Heyamola Hey

Bahriye Mektebi => Yelkenli Tekneler => Konuyu başlatan: Ersin Böke - 17 Eylül 2017, 18:41:37

Başlık: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 17 Eylül 2017, 18:41:37
Öyle Bizim Bülent gibi uzman değilim bu konularda.. Kongur reis ile tartışırlarken imrenerek okuyorum. Korkarak yazıyorum. Bunlar benim özellikle son dönem gözlemlerim. Felsefik takılacağız yani .. Hem de felsefe gibi bir deryayı bilmeden,, eh denizci değilmiyiz sonuçta.. Bilmediğimiz denizlere açılmak gibi işte..

gelelim konumuza..bana göre romantik çağ, 1996 yılında cep telefonunun icadı ile bitti. Yep yeni başka bir çağ başladı. Benim böyle atıp tutmama neden olan da hiç bir bilim adamının daha önceden öngöremediği bir dönem başladı. Bu yeni çağ ile birşeyler de yazabilirim ancak konumuz değil.

Ben biten  bu çağa romantik çağ adını verdim. İnsanlık adına önerilen tüm iyi düşünceler, bu yüzyılda misili misli cezalandırıldı. Belki koyduğum isim yanlıştır. Belki de verdiğim tarih. Umurumda değil. Çünkü derdim yaşanmışlıklar ya da yaşananlarn, yaşanacakların da ötesinde..

Bu çağın bitmesi ile birlikte , geleceğe saflık derecesinde umutla bakan, bunun için ömrünü, hayatını en hafifinden hayatının gidişatını değiştirmiş ya da değiştirilmiş olan bu romantik çağda yaşamış , son romantiklerden bahsediyorum. Yani bizlerden.

Sorun şu.. Her şey öyle hızlandı ki. Bir devrin kapanması , o devri yaşayanların artık olmaması ile kapanıyordu. Oysa bu son bahsettiğim romantik çağın bitmesi ve ne olduğu bilinmeyen , umurumda da olmayan çağın başlaması diğerlerine hiç benzemiyor . Neden mi.. ?

Bu romantik dönem bitti bitmesine de .. Bu çağda yaşayanlar henüz yok olmadılar .. Kimileri ve çoğunluğu hızlıca transfer oluverdiler yeni çağa.. Yetmedi en hızlı savunucuları oldular kimileri..

Bir kısmı kısmen geçti.. İş yaşamında orada, özel hayatında son romantik olmaya çalıştı.

Geriye Çağları  kapanan , inandıkları değerler küçümsenen , bir avuç son romantikler kalıverdiler ortada.. İşte ben bunlardan konuşmak istiyorum bu sefer.

Son romantikler. Kaybolmuş ve kaybolacak değerlerin son , komutansız kalmış başıboş askerleri..

Soru şu.. Son romantiklerini sonu nasıl olacak?

Başlık: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: nuri_kongur - 17 Eylül 2017, 20:03:20
..

Son romantikler. Kaybolmuş ve kaybolacak değerlerin son , komutansız kalmış başıboş askerleri..



(https://uploads.tapatalk-cdn.com/20170917/19372887fac7d023c73d44fb02111aea.jpg)

Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 17 Eylül 2017, 20:39:04
Soru şu.. Son romantiklerini sonu nasıl olacak?

Romantizm dediğin kente özgüdür.
Özü tembelliktir.
Uzakta olana ve ulaşılmaza hasrettir.

Cevap ;
Son romantikler genç yaşta ya veremden ölmeye ya intihar etmeye meyilldir. Tarihte genellikle böyle olmuştur   ;)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: nuri_kongur - 17 Eylül 2017, 23:14:47
Ersin reis, daha iyi anlamak için soruyorum: beklentiyi boşa çıkaran şey nedir? Beşerin özünde kötüyü istemesi mi? Yoksa beşer ne yaparsa yapsın kendisini zorlayan şartların hep kötü mü olması? Burada cep telefonun zararı ne? Mahremiyetin yok olması mı? Yoksa mahremiyeti sağlayan , gerektiğinde ulaşılamama imkanınında vaz geçmek mi?


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 18 Eylül 2017, 11:45:28
Cep telefonunu nirengi aldım çünkü, cep telefonunu teknolojiyi bireyselleştirdi. Bizim yaş gurubu teknoloji diyince uydular, aya marsa giden roketler anlar.

Bireyselleşen teknoloji , etik değerleri alt üst etti. Bizler tel dolap görmüş son kuşağız.

Benim büyük kızım bile televizyonsuz bir hayat bilmiyor. Rahmetli babam nefret ederdi televizyondan. O yüzden mahallede en geç biz aldıktı. Aile muhabbetimizi bozdu derdi hep..

Rahmetli bir de akıllı telefonları görseydi ne ne derdi kim bilir.. ?

Bireysel teknoloji haytımızı basitleştirdi ama karşılığında özgürlüğümüzü, mahremiyetimizi elimizden aldı.

Meşhur 1984 kitabını eski tüfekler bilir. The big brother.. Her yeri izleyen kamaralarla dolu bir dünyayı red eden köylülerin hikayesini anlatır.

Yazar ne bilsin ki insanlar bu özgürlük ve mahremiyeti seve seve teslim edecek..

Annem evde pirzola yedikmi, ertesi günü arkadaşlarımıza söyletmez sıkı sıkı tembih ederdi birde. Şimd adam gittiği restoranda yediği yemeği içtiği içkiyi koyup, fottoğraflayıp yayınlıyor. Gittiği mekanlarda check in yapıyor ben şuradaydım diye.

Resmen ayıp bana göre.. Ama bu kuşak için değil.

Bakın çekilen selfilere,, herkesler ne de mutlu..

Gelin bizim yelkencilikten de örnek verelim.

 Navigasyon, takip sistemleri ile güvenlik , rahatlık verildi, ama özgürlük satın alındı.

Big brother gerçek oldu. Her yerde ve yazdığınız e mailler bile bilinip , okunuyor.

Özgürlük, güvenlik ve rahatlık verilerek çok ucuza satın alındı. Güvenlik bir ihtiyaç olsun diye de güvensiz bir dünya yaratıldı..

Yeke dümen kadar basit işte.. Bülent yazdıydı bir zamanlar. Artık iyi kötü yok.. Kötü ve daha kötü var diye..

Teknoloji rahatlık ve tembellik  vaadiyle özgürlüğümüzü , hayallerimizi , haytımızı çaldı , çalıyor.

Baksanıza iki pompa yapmak bile zor geliyor .. Elektrikli tuvalet bile var artık. Ne kadar gereksiz nasıl farkedilmiyor? hiç hareket etme.. Sonra git spor salonlarına para bayıl. İşe yaramayan kaslar yap, bunlar için ilave protein al. Genç yaşta vücudunun canına oku..

Bir televizyon programında vardı. Bir doktor konuşuyor , kalp krizi geçirmiş bir yaşlı adam spor yapmaya karar vermiş. Doktor yasaklamış. aman ha demiş. Hasta şaşırmış , e ama Amerikalılar yapıyor diye.. Cevap çok acı.. Onlar o yaşlarına gelene kadar zaten yapıyorlardı. Sen bu yaşında başlarsan daha çabuk ölürsün ..

Kilosu normal olan sadece toplumun yüzde onu ve gençler. O da bir kısmı.. Neredeyse hepimiz obez sınırındayız. Bir baksanıza..

Aranızda sabah koşan var mı?



Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 18 Eylül 2017, 12:11:29
Bu yazdıklarının büyük kısmı romantizmden çıktı, F.T.System'e geldi.
Ki sınırları zorlayacak kadar var olmaya çalıştığım bir şey.
Yelkenli tekneleri sevmemin, açık denizler hayal etmemin önemli sebeplerindendir.

Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 18 Eylül 2017, 12:57:02
Eh ben de zaten romantik dönem derken kelime anlamını biraz çarpıtarak kullandım.  :)

Şimdi bakınız geçenlerde yine yabancı kaynakları okurken bir şey dikkatimi çekti.

1940 lı yıllarda fiberglas tekne imal edilmeye başlandığında , ilkyapılan formlar, ahşap teknelerin formları.

Omurga salma , skeg pala v.s. Sonra ve zamanla bu form , yani salma yapısı değişiyor. Malumunuz şimdi kullanılan torpil salma yaygınlaşıyor. Tekneler genişliyor. Neden?

Ahşap tekne formu, fiberglas için uygun değil de ondan. ( bir iki çok iyi tasarlanmış fiber tekneyi hariç tutuyorum, onlar da efsane oluyorlar zaten) Ahşap yüzüyor . Ama fiber yüzmüyor.

Fiber tekne için daha geniş yüzeylere ihtiyaç var. Hem fiberglass bir sektör haline gelmiş.

Ahşap tekne kötüleniyor hemen. İlk teken alacak adama neden fiber diye sorun, cevabı ahşap ile uğraşamam olacaktır. Sonra görürsünüz ki fiber tekne de en az ahşap kadar bakım istiyor. Ahşap bakımdan sonra sıfır gibi olurken, fiber de asla sıfır görüntüyü yakalayamazsınız üstelik.

Bir de hemen yeşil , ve çevreci söylem ortaya konuyor. Ya bu fiber tekneler yerine ahşap kullanılsaydı. ? Ağaç kalmazdı değil mi.. ? Allah korusun.. İyi ki fiber var.

Oysa ve bence öyle değil işte , fiber değil de hala ahşap kullanılıyor olsaydı, o zaman endüstriyel ormancılık çok ciddi gelişim kaydedecekti. Belki de yeni ağaçlar üretilecekti. Tik kadar dayanıklı , ladin kadar esnek, tekne yapımı için melezlenmiş bir kereste.. Neden olmasın ?

Onun yerine finer teknolojisi geliştirildi. Neden? Çok karlı..

Marinalarda en çok şu ayrılmış çöp tenekelerine gülerim. Hani kağıt , cam filan ayrılıyor ya.. Bunlar zaten çöp tesislerinde ayrılıyor o ayrı konu. Ama 50 feet fiber teknesinden çıkıp, çöpleri ayrıştırmış teken sahipleri çok güldürür beni.

Fiberglass geri dönüşümü olmayan bir malzeme. biliyormuydunuz. ?

Fiberglass yüzmüyor. O yüzden de panel şeklinde üretilip, arasında daha hafif malzemeler ile dolgu yapılıyor.

Kedisi yüzmeyen bir malzemeden yapılan bir " modern " teknenin formu da o yüzden binlerce yılın tecrübesinden apayrı bir formda üretiliyor.

Geri dönüşümü olmayan malzemeden yapılan, geleneksel formlar ile ilgisi bile olmayan bu tekneleri de toplumların çevreye duyarlı en elit kesimi kullanıyor  iyi mi?

Oysa tekneler ağaçtan yapılıyor olsa , endüstriyel ormancılık çok daha gelişecek, ormanlar, ağaçlar saha bir önemli olacaklar insan için.

Hiç ormanda dolaşmamış, ormana sadece piknik yapmak için giden kişiler gerçekten bir orman gördüklerinde şaşkınlıklarını gizliyemiyor. Endüstriyel ormancılık sadece ağaçları kesmiyor. Buduyor. Ağaçları daha da gelişsin diye seyrekleştiriyor, bir ormandan kereste olarak öyle çok yan ürün çıkıyor ki..

Hem , fiber endüstrisine göre , daha çok insan istihdam ediyor edüstriyel orman.

Eğer tekneler ağaçtan olsaydı , bilinenin aksine daha çok ormanımız, daha temiz denizlerimiz ve daha çok orman ile ilgili iş yapan insanımız olurdu. Daha temiz hava solurduk. Ormanlar daha kıymetli olurdu bizler için hem.

Endüstriyel amaçlar ile yetiştirilmiş bir ormanı sıkıysa yakınız bakalım neler olurdu o zaman?

Doğru dürüst teknelere binerdik. Spor salonlarında hiçbiryere gitmeden koşacağımıza, biraz zımpara ile aynı kaloriyi harcardık işte..

Ağaç tekne demek , daha çok orman , daha temiz hava, daha temiz deniz, daha çok iş ve daha adil gelir paylaşımı , daha uygun fiyat demek olurdu.


İyi ki fiber var ağaçlara yazık olmasın.. Şeytani bir akıl..

E peki bu kadar ağırlaşmış , yüzebilen bir yüzey sağlanmış ama gidemeyen bir fiber tekne nasık yol alacak..? Gelsin koca koca yelkenler , büyük beygir motorlar..

Kadınlara oyna , bu kadar tost gibi basılmış tekenyi, konfora bula, ekipmanla doldur, lüks ve gereksiz ne varsa monte et, sonra binlerce Euroya sat.

Şeytani dehadan başka bir şey değil bu dostlar.

Sonra bunları yazana da bu yazdıklarına dair hiç bir fikir öne sürme, ve böyle olduğu halde de sabit fikirli de..

Yakışır..











Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 18 Eylül 2017, 13:11:14

Sonra bunları yazana da bu yazdıklarına dair hiç bir fikir öne sürme, ve böyle olduğu halde de sabit fikirli de..

Yakışır..

 ;D ;D ;D
Buna çok güldüm işte. Allah iyiliğini versin.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Eyüp Oğan - 18 Eylül 2017, 13:17:48
Ersincim, adamlar betondan tekne yapmışlar - ki ilk duyduğumda çok şaşırmıştım-, sactan tekne yapmışlar, alüminyumdan tekne yapmışlar..
Bunların hiçbiri tek başına yüzmez..

M.Ö. 287-M.Ö. 212 yılları arasında Siracusa Sicilya’da yaşayan bir adam "suyun kaldırma kuvvetini" bulmuş. Yaklaşık 2300 yıl önce..

Ne demek istediğini anladığımı sanıyorum ama gidiş yolun doğru değil sanki.. :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 18 Eylül 2017, 13:41:26
Kesin dogru olarak yanlış yol.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu - 18 Eylül 2017, 13:47:05
Ben baştan bi daha okuyayım cep telefonundan tahta kayığa nasıl geçiş yaptık diye. Bir yerlerde bir şey kaçırdım herhalde.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Mehmet Atay - 18 Eylül 2017, 14:32:34
Nerde yazmıştım ben, şu Ersin'le ilgili kabullerimi...
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Necip Bulut - 18 Eylül 2017, 14:36:06
Ben baştan bi daha okuyayım cep telefonundan tahta kayığa nasıl geçiş yaptık diye. Bir yerlerde bir şey kaçırdım herhalde.

Hah, ağzına sağlık. Bir ben değilmişim kaybolan.
Bulunca haber et :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 18 Eylül 2017, 14:47:14
Eğer bu çağın dindarları, gereğinden fazla dindar, dinsizleri de gereğinden fazla dinsiz olmasaydı, pekala, fiber tekne için, İnsan Tanrı'yı alt etti, şakasını yapardım. Ne ki, öyle değil, herkes birden siperlere girip, nişancılarını öne sürer.

Endüstriyel ormancılık? Vahşi ve doğanın efendisi olmaya alışık insanlık endüstriyel ormancılık mı yapacakmış?
Bir kestane ağacı kaç yılda "ağaç" oluyor?
Fiber dönüşmüyor mu? Bal gibi dönüşüyor. Öyle bir fabrikada, SASA'da büyüdüm ben. Mesele insanların onu dönüştürme çabası olup olmamasında!
Kaç tane ağaçlarla kaplı ada gördünüz?
Yeşil Kıprıs derlerdi, dibine işemeye ağaç yok!
HR, Amel fiber değil mi? Kaç ahşap tekneyi ezer geçerler?
Sahici ahşaptan masa alın, kaç para veriyorsunuz?
Ersinim, söylense söylense şu söylenir, ahşap teknelerin şu nevi üstünlükleri vardır. Ama işi doğaya getirirsen fena çuvallarsın. Uzay'a ahşap üzerinde gitmiyoruz, hayli bir alüminyumla yol alıyoruz.
Gemilerimiz çelikten.
Keyifle bindiğin araban.
Ve şimdi ne olur, sana muhabbetimi herkes bilir, kızma bana,  bu konu gerçekten yıpranmış, Fener-Galatasaray işine dönmüş bir konu. Bu merkezden bilgi çıkmaz. Romantik dönemle de ilgisi yok. Romantizmin doğaya dönüşle filan ilgisi yok. O daha çok, beraber ölmek, it gibi sevmek, ulan ne olacak bu memleketin hali demekle, dünyanında dibine korum, yaşamın da, yetti gari demekle,  fahişelere anlam yüklemekle ilgili bir şey.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 18 Eylül 2017, 14:52:37
Bi de geçen, 1982  model Hans Kristiyan'a baktım, fiber, 100.000 amerikan doları istiyorlardı.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Özgür Ökten - 18 Eylül 2017, 15:19:53
Ağaç tekne demek , daha çok orman , daha temiz hava, daha temiz deniz, daha çok iş ve daha adil gelir paylaşımı , daha uygun fiyat demek olurdu.
Yürü be! :)
DÜNYANIN TÜM AĞAÇLARI BİRLEŞİN!

Ama "endüstri" olan hiçbirşeyden insana hayır gelmez ve romantiklikle işi olmaz.

Üretim romantiktir. Ürettiğini tüketmek daha romantiktir.



öZgür (mobil)

Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Mehmet Atay - 18 Eylül 2017, 15:39:28
Ağaç tekne demek , daha çok orman , daha temiz hava, daha temiz deniz, daha çok iş ve daha adil gelir paylaşımı , daha uygun fiyat demek olurdu.
Yürü be! :)
DÜNYANIN TÜM AĞAÇLARI BİRLEŞİN!

Ama "endüstri" olan hiçbirşeyden insana hayır gelmez ve romantiklikle işi olmaz.

Üretim romantiktir. Ürettiğini tüketmek daha romantiktir.



öZgür (mobil)

Türkiye'de tekne sayısı görece olarak az ki...
Bu ağaç işini evlerde niye uygulamayalım.
Hem eskiden neredeyse hepimizin dedesi ahşap evlerde otururmuş.
Türkiye'de evlerin ahşaptan yapılsa, Ankara'da bozkır kalmaz.

Ersin'im, seni inşaatçılara havale edelim.
Orada proje başlasın.
Zaten o zaman bollaşan ahşap, artan usta ve malzeme sebebi ile maliyetler zaten bizi ister istemez ahşap tekneye iter.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: O.Utku Uçkan - 18 Eylül 2017, 16:53:32
Millet bunlar neyin kafası anlamadım ?0-?
Bira 7.5 tl.
Ne kullanıyorsanız söyleyin de biz de takılalım :D
Ortalık uçuyor 8-)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Mehmet Atay - 18 Eylül 2017, 17:34:05
Utku Ağabey'im,

Bir ofis çalışanı olarak Pazartesi günü kafası diye tanımlayabilirsin.
Hele ki bugün okulların açılması ile sabah trafiğini de eklersen...

Ersin'im bi de aklıma geldi, orman zengini Kuzey ülkeleri, Kanada filan ne yapıyor bu konuda...

Bilirsen sen.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 18 Eylül 2017, 17:59:28
 :)

Nerden getirdim ki bu konuyu ahşaba filan.. Takıntı işte.. Neydi cep telefonundan konuşuyorduk..

Kongur Reis , cumartesi günü Tayo Mar da idi.. Gidene kadar çok keyifli sohbet ettik. Hazır dil konusunda böyle bilgi birikimini yakalamışken , merak ettiklerimi sorma fırsatı da buldum.

Sohbet , daha katılımlı bir şekilde , sicri Adada da devam etti. Kullandığımız dilin düşünce şeklimizi de şekillendirdiğini çok güzel ve örneklerle anlattı Kongur reis.

Size öğretilen dil kalıpları ile düşünüyoruz.  . Öğretildiği gibi düşünüyor , ve inandırıldığımız şeyleri savunuyoruz.

