Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
OP: 16 Ağustos 2017, 10:08:47
"Benim söylediğim "bizden adam olmaz" değil, işi yapan adamın hedefi/isteği/keyfi bu değilse sen onun adına üzülme boşuna diyorum.
"Yazık" olan olan bişey varsa senin benim sokaktaki vatandaşın bu olaya yeterli ilgiyi göstermemesidir.

Kimseye bir görev/başarı/başarısızlık yüklemeden kendi adımıza bir ders çıkartıyorsak ne ala.

Ek olarak, benim umutsuzluğum/olumsuzluğum toplumsal olarak kendimize, kültürümüze, kapasitemize yönelik değil yapılan her ne ise bunu "modern" pazarlama yöntemleri ile "tüketim" ürünü olarak sunulmasının faydası üzerinedir.

botla tek başına bin mil yaptı!
en küçük tekne ile dünya seyahati yaptı!
saatte altmışbeş deniz mili hıza çıktı!
tek nefeste seksenüç metreye daldı!

bu tip sansasyonel başlıklar altında sunulan şeyler sabun köpüğüdür.. off bee deyip izleyip bi sonrakine zap yapar insan..

bunun yerine daha uzun vadeli doğa ile uyumlu yaşam, deniz kültürü, kendi kendine yetebilmek, tuzla bira soğutmanın dayanılmaz keyfi, ahşap teknenin ruha katkıları gibi şeyleri ağır ağır derinden işlemek, arkasını doldurmak uzun vadede toplum için daha yararlı olur."


Dedi Özgür Ökten;

Bunun üzerine konuşmaya değmez mi, deniz üzerinden?
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 327
  • Teknede yaşamak..tekneyi yaşamak..
    • Rota Atlantik
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#1: 16 Ağustos 2017, 10:12:22
Ben yazımı hazırlayacağım.. çok dertiliyim çok.. !O__ !O__ hele bir akşam olsun..
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#2: 16 Ağustos 2017, 11:09:16
Bunların hepsi amaç ve hedef kavramlarının birbiri ile karıştırılmasından kaynaklanıyor aslında.

Amaç bir süreklilik. Hedef ise bu amacınıza ulaşmanızı ve orada kalmanızı sağlayacak basamaklar . Yani denizde olmak amacınız ise hedefiniz bir tekne sahibi olmak olabilir.

Ama hedefinizi amacınız ile karıştırırsanız mutsuz olursunuz. Amacınız tekne sahibi olmak ise ve tekne sahibi olduğunuzda eee ne yapacağım şimdi ben diye düşünür durursunuz.

Bu çağın mutsuzluk kaynağının temelinde mu kavram kargaşası yatıyor.

Bu açıdan bakıldığında bilmem kaç metreye tek nefessiz daldı gibi haberler de bu kavram kargaşasını tetikler nitelikte. Yani konunun pazarlama ya da vahşi kapitalizimle filan ilgisi yok.

Yüz metreye daldığınızda sizin sayenizde sizin sahip olduğunuz bu yeteneğe sahip olamayanlar da modern teknoloji sayesinde gördüklerinizi görebiliyor. Üstelik bu muazzam teknoloji inanılmaz ucuza sunuluyor.

Amacınız kendi gözleriniz ile denizin dibini yaşamak ise bunun için hedefiniz belkide önce bir dalış kursuna gitmek ve dalmaya başlamak olabilir. Sonrasında amacınız doğrultusunda yeni hedefler belirlersiniz kendinize. İşte öyle bir noktaya gelirsiniz ki bu derinliklere kendi doğal yetenekleriniz ile inmek istersiniz. Bu da bir hedeftir.

Amacınız değişmemiştir ama bu hedeflere bir bir ulaştıkça daha da bir keyif alır mutlu olursunuz. Üzerinizde hiç bir ağırlık olmadan seksen metreye dalabilmek nasıl bir hazdır kim bilir.?

Sizin amacınız insanları teşfik etmek olmasa da yaptıklarınız ile yaşadığınız toplum ile etkileşim halinde olduğunuzdan toplum, size ister istemez bir misyon yükler.

