Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Sarıyaz’dan, Sariyaz’a. 3 tekne hikayesi

  • *
  • İleti: 629
   O mu değilmi bilmiyorum ama tekne boyu (karia 31),tekne adı yaşadığı yer uyuyor.16-17  yıl kadar önceydi sanırım, ilk yaptığım ÇANGA teknesinin kalıbıyla uğraşırken Atilla Algon bahsetmişti.Yaptığım teknelere istenen en ilginç isim ST DENK demişti.Sahibi  varlıklıymış, kimseye yedirmicem paramı deyip böyle bir isim istemiş Atilla abiden.
:)xx Evet ; tam isabet Atillacığım !
  • IP logged

  • *
  • İleti: 493
Sevgili Matay istemiş yazmazsak olmaz.
Ama onun sayfası diyerekten de hoppalacık geçiştirmek olmaz,azıcık tadını çıkaralım sayfanın dimi 
O yıl yaz tatiline Fenerbahçe Marinadan 26.06.2004 tarihinde sabah saat 05.12 de çıkmışız. Ekip; ben, eşim Gamze, kızlarımız Ezgi ve Sıla birde kedimiz Gummy.
İşte bu ekip az gider uz gider sonuçta 02.07.2004 tarihinde Bozcaadaya ulaşır.Önemlice sıkıntıların olmadığı bu keyifli seyrin doğal olarak bir de dönüşü vardır.
Seyir Defterinden,
07.07.2004 sat 05.37 Bismillah vira diye yazmışız.Sert bir hava bekleniyor ama yola çıkmak zorundayız, zira İstanbul da bir bankanın eğitimi var takvimim de ona yetişmem gerek.
06.40. 39.52.88 N – 026.07.27 E . Rüzgar pruvadan 22 knot. Dalga yaklaşık 2 metre.Sürat 3.7 ila 4.2 arası.Devir 2100.
Araları geçiyorum.Boğaza girdik hava bastıkça basıyor.İnatlaşmanın anlamı yok diyerek saat 13.30 da geri dönüp Morto kayuna girdik.Hava 36-38 knot arası tam kafadan. Demir tutmamakta inat edince ya Allah diyerek abidenin tam dibindeki çökmüş olan iskelemsi yere baştan kara yanaşıyor ve tekneyi bağlıyorum.Rüzgar ve akıntı şiddeti zaten bizi tutuyor.Sadece su o kadar sığ ki Maydanozun salması (1.40)  ara ara donk donk ediyor.
08.07.2004 saat 05.45 Bismillah vira hareket ettik.Hava gene kafadan ve çok sert.Dalgalar iri bata çıka ilerlemeye gayret ediyoruz.( O yıla kadar yukarı çıkışta Avrupa yakasını muteber bilirdim, öğrendimki aslen asya yakası daha doğru imiş.Sonraki yıllarda asya yakasını hep kullandım) Bugün kızımız Sılanın doğum günü ve onun hayalinde Çanakkale de kutlamak vardı,azıcık yüzü asık.
07.30 civarı motorun hararet alarmı bağırmaya başladı, ama ne bağırmak, zaten hava ayrı ıslık çalıyor, bir de alarm sesi,motoru kapattık iki dalga arasını kollayarak açmış olduğum cenova ile yallah  gerisin geri sedddülbahir morto koyuna.
Bu arada öncelikle boğaz güvenliği açısından önce Sahil Güvenliğe sonrada Kıyı Emniyetine anons yaparak motordan sakıt olduğumuzu yelkenle morto koyuna indiğimizi belirttik.
Sahil güvenlik verdiğimiz bilgiye teşekkür etti. Ama Kıyı Emniyeti efsaneydi.
-   Kıyı emniyeti, Kıyı Emniyeti burası Yelkenli Yat Maydanoz
-   Maydanoz Kıyı Emniyeti dinlemede
-   Kıyı Emniyeti motor arızam var, tekne boyum 9.60 yelken ile Avrupa yakasından Morto koyuna iniyorum, amacım yelken vasıtası ile demirlemek.Seyir güvenliği için bilginize.Tamam
-   Maydanoz Kıyı Emniyeti
-   Dinliyorum
-   Biz sizi karşılarız !         DONT!  Nassı yaniiii?
Sanırım boğaz ağzına ağ gerecekler dedim eşime. Neyse karşılayan falan olmadı,arayan soran da öyle böyle yelken ile morto koyuna girdik ve demirledik.
Bölge benim geçmişte damat olduğum, eski bacanaklarımın olduğu ve derin su olta ile balık avcılığı yaptığımız yer,yani nazım niyazım biraz geçiyor.Telefonla eski bacanağım Tunceri arayarak durumu aktardım, motor inat ile hararet yapıyor görünürde soğutma suyu da bir sıkıntı var ve bulamıyoruz. Yedeklenmemiz lazım ancak balıkçılar yedekliyemiyorlarmış,yasakmış.
Çare akşam Tuncerin bir balıkçı arkadaşı 21.30 da geldi.22.00 da hayalet gibi karanlıkta yedeklenerek en kolay ulaşacağımız yer olan ve o güne kadar hiç girmediğim Yeniköy barınağı.Enteresan bir seyirdi, kapkaranlıkta,boğaz trafiğinde slalomlar yaparak seyir yapmak.
Saat 22.59 da Yeniköy e girdik.İç içe 2 mendirek ve en içtekine girip kayalara baştan kara yapıyoruz birileri de yardımcı oluyor.
Anaaaaaaa;
Sancağımızda Sarı yaz ve karada bizim takım. Pek keyiflendik bu buluşmaya. Efendim ben bu buluşmada o muhteşem lombardiniyi de içinde balıklar yüzen müteveffa notebook u da  yerinde gördüm.Tabii Matayın ve Alinin suretini de, Hasan Ali Bey sanırım o gün gündüz karadan İstanbul a dönmüştü ki onu görmediğimizi hatırlıyorum.Ertesi güne ait bir iki foto var ama note bokumda bulamadığıma göre İstanbul da olsa gerek. (E o zaman hala SLR makinalar kullanıyor ve film tab ettiriyorduk) Ertesi gün sanırım kumsalın arkasında bulunan “kahve,birahane, kantin “ adı her ne ise orada oturup keyifle sohbet edip taam da ettik.
Denemeler sonuç vermiyor sıkıntı büyük süre dar, kedimizi bir karton kutuya koyup önce Çanakkale sonra İstanbul’a otobüs ile sefil bir biçimde döndük.
İşleri halledip eski ortağım Tufan ile tekneyi almaya Yeniköy e döndük.
Çanakkle’den gelen usta denemeler vb değişen termostat şu bu derken usta yola çıkalım dedi, 13.07.2004 saat 09.15 te usta ile beraber yola çıktık. Çanakkale’ye varana kadar yelken destekli ve tam 7 kez su kaynatan motor ve tesadüfen yolda karşılaştığımız Sun Dancer teknesi ( Eski kursiyerimiz Sevgili Özgür) nin refakatinde 14.20 de Çanakkale’ye girdik. 200 lt lik su depomuzda ne kadar su kaldı bilemiyorum ama devamlı motora duş ile su ilave ettik. Usta hemen motorun bilmemnelerini söktü kaynağa götürdü vs vs. Sonuçta biz Çanakkale’den İstanbul’a kadar Sun Dancer escortluğunda defalarca su kaynata kaynata İstanbul vardık.
Sıkıntı tam 7 ay sürdü ve çok basit bir sebebi olduğunu Volvoya yaptığım bir eğitim sonrası onların tavsiye ettiği yaşlı bir usta vasıtası ile bulduk.
Motor su devridaim emiş vanasının içindeki küre yarıdan kırılmış çürüme ile ve normalde tekne soğutma suyu atarken seyirde yalpada o yarım küre gelir emişi kilitlermiş.
Bu kadar basit.
Sanırım o yaz hepimiz çok şey öğrenmiş idik, en önemli anımsamalarımdan biride Sarıyazın güvertesine popomuzu koyduğumuzda mayomuza yapışan güverte boyası ve bu duruma dehşet sinirlenen (Haklı olarak) Matay idi.Allahtan tekneyi Ayvalıktan uzaklaştırmışlar yoksa ustası sanırım elinde kalacaktı.
Hey gidi günler hey
  • IP logged
Saygı, Sevgi ve Selametle. Netsel Marina - Marmaris Dimple Y/Y

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4257
Ne şahane sohbet dönüyor bu sayfada, muhabbetiniz daim olsun.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1049
Biraz ara verdik; kusura bakmayın.
Ama bu arada geçen süre bizim Yeniköy’de esir kaldığımız süreyle neredeyse aynı.

Kaan’ın da yazdığı gibi, Aali ve Hasan Ali Bey gitti, yanıma Kaan ve ailesi geldi. Hiç olmazsa yanlızlıktan kurtuldum.

Yeniköy’de de çok enteresan bir balıkçı tayfası vardı. Çeşitli işlerden emekli arkadaşlar, ikili olarak bir araya gelmişler, olta avcılığı yapıyorlar. Neredeyse tüm yazı orada geçiriyorlar; fazla balığı da satıp bir gelir elde ediyorlar. Nefis sardalya yemiştim.

Neyse, bir şekilde Istanbul’a devam etmem lazım ve sonuçta çalışıyorum; işe gideceğim. Yanlış hatırlamıyorsam, Çarşamba günü Aali ve Hasan Ali Bey gitti. Ama Batu Göker haftasonu eşlik etmeye gelecek. Hava da düşüyor. Planımız da, Ctesi sabah erken yola çıkıp, Gelibolu’da gecelemek. Pazar da, uzuuun bir adımla, Kalamış’a varmak. Ama varışımızın gece yarısını bulacağı aşikar.

Batu, yelkene ve ahşaba çok meraklı. DSTI dolayısı ile tanıştığımız, yaşını göstermeyen enerji dolu biri. Eski bir tekneyi (Forsa) çok güzel restore etmişti. Kendisi pek forum ortamından hoşlanmaz ama belki Forsa teknesi ile ilgili bir yazı ve resim için kendisini ikna ederim.

Cuma akşamı kahvede otururken, soruyoruz işte hangi yakadan çıkalım filan diye, yerlilerinden biri dedi ki: “biz yarın Çanakkale’ye gideceğiz zaten, sizinle denizden geliriz, size Çanakkale’ye kadar rehberlik ederiz.”

Ctesi sabah çıktık yola; girdik boğaza. Kıyıya neredeyse ellesek değecek kadar yakın gidiyoruz. Arada sığlıklar var. 1-2 m dibinden geçiyorlar. Laf arasında, “bunda salma var, su altı 2 metre” dedim ki, kendi sandalları gibi 50 cm’e girmeye kalkmasınlar. “Merak etme, biliyoruz” dediler ve hakikaten kıyıyı elleye elleye Çanakkale’ye vardık. Onları bıraktık. Biz Gelibolu’ya güneş batarken vardık. Ertesi günden kazanmak için Mürefte’yi zorlayalım mı dedik ama gözümüz yemedi; girdik Gelibolu’da barınağa. Restoranların dibi. Öyle bir derinlik var ki, salma usul usul vuruyor dibe. Hissediyoruz. Gecenin bir yarısına kadar da sarhoş naraları bitmedi. Keyifsiz ve zor bir gecenin ardından, gün ağırmadan çıktık yola.

Epey bir gittik, Batu’ya telefon geldi “hava nasıl orada” diye? Istanbul’da kaçak yapmış. Bizde hava palpa liman. Yola devam. İki saat geçmedi ki, o kaçağın kırıntıları kafadan gelmeye başladı. Baş-kıç sallanmaktan hızımız düştü yine 2 mile. Böyle gidersek, Istanbul’a varış Pztesi öğlen ancak.

Dedik, gidelim gittiği kadar, Silivri’ye bağlarız. DSTI’den Neco (Necmettin Önengüt) Ağabey’imiz orada. Ona emanet eder, bir sonraki haftasonu alırız. Ama ne mümkün, ilerlemiyoruz. Günlerden Pazar bir de Istanbul’a dönüş var. Tüm yazlıkçılar yola koyulacak, eğer geç kalırsak. Karadan da dönemeyeceğiz.

Döndük Şarköy’e. Güzelce bağladık. Oradaki liman reisine ve Sahil Güvenlik’e emanet ettik ve otobüsle döndük.

Pztesi akşamı KYK’da sohbetteyiz, Vefik Ağabey (Vefik Ulus - yine DSTI sayesinde tanıdığımız, o zamanlar GS Yelken Şube Başkanı) dedi ki: “Şarköy’de tekne mi bırakılır, Lodos geliyor. Lodos’ta tekin değildir orası, ben atlar gider getiririm.” Ve “olur mu” filan gibi lafları dinlemedi, yanına bir yelkencisini aldı, ertesi sabah atladı otobüse gitti.

Akşam varmış tekneye, yerleşmişler. Limanda rakı- balıkla keyiflerini de yapmışlar, tam yatacaklarken “amaan, ne yatması” deyip, çıkmış gece gece yola. O da gece seyrinde -ki bizim de karanlığa kalmışlığımız vardı - farkediyor ki, bizim Ayvalık’taki taşeron seyir fenerini ters takmış. Sancak kırmızı, iskele yeşil. Onu da düzeltiyor. Ve Istanbul’a ertesi günü saat 18:00 gibi geldi. Ama nasıl bir havada: hani Bakırköy sahilinde balık tutan birinin kamışına yıldırım düşüp ölmüştü. İşte o havada. Biz KYK’nın rıhtımından bakıyoruz Ataköy tarafına, sürekli yıldırımlar. Şakır şakır yağmur. Diyorum telefonda “Vefik Ağabey, gir Ataköy’e, hava geçsin, gelirsin; ya da sonra alırız. Gelme bu havada”. Kendisi biraz inatçıdır. Geldi valla. Yanlış hatırlamıyorsam tekne Çarşamba günü, Ayvalık’tan yola çıktından 13 gün sonra Istanbul’a vardı.

 
  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

  • *
  • İleti: 1049
Batu dümende, Çanakkale’li arkadaşla, Çanakkale Boğazı



Gelibolu’dan çıkış (galiba)



Doğanbey Bankı’nı geçince (galiba, ya da Trakya kıyılarında bir yer işte)



  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

  • *
  • İleti: 1541
  • Bilen bilir
Adamda ne kamış varmış bea. Paratoner gibi.  ;D
  • IP logged
DeDe

  • *
  • İleti: 3573
Şimdi her üç seferde de nereye gidersem gideyim dayak yiyorum ya Marmara da .. şimdi o aklıma geldi..

Ben sopa yemeyi Tayo Marın boyuna bağlayıp, hayflanıyorum o zamanlar.. evvelsi yaz isimi çok gerekli olmayan , tanıdığımız bildiğimiz bir yelkenci Uzun bir Ege seyrinden yeni dönmüştü.. Yorgun ve sinirli idi.. Ne oldu diye sorduğumda Marmara da tüm gece boyunca dayak yemiş.. Teknesi 47 feet filan birşeydi.. Bu yıl Ege de bir yerlere gitti galiba..

Godoş poseidondan önceki deniz tanrısının denizi ya bu Marmara.. On dan mı acaba.. ?
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4257
Eee?
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 629
Eee?

Eeee'si bu işte !
Sarıyaz yola çıkar menzil-i maksuda varamaz bi türlü...
Bu başlık da açılır ; arkası gelmez.
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4257
Eee?

Eeee'si bu işte !
Sarıyaz yola çıkar menzil-i maksuda varamaz bi türlü...
Bu başlık da açılır ; arkası gelmez.

Bunlar hep böyle :)
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1049
Ama bizim de bir iş hayatımız, aile hayatımız, sosyal hayatımız var yani...
Tefrika yazarı değiliz ki sonuçta!

Üstelik, hızlı anlatmaya çalışırken, bazı detayları atladığımı farkettim.
Bir de, geçen gün resim yüklemeye çalıştım eski hali ve yarış hali ile ilgili ama olamadı, dolayısı ile pas geçiverdim.

Sabır.

İyi iş 6 ayda olur.

Üstelik Aali Bey, laf sokacağına, mesela bir adalar yarışında onun havalı North Sails yelkenli Sanela’sını nasıl sıkıştırdığımı, ya da yanlış manevrası ile direği kafama nasıl indirdiğini anlatabilir.

  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

  • *
  • İleti: 629
E, doğruya doğru.
Sarıyaz II zaten yarış teknesi olarak tasarlanmış bir tekneydi ; neredeyse aynı ölçülere sahip olmasına rağmen Saneladan en az 1,5 t daha hafif ve aşırı uzun direği ( ki bu konuya bilahare değiniriz ) ve dev genovasıyla Saneladan çok daha fazla yelken alanı olan bir tekneydi...Heybelinin arkasından Büyükadaya kadar atbaşı gitmemiz bile bizim için başarı sayılir.

Abartmayalım ; aslen kafana inen de direk değil, bumbaydı ama bunun da senin düzelmene pek katkısı olmadı. Huyun suyun aynı kaldı neticede... :-[



  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4257
Çaktırmadan çok okunan sayfa.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 629
UCUNDAN ACCIK...

Şu aslen "direk kırma" değil ; " direk kısaltma" hadisesi de gerçi 172 defa forumlarda yazıldı, öyle ki Gobi Çölü Teknesiz Talihsiz Yelken Aşıkları Gurubu bile bundan haberdardır ama ;  Matay bey hem bu konuyu, hem de hadiseyi naklederken çarpıtmayı  pek seviyor.

Ben size doğrusunu ( bir kez de burada...) deyivereyim...

Ama önce biraz tarihçe. Sarıyaz'ın yapıldığı yıllar Türkiyenin kapalı ekonomiye sahip olduğu  o fakir ama gururlu, mutlu olduğumuz yıllar... . Paranız dahi olsa ;- ki o dönemlerde böyle bir işe girişmek için gerçekten çok para lazım-; bir tekne yapmak için gereken hiç bir malzemeyi kolay edinemeyeceğiniz bir dönem. Armadan, donanımdan vs geçtim, su kontrplağı ve onu yapıştırmak için uygun tutkal dahi yok ! 

Rahmetli Umur Bey ve Arduman şantiyesi ( o dönem tersane, atölye filan denmez ; şantiye denilirmiş ) bir biçimde tüm bu sorunları çözmüşler. Iş direğe gelince de dişardan getirmek neredeyse imkansız, yarışmayı bırakmış veya armasını değiştirmiş dönemin ünlü teknelerinden birinin Avustralya veya Yeni Zelanda yapımı performans direği alınıp Sarıyaz'a takılmış.

Iyi hoş ve kaliteli de , bir kez Sarıyaz'a en az bir, belki iki numara büyük ! Sariyaz da çocuk değil ki , büyüyünce üstüne tam olsun. Tam boyunu Mehmet hatırlar ama 10 metrelik bir kayığa göre çok uzun. Bir de kesirli arma ama düz gurcata. Bu nedenle her tramola ve kavançada laçka edilecek ve boşu alınacak runner'lar var...Direği tehlikeye atmadan bu işi yapabilmek için iki ilave vince ve yetenekli ve acul bir adama ya da iki ilave adama ihtiyaç var.

Mehmet de ailesi tekneye ısındıkça ve aile gezileri arttıkça bu kullanımı belalı runner'ları sorun etti ; ne yapsam da ben bunlardan kurtulsam ? diye sorup duruyor. Onun aklına gelen direği biraz kısaltmak ve kesirli armayı da direk başı armaya çevirip bu runnerlar belasından kurtulmak. Parasını verip yeni uygun bir direk almak gibi bir alternatif kitabında da yazmıyor...