Ahşap , fiber geyiğini geri açmamın nedeni de bu idi.

Endüstriyel ormancılık diye daha önce yazmadığım bir kısım ekledim.. Matay , işi inşaata kadar götürdü.

İnşaata gelmeden bir örnek vereyim .. Kapadokya da , aile şarapçısı bir firmanın sahibi, torunu için bağ yapıyordu. Muhtemel, o bağın şaraplarından hiç tadamayacak olmasına rağmen. Onun babası da hali hazırda kullanılan bağları , torunu için yapmış.

Birmanya tiki kalmadı denir ya hep..  :) geçen gün sevdiğim bir dostum , gördüğü tik ağacı tarlasını anlatıyordu gözleri açılmış..

Yirmi yıllık periyotlarda kesiliyormuş ağaçlar.  Bizdeki kavak ağacı mantığı ile aynı neredeyse. Çocuk doğunca ekilip, yirmi yaşına geldiğinde kesilen kavak ağaçları.

Ben okurken ODTÜ de atık sular kavak ağacı tarlarında arıtılırdı. Hala öyle mi bilmiyorum.

İnşaat konusuna gelince.. Sadece bir bakın bakalım evinizin yüzde kaçı endüstriyel ahşaptan oluşmuş?  Parkeleriniz, dolap kapaklarınız, mobilyalarınız, inşaat yapılırken bile.. Taşıyıcı sistem ve kaba inşaat evin sadece % 20 si oysa. Dış cephe malzemeleri bile ahşap kıymıklar ile beton türevlerinden üretiliyor.. Kullandığınız evin çoğu malzemesi endüstriyel ahşap orjinli.

Beton tekne ODTÜ inş. Müh deparmanının önünde durur. Mimarlık öğrencileri de her yıl gelir boyarlardı. Beton tekneden çok önceden haberim var yani.

Gelelim son romantiklere.. İyi niyetliydiler, birşeylerin doğru gitmediğini biliyorlardı. Değiştirilmesi gerekenleri biliyorlardı da ne koyacakları konusunda rasyonel değillerdi. Kedilerini yenileyenediler.

Hepsi gururlu, özgürlüğe düşkün adamlardı. Kendilerinden önce yaşadıkları ülkeyi düşünen gerçek vatanseverler..

Çoğu dönüştüler, kimileri öldüler, kimileri kırgın ve küskünler. Artık istenmiyorlar da . aynı Roninler gibi huzursuzluk kaynağı oldular.

Onların devri bitti. Onlar daha hayat sahnesinden çekilmeden üstelik. Ne şanssızlar.


Ya ne olacak?

Daha önceden düşünülmüş düşünceleri benimsemek yerine yeni düşünceler geliştirebilirsek, bunları kişisel çıkarların önüne koyabilirsek, bireyselliğin değil, beraber olmanın bize keyif verdiğini yeniden keşfedebilirsek eğer..

Başkalarından önce kendimizi eleştirebilirsek en ağır  şekilde.. Teknolojinin sunduğu rahatlık ve kolaylıkları benimserken tembellik etmesek. Özgürlüğümüzden fedakarlık etmeden kullansak onları. Gerektiğinde al uydularını başına çal diyip, basit bir sekstantla bile konumumuzu belki biraz zahmetli , belki biraz daha kaba ama kendimiz bulabilsek.

Teknolojinin özgürlüğümüzü elimizden almasına izin vermesek.. Hava raporları olmasa da sadece bulutlara ve ayın konumuna bakarak bile , göçenlerin atasözlerini bile can kulağı ile dinlesek havayı tahmin edebildiğimizi görsek..?

Teknolojiyi, geleneksel değerler ile harmanlasak ve değerlerimizi aşındırmasına izin vermesek?

Çok mu zor olur?








Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Erol Yapıcı - 18 Eylül 2017, 18:38:05
Abey, konu ney?
Romantizm? Eskiye özlem? Teknoloji? Özgürlük? Hepsi? Hiç biri? ?0-?

Başım döndü, vertigom tuttu sandım... değilmiş ::)
Başlık: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: nuri_kongur - 18 Eylül 2017, 18:46:26
:)

..

Başkalarından önce kendimizi eleştirebilirsek en ağır  şekilde.. Teknolojinin sunduğu rahatlık ve kolaylıkları benimserken tembellik etmesek. Özgürlüğümüzden fedakarlık etmeden kullansak onları. Gerektiğinde al uydularını başına çal diyip, basit bir sekstantla bile konumumuzu belki biraz zahmetli , belki biraz daha kaba ama kendimiz bulabilsek.

Teknolojinin özgürlüğümüzü elimizden almasına izin vermesek.. Hava raporları olmasa da sadece bulutlara ve ayın konumuna bakarak bile , göçenlerin atasözlerini bile can kulağı ile dinlesek havayı tahmin edebildiğimizi görsek..?

Teknolojiyi, geleneksel değerler ile harmanlasak ve değerlerimizi aşındırmasına izin vermesek?

Çok mu zor olur?
Valla bence bu kısım çok yerinde olur. Düşünsenize bütün hesapları bilgisayar zaten yapıyor diye mühendislik fakültelerinde yüksek matematiği kaldırdığımızı! Ya da zaten hesap makinası var diye ilk öğretimde dört işlemi artık öğretmediğimizi!  Problem eşyada mı bizde mi? O bilgisayarı bulan da insan, bulduğu bilgisayara bağımlı o ne derse yapan da insan... hatırlayın navigasyon cihazları ilk çıktığında içimize sinmese de cihazdan gelen sese boyun eğip yolunu kaybeden kaç kişi oldu Türkiyedeki en büyük çözüm ortağı firmanın sahibi ile bir fuarda tanışmıştım. Adam öyle bir durumda kendi gözünüze güvenin dedi soranlara.  Var bu beşerde kutsal buzağı sendromu
Ahmet reise gıbta ediyorum hava ile ilgili isabetli öngörüleri için.
Milan Kundera'nın bu konuları irdelediği bir romanı var "Ölümsüzlük" adında. Orada yazar eskiden insanların hayatlarını idame etmesini sağlayan ne varsa kendisinin yapabildiğinden bahis eder. Günümüzün insanı ise gündelik yaşantıda kullandığı en ufak nesneyi bile yapabilecek bilgi ve beceriden yoksun olduğuna işaret eder. Kullandığı şeylere böylesine uzak olmanın, beşeri kendisine ve çevresine yabancılaştıracağı konusunda uyarır yazar.  "Yabancılaşma" burada hem psikolojik hem de sosyolojik anlamdadır.
Aynı kaygı romancı Robert M. Pirsig tarafından Zen ve Motorsiklet bakım sanatında irdelenir iki motorsikletci, birisi motorunun bütün bakımlarını kendisi yaparken diğeri motorun mekanik anlamda hiç bir şeyinden anlamaz. İki dost birisinin yanında oğlu diğerinin yanında karısı , yola çıkarlar. Yolda bu bakış tarzının kendilerine getirdikleri ile onlardan götürdükleri bol bol kıyas edilir. Her iki kitap da, günümüz modern insanının iç bunalımını anlatan sabun köpüğü değil özlü kitaplardır.
Benim yaklaşımım olaya "klasik, realist, idealist, romantik" gibi kavramlar değil de, "beşer , insan, serbest, serseri , hayır " zaviyelerinden.  Ve elbette Yunus Emre'nin "çiğdik piştik elhamdulillah "ile "ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir" dizelerinden.



Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Hakan Tiryaki - 18 Eylül 2017, 18:55:23
Bökecim, her dönem insanoğlunun önemli sorunlarından biri varoluşu kendi 70-80 yıllık yaşam periyodunu referans alarak yorumlaması. İnsanlık tarihinin en muhteşem metinlerinden biri Mahabharata'dır bana göre. Okumayana şiddetle tavsiye ederim. Onda bir bölüm vardır, 2000 yıl önce, dertleri yozlaşma, geçmişe özlem ve savaşlardır. Kitabı yine hediye etmiştim elimde yok ama o pasajı bulursam paylaşırım. Temelde her şey değişiyor gibi görünse de büyük resimde görünen bir şey yok. 200 yıl önce Katolik Kilisesi 36 km hızın üzerinde insan ölür diyorken insanlar hayretle Wright kardeşlerin uçuşunu izlediler. Yeni olan bir şey yok, bizim için yeni olan şeyler var. Yeni doğanın, varoluşun içinde var. Aslolan sürekli değişim. Özlediğim o kadar çok şey var ki, ama kızgınlığım yokoluşlarına değil, farkındalığı bir yaşam periyodundan ötesini göremeyen insanoğluna. Homo sapiens sapiens olarak anılmayı hakketmeyen insanoğluna...

Akıllı telefona neden kızıyorsun ki; radyoaktivite gibi düşün; yaşam da kurtarabilir, yok da edebilir. Elimizdekiyle ne yapacağımız bize kalmış ve doğru şeyi yapmıyor olmamız o gereçlerin ya da teknolojinin suçu değil ki.

30 yıl önce de elde telsiz "break break bayan arkadaş arıyorum" muhabbeti vardı sonuçta. Sadece bu örnekten bile yola çıkarsak, o dönem için teknolojinin ulaştığı son noktayı bir kısım varolmak için kullanırken bir kısım karı-kız bulmaya çalışmak için kullanıyordu. Ee, şeytan bunun neresinde???
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 18 Eylül 2017, 19:00:37
Sevgili Ersin,

Şu,  "Son Romantik" kimdir, kimlerdir, Romantiğin senin gözünde ki tanımı nedir bir deyiver hele ki doğru yoldan gidelim. Sanki konu çok dağıldı gibi geldi.
Şahsen, anlatmak istediğin asıl noktayı kaçırdığımı düşünüyorum.


"Öğretildiği gibi düşünüyor , ve inandırıldığımız şeyleri savunuyoruz." düşüncesinin geneli yansıttığını düşünmüyorum.
Mesela bu düşüncenin anlattığı kişilerden küçücük forumumuzda bile örneğini görmedim.


"Teknolojiyi, geleneksel değerler ile harmanlasak ve değerlerimizi aşındırmasına izin vermesek?" Doğru, güzel bir önerme ama nasıl ? Mesela neleri karıştırıyoruz ? Teknolojiyi akıllaca kullanmanın bir zararı olmadığına göre sınır nedir, nasıl belirlenebilir ?


Bunlar bana elimde sigara varken çocuğuma sigaranın zararlarını anlatmak gibi geliyor.
Teknoloji özgürlüğümüzü kısıtlamasın. Peki, akıllı telefon kullanma, cepten internete girme. Anı yaşa, kafanı kaldır çevreye bak. Üstelik kapitalizmin dayattığı her yer ofis, her yer çalışma alanı fikrinden de kaçmış oluruz. Ama bu fikir aklımıza gelince, sosyal medya da hemen paylaşır hale geldik. Yapma demek için yapar olduk.
Spor salonlarına gitmek yerine zımpara yapana kadar, her gün yürüyüşe yada koşuya çıkardık. E bunun doğru olduğunu biliyorsak, göbeklerimizi niye yaptık.

Bak, diğer bir başlıkta gelenekler konuşuluyordu, daha onun üzerinde bile hem fikir olamadık, bırak ayrımını gerçeğe dökebilelim.


Kendimden örnek vereyim ;
Akıllı telefonum var lakin internete bağlanmam, gps'ini açmam, denedim, bir yerim düşmüyor.
7 yıldır televizyon seyretmiyorum.
Her gece istisnasız gökyüzünü seyretmeden yatmam.
Sigarayı bıraktıktan sonra oğluma zararlarını anlattım.
Koşu bandında bile olsa, her gün 7 km koşmam ama yürürüm. Koşu bandım mümkün olan en açık alandadır. (Yaş ilerlemeye başlayınca hedeflere ağır ama emin adımlarla gidilmeli  ;D )
Her ne kadar ironik olsada özgürlüğüme çok düşkünüm.
Sistemden nefret ederim, mümkün olan her şekilde uzak dururum.
Bir şeylerin tamir edilmesinin önemine inanırım.
Benim için konfor rahatsızlık vermeyecek ve akılıca kullanılabilecek her şey demektir.
Bilgiye inanır, paradan nefret ederim.
Ahşap tekneleri çok sever ama hakkıyla yapılmış, fiber, çelik yada alüminyum tekneleri hayranlıkla seyrederim. Ki aslında çok var.
Doğa sevgim tartışmasız vardır ve doğa içinde yaşamak büyük haz verir.

Şimdi senin kriterlerine göre ben ne oluyorum ?
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu
Gönderen: Bulent Berksan - 18 Eylül 2017, 20:16:28
1968 den sonra doğan bizim kuşağımız genelde  tv ile büyüdü Kitap okumadı (tommiks teksas hariç) mektup yazmadı almadı. Bence en büyük şansımız malın değerli olduğu zamanların sonunu görebildik. Bir konvers ayakkabı iyi bir kot pantolon bir saat bir çakmak sahip olanı acaip mesut ederdi. tek şansımız bu. Cep telefonu bilgisayar hayatımıza 20-30 yaşımızdan sonra girdi diye bence romantiğiz diyemeyiz. Biz bir devirdik ve geçiyoruz yaşlanıyoruz ve soruyoruz birbirimize bizden sonra ne olacak diye...bizden öncekiler gibi...
Şu an 10-20 yaşında olan z kuşağımı dersiniz ne dersiniz onlar da 30-40 yıl sonra (dünya olursa) way be bizim zamanımız ne güzeldi şöyleyei böyleydi diycekler..
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ziya Gunes - 18 Eylül 2017, 20:40:14

Gelelim son romantiklere.. İyi niyetliydiler, birşeylerin doğru gitmediğini biliyorlardı. Değiştirilmesi gerekenleri biliyorlardı da ne koyacakları konusunda rasyonel değillerdi. Kedilerini yenileyenediler.



Üzgünüm ama en katılmadığım bölüm bu

İkinicisi de bu:

"Hepsi gururlu, özgürlüğe düşkün adamlardı. Kendilerinden önce yaşadıkları ülkeyi düşünen gerçek vatanseverler..

Çoğu dönüştüler, kimileri öldüler, kimileri kırgın ve küskünler. Artık istenmiyorlar da . aynı Roninler gibi huzursuzluk kaynağı oldular.

Onların devri bitti. Onlar daha hayat sahnesinden çekilmeden üstelik. Ne şanssızlar. "
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Oğuzhan Oğuz - 18 Eylül 2017, 22:34:18
Dünya nüfusu devamlı olarak arttığı sürece elbette seri üretim kazanacak. Bundan kaçış yok. Ayrıca eskiden evlerde ve arabalarda telsizler vardı. O zamanda millet "eskiden sohbet ederdik. bu telsiz muhabbeti öldürdü" diyordu. İhtiyaçla birlikte teknoloji gelişmek zorunda bırakılıyor. Üstelik romantizmi öldüren cep telefonu sayesinde bankaya gitmeden banka işlemlerini yapabiliyor, postaneye gitmeden mektup gönderebiliyor, ankesörlü telefon kulübesinde sıra beklemeden istediğin insanı arayabiliyorsun.

Hayat artık çok hızlı geçiyor. Eskisinden 40 kat daha fazla iş üretiyor insanoğlu teknoloji sayesinde. Hatta hafta içi işlerinden fırsat bulup seyir yapabilmene de bu teknoloji müsaade etmiyor mu? Eğer cep telefonun olmasaydı yukarıda yazdığım işlerden nasıl vakit bulup seyir yapabilecektin?

Getirileri olduğu gibi götürüleri de var elbet. Benim 2 yaşındaki oğlumun motor kaslarından öncelikli olarak pinch yaptığı parmakları gelişti :) Ben de bazen dalıp gidiyorum sosyal medyayo takip edeyim derken. Şimdi özellikle şu facebook ve instagramı telefondan silmeyi planlıyorum. Gereksiz zaman öldüren aplikasyonları eleyerek kullanım kalitesini arttırmayı planlıyorum. Teknolojiyi seviyorum ama bu mum ışığında rakı içmeyeceğim anlamı taşımıyor :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 18 Eylül 2017, 23:56:46
Öğretildiği gibi düşündüğümüz çoğu kere doğrudur. Hatta pek çoğumuz, genel olarak bize öğretilenlerin dışına pek çıkamaz, ancak bir kısmımız çeperlere yaklaşır, pek azımız da o çeperin dışına çıkar. İşte o çeperin dışına çıkan kişilerin sayısı arttıkça, dünya değişir. Bir güzel hal alır.

Tarih bunun örnekleri ile doludur. Elbet, çoğu yenilgiyle biter bunların. Ama her yenilgi, mutlak surette bir iyiye taşır insanlığı.
Ben şu; "pek çok az" sözünü seviyorum. Dünyada pek çok az kişi teknesinde yaşıyor, pek çok az kişi kendi iradesi ile daha doğal bir yaşamı seçiyor, pek çok az kişi projesi olmayan bilimle uğraşıyor, pek çok az kişi milyarlarca kişiden farklı düşünüyor, eyliyor.  İşte bu pek çok az kişi sayesinde, onlardan olmayanlar, yani kahir ekseriyet, yani bizler, başka bir dünyanın mümkün olabildiğini aklımızda tutabiliyoruz, umutlarımızı besleyebiliyoruz, düş kurabiliyoruz.

Ben önümüzdeki bir kaç on yılda iyi şeyler olacağına inananlardanım. Meğer ki bu sırada dünya yok olmamış olsun.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Erman Yerman - 19 Eylül 2017, 00:46:56
Öğretildiği gibi düşündüğümüz çoğu kere doğrudur. Hatta pek çoğumuz, genel olarak bize öğretilenlerin dışına pek çıkamaz, ancak bir kısmımız çeperlere yaklaşır, pek azımız da o çeperin dışına çıkar. İşte o çeperin dışına çıkan kişilerin sayısı arttıkça, dünya değişir. Bir güzel hal alır.

Tarih bunun örnekleri ile doludur. Elbet, çoğu yenilgiyle biter bunların. Ama her yenilgi, mutlak surette bir iyiye taşır insanlığı.
Ben şu; "pek çok az" sözünü seviyorum. Dünyada pek çok az kişi teknesinde yaşıyor, pek çok az kişi kendi iradesi ile daha doğal bir yaşamı seçiyor, pek çok az kişi projesi olmayan bilimle uğraşıyor, pek çok az kişi milyarlarca kişiden farklı düşünüyor, eyliyor.  İşte bu pek çok az kişi sayesinde, onlardan olmayanlar, yani kahir ekseriyet, yani bizler, başka bir dünyanın mümkün olabildiğini aklımızda tutabiliyoruz, umutlarımızı besleyebiliyoruz, düş kurabiliyoruz.

Ben önümüzdeki bir kaç on yılda iyi şeyler olacağına inananlardanım. Meğer ki bu sırada dünya yok olmamış olsun.
Son paragraf hariç katılıyorum... çeperine dokunup, onu görüp, elimle biraz da zorlayıp ama diğer tarafa geçemeyenlerdenim diye görürüm hep kendimi. Sonunda iyi olacak ama bence bir kaç on yılda değil daha zaman var.. Ben değil Marks dede söylüyor ya da kıyamet kopacak...Bilemiyorum...
Teknoloji zamanı hızlandırıyor, zamanın hızlanması demek "daha çok" demek. Daha çok...
Günde 50 telefon görüşmesi, 200 e-posta, ıvır zıvır bi sürü şey...
Ersin reisin "romantizmine" atıfla; o yüzden "slow sail", o yüzden deniz; zamanı yavaşlatmak için...


SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Burak Doneray - 19 Eylül 2017, 00:54:59
İnsanın duygularıyla karar vermesi iyi bi şeydir .Romantik desinler naif desinler sözlük anlamı olumludur bu sözlerin.İlk ben romantik demiştim Ersin reise kesinlikle olumlu anlamda söyledim.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 19 Eylül 2017, 08:14:30
evet karışık kuruşuk yazmışım..

Şuradan başlayalım o zaman.

Son 50 yıl, ve hatta son otuz yılda yaşanan teknolojik gelişim hızı insanlık tarihinin hiç bir döneminde olmadı.

hani filimlerde olur ya bazen zaman makinesi bulunur ve insanlar zamanın ilerisine giderler.

Benim gibi 50 yaş gurubundakiler tam da böyleyiz işte bu teknolojinin hızı yüzünden. Sanki zamanda yolculuk etmiş gibi değilmiyiz?

Sevgili Tiryaki, benimde okuduğum kimi Hitit mektupları vardı . Sanki bugün yazılmış gibi.

Ancak bu son elli yıl gibi bir dönem , bilinen dünya tarihinde hiç yaşanmadı. Bakınız ,

Bernard Moitessier in kitabında , dolun ayın olduğu bir seyir sırasında , şöyle bir bölüm var.

Moitessier, aya bakar ve " inanıyorum ki bir gün insanlık aya gidecek " der.

Bu adam bizim çağımızda yaşadı. Bu yazdıklarından  üç beş sene sonra aya gidildi.

Daha önceden yaşanmamış şekilde hızla gelişen teknolojinin bu dönemde yaşıyan insanlara olan olumsuz etkisinden bahsetmeye çalışıyorum.





Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Mehmet Atay - 19 Eylül 2017, 08:47:03
Milyarlarca yıllık dünya tarihindeki milyonlarca yıllık insanlık tarihini değerlendirirken, sadece bulunduğumuz dönemden bakmanın pek objektif olmayacağına inanıyorum.

Eminim tekerlek ve bu sayede artan ulaşım ve ticaret hacmi, barut ve bu sayede artan savaş ve işgal gücü, deniz araçlarının keşfi demeyeyim ama kullanımının artması ve bu sayede artan İpek Yolu ticareti, keşfedilen adalar, kıtalar...

Tüm bunlar ilgili çağda eminim hayatı büyük ölçüde değiştiren, insanların yaşam tarzını sarsan olaylardır.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 19 Eylül 2017, 09:09:28
E olmuştur tabi.. Ben olmamıştır demiyorum ki.. Tarihte farklı dönemlerde insanları etkileyen çok daha trajik yaşanmışlıklar var.

Nitekim o yaşanmışlıklar sonucu dünyanın yapısı bügün böyle.

Ben teknolojik gelişimin kendisinden bahsetmiyorum. Artan gelişme ivmesinden bahsediyorum.

Bu gelişimin hızını da eleştirmiyorum. Hızladı ve hızlanmaya da devam edecek. Bu hızın çocuklarımızın ve kendi hayatımıza olan olumsuz etkilerini nasıl engelleriz bunu düşünüyorum.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Mehmet Atay - 19 Eylül 2017, 09:48:27
Niye etkisi olumsuz olsun ki?
Benim gördüğüm çocuklar bu hızdan çok mutlu.
Şaka bir yana, insanın adaptasyon becerisi çok yüksek.
Burada yazışan çoğumuz işe başladığında, en hızlı iletişi aracı teleksti.
Sonra faks çıktı; sonra da email.
Ben işe başladığımda, tüm mektuplar elde yazılır, fakslanırdı. Bu nedenle de günde yazılan yazı sayısı sınırlıydı.
Şimdi "teşekkür ederim" yazanlar dahil günde en az 200 mektup alıyorum. Üstelik artık genç de değilim. Ama rahatsız etmiyor.
Bu sayede daha çok iş yapabiliyorum; ama aynı oranda kazanmıyorum. Ne yazık ki düzen böyle.
Ben sigortacılığa başladığımda nakliyat sigortalarında % 0,40 fiyata ucuz derlerdi. Şimdi % 0,02 fiyata pahalı deniyor. Niye? Artan hacim ve hızın sonucu. Şimdi ancak 20 poliçe kesilirse 1990'daki bir poliçe primi ediyor. Ama şimdi günde bir poliçe yerine 10 poliçe kesiliyor, hızla tahsil ediliyor, mutabakat online yapılıyor vs. vs.
Bırak akışa kendini... İnsanoğlu yapamayacağı işe girmez.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: O.Utku Uçkan - 19 Eylül 2017, 10:11:07
:)

İnşaata gelmeden bir örnek vereyim .. Kapadokya da , aile şarapçısı bir firmanın sahibi, torunu için bağ yapıyordu. Muhtemel, o bağın şaraplarından hiç tadamayacak olmasına rağmen. Onun babası da hali hazırda kullanılan bağları , torunu için yapmış.

Benim damat Uzunkuyu'da tarla aldı ve ev yaptı içine.Babası asma dikti(şiraz) ve 5_6 yıldır Kayra ürünü satın alıp şarap yapıyor.Yazarken verdiğin bilgilere dikkat et okuyanlar doğru diye kabul edebilir.


Ben okurken ODTÜ de atık sular kavak ağacı tarlarında arıtılırdı. Hala öyle mi bilmiyorum.

Ders çalışmaktan çevre ile yarım yamalak ilgilenmişsin izlenimi aldım.ODTÜ böyle bir uygulamanın kokusu o an çıkardı.Kurulduğundan beri okuyanı (Liberaller),okumayanı eleştire eleştire bir hal olmuştur


Gelelim son romantiklere.. İyi niyetliydiler, birşeylerin doğru gitmediğini biliyorlardı. Değiştirilmesi gerekenleri biliyorlardı da ne koyacakları konusunda rasyonel değillerdi. Kedilerini yenileyenediler.
Tek kesişme noktamız genç ve duygusallardı ,işçi sınıfının sorunlarını çözebileceklerini düşündüler,kendilerini yenileyemeden öldürüldüler.
Hepsi gururlu, özgürlüğe düşkün adamlardı. Kendilerinden önce yaşadıkları ülkeyi düşünen gerçek vatanseverler..
Bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösterirmiş.Ya da arada doğru bir şeyler serpiştir ki inandırıcı olsun.

Çoğu dönüştüler, kimileri öldüler, kimileri kırgın ve küskünler. Artık istenmiyorlar da . aynı Roninler gibi huzursuzluk kaynağı oldular.
İşte burası bam teliminin koptuğu nokta.Tam bir liboş çamuru.

Onların devri bitti. Onlar daha hayat sahnesinden çekilmeden üstelik. Ne şanssızlar.
Yazanın kendince iyi temennisi herhalde.


Baktım ki her kes kafasına göre sallıyor ben de bir deneyeyim dedim.

Üyeler kişisel fikirlerini yazarken diğer üyelerin değerlerine saygı göstermeliler diye düşünüyorum.

Al eline kalemi yaz aklına geleni olmamalı.

Cevap hakkını kullanan olabilir ;)

Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 19 Eylül 2017, 10:50:04
Reis dede , düşündüklerimi yazarken diğer reşslerin hangi değerlerine sayfısızlık etmişim..?

Samimi soruyorum. Gereğini yapayım.

Ancak , öncelikle beş yıllık bağdan çıkan üzümden şarap filan olmaz. Yapanlar olur elbet. Ama soylaşmış bir bağdan çıkan üzümden yapılan şarapla alakası olmaz. Ege bölgesinde yetişen üzümden de şarap olmaz. Yine yapılır elbet ama bir klasmanı olmaz. Bu yazdığım da doğru ve kesin bilgidir.

Ancak daha önemli bir konu var. Şimdi buraya kopyalamaya üşendim. bülentin yazdığı , meşhır yazımız var. Başta duruyor. Orada burada yazılanların doğru olmayabileceği özellikle belirtiliyor. Bilim degisine makale yazmıyoruz yani.

Tam tersine doğru olmasa bile düşünceleini yazmalarını istiyoruz insanların. Siz doğru bildiğiniz ancak yanlış olan bir bilgiyi paylaşırsınız, bir diğeri de çıkar neden yanlış olduğunu anlatır. Biter gider.

Ancak sizin özelinizde eleştirdiğim forumculuk mantığında insanlar yazmaktan çekiniyorlar.

Altını çizerek yazayım. Fikirlerimizi yazıyoruz. Yanlış ta olabilirler. Nitekim sizin yazdığınızın üzüm ile ilgili yanlış olduğu gibi.

Yeni bir forum geleneği oluşturmalıyız , korkmadan yazabilmeli insan. Dediğim gibi doğru olması gerekmez.

Ama saygısızlık boyutu önemli , yazdıklarımda saygısızlık varsa hemen gereğini yapabilirim. O bölümler de koca reisten rica ederiz kaldırılır.

Ama hem yazılanları kişilerin değerlerine saygısızlık olarak görüp, eleştiriken aynı hataya düşmemeli insan.

Benim yazdıklarımdan siz alınıyor iseniz ben de sizin liboş demenizden alınabilirim mesela.

Kendisi  için istediğinizi başkasına yapmamalı insan.

ODTÜ deki kavak  tarlası da gerçek. Bilesiniz.

Burada kafaya göre yazmak serbest yani.. Ama kırıp dökmeden..

Önemsediğim için tekrarlıyorum,

Yazarken incitme , incittiysen telafi et, edemiyorsan git..

Kural bu ve bu kadar basit..

O yüzden saygısızlık olan yerleri belirtiniz ve hatta koca reise şikayet ediniz ki ben de hemen ve acilen gereğini yapayım..



Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 19 Eylül 2017, 11:04:15
Dede'den ayrılıyorum, ben saygısızlık görmedim.

Ama şu oluyor Ersin, özellikle bizden yaşça büyüklerde; Senin büyük bir iyiniyetle yazdığın tümcelerde tanımladığın nitelikte kişilerden kimileri, senin de belirttiğin gibi, öldüler, öldürüldüler.  Ve bunların bir kısmı, bizden yaşça büyük bu ağabeylerin sınıf arkadaşları, yol arkadaşları, ahbapları. Bu nedenle hayli bir hassaslar. Senin yazdığında bana göre de en küçük  bir şey yok. Ama onların da hassasiyetlerini anlamak gerekiyor, kanısındayım.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 19 Eylül 2017, 11:27:00
Dede'cim.
Ersin'in değerlere saygısızlık edecek son adam olduğunu düşünüyorum.
Bir çok konuda, bir çok kişiye göre fikirlerini ortaya dökmekten çekinmeyen, bunları yaparken de son derece samimi olan birisidir. Bilinçli olarak kimseyi kırmaz, kıramaz.
Bakmayın öyle ben kibar değilim filan dediğine siz.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: O.Utku Uçkan - 19 Eylül 2017, 12:34:54
Böke kaptan,
Liberalim diye öğünen sensin.Ben sadece kısaltılmışını yazdım.
Kayranın Amerikalı danışmanı  senin kadar bilemez tabii ki.
Ben 5-6 yıldır Kayra alıyor diye yazdım.Bağ 5.5 yaşında değil.
10-15 yaşlarında olmalı.
Kavaklık olması içine atık boşaltıyor anlamına mı gelir?
Sen yazarken belki fazla dikkat etmiyorsun ama okuyan dikkat ediyor.
Benim için önemli olan,değerli olan senin için olmayabilir.
Ölenlerin ve hayatta olan ve bir döneme değer katmış insanların hakkındaki yorumların beni rahatsız etti.
Neler olduklarını yazdım,iyi oku.
Çok konuşurken lokum derken başka bir şey denebilir dikkat etmek lazım.
Çok yazarken  daha da dikkatli olmak lazım.
Forumu çok sahiplenmiş gördüm seni ;)
Sahibi isen attır gideyim.
Bir de ben burada Böke kaptana cevap yazdım sanıyordum :)
Reis sıfatını hiç ama hiç sevmiyorum.
Yazının başında, kendince çok yerinde kullanmışsın. :)xx
Tansiyon artınca reyting artar fena mı yani. ;D
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 19 Eylül 2017, 13:09:09
Aman Dedecim, bizim reytinge filan ihtiyacımız yok.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: O.Utku Uçkan - 19 Eylül 2017, 13:15:01
Bülent kaptanım, :)

Sence yok bunu biliyorum da,bazıları biliyor mu şüpheliyim. ;D
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 19 Eylül 2017, 13:39:12
Hiç şüphe duymayın Dedecim. Burada yazı yazan , okuyan yorum yapan kimse reyting peşinde değil. Tam tersi 10 aydir hiç aşağı düşmeyen düzeyi koruma derdinde.
Hassasiyetinizi anlıyorum ama sahiden de Kaan'in dediği gibi alt anlam aramayalım yazilanlarda.
Sevgi saygı ve muhabbetle
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 19 Eylül 2017, 14:30:04
sıradan gidelim. 1983 1989 yılları arasında , ODTÜ de doğu kapısının orada bir kavak ağacı alanı vardı. Bu alan, ODTÜ evsel atık sularını arıtmak kullanılırdı. Kavak malumunuz çok su çeken bir ağaç olduğundan sanırım özellikle bu ağaç seçilmişti. Atık su , bu bölgeye , Mayıs ayı itibarı ile verilirdi , yaz boyu devam ederdi. meşhur mavi Mersedes servisler oradan geçerken sıcak havada pencereleri kapatırdık.

Şaraplık üzüm, mümkün olduğunca denizden uzak , özellikle tepe ve yamaçların güneye bakan cephelerinde yetiştirilen asmalardan elde edilir. Kayalık, taşlık, alanlarda yetişen asmaların verdiği üzüm , şarap yapımında tercih edilir.

Şaraplık üzüm alınacak yetişkin asmaya su verilmez. Böylece suyu mümkün olduğunca dipten bulması beklenir. Böyle yerlerde yetiştirilen asmaların kökleri aşağı doğru , diplere doğru iner. Derin su, toprağın tüm minerallerini içere içere oralara indiğinden , üzüme bambaşka bir lezzet verir. Şarap imalatçıları bu yüzden kışın yağan karı çok önemserler. Kar ,yağmur gibi akıp gitmediğinden ve yavaş yavaş eridiğinden toprağın diplerine kadar işler.

Elazığ bölgesindeki öküzgözü, ve Diyarbakır bölgesindeki Boğazkere üzümleri bu nedenle bilinen en iyi şaraplık üzümlerdendir. Keza Siraz, Kapadokya bölgesinde Emir, Tokat ta Narince , Anadolu da artık soylaşmış şaraplık üzt düzey asmalardır.

Ege bölgesi gibi yağışı daha çok yamur olarak alan, ovalık ve kumluk arazilerde , asma bitkisi daha çok su alabilmek için , köklerini yüzeye salar. Kökler diplere gitmez. O yüzden , su ,içerdiği mineraller açısından  dağlık bir alanda , yavaşça eriyen ve toprağa nüfus eden suya göre daha az mineral içerir.

Denize yakın bağlarda ise , tuz , ne yazık ki asmanın aromasını ciddi şekilde bozar.

Bir diğer önemli konuda yıl içerisindeki güneşli gün sayısıdır. Örneğin , doğu ve güneydoğu bölgesinde en az sayıdaki güneşli gün sayısı, Fransa daki en iyi üzüm rekoltesinin alındığı maksimum güneşli gün sayısından çok daha fazla olur.

O yüzden, Yukarıda saydığım cins üzümler , tüm dünyaca bilinen üzümlerdir.

Üzüm homojen bir meyva değildir. Dış taneleri daha güneş gördüğünden daha olmuş, içeride ve güneşi az gören alt taneler daha az olgun olurlar. Bağ bozumu sırasında , toplanan salkımlardan şaraplık olarak istenen şeker oranına sahip, tane miktarı , toplam mahsülün % 10 ila % 15 i kadardır.

Yani şaraplık üzüm nakliyeye gelmez. Bu en olmuş tanelerin kabukları çabucak yırtılır ve esas şarap yapılacak üzüm suyu heba olur eğer nakliye yapılacak ise.

O yüzden , şato şarapçılığı tabir edilen şarapçılık , en çok değer verilen şarapçılık şeklidir. Bağda toplanan üzümler, hemen bağın kenarında ya da çok yakınında bulunan imalathanelerde işlenir. Böylece birinci şıra denilen üzüm suyu heba olmaz.

Birincı şıranın önemi sadece lezzet olarak değil, içindeki şeker oranı ile de ilgilidir. Şeker , alkole dönüşüp, %12 oranında alkole dönüşmesi gerekeceğinden üzüm suyunun şeker oranı da çok kritiktir.

Yüz yıllık tabir edilen bağlar ise bu işte ayrıca önem taşır. O bağda yetişen asmalardan soylaştırılan ve sadece yetiştiği tepede çok güzel aroma veren bir bağdan alınan asma, hemen yan tepede bile istenen verimi vermez bazen.

Şarap imalatı ise çok daha meşakkatli başkaca detaylara sahip. Balon tipi presler. İkinci şıra ve üçüncü şıra üzümler, sofra şarapçılığı apayrı konular..

Özellikle kapadokya bölgesi ise kaya kavları ile dünyanın belkide en doğal dinlendirme tanklarına sahiptir.

Tabi biz bilmeyiz bu işleri, Amerikalı uzmanlar daha iyi bilir.





Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 19 Eylül 2017, 15:48:52
Ersin'in açtığı başlıkta ki 1909 yılı istiridye teknelerinin videolarını görünce bu konuyla bağlantılı geldi bana. Sanki anlatmak istediği, Yitmeye yüz tutan değerlerin, teknoloji karşısında ki kaybetmeye mahkum ama insanların gönüllü olarak kabul ettiği yok oluşun son yardım çığlıkları.
Şöyle ki ;

Aradan 100 yıl geçtikten sonra, her şey değişmiş. Tam da teknoloji almış başını gitmiş.

Şu an dünyada ki herşeye en doğru yaklaşım olarak görülen ve mantıken doğru ama duyguları hiçe sayan o 4 harf her şeyi belirlerken + ile istediğiniz her şeyi "modern" hale getiriyor, günümüze uyarlıyor, projeler üretiyor, kayıpları kurtarırken, uzay çağının nimetlerini üretiyorsunuz.

Örneğin ;
S.T.E.M.+O = Science, Technology, Engineering, Math and Oysters ( Bu, New York Billion Oyster Project sloganı olmuş.)
S.T.E.M.+SB = Science, Technology, Engineering, Math and Sailboat
S.T.E.M.+H = Science, Technology, Engineering, Math and House

Bu durumda esas soru S.T.E.M. en doğru olan mıdır? Sınırları nedir? Bizler o geçilmemesi gereken çizgiyi nereye koymalıyız ?
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Eyüp Oğan - 19 Eylül 2017, 16:01:44

Tabi biz bilmeyiz bu işleri, Amerikalı uzmanlar daha iyi bilir.


Tüm yazıyı ilgiyle okudum, bu son cümle ise beni çok gülümsetti..

Ersin' in bu yönünü hiç görmemiştim.. Bir incinme bu kadar naif ifade edilebilir.. :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Cem Gür - 20 Eylül 2017, 00:09:01
Bugün, gelenekselin korunması ile paralel günün teknolojisini kullanmak konusunda bir arkadaşla benzer konuları tartışıyorduk. Konu Bordum'da yapılıp başarı sağlayamayan "kompozit tırandil" idi.  Neden biz gelenekseli elimizin tersi ile itiyoruz? Veya neden geleneksele yüz vermiyoruz? Veya neden gelenekseli güncele uydurmaya çabalarken hiçbir temel bilgiyi kullanmayıp, "ben yaptım oldu" mantığına, sorusuna cevap ararken beni çok etkileyen bir cevap verdi. “Onlar her şeyi layığı ile, olması gerektiği gibi yapıyorlar. Teknolojiyi gerektiği gibi kullanıp gelenekseli de gerektiği gibi korumaya gayret ediyorlar” dedi.  Bir başka anlatımla “miş-mış” gibi bir yaşamın yalancı ve riyakâr fasit dairesi içinde debelenmiyorlar.
Hem geleneklerini koruyan hem de teknoloji üretip kullanan ülkelere bakıldığında çok da yanlış bir saptama değil. Japonya- Nordikler- İngiltere adaları – Fransa- Hatta Amerika vs…

Özetle gelenekseli kaybetmemek, araştırmak ve öğrenip sonraki kuşaklara aktarmak   için ille de "son romantik" tanımlamasına gerek yok. Tam tersi hem çok çağdaş hem de gelenekselci olunabilir.

Komşu son bir yıldır geleneksel teknelerinden biri olan "sokoleva"yı yeniden inşa ediyor.
Amaç gelenekseli anlamak, öğrenmek, hayata geçirmek, denize koymak ve gelecek kuşaklara aktarabilmek.

https://www.facebook.com/nikolas.hellenarc/media_set?set=a.10213120235023652&type=3&pnref=story (https://www.facebook.com/nikolas.hellenarc/media_set?set=a.10213120235023652&type=3&pnref=story)

Evet projeyi hayata geçiren, çalışan ve emek verenler temel de "romantik" diye sıfatlanabilir. Ama günümüz hız, bilim ve teknoloji dünyasında ellerinin tersi ile itip, kakıp böyle bir çabayı gereksiz görmüyorlar.

Biz, doğu toplumları, dünyaya bakarken biraz fazla "duygusalız".
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 20 Eylül 2017, 21:43:04
Efendim konu ile ilgisi yok ancak bu Amerikalı mühendis muhabbeti olunca , bu konu ile ilgili önemli bir anım aklıma geldi.

Maksat muhabbet.. Denizcilkle filan da ilgili değil bu arada. Sıkılırsanız okumayınız. Darılıp gücenmem.

Şimdi efendim , 1990 lı yılların son çeyreği, önemli bir Amerikan proje firmasının Türkiye ofisinde çalışıyorum. Şirket faal, proje de önemli idi isim vermeyeceğim. Amerikanın doğu yakasındaki en öenmli beş şehrinden birisinin sayısal haritalarını yapıyoruz. O zamanlar bu sayısal harita işi çok yeni.. Tüm klasik haritalar yeniden yapılıyor.

Koca şehrin sayısal haritalarını da biz yapacağız. Efendim mesleğe harita deparmanında başladığımdan, konuya az bira vakıfım. Proje bana verildi. Harita genel komutanlığından emekli fotogonometri operatörlerinden bir ekip oluşturduk. Başlarında da dehşet bir adam, Semih binbaşı var. Semih binbaşı harita mühendisi.

Bu harita nasıl yapılır bilirmisiniz? Hani hep konuştuğumuz, Navionics te kullandığımız haritalar? sonuçta bir resim ama mesela o kontur yani derinlik çizgileri nasıl çizilir? Her noktayı da ölçmüyor ya bu adamlar canım? Kotlar , koordinatlar nasıl doğru çıkar?

Her bi halttan anlayan reisiniz elbette bu konuda da profesyonel olarak çalışmıştır gördüğünüz üzere.

Biraz hafif teknik bilgi vereyim. Meraklıların hoşuna gidecek sanırım.

Efendim, haritalar fotogonometri ile yapılır. Yani hava fotoğrafları geometrisi yöntemi desek sanırım daha anlaşılır olacak.

Haritası yapılacak olan bölgenin hava fotoğrafları özel bir kamera ile çekilir. Bu kameranın özelliği iki objektifi olmasıdır. Sanırım sonrasında kısa aralıklar ile aynı bölgeyi tek bir objektif ile çekince de benzer fotoğraflar elde edilmeye başlandi. Bugün de yöntem değişmemiştir.

Hava fotoğrafları çekilmeden önce , haritası yapılacak olan bölgenin yerde nirengi ağı oluşturulur. Bu nirengi noktaları çok önemlidir. GPS de bu nirengi noktalarını kullanır.

Bunlar dünya üzerinde , kot ve koordinatları çok hassas olarak ölçülmüş ve dengelenmiş bildiğiniz kalem ucu gibi noktalardır. Büyük , ağır beton kalıplar üzerine yerleştirilmişlerdir.

İşte haritası yapılacak olan bölgeye , bu çok hassas koordinatlardan ölçülerek alınan yeni noktalar atılır. Bunların her birine poligon denir. Bu poligonlar arazinin özelliklerini yansıtırlar ve hakim noktalarda olurlar. Yüzlerce poligon araziye döşenir. Sonra bunlar  sanki inka işaretleriymiş gibi kireçle kocaman kocaman işaretlenir. Ki hava fotoğrafı çekildiğinde görünsünler.

Bu poligonlar teodolit adı verilen dürbünlü , mesafe ve açı ölçerler ile ölçülürler.

Sonra poligon hesabı yapılır. Daha önceden yazmıştık ya bryerlerde matamatik bir modeldir diye. Yaptığınız hiç bir ölçüm doğru olmadığından ve hata payı içerdiğinden, birbirinden hareketle ölçülen bu poligonlar bir ağ şeklinde kapatılır. Kapatma kabul edilebilir hata payı içermelidir. Yani siz bir nirengi noktasından çıkıp, yüz poligon atıp, sonra tekrar aynı nirengi noktasına geri geldiğinizde 10 cm lik bir hata kabul edilebilir bir hata olur. Ama eğer bu hata bir metre olursa sizi işten atarlar. !

Sonra bu hata , ölçümü yapılan o yüz noktaya dağıtılır. Buna mühendislikte dengeleme ,topoğraflar arasında ise sabunlama denir.

Binlerce hava fotoğrafı çekilir. Bunların hepsi aynı kamera açısında ve çifter çifterdir. Bunlar çok özel fotoğraflardır, kamaera açısı, uçak yüksekliği hep bilinemk zorundadır.

Niye fotoğraflar çifter çifter çekilir.? Anlatalım efendim. Fotogonometri makinesini kullanan operatör üç boyutlu görebilsin diye. Efendim imsan gözünün üç boyutlu görebilmesi için iki göz gerekiyor.

Eşer siz , bir objeyi ayrı ayrı kısa saliseler içerisinde sıra ile gözlere gösterebilirseniz üç boyutlu görürsünüz. İşte bu fotogonometri makinesi de operatöre fotoğrafları ayrı ayrı gösteren basit bir cihaz aslında. Böylece operatör fotoğrafları üç boyurlu görür ve haritayı çizer.

Çizer çizmesine de , operatörün çizdiği sadece bir resimdir. Onu o karasal çalışma ile yani polgionlar ile dünya yüzeyine yapıştıran bir hesap yöntemi vardır. İşte poligonlar bunun için kullanılır.

Özetle efendim , harita böyle yapılır. Umarım çok sıkmadım.

Şimdi hikayeye dönebiliriz. Amerikadan bize hava fotoğrafları geliyor, biz de bunları harita olarak çizip, bize Amerikadan gönderilen poligon ağına göre sayısal harita haline getiriyoruz.

İş bu. Binlerce harita yapılıyor. Bir gün Salim binbaşı yanıma geldi . Adam felaket tedirgin. Gözleri kan çanağı. Belli bütün gece uyumamış. Çok sigara içen bir adamdı. Sigara üstüne sigara içmiş belli.

- Ersin bey..
-Salim binbaşı..
- abi bir konu var.
-eee

Salim binbaşı askerlikten kalma alışkanlık felaket rahatsız. Söyleyecek söyleyemiyor bir türlü. Kıvranıp duruyor.

- söylesene be adam ne var.. ?
- abi ben şu poligonları kontrol ediyordum da bir..
- hangi poligonları?
-şu Amerikalıların sabunlayıp gönderdikleri..
- EEEE.. Noolmuş onlara..
- yanlış dengelemişler abi..
-Salim ne diyon olum sen.. ? O kadar haritacı var orada.. Nasıl yanlış dengelerler. ?
- abi iki gecedir uyumadım. Hep kontrol ettim. Yanlış valla.
- ne kadar yanlış.. ?
- Deniz seviyesinde bir metre 12 cm abi..
ÇÜÜÜŞ .. Manyakmısın Salim..
- abi o yüzden iki gecedir uyumuyom ya.. Hep bir daha yaptım hesabı..
- sen şimdi eve git. Dinlen.. Yarın gel salim kafa bir daha hesapla. Sonra bir formül buluruz artık.

Lafı çok uzatmayalım. Salim binbaşının heabı doğru idi. Amerikalı mühendisler yanlış hesaplamış, idare de hatayı görmemiş ve poligonlara onay vermişti ve haritayapımı başlamıştı, kimsenin göremediği hatayı dünyanın öbür ucunda bizim salim binbaşı buldu iyi mi..

Biz durumu Amerikalılara rapor ettik. Amerikalılar hesapları konteol ettiklerini söyleyip , yanlış olmadığını ve projeye gönderilen poligonlara göre devam etmemizi so derece küstah bir yazı ile ilettiler.

Adamlar bizi adam yerine koymuyorlardı iyi mi? Biz önce bu durumu raporladık. Tutanak ile kayır altına aldık. Salim binbaşının düzeltme hesaplarını da ekledik ve doğru poligon değerlerini Amerika ya  gönderdik.

Bizim rapor sümenaltı edildi. Kimse bizi dinlemedi. Biz de iki yıl boyunca her gönderdiğimiz partinin başına şerh düştük. Poligon hesabı hatalıdır diye.

İki yıl sonra birgün, Amerikalı Genel Müdür hışımla odaya girdi .. Ağladı ağlayacak, Biz Almanya ya bağlıyız. Almanya bölge müdürü bunu haşlamış belli .. Çok büyük kriz var demekki bizim " managing director " neredeyse yolcu..

- Ersin sizin yaptığınız haritaları ... Diye böğürüyor..

İdare ile geçici kabuke çıkılmış , limanda 1.12 m hata çıkmış. Tam da iki yıl önce Salim binbaşının hesapladığı gibi.  :)

Adam böğürüp duruyor , ben omuz silktim, dur bakalım dedim neymiş bir araştıralım. Amerika da tüm şirket ayağa kalkmış acil bizden rapor bekliyorlar.. Biz daha bakarken talimat geldi , ilk uçak ile Amerikaya gelsin proje müdürü diye.. Amerika ofiste herkes boku bize atıyormuş Türkler hata yaptı diye..

Bizim managing directör , bir bahane bulup Amerika ya gelmedi. Ben tek başıma gitmek zorunda kaldım. Yolda giderken , kendime mükemmel bir Amerika tatil planı hazırladım.

Kocaman bir salonda , genel müdür, genel müdür yardımcıları , tüm harita depatmanı kim varsa koca şirkette beni bekliyorlar. Odaya girdim. Gün benim günüm.

Ağır ve yavaş hareketler ile gösterilen yere oturdum. Koca toplantı odasında çıt yok. Genel müdür son derece sakin bir ses ile haritaların yanlış olduğunu, idare ile yapılan geçici kabulde tüm haritaların reddedildiğini, hakedişlerin durduğunu, ama hepsinden kötüsü idareye rezil olduklarını söyledi. Merkez harita departmanı hatanın bizim tarafımızdan  yapıldığını belirten bir rapor hazırlamış.

Harita müdürü, bu iddasını kanıtlayacak karmaşık, kimsenin anlamadığı bir konuşma yaptı. Bitirdiğinde , yine bir sessizlik oldu ve 79 yaşındaki genel müdür , koca eliylebana buyrun dercesine işaret etti. Kimse konuşmuyor.

Ben , iki yıl önce hasıraltı ettikleri raporu  çoğaltmıştım ve önce genel müdür olmak üzere tüm ilgililere verdim. Sonra her harita balyası üzerinde yazan şerh yazımızdan örnekleri önlerine koydum. Tam bir klasör evrak. Hepsinde şerhimiz var Türkiye ofsi olarak. Arazide çıkan hata ile bizim iki yıl önce öngördüğümüz hata aynı. Tamı tamına bir metre on iki santim.!

Sonrasında da harita müdürünün bu rapor karşılığında yazdığı küstah devam edin talimatını herkese dağıttım.

İtiraf edeyim, çok keyif aldım. Genel Müdür dödü ve tek bir cümle söyledi. Demek hatayı Türkler yapmamış..

Sonrasında görüntü şöyleydi, her kafadan bir ses çıkıyor, harita deparmanı bbirine girmiş kavga ediyordu. Kıyamet kopmuştu sizin anlayacağınız.

Genel müdür herkesi susturdu. Bana dönüp, madem hatayı bulmuşsunuz.. Düzeltmek için bir Türkiye ofisinin bir önerisi olacak mı  ? diye sordu.

Bu fakir mühendis reisiniz, zaten tüm haritaları iki kez yaptırmıştı. Hatalı olanlar gönderilmiş, doğru olanlar arşivlenmişti.

Masanın altından yanımda getirdiğim iki top harita çıkardım. Birisi geçici kabulde red edilen yanlış harita , diğeri de doğru olanı.

Doğru haritaları görünce zavallı genel müdür çocuk gibi çığlık attı. Benden pek hoşlanmayan yardımcısı bile el çırptı.

Ben, haritaların tamamının doğru olarak Türkiye de arşivlendiğini, personelin yaptığı işe inandığını ve biz Türklerin şerefine düşkün iyi mühendisler olduğumuzu bu yüzden tüm personelin fazla mesai almadan aynı haritaları bu kez de doğru olarak ürettiğini, harcanan fazla mesai hesaplarını da ayrı bir dosya olarak sundum.

Genel müdürün biz Türkiye ofisinin bu özverili çalışmasını ödüllendireceğinden emin olduğumu da söyleyip, fazla mesai dosyasını yardımcısının önüne doğru ittirdim.

Genel müdür, önce bu özverili hareketi öve öve bitiremedi ve bu fazla maesailerin de Amerikadaki harita değartmanından kesilerek tarafımıza ödenmesi talimatı verdi.

Biz , Türkiye ofisi olarak o yıl 16 yurt dışı ofis içinde en karlı ve dolayısı ile en başarılı ofis seçildik. Genel Müdür imzalı teşekkür  mektubu  uzun süre diplomamın yanında asılı durduydu. Terfi edip , Amerika ofisine tayin ettilerdi beni..

Hey gidi günler.. Yani demem o ki , Amerikalı var , Amerikalı var..

Dede sen Amerikalı mühendisten iyi mi bilicen diyince yazmadan edemedim..

Bir de son not,. Bazen forumlarda okuyorum. Tekneler ile ilgili mühendislik hesapları yapılmış tekne filan derler.. Her mühendislik hesabı her zaman doğru olmayabiliyor dostlar..  :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Oğuzhan Oğuz - 20 Eylül 2017, 21:59:10
Efendim konu ile ilgisi yok ancak bu Amerikalı mühendis muhabbeti olunca , bu konu ile ilgili önemli bir anım aklıma geldi.

Maksat muhabbet.. Denizcilkle filan da ilgili değil bu arada. Sıkılırsanız okumayınız. Darılıp gücenmem.

Şimdi efendim , 1990 lı yılların son çeyreği, önemli bir Amerikan proje firmasının Türkiye ofisinde çalışıyorum. Şirket faal, proje de önemli idi isim vermeyeceğim. Amerikanın doğu yakasındaki en öenmli beş şehrinden birisinin sayısal haritalarını yapıyoruz. O zamanlar bu sayısal harita işi çok yeni.. Tüm klasik haritalar yeniden yapılıyor.

Koca şehrin sayısal haritalarını da biz yapacağız. Efendim mesleğe harita deparmanında başladığımdan, konuya az bira vakıfım. Proje bana verildi. Harita genel komutanlığından emekli fotogonometri operatörlerinden bir ekip oluşturduk. Başlarında da dehşet bir adam, Semih binbaşı var. Semih binbaşı harita mühendisi.

Bu harita nasıl yapılır bilirmisiniz? Hani hep konuştuğumuz, Navionics te kullandığımız haritalar? sonuçta bir resim ama mesela o kontur yani derinlik çizgileri nasıl çizilir? Her noktayı da ölçmüyor ya bu adamlar canım? Kotlar , koordinatlar nasıl doğru çıkar?

Her bi halttan anlayan reisiniz elbette bu konuda da profesyonel olarak çalışmıştır gördüğünüz üzere.

Biraz hafif teknik bilgi vereyim. Meraklıların hoşuna gidecek sanırım.

Efendim, haritalar fotogonometri ile yapılır. Yani hava fotoğrafları geometrisi yöntemi desek sanırım daha anlaşılır olacak.

Haritası yapılacak olan bölgenin hava fotoğrafları özel bir kamera ile çekilir. Bu kameranın özelliği iki objektifi olmasıdır. Sanırım sonrasında kısa aralıklar ile aynı bölgeyi tek bir objektif ile çekince de benzer fotoğraflar elde edilmeye başlandi. Bugün de yöntem değişmemiştir.

Hava fotoğrafları çekilmeden önce , haritası yapılacak olan bölgenin yerde nirengi ağı oluşturulur. Bu nirengi noktaları çok önemlidir. GPS de bu nirengi noktalarını kullanır.

Bunlar dünya üzerinde , kot ve koordinatları çok hassas olarak ölçülmüş ve dengelenmiş bildiğiniz kalem ucu gibi noktalardır. Büyük , ağır beton kalıplar üzerine yerleştirilmişlerdir.

İşte haritası yapılacak olan bölgeye , bu çok hassas koordinatlardan ölçülerek alınan yeni noktalar atılır. Bunların her birine poligon denir. Bu poligonlar arazinin özelliklerini yansıtırlar ve hakim noktalarda olurlar. Yüzlerce poligon araziye döşenir. Sonra bunlar  sanki inka işaretleriymiş gibi kireçle kocaman kocaman işaretlenir. Ki hava fotoğrafı çekildiğinde görünsünler.

Bu poligonlar teodolit adı verilen dürbünlü , mesafe ve açı ölçerler ile ölçülürler.

Sonra poligon hesabı yapılır. Daha önceden yazmıştık ya bryerlerde matamatik bir modeldir diye. Yaptığınız hiç bir ölçüm doğru olmadığından ve hata payı içerdiğinden, birbirinden hareketle ölçülen bu poligonlar bir ağ şeklinde kapatılır. Kapatma kabul edilebilir hata payı içermelidir. Yani siz bir nirengi noktasından çıkıp, yüz poligon atıp, sonra tekrar aynı nirengi noktasına geri geldiğinizde 10 cm lik bir hata kabul edilebilir bir hata olur. Ama eğer bu hata bir metre olursa sizi işten atarlar. !

Sonra bu hata , ölçümü yapılan o yüz noktaya dağıtılır. Buna mühendislikte dengeleme ,topoğraflar arasında ise sabunlama denir.

Binlerce hava fotoğrafı çekilir. Bunların hepsi aynı kamera açısında ve çifter çifterdir. Bunlar çok özel fotoğraflardır, kamaera açısı, uçak yüksekliği hep bilinemk zorundadır.

Niye fotoğraflar çifter çifter çekilir.? Anlatalım efendim. Fotogonometri makinesini kullanan operatör üç boyutlu görebilsin diye. Efendim imsan gözünün üç boyutlu görebilmesi için iki göz gerekiyor.

Eşer siz , bir objeyi ayrı ayrı kısa saliseler içerisinde sıra ile gözlere gösterebilirseniz üç boyutlu görürsünüz. İşte bu fotogonometri makinesi de operatöre fotoğrafları ayrı ayrı gösteren basit bir cihaz aslında. Böylece operatör fotoğrafları üç boyurlu görür ve haritayı çizer.