Aha Bülentin durumu. bana göre Gökova konusunda danışılabilecek kişilerin başında geliyor. Şimdi ben bunu yazınca Gökova da başka gezecek insanlar da Bülentin yazdıklarını bana söylediklerini soracaklar. Bülent bir bakacak ki Gökova konusunda otorite oluvermiş.

Kimileri benimser bu kendiliğinden oluşan bu misyonu , kimileri de benimsemez belki.

Eğer Amatör denizciler olarak bir amacımız varsa, ki bu şu an için Türkiye nin daha denizci olması olabilir ki bu bir amaçtır. O zaman Enes ve benzerlerinin yaptıkları bu işler , özendirici ve dikkat çekici olduklarından amaca hizmet ederler. . Öyle uçup gitmezler yani.

Gelelim ahşap bir tekne ile buz dolabı ve benzer gereksiz lüksleri red ederek seyir yapmaya. Bu bir felsefedir.

Denizde diğer canlılar gibi olmak , sadece yeteri kadar tüketmek. İnsanın gerçek ait olduğu doğal ortamı yeniden keşfetmek, herbir ihtiyaç için emek harcamak..

Kendi oluşturduğumuz klimalı doğal olmayan ortam yerine gerçek doğa ile bütünleşebilmek.

Bu süreçte vücüdün nasıl da doğaya adapte olduğunu hissetmek ve bu şaşkınlık.

Seyirin ikinci gününde artık güneş kremi kullanmıyordum. Gerek kalmadı. Tenim tamamen uyum sağladı güneşe. Hiç terlemedim desem yeridir. Gökovanın mütüş koylarındaki inanılmaz esinti..

Neyse uzattık gene.. Önce bir felsefe olmalı .. Bu felsefeye uygun amacınız .. Amacınız sahip olduğunuz felsefenin ete kemiğe bürünmüş halidir.

İşte bu felsefiniz yoksa , ahşap teknenize mandal ararken bile ahşap mandal aramanız bir takıntı oluverir. İnce çizgi felsefede saklıdır..
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1049
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#3: 16 Ağustos 2017, 13:08:53
Çok uzun yazamayacağım.
İki satır sadece...

Spor genel kültürün bir parçası.
Bu gelişmedikçe, yelkenin, amatör denizciliğin ayrışması mümkün olmaz.
Belli ülkelerde (gelişmiş değil, kültürel gelişmiş ülkeler) öğlen saatinde koşanlar, parklarda yoga, pilates vb yapan insanlara çokça rastlıyoruz.
Keza İsviçre'ye gittiğimde çok şaşırmıştım. Haftasonu, elleri batonları ile dağ yürüyüşüne gidenler, göllerde çeşit çeşit yelken, tüm yollarda bisiklet, parklarda, göl kenarlarında koşanlar... Bu kadar geniş bir kitle, bu kadar çeşitli spor konularına eğilince de, haliyle amatör denizcilik de, yelken de gelişmiş oluyor.
Ana akım sporlar dışında (futbol ve basketbol) Türkiye'de spor kulübü de, izleyici de, meraklı da çok az.

Yani konuya sadece 3 tarafı denizler, yelken ve amatör denizcilik diye bakarsak, sorunun sadece bir parçasına odaklanır ve çözmekte zorlanırız.

Bence zaten çözemeyiz de... Memlekette binlerce yelkenli var. Ama yelkenli sahiplerinin çocukları bile bir yelken kulübünden eğitim almış değikenl; bu yelkenli sahipleri yelken kulüplerine üye olup, camiayı desteklemiş değilken...
  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

  • *
  • İleti: 629
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#4: 16 Ağustos 2017, 16:46:52
Oyy, oyy, oyy...
Çok su kaldıracak ve üzerinde sağlam polemik yapılabilecek bir konu açmış sevgili Bülent !
Daha ilk üç yazıda bile üzerinde saatlerce tartışılabilecek saptamalar var...

Önce Bülentin "sabun köpüğü sansasyonel başlıklar " tespiti. Oldum olası illet olmuşumdur, evet ilgiyi uyandırmak için tipik bir profesyonel haberci numarasıdır ; bizler de gazeteci veya muhabir değiliz, konumuz degil. Ama gerçeğin bu olması da benim bu tip haber ve başlıklarına illet olmamı engellemiyor. Antipatik olmaktan korkmayan bir arkadaşım yillarca bu konularda yazdı çizdi şişirme denizcilik başarı (!) haberleriyle ilgili...Falan konuma ulaşan ilk Türk denizci...Yahu oraya bir beyaz balina bile yüzmemiş veya üstünden bir albatros dahi uçmamış...Gittiğini bilmiyoruz ; ayrıca gitsen ne yazar, yada gittin de ne oldu ? Guiness rekorlar kitabında XY- konumuna ulaşan denizciler ve milliyetleri diye bir bahis mi var ? Arabama atlayıp Sahra çölünün en luzumsuz noktasina gitsem bir rekor kırmış, Türk ulusunun gururu mu olmuş olacağım ? 1100 motorlu küçük arabayla dünyanın en gereksiz noktasına giden maceracı Türk !

On yıllardır gazete haberlerinde gerek Kismet'in gerek ilk Uzaklar'in boylarını kısaltmaya doyamadık...Yani tekne olduğundan 3 feet kısa olunca başarı 3 misli büyüyor mu ? Yıllardır hiç olmazsa bir yabancı dilde yelken dergileri okuyorum.Bir kez bir " ulusal tarihimizde ilk defa ! " başlığı okumadım. Adamlar yapilan işi anlatırlar, ne bunun ilk olduğu, ne teknenin en küçük, ne en eski, ne en ucuz, ne en kötü ne en bilmem ne olduğu başlığa çekilmez.

Ikincil beni rahatsız eden konu ise sporun ( ya da aslında herşeyin ) bizde ele alınış biçimi ve Matay'ın açtığı konu.
Yani yelken sporu (veya herhangi bir spor ) bu ülkede doğru yapiliyor mu ? Spor ve spor federasyonları malum bu ülkede özerk değil ve devlet organları eliyle denetleniyor. Ilgi duymuş olanlar bilir zaten ; bürokrat ve hükümet bakış açısı daima niceldir, kaliteyle ilgilenmez. Devletimiz için elle tutulabilir olan kaç kişinin ehliyeti olduğudur ; bunların nasıl araba ( ya da tekne ) kullanabildiğiyle ilgilenmez. Hangi makamın karşısına çıksanız size daima kaç kişiyi temsil ettiğıniz veya hedef kitlenizin kaç kişi olacağı sorulur...
Keşke bari bu felsefenin gereklerini doğru yerine getirebilsek de, misal tek bir Avrupa şampiyonu sporcu çikarmasak da , hafta sonları denizde 7den 70'e yüzlerce keyif yelkencisi görebilsek ? Ama ne bu gerçekleşiyor ne de diğerinde olması gereken başarıyı sık yakalayabiliyoruz.
Bir yelken kulübü emekli olup yelkeni hobi edinmek isteyen normal yetenekli bir insanla uğraşmak istemeyebilir ; muhtemelen internet sitesinde Vizyonumuz başlığı altinda da " olimpiyat şampiyonu ilk Türk yelkenciyi yetiştirmek " yazıyordur...Amma velakin tabii bunu da becerebilmekten çok uzağız : çünkü kulüplerin tüm kazancı ve idarecilerinin tüm mesaisi mesela kulubün kullandiği kara ve deniz sahası için Hazine kanalıyla Maliyeye ödenmesi gereken kira ve ecrimisil bedellerinin 40 takla atılarak temin edilebilmesine harcanıyor.
Dolayısiyla bizde ne belki iddiasız ama yaygın ne de dünya ölçeğinde performansli spor yapılamıyor.
Yani tekne sahipleri ve yelkenciler, bu spora gönül verenler de kulüpleri desteklemiyorsa büyük de bir umursamazlık sergiliyor sayılmamalılar : çünkü sistem çarpık ve işlemiyor...


  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#5: 17 Ağustos 2017, 23:24:06
Daha unutturmam bu konuyu. Nuri Kungur Reis'i bekliyorum.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 3573
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#6: 18 Ağustos 2017, 09:03:52
Çakal..  :) herkes yazıcak öyle yazıcan di mi..
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#7: 18 Ağustos 2017, 09:34:06
Yok valla :) isim var hayli. Böyle yapip başlığı ayakta tutmaya çalışıyorum.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1649
    • instagram
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#8: 18 Ağustos 2017, 10:08:44
Geçen gün uzun uzun yazıp sildim... Bayram tatilinde teknede oturup sakin kafayla yazmayı planlıyorum... Sanırım konu başlığına daha uygun olacak...

SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

  • IP logged
Akdenizli, Balıkçı

  • *
  • İleti: 327
  • Teknede yaşamak..tekneyi yaşamak..
    • Rota Atlantik
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#9: 18 Ağustos 2017, 10:15:01
Ben dediğim gibi çok uzun yazacağım.. ama yazmadan evvel.. diyeyim.. Kadın- Erkek ayrımının en çok yapıldığı yerlerden biri..

Ben çoğu tekne sahibinin aslında çok da eş ve çocuklarının tekneye alışmasını istemediği biliyorum. O; olmalarını istediği zaman olsunlar, kalanında tekne; onun kaçış sahası olsun istiyorlar.. tek olsunlar, erkek erkeğe içsinler vs.. gibi düşünceleri var..hemen üzerinize alınmayın.. savunmaya geçmeyin..sizler değilsiniz biliyorum.. bu nedenle de ayrım zor olacak..

Dolayısıyla bu reisler çok da öyle eşleri yelken eğitimi alsın, çocukları optimist vs uğraşsın istemiyor..

Yeğen var bizim..optimistte..anne baba da sosyal hayat kalmadı.. çocuk hafta içi ya eğitimde ya yarışta.. ama kendilerini mutlu hissediyorlar..2 yıldır yaz kış (hatta karda bile) denizde velet.. Velet dediğime bakmayın kız çocuğu.. Evet evet bir bela daha geliyor benden beter  ;D

Bakın bu afaki bir tesbit değil.. bir sürü reis yemeklerde vs toplantılarda bunu dile getiriyor... eşleri istiyoruz ama Güney'e gidince.. kalanında kışın marinada mesela tekne bizim..

Şimdi düşünün bir; eş yelken biliyor.. çocuklar yelken kulübünde mis gibi yelkenciler.. yaz kış teknedeler.. hadi ama dürüst olun kaçınız sever bunu.. bakın tekrar bu forumda ki üyeler değil konu.. asıl aramıza katmamız gereken yelkenli tekne sahipleri.. 9000 yelkenli tekne.. epi topu..

Oppps pardon beyler! eyvah sırları açığa vurduk almacaklar aralarına beni..  C:-) C:-)

Şimdilik bu reis kaçarrrrrrr....
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1541
  • Bilen bilir
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#10: 18 Ağustos 2017, 21:12:22
Dilek'ciğim bayağı iyi vurmuşsun nalına ve mıhına  ;D

Marina kaptanı deryası olarak marinalarda giriş çıkışlarda yer alır ve giren çıkanları izlerim bilirsin.

Tesbitlerin 10 üzerinden 9 alır.O biri de benim gibi tipler sayesinde kaybediyorsun.

Teknemi alırken eşim,kızım,damadım,torunlarım hiç olmaz ise senede bir iki hafta teknede hep

beraber oluruz diye düşünmüştüm.

Ama zamanla anladım ki ben teknede su üzerinde olmayı ve denizi seyretmeyi ve modern hayatın

nimetlerinden yararlanmayı seviyormuşum.

Çocuklar ise 5 yıldızlı otelde dinlenerek geçirecekleri bir tatili seviyormuş.

Geçen günlerdeki sıcaklarda klimalı salondan denizi seyrederken kendime sordum,karşı

koycuklarda alargadaki yelkenlilerde olmayı istermiyim diye.

Cevabım; klima olmadan o kuytu yerde ne işim olur.

Sonuç yaşlı kızı sat, yıllardır sana bir evlat vermiş ve kahrını çekmiş eşin ile modern hayatın

nimetlerinden yararlan.Kadıncağız da sen istiyorsun diye küçücük bir ortamda daha fazla

eziyet çekmesin.

Marina kaptanı deryası dede 8)
  • IP logged
DeDe

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#11: 18 Ağustos 2017, 21:29:49
Bu kadar doğru ve açık yazılabilirdi , biz er kişilerin aleyhine olsa da doğruya doğru diyen huyumdan dolayı tesbitlerinin hepsine katılıyorum Dilek Reis . :)
  • IP logged

G
  • *
  • İleti: 30
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#12: 19 Ağustos 2017, 01:38:42
Bir kaç önemli sorun etrafında dönüyoruz ki aslında her biri bir başlık konusu...

