Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#225: 05 Eylül 2017, 21:07:48
CEM GÜRDENİZ

Denizde Görgü ve Usturmaça Kültürü



Belki ben kaçırdım.  Lütfen belirtiniz. Bu yazıda usturmaçaların neden ve ne şekilde içeri alınması gerektiğiyle ilgili bir bilgi göremedim.  Düpedüz bu yazıda azar var. Böyle sunulrsa kimse uymaz.

Enes bazı kurallar - gelenekler yüzyıllardır yapılan uygulamalar sonucu oluşmuş ve gelenek haline gelmiştir. Bu usturmaça almamanın bazı mahsurları burada da yazıldı .

Buna karşın en fazla üç dakikanı alacak usturmaçaları içeri almanın zararına ait ek tek bir kelime yazabilirmisin  , ya da şöyle söyleyeyim hangi davranışın artıları daha çok düşündüğümüz zaman. ::)

İsteyen usturmaçaları sallandırıp gidebilir ,ya da güverteye yatırabilir tabiiki . Allah bilir daha ne mahzurları vardır daha , ben yapmak istemem bu denemeyi .

Tabiiki kimse kimseyi zorlayamaz , en fazla tavsiyede bulunabilir . Cem Amiral de onu yapmış zaten.

Yazımda usturmaça kullanımıyla.ilgili bir cümle kurmadım.  Belirtmeye çalıştığım
Cem Gürdeniz 'in yazısının konusunun usturmaça olmadığı, yazanın kişileri görmemiş olmakla suçlaması   dolayısıyla aşağılamasıydı. Biraz daha açmam gerekirse :

Söylediğimiz şeyin kabul görme olasılığı sunuş şekline bağlıdır bir çok zaman.  Yazan usturmaçasını içeriye almayan teknelerin nasıl disiplinsiz olduklarınà ilişkin yazacağına  bu kurala diyelim uymayanların yaşadıkları kötü tecrübeleri yazsa daha iyi olabilirdi.

Ayrıca kanımcà denizcilik ya da denizde seyir veya ne deniyorsa kendinde bir miktar isyanı da barındırır.

Biz söylemesek de kişi zararını görünce zaten öyle davranmaktan vazgeçer.

Gelenek görenek konusunaysa hiç girmek istemem. Orası felaket.

Yazıyı bir kez daha okuyalım.

Cem Amiral  yorum yapmamış , tesbitlerde ve örneklerle tavsiyelerde bulunmuş. Konunun özü bu ve bence çok güzel bir yazı . bu benim görüşüm tabiiki.

Enes ve Özgür reisten başka yazıda uslup problemi gören varmı arkadaşlar.?
Belki ben yanılıyorumdur.  ???




  • IP logged

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#226: 05 Eylül 2017, 21:34:41
Öcal reisim, üsluptan bende hoşlanmadım doğrusu. En azından bana göre değil. Ben öğreten değil, paylaşan yaklaşımlardan hoşlanırım kendi adıma. Daha da önemlisi, tam da eleştirildiği gibi, bilgiyi hap ya da slogan olarak değil, nedenleriyle veren metinlerden hoşlanırım. Yıllardır ilkokullarda sunumlar yaparım bebelere. En net izlenimim şu; sloganlar öğretiyorlar çocuklara. Mesela bir "denizleri koruyalım"dır tutturmuş gidiyorlar ama bir türlü nedenini anlatmıyorlar. Ezberletmek daha kolay geliyor ama çocuk bir şey öğrenmiyor. Sadece ezberliyor. Denizi korumalıyım. Dahası çocukta yaratılan imajinasyon ayazda kalmış kedi yavrusu misali, korunmaya muhtaç bir deniz! Usturmaçaları toplayalım, ayıp. Adab-ı muhaşerete aykırı. İyi de neden aziz kardeşim. Anlat, ben karar vereyim. Çok şükür muhakeme yeteneğimiz var hepimizin kendi çapımızda. Mesela Kaan reis dedi ki cenaze var demek. Hatta, kuzeylilerin geleneğiymiş. İyi de ben her coğrafyanın geleneklerini alıp kullanmakla mı mükellefim. Rus gemisi Boğazı geçerken Barbaros'u selamlamak zorunda mı Beşiktaş önlerinde? Polinezyalıların, Güney Amerikalıların, Afrikalıların... her birinin yerel gelenekleri var denize dair. Hepi topu 60-70 yıldır kullanılan usturmaçaların posizyonundan daha köklü ve temellerini kadim günlerden alan. Ama yaşadığımız coğrafya değil mi biraz da yaşam koşullarımızı, değer yargılarımızı belirleyen? Kuzeylinin usturmaçaya yüklediği anlamı hoş bulabilirim en fazla. Ama her duyduğum şeyi de geleneksel diye yapmam mümkün değil doğal olarak.

Misyon yüklenen her kimse bence bilgisi kadar üslubu da önemli. Ben bildiğini paylaştığını hissettiğim sürece hoşlanan, alan taraftanım. Ders niteliğinde anlatımlardan zaten sıtkım sıyrılmış bitmek bilmeyen öğretim hayatım boyunca.
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

B

Burak Doneray

Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#227: 05 Eylül 2017, 21:58:55
Şu usturmaça ve geleneksel tanımlamalar ile ilgili küçük bir tespit.

Bu son zamanlarda pek bir moda oldu.
Kendini "cool" gören ama aynı zaman da denizcileri "burnu havada, çok bilmişler" gözüyle takip edenler çoğaldı.
Bir de çoook mütevazı ama diğerlerinden kendini ayırma, bir tarz sahibi olmak için, hiç bir geçerli gerekçeye dayanmayan, aykırı fikirler üretenler.
Sebepsizce ayak uyduranlarda.
Elbet her yapıda insan çeşiti mevcut. Kim ne diyebilir ? Herkes özgürdür.
Farzı Misal ;

Kişi/ler, 48 yıl (öylesine bir sayı) denizle tek ilişkisi tatillerde "çimmek" olmuş. Deniz kenarına kıçını dönerek oturmuş, en büyük deniz zevki, güneş batarken, denize sıfır restaurant masasından selfie çekmek. Deniz denildiğin de ilk söyleyebileceği şey "ıslak".
Şimdi bu kişi/ler, hasbel kader bir yerlerden tekne sahibi olmanın, tekne sahipleri ile bir arada bir cemiyete kabulünün pek bir havalı olduğunu duymuş. Hz. google'a sormuş, karşısına neler neler çıkmış, bilgiler, tekneler, tatiller, yurtdışında pek havalı resimler. Vay vayy vay..Daha düne kadar ya "birader baksana" denirdi ya " bilmemne bey" diye seslenirlerdi. Şimdi öyle mi ya... Kaptan olacaksın oğluuum.

Hayatında şehir hatlarından başka vapura binmemiş arkadaş, eğitim almaya başlar. İlk günü teknede teorik eğitim vardır. Beyaz, dar, marka bir tişort, kırmızı fular, geniş siperlikli, "seal" şapkası ve pek afili güneş gözlüğü olmazsa olmazlardandır. Bu daha ilk gününden amaç ile aracın karıştırılma emaresidir.

Eğitim başlar, deniz kültürü sinsire sindire, çok büyük bir özenle, bu işte gerçekten profesyonel olmuş, ciddi sertifikasyonlara sahip, ciddi tecrübelerle kendini yetiştirebilmiş usta eğiticiler tarafından....(şaka şaka, bir çok okulda, daha konuşmasını beceremeyen, gencecik çocuklar, tamamen tatil modunda eğitim veriyorlar. ) Diğerleri zaten, hakkını veriyorlar ama çok azlar.

Acaaayip zor bir eğitimden sonra, 9-10 mt civarı bir tekne alınır. Sorulur soruşturulur, biraz gezilir. Tecrübeli denizcilerin sözleri bir kulaktan girer diğerinden çıkar. Sadece işine gelenler kabul görür. Yeterli lüks yoktur, insanlarda zaten garip davranıyorlardır. Selam vermeler, yardım etme bahaneleri, bir şeyler hakkında bilgilendirmeye çalışmalar filan. Ne ayaksızınız siz yaa. Ben de yaparım bunları, ben nasıl cip kullanıyorum, nasıl parkediyorum biliyor musunuz siz. Hem benim kim olduğumu biliyor musunuz siz ? Benimle öyle fazla içli dışlı olmayın.

Bir kaç dergi okunur, bir iki de kitap, kulüplere/derneklere/forumlara üye olunur. Az mı kardeşim koccaaa bir yaz geçti. Ne tecrübe ne tecrübe.

Eh, artık ikinci yaz bu tekneyle girilmez, büüyüük, lüks ve pahalı bir tekne şart oldu. Hemen tekrar araştırmalar soruşturmalar ve şöööle 200,000-250,000€ gibi 14-15 mt bir tekne. İyide bir marinaya bağladın mı tamamdır.

Şimdi sırada ne var.

Hah işte şimdisi önemli.
Burada, tam da bu anda edindiğin kısa bir tecrübe bile olsa, denizci mi olacaksın yoksa tekne sahibi mi ? ona kara vereceksin.
Deniz kültürünü, sebeplerini, tecrübeli büyüklerin sözlerini, tecrübelerini kulağına küpe mi edeceksin ? araştırıp doğrusunu öğrenmeye çabalayıp, denizin insana kazandırdığı mütevazılığa, yardımseverliğe, kendini tanıma yolunda ilerleyecek misin buna karar vereceksin.

Çünkü, sonunda,
O pahalı teknenin kıçında, güneş batarken, elinde viski bardağı ile sosyal medya da "bana kim karışır, istediğimi yaparım, ne geleneği kardeşim, saçmalayın, mecbur muyum, zaten böyyük denizciler bilir her bir haltı" diye yazıp, aslında denize ait olmanın parayla pulla bir alakası olmadığını, senin kim olduğunun hiç bir anlamı olmadığını içten içe bildiğin ve aslında tam da bu sebeple üstüne tam olarak oturtamadığın gömleğin hırsıyla, güzel bir dille hatırlatma ve tavsiyede bulunanlara, durduk yere hakarete varan sözler sarfeden bir tekne sahibi olabilirsin. 


Kesinlikle bir genelleme değildir ama tam da bu yazdığım profilde, gelenekler, usturmaça, terminoloji vs. konularında çokça esip gürleyen kişiler olduğunu biliyorum. Yazdıklarına şahit oluyorum.

Gerçek kişiler olduğu için kimseyi aşağılamıyorum ki zaten aynen böyleler. Denize yakışmayan, yakışmaya çalışmayan, uyum sağlamaktansa terör estirerek karada ki gibi güzellikleri yozlaştıran insanların denizde olmasını istemiyorum. Elbette buna ben karar veremem ama yine de istemiyorum. Bunun için elitist olacaksam, ki buna çok gülerim, olsun.   


Ne kadar güzel bir yazı olmuş elinize sağlık.
  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#228: 05 Eylül 2017, 22:11:17
Günümüzde kullanılmaya devam eden bazı denizcilik geleneklerinin sebepleri ;
Şayet bunlara bakarsak, hiçbirinin günümüzde anlam ifade etmediğini görebiliriz. Yani tamamı bırakılmalıdır.

Bir de şu poseidon meselesi var. Ne alaka arkadaş. Bizimle hiç alakası yok. Bizim ki AKANA, lütfen onu kullanalım.


"Denizciler arasında yaygın olan adetlerin kökenleri insanlık tarihi kadar eskidir ve kültürden kültüre değişen farklılıklar gösterir. Bu çeşitlilikte elbette farklı coğrafyalarda yaşayan değişik halkların denizcilik geçmişlerinin ve yerel kültürlerinin çok büyük etkisi var; ancak tüm bunlara rağmen dünyanın her yerindeki denizciler arasında yaygın bir takım ortak gelenekler de yok değil… Bu geleneklerden bazılarının kökeni ise çok eski zamanlara kadar uzanıyor; denizcilerin halat veya kürek çekerken, ya da bir palangayı açıp uzatırken
birbirlerini gayrete getirmek için hep birlikte söyledikleri heyamolalar gibi… Antik çağlarda beden gücü gerektiren zor işlerde çalışan denizciler ve küreğe mahkûm forsalar da birbirlerini cesaretlendirmek için şimdi olduğu gibi hep bir ağızdan bağırırlardı. Günümüzde hala geçerli olan modern denizcilik geleneklerinin ortaya çıkması ise keşifler çağından sonraki yüzyıllara dayanıyor. Bu yazımızda daha çok donanmada ve yelkencilikte yaygın birtakım geleneklerin kökenini araştırdık:

Öncelikle denizde selamlaşma geleneğinin geçmişine kısaca göz atalım. Günümüzde denizde iki geminin birbirini selamlaması saygı ve nezaket gereği yapılması gereken bir gelenek haline gelmiştir, fakat eski dönemlerde bu bir nezaket göstergesi olmaktan çok savaş ya da barış niyetini gösteren bir hareketti. İngiltere 1320’lerde dört denizde
hâkimiyetini ilan ettikten sonra karasularına giren her geminin gabya yelkenlerini indirerek hâkimiyetini tanımalarını istemişti. İngiltere Manş Kanalından geçen hiçbir gemiden vergi almıyordu ancak selamlama konusunda oldukça ısrarcıydı; örneğin Manş Kanalını geçen bir Felemenk savaş gemisinin amirali, İngiliz gemisini selamlamayı reddedince İngiltere ve Hollanda arasında savaş çıkmıştı.

Yelken çağında gemilerin birbirlerini selamlaması, yelkenlerin arya edilmesi, ıskota halatlarının bando edilmesi ve topların ateşlenmesiyle yapılırdı. Top atışıyla selamlama geleneği ilk olarak Britanya Kraliyet Donanmasında ortaya çıkan bir uygulamaydı ve bu saygıdan ziyade bir iyi niyet göstergesiydi. Limana giren bir gemi toplarını ateşlediğinde bir süreliğine kısmen silahsız kalmış oluyordu, dolayısıyla bu hareket geminin düşman olmadığı anlamına geliyordu. Asıl sorun ilk selamı kimin vereceğiydi; genellikle İngilizler ve diğer güçlü deniz devletleri, zayıf ulusların gemilerine ilk selam atışını yaptırmaya mecbur bırakıyorlardı.


Barış zamanında yabancı bir limana giren ve çıkan gemilerin top atışıyla misafir oldukları ülkeyi selamlamaları kısa sürede adet haline geldi. Limana girerken ilk atışta pruva gabya yelkeni arya edilir, sonra floklar indirilir ve merasimin tamamlanmasının ardından da yelkenler saravele edilerek toplanırdı. Limandan çıkarken ise tersi yapılır, top atışıyla birlikte gabya yelkeni ve floklar çekilir, ardından da tüm yelkenler fora edilirdi. Limanda bulunan herhangi bir deniz subayı veya bir amiral selamlanırken gabya veya babafingo yelkenler açıksa toplanması bir gelenekti, bu ayrıcalık denizci olmayan yüksek rütbeli subaylara tanınmıyordu. Gelenek yaygınlaştıkça ateşlenen top sayısı da selamlanan yetkilinin rütbesiyle orantılı bir şekilde artacaktı.
Genellikle tek sayıda top atışı yapılırdı ve en çok 7 pare top atışı yaygındı. Bu muhtemelen denizciler arasında yaygın olan batıl inançlardan kaynaklanmaktaydı, zira 7 sayısı şans ve gizemli güçlerle ilişkilendirilirdi. 1818’de Amerikan başkanının bir savaş gemisini ziyareti sırasında 21 pare top atışıyla selamlanmıştı; 21 pare top o zamanki 21 eyaleti simgeliyordu.

Eski dönemlerde topların ateşlenmesi cephanenin oldukça savurganca harcanması anlamına geldiği için, önceleri  ancak çok özel durumlarda top atışıyla selamlama uygulamasına başvuruluyordu. Mesela Downs’ta demirli filoya Kral Charles’ın ölüm kararı haberi geldiğinde filo komutanı amiral gemisindeki bütün topların ateşlenmesini emretmiş, diğer
tüm komutanlar da gösterişli bir biçimde aynısını yapmışlardı. Daha sonraları önemli günlerde ve ulusal törenlerde de gemilerden top atışı yapılması gelenek haline geldi.

Top atışına eşlik eden merasime tüm mürettebat da eşlik ederdi. /“Çimariva”/ adı verilen bu özel selamlama seremonisinde tüm mürettebat gemi boyunca veya serenlerde düzenli olarak dizilerek selam dururlardı. Bu geleneğin kökeni aslında mürettebatın güverteye giriş-çıkışlarını bir düzene sokmak ve üst rütbeli subayların geçişine engel olmamak amacıyla yapılan bir uygulamaya dayanıyor. Eski dönemlerde yelkenli bir geminin güvertesine çıkmak için kullanılan tek araç şeytan çarmıhı olduğundan, üst rütbeli bir subay güverteye çıkmak istediğinde tayfalar basamakların iki yanına sıralanıp halatlara asılarak yol verirlermiş. Halen bütün ülkelerin donanmalarında uygulanan /Çimariva (manning ship)/ geleneğinin kökeni Kraliçe I. Elizabeth dönemine kadar uzanmaktadır.

Peki denizcilerin selamlaşma geleneğinin kökeni neye dayanıyor? Sağ elin parmaklarını alına götürme şeklinde yapılan selamlama ordudan alınmıştır. Ortaçağda şövalyeler at üzerinde karşılaştıklarında hem birbirlerinin yüzlerini görmek hem de ellerinde silah tutmadıklarını belirtmek için miğferlerinin vizörlerini kaldırarak açarlarmış ve bu hareket zamanla askeri selama dönüşmüş. Büyük keşifler çağından sonra gemilerde sık sık isyanlar çıkmaya başlayınca  bu selam donanmada da kullanılmış ve tayfaların subaylara ellerinde silah olmadığını göstermesi adet haline gelmiş. Önceleri avuç içi gösterilerek yapılan bu selamlama, denizcilerin ıskotalardan ve diğer donanımlardan ellerine
bulaşan katran ve yağ lekelerini subaylara göstermelerinin uygunsuz olacağının düşünülmesi nedeniyle, avuç içinin 45 derece ile alına vurulduğu modern denizci selamına dönüşmüştür.

Özel günlerde gemilerin baştan kıça bayraklarla donatılması geleneği de çimariva geleneği kadar eski… Günümüzde gemilerin donatılması renklerine göre özel bir düzende sıralanan işaret flamalarıyla yapılıyor. Her ne kadar uluslararası işaret flamalarının modern şekillerini alması yakın bir tarihte gerçekleşmiş olsa da, flama kullanımı çok eski çağlara kadar uzanmakta… Antik çağlardan ortaçağın sonlarına kadar gemiler arasındaki iletişim için ilkel flamaları kullanılıyordu, işaret flamalarının eski örneklerinden biri de korsanların /“Jolly Roger”/ adıyla bilinen siyah bayrakları… Her korsanın kendi kimliklerini gösteren ayrı birer bayrağı vardı ve bu bayrak sadece atış menziline giren hedef gemiye savaşmadan
teslim olma şansı vermek için uyarı atışıyla birlikte göndere çekiliyordu. Eğer gemi teslim olmayı reddederse siyah bayrak indirilir ve yerine /“Kanlı Bayrak”/ adı verilen kırmızı savaş bayrağı çekilirdi.
Kırmızı bayrak denizcilik geleneğinde antik çağlardan beri deniz savaşlarında kullanılan geleneksel bir işaretti ve kimseye aman verilmeden geminin zorla ele geçirileceği anlamına geliyordu.

GEMİYİ DONATMA

Eskiden yabancı bir ülkenin karasularına giren gemiler, düşman tarafından tanınmamak ya da düşmanı aldatmak için ulusal sancaklarını indirip başka ülkelerin sancaklarını hisa ederlerdi. Eylül 1800’de Cebelitarık Boğazını geçerek Akdeniz’e giren ilk Amerikan gemisi /USS George Washington/’un başına gelenler ise yabancı sularda misafir olunan
ülkenin sancağını taşıma adetinin eski ve oldukça sıra dışı bir örneği… Amerikan hükümetinin Cezayir Beylerbeyliğine olan yıllık vergisini ödemek için Cezayir’e gelen gemi, Cezayir Dayısının talebiyle Sultan III. Selim’e özel bir elçi ve değerli hediyeler götürmek için kullanılmış. Geminin ana direğindeki Amerikan sancağı indirilerek yerine Türk sancağı çekilmiş ve  7 pare top atışının ardından USS George Washington İstanbul’a yelken açmış. Bu arada Amerikalıların bu talebi istemeye istemeye kabul ettiklerini, ancak Türk korsanlardan
çekindikleri için ses çıkaramadıklarını da belirtelim.

Sancakla selamlama geleneği ise çok daha yakın bir tarihe, XIX. yy. ortalarına dayanıyor. 1850’lerde yabancı limanlara giren savaş gemileri, ziyaret ettikleri ülkeleri selamlamak için sancaklarını göndere çekerler ve karşılık olarak da liman yetkililerinden aynı jesti beklerlerdi. Bu, resmi bir uygulama olmamasına rağmen verilen selamı almamak saygısızlık
olarak kabul edilirdi. Aralık 1857’de Basra Körfezinde göndere sancağını çekerek selamlayan bir İngiliz savaş gemisine limandan herhangi bir karşılık gelmeyince diplomatik bir kriz çıkmış ve İranlı yetkililer böyle bir durumda göndere bayrak çekmenin geleneklerinde olmadığı şeklinde açıklama yaparak özür dilemişler.

Yabancı bir ülkenin karasularında pruva direğinin sancak gurcatasına nezaketen o ülkenin sancağını da toka etme uygulamasına ise 1950’lerden sonra başlanmış ve bir yatçılık geleneği haline gelmesi uzun zaman almış. Bugün yabancı sularda serbest pratika aldıktan sonra misafir olunan ülkenin sancağını da toka etmek uluslararası bir adettir. Bu
arada yeri gelmişken, sancak ile ulusal bayrağı birbirine karıştırmamak gerekir; zira Birleşik Krallık gibi bazı ülkelerin ulusal bayraklarıyla sivil denizcilikte ve donanmada kullanılan sancakları birbirinden farklıdır.

FLAMA ÇEKİLMESİ

Ulusal yas günlerinde veya gemi mürettebatından birinin ölümünde sancakların mezestre edilmesi geleneğinin ilk ne zaman ve nasıl başladığı bilinmiyor, ancak eldeki kayıtlı en eski olay 1612 yılından kalma… Atlantik ve Pasifik Okyanusları arasında kuzeyden bir geçit arayan İngiliz /“Heart’s Ease”/ isimli geminin kaptanı bir yerli tarafından öldürülünce, mürettebatı matem işareti olarak sancaklarını bir bayrak boyu kadar indirmiş ve geri döndüklerinde diğer denizciler gemide birinin öldüğünü hemen anlamışlar. Bu olay, o dönemlerde sancağı mezestre etme geleneğinin denizciler arasında yaygın bir uygulama olduğunu gösteriyor; geleneğin kökeninde ise görünmeyen ölüm bayrağına
yer açmak için sancağın sembolik olarak bir bayrak boyu indirilmesi yatıyor.
Yabancı bir ülkenin karasularından transit geçen ya da limanına giren her geminin düz sarı renkli Karantina (Q) flamasının göndere çekmesi ise bir başka denizcilik geleneği… Bu geleneğin kökeni ortaçağdaki büyük veba salgınları dönemine kadar uzanıyor; eskiden gemilerde veba ya da kolera gibi salgın hastalık olduğunda sarı ya da siyah renkli flamalar
kullanılırdı. Bu iki renk günümüzde Lima (L) flaması olarak halen geminin karantinada olduğunu belirtmek için kullanılmaktadır, sarı bayrak ise artık sembolik olarak gemide salgın hastalık olmadığı ve limana girmek için izin istendiğini belirtiyor. Aