğlum salakmısınız 10 milyon TL daha fazla benzin alsanıza der gülerdi...
Aklımıza 10 milyon tl fazla benzin almak gelirdide 4 kişide o 10 milyon TL olmazd bir türlü işte ;) ;)
-
Bir yaz akşamüstü Kartaldaki iş yerimden eve dönüyorum, arabada benzin yok. Tam karşımızda benzinci var ama yol refüjle ayrılmış, git ileriden dön benzinciye gir çık gene bilmem ne kadar git, geriye dön...zoruma gitti. Kartal sahilde de benzinci var, oraya gittim. Baktım kuyruk var, sıkıldım sahilyolunda Dragosda benzinci var , ordan alırım dedim...Az gittim uz gittim, benzinciye 300 - 400 m kala yolda kaldım.
Ne gam, bagajda da bidon var, aldım elime bidonu sallaya sallaya yürüyorum, islikla da bi hava tutturdum.
Birazdan arkamdan " hişt, hişt ! " diye bi ses.
Bir döndüm şirketin direktörlerinden üç tanesi bir davete gidiyorlarmış, birinin makam arabasına doluşmuşlar ; arkamdalar.
" N'ooldu yahu ? " dediler. " Ee, benzin bitti işte yaa..." dedim. Neyse beni arabaya aldılar, benzini aldık ; sonra geriye dönüπ arabanın başına bıraktılar.
Sonra 10 sene her geniş katılımlı toplantıda insanlarin ortasında kafama kaktılar : " Bu var ya, benzin almaya bile üşenir, yolda kalır ! " .
-
Aali benim her mevsim ve her yol şartında benzinsiz kalmışlığım vardır.
Dağda,kumsalda,otobanda,yurt içinde ve yurt dışında abi çölde kaldım çölde dahası varmı artık .
Her seferinde kendime göre haklı sebeb bularak ev halkını sinir etmişliğim vardır ;D ;D
Aslında çok utanılacak bir durum ...
Geçenlerde hanım farkındamısın yaşlandın dedi bana ...
Nerden çıktı sabah sabah deyince
Kaç senedir benzinsiz kalmıyoruz deyince kafama dank etti...
Gerçekten öyle
Ama benzin almak en gıcık iş
Hiçsevmedim hem bekliyorsun bide birdünya para veriyorsun
Yine bitiyor yine bitiyor
-
Sarıyaz 4 fırsatı çıktı önüme.
O nedenle Sarıyaz 3’ hızlıca ve 85bin euroya satmam lazım.
Bu fiyat raicin üzerinde gibi gelebilir.
Ama teknede elektrikli tuvaletler, elektronikler vb tüm aksesuarlar var ve en eskisi 5 yaşında.
Ve en önemlisi, bildiğiniz üzere motor yenilendi. Yani yeni sıfır motor takıldı, henüz 30 saatte. 1.5 yıl daha garantisi mevcut.
İlgilenen olursa özel mesaj atabilir.
-
Hade bakalım hayırlısı... :)xx !O__
-
Ne gereği var. Aldığın daha bi iyi mi olacak? Olsa olsa Sarıyaz 4. Ruh aynı ruh. Gerisi zaten ne ki?
-
Ne gereği var. Aldığın daha bi iyi mi olacak? Olsa olsa Sarıyaz 4. Ruh aynı ruh. Gerisi zaten ne ki?
Ama geç kaldın.
Aile tarafından onaylandı ve arkadaşımla el sıkışıldı.
Daha büyük, haliyle içi daha ferah, depolama alanları daha büyük.
Gittikçe kullanım sıklığımız artıyor, o nedenle ihyiyaç da artıyor.
Üstelik yaş kadar boy derlermiş.
Artık 8 yıl sonra 5 feet büyütelim.
Çıktık yola, hayırlısı artık
-
O zaman yepyeni yazlar dilerim
-
Teşekkürler.
Hepimize keyifle sağlıkla
-
Hayırlı olsun, güle güle kullanın.
Satışta alış kadar kolay olsun :)
-
Hayırlı olsun.
-
Hayırlısı olsun
-
Hayırlı olsun
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Hayırlı olsun ,45 iyidir
-
Güle Güle sağlıkla kullanın.
-
Hayırlı olsun,
Güzel günleriniz olsun.
-
Hayırlı olsun.
-
Hayırlı olsun, güzel günlere vesile olsun
-
Hepinize iyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim.
Sizlerin de gönlüne göre olsun.
İki kelime yazayım, çünkü çok ani gelişti.
Bu tekneyi daha önce sizlere duyurmuştum.
Arkadaşımın ve çok titiz, ama gerçekten çok titiz.
Fatoş da, yıllardan beri der ki, tekne alırsak arkadşınınkini alırım.
Böyle yarı şaka yarı ciddi konuşurken, dün arkadaş grubu içinde whatsapp’ta yazışırken bir anda acaba macaba, hop satan arkadaşımı aradım.
İnsanın arkadaşı olunca pazarlık da terse işliyor. Birbirimize ayıp olmasın diye gayet dikkatli konuşuyoruz.
Neyse bir orta noktada buluştuk. Teknelerimiz zaten Ella’da. O zaman bitirelim bunu dedik ve gezimi bir gün erken kesip yanaştım Ella’ya. İki tekneyi yanyana bağladım ve eşya transferine başladım.
Yahu ne kadar çok eşyamız varmış. 45 sığmadı, öyle diyeyim.
Yorgunum, şimdi uyku vakti, yarın sabah erkenden Sarıyaz 3’ü boşaltmaya devam.
Akşam da Istanbul.
-
Mutluluklar dilerim.
-
Matay reis ne hoş bir duygudur o, yeni tekne..
Hayırlı olsun, Sarıyaz ismiyle yeni teknede yaşasın..
-
Guzel gunlerde kullanin. Hayirlisi olsun.
ASUS_X00DD cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Hay Allah geciktim. ;D
Keyifli ve sağlıklı günlerde kullanın. :)xx :)xx :)xx
-
A gerçekten iş bitmiş, ben sadece niyet var sanmıştım, hadi hayırlı olsun, keyifli günler yaşatsın sizlere.
-
Güzel günlerde sağlıkla gezin.
-
Hayırlı olsun. Sarıyaz'dan Sarıyaz'a 4. teknenin hikayesi de geliyor :)
-
Hepinize iyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim.
Sizlerin de gönlüne göre olsun.
İki kelime yazayım, çünkü çok ani gelişti.
Bu tekneyi daha önce sizlere duyurmuştum.
Arkadaşımın ve çok titiz, ama gerçekten çok titiz.
Fatoş da, yıllardan beri der ki, tekne alırsak arkadşınınkini alırım.
Böyle yarı şaka yarı ciddi konuşurken, dün arkadaş grubu içinde whatsapp’ta yazışırken bir anda acaba macaba, hop satan arkadaşımı aradım.
İnsanın arkadaşı olunca pazarlık da terse işliyor. Birbirimize ayıp olmasın diye gayet dikkatli konuşuyoruz.
Neyse bir orta noktada buluştuk. Teknelerimiz zaten Ella’da. O zaman bitirelim bunu dedik ve gezimi bir gün erken kesip yanaştım Ella’ya. İki tekneyi yanyana bağladım ve eşya transferine başladım.
Yahu ne kadar çok eşyamız varmış. 45 sığmadı, öyle diyeyim.
Yorgunum, şimdi uyku vakti, yarın sabah erkenden Sarıyaz 3’ü boşaltmaya devam.
Akşam da Istanbul.
Hayırlı olsum Matay reisim.. Sarı sıcak günleriniz olsun..
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Hayırlı olsun..
Rüzgar kolayınıza olsun..
Selametle..
-
Hayırlı olsun. En güzel anılarınızı ve hikayelerinizi taşısın :)
-
Sağlıkla,mutlulukla...Bu arada fortress gibi ağır bir. Çapa’yı aktarma derdinden kurtuldunuz sayemde ;D
-
Ne güzel bir haber :) iyi günlerde, keyifle, huzurla, sağlıkla kullanın..!
-
Çok teşekkür ederim Deniz. Sağolasın.
-
Hayırlı olsun. Güzel ve tatlı bir heyecan yeni tekne. İyi günlerde keyifli seyirler yapın Sarıyaz 4 ile. :)