Çizer çizmesine de , operatörün çizdiği sadece bir resimdir. Onu o karasal çalışma ile yani polgionlar ile dünya yüzeyine yapıştıran bir hesap yöntemi vardır. İşte poligonlar bunun için kullanılır.

Özetle efendim , harita böyle yapılır. Umarım çok sıkmadım.

Şimdi hikayeye dönebiliriz. Amerikadan bize hava fotoğrafları geliyor, biz de bunları harita olarak çizip, bize Amerikadan gönderilen poligon ağına göre sayısal harita haline getiriyoruz.

İş bu. Binlerce harita yapılıyor. Bir gün Salim binbaşı yanıma geldi . Adam felaket tedirgin. Gözleri kan çanağı. Belli bütün gece uyumamış. Çok sigara içen bir adamdı. Sigara üstüne sigara içmiş belli.

- Ersin bey..
-Salim binbaşı..
- abi bir konu var.
-eee

Salim binbaşı askerlikten kalma alışkanlık felaket rahatsız. Söyleyecek söyleyemiyor bir türlü. Kıvranıp duruyor.

- söylesene be adam ne var.. ?
- abi ben şu poligonları kontrol ediyordum da bir..
- hangi poligonları?
-şu Amerikalıların sabunlayıp gönderdikleri..
- EEEE.. Noolmuş onlara..
- yanlış dengelemişler abi..
-Salim ne diyon olum sen.. ? O kadar haritacı var orada.. Nasıl yanlış dengelerler. ?
- abi iki gecedir uyumadım. Hep kontrol ettim. Yanlış valla.
- ne kadar yanlış.. ?
- Deniz seviyesinde bir metre 12 cm abi..
ÇÜÜÜŞ .. Manyakmısın Salim..
- abi o yüzden iki gecedir uyumuyom ya.. Hep bir daha yaptım hesabı..
- sen şimdi eve git. Dinlen.. Yarın gel salim kafa bir daha hesapla. Sonra bir formül buluruz artık.

Lafı çok uzatmayalım. Salim binbaşının heabı doğru idi. Amerikalı mühendisler yanlış hesaplamış, idare de hatayı görmemiş ve poligonlara onay vermişti ve haritayapımı başlamıştı, kimsenin göremediği hatayı dünyanın öbür ucunda bizim salim binbaşı buldu iyi mi..

Biz durumu Amerikalılara rapor ettik. Amerikalılar hesapları konteol ettiklerini söyleyip , yanlış olmadığını ve projeye gönderilen poligonlara göre devam etmemizi so derece küstah bir yazı ile ilettiler.

Adamlar bizi adam yerine koymuyorlardı iyi mi? Biz önce bu durumu raporladık. Tutanak ile kayır altına aldık. Salim binbaşının düzeltme hesaplarını da ekledik ve doğru poligon değerlerini Amerika ya  gönderdik.

Bizim rapor sümenaltı edildi. Kimse bizi dinlemedi. Biz de iki yıl boyunca her gönderdiğimiz partinin başına şerh düştük. Poligon hesabı hatalıdır diye.

İki yıl sonra birgün, Amerikalı Genel Müdür hışımla odaya girdi .. Ağladı ağlayacak, Biz Almanya ya bağlıyız. Almanya bölge müdürü bunu haşlamış belli .. Çok büyük kriz var demekki bizim " managing director " neredeyse yolcu..

- Ersin sizin yaptığınız haritaları ... Diye böğürüyor..

İdare ile geçici kabuke çıkılmış , limanda 1.12 m hata çıkmış. Tam da iki yıl önce Salim binbaşının hesapladığı gibi.  :)

Adam böğürüp duruyor , ben omuz silktim, dur bakalım dedim neymiş bir araştıralım. Amerika da tüm şirket ayağa kalkmış acil bizden rapor bekliyorlar.. Biz daha bakarken talimat geldi , ilk uçak ile Amerikaya gelsin proje müdürü diye.. Amerika ofiste herkes boku bize atıyormuş Türkler hata yaptı diye..

Bizim managing directör , bir bahane bulup Amerika ya gelmedi. Ben tek başıma gitmek zorunda kaldım. Yolda giderken , kendime mükemmel bir Amerika tatil planı hazırladım.

Kocaman bir salonda , genel müdür, genel müdür yardımcıları , tüm harita depatmanı kim varsa koca şirkette beni bekliyorlar. Odaya girdim. Gün benim günüm.

Ağır ve yavaş hareketler ile gösterilen yere oturdum. Koca toplantı odasında çıt yok. Genel müdür son derece sakin bir ses ile haritaların yanlış olduğunu, idare ile yapılan geçici kabulde tüm haritaların reddedildiğini, hakedişlerin durduğunu, ama hepsinden kötüsü idareye rezil olduklarını söyledi. Merkez harita departmanı hatanın bizim tarafımızdan  yapıldığını belirten bir rapor hazırlamış.

Harita müdürü, bu iddasını kanıtlayacak karmaşık, kimsenin anlamadığı bir konuşma yaptı. Bitirdiğinde , yine bir sessizlik oldu ve 79 yaşındaki genel müdür , koca eliylebana buyrun dercesine işaret etti. Kimse konuşmuyor.

Ben , iki yıl önce hasıraltı ettikleri raporu  çoğaltmıştım ve önce genel müdür olmak üzere tüm ilgililere verdim. Sonra her harita balyası üzerinde yazan şerh yazımızdan örnekleri önlerine koydum. Tam bir klasör evrak. Hepsinde şerhimiz var Türkiye ofsi olarak. Arazide çıkan hata ile bizim iki yıl önce öngördüğümüz hata aynı. Tamı tamına bir metre on iki santim.!

Sonrasında da harita müdürünün bu rapor karşılığında yazdığı küstah devam edin talimatını herkese dağıttım.

İtiraf edeyim, çok keyif aldım. Genel Müdür dödü ve tek bir cümle söyledi. Demek hatayı Türkler yapmamış..

Sonrasında görüntü şöyleydi, her kafadan bir ses çıkıyor, harita deparmanı bbirine girmiş kavga ediyordu. Kıyamet kopmuştu sizin anlayacağınız.

Genel müdür herkesi susturdu. Bana dönüp, madem hatayı bulmuşsunuz.. Düzeltmek için bir Türkiye ofisinin bir önerisi olacak mı  ? diye sordu.

Bu fakir mühendis reisiniz, zaten tüm haritaları iki kez yaptırmıştı. Hatalı olanlar gönderilmiş, doğru olanlar arşivlenmişti.

Masanın altından yanımda getirdiğim iki top harita çıkardım. Birisi geçici kabulde red edilen yanlış harita , diğeri de doğru olanı.

Doğru haritaları görünce zavallı genel müdür çocuk gibi çığlık attı. Benden pek hoşlanmayan yardımcısı bile el çırptı.

Ben, haritaların tamamının doğru olarak Türkiye de arşivlendiğini, personelin yaptığı işe inandığını ve biz Türklerin şerefine düşkün iyi mühendisler olduğumuzu bu yüzden tüm personelin fazla mesai almadan aynı haritaları bu kez de doğru olarak ürettiğini, harcanan fazla mesai hesaplarını da ayrı bir dosya olarak sundum.

Genel müdürün biz Türkiye ofisinin bu özverili çalışmasını ödüllendireceğinden emin olduğumu da söyleyip, fazla mesai dosyasını yardımcısının önüne doğru ittirdim.

Genel müdür, önce bu özverili hareketi öve öve bitiremedi ve bu fazla maesailerin de Amerikadaki harita değartmanından kesilerek tarafımıza ödenmesi talimatı verdi.

Biz , Türkiye ofisi olarak o yıl 16 yurt dışı ofis içinde en karlı ve dolayısı ile en başarılı ofis seçildik. Genel Müdür imzalı teşekkür  mektubu  uzun süre diplomamın yanında asılı durduydu. Terfi edip , Amerika ofisine tayin ettilerdi beni..

Hey gidi günler.. Yani demem o ki , Amerikalı var , Amerikalı var..

Dede sen Amerikalı mühendisten iyi mi bilicen diyince yazmadan edemedim..

Bir de son not,. Bazen forumlarda okuyorum. Tekneler ile ilgili mühendislik hesapları yapılmış tekne filan derler.. Her mühendislik hesabı her zaman doğru olmayabiliyor dostlar..  :)
Yarın nirengi noktaları , poligonlar, fotogrametri cihazı fotğraflarını bu mesajın altına koyayım ki görsel olarak bilgi verip konuya uzak reislerimize aktaralım. Hala çift objektifle çekiliyor bu arada :) biz 1800 km uzunluğunda 5 km genişliğinde koridoru  boru hattı için Türkiye'yi havadan fotoğrafladık. :)



Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 20 Eylül 2017, 22:12:44
 ;D ;D ;D

Helal sana
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ahmet Bom - 20 Eylül 2017, 22:43:17
:)  :)

İyi yapmışsın Ersin Reis
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Öcal Turan - 21 Eylül 2017, 01:51:36
General Motors da İzmir Torbalıdaki fabrikasında yönetici olarak çalışıyordum.

Türkiye deki fabrika Almanya daki bir fabrikanın atelyesi kadar büyüklükte.
Genelde CKD (Complately Knock Down) parça gelip monte oluyor. dişe değer yatırım boyahanesi , öyle bir yer.

Tasarruf önerileri kutusu diye bir kutu var öneriyi yapıyorsun , kabul edilirse ikramiye alıyorsun öyle bir sistem vardı.

Bizim montaj hattındaki işçilerden birisi araçlarda şöför tarafı kapı üstü el tutamağının  gereksiz olduğunu , şöförün onu hiç bir zaman kullanamayacağını , arabaya konulmamasını söyleyerek tasarruf önerisinde bulundu .

Bu tutamağın değeri 2 mark idi ama firmanın dünya üzerindeki üretimi yıllık 6 milyon araç olunca tasarruf rakamı anormal bir miktara ulaşıyordu.

Öneri bir ay sonra kabul edildi ve diğer ay sonrasından itibaren bu elcek sadece A segmenti (üretimin % 10 u) lüks ve sakat arabalarına konuldu , işçiye de iki maaş mı üç maaş mı bir ikramiye verildi , sevinmişti garibim.

Amerikalı deyince aklıma geldi .   8)



Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 21 Eylül 2017, 08:41:06
Bu arada sorulmuştu demek gözden kaçabiliyor..

Forumun hukuki sahipliği Bülent üzerinde . Üç yıllığına. Bu o zaman üye olan 150 kadar üyenin seçimi ile belirlendi.üç yıl sonra seçim yapılacak ve bir başka reis bu sahipliği üstlenecek. Kural böyle.

Moderatörlük işlerini yürüten koca reis ise beş kişiden oluşuyor. Hukuki sahip , zaten seçimle geldiğinden yeniden seçime girmiyor ve doğal üye. Diğer dört kişi seçiliyorlar. İki yıllığına .. İki yıl sonra bir önceki seçimde en çok ve en az oy alan kişiler koca reis ten yani korsan dili ile söylersek moderasyondan ayrılıyor.

Bu ve bunun gibi kurallar da üyelerin kararı ile oylanarak belirlendi.

Keza forum giderlerinin nasıl karşılanacağının yöntemi de üyelerce belirlendi.

Böylece Heyamola Hey, hiçkimsenin sahibi olmadığı ama herkesin sahibi olduğu bir forum olmuş oluyor..

Bir de meşhur kural var tabi.. Hani şu incitme ile başlayan :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Öcal Turan - 21 Eylül 2017, 08:56:00
Ersincim, adamlar betondan tekne yapmışlar - ki ilk duyduğumda çok şaşırmıştım-, sactan tekne yapmışlar, alüminyumdan tekne yapmışlar..
Bunların hiçbiri tek başına yüzmez..

M.Ö. 287-M.Ö. 212 yılları arasında Siracusa Sicilya’da yaşayan bir adam "suyun kaldırma kuvvetini" bulmuş. Yaklaşık 2300 yıl önce..

Ne demek istediğini anladığımı sanıyorum ama gidiş yolun doğru değil sanki.. :)

 :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Öcal Turan - 21 Eylül 2017, 09:53:39
Ersin bu yazını görmamiştim , aklımın erdiği kadarıyla cevap vermem lazım , forumu okuyan dışardan birisi yanlış yönlenebilir. Hem son paragrafın boşta kalır , üzülmeni istemem . :)

Eh ben de zaten romantik dönem derken kelime anlamını biraz çarpıtarak kullandım.  :)

Şimdi bakınız geçenlerde yine yabancı kaynakları okurken bir şey dikkatimi çekti.

1940 lı yıllarda fiberglas tekne imal edilmeye başlandığında , ilkyapılan formlar, ahşap teknelerin formları.

Doğal olan bu. Suda yelkenle gidebilecek fiziksel form belli ,  yelkenli tekneyi en iyi rüzgar ve ona karşı  kuvvet olan suyun  salmaya yaptığı direnç  götürür ,o yüzden apaz seyir en hızlısıdır. Hani baş ve işaret parmaklarının arasında sıkıştırdığın karpuz çekirdeğinin fırlaması gibi .

Omurga salma , skeg pala v.s. Sonra ve zamanla bu form , yani salma yapısı değişiyor. Malumunuz şimdi kullanılan torpil salma yaygınlaşıyor. Tekneler genişliyor. Neden?

Torpil salma ahşap tekneye yapılamaz da ondan. Riskli olur :) , Salmayı derinleştirdikçe daha az kilo kullanabilirsin doğrultma momenti için bu da sürat isteyenler için ağırlık tasarrufu. Yine gövde kıça doğru genişledikçe teknenin su üzerinde sörf yaparak süratlenme etkisi artıyor. Pupa seyirde dalgayı alışı veya sert havada salınımı rahatsızlaşıyor ama kimisi sürat seviyor işte. :)

Ahşap tekne formu, fiberglas için uygun değil de ondan. ( bir iki çok iyi tasarlanmış fiber tekneyi hariç tutuyorum, onlar da efsane oluyorlar zaten) Ahşap yüzüyor . Ama fiber yüzmüyor.

Fiber tekne için daha geniş yüzeylere ihtiyaç var. Hem fiberglass bir sektör haline gelmiş. 

Bknz. Yukarıda cevabı var Eyüp hocam vermiş..

Ahşap tekne kötüleniyor hemen. İlk teken alacak adama neden fiber diye sorun, cevabı ahşap ile uğraşamam olacaktır. Sonra görürsünüz ki fiber tekne de en az ahşap kadar bakım istiyor. Ahşap bakımdan sonra sıfır gibi olurken, fiber de asla sıfır görüntüyü yakalayamazsınız üstelik.

Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur. :), benim teknemi gördün, 26 yaşında , nasıl görünüyordu ?

Bir de hemen yeşil , ve çevreci söylem ortaya konuyor. Ya bu fiber tekneler yerine ahşap kullanılsaydı. ? Ağaç kalmazdı değil mi.. ? Allah korusun.. İyi ki fiber var.

Oysa ve bence öyle değil işte , fiber değil de hala ahşap kullanılıyor olsaydı, o zaman endüstriyel ormancılık çok ciddi gelişim kaydedecekti. Belki de yeni ağaçlar üretilecekti. Tik kadar dayanıklı , ladin kadar esnek, tekne yapımı için melezlenmiş bir kereste.. Neden olmasın ?

Doğru değil, Bülent reis yanıtlamış yukarıda.


Onun yerine finer teknolojisi geliştirildi. Neden? Çok karlı..

İşçilik kolay ve fabrikasyon üretim yapılabiliyor. Çok karlı olduğunu zannetmiyorum ama bu sayede tekne sayısı ve denize çıkanlar çoğaldı.

Marinalarda en çok şu ayrılmış çöp tenekelerine gülerim. Hani kağıt , cam filan ayrılıyor ya.. Bunlar zaten çöp tesislerinde ayrılıyor o ayrı konu. Ama 50 feet fiber teknesinden çıkıp, çöpleri ayrıştırmış teken sahipleri çok güldürür beni.

Ahşap tekne sahipleri çöp çıkarmıyorlarmı ? Sürdüğün zehirli ,vernik, tutkal ne olacak ? Hem Karadeniz de kestane , Birmanya da Teak in kökü kurumak üzere biliyormusun ?

Fiberglass geri dönüşümü olmayan bir malzeme. biliyormuydunuz. ?

Bülent reis yanıtlamış yukarıda.

Fiberglass yüzmüyor. O yüzden de panel şeklinde üretilip, arasında daha hafif malzemeler ile dolgu yapılıyor.

Eyüp hocam cevaplamış yukarıda , ayrıca kim dedi bu dolgu işini sana. ? :)


Kedisi yüzmeyen bir malzemeden yapılan bir " modern " teknenin formu da o yüzden binlerce yılın tecrübesinden apayrı bir formda üretiliyor.

Cevap yukarıda.

Geri dönüşümü olmayan malzemeden yapılan, geleneksel formlar ile ilgisi bile olmayan bu tekneleri de toplumların çevreye duyarlı en elit kesimi kullanıyor  iyi mi?

Oysa tekneler ağaçtan yapılıyor olsa , endüstriyel ormancılık çok daha gelişecek, ormanlar, ağaçlar saha bir önemli olacaklar insan için.

Hiç ormanda dolaşmamış, ormana sadece piknik yapmak için giden kişiler gerçekten bir orman gördüklerinde şaşkınlıklarını gizliyemiyor. Endüstriyel ormancılık sadece ağaçları kesmiyor. Buduyor. Ağaçları daha da gelişsin diye seyrekleştiriyor, bir ormandan kereste olarak öyle çok yan ürün çıkıyor ki..

Hem , fiber endüstrisine göre , daha çok insan istihdam ediyor edüstriyel orman.

Eğer tekneler ağaçtan olsaydı , bilinenin aksine daha çok ormanımız, daha temiz denizlerimiz ve daha çok orman ile ilgili iş yapan insanımız olurdu. Daha temiz hava solurduk. Ormanlar daha kıymetli olurdu bizler için hem.

Endüstriyel amaçlar ile yetiştirilmiş bir ormanı sıkıysa yakınız bakalım neler olurdu o zaman?

Bülent reis cevaplamış yukarıda ,


Doğru dürüst teknelere binerdik. Spor salonlarında hiçbiryere gitmeden koşacağımıza, biraz zımpara ile aynı kaloriyi harcardık işte..

Ağaç tekne demek , daha çok orman , daha temiz hava, daha temiz deniz, daha çok iş ve daha adil gelir paylaşımı , daha uygun fiyat demek olurdu.

Yanlış , daha çok işçilik daha pahalı demek.


İyi ki fiber var ağaçlara yazık olmasın.. Şeytani bir akıl..

Doğru. :)


E peki bu kadar ağırlaşmış , yüzebilen bir yüzey sağlanmış ama gidemeyen bir fiber tekne nasık yol alacak..? Gelsin koca koca yelkenler , büyük beygir motorlar..

Yanlış , ahşap tekne daha ağır. Fiber daha hızlıdır , daha az da yelken ister.

Kadınlara oyna , bu kadar tost gibi basılmış tekenyi, konfora bula, ekipmanla doldur, lüks ve gereksiz ne varsa monte et, sonra binlerce Euroya sat.

Ahşap tekne layığı ile yapıldığında daha pahalıya malolur.
Kadınlara oynama da göreyim , zehir ederler hayatı adama , erken ölürsün. :)


Şeytani dehadan başka bir şey değil bu dostlar.

Doğru.

Sonra bunları yazana da bu yazdıklarına dair hiç bir fikir öne sürme, ve böyle olduğu halde de sabit fikirli de..

Dedim işte, ne oldu ?  :D

Yakışır..

 Sağol. :)

Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 21 Eylül 2017, 10:25:29
Evet, Sahici bir laylon tahta tartışması başlıyor.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Öcal Turan - 21 Eylül 2017, 10:35:38
Evet, Sahici bir laylon tahta tartışması başlıyor.