Gelelim malum yarış gününe. Tekne ekibinde benim hatırladıklarım reis Matay , Umut Korkmaz, Mehmetin arkadaşı Emre, bendeniz ve yanlış hatırlamıyorsam Mehmetin oğlu Selim ve benim kızım Elif. Rüzgar iyi, hızlı ve güzel bir yarış oldu, Sarıyaz da çok güzel yürüdü. Finiş hattı Kalamış koyu içinde. Digavsing şamandırası da dönülecek, finiş hattına gidilecek. Teknelerin çoğu Adalardan Digavsinge rota tutarken biz Adadan sahile vurduk, kıyıya paralel geldik ve kazançlı çıktık. Dönmek üzere digavsing'e yaklaşmışken iskele baş omuzluğumuzda Adadan doğrudan digavsinge rota tutmuş iki tekne beliriverdi. Birinin dümeninde Vefik Ulus abimiz var, diğeri de sevgili Günay'in Serenity'si. Ikisinde de ekipler bizden kuvvetli, ayrıca onlar daha küçük tekneler olduklarından ratingleri Sarıyaza göre daha düşük. Yani onları geçip finişe önlerinde girsek bile zaten düzeltilmiş zamanla yine onlara geçilmiş olacağız...

Ama bizi ; ya da reisi bir hırs aldı, ille onların önünde şamandırayı döneceğiz.

Üç tekne üç ayrı yönden haldır haldır şamandıranın üzerine gidiyoruz. Bordaladık, Matay bana " dön ! " dedi. Akıntı çok belirgin, gözüm yemedi diğer teknelerin de şamandıraya daha yolu var, devam ettim. Bir kaç saniye sonra yine bir " dön ! " talimatı, yine dinlemedim. Üçüncü " dön " talimatında artık şamandıra bayağı kıç omuzlukta kalınca söz dinleyip, dümene basıp tramolayı attım. Çok zaman geçti, detayları tam hatırlayamıyorum ; runnerlar alınabildi mi, alınamadı mı, fakat ekip tramoladan sonra genovanın boşunu alip trim edemedi. Koca genova şakır şakır yapraklandı. Sarıyaz yavaşladı, yavaşladı...akıntıya kapılıp yan yan sürüklenip bordasıyla şamandıraya yavaşça dayandı...Bu arada öbür iki tekne şamandirayı dönüp geçtiler.

Bu ana kadar henüz hiç bir hasar yok. Fakat o şaşkınlık anında ekip tam gayret genovanın boşunu da alınca, Sarıyaz yattı ve yürümeye başladı...Aman, zaman demeye kalmadan çarmık telleri şamandıranın üzerindeki alengirli metal kuleye takıldı. Tekne yine durdu. Bu defa tekne sancağa yatık, çarmık telleri de şamandırayı güverteye doğru yatirmişken yine kurtulduk, tekne yine ileri atıldı....ve bu defa kıç istralya şamandıranın üzerindeki konstrüksiyona takıldi. Güüm, paat, çat çuut derken baktık ki, direk tepesinin yaklaşik 2 metre altından kırılmış, ana yelkenle beraber aşağıya sallanıyor. Ben motoru çalıştırmaya uğraşıyorum, biri halatlı, palanga sistemli kıç istralyayı açmaya çalışıyor. Derken yine şamandıradan kurtulduk, rüzgar önünde darmaduman bir kaç yüz metre ilerideki finiş hattına doğru sürükleniyoruz.

Bu arada Matay iyi denizci, eline de Bauhaus'dan aldığı gıp gıcır o ağır tel kesme makasını sonunda kullanma fırsatı geçmiş, portuçta makası ariyor. Buldu da...Oturakların veya güvertenin üzerinde ayakta cart diye teli de kesince iyice boşta kalan bumbayı da kafasına yiyiverdi. Sanırım tekneyi Fenerbahçeye bağlayıp, iyi kötü neta edip, Tuzlada evimize vardıktan sonra kafasına bir iki dikiş de attırdıktı.

