Nerden getirdim ki bu konuyu ahşaba filan.. Takıntı işte.. Neydi cep telefonundan konuşuyorduk..
Kongur Reis , cumartesi günü Tayo Mar da idi.. Gidene kadar çok keyifli sohbet ettik. Hazır dil konusunda böyle bilgi birikimini yakalamışken , merak ettiklerimi sorma fırsatı da buldum.
Sohbet , daha katılımlı bir şekilde , sicri Adada da devam etti. Kullandığımız dilin düşünce şeklimizi de şekillendirdiğini çok güzel ve örneklerle anlattı Kongur reis.
Size öğretilen dil kalıpları ile düşünüyoruz. . Öğretildiği gibi düşünüyor , ve inandırıldığımız şeyleri savunuyoruz.
Ahşap , fiber geyiğini geri açmamın nedeni de bu idi.
Endüstriyel ormancılık diye daha önce yazmadığım bir kısım ekledim.. Matay , işi inşaata kadar götürdü.
İnşaata gelmeden bir örnek vereyim .. Kapadokya da , aile şarapçısı bir firmanın sahibi, torunu için bağ yapıyordu. Muhtemel, o bağın şaraplarından hiç tadamayacak olmasına rağmen. Onun babası da hali hazırda kullanılan bağları , torunu için yapmış.
Birmanya tiki kalmadı denir ya hep..
geçen gün sevdiğim bir dostum , gördüğü tik ağacı tarlasını anlatıyordu gözleri açılmış..
Yirmi yıllık periyotlarda kesiliyormuş ağaçlar. Bizdeki kavak ağacı mantığı ile aynı neredeyse. Çocuk doğunca ekilip, yirmi yaşına geldiğinde kesilen kavak ağaçları.
Ben okurken ODTÜ de atık sular kavak ağacı tarlarında arıtılırdı. Hala öyle mi bilmiyorum.
İnşaat konusuna gelince.. Sadece bir bakın bakalım evinizin yüzde kaçı endüstriyel ahşaptan oluşmuş? Parkeleriniz, dolap kapaklarınız, mobilyalarınız, inşaat yapılırken bile.. Taşıyıcı sistem ve kaba inşaat evin sadece % 20 si oysa. Dış cephe malzemeleri bile ahşap kıymıklar ile beton türevlerinden üretiliyor.. Kullandığınız evin çoğu malzemesi endüstriyel ahşap orjinli.
Beton tekne ODTÜ inş. Müh deparmanının önünde durur. Mimarlık öğrencileri de her yıl gelir boyarlardı. Beton tekneden çok önceden haberim var yani.
Gelelim son romantiklere.. İyi niyetliydiler, birşeylerin doğru gitmediğini biliyorlardı. Değiştirilmesi gerekenleri biliyorlardı da ne koyacakları konusunda rasyonel değillerdi. Kedilerini yenileyenediler.
Hepsi gururlu, özgürlüğe düşkün adamlardı. Kendilerinden önce yaşadıkları ülkeyi düşünen gerçek vatanseverler..
Çoğu dönüştüler, kimileri öldüler, kimileri kırgın ve küskünler. Artık istenmiyorlar da . aynı Roninler gibi huzursuzluk kaynağı oldular.
Onların devri bitti. Onlar daha hayat sahnesinden çekilmeden üstelik. Ne şanssızlar.
Ya ne olacak?
Daha önceden düşünülmüş düşünceleri benimsemek yerine yeni düşünceler geliştirebilirsek, bunları kişisel çıkarların önüne koyabilirsek, bireyselliğin değil, beraber olmanın bize keyif verdiğini yeniden keşfedebilirsek eğer..
Başkalarından önce kendimizi eleştirebilirsek en ağır şekilde.. Teknolojinin sunduğu rahatlık ve kolaylıkları benimserken tembellik etmesek. Özgürlüğümüzden fedakarlık etmeden kullansak onları. Gerektiğinde al uydularını başına çal diyip, basit bir sekstantla bile konumumuzu belki biraz zahmetli , belki biraz daha kaba ama kendimiz bulabilsek.
Teknolojinin özgürlüğümüzü elimizden almasına izin vermesek.. Hava raporları olmasa da sadece bulutlara ve ayın konumuna bakarak bile , göçenlerin atasözlerini bile can kulağı ile dinlesek havayı tahmin edebildiğimizi görsek..?
Teknolojiyi, geleneksel değerler ile harmanlasak ve değerlerimizi aşındırmasına izin vermesek?
Çok mu zor olur?