Uçarı Arduman şantiyesi yapımı bir Folkeboattı. Ilk aldığımızda içten takma motor koyma şansımız da vardı pekala...Fakat büyük yelkenci , tekneye fazladan konulacak her türlü ağırlığı asla kabullenmeyecek bir performans aşığı
olduğumdan bunu istemedim. Alındığında da üzerinde Iskandinav kardeşlerinin Fiyordlarda palpa liman havalarda kullandiğı, çok akıllıca tasarlanmış yakışıklı, krom, ray içinde kayan arabalı bir dıştan takma motor braketi vardı. Motoru kullanmadığınız zaman çekip yatay olarak arka güverteye yatırabiliyordunuz ( hala gördüğüm en akıllıca braket tasarımıdır diyebilirim). Bu braket prensipte 6-8 BG aralığında motorlar için tasarlanmış.
Imdi koccaa Marmara Okyanusu rüzgarıyla, akıntısıyla, dalgalarıyla hiç Iskandinav Fiyordlarıyla bir tutulur mu ; biz daha güçlü bir motor alalım dedik ! ( denizci dediğin tedbirli, düşünceli adam olacak...).
Lakin ülke o zaman şimdiki kadar arz cenneti değil ne kadar aradıysam da 10 BG bir dıştan takma bulamadım. Ne yapalım, düşük devirde kullanırız, hem daha rahat ederiz...filan falan deyip 15 BG bir Yamaha aldık, taktık.
Tekneyi Tuzlada suya indirdik Fenerbahçeye getireceğiz, liman içinde eşe dosta, tersane çalışanlarına el sallayarak ilk şeref turunu atarken gaza azcık dokunmamla krom braketin yük altında yamulması bir oldu. Motorun tepesi yana ve arkaya yattı, alt ucu neredeyse teknenin altına girdi. Fakat yenilgiyi kabullenmek yok, yepyeni motoru bir de denize düşürmeyelim diye deli bağlar gibi boğazından halatla kıç koç boynuzlarına bağladık, o halde Fenerbahçeyi bulduk.
Braket söküldü, tamir edildi, yerine takıldı daha üçüncü seferde trak ! bu defa motorun bağlı olduğu ahşap braketi tutan krom ray kırıldı. Lafı uzatmayalım ; zaman içerisinde o braket benim sağlamlaştırıcı mühendislik gayretlerim sonunda orasına burasına destekler eklene eklene bir acayip çelik yapiya dönüştü. Lakin dert bitmedi, motorun yakıt sarfiyatı da evlere şenlik. Benzini yakmıyor ; içiyor.
Mevcut 12 litrelik cerikanın yanına bir tane daha 22 litrelik büyüğü alındi, bir tane de bidon, biraz uzağa bir yere gidecek olsak 40- 45 litre benzinle yola çıkıyoruz. Yine de daima dönüşte ecel terleri döküyoruz benzin yeter mi diye ?
Yine bir rallide Armutlu'da taksi tutup gidip tüm depo ve bidonları doldurduk, kan ter içinde tekneye taşıdık, Istanbula yola çıktık. Deniz sert ve dalgalı. Bir zaman sonra filonun en arkasına kaldık tabii. Gözüm depoya bir ilişti, yarısını yakmışız bile. Baktık Istanbula ulaşmak mümkün değil, yol değıştirip Esenköye yanaştık, yine atla taksiye benzin al gel...
Tekrar yola çıktık ; devamlı hesap yapıyoruz eldeki benzin yetecek mi diye ? Başladık hesaba nerde benzin buluruz diye, önce Tuzlaya rota tutalım, hala benzinimiz varsa Kartala, orayı da aşarsak Bostancıyi tutarız, eh orayı da geçebilirsek zaten eve vardık...
Böyle böyle akşam Fenerbahçeyi tuttuk.
Ertesi sabah işe gider gitmez telefona yapışıp bir dört zamanlı 10 BG Honda buldum, aldım. Bizim susamış Yamaha üç kuruşa satıldı, teknenin benzin sarfiyatı iki depodan birini emekli edecek kadar düştü. Japon Sanayi Odasına bir mektup yazıp Honda'ya üstün başarı belgesi verilmesini talep etmeyi bile düşündümdü o ara.
Matay'in anlattığı hikaye Yamaha dönemi miydi, Honda dönemi mi hatırlamıyorum. Ama zaten saatte 3 litre de yaksam, 33 litre de benim daima yakıt stoğumla ilgili problemlerim olmuştur