Ben hala yanarım, motoru çalıştırıp yarışı terk etmemize yanarım. O haliyle tekneyi sürüklenmeye bıraksak bir dakika sonra Türk yelken tarihinde finişi kırılmış direkle geçen ilk tekne olarak yer alabilirdik ( sanırım dereceye girmek bile mümkündü ).  ;D

Sonrası ?
Oturduk güzel bir proje yaptık. Direk kırılan yerinden kesildi. Buraya kromdan çok güzel bir direk şapkası yapıldı. Sarıyaz runnerli armadan kurtulup, boyuna uygun direği olan hızlı bir gezi teknesi oldu. Sadece yeni bir ana yelken ( eskisi zaten artık antika olmuştu) yapıldı ; bana da ( Matay'ı bilmem...) neşeli bi anı kaldı   ;D

  • IP logged

  • *
  • İleti: 1049
Aaa pişti.
Hadi size iki versiyon...

_____/_________

Araya sıkıştıralım o zaman direk hikayesini:

NavigaCup yarışı. Yılını hatırlamıyorum.
Ama gerek Naviga’daki dostlar, gerek hediyeler, gerek cafcaflı ödül töreni sebebi ile önem verdiğimiz bir yarış.

Rota, yanlış hatırlamıyorsam, Kalamış start, Suadiye civarı şamandıra dönüşü, sonra tekrar Kalamış koy içi şamandırası, digavşin (Moda Burnu açığındaki büyük ışıklı şamadıra), Kalamış koy içi finiş.

Bir Gezgin sınıfında yarışıyoruz; haliyle arkadaş ya da tanıdık tekneler. Bu haliyle bir hırs faktörü. Sonuçta birbirine benzer amatörleriz.

Hava da nefis, hatta Suadiye Kalamış hattında rüzgar arttı, tam broşa girmesek de, tekne rüzgar üstüne kaçıp duruyor, dümen dinlemiyor. Çok çoşkulu gidiyoruz.

Tabii teknenin üzerindeki bu kuvvet de, bizde adrenalini yükseltip, hırsımızı kaşıyor.
Bu motivasyonla, girdik Kalamış koyuna, döndük şamandırayı, yükseliyoruz Digavşin’e.

Bilmeyenler için şu detayı vereyim: biz bu son dönüş sonrası Kuzey-Güney rotasında apaz seyri yapıyoruz ve rüzgar Batı’dan yani sancaktan alıyoruz.

Digavşin’i de sancağımızda bırakıp döneceğiz. Ama en önemli unsur, batıdan gelen rüzgarın yanında, yine batıda yani Boğaz’dan çıkıp, Moda’ya doğru gelen akıntı da mevcut.

Galiba Serenity ile kapışıyoruz emin değilim. Serenity’de Dudly Dix yapımı 10 metre, Marintek’in üretmeyi denediği ve sadece bir tane yapıp sattığı ama performansı çok iyi bir tekne.

Şimdi, Digavşin’i sıyırmak için yükselip öyle dönmek lazım. Teknede kimler var tam hatırlamıyorum. Affetsinler. Aklımda kalanlar, dümende Aali (olay anında), Umut Korkmaz ve bir kaç kişi daha.

Bu arada bir önemli nokta daha, Sarıyaz’ın direği runner’lı: bu ne demek? Ön yelken hangi kontradaysa, ters kontradan bir ıstralya gelmesi demek. Tabii bu bumba’nın hareketini kısıtlamaması için, sancakta da, iskelede de hareketli. Yani sürekli boşlanıp, doldurulması lazım cenovanın yüküne göre senkronize olarak.

Dolayısı ile tramolalarda, bir kişi mesela sancak cenova vinçindeyse, bir kişi de iskele runner vinçini doldurmak zorunda.

