Amiralin üslubuna gereksiz yere enerji harcamayalım, denize hayli emek verdiğini bildiğimiz birinin dili hoşumuza gitmese de, buraya takılmak anlamsız. Çok tanıyanımız gider "abi bu üslup doğru değil" der olur biter. Nihayetinde bir edebiyatçının dili kullanma biçimi üzerine konuşmuyoruz ki hepimizi ilgilendirsin. O da öyle, ne yapalım?
Ama İlginç geliyor bana bu Usturmaça tartışması; güvenlik, gelenekler, elitizm, güzellik gibi pek çok kriter üzerinden konuşuyoruz. Bir de üstüne Eyüp abi demez mi, ben sayımızın artmasını istemiyorum diye. Ne yalan söyleyeyim, ben de istemiyorum eğer böyle olacaksa.
Usturmaça işine çift dalan Tiryaki, Kaş bölgesi hödüklüklerini şahane diliyle anlatıyor bir yandan.
Bir başkası sayının artmasını istemeyen Eyüp abi'ye " abi şu videoya bir bakalım sonra tartışalım" diyor.
Demek pek önemsiz görünen şu usturmaça işi bile- değerlendirmeye esas alınan sözcüklere bakılırsa- hayli bir cemiyet meselesi. Modern hayat, Deniz ve Amatör denizcilik üzerine konuşurken konunun buraya gelmesi tesadüf değil demek.
Gelenekten kaçmak için gittiğimiz denizde, başka geleneklerin içine girdiğimiz doğru. Ama acaba, denizde bizi mutlu eden şeylerden biri de bu farklı gelenekler olmasın? diye sormak geliyor içimden. Yanıtlıyorum; kendi payıma evet, bu gelenekler beni mutlu ediyor.
İki teknenin karşılaştıklarında birbirlerini selamlama geleneği hoşuma gidiyor, Tanrının varlığı konusunda ciddi şüphelerim olsa da, Allah Selamet Versin sözünü duymak hoşuma gidiyor, yabancı ülke bayrağını sancağa toka etmek hoşuma gidiyor, Bayrak işinin artık gına getirecek boyuıtta fetişleştirildiğini düşünsem de teknem amerikan bayraklı iken milliyetimi gösteren bayrağımı iskeleye toka etmek beni mutlu ediyor... koyda demirdeyken fısır fısır konuşmak... daha denize ait her şey hoşuma gidiyor... tüm bunlar kentten kopup bir başka, olmak istediğim, yaşamak istediğim hayata ilişkin bir zırh sağlıyor bana. Zaten öyle bir zırhı istediğim için denizdeyim. Zaten o yüzden her ne kadar homurdansam da uzun seyirler hoşuma gidiyor.
Tanrı aşkına, kente ait kavga gürültünün olmadığı bu yerde, yani hayatın her alanında mücadele etmek zorunda olduğunuz kente ait ne varsa- demokrasi mücadelesi, ekmek kavgası, özgürlükler meselesi, müvekkiller, çekler senetler- geride bırakmak istediğimiz bu yerde bize kolaylıklar sağlayan, bizi bir şekilde dönüştüren, kendine doğru yontan bu gelenekler nasıl önemsiz olabilir ki?
Amiralin dili kente ait olduğu için yermedik mi? Her kim ki kente ait bir üslupla bize bir şeyler anlatmaya kalkıyor, tepeden bakıyorsa, öfkelenmiyor muyuz?
Modern hayat bizi bizlikten çıkartmaya çabalarken sırf bozulmayalım diye direndiğimiz için kaçtığımız bu yerde gelenekler nasıl önemsiz olabilir ki?
Bırakın Setur Marinanın denizde muaşeret kuralları üst sınıf için yazılmış/basılmış olsun ki O zırvayı Rahmi Koç'un gördüğünü bile sanmıyorum, o kadar görgüsüz olduklarını düşünmem... O üst sınıf illaki bir gün kapımızı çalmıyor mu? Asıl bizlerden bir şeyler öğrenmiyor mu?
Şeklinde düşünüyorum.
Sevgiler.
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.