Bülent Abinin, Özgür Reise atıf yapması konuyu çok daha önemli kılıyor.

Şöyleki bu işin Özgür gibi profesyonellerinin ve mütavaziliklerini büyük bir olgunlukla koruyanların söylediklerine bir daha bakmak gerekir diye düşünüyorum. Bilemiyorum, Özgür Reis ne der ama benim gördüğüm sektörde özellikle son yıllarda surf yapana kaptan deyip tekne emanet ediliyor...

Gerek amatör denizci gerekse de profesyonel yat Kaptan-ı eğitimi diye bir şey var mı? Bu okulların denetimi var mı? Ben görmedim duymadım.

Teknesinde motorun yerini bilmeyen tanıdığım var. Soru sorunca aldığım cevap kaptan hallediyor? Hocam iyi ama kaptanı marina da bıraktık!!!

3-5 kez milli olmuş eski sporcu ların bir tekne kiralayıp verdikleri eğitimden? Ne öğrendik? Ne öğretiyoruz? Dolayısı ile ben eşe çoçuğa yelken / deniz öğretmenin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Biz kimden ne öğrendik ki kimi kime tavsiye edeceğiz?

Spor eğitimi konusunda da aynı şeyler geçerli, futbolcu yetiştiririz koşmayı bilmez. Ama adı alt yapıdır, futbol akademisidir. Yaptığı tek iş çoçuğa top verip sahaya salmaktır... O sebeple ben eğitimden önce genetik diyorum. Şimdilerde bu genetik yatkınlık testleri oldukça yaygınlaştı. Özellikle çoçuklarda genetik yatkınlığa uygun sporları seçmemde fayda var. Çünkü profesyonel sporcunun aldığı eğitim bana sorarsanız başarısının yüzde onunu geçmez.



Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#13: 19 Ağustos 2017, 11:24:20
Hemen ekleme yapayım;

Bu sektörün profesyonel tarafındaki tek kriter "para" dır..
Donatanlar en az maaş isteyen belge sahibi herkese teknesini emanet eder, keş midir? öküz müdür? hırsız mıdır? hiiç umurlarında olmaz.

Kendimden biliyorum, yat kaptanlığı kursundan yeni mezun, 8-10m'lik yelkenli ve küçük motoryat dışında tecrübesi olmayan bana sırf sektöre yeni giriyorum işi öğreneceğim diye az maaş istediğim için 25m'lik 16 yolcu kapasiteli guleti emanet ettiler.

ve evet, az da olsa düzgün profesyonel eğitim veren kurumlar var, ama sonuçta herşey paraya endeksli olduğundan onlar da kaliteyi tutturmakta zorlanıyorlar.

bu açıdan biz burada hiç bunlara girmeden amatör camiada bu işi nasıl yaygınlaştırırız, gençleri çocukları nasıl bu işe bulaştırırız, toplumda "deniz/tekne zengin işi" önyargısını nasıl kırarız ona bakmamız lazım derim.

Benim fikrim memleketin genel eğitim sorunu ile bu denizcilik işinin ayrı olmadığı yönünde.
Gençleri, çocukları ne kadar aydınlık yetiştirebilirsek yüzleri de ruhları da o kadar denize dönük olacaktır.

Bu güne yarına olacak bişey değil elbet ama yılmadan usanmadan doğru bildiğimiz şeyleri yaptığımızda mutlaka evrene olumlu bir katkısı olacaktır.
  • IP logged
><(((º>

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#14: 19 Ağustos 2017, 15:34:35
Üzerinden neredeyse 10 yıl geçmiş ama yine de paylaşmak istedim bir kez daha...

Çocukken binebilmek gerek Medar-ı Maişet Motoru’na…

Daha altı yaşında, ilkokul ikinci sınıftayken öğrendim Susurluk’taki şeker fabrikasını; Soma’da, Tunçbilek’te linyit, Küre’de bakır, Ergani’de demir çıktığını. İçanadolu bölgesinin tahıl ambarı olduğunu, Çukurova’da pamuk yetiştiğini. Çünkü sekizyüzbin küsur kilometrekarelik bir tarım ülkesinin çocuklarıydık biz. Oysa sekizbin kilometreyi aşan ve bu “tarım ülkesinin” altı tarafını çeviren su kütlesine dair anılarımız silinmiş gibidir eğitim hayatımızdan. Belki ölene kadar unutulmamak üzere kafamıza kazınan şeker fabrikalarına, maden yataklarına karşın kulaktan dolma bir Karadeniz ve bir de hamsi biliriz denize dair, hepsi o. Peki hal böyle olunca nasıl anlayacak, koruyacak ve hatta sevecektir yurdum insanı denizi?

Denizimizin milli eğitim müfredatında ne kadar yeri vardır ya da var mıdır? Besin kaynağı olarak, endüstri kolu olarak, kültür ve tabiat varlığı olarak. Kabul etmek lazım ki şimdiki çocuklar bizden şanslı; korunmaya muhtaç bir çevre öğesi olarak da olsa yaşamlarına girmeye başladı bir ucundan. Ama dediğim gibi, ayazda kalmış kedi yavrusu misali, korunmaya muhtaç bir imge olarak. Ama gelin görün ki, niye koruyor, neden koruyor, korursa ne işine yarayacak bu deniz gibi –yanıtı muallak- sayısız soru üretmek mümkün.

Kanaatimce bir göz ucuyla da olsa tepeden aşağı doğru bakmak lazım mevcut duruma. İkibinsekiz yılının ilk ayının sonuna yaklaşırken hala deniz politikası olmayan bir zoraki deniz ülkesinde yaşıyoruz. Deniz politikası, deniz stratejisi ya da daha da önemlisi denize dair bir vizyonu olmayan iktidarlar zinciri sayesinde hala Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti için levrekle patlıcan arasında ya da denizle toprak arasında hiçbir fark yok. Patlıcanın bakanı levreğin de bakanı. Çit sürenin de, gırgır çekenin de bakanı. Oysa, Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı, Sporun Bakanı, Avrupa Birliği’nin Bakanı… her şeyin bir bakanı olduğu düşünülürse pek imkansız görünmüyor bir de Denize Bakan Bakan olması…

Denize Bakan bir Bakan olsa Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın sirküleri ile İstanbul adalarının çevresinde 6 kulaç derinlikte gırgır ya da trol yapılabilir miydi? Yakın tarihin çok önemli olaylarına tanıklık eden, kendine özgü bir sualtı ekosistemi barındıran ve hatta 2001 yılından bu yana sit alanı statüsünde yer alan Yassıada’da bir balık çiftliği kurulabilir miydi?

Bu noktada son derece çarpıcı bir örnek trajikomik deniz maceramız adına aydınlatıcı olacaktır. 2006 yılı Kasım ayında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından bir yönetmelik yayınlandı ve 1 Ocak 2007 itibarıyla sessizce yürürlüğe girdi: Ömrünü Tamamlamış Lastiklerin Kontrolü Hakkında Yönetmelik. Yönetmelik der ki kısaca, ömrünü tamamlamış lastikler tehlikelidir; taşınması, depolanması, geri kazanımı ve bertarafı belirli koşulların yerine getirilmesi ile mümkündür. Buraya kadar son derece makul, mantıklı bir yönetmeliktir aslında. Fakat aynı yönetmelik 22. maddesinde der ki; ÖTL’ler geri kazanım lisansı aranmaksızın iskelelerde bariyer olarak kullanılabilir! İşte böyle bir çelişki Denize Bakan Bakan’ın olmadığı, denizden bihaber bir ülkede olabilir ancak. Çünkü Çevre ve Orman Bakanlığı Ankara’dadır ve oradan bakıldığında ne yazık ki deniz görünmemektedir. Oysa İstanbul’un iki yakası arasında sadece yolcu tekneleri bile yaklaşık ikibin adet ÖTL ile yolculuk etmektedir. İskelelerde kamyon ve iş makinesi lastikleri kullanılmakta ve bunlar yıpranarak bir süre sonra denizin dibini boylamaktadır. Hatta STH Harem Projesi (www.sthharem.org) kapsamında sadece Harem’den çıkartılan lastik sayısı 150’yi aşmıştır. Ve 50’nin üzerinde ÖTL suyun altında yaklaşık 450 yıl sürecek çözünme sürecinin henüz başlarındadır. Ne Denizcilik Müsteşarlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü ne de Liman Başkanlığı ne yazık ki yılda kaç adet lastiğin bariyer olarak kullanıldığını, hangi periyotlarla değiştirildiklerini, nerede bertaraf edildiklerini bilememektedir. Çünkü denizin üstüyle sorunlarını çözememiş bir toplumun ve siyasi iradenin bir de denizin altına ilgi duymasını beklemek ne yazık ki Godot’yu beklemek gibi bir şeydir.

Peki çözüm önermedikten sonra sorunları dile getirmek biraz kaçak dövüşmek değil midir? O halde örnekten hareketle tekrar başa doğru dönelim. Birkaç ay önce demiştim ki “bize deniz ozanı gerek!”. Yaşar Kemaller, Sait Faikler, Cevat Şakirler gerek. Daha çocukken tanışmak gerek Topal Hasan’la, Ateşoğlu’yla. Çocukken binebilmek gerek Medar-ı Maişet Motoru’na; hayallerimize zincir vurulmadan daha.

Birkaç bin yıl gerilere dönüp, Girit’e doğru bakalım bir de. Küçücük bir adada serpilen uygarlığın, bir deniz uygarlığının duvar figürleri o kadar çok şey anlatır ki anlamak isteyene. Milattan önce ikinci binde Minos uygarlığını zirveye taşıyan Giritliler aynı dönem Helen yarımadasının ya da Anadolu’nun aksine şehirlerini surlarla çevirmediler. Duvarlarında acı savaş tabloları, mitoslarında kan döken, sürüler çalan kahramanlar yoktu. Bunların yerine mutlu ahtapotlar, çeşit çeşit balıklar, rakseden ilahlar süslüyordu yaşam alanlarını. Sanılmasın ki kıyıda köşede unutulmuş bir ada halkıdır sözü edilen. Aksine çevresinde yaşanan tüm gürültü patırtının ortasında, bütün Akdeniz’le ilişki halindeydi bir yandan da…

Kanaatimce denizdir, denizle iç içe yaşamdır bu halkı “uzaydan gelmişçesine” farklı kılan. Tıpkı daha geçtiğimiz yüzyılda yaşayan Cevat Şakir’in deniz gurbetçileri ya da barbuncu Topal Hasan gibi. Boşuna dememişler “deniz insanı yumuşak huylu olur” diye.

Şeker fabrikaları, madenler, petrol rafinerileri ile büyütülmüş bir kuşak olabiliyorsa neden denizle, balıkla, sualtı yaşamının büyüsüyle büyüyen bir kuşak olmasın? Ya da en azından bunlardan haberdar bir kuşak. Müfredatın bir parçası olamaz mı deniz; yosunuyla, balığıyla, vapuruyla… Birer küçük deniz kitaplığı, tüm okullarını güncel teknoloji ile donatmayı hedefleyen bir milli eğitim teşkilatına ne derece kaldırılamaz bir yük getirebilir?

Artık şeker fabrikalarının, madenlerin yanında deniz, deniz canlıları, deniz kültürü de olmalı milli eğitim müfredatında. Uzun yıllardır bir klişe olmaktan öte geçemeyen deniz veya denizcilik bakanlığı artık hayata geçebilmeli. Artık altı tarafı denizlerle çevrili bu topraklarda Denize Bakan bir Bakan da olmalı.

Uzun lafın kısası, balığıyla, yosunuyla, vapuruyla keşfedilmeyi değil hatırlanmayı bekliyor deniz. Anadolu’ya iklimini, sonsuz besin kaynaklarını, tarih boyunca uygarlıkların beşiği olma ayrıcalığını veren deniz hatırlanmayı bekliyor. Yeniden günlük yaşamdaki yerini alabilmeyi, engel değil araç olmayı, manzaranın getirdiği rantın ötesinde gerçek değerinin anlaşılmasını bekliyor. Yurdum insanı tüm bunları hatırladığında kazanan; ayazda kalmış kedi yavrusu gibi korumaya çalıştığı deniz değil kendisi, kendi geleceği olacak.

Hakan Tiryaki
Vira Dergisi, 2008

SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

 
Yukarı git