Ahşabın romantikliğine ,nostaljiye filan girmiyorki . ::)
Bence tartışma bitti. :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: nuri_kongur - 21 Eylül 2017, 11:44:10
Helal olsun Ersin reis. Şahsen kişisel tarihi severim. Zevkle okudum, Amerika maceranı


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Oğuzhan Oğuz - 21 Eylül 2017, 12:20:15
Efendim konu ile ilgisi yok ancak bu Amerikalı mühendis muhabbeti olunca , bu konu ile ilgili önemli bir anım aklıma geldi.

Maksat muhabbet.. Denizcilkle filan da ilgili değil bu arada. Sıkılırsanız okumayınız. Darılıp gücenmem.

Şimdi efendim , 1990 lı yılların son çeyreği, önemli bir Amerikan proje firmasının Türkiye ofisinde çalışıyorum. Şirket faal, proje de önemli idi isim vermeyeceğim. Amerikanın doğu yakasındaki en öenmli beş şehrinden birisinin sayısal haritalarını yapıyoruz. O zamanlar bu sayısal harita işi çok yeni.. Tüm klasik haritalar yeniden yapılıyor.

Koca şehrin sayısal haritalarını da biz yapacağız. Efendim mesleğe harita deparmanında başladığımdan, konuya az bira vakıfım. Proje bana verildi. Harita genel komutanlığından emekli fotogonometri operatörlerinden bir ekip oluşturduk. Başlarında da dehşet bir adam, Semih binbaşı var. Semih binbaşı harita mühendisi.

Bu harita nasıl yapılır bilirmisiniz? Hani hep konuştuğumuz, Navionics te kullandığımız haritalar? sonuçta bir resim ama mesela o kontur yani derinlik çizgileri nasıl çizilir? Her noktayı da ölçmüyor ya bu adamlar canım? Kotlar , koordinatlar nasıl doğru çıkar?

Her bi halttan anlayan reisiniz elbette bu konuda da profesyonel olarak çalışmıştır gördüğünüz üzere.

Biraz hafif teknik bilgi vereyim. Meraklıların hoşuna gidecek sanırım.

Efendim, haritalar fotogonometri ile yapılır. Yani hava fotoğrafları geometrisi yöntemi desek sanırım daha anlaşılır olacak.

Haritası yapılacak olan bölgenin hava fotoğrafları özel bir kamera ile çekilir. Bu kameranın özelliği iki objektifi olmasıdır. Sanırım sonrasında kısa aralıklar ile aynı bölgeyi tek bir objektif ile çekince de benzer fotoğraflar elde edilmeye başlandi. Bugün de yöntem değişmemiştir.

(https://i.hizliresim.com/DyEQMl.png) (https://hizliresim.com/DyEQMl)

Hava fotoğrafları çekilmeden önce , haritası yapılacak olan bölgenin yerde nirengi ağı oluşturulur. Bu nirengi noktaları çok önemlidir. GPS de bu nirengi noktalarını kullanır.

Bunlar dünya üzerinde , kot ve koordinatları çok hassas olarak ölçülmüş ve dengelenmiş bildiğiniz kalem ucu gibi noktalardır. Büyük , ağır beton kalıplar üzerine yerleştirilmişlerdir.

İşte haritası yapılacak olan bölgeye , bu çok hassas koordinatlardan ölçülerek alınan yeni noktalar atılır. Bunların her birine poligon denir. Bu poligonlar arazinin özelliklerini yansıtırlar ve hakim noktalarda olurlar. Yüzlerce poligon araziye döşenir. Sonra bunlar  sanki inka işaretleriymiş gibi kireçle kocaman kocaman işaretlenir. Ki hava fotoğrafı çekildiğinde görünsünler.

(https://i.hizliresim.com/EybXYq.png) (https://hizliresim.com/EybXYq)

Bu poligonlar teodolit adı verilen dürbünlü , mesafe ve açı ölçerler ile ölçülürler.

Sonra poligon hesabı yapılır. Daha önceden yazmıştık ya bryerlerde matamatik bir modeldir diye. Yaptığınız hiç bir ölçüm doğru olmadığından ve hata payı içerdiğinden, birbirinden hareketle ölçülen bu poligonlar bir ağ şeklinde kapatılır. Kapatma kabul edilebilir hata payı içermelidir. Yani siz bir nirengi noktasından çıkıp, yüz poligon atıp, sonra tekrar aynı nirengi noktasına geri geldiğinizde 10 cm lik bir hata kabul edilebilir bir hata olur. Ama eğer bu hata bir metre olursa sizi işten atarlar. !

(https://i.hizliresim.com/2EyDgN.png) (https://hizliresim.com/2EyDgN)


Sonra bu hata , ölçümü yapılan o yüz noktaya dağıtılır. Buna mühendislikte dengeleme ,topoğraflar arasında ise sabunlama denir.

Binlerce hava fotoğrafı çekilir. Bunların hepsi aynı kamera açısında ve çifter çifterdir. Bunlar çok özel fotoğraflardır, kamaera açısı, uçak yüksekliği hep bilinemk zorundadır.

Niye fotoğraflar çifter çifter çekilir.? Anlatalım efendim. Fotogonometri makinesini kullanan operatör üç boyutlu görebilsin diye. Efendim imsan gözünün üç boyutlu görebilmesi için iki göz gerekiyor.

Eşer siz , bir objeyi ayrı ayrı kısa saliseler içerisinde sıra ile gözlere gösterebilirseniz üç boyutlu görürsünüz. İşte bu fotogonometri makinesi de operatöre fotoğrafları ayrı ayrı gösteren basit bir cihaz aslında. Böylece operatör fotoğrafları üç boyurlu görür ve haritayı çizer.

Çizer çizmesine de , operatörün çizdiği sadece bir resimdir. Onu o karasal çalışma ile yani polgionlar ile dünya yüzeyine yapıştıran bir hesap yöntemi vardır. İşte poligonlar bunun için kullanılır.

(https://i.hizliresim.com/mJdQPP.png) (https://hizliresim.com/mJdQPP)

Özetle efendim , harita böyle yapılır. Umarım çok sıkmadım.

Şimdi hikayeye dönebiliriz. Amerikadan bize hava fotoğrafları geliyor, biz de bunları harita olarak çizip, bize Amerikadan gönderilen poligon ağına göre sayısal harita haline getiriyoruz.

İş bu. Binlerce harita yapılıyor. Bir gün Salim binbaşı yanıma geldi . Adam felaket tedirgin. Gözleri kan çanağı. Belli bütün gece uyumamış. Çok sigara içen bir adamdı. Sigara üstüne sigara içmiş belli.

- Ersin bey..
-Salim binbaşı..
- abi bir konu var.
-eee

Salim binbaşı askerlikten kalma alışkanlık felaket rahatsız. Söyleyecek söyleyemiyor bir türlü. Kıvranıp duruyor.

- söylesene be adam ne var.. ?
- abi ben şu poligonları kontrol ediyordum da bir..
- hangi poligonları?
-şu Amerikalıların sabunlayıp gönderdikleri..
- EEEE.. Noolmuş onlara..
- yanlış dengelemişler abi..
-Salim ne diyon olum sen.. ? O kadar haritacı var orada.. Nasıl yanlış dengelerler. ?
- abi iki gecedir uyumadım. Hep kontrol ettim. Yanlış valla.
- ne kadar yanlış.. ?
- Deniz seviyesinde bir metre 12 cm abi..
ÇÜÜÜŞ .. Manyakmısın Salim..
- abi o yüzden iki gecedir uyumuyom ya.. Hep bir daha yaptım hesabı..
- sen şimdi eve git. Dinlen.. Yarın gel salim kafa bir daha hesapla. Sonra bir formül buluruz artık.

Lafı çok uzatmayalım. Salim binbaşının heabı doğru idi. Amerikalı mühendisler yanlış hesaplamış, idare de hatayı görmemiş ve poligonlara onay vermişti ve haritayapımı başlamıştı, kimsenin göremediği hatayı dünyanın öbür ucunda bizim salim binbaşı buldu iyi mi..

Biz durumu Amerikalılara rapor ettik. Amerikalılar hesapları konteol ettiklerini söyleyip , yanlış olmadığını ve projeye gönderilen poligonlara göre devam etmemizi so derece küstah bir yazı ile ilettiler.

Adamlar bizi adam yerine koymuyorlardı iyi mi? Biz önce bu durumu raporladık. Tutanak ile kayır altına aldık. Salim binbaşının düzeltme hesaplarını da ekledik ve doğru poligon değerlerini Amerika ya  gönderdik.

Bizim rapor sümenaltı edildi. Kimse bizi dinlemedi. Biz de iki yıl boyunca her gönderdiğimiz partinin başına şerh düştük. Poligon hesabı hatalıdır diye.

İki yıl sonra birgün, Amerikalı Genel Müdür hışımla odaya girdi .. Ağladı ağlayacak, Biz Almanya ya bağlıyız. Almanya bölge müdürü bunu haşlamış belli .. Çok büyük kriz var demekki bizim " managing director " neredeyse yolcu..

- Ersin sizin yaptığınız haritaları ... Diye böğürüyor..

İdare ile geçici kabuke çıkılmış , limanda 1.12 m hata çıkmış. Tam da iki yıl önce Salim binbaşının hesapladığı gibi.  :)

Adam böğürüp duruyor , ben omuz silktim, dur bakalım dedim neymiş bir araştıralım. Amerika da tüm şirket ayağa kalkmış acil bizden rapor bekliyorlar.. Biz daha bakarken talimat geldi , ilk uçak ile Amerikaya gelsin proje müdürü diye.. Amerika ofiste herkes boku bize atıyormuş Türkler hata yaptı diye..

Bizim managing directör , bir bahane bulup Amerika ya gelmedi. Ben tek başıma gitmek zorunda kaldım. Yolda giderken , kendime mükemmel bir Amerika tatil planı hazırladım.

Kocaman bir salonda , genel müdür, genel müdür yardımcıları , tüm harita depatmanı kim varsa koca şirkette beni bekliyorlar. Odaya girdim. Gün benim günüm.

Ağır ve yavaş hareketler ile gösterilen yere oturdum. Koca toplantı odasında çıt yok. Genel müdür son derece sakin bir ses ile haritaların yanlış olduğunu, idare ile yapılan geçici kabulde tüm haritaların reddedildiğini, hakedişlerin durduğunu, ama hepsinden kötüsü idareye rezil olduklarını söyledi. Merkez harita departmanı hatanın bizim tarafımızdan  yapıldığını belirten bir rapor hazırlamış.

Harita müdürü, bu iddasını kanıtlayacak karmaşık, kimsenin anlamadığı bir konuşma yaptı. Bitirdiğinde , yine bir sessizlik oldu ve 79 yaşındaki genel müdür , koca eliylebana buyrun dercesine işaret etti. Kimse konuşmuyor.

Ben , iki yıl önce hasıraltı ettikleri raporu  çoğaltmıştım ve önce genel müdür olmak üzere tüm ilgililere verdim. Sonra her harita balyası üzerinde yazan şerh yazımızdan örnekleri önlerine koydum. Tam bir klasör evrak. Hepsinde şerhimiz var Türkiye ofsi olarak. Arazide çıkan hata ile bizim iki yıl önce öngördüğümüz hata aynı. Tamı tamına bir metre on iki santim.!

Sonrasında da harita müdürünün bu rapor karşılığında yazdığı küstah devam edin talimatını herkese dağıttım.

İtiraf edeyim, çok keyif aldım. Genel Müdür dödü ve tek bir cümle söyledi. Demek hatayı Türkler yapmamış..

Sonrasında görüntü şöyleydi, her kafadan bir ses çıkıyor, harita deparmanı bbirine girmiş kavga ediyordu. Kıyamet kopmuştu sizin anlayacağınız.

Genel müdür herkesi susturdu. Bana dönüp, madem hatayı bulmuşsunuz.. Düzeltmek için bir Türkiye ofisinin bir önerisi olacak mı  ? diye sordu.

Bu fakir mühendis reisiniz, zaten tüm haritaları iki kez yaptırmıştı. Hatalı olanlar gönderilmiş, doğru olanlar arşivlenmişti.

Masanın altından yanımda getirdiğim iki top harita çıkardım. Birisi geçici kabulde red edilen yanlış harita , diğeri de doğru olanı.

Doğru haritaları görünce zavallı genel müdür çocuk gibi çığlık attı. Benden pek hoşlanmayan yardımcısı bile el çırptı.

Ben, haritaların tamamının doğru olarak Türkiye de arşivlendiğini, personelin yaptığı işe inandığını ve biz Türklerin şerefine düşkün iyi mühendisler olduğumuzu bu yüzden tüm personelin fazla mesai almadan aynı haritaları bu kez de doğru olarak ürettiğini, harcanan fazla mesai hesaplarını da ayrı bir dosya olarak sundum.

Genel müdürün biz Türkiye ofisinin bu özverili çalışmasını ödüllendireceğinden emin olduğumu da söyleyip, fazla mesai dosyasını yardımcısının önüne doğru ittirdim.

Genel müdür, önce bu özverili hareketi öve öve bitiremedi ve bu fazla maesailerin de Amerikadaki harita değartmanından kesilerek tarafımıza ödenmesi talimatı verdi.

Biz , Türkiye ofisi olarak o yıl 16 yurt dışı ofis içinde en karlı ve dolayısı ile en başarılı ofis seçildik. Genel Müdür imzalı teşekkür  mektubu  uzun süre diplomamın yanında asılı durduydu. Terfi edip , Amerika ofisine tayin ettilerdi beni..

Hey gidi günler.. Yani demem o ki , Amerikalı var , Amerikalı var..

Dede sen Amerikalı mühendisten iyi mi bilicen diyince yazmadan edemedim..

Bir de son not,. Bazen forumlarda okuyorum. Tekneler ile ilgili mühendislik hesapları yapılmış tekne filan derler.. Her mühendislik hesabı her zaman doğru olmayabiliyor dostlar..  :)
Yarın nirengi noktaları , poligonlar, fotogrametri cihazı fotğraflarını bu mesajın altına koyayım ki görsel olarak bilgi verip konuya uzak reislerimize aktaralım. Hala çift objektifle çekiliyor bu arada :) biz 1800 km uzunluğunda 5 km genişliğinde koridoru  boru hattı için Türkiye'yi havadan fotoğrafladık. :)

Bu da bonus :) pilot ve haritacımız hafif atlatmışlardı kazayı.
(https://i.hizliresim.com/jQL95j.png) (https://hizliresim.com/jQL95j)

Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 21 Eylül 2017, 12:25:23
Oğuzhan çok teşekkürler. Daha anlaşılır oldu şimdi bu harita işi..
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 21 Eylül 2017, 12:35:25
Harika olmuş böyle, eline sağlık...

Şu istikşafi kelimesini gördüm yine  ;D nefret ederim de

Meslek hayatıma yeni başlamıştım. Bir basın toplantısında Erdal İnönüye bir soru sordum, cevabını acilen merkeze bildirmem lazım. Bana gayet samimi bir şekilde "istikşafi çalışmalarımıza acilen başladık" dedi. Hayatım da ilk kez duydum bu kelimeyi.
Editörüm de bana sorumun cevabını soracak ki haberi girsinler. O kelimeyi anlamadığım için yazamamıştım tabii ki. Allahtan orada ki başka bir muhabirle sohbet ederken, sigara yakmak için notlarını masanın üzerine bırakınca gördüm de not aldım.  8)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Oğuzhan Oğuz - 21 Eylül 2017, 12:39:14
Rica ederim. Şu an üzerinde çalıştığımız, mühendisliğini yaptığımız projenin 2011 senesindeki harita mühendisliği çalışmalarından alıntılar. Bildiğim yerden gelince de kafada canlandırmaya çalışmak yerine görsellerini paylaştım :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 21 Eylül 2017, 13:19:25
Öcal abim benim..

Şimdi efendim önce şunun altını çizelim.. Benim durumum döner istiyorum ama dönmesin şstiyorum durumu.. Ben bunları yazınca kimse fiber teknesini satacak değil. Herkes harıl harıl ahşap tekne yapan usta filan da aramayacak.

Fiberglass sanırım endüstrünün çok başka alanlarında çok başka şekillerde kullanılıyor.

1  fiberglass yüzmüyor..

2 artık tekneler daha hafif olsunlar diye sandwich panel şeklinde üretiliyor. Arada sert bir köpük ve iç ve dışta da fiberglass var.

3 fiberglass birim yoğunluk olarak ahşaptan yüksek bir değerde. O yüzden batıyor zaten.

4 kimi durumlarda ve çoğunlukşa ahşap teknelerden hafif olması , daha mukavim olması ve daha geniş yüzeyleri daha ince geçebiliyor olması. Yani fiber teknenin hafif olmasının nedeni daha mukavim bir malzeme olmasından ve daha ince kullanılabilmesinden kaynaklı. Yarış tekneleri ve üretim maliyeti ve kolaylıkları dışında hafif teknenin deniE uygunluğu ayrıca tartışılmalı.

5 fiber ilk kullanılmaya başlandığında , daha sağlam ancak daha kalın ve ağırdı. O dönem eldeki tek örnek , ahşap tekne formları olduğundan bu formlar kullanıldı. Ancak bu form, yüzen bir malzeme olan ahşap için uygundu. Yüzmeyen fiber için değil.

6 o yüzden tekne tasarımları kolay ve ucuz olan fiber malzemeye uygun olarak evrildi. Torpil salmaya kadar geldi. Fiber ve efsane olmuş teknelere bakınız hepsinin formu ahşap formundan esnetilmiş formlardır.

7 ahşap teknelerde torpil salma olmaz diye bir şey yok.. Dolu örnek var. Hatta daha ağır yapıda olanını Aali Sanella da kullanmış.

8 fiber dönüşmüyor.. Ne güzel kendi dilinle yakalanmışsın. Dönüşmekten kasıt, ahşap tekneyi atıyorsun çürüyor. Fabrikada filan öğütmüyorsun yani. Senin dediğin, öğütülüp, bir başka yapıda kullanılıyor olması. Belki PVC pencerelerde dolgu malzemesi, belki shingile yapıyorlardır. Doğada kendiliğinden yok olmuyor yani.. Gübre de olmuyor. Doğaya katkısı olmuyor. Zararı oluyor.

Cevapları verdikten sonra şunun altını çizelim..

Fiber, üretim ve maliyetler açısından üretici için vazgeçilmez bir malzeme. Ancak bu malzemeye uygun formlar , geleneksel, dolayısı ile ahşap tekne formlarına göre daha az denizciler. Denizci değiller demiyorum. Daha az denizciler diyorum. Dikkat.

Efsane olmuş fiber teknelerin formları , geleneksel formlara yakın olduklarından..

Ancak bu durmda da ahşap tekneye göre denize daha fazla batıyorlar ve yavaşlıyorlar.

Burada kada karıştıran nokta şu. Beş ton ahşap, beş ton olduğu halde yüzüyor. Beş ton fiber ise denize daha çok batıyor eğer form klasik form ise.

O yüzden batılı yelkenciler meşhur westsail e worstsail diye isim takmışlar mesela.

şimdi ben bunları yazınca , millet beni ahşap hastası takıntılı, filan sanıyor ya ben en çok ona şaşırıyorum.

Yahu ben bunları okuduğum yabancı kaynaklardan öğreniyorum. Ben demiyorum yani.. Adamlar diyor..

Şimdi sorun şu.. Hani diğer konularda felsefik tartışmalar yapıyoruz ya.. Bu konu ile bağlantılı aslında.

Adam , üretim yapmak için son derece uygun bir malzeme bulmuş. Cayır cayır tekne üretiyor. Malzemesine göre de tekne tasarlatmış. Buraya kadar tamam. Sorun bunu pazarlama şeklinde..

