Ayşeye sormak lazım.
Tabii ki verdi de.. yanılgıya mahal vermemek için ben yine de sorayım istedim.."Berkin Kız Arkadaşı Lale" bir fikir vermesi lazım
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Bu sefer şaka yapıyorum: Bu anlatım tarzıyla Rtük bizim forumu kapatır.Sorumlusu benim 3 gün yorum yapmama cezası falan alabilirim.. Zaten şakayla ciddiyi de anlamadım bu gece...;)
Lale sıcak çayı Firuze'nin suratına doğru boca edip, saçından şöyle bir tutar, kıvırır.Lale bizim Bahçe Mahallesinden galiba..
B)
Dilek bence yanlış anlamışsın, soru-(sıfata yönelik soru) tamamen farklı bir yöne evrilecek gibi duruyor. Bence tepki vermeden önce Nuri Reis'in konuyu nasıl yönlendireceğini görelim. Sonra diyeceklerimiz olursa söyleyelim.Tam tersi Bülent hiç bir yanlış anlamam yok..
Zevkle okuruz Dilek hanım.
Konuya gelince ''Denize'' çıkmayacak belli..
Ben Poe şiirleri diye konu başlatıyorum o halde.. ;D ;D
Muhakkak.. Edebiyat sever biri olduğunuzu biliyorum..Zevkle okuruz Dilek hanım.
Konuya gelince ''Denize'' çıkmayacak belli..
Ben Poe şiirleri diye konu başlatıyorum o halde.. ;D ;D
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Üniversitede İngilizce Edebiyat okurken, alacağımız Filolog diploması ülkede bir işe yaramayacak diye ileride öğretmen olalım diye pedogojik formasyon kursu aldık. Eğitim fakültesinde dört dönem. Oradaki hocamız -yaşıyorsa Allah selamet versin, ölmüş ise rahmet etsin- nuri bey dedi: "İnsan bir el gibidir. Elimizde beş parmak vardır. Her bir parmak farklı uzunluktadır. Eğer kişi , işaret parmağı ile serçe parmağı aynı boyda değil diye üzülür ise yapacak bir şey yok elimiz öyledir. Eğer illa aynı boyda olsun diye işaret parmağını serçe parmağı hizasına gelecek şekilde keserse el el olmaktan çıkar. O halde ne yapmalıyız? Yapmamız gereken şey şu: bütün parmakları olduğu gibi kabul edip her birisini kendi görevinde kabul edeceğiz. Ağacı da elimizle dikeriz, cinayeti de elimizle işleriz. Her ikisini de elimize yaptıran şey bizim irademizdir. "
Bu örneği verirken yüzündeki ifadeden tutun da üzerindeki kıyafete kadar her şey zihnimde son derece belirgin. İsmini hatırlamıyorum sadece. İsim hafızam oldum olası kötü olmuştur. Bazen gündelik konuştuğum kişilerin bile ismi bazen bir anda aklıma gelmez.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Kıskanmak kavramını sadece kişisel tecrübelere hapis etmeyelim Burak reis.
Videoları izlerseniz ne demek istediğim daha net anlaşılır.
İnsan ile ilgili sıfatlardan bahsederken bazen, hoşumuza gitmeyen şeyleri okuyabiliriz. Bir şey hoşumuza gitmiyor diye adlandırmayarak yok kabul edemeyiz. Veya bir şey bizim hoşumuza gidiyor diye herkes illa onu söylesin de diyemeyiz.
Ben burada insanı olduğu gibi görmeye çalışıyorum. Eleştirilecek şey hoşumuza gidiyor gitmiyor değil, hayır bu haslet beşerde yok/ var diye eleştirilebilir.
Konu insana doğruyu yanlışı ahlaki temeller üzerinden öğretmek olursa iş değişir.
Benim uzmanlık alanım o değil. Haddime de değil zaten.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Kıskançlığın karşıtı yoktur. Bir davranış bozukluğudur. Ancak farkındalığın arttırılması ile kontrol altına alınabilir.
Bazı durumlarda güven, bazı durumlarda özgüven işleri kolaylaştırabilir.
Her iki yönlü fazlası tedavi gerektirir.
Allah sahibine bağışlasın ;D
Soruları bilenlere hopkek var mı sizde ? :P
Burak reisim, yazdıklarımı önceden planlayıp yazmıyorum ben. Maksat muhabbet etmek, bu arada içi dolu olsun. Muhabbet kavramı Türkçede iki insanın birbirine olan sevgisidir. Yani konuşmamız aramızdaki sevgiyi arttırsın diye konuşuyorum. Konuşma karşılıklı olan duyguları erozyona uğratacak şekilde gelişir ve sesler yükselirse o münakaşa olur ve sonuç sevgi yerine düşmanlık olur. Benim kimseye husumetim yani düşmanlığım yok. Yazdıklarıma zannın güzeli ile bakmanızı rica ederim. Hüsnü zan, yüzleri görmediğimiz , ses tonunu işitmediğimiz yerde en kolay ve muhabbeti arttırıcı yol. Bazıları bunu , burada demiyorum, istismar edebilir. Yani bizim karşımızdakine güzel zan ile yaklaşmamız istismar edilebilir. Kötü davranış en çok istismarcıya zarar verir. SelamlarKıskanmak kavramını sadece kişisel tecrübelere hapis etmeyelim Burak reis.
Videoları izlerseniz ne demek istediğim daha net anlaşılır.
İnsan ile ilgili sıfatlardan bahsederken bazen, hoşumuza gitmeyen şeyleri okuyabiliriz. Bir şey hoşumuza gitmiyor diye adlandırmayarak yok kabul edemeyiz. Veya bir şey bizim hoşumuza gidiyor diye herkes illa onu söylesin de diyemeyiz.
Ben burada insanı olduğu gibi görmeye çalışıyorum. Eleştirilecek şey hoşumuza gidiyor gitmiyor değil, hayır bu haslet beşerde yok/ var diye eleştirilebilir.
Konu insana doğruyu yanlışı ahlaki temeller üzerinden öğretmek olursa iş değişir.
Benim uzmanlık alanım o değil. Haddime de değil zaten.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Ne yazdığımı bir daha okuyun lütfen.
Benim size yazdığımdan bunumu anlıyorsunuz.İnanılır gibi değil.Peki
Kıskanmak ile ilgili şairlerin ne dediğine bakalım:Konuyu mecrasına taşıyalım:
Nogay Türkçesinden:
Yüreklerge ses berip
Köz yastı kızganmaslar
Yüreklerden ses verip
Göz yaşlarını kıskanmazlar
Türkiye Türkçesinden:
Neşet Ertaş
"Mühür gözlüm seni elden
Sakınırım kıskanırım"
https://youtu.be/nuIQNN94MQI
Yukarıdaki ifadeye bakarsak
Her iki soruda da yanıtlar B dir
Yani kişi sahiplendiği veya sahip olduğu şeyi bir başkası ile paylaşmak istememe durumuna kıskanma denir.
Nogay Türkçesinde , göz yaşının sahipleri , kendilerine ait o yaşları diğerleri için dökerler.
Neşet Ertaş ise Mühür gözlü olarak adlandırdığı sevdiğini bir başkası ile paylaşmak istemez.
Kıskanma için bakılacak şey, vermek veya paylaşmak istemediğimiz şey ya zaten göz yaşımız gibi bize aittir, ya da sevdiğimiz gibi sahiplendiğimiz şeydir.
Peki bize ait olmayan, ve zaten sahibi olan şey için ne deriz?
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Kıskanmak için , o şey ya zaten bizimdir, ya da sahiplenmişizdir.
Şart mıdır? Değil midir? İnceleyelim: ilk önce tanımı teoriden çıkarıp somutlaştıralım. Cümle içinde nasıl kullanırsınız?
Kıskanmak için , o şey ya zaten bizimdir, ya da sahiplenmişizdir.
Şart mıdır ?
Örneğin Kıskançlığın bir tanımı şöyle der ; Kıskançlık, bir başkasında olan maddi ya da manevi bir değerin kişinin kendisinde olmamasından veya kıyaslama yaparak kendisinden/kendisininkinden daha iyi olduğu kanısına varması ya da mevcut olanı daha iyi olana kaptırma korkusu olarak tanımlanabilir.
Bu durumda bizim olma yada sahip olma ön şartı yok.
Bizde olmasını istemeye, eğer hasetle bakıyorsak kıskançlık, eğer hüsn-i niyet ile bakıyorsak imrenmek demek daha doğru değil midir ?
Mesela ;Neyi kimden kıskanıyoruZ, onu cümle içinde kullanalım?
Ah, şu Nuri reisde ki saçlar bende olsa var yaa...
Not : Ben saç özürlüyüm. ( kendim için değil valla. Başkaları alınıyor diye söylüyorum. Yoksa dekolte kafa diyebilirsiniz ;D )
Yani "nuri reisin saçlarını kendimden kıskanıyorum" (iki farklı kişi olacak) şeklinde.
Yukarıdaki cümleyi birde , "nuri reisin saçlarını nuri reisden kıskanıyorum" şeklinde kurabiliriz.
Her ikiside mizana vurulduğunda hata verir.
Örnekleri Türk kaynaklı verirsek tercüme hataları kaynaklı yanlış anlamadan kaçınabiliriz.
Benim tarihten verdiğim örneklerde "A" kişisi "xyz" nesnesini "B" kişi ile paylaşmak istemiyor veya vermek istemiyor. Sizin durumdaki A kişisi=? "B" kişisi ve "xyz" nesnelerini belirlersek bağlama uygun bir cümle çıkar. Sonra mantığına bakarız.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Kıskançlık duygusunun mülkiyet hissi ile bağlantısı? Böyle bir soru makul müdürTam yerindedir...
Kıskançlık duygusunun mülkiyet hissi ile bağlantısı? Böyle bir soru makul müdürMakuldür. Aslında onun yanıtı gayet güzel bir şekilde "Enemy at the Gates" filminde verilmiş. Türkiyede "Kapıdaki Düşman" diye gösterime girdi yanlış hatırlamıyorsam.
Mülkiyet hissini kesinlikle içermekle birlikte, bütünün sadece bir parçasıdır diye düşünüyorumDiğer parçalardan bi kuple verseniz... :)
Özür diliyorum,
Acıkınca babamı tanımam derler ya. Ben biraz öyleyimdir. ;D
Burak reisim, neden karşıtmış gibi gelmediğini şöyle açıklamaya çalışayım. Bana göre karşıt her durumda karşısında olmaktır. Olaya göre farklılık göstermemelidir.
Örneğin basit bir karşıtlık alalım. İyi ve Kötü
John için bu işin sonu iyi olacak.
John için bu işin sonu kötü olacak.
Tam bir karşıtlık ve ortada vurgu yapılan "o iş"
Aynı mantıkla gidersek;
John karısını çok kıskanır.
John karısına çok imrenir.
Karşıtlık göremiyorum ve vurgu yapılan John'un karısı
Anlatmak istediğim bu.
Mülkiyet hissini kesinlikle içermekle birlikte, bütünün sadece bir parçasıdır diye düşünüyorumDiğer parçalardan bi kuple verseniz... :)
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Şimdi Tan reisim ukalalık olarak algılamaz isen verdiğin örnekleri Türkçenin gramer kurallarına göre inceleyelim.
John karısını çok kıskanır.
John karısına çok imrenir.
Karşıtlık göremiyorum ve vurgu yapılan John'un karısı
Anlatmak istediğim bu.
Ya aitlik ya da sahiplik ya da aidiyet, sahiplik isteği... başka bir fiil, edim var mı acaba?Mülkiyet hissini kesinlikle içermekle birlikte, bütünün sadece bir parçasıdır diye düşünüyorumDiğer parçalardan bi kuple verseniz... :)
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Nuri reisle konuştuğumuz şey.
Mutlaka aitlik yada sahiplik gerekmiyor ki.
Üstelik kişiler üzerinde sahiplik hissi ayrıca konuşulması gereken bir konu.
Hoş ben mülkiyete de karşıyım ama.
John karısını çok kıskanır.
John karısına çok imrenir.
Karşıtlık göremiyorum ve vurgu yapılan John'un karısı
Anlatmak istediğim bu.
Şimdi Tan reisim ukalalık olarak algılamaz isen verdiğin örnekleri Türkçenin gramer kurallarına göre inceleyelim.
kıskanma eylemi ile kullanılan "karısını" ve imrenme eylemi ile birlikte "karısınına" ifadelerini inceleyelim. Türkçenin gramerinde İngilizcenin grameri kadar iyi değilim. Bu sebeple hatam var ise af ola.
karısını:
karı: isim
+sı: iyelik / sahiplik eki ( kimin karısı? John'un karısı)
+n: zamir n'si
+ı : belirtme hali
John karısını kimden kıskanır?- Diğerlerinden.
karısına:
karı: isim
+sı: iyelik / sahiplik eki ( kimin karısı? John'un karısı)
+n: zamir n'si
+a: yönelme eki (kimden imrenir sorusu yanlış olur. Kime imrenir? -Karısına.
Yorumu size bırakıyorum.
Ya aitlik ya da sahiplik ya da aidiyet, sahiplik isteği... başka bir fiil, edim var mı acaba?Mülkiyet hissini kesinlikle içermekle birlikte, bütünün sadece bir parçasıdır diye düşünüyorumDiğer parçalardan bi kuple verseniz... :)
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Nuri reisle konuştuğumuz şey.
Mutlaka aitlik yada sahiplik gerekmiyor ki.
Üstelik kişiler üzerinde sahiplik hissi ayrıca konuşulması gereken bir konu.
Hoş ben mülkiyete de karşıyım ama.
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Şimdi "Kıskançlık" yani sahiplenme ve paylaşmak istediği videolarda da göründüğü gibi , beşerin sonradan öğrendiği bir şey değil, doğarken yanımızda getirdiğimiz bir şey. Ne demek istediğimi Babanın Anneyi öpmesine ağlayan bebeğin videosu daha iyi anlatacaktır.
John karısını çok kıskanır.
John karısına çok imrenir.
Karşıtlık göremiyorum ve vurgu yapılan John'un karısı
Anlatmak istediğim bu.
Şimdi Tan reisim ukalalık olarak algılamaz isen verdiğin örnekleri Türkçenin gramer kurallarına göre inceleyelim.
kıskanma eylemi ile kullanılan "karısını" ve imrenme eylemi ile birlikte "karısınına" ifadelerini inceleyelim. Türkçenin gramerinde İngilizcenin grameri kadar iyi değilim. Bu sebeple hatam var ise af ola.
karısını:
karı: isim
+sı: iyelik / sahiplik eki ( kimin karısı? John'un karısı)
+n: zamir n'si
+ı : belirtme hali
John karısını kimden kıskanır?- Diğerlerinden.
karısına:
karı: isim
+sı: iyelik / sahiplik eki ( kimin karısı? John'un karısı)
+n: zamir n'si
+a: yönelme eki (kimden imrenir sorusu yanlış olur. Kime imrenir? -Karısına.
Yorumu size bırakıyorum.
Ne ukalalığı olur mu öyle şey hiç. Muhabbet ediyoruz, bir şeyler ortaya koymaya çalışıyoruz ne güzel.
Yorumu bana bırakmayın. Söyleyin ki bende bileyim.
Soru ile karşılık vereyim. Kıskançlığın karşıtlığını olmadığını söylüyorum eğer karşıtı imrenmek olsaydı gramer olarakta uyar mıydı ?
Bu durumda karşıtlık olmadığı için uymuyor olabilir mi ?
Kıskanmanın karşıtı var mı bilmem ama imrenmenin karşıtı haset olabilir (mi)?Ahmet reis, lafı ağzımdan almışsınız
Şöyle biliyorum
İmrenmek: Onda var bende de olsun
Haset duymak: Bende yok onda da olmasın
Burak reis, sözlük ilgili kelimeleri verir. Hased in kıskançlıkla alakası var ama o değil.(https://uploads.tapatalk-cdn.com/20170919/9f464309267792c0f92d0c06f60528db.jpg)
O sebeple cümle içinde kullanmak, ve mümkünse geçmişteki bir metinden alıntılamak daha iyidir.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Yer ne demek Murat reisim, hep beraber muhabbet ediyoruz, her daim, herkes dilediği gibi katılabilir.Yani, videolardaki çeşitli yaşlardaki üç çocuğun verdiği tepkiler davranış bozukluğumu şimdi Tan reis? Çocuğu olan her ebeveyn bunlara şahit olmuştur. O çocuklar dünyadaki bütün insanlar arasında istisnai 3 kişi değil yani.
Kıskançlık: Onda var ben de yok / onda ki bendekinden iyi / bende var kaptırmayayım
İmrenmek: Onda var bende de olsun / benimki de o kadar iyi olsun
Haset duymak: Bende yok onda da olmasın
Bu durumda, kıskanmak sadece sahip olduğumuzu korumak üzerine değil. En başta ki şart mıdır ? sorum için yazdım. "Onda var bende yok" bile yeterlidir sanırım.
Bir de
"Bizim dünya görüşümüze göre böyle" cümlesi çok görece. Aynı görüşe sahip olunmadığında gerçeklerin temelleri farklı mı atılır ?
Ve, kıskançlığın davranış bozukluğu olduğunu söylemiştim, yanlış bir şey söylememiş olmak için şöyle bir bakındım, net'e.
Özetle ;
Öncelikle, Kıskançlığın gerçekten de bir davranış bozukluğu ve sonucunda verilen tepkilerin, tamamen psikolojik semptomlar gösterdiğini söylüyor psikologlar.
Her insanda bulunan bu duygunun, çeşitlilik göstersede evrensel bir tepkime olduğunda hem fikirler.
Bu yüzden de bir karşıt kullanılmıyor çünkü yok.
Kıskançlık, toplum içerisinde kendi tanımlarını bulduğu için anlaşılması farklılık gösteriyor. Örneğin Aşırı kıskançlık ve haset duygular ağır kişilik bozukluğu tanısı altında inceleniyormuş.
Bu da bize kişinin çevreye yada kendisine zarar vermediği durumlarda göz ardı edilebilir olsada bunun davranış bozukluğu olduğu gerçeğini değiştirmediğini söylüyor.
En baştan yazmıştım, bu durum 1,5 ile 3 yaş arasında ortaya çıkmaya başlıyor. Ergenlik öncesi çocuklarda daha fazla ve dışa vurumu aşikar olmakla birlikte yaş ilerledikçe yavaş yavaş oturmaya başlıyor. Her iki yönlü olarak fazlası tedavi gerektirecek hastalık olarak görünüyor.İşte dünya görüşü burada devreye giriyor Tan reisim. Benim dünya görüşüme göre insan doğarken yanında getirdiklerinden dolayı kusurlu değildir. Mesela ağlayan çocuk kesinlikle 1 yaşında değil, evet 1 aylık da değil. Yani çocuk o davranışı öğrenmiş değil. Öte yandan, bir başka dünya görüşünde doğan her bebek yanında ana ve babasının kusurunu getirir. Bu dünya görüşüne sahip insanlar doğuştan gelen bu şeyi bir anomali olarak görüp tedavi etmeye kalkabilir.
Şöyle düşünün, bazı testler yapılmıştı. Daha konuşma çağına gelmemiş çocukların isteklerini alamadıklarında bilinçli olarak acı çektirebilme ve cezalandırabilme istekleri üzerine. İstedikleri oyuncak verilmediğinde o masum yavruların ne kadar acımasız olabilecekleri üzerine. Bu hepimizde doğuştan var olan ilkel duygular, sadece zaman içerisinde eğitim ve öğretimle bu duyguları bastırmayı öğreniyoruz, öğrenemez isek, hasta olduğumuza kanaat getiriliyor.
Bu "beşer" ve "insan" konusu beni çok ilgilendirdi ama buradan yazarak yapamam umarım bir gün oturur tartışırız Nuri reisim...Erman reisim, kısmet.
diğer "toplumsal" varlıklara
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Ormandaki ağaçlar, güneşi daha fazla gören ulu ağaca ne tepki verirler? Atıyor mudur elindeki kahveyi diğer ağacın suratına? Ne bileyim ya da kurtlar, sırtlanlar, habeş maymunları veya filler.. Alfa erkeği ya da dişisi ne gibi hasetliklerle karşılaşıyordur? Koca yeleli olgun bir aslan ailesini kıskanıyor mudur uzaktan geçen genç yağız aslandan?Bu "beşer" ve "insan" konusu beni çok ilgilendirdi ama buradan yazarak yapamam umarım bir gün oturur tartışırız Nuri reisim...Erman reisim, kısmet.
diğer "toplumsal" varlıklara
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Diğer toplumsal varlıklardan kastınız nedir?
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Özcü biri olduğumdan, bütün insanlarda benzer defoların veya hasletlerin olduğuna inanırım. Daha sonra kültürel kodlar, muhakkak kimi şeyleri öne çıkarır veya baskılar diye düşünürüm.Yarın çıktısını alıp üç metnin yanyana koyup okumam lazım...
Ama, öte yandan dil, kültürün en önemli göstergesi ve belirleyicisidir. Kıskançlık, kavramsal olarak bütün dillerde benzer nitelikleri taşıdığı halde, sözlü veya yazılı edebiyatta her zaman aynı anlamlara gelmez. Kültürel kodlar devreye girer ve kimi zaman (hatta belki de çoğu kere) çağrışıma dayalı anlamları taşır. Tabii bunu değerlendirmek için o sözcüklerin/dizelerin folklör olup olmadığının da ayrıca irdelenmesi gerekir.
"Henüz üç yaşında bir kardeşim var seni ondan bile kıskanıyorum" hödüklüğünün yanında mühür gözlüm ile başlayan dize muazzam bir folklör/edebiyat örneğidir ve mülkiyeti çağrıştırmaz, bana göre.
Bunu usta dilcilerin çevirilerinde görebiliriz.
Şekspir; 66 Sone:
İyi bir dilci olduğunu sandığım Talat Halman çevirisi ;
Bıktım artık dünyadan, bari ölüp kurtulsam:
Bakın, gönlü ganiler sokakta dileniyor.
İşte kırtıpillerde bir süs, bir giyim kuşam,
İşte en temiz inanç kalleşçe çiğneniyor,
İşte utanmazlıkla post kapmış yaldızlı şan,
İşte zorla satmışlar kızoğlankız namusu,
İşte gadre uğradı dört başı mamur olan,
İşte kuvvet kör-topal, devrilmiş boyu bosu,
İşte zorba, sanatın ağzına tıkaç tıkmış.
İşte hüküm sürüyor çılgınlık bilgiçlikle,
İşte en saf gerçeğin adı saflığa çıkmış,
İşte kötü bey olmuş, iyi kötüye köle;
Bıktım artık dünyadan, ben kalıcı değilim,
Gel gör ki ölüp gitsem yalnız kalır sevgilim.
Aynı dizeler büyük ozan Can Yücel tarafından şöyle çevrilir;
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye eğri çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e,
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
İngilizcesi şu;
Tired with all these for restful death I cry:
As to behold desert a beggar born,
And needy nothing trimmed in jollity,
And purest faith unhappily forsworn,
And gilded honour shamefully misplaced,
And maiden virtue rudely strumpeted,
And right perfection wrongfully disgraced,
And strength by limping sway disabled,
And art made tongue-tied by authority,
And folly, doctor-like, controlling skill,
And simple truth miscalled simplicity,
And captive good attending captain ill;
Tired with all these, from these would be I gone,
Save that, to die, I leave my love alone.
Tabii bu çeviri farkı bir şekilde Nuri Reis'i bir nebze yanlışlar(Kategorik olarak değil), beni bir nebze doğrular. Öz, insanda benzer ise ve kültürel kodlar daha sonra aktarılıyorsa, ortaklaşma bir şekilde bulunabilir.
Ben bir dil içinde olmayı bir hapishaneye sokulmak değil, daha çok bir ortama fırlatılmak olarak görenlerdenim. O nedenle, (dil'in namus olduğu gerçeğini hiç unutmadan) insanların bir şekilde benzer bir duygudaşlığa sahip olabileceğini ve/veya bunu öğrenebileceğini düşünüyorum.
Kısaca görüşlerim bunlardır.
Şu video çok ilgimi çekmişti. 13 dk'lık bir şey. Sonuna kadar izleyiniz. Bu video bile başlı başına bir tartışma konusu.
https://www.youtube.com/watch?v=Z4eGJq0rjw0
"Kıskançlık kavramının tarifini yukarıda yazdığınız şekilde bulabilirsiniz ama o anlamı kullanarak "mühür gözlüm seni elden kıskanırım sakınırım" veya " göz yaşlarını kıskanmazlar" diyemeyiz."
Bir psikolog şöyle diyebilir ;
Kendinde gördüğü yetersizliğin dışa vurumudur. Kendinden daha iyi birisi ile karşılaştığında kaybedeceği korkusu ile kıskanır. Bu yüzden kimseler görmesin diye uğraşır, başkalarından sakınır.
Böyle diyemez miyiz ::) ;D ;D ;D
Bülent reis, özcüden kasıt herkes doğarken aynı ise, hem fikiriz zaten.
Tabii bu çeviri farkı bir şekilde Nuri Reis'i bir nebze yanlışlar(Kategorik olarak değil), beni bir nebze doğrular. Öz, insanda benzer ise ve kültürel kodlar daha sonra aktarılıyorsa, ortaklaşma bir şekilde bulunabilir.
Ben bir dil içinde olmayı bir hapishaneye sokulmak değil, daha çok bir ortama fırlatılmak olarak görenlerdenim. O nedenle, (dil'in namus olduğu gerçeğini hiç unutmadan) insanların bir şekilde benzer bir duygudaşlığa sahip olabileceğini ve/veya bunu öğrenebileceğini düşünüyorum.
Kısaca görüşlerim bunlardır.
"Henüz üç yaşında bir kardeşim var seni ondan bile kıskanıyorum" hödüklüğünün yanında mühür gözlüm ile başlayan dize muazzam bir folklör/edebiyat örneğidir ve mülkiyeti çağrıştırmaz, bana göre.
Nuri reisim 2 sorum olacak size bu söyleminize ilişkin
Beni rahatsız eden şey acıkmanın değil pizzanın evrensel olduğunu yutturup lahmacuna küfrettirdiler. Operayı evrensel diye yutturup sıra gecesine gidenleri aşağıladılar.
1-Kimler yutturdu bunu?
2-Kimler yuttu bunu Dünya üzerinde ?Veya tam olarak kimlere yutturdular?
Büyük balık küçük balık durumu Oğuzhan reis: önce avrupa dünyanın geri kalanına yutturdu. Şimdi amerika avrupa dahil dünyanın geri kalanına yutturuyor. Her millette dışa vurumu farklı olsa da durum bu.Nasıl büyük balık oldular sizce? neden biz lahmacunu evrensel diye yutturup onların pizzasını ıskartaya çıkaramadık acaba? Tanımları neden biz yazamadık?
Dünyanın bütün bilgi birikimini yok ediyor adamlar. Her bir kavram ilgili uygarlığın yüzlerce yıllık tecrübe birikimi ile süzülerek meydana gelmiş. Adamlar bütün kavramlara format atıp, içeriğine kendi tanımlarını yazıyor harıl harıl.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Büyük balık küçük balık durumu Oğuzhan reis: önce avrupa dünyanın geri kalanına yutturdu. Şimdi amerika avrupa dahil dünyanın geri kalanına yutturuyor. Her millette dışa vurumu farklı olsa da durum bu.Nasıl büyük balık oldular sizce? neden biz lahmacunu evrensel diye yutturup onların pizzasını ıskartaya çıkaramadık acaba? Tanımları neden biz yazamadık?
Dünyanın bütün bilgi birikimini yok ediyor adamlar. Her bir kavram ilgili uygarlığın yüzlerce yıllık tecrübe birikimi ile süzülerek meydana gelmiş. Adamlar bütün kavramlara format atıp, içeriğine kendi tanımlarını yazıyor harıl harıl.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Bu sorular benim herşeyi sorgulamaya çalıştığım döngü içinde sorguladığım gerçekler. Haklısınız cevaplarınızda. Avrupa dediğiniz güç %70 Almanya gibi II. Dünya savaşında dip yapıp şimdi dünya devi olabilmiş bir devlet üzerine kuruluyken bunu yapabiliyor. Biz neden yapamadık sizce?
İncelik yerine hız öne çıkıyor git gide. “Plaza dili” de bu “ilerleme – yozlaşma” ikileminin bir diğer yansıması. Dünyanın tek ve küçücük bir pazar haline gelmesi ile birlikte İngilizce’ nin bu pazarın iletişim dili haline gelmesi bir yandan kültürler arası bariyerlerin kalkmasına yol açıyor diğer yandan yerel kültürlerin de erozyona uğramasına ve neredeyse yok olmaya yüz tutmuş koruma altına alınması gerekli varlıklar haline gelmesine neden oluyor. Nuri Reis’in evrensel pizza lahmacuna karşı konusu sanırım burada devreye giriyor.
Bu arada , Galilo nun yargılandığı engizisyon mahkeme salonları da sanki her an açılıp kullanılacakmış gibi tutuluyor.. Hatta öyle bir hava var ki, sanki mahkemeye ara verilmiş te birazdan devam edecekmiş gibi duruyor. Ne ilginç değil mi?
İyi de Bülent, doğu ve gerçek arasındaki fark da bu değil rmi? Felsefe tarihi, bilim tarihi dönemi içinde ispatlanmış doğrularla dolu. Daha doğrusu, diğerlerininkine oranla daha doğrularla. Kimisi yüzyıl sonra mizah öğesi tadında kalabiliyor.Değil Hakan reis. Bence tam tersi. Bugünün Avrupasının değerlerine ve icraatlerine bakınca daha fazla mizah tadında kalıyor. İnsan haklarının ateşli savunucusu Fransa hala Cezayir'den sömürge vergisi alıyor mesela :)
SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Aztek soyundan kalan var ama yazmalarını ancak bilimadamları deşifre etmeye çalışıyor.Tiryaki reis, evet birileri var, ama onların aztekleri aztek yapan şeylerle bağlantısı kesilmiş.
SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Bir de okumuş cahiller var, hatta akademik kariyerleri de var. Son aylar da bunlarla ilgili bir sürü gazete küpürü var..''Cahilmi'' desem ''kurnazmı,faydacı,fırsatcımı'' desem karar veremedim..Ama suna eminim kendi söylediklerine,kendilerinin bile inandıgını sanmıyorum.! Ama söylüyorlar..Lügat bunlara ne der bilmiyorum(!)
''(ﺟﺎﻫﻞ) sıf. ve i. (Ar. cehl – cehâlet “bilgisiz olmak, bilmemek”ten cāhil)Servet reis, Gafil ve Cahil kavramlarının ilk görevi yapılan hatanın sebebi. Hatanın sebebi: kişinin haberi mi yok, ya da inadından veya kibrinden kaynaklanan hata mı? Daha sonra kavramlar ikinci üçüncü anlamlarında düşünülebilir.
1. Okuyarak bilgisini ilerletmemiş, tahsil görmemiş, bilgisiz (kimse): Benim gibi câhil adam neye yarar? (Ahmet K. Tecer). ''
Bir de okumuş cahiller var, hatta akademik kariyerleri de var. Son aylar da bunlarla ilgili bir sürü gazete küpürü var..''Cahilmi'' desem ''kurnazmı,faydacı,fırsatcımı'' desem karar veremedim..Ama suna eminim kendi söylediklerine,kendilerinin bile inandıgını sanmıyorum.! Ama söylüyorlar..Lügat bunlara ne der bilmiyorum(!)
''Okumamış'' (tahsil anlamın da),ama kendini yetiştirmis bir sürü halk ''bilgesi'' var.
Cahilken dünyanın rengine kanıp, farkına varınca da vazgeçememek gaflete düşmek mi oluyor?Erman reis, cahilken kişi işin bir şekilde farkında aslında. Ama hakikati kabul etmek istemiyor. Hakikatin peşinde koşan , gafil olduğu şeyi , yani haberi olmadığı şeyi farkettiğinde hemen kendini düzeltir zaten. Cahil ile gafilin davranışları aynı gibi gözükse de aynı değil. Hatta sonuç tamamen zıddı. Aynı hased ile gıbta arasındaki fark gibi. Hasedin vardığı yer öfke ve kavga, gıbtanın vardığı yer saygı ve dosluk. Cahiliğin vardığı yer öfke ve inatla red etme, gafilin vardığı yer müteşekkir olma ve hemen gerekli düzeltmeyi yapmak.
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Cahilken dünyanın rengine kanıp, farkına varınca da vazgeçememek gaflete düşmek mi oluyor?Nuri Reis tekrar açıkladıktan sonra kendime pes diyorum bir şey bu kadar ters anlaşılır...
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Birinci söz; "Cahildim dünyanın rengine kandım". (Neşet Ertaş)
İkinci söz; "Ana ben cahilim, çekemem kahır" ( Bir Eğin Türküsünden)
Üçüncü söz ; "Beş kitap okusan ne fayda, fakirsin, fakirsen cahilsin"( Suha Arın'ın ünlü Tahtacı Fatma belgeselinde, Antalya dağlarında yaşayan bir Tahtacı Alevisi'nin sözü, dışarının kendilerine bakışını anlatırken)
Buyurun efendim.
İnsanı tarif eden sıfatlar, Nuri Reis’in dilbilimi eğitmeni olması nedeniyle soru cevaplı bir ders havasında anlatılıyor. Bahsedilen sıfatlar (bana göre insanı tarif eden değil de ayırt edenlerdir), dilbilim çerçevesinden incelendiği için referanslar da “sözlüklerden” oluşuyor. Bilimsel tartışmaların dayandığı neden sonuç ilişkisi göz önüne alınırsa sıfatların sözlüksel anlamları, gelinen sonuç kısmıyla daha çok ilgili diye düşünüyorum. Nedenlerine inildiğinde işin içine biyoloji, psikoloji, nöroloji, antropoloji ve sosyoloji bilimleri giriyor. Birçoğumuz sonuç hakkında fikir beyan ederken Oğuzhan Reis güzel bir yerden girip neden konusunda fikir belirtti. Ama sanırım tam anlaşılamadı. Bahsettiği gibi, İnsan gibi doğar doğmaz bakıma muhtaç bir varlığın besin zincirinin tepesinde bulunması bize asıl ipucunu veriyor. Bizi diğer canlılardan ayıran ve en güçlü hale getiren faktörlerin baş sorumlusu, tabi ki beynimiz. Antropoloji, insanı alet kullanabilen tek canlı olarak tanımlar. Deneysel Psikolojinin babası ve filozof Wilhelm Wundt ise, “İnsan düşünen hayvandır” diye tanımlar. Bu tanım özellikle din çevrelerince rencide edici bulunmuş. Düşüncelerimizin kaynağı olan, aletleri, araçları, bilimi icat eden beynimizin, yapısı, büyüklüğü, hücre sayısının çokluğu ve birbirleriyle güçlü etkileşimleri, diğer canlılardan üstün ve farklı olmamızı sağlayan en önemli parametreler. Bizi en fazla farklılaştıran ise beynimizin yüzeyini kaplayan, ve düşünmemizi sağlayan korteks denilen kıvrımlı bölümü. İnsandan sonraki en zeki canlı olan şempanzenin korteksi açıldığı zaman bir A4 kağıdı büyüklüğünde olurken insan korteksi bunun 4 katı kadar büyük… Zeka değerleri üstel olarak arttığından "Homo sapiens sapiens" olarak en yakın rakibimize nasıl fark attığımız ortadadır. Bu özellikler, bizi besin zincirinin tepesine getiren değil orada tutan ve yerimizi pekiştiren özelliklerimiz. Bizi tepe noktasına getiren ise beynimizin daha alt katmanlarında yatan temel ihtiyaçlarımızı, dürtü ve iç güdülerimizi kontrol eden bölümüdür. Bu bölüm sadece primatlar ve diğer memelilerle değil, güvercin gibi bazı kanatlılara olan benzerliklerimizi de içeriyor. (4 yaşından beri Almanya’da yaşayan Bochum üniversitesinde Nöropsikoloji Profesörü olan Onur Güntürkün’ün insan davranışları ile ilgili araştırmaları çok ilginçtir.) Bilimsel araştırmalar ışığında, insanı tek başına tarif etmese de onu diğer canlılardan ayırt etmemize yardımcı olan sıfatlar, taaa homo sapiens öncesi dönemde beynimizde gelişti. Düşünen beyin, aynı zamanda ben duygusunun ve dolayısıyla egonun kaynağı oldu. Duygu ve düşüncelerimiz de içgüdü ve dürtülerimiz de beynimizin fonksiyonları olarak ortaya çıktı. Hayatta kalabilmeye programlanmış beyin, avcı toplayıcı insan döneminde sosyal yaşamı oluşturmak için kıskançlık, gurur, haset, kibir, utanç vb. sıfatları oluşturdu. Bu sıfatlar yine Oğuzhan’ın söylediği gibi DNA’lara işlendi. Bu sıfatlar sayesinde insan binlerce yıl hayatta kalmayı başararak zincirin tepesine çıktı.Mücahit reis, aşağıdaki resmi şimdilik buraya kayıt edelim , daha uygun vakitte kastımı açıklarım.
Evrimsel Psikoloji, bu nedenleri araştıran bir bilim dalı. Mesela evrimsel psikolojiye göre kıskançlık, eşleri dışarıdan gelecek olası tehditlere karşı ikaz eden, uyum sağlayıcı bir tepkidir. Eşini korumak ve ona sahip çıkmak için bir araç olarak görülen kıskançlık insanoğlunun yazılımındaki bir “hata” olmaktan çok, evrimleşmiş bir “donanım özelliğidir”. Atalarımızdan birisi avlanmak için bir alet icat ettiğinde, diğerleri ona haset etmeselerdi daha iyi aletleri geliştiremeyecekler, rekabete giremeyeceklerdi. Topluluğa faydalı işler yaptıkça daha çok kabul edildiğini anlayan beyin, gururu geliştirdi. Gurur duymak içinse daha faydalı olmaya çalıştı. Homo sapiens sapiens yani düşündüğünün üstüne düşünebilen insan, bir yerde hazıra konmuş oldu. Felsefeyi, Etiği ve Dini keşfedince de bu sıfatları “tu kaka” ilan etti. Bana göre bu sıfatların bilincinde olan ve bunları kontrollü yaşayabilen insan başarılı olan insandır. Beyin faaliyetleri çoğunlukla elektriksel ve kimyasal reaksiyonlardır. Bu sıfatları harekete geçiren beyin fonksiyonlarımız, binlerce yıldır beynimizin ihtiyacı olan tepkimeleri tetikliyor. Bundan sonra da bu tetiklemeye ihtiyacımız var.
Saygılarımla
... Esra Erol'un programlarını izlemek zorundayım, ki bu programı izlemek zorunda kalışım, sizi kimi yönlerden destekler mahiyette ufkumu genişletti.
Hafta sonuna yazmaya çalışırım.
Bu arada tavsiye ederim, 3-4 programdan sonra alışıyorsunuz, kendinizi uzay boşluğunda, yerçekimsiz ortamda duyumsuyorsunuz. Sanki beyniniz kafatası sıvısından ayrılmış da, öylece evrende bir yerde asılıymış gibi. Şahane bir duygu.
Bu topiği ilgi ile takip ediyorum,bilgi edinme,kişisel gelişimim adınaAli reis ilgili sıfatları siz vermişsiniz zaten
İlgili ve bilgili olmadığım bir konu olduğu içinde okumakla yetiniyorum,fikir yazmaya bilgim yetmiyor
Bu konu ile mi alakalı merak ettiğim bir konu var,İnsanı Tarif Eden Sıfatlar arasında.
Yakinen tanıdığım kişi,Ekonomi profesörü,Üniversitelerde ders veren eğitimci.
Ama bu kişi iki ucunu bir yere getiremiyor ekonomik olarak,asosyal,içine kapanık,hobisi kitap okumak,saysam üç tane arkadaşı var,biri ben
Başka hiç bir hobisi yok,birde kendine aşık![]()
İnsanı Tarif Eden Sıfatlar arasında.
Bu bahsettiğim kişinin karakteri nedir?
Konu dışı ise özür dilerim..
İnsan davranışı ve aklını inceleyen,Bu topiği ilgi ile takip ediyorum,bilgi edinme,kişisel gelişimim adınaAli reis ilgili sıfatları siz vermişsiniz zaten
İlgili ve bilgili olmadığım bir konu olduğu içinde okumakla yetiniyorum,fikir yazmaya bilgim yetmiyor
Bu konu ile mi alakalı merak ettiğim bir konu var,İnsanı Tarif Eden Sıfatlar arasında.
Yakinen tanıdığım kişi,Ekonomi profesörü,Üniversitelerde ders veren eğitimci.
Ama bu kişi iki ucunu bir yere getiremiyor ekonomik olarak,asosyal,içine kapanık,hobisi kitap okumak,saysam üç tane arkadaşı var,biri ben
Başka hiç bir hobisi yok,birde kendine aşık![]()
İnsanı Tarif Eden Sıfatlar arasında.
Bu bahsettiğim kişinin karakteri nedir?
Konu dışı ise özür dilerim... Bunlara ek olarak eğer kalabalık ortamlarda bulunmak yerine yalnız olmayı tercih ediyorsa “münzevi” , kalabalığın içinde yalnızlığı seçiyorsa “içine kapanık” ,kendi özel hayatına başkalarının müdahale etmesinden hoşlanmıyorsa veya çok seçici ise “mahremiyetine düşkün” , sır olarak gördüğü şeyleri başkalarına söylememeyi seçiyorsa “ketum”
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Teşekkürler.Çok da iyi olur.
Yas'da eklenebilir mi ?
Kaygı sanki üzüntüden farklı. Korku. Üzülme korkusu.Günümüzde anlam daralması ile korku nun seyrek, hafif hali olarak da görünmekte. Ama asıl anlamı korku kaynaklı üzüntü, yani bizi aşındıran şey. Hem sözlük girdisinde tanık olarak gösterilen cümlelerde hem de halen üzerinde çalıştığım 15. yy’dan metinde sözlük girdisi ile aynı anlamda kullanılmış. Belki bu daralmanın bir sebebi de üzüntü kavramında, aşındırma-koparma etkisinin artık kavramın içinde fark edilmemesi olabilir.
Sent from my iPhone using Tapatalk Pro
Nuri hocam sürekli izliyorum da bu gün fark ettim ki konu başlığının önüne konan İNSANI kelimesi fazla olmuş gibi.Haksız sayılmazsın Utku kaptan. Onlarla aynı şekilde hissettiğimiz duygular var. Hepimiz kendimizce ifade ediyoruz hislerimizi.
Rahmetli köpeğim Miço'nun ben hasta iken ayak ucumda beklerken gözlerindeki ifade kaygı değilse neydi acaba?
Anamın gözlerindeki bakıştan tek farkı ise anamın arada ''bir şey ister misin yavrum?''diyebilmesi idi.