Biz digavşini geçtik, tramola atmamız lazım. Ama gerek rüzgar, gerek akıntı bizi şamandıranın üzerine atacağından, biraz uzaktan atıp, hız kazanıp geçmek lazım yanından.

Yarışın heyecanı ile Aali’ye “tramola” diyorum, Aali “dur daha” diyor. Biraz daha gidiyoruz. Bir daha “tramola” diyorum, “dur be” diye bağırıyor, biraz daha gidiyoruz.
Gitmek demek, öndeki tekne ile farkın açılması demek.

Artık üçüncü söyleyişimde dayanamıyor, ya da onun da gözü kesiyor her neyse, atıyoruz tramolayı.
Ve cenovanın boşunu toplayan arkadaş (galiba Umut’tu emin değilim), hızla işini yaparken, ters kontradaki runner’ın boşunu alan biraz gecikiyor, aksıyor. Bunun üzerine, ön yelkeni toplayan, dönüyor ona yardıma ama ön yelken tam trim edilmemiş, torba konumunda. Dolayısıyla tekne ileriye doğru yürümek yerine, bu torba ön yelken, akıntı ve rüzgar sebebi ile çağanoz gibi yanyan gidiyor.

Biz normalde rahat geçebileceğimiz digavşine yaslıyoruz. Tepesindeki çelik kule kontrüksiyona önce ıstralya takılıyor. Bir şekilde sıyırıp geçiyoruz. Ama 14 metrelik direğin geregin ıstralyasının çıkardığı tıngırtıyı anlatamam.

Tam onu kurtardık derken, rüzgar sebebi ile yan yatan teknenin kıç ıstralyası takılıyor. Tekne ileri gidiyor, kıç ıstralya ise yakalanmış ve çözebilecek bir şey yok.

Yine muazzam bir gırç gırç sesi, taaak diye bir sesle sona eriyor. Kesirli arma, ön ıstralyanın dibinden kırılmış; ana yelken dolayısı ile boşa düşmüş. Bumba havuzluğun bir metre üzerinde rüzgarla sağa sola sallıyor.

O telaşta, havuzluk ambarında olan tel makasını almaya çalışıyorum. Dipten çıkartmanın heyecanı ile ayağa kalkınca, bumbayı kafaya yiyorum.

Bu arada aklıma geldi; Aali’nin kızı Elif ve benim oğlan Selim de bizle. O zaman herhalde 8-10 yaşlarındalar. Onları kamaraya yolluyoruz.

Tel makası ile kıç ıstralyayı kesip tekneyi kurtarıyoruz.

Ama üstü kopup raydan çıkmış anayelkeni toplamak mümkün değil. En az yarım saat uğraştıktan sonra, birisinin aklı ile mandarlardan birini gevşetip yelkeni indiriyoruz ve marinaya giriyoruz. Marinaya girerken, benim kafamdaki kanı farkediyorlar. Bumba kafamı sıyırmış ve tepemde bir açılmaya sebep olmuş.

Her şeyi neta edip, eve döndüğümüzde, Aali beni Anadolu Sağlık Gebze’ye götürmüştü orada kafama 3 zımba çakmışlardı.

O olaydan sonra, kesirli arma olan Sarıyaz, musthead denen, yapıya döndü mecburen. Artık kullanımı kolay ve keyifli bir gezi teknesi olmuştu. Bu nedenle, ana yelken de yenilenmiş oldu.

İki satır da bunu anlatayım ki, şimdiki sahibi Mustafa’nın içi rahat etsin. Bu değişimi o zamanların ve galiba hala en iyi armadolardan birine (ismini unuttum, tipi aklımda affetsin) yaptırmıştık. Direğin tepesine yeni krom bir şapka ile tüm bağlantıları yenileyerek, ya da elden geçirerek bağladık. O krom şapkayı da Aali ile dizayn etmiştik. Üzerinde, fener, rüzgar gülü, telsiz anteni vb. gerekli tüm donanımı planlamaya çalışarak yaptırmıştık.
  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

 
Yukarı git