Adam , geleneksel ve denenmiş hiç bir forma uymayan, denizde sert havalarda ciddi konfor kaybına neden olan tekneleri bir güzel " modern " diye satıyor. Hem de inanılmaz bedeller ile.. Neredeyse ev fiyatına. Üstelik arsa payı olmadan..

Geçenlerde whats up guruplarında vardı , bir yelkenci dostumuz koca fiber teknesi ile bozcaadaya yanaşamadı. Rüzgar 22 knot esiyormuş.

22 knot hava herhangi bir geleneksel tekne için , hava süper hadi yelken yapalım havası oysa..

O kadar büyük cenovan olursa 22 knot hava da zorlanırsın işte.. Biz de bunu diyoruz..

Hazır konu açılmışken size okuduğum bir makaleden alıntı yapmak istiyorum.

Büyük cenova ve buna uygun ana yelkenden oluşan markoni arma yarış armasıdır. Nitekim ilk kez America's Cup ta İtalyan takımı tarafından kullanılmış.

Büyük cenovanın yarış için olmasının tek nedeni büyüklüğü ve orsa performansı değil. Sık yön değiştiren yarış teknelerinde tramola atarken zaman kazandırıyormuş kotra armaya göre..





Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 21 Eylül 2017, 13:51:31
Şimdi bu konuda kişisel tercihleri dışarıda tutarak yazıyorum.

Ahşap harika, bu konuda tekne denildiğinde zaten herkes hem fikirdir.
Fiber çok mu kötü, az mı denizci ? Tamamen nasıl yapıldığı ile alakalı. Gözümüze Charter için yapılan ve sadece amacına hizmet eden teknelerin çokluğundan, pahalı olsa dahi, daha ulaşılabilir ve satılabilir olduğu için alındığı için ve gözümüz daha bir "yelkenli" zevki ve güvenliği aradığı için kötü geliyor. O tür tekneleri sevmiyorum, ama bütçem ona elveriyor ve fazlasına, daha doğrusu, daha "denizcisine" ulaşamıyorsam, elbette alır ve cartır, cartır kullanırım. Ki kişiler de bunu yapıyorlar.

Şu konuda haklısın bazen Facebook'da görüyorum. Geçenlerde birisi Ahşabı yerin dibine batırıp, teknelerde uzak durulması gerektiğini söylerken, bir diğeri fiberin ömrünün 10-15 yıl olduğunu büüüyüük bir öz güvenle söylüyordu. Yeni bu işlere başlayanlar için çok daha bilgilendirici ve her birinin birbirine avantaj ve dezavantajları söylenebilir. Kötülemek kesinlikle doğru değil. Her bir malzeme için diyorum. Hepsinin artıları ve eksileri var. Hiç bir mükemmel değil.

Ahşap ve "yelkenli" hazır alınabilecek pek yok, olanlar ya planlı değil ya çok pahalı ve yaptırmak, daha önce de yazmıştım herkesin harcı değil.
Ama fiber ? Çok. Her tip var, görece ulaşabilmek kolay ve yeter ki doğru yapılsın.

Örneğin, diyelim ki Tuzla'da bir tekne yapım atölyesi olsun, şu aşağıda ki video da orada çekilmiş olsun. Ne düşünürdün ?

https://www.youtube.com/watch?v=51Yeb33Q7o8 

Bu da BCC

https://www.youtube.com/watch?v=YXdcIEoKNuI
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 21 Eylül 2017, 14:08:48
Oh be.. Ben niye böyle yazamıyorum.. Örnek, seneye bir dostarla ailecek tekne kiralayacağız. Fovorim duffor grand large mesela. Adam 32 feet tekneye 41 feet konforu sığdırmış. 41 feet konforunu 32 feet te yaşayacağızve bedeli 32 feet olacak.

Arka kapağı açılınca iskele oluyor hem.. İçeride çift tuvalet var. Kabinler geniş. Ahşap işçiliğide diğerlerine göre daha hoş. Kocaman da buz dolabı var..  :)

Yelken mi.. Harırlamıyorum valla. Bakmadım bile..  :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 21 Eylül 2017, 14:28:41
Bu kadar fiberi ve uygun formu gömdük ama , omurga salmanın da dezavantajlarını bilelim. Bu sene yaşadık, direk bordadan gelen denizlerde omurga sakma teknelerde dalganın alttan akıp girmesi daha sıkıntılı oluyor mesela.

Bu tornistanda dümen dinlemüyordan çok daha önemli bir detay aslında. Omurga salma teknelerde tornistanda görece olarak dahaz zor dümen dinlediği doğru. Ancak pervanenin çekme yönünü bilmemekle de çok alakası var konunun. Ben tornistanda sadece bu gücü kullanarak, rahatlıkla döndürüyorum teknemi.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Öcal Turan - 21 Eylül 2017, 14:35:00
Ersin cim ,Hem okuyayım , hen de aklımın yettiği kadarı ile sırasıyla yanıtlayayım yine , bakalım nereye varacağız. :)

Öcal abim benim..

Şimdi efendim önce şunun altını çizelim.. Benim durumum döner istiyorum ama dönmesin şstiyorum durumu.. Ben bunları yazınca kimse fiber teknesini satacak değil. Herkes harıl harıl ahşap tekne yapan usta filan da aramayacak.

Fiberglass sanırım endüstrünün çok başka alanlarında çok başka şekillerde kullanılıyor.

1  fiberglass yüzmüyor..

Aluminyum ,Sac ya da Çelik de yüzmüyor ama yüzecek şekile geliyor. (Bknz Arşimet in hamam tası. :) .


2 artık tekneler daha hafif olsunlar diye sandwich panel şeklinde üretiliyor. Arada sert bir köpük ve iç ve dışta da fiberglass var.

Evet ama su hattı yukarısının çarmıh ayaklarına denk gelmeyen bazı bölgeleri  ve güverte için o iş. Su hattı ve ana yapıda tehlikeli o Sandviç sistem.
Maksat ağırlık merkezini aşağı alıp teknenin performansını yükseltmek aynı zamanda.

3 fiberglass birim yoğunluk olarak ahşaptan yüksek bir değerde. O yüzden batıyor zaten.

O zaman en iyi malzeme balsa ağacı. :)


4 kimi durumlarda ve çoğunlukşa ahşap teknelerden hafif olması , daha mukavim olması ve daha geniş yüzeyleri daha ince geçebiliyor olması. Yani fiber teknenin hafif olmasının nedeni daha mukavim bir malzeme olmasından ve daha ince kullanılabilmesinden kaynaklı. Yarış tekneleri ve üretim maliyeti ve kolaylıkları dışında hafif teknenin deniE uygunluğu ayrıca tartışılmalı.

Çok haklısın . :)

5 fiber ilk kullanılmaya başlandığında , daha sağlam ancak daha kalın ve ağırdı. O dönem eldeki tek örnek , ahşap tekne formları olduğundan bu formlar kullanıldı. Ancak bu form, yüzen bir malzeme olan ahşap için uygundu. Yüzmeyen fiber için değil.

Tekne formu var , malzeme farketmez. genelde 1 e 3 en-boy oranında yuvarlak hatlıdırlar. 

6 o yüzden tekne tasarımları kolay ve ucuz olan fiber malzemeye uygun olarak evrildi. Torpil salmaya kadar geldi. Fiber ve efsane olmuş teknelere bakınız hepsinin formu ahşap formundan esnetilmiş formlardır.

Bknz. Cevap madde 5

7 ahşap teknelerde torpil salma olmaz diye bir şey yok.. Dolu örnek var. Hatta daha ağır yapıda olanını Aali Sanella da kullanmış.

Kompozit dir. Kompozit ahşap sayılmaz.

8 fiber dönüşmüyor.. Ne güzel kendi dilinle yakalanmışsın. Dönüşmekten kasıt, ahşap tekneyi atıyorsun çürüyor. Fabrikada filan öğütmüyorsun yani. Senin dediğin, öğütülüp, bir başka yapıda kullanılıyor olması. Belki PVC pencerelerde dolgu malzemesi, belki shingile yapıyorlardır. Doğada kendiliğinden yok olmuyor yani.. Gübre de olmuyor. Doğaya katkısı olmuyor. Zararı oluyor.

Parçalanan ,kazaya uğrayan ya da merdiven altında yanlış yapılanlar hariç , ilk fiber tekneler daha ömrünü doldurmadığı için çok düşünülmüyor  geri dönüşümün nasıl olacağı. Çok dayanıklı bir malzeme , batırılıp balıklara yuva da yapılabilir. Ya da zaman içinde bir yolu bulunur diyorum ben. Bir elli sene daha var önümüzde düşünmek için ,
 acele etme. :)

Cevapları verdikten sonra şunun altını çizelim..

Fiber, üretim ve maliyetler açısından üretici için vazgeçilmez bir malzeme. Ancak bu malzemeye uygun formlar , geleneksel, dolayısı ile ahşap tekne formlarına göre daha az denizciler. Denizci değiller demiyorum. Daha az denizciler diyorum. Dikkat.

Adam sürat istiyor , o yüzden oynuyor teknenin formu ile , ahşapta tekneye kanat ,oynar salma vs. Takamazsın . 16 m. Tekne ile  ortalama 25 Knot süratlere çıkıp dünyayı dolaşıyorlar. Ahşapta yapamazsın bunu.

Efsane olmuş fiber teknelerin formları , geleneksel formlara yakın olduklarından..

Dedim ya teknenin formu olur amaca göre , mesela yarış ,açık deniz,trawler,balıkçı vs.
Malzemenin formu olmaz (kontraplak ve çeneli metal tekneler hariç) . Netice de tekne formu birbirine benzer.


Ancak bu durmda da ahşap tekneye göre denize daha fazla batıyorlar ve yavaşlıyorlar.

Taşırdığı suya bak sen.Yanlış bu görüş.

Burada kada karıştıran nokta şu. Beş ton ahşap, beş ton olduğu halde yüzüyor. Beş ton fiber ise denize daha çok batıyor eğer form klasik form ise.

Beş tonluk bir fiber tekne ,beş tonluk bir ahşap tekneden çok daha büyüktür ve suya batırılan bir cisim taşırdığı suyun ağırlığı kadar kendi ağırlığından kaybeder kuralı gereği daha hafiftir. Yanlış bu fikrin. :).


O yüzden batılı yelkenciler meşhur westsail e worstsail diye isim takmışlar mesela.

West sail veya onun gibi tekneler yapılış amacına (Pasaj maker , Ocean going) uygun olarak dizayn edildiklerinden hafif havalarda çok iyi bir yelken performansı beklenmez ama hep giderler. O adı takanlar aynı denizlere gidemezler onunla. Elma ve armudu karıştırmamak lazım.

şimdi ben bunları yazınca , millet beni ahşap hastası takıntılı, filan sanıyor ya ben en çok ona şaşırıyorum.

Fanatik ahşap hastasısın. :)

Yahu ben bunları okuduğum yabancı kaynaklardan öğreniyorum. Ben demiyorum yani.. Adamlar diyor..

Adamları dinleme , bizi dinle. Daha yakınınızdayız.
Sonra bizde okuyoruz merak etme. :)

Şimdi sorun şu.. Hani diğer konularda felsefik tartışmalar yapıyoruz ya.. Bu konu ile bağlantılı aslında.

Adam , üretim yapmak için son derece uygun bir malzeme bulmuş. Cayır cayır tekne üretiyor. Malzemesine göre de tekne tasarlatmış. Buraya kadar tamam. Sorun bunu pazarlama şeklinde..

Adam , geleneksel ve denenmiş hiç bir forma uymayan, denizde sert havalarda ciddi konfor kaybına neden olan tekneleri bir güzel " modern " diye satıyor. Hem de inanılmaz bedeller ile.. Neredeyse ev fiyatına. Üstelik arsa payı olmadan..

Ama onu alanlar da sert havada gezmiyor ,yazlık niyetine kullanıyor ,öyle tekne istiyorlar , adam da ona göre yapıyor ,onlarda (yapan,alan)haklı. Takma kafana. :)

Geçenlerde whats up guruplarında vardı , bir yelkenci dostumuz koca fiber teknesi ile bozcaadaya yanaşamadı. Rüzgar 22 knot esiyormuş.

Öğrenir zamanla, acemidir.Zaman ver biraz.

22 knot hava herhangi bir geleneksel tekne için , hava süper hadi yelken yapalım havası oysa..

Haklısın , ahşap tekne ağır olduğu için biraz sert havayı sever. :)

O kadar büyük cenovan olursa 22 knot hava da zorlanırsın işte.. Biz de bunu diyoruz..

Camadan vurmayı öğrensin, cenovayı sarsın , bir musibet bin nasihatten iyidir.:)


Hazır konu açılmışken size okuduğum bir makaleden alıntı yapmak istiyorum.

Büyük cenova ve buna uygun ana yelkenden oluşan markoni arma yarış armasıdır. Nitekim ilk kez America's Cup ta İtalyan takımı tarafından kullanılmış.

Büyük cenovanın yarış için olmasının tek nedeni büyüklüğü ve orsa performansı değil. Sık yön değiştiren yarış teknelerinde tramola atarken zaman kazandırıyormuş kotra armaya göre..

Kullanım kolaylığı da var.

Son söz , ahşap tekne candır  ;D
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Öcal Turan - 21 Eylül 2017, 14:41:25
Şimdi bu konuda kişisel tercihleri dışarıda tutarak yazıyorum.

Ahşap harika, bu konuda tekne denildiğinde zaten herkes hem fikirdir.
Fiber çok mu kötü, az mı denizci ? Tamamen nasıl yapıldığı ile alakalı. Gözümüze Charter için yapılan ve sadece amacına hizmet eden teknelerin çokluğundan, pahalı olsa dahi, daha ulaşılabilir ve satılabilir olduğu için alındığı için ve gözümüz daha bir "yelkenli" zevki ve güvenliği aradığı için kötü geliyor. O tür tekneleri sevmiyorum, ama bütçem ona elveriyor ve fazlasına, daha doğrusu, daha "denizcisine" ulaşamıyorsam, elbette alır ve cartır, cartır kullanırım. Ki kişiler de bunu yapıyorlar.

Şu konuda haklısın bazen Facebook'da görüyorum. Geçenlerde birisi Ahşabı yerin dibine batırıp, teknelerde uzak durulması gerektiğini söylerken, bir diğeri fiberin ömrünün 10-15 yıl olduğunu büüüyüük bir öz güvenle söylüyordu. Yeni bu işlere başlayanlar için çok daha bilgilendirici ve her birinin birbirine avantaj ve dezavantajları söylenebilir. Kötülemek kesinlikle doğru değil. Her bir malzeme için diyorum. Hepsinin artıları ve eksileri var. Hiç bir mükemmel değil.

Ahşap ve "yelkenli" hazır alınabilecek pek yok, olanlar ya planlı değil ya çok pahalı ve yaptırmak, daha önce de yazmıştım herkesin harcı değil.
Ama fiber ? Çok. Her tip var, görece ulaşabilmek kolay ve yeter ki doğru yapılsın.

Örneğin, diyelim ki Tuzla'da bir tekne yapım atölyesi olsun, şu aşağıda ki video da orada çekilmiş olsun. Ne düşünürdün ?

https://www.youtube.com/watch?v=51Yeb33Q7o8 

Bu da BCC

https://www.youtube.com/watch?v=YXdcIEoKNuI

Ben çok iyi düşünürdüm ama param yetmez. :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 21 Eylül 2017, 14:43:00
Abi, problem de orada ya... Bir çoğumuzun yetmiyor.
Ah bir yetse zaten  ;D
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Öcal Turan - 21 Eylül 2017, 14:43:44
Oh be.. Ben niye böyle yazamıyorum.. Örnek, seneye bir dostarla ailecek tekne kiralayacağız. Fovorim duffor grand large mesela. Adam 32 feet tekneye 41 feet konforu sığdırmış. 41 feet konforunu 32 feet te yaşayacağızve bedeli 32 feet olacak.

Arka kapağı açılınca iskele oluyor hem.. İçeride çift tuvalet var. Kabinler geniş. Ahşap işçiliğide diğerlerine göre daha hoş. Kocaman da buz dolabı var..  :)

Yelken mi.. Harırlamıyorum valla. Bakmadım bile..  :)

Gökova ,Göcek ,Heybeliada gezeceksen şiddetle tavsiye ederim. :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Öcal Turan - 21 Eylül 2017, 14:49:22
Bu kadar fiberi ve uygun formu gömdük ama , omurga salmanın da dezavantajlarını bilelim. Bu sene yaşadık, direk bordadan gelen denizlerde omurga sakma teknelerde dalganın alttan akıp girmesi daha sıkıntılı oluyor mesela.

Bu tornistanda dümen dinlemüyordan çok daha önemli bir detay aslında. Omurga salma teknelerde tornistanda görece olarak dahaz zor dümen dinlediği doğru. Ancak pervanenin çekme yönünü bilmemekle de çok alakası var konunun. Ben tornistanda sadece bu gücü kullanarak, rahatlıkla döndürüyorum teknemi.

İyidir uzun salma , tekne aykırılamadan denizaltı gibi gidersin yerine göre.
Tornistan da dümen dinlememeye gelince ,cevabı vermişin zaten . Bir de baştan yanaşmaya alış , kıçtan yanaşma Akdeniz usulüdür bu tekelerin dizayn edildiği memleketlerde kolay kolay kıçtan yanaşmazlar , hem baştan yanaşmak havuzluk mahremiyeti de sağlar ailece gezerken.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 21 Eylül 2017, 16:03:55
Tuğla'ya ne dersiniz ? O batar mı ki ?   ;D ;D ;D

(https://i.hizliresim.com/Eyb7Dq.jpg) (https://hizliresim.com/Eyb7Dq)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 21 Eylül 2017, 17:59:47
Teorik olarak 32 feet tekneye hiç bir zaman 41 feet tekne konforu sığmaz. Orada olan, 41 feet teknenin konforsuz yapılmasıdır.
Bir arkadaşımın 43 feet teknesi var ve ona göre Masal'ın salonu, kendi teknesinden daha konforlu. Masal mı iyi, 43 feet tekne mi farklı planlanmış? Muhtemel orada kamaraların daha geniş olması istendiğinden (hiç kötü bir fikir değil) salon daraltılmıştır.



Fiber teknelerin kıçlarının genişlemesi neredeyse son 10-15 yılın işi. Geniş kıç, günümüz insanın konfor isteğinden kaynakanıyor.
Sana şunu söyleyeyim Ersincim, 5-6 günlük Akdeniz gezileri, gezgin bir aile için nasıl bir tekneye gereksinim duyulduğu konusunda yeterli fikir vermez bana kalırsa.

Hele eğer, Akdeniz'de, kayığınızda 5-6 ay geçirecekseniz, planlamanız, talepleriniz çok farklı yöne evrilir ve çoğu kere  uzun yolda isteyeceğiniz şeylerle örtüşmez.
Uzun yolda depolamak isteyeceğiniz şeylere Akdeniz gezgini olarak depolayacağınız şeyler aynı değildir.
En açık deniz seyri yapanlardan biri olarak söyleyeyim, aradığınız seyir konforu en konforsuz fiber teknede bile sizi perişan etmez ne lan bu dedirtmez.
Bence fiber tekneler hakkında bu kadar iddialı hükümlerde bulunmadan önce daha çok fiber tekne incelemelisin.
Bu arada kendi kendine ahşabın bütün olumsuzluklarını ifşa ettiğin için teşekkür ederim.

Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Hakan Tiryaki - 21 Eylül 2017, 18:22:57
Yengeç karadayken beni en çok deli eden o laylom deyyu takıldığımız kayıkların 3 bilemedin 4 günde zımpara, astar, zehirli atıp suya dönmesiydi. Her çıkışım tabi ki bu kadar sürmeyecek ama hiç biri sadece üç gün de olmayacak. 70. gün, iskelenin üzerinde zımpara yaparken zımpara kağıdı düştüğünde oturup iskelenin üzerinde birileri geçsin diye beklediğimi biliyorum. Bitmiştim artık; ne moral, ne motivasyon, ne enerji... Bir görevli kızcağız uzaktan geçiyordu, ona seslendim. Geldi, rica ettim, verdi. Gülemedi bile halime.

Ne layloma bok atarım, ne ahşabı kutsarım. Hatta param olsa Alüminyumla emekli ederim kendimi...
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Öcal Turan - 21 Eylül 2017, 18:29:59
Tuğla'ya ne dersiniz ? O batar mı ki ?   ;D ;D ;D

(https://i.hizliresim.com/Eyb7Dq.jpg) (https://hizliresim.com/Eyb7Dq)

Kuşadasında vaktiyle bir arkadaş cam tuğladan yapmıştı şekli de aynen Nuhun Gemisi , belki gören olmuştur. Yüzüyordu valla. :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 21 Eylül 2017, 19:03:11
Aslında pek azımızın ayrıntılı bilgisi olduğu bir konu Alüminyum tekne. Soyle bilen biri uzun uzun yazsa.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Mehmet Atay - 21 Eylül 2017, 19:08:31

Fiber teknelerin kıçlarının genişlemesi neredeyse son 10-15 yılın işi. Geniş kıç, günümüz insanın konfor isteğinden kaynakanıyor.


Ben bundan emin değilim.
Aali ile de çok tartışırız.
Volvo Ocean Race, Vandee, Minitransat vb hepsi artık geniş kıç.

Bir not da Ersin'e: tekne ve yelken formlarının değişmesi gelişen teknoloji neticesi bence. Eski uçak kanat formları ile şimdikiler nasıl farklıysa, gemi burunları ya da araba dizaynları nasıl evrildiyse, tekne formları da aynı şekilde evrildi.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Mehmet Atay - 21 Eylül 2017, 19:09:14
Aslında pek azımızın ayrıntılı bilgisi olduğu bir konu Alüminyum tekne. Soyle bilen biri uzun uzun yazsa.

Aaaaaliiiii,

Gel seni çağırıyorlar.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 21 Eylül 2017, 19:12:09
Aslında pek azımızın ayrıntılı bilgisi olduğu bir konu Alüminyum tekne. Soyle bilen biri uzun uzun yazsa.

Aaaaaliiiii,

Gel seni çağırıyorlar.

Bilmeden maden bulmuşum. Haydi Aali abi.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Mehmet Atay - 21 Eylül 2017, 19:27:18
Aslında pek azımızın ayrıntılı bilgisi olduğu bir konu Alüminyum tekne. Soyle bilen biri uzun uzun yazsa.

Aaaaaliiiii,

Gel seni çağırıyorlar.

Bilmeden maden bulmuşum. Haydi Aali abi.

Aslında Aali teorisyen; bir de yapanı var. Atilla Serdar Erdoğan
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Öcal Turan - 21 Eylül 2017, 19:54:27
Aslında pek azımızın ayrıntılı bilgisi olduğu bir konu Alüminyum tekne. Soyle bilen biri uzun uzun yazsa.

Aaaaaliiiii,

Gel seni çağırıyorlar.

Bilmeden maden bulmuşum. Haydi Aali abi.

Aslında Aali teorisyen; bir de yapanı var. Atilla Serdar Erdoğan

Hemde bu aluminyum teknelerin uzmanı Hollandalıları kıskandıracak cinsten bir tekne yaptı.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 21 Eylül 2017, 20:08:28
Üstüne üstelik resimleri ile 122 sayfalık pdf dosyası yayınladı ki. Gözüm takıldıkça bakarım.
Gerçekten çok güzel oldu.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Erol Yapıcı - 21 Eylül 2017, 20:26:33
Ben bu topa girmezsem çatlarım ::)

... Ben demiyorum yani.. Adamlar diyor...

Ersin'ciğim, o adamlar sana "haritaların yanlış" da demişti 8)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Mehmet Atay - 21 Eylül 2017, 20:43:05
Ama yanlışı bulan Ersin değildi.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 21 Eylül 2017, 20:51:43

Fiber teknelerin kıçlarının genişlemesi neredeyse son 10-15 yılın işi. Geniş kıç, günümüz insanın konfor isteğinden kaynakanıyor.


Ben bundan emin değilim.
Aali ile de çok tartışırız.
Volvo Ocean Race, Vandee, Minitransat vb hepsi artık geniş kıç.


Ama oralarda kullanılanlar hız için yapılan tekneler.
Gezgin sınıfında ise hız için değil, geniş havuzluk için yapılıyor diye biliyorum. Ve Aali abinin Alüminyum tekneleri anlatmasını bekliyorum. Başka başlıkta elbette.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 21 Eylül 2017, 23:46:08
Sevgili Bülent,

Ben fiber tekneler ile ilgili peşin hükümlerde bulunmuyorum ki.. Muhtemel senden daha farklı tipte fiber tekne ile seyir yaptım. Buna senin teknen de dahil.

Bunlar benim, tekne yaptırma sevdası ile okuduğum yabancı kaynaklar. Yanlış anlama olmasın diye özellikle dikkatli dikkatli okuyup öyle yazıyorum.

Matayın geçenlerde takıldığı gibi, ben bunları yeni öğrenip, kendim bilmediğimden herkes bilmiyormuş gibi heyecan ile yazıyorum.

Bir bakıyorum ki kimileri benden çok daha bilgili ve bildikleri halde de hiçbirşey yazmamışlar.

Eh buda benim ayıbım değil o zaman.

Ben ülkenin , yabancı tekne markalarınca sömürüldüğüne inanıyorum. Sadece ülkede değil üstelik, bence tüm dünya da tekne fiyatları çok yüksek..

Neden sadece markoni arma ve büyük cenovalı tekneler yapıyor bu firmalar. ? Üreticiler çok memnun.. Yelken üreticisi memnun, direk üreticisi memnun, vinç üreticisi memnun.

Niye artık çift direkli yelkenli yapılmıyor? Hi  mi çidt  direkli yelkenliye ihtiyaç lükalamdı bu dünyada da bu markalar çift direkli yelkenli yapmıyorlar?

Özellikle son üç yıldır Düselldorf iki kez olmak üzere ülkedeki tüm fuarlara katıldım.

Ben son dört yıldır tasarlanmış teknelerin denizci tekneler olduğuna inanmıyorum. HR hariç..

Bu markaların yelkenlileri denizci tekneler ise HR değil o zaman.

HR standında iki saatimi geçirdim. Ne yalan söyleyeyim, fiber tekneleri yeteri kadar inceledim gibi geliyor bana..
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 22 Eylül 2017, 00:11:44
I ıh,
şu nedenle ı ıh; benim dediğimi yanlış anlamışsın.
Kıçı çok dar olan, hatta neredeyse baş kıç bir mi diyorsunuz, işte ondan olan o kadar çok fiber tekne var ki. Özellikle kuzeyli ülkelerin projeleri/üretimleri. Ben bunları yeterince incelemeden, büyük genellemelere giriştiğini söylüyorum, yoksa ne münasebet, fikrin yok anlamında bir şey diyeyim.

Senin dediğin gibi, bir kaç büyük markanın gittikçe de basitleşen-ucuz olsun diye- üretimleriyle tekel oluşturdukları doğru.
2007 bir Bavaria ile 2017 Bavaria arasındaki malzeme farkı o denli büyük ki... Bu fark özellikle iç mekanda belirginleşiyor.
Bu minvalde söylediklerine katılmamak mümkün değil.

 
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 22 Eylül 2017, 00:19:39
Eh baba tunca ile bir on mil seyrim var ki rüya gibiydi.. Sadece ben kullandım neredeyse.. Müthiş bir keyifti.. Daha yeni sivri adada Mustaf abiye sat bunu bana dedim..  :)
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Mustafa Ertör - 22 Eylül 2017, 09:44:24
http://sailboatdata.com/viewrecord.asp?class_id=1325

Fiber teknelerde de baş kıç eğik bodooslamalı (double ender) örnekleri var.

http://sailboatdata.com/viewrecord.asp?class_id=1807
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 22 Eylül 2017, 10:00:04
Yat Marin'de o kadar çok örneğini gördüm ki, elimden geldiğince incelemeye demeyeyim ama gözlem yapmaya çalıştım. Son derece çekici görünümleri var. Kendilerine ait bit dünyaları var sanki.
Ama bu,modelleri tipleri ne olursa olsun uzun yol yapan-uzak denizlerden gelmiş hemen her teknede gözlemleyebileceğiniz bir şey. Donanımları, havuzluktaki eşyalarına kadar her şeyleri farklı oluyor.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 22 Eylül 2017, 10:35:07
Az bira z konumuza dönersek, anlatmak istediğim hakim düzen bu hoşlanmadığımız kapitalist sistem. Hoşlanmıyoruz ama bir yerinden de parçası olduğumuzdan kurtulamıyoruz da. Eee ne olacak? Nasıl mücadele edeceğiz ki bu sistemle?

Bence şu şekilde bir yapı ortaya çıkarsa bir umut ışığı olabilir.

Şimdi , bu marka fiber tekne satış firmasında çalışan birisi , dönüp fiber kötü değildir diyebilir mi? Ya da ahşap tekne imalatenesi olan bir usta , ne işiniz var ahşapla , gidin mis gibi alın mübir fiber tekne diyebilir mi?

Diyemezler. Çünkü sistemin içindeler. Ama ben derim. Çünkü ben müşteriyim. Yani demem o ki bu sistemden kurtulmanın en azından yumuşatmanın yolu müşteri odaklı olmaktan ve müşteri bilincinden geçiyor.

Herkes , müşterisi olduğu sektörlerde doğru tepkiler koyabilir ve örgütlenebilirse vahşi kapitalist sistemi yok edemese de okkalı bir tokat savurmuş olur diye düşünüyorum.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ziya Gunes - 22 Eylül 2017, 10:48:37
Sistemden beslenenler, sistemi değiştiremezler.
Tüketici ya da son kullanıcı da aslında bu sistemin bir parçası.
Ne demiş Pir Sultan Abdal: "Bozuk düzende sağlam çark olmaz"
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 22 Eylül 2017, 10:54:19
Kapitalizm o kadar gelişmiş ki artık, onun için bir şey yapmanızı istemiyor. Eskiden isterdi. Şimdi tam bir kuşatma. Amaaan, açmayalım bu konuları işte, insanın sinir bozuluyor.

"Derdim çoktur hangisine yanayım?"
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Hasan Toparlak - 22 Eylül 2017, 12:31:27
Bi türkü de benden o zaman ;

"Şeytan bunun neresinde"


Sent from my iPhone using Tapatalk Pro
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Kamil Kurdoğlu - 22 Eylül 2017, 12:37:09
Kapitalizm o kadar gelişmiş ki artık, onun için bir şey yapmanızı istemiyor. Eskiden isterdi. Şimdi tam bir kuşatma. Amaaan, açmayalım bu konuları işte, insanın sinir bozuluyor.

"Derdim çoktur hangisine yanayım?"

Kesinlikle doğru.
Hani diyorlar ya efendim neymiş , Silikon Vadisi'nde genç dehalar özgürce çalışıyorlarmış zaman ve yer kısıtı yokmuş.İsterlerse evden işe gelmeden isterlerse oldukları yerden nasıl isterlerse çalışıyorlarmış.Zaten modern şirketlerde de artık bu yönteme doğru bir gidiş varmış......Bak bak sen şu işe.
Yahu kardeşim Kapitalistler artık bu çocukları 24 saat esasıyla çalıştırıyorlar.Tüm yaşamlarına el koydular.Farkındamıyız acaba....
Tövbe tövbe konuşturmayın beni emekliyim ben artık.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Hakan Tiryaki - 22 Eylül 2017, 15:35:36
Kapitalizm o kadar gelişmiş ki artık, onun için bir şey yapmanızı istemiyor. Eskiden isterdi. Şimdi tam bir kuşatma. Amaaan, açmayalım bu konuları işte, insanın sinir bozuluyor.

"Derdim çoktur hangisine yanayım?"

Kesinlikle doğru.
Hani diyorlar ya efendim neymiş , Silikon Vadisi'nde genç dehalar özgürce çalışıyorlarmış zaman ve yer kısıtı yokmuş.İsterlerse evden işe gelmeden isterlerse oldukları yerden nasıl isterlerse çalışıyorlarmış.Zaten modern şirketlerde de artık bu yönteme doğru bir gidiş varmış......Bak bak sen şu işe.
Yahu kardeşim Kapitalistler artık bu çocukları 24 saat esasıyla çalıştırıyorlar.Tüm yaşamlarına el koydular.Farkındamıyız acaba....
Tövbe tövbe konuşturmayın beni emekliyim ben artık.
Ölümü gösterip sıtmaya fit etmek. Bildiğim en başarılı yöntem.

SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 22 Eylül 2017, 16:30:41
Kapitalizm o kadar gelişmiş ki artık, onun için bir şey yapmanızı istemiyor. Eskiden isterdi. Şimdi tam bir kuşatma. Amaaan, açmayalım bu konuları işte, insanın sinir bozuluyor.

"Derdim çoktur hangisine yanayım?"

Kesinlikle doğru.
Hani diyorlar ya efendim neymiş , Silikon Vadisi'nde genç dehalar özgürce çalışıyorlarmış zaman ve yer kısıtı yokmuş.İsterlerse evden işe gelmeden isterlerse oldukları yerden nasıl isterlerse çalışıyorlarmış.Zaten modern şirketlerde de artık bu yönteme doğru bir gidiş varmış......Bak bak sen şu işe.
Yahu kardeşim Kapitalistler artık bu çocukları 24 saat esasıyla çalıştırıyorlar.Tüm yaşamlarına el koydular.Farkındamıyız acaba....
Tövbe tövbe konuşturmayın beni emekliyim ben artık.

Abı bir adam var, Arif Dirlik. Kuşkusuz ki Türk üniversitelerinde değil, Amerika'da. O nedenle bizde tanınmaz. Dünyanın en önemli Çin uzmanı sayılıyor, bir ekonomist ve felsefeci olarak.(Filozof değil, ama bu tempoyla olur, bir 15 yıl daha yaşarsa)
Çin bir yandan Amerika bir yandan adamı çekiştirip duruyorlar. Bize gel söyle söyleyeceğini deyip. Ne ki adam ortodoks marksist. Yazıp duruyor.
Onun bu sizin anlattığınız Esnek Üretim Modeline ilişkin bir makalesi var. Hayli bir yankı yapmış dünyada. Sanıyorum, 1991 yılında yazılmıştı. Boğaziçi Üniversitesi yayınlarından çıkan POSTKOLONYAL AURA adlı kitabında vardır. Kitabın bizdeki baskısı 2012 filan olmalı. Bu üretim biçimin kökenleri/sistemin neden buna gereksinim duyduğu üzerine uzun, sanıyorum 50-60 sayfalık bir makale.

Orada öyle ilginç çözümlemeler ve bilgiler var ki, yuh artık diyorsunuz. Öneririm.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 22 Eylül 2017, 18:21:49
Kızıma söyledim. Kitabı buldu. Siparişi verdi 22 TL..iki gune gelir.. sağolasın Bulent.
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 22 Eylül 2017, 20:48:47
8 veya 9. Makale olması lazım
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Ersin Böke - 24 Eylül 2017, 18:57:20
Bu arada merak ettim, hangi tekneler ile seyir yapmışım diye.. Yolcu olarak değil de kullandığım tekneler şunlar..

Bavaria 44 ( charter göcek)
Hanse 41 ( charter göcek )
BAvaria 34 ( Bülent in tekne , kaçak kullandıydım o uyurken Bodrum Kaş seyri )
Bavaria 47 Didim Leros seyri
Bavaria 36 pendik Yalova seyri
Elan impression trilye küçükyalı seyri
Jano 29 küçükyalı tuzla tuzla küçükyalı seyri
hunter 28 Kuşadası Samatya seyri,
Baba 30 Bakırköy Sivriada seyri
Clevella (markasını hatırlayamadım ) göcek , marmaris seyri
HR 34 göcek ( çok kullandım sayılmaz gerçi, Ahmet dümen tuttuydu.. Bir iki tirim tartıştıydık Leo ile )
Catalina 28 Tuzla
Elan 32 Gökova

Tamamı markoni arma ve fiberdi. Hatırlayabildiklerim bunlar.. Bunlardan en eğitici olanı 12 saat süren Clavella ile Göcek Marmaris seyri idi. Leo, Burak ve ben on iki saat boyunca orsa çekip, Marmaris e varmıştık. Teknenin motoru kıçtan takma ve  sadece beş beygirdi ve yelken olmasa o denizde yol almamız mümkün değildi o motorla.

Hayatımda ikinci kez deniz tuttuğu seyirdir aynı zamada. Çok dalgalı bir deniz yoktu aslında ama Clevella 7,5 m uzunluğunda çok hafifi bir yelkenli. Pahalı bir tekne aynı zamanda. Direği yukarı doğru incelen Aliminyum bir direkti. Üflesen yürüyen bir yelkenli. Bana rağmen ve bir  üst gurupta yarıştırıldığımız halde ikinci olmuştuk yarışlarda..

Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Burak Doneray - 24 Eylül 2017, 19:28:54
Bu arada merak ettim, hangi tekneler ile seyir yapmışım diye.. Yolcu olarak değil de kullandığım tekneler şunlar..

Bavaria 44 ( charter göcek)
Hanse 41 ( charter göcek )
BAvaria 34 ( Bülent in tekne , kaçak kullandıydım o uyurken Bodrum Kaş seyri )
Bavaria 47 Didim Leros seyri
Bavaria 36 pendik Yalova seyri
Elan impression trilye küçükyalı seyri
Jano 29 küçükyalı tuzla tuzla küçükyalı seyri
hunter 28 Kuşadası Samatya seyri,
Baba 30 Bakırköy Sivriada seyri
Clevella (H BOAT 26 ) göcek , marmaris seyri
HR 352 göcek ( çok kullandım sayılmaz gerçi, Ahmet dümen tuttuydu.. Bir iki tirim tartıştıydık Leo ile )
Catalina 28 Tuzla
Elan 32 Gökova

Tamamı markoni arma ve fiberdi. Hatırlayabildiklerim bunlar.. Bunlardan en eğitici olanı 12 saat süren Clavella ile Göcek Marmaris seyri idi. Leo, Burak ve ben on iki saat boyunca orsa çekip, Marmaris e varmıştık. Teknenin motoru kıçtan takma ve  sadece beş beygirdi ve yelken olmasa o denizde yol almamız mümkün değildi o motorla.

Hayatımda ikinci kez deniz tuttuğu seyirdir aynı zamada. Çok dalgalı bir deniz yoktu aslında ama Clevella 7,5 m uzunluğunda çok hafifi bir yelkenli. Pahalı bir tekne aynı zamanda. Direği yukarı doğru incelen Aliminyum bir direkti. Üflesen yürüyen bir yelkenli. Bana rağmen ve bir  üst gurupta yarıştırıldığımız halde ikinci olmuştuk yarışlarda..



Clavella ve Amiga modellerini düzelttim
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: nuri_kongur - 25 Eylül 2017, 12:21:54
Bu muhabbetin fon müziği de Pink Floy’dan High Hopes olsun
https://youtu.be/CweROG8S-68


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Başlık: Ynt: Son romantiklerin sonu..
Gönderen: Hasan Toparlak - 25 Eylül 2017, 13:01:02
Akustik çalgılar ve vokallerle çok güzel olmuş.


Sent from my iPhone using Tapatalk Pro