Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Sarıyaz’dan, Sariyaz’a. 3 tekne hikayesi

  • *
  • İleti: 629
Armayı Engin Sili yapmıştı ki, bir cerrah titizliğiyle...Ben yanında dururken sıkılmıştım gösterdiği ihtimamdan
  • IP logged

  • *
  • İleti: 629
Mehmet : yine yarışsak mı ?  ::)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1049
Eski yarış resimleri:
Bu resimlere iyi bakın. Bunlar efsane tadilat öncesi.







B
  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

  • *
  • İleti: 1049
Mehmet : yine yarışsak mı ?  ::)

Olur; benim motosikletten kalan kaskım duruyor.
  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

  • *
  • İleti: 629
Benim kelle zaten sağlam. Takla atan arabadan bile çiziksiz çıkıyor  ::)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1049
Bunlar da tadilat sonrası










  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

  • *
  • İleti: 629
Tadilat sonrası zevk sahibi bi adamın fikri ve eli değmiş gibi görünüyor sanki...   ::)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 171
Aaa pişti.
Hadi size iki versiyon...

_____/_________

Araya sıkıştıralım o zaman direk hikayesini:

NavigaCup yarışı. Yılını hatırlamıyorum.
Ama gerek Naviga’daki dostlar, gerek hediyeler, gerek cafcaflı ödül töreni sebebi ile önem verdiğimiz bir yarış.

Rota, yanlış hatırlamıyorsam, Kalamış start, Suadiye civarı şamandıra dönüşü, sonra tekrar Kalamış koy içi şamandırası, digavşin (Moda Burnu açığındaki büyük ışıklı şamadıra), Kalamış koy içi finiş.

Bir Gezgin sınıfında yarışıyoruz; haliyle arkadaş ya da tanıdık tekneler. Bu haliyle bir hırs faktörü. Sonuçta birbirine benzer amatörleriz.

Hava da nefis, hatta Suadiye Kalamış hattında rüzgar arttı, tam broşa girmesek de, tekne rüzgar üstüne kaçıp duruyor, dümen dinlemiyor. Çok çoşkulu gidiyoruz.

Tabii teknenin üzerindeki bu kuvvet de, bizde adrenalini yükseltip, hırsımızı kaşıyor.
Bu motivasyonla, girdik Kalamış koyuna, döndük şamandırayı, yükseliyoruz Digavşin’e.

Bilmeyenler için şu detayı vereyim: biz bu son dönüş sonrası Kuzey-Güney rotasında apaz seyri yapıyoruz ve rüzgar Batı’dan yani sancaktan alıyoruz.

Digavşin’i de sancağımızda bırakıp döneceğiz. Ama en önemli unsur, batıdan gelen rüzgarın yanında, yine batıda yani Boğaz’dan çıkıp, Moda’ya doğru gelen akıntı da mevcut.

Galiba Serenity ile kapışıyoruz emin değilim. Serenity’de Dudly Dix yapımı 10 metre, Marintek’in üretmeyi denediği ve sadece bir tane yapıp sattığı ama performansı çok iyi bir tekne.

Şimdi, Digavşin’i sıyırmak için yükselip öyle dönmek lazım. Teknede kimler var tam hatırlamıyorum. Affetsinler. Aklımda kalanlar, dümende Aali (olay anında), Umut Korkmaz ve bir kaç kişi daha.

Bu arada bir önemli nokta daha, Sarıyaz’ın direği runner’lı: bu ne demek? Ön yelken hangi kontradaysa, ters kontradan bir ıstralya gelmesi demek. Tabii bu bumba’nın hareketini kısıtlamaması için, sancakta da, iskelede de hareketli. Yani sürekli boşlanıp, doldurulması lazım cenovanın yüküne göre senkronize olarak.

Dolayısı ile tramolalarda, bir kişi mesela sancak cenova vinçindeyse, bir kişi de iskele runner vinçini doldurmak zorunda.

Biz digavşini geçtik, tramola atmamız lazım. Ama gerek rüzgar, gerek akıntı bizi şamandıranın üzerine atacağından, biraz uzaktan atıp, hız kazanıp geçmek lazım yanından.

Yarışın heyecanı ile Aali’ye “tramola” diyorum, Aali “dur daha” diyor. Biraz daha gidiyoruz. Bir daha “tramola” diyorum, “dur be” diye bağırıyor, biraz daha gidiyoruz.
Gitmek demek, öndeki tekne ile farkın açılması demek.

Artık üçüncü söyleyişimde dayanamıyor, ya da onun da gözü kesiyor her neyse, atıyoruz tramolayı.
Ve cenovanın boşunu toplayan arkadaş (galiba Umut’tu emin değilim), hızla işini yaparken, ters kontradaki runner’ın boşunu alan biraz gecikiyor, aksıyor. Bunun üzerine, ön yelkeni toplayan, dönüyor ona yardıma ama ön yelken tam trim edilmemiş, torba konumunda. Dolayısıyla tekne ileriye doğru yürümek yerine, bu torba ön yelken, akıntı ve rüzgar sebebi ile çağanoz gibi yanyan gidiyor.

Biz normalde rahat geçebileceğimiz digavşine yaslıyoruz. Tepesindeki çelik kule kontrüksiyona önce ıstralya takılıyor. Bir şekilde sıyırıp geçiyoruz. Ama 14 metrelik direğin geregin ıstralyasının çıkardığı tıngırtıyı anlatamam.

Tam onu kurtardık derken, rüzgar sebebi ile yan yatan teknenin kıç ıstralyası takılıyor. Tekne ileri gidiyor, kıç ıstralya ise yakalanmış ve çözebilecek bir şey yok.

Yine muazzam bir gırç gırç sesi, taaak diye bir sesle sona eriyor. Kesirli arma, ön ıstralyanın dibinden kırılmış; ana yelken dolayısı ile boşa düşmüş. Bumba havuzluğun bir metre üzerinde rüzgarla sağa sola sallıyor.

O telaşta, havuzluk ambarında olan tel makasını almaya çalışıyorum. Dipten çıkartmanın heyecanı ile ayağa kalkınca, bumbayı kafaya yiyorum.

Bu arada aklıma geldi; Aali’nin kızı Elif ve benim oğlan Selim de bizle. O zaman herhalde 8-10 yaşlarındalar. Onları kamaraya yolluyoruz.

Tel makası ile kıç ıstralyayı kesip tekneyi kurtarıyoruz.

Ama üstü kopup raydan çıkmış anayelkeni toplamak mümkün değil. En az yarım saat uğraştıktan sonra, birisinin aklı ile mandarlardan birini gevşetip yelkeni indiriyoruz ve marinaya giriyoruz. Marinaya girerken, benim kafamdaki kanı farkediyorlar. Bumba kafamı sıyırmış ve tepemde bir açılmaya sebep olmuş.

Her şeyi neta edip, eve döndüğümüzde, Aali beni Anadolu Sağlık Gebze’ye götürmüştü orada kafama 3 zımba çakmışlardı.

O olaydan sonra, kesirli arma olan Sarıyaz, musthead denen, yapıya döndü mecburen. Artık kullanımı kolay ve keyifli bir gezi teknesi olmuştu. Bu nedenle, ana yelken de yenilenmiş oldu.

İki satır da bunu anlatayım ki, şimdiki sahibi Mustafa’nın içi rahat etsin. Bu değişimi o zamanların ve galiba hala en iyi armadolardan birine (ismini unuttum, tipi aklımda affetsin) yaptırmıştık. Direğin tepesine yeni krom bir şapka ile tüm bağlantıları yenileyerek, ya da elden geçirerek bağladık. O krom şapkayı da Aali ile dizayn etmiştik. Üzerinde, fener, rüzgar gülü, telsiz anteni vb. gerekli tüm donanımı planlamaya çalışarak yaptırmıştık.
Evet ben bu ikinci versiyonu matay beyden dinlemistim.Bence kendisi iftiraya ugruyor. Ben sahsen cok inandim. Butun suc runnerlardaymis. İcim rahat. Garip bir huzur icerisindeyim.

ASUS_X00DD cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

  • IP logged

  • *
  • İleti: 1049
Tadilat sonrası zevk sahibi bi adamın fikri ve eli değmiş gibi görünüyor sanki...   ::)

 :)xx :)xx :)xx
  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

  • *
  • İleti: 3573
Ben bu hikayenin her iki versiyonunu da canlı canlı dinlediydim.. Benim çocukluk arkadaşım Namık ile MAtay iyi arkadaşlar..

Bir Gün Tayo Mar 'a yelkene geldiler .. güzel güzel yelken yaptıydık.. Ki o zaman Tayo Mar da acemiyim.. Nedendir bilinmez sonra bir daha gelmediler.. :)

Degausing (herkes başka söylüyor neyse ) şamandırasını görünce Matay , o zaman anlattıydı hikayeyi..

vay be.. keyifle okudum tekrar.. Merak ettiğim  Matay dön ! diyor  Aali cevap veriyor  .. Yelkenci ambiansını da düşünürsek daha ağır bir diyalok geçmiş olması lazım:)




  • IP logged

  • *
  • İleti: 5823
    • Son Denk Kayıkçısı
Ben bu hatıraların hepsini ilk defa okuyorum , çok keyifli günleriniz olmuş imrendim. Merakla karşılıklı keyifli atışmalarınızı ve hatıralarınızı bekliyorum.
Selametle...
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

T
  • *
  • İleti: 2171
Soru;

Kaptanın talimatı o anda sorgusuz dinlense idi ne olurdu ?  8)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Degausing şamandırasının direği ... Bilmem ki .. Koca bi direk.. :))
  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171


Degausing (herkes başka söylüyor neyse ) şamandırasını görünce Matay , o zaman anlattıydı hikayeyi..



Daksar'da eğitim veren deniz kuvvetlerinden emekli Turgay Aytaç kaptan'ın anlatımına göre ;



digavsing ne kalamış koyu açıklarındaki batı kardinalinin adı ne de fenerbahçe burnu'nun açığındaki sığlık çakarı (öreke) adıdır. ben de dahil olmak üzere neredeyse tüm istanbul'lu yelkencilerin digavsing ya da digavsin olarak bildiği yer buralar değildir.

digavsing adı de gaussing'den gelir. deniz kuvvetleri'nin fenerbahçe burnundaki fenerbahçe fenerinin olduğu noktada şu anda artık kullanılmayan bir istasyonu vardı. bu istasyon "fenerbahçe d/g istasyonu" ya da "de gaussing istasyonu" olarak geçerdi. bu istasyon, ufak ve tek bir amaç için hizmet eden bir binadan ibaretti. fakat asıl numarası denizdeydi.

bu binanın açıklarında örekenin de açığına doğru, denizin üzerine ::::::::: şeklinde dizilmiş 20'ye yakın metal şamandıra bulunurdu. her bir şamandıra yaklaşık 1 metre kadar çapa sahip yüzen metal şamandıra şeklindeydi. askeri gemiler karşılıklı olarak dizilmiş iki sıra şamandıra hattının arasında demirleyip burada gemilerinde "de gaussing" işlemi yaparlardı.

de gaussing dediğimiz işlem de kabaca şöyledir; geminin omurgası, eğrileri, kemereleri, küpeştesi hatta güverte kaplamaları da dahil olmak üzere gemilerin dış yüzeylerinin tamamında borda ile alabanda, sintine ile karina... aralarında metal kirişler yer alır. bu kirişler geminin tüm dış yüzeyini bir tel örgü gibi, faraday kafesi gibi kaplar. bu metal "sepet" elektrik alanlarından geçişlerde manyetik alanlar nedeniyle elektrik yüklenir. zamanla elektrik alanlarının kuvveti, metallerin durumu ve farklı nedenlerden dolayı geminin bu "kafes"i elektrik yüklü olur ve ibreler sıfır dışında bir veri göstermeye başlar. işte gemiler bu elektrik yüklü hatta gelip, burada bu metaller ile oynayarak geminin elektrik alanını, gauss alanını sıfırlamaya çalışırlar. hiç bir zaman tamamen sıfır olmaz ama sıfıra olabildiğince yaklaştırmaya çalışırlar.

peki bir askeri geminin manyetik alanı neden sıfır ya da yüksüz olmalıdır. bunun en büyük nedeni de manyetik mayınlardır. denize atılan manyetik mayınlar, kaba bir tabirle, bir geminin elektrik donanımlarının yarattığı manyetik alanları "hissederek" ona doğru yönelen bir yapıya sahiptir. eğer geminiz bir manyetik alana sahipse, mayın sizi bulabilir ve patlama gerçekleşebilir. ya da tersten düşünürsek, geminin manyetik alanı sıfır değilse, civarındaki mayınları hissetmekte körelebilir ve tehlikeli durum gerçekleşebilir. eskiden mayın arama gemileri vardı ve onlar için bu durum çok önemliydi. fakat artık mayın arama gemileri modernize oldu ve mayın imha gemisi haline de geldi.

neyse konumuza dönersek eğer, fenerbahçe burnunun yaklaşık 0,1 nm kadar açığındaki bu kısımda yer alan şamandıralı bölgenin adı digavsing bölgesi'dir. günümüzde bu şamandıralardan ya bir tane kaldı, ya da hiç kalmadı. istasyon da taşındı gitti. haliyle yeni nesil oraları pek bilmediğinden kardinale, örekeye digavsing der oldu :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 629
Ben bu hikayenin her iki versiyonunu da canlı canlı dinlediydim.. Benim çocukluk arkadaşım Namık ile MAtay iyi arkadaşlar..

Bir Gün Tayo Mar 'a yelkene geldiler .. güzel güzel yelken yaptıydık.. Ki o zaman Tayo Mar da acemiyim.. Nedendir bilinmez sonra bir daha gelmediler.. :)

Degausing (herkes başka söylüyor neyse ) şamandırasını görünce Matay , o zaman anlattıydı hikayeyi..

vay be.. keyifle okudum tekrar.. Merak ettiğim  Matay dön ! diyor  Aali cevap veriyor  .. Yelkenci ambiansını da düşünürsek daha ağır bir diyalok geçmiş olması lazım:)

Yok : aynen anlattığımız gibi oldu. Matay tekne sahibi olarak " dön, tramola " talimatını verdi. Ben de dinlemedim. Hiç hırlaşmadık. O talimat verdi, ben dinlemedim...
Muhtemelen onun ilk dediğinde tramola atsaydık, digavsing şamandırasını tutturamayıp es geçip rüzgar altından dönerdik. Bunun üzerine ise 360 derecelik bir ceza dönüşü yapıp, şamandırayı tekrar dönmek zorunda kalırdık. Bunun sonucunda ise sıralamada yerimiz değişmez ama direği kırmadan yarışı bitirip dereceye de girmiş olurduk.
  • IP logged

 
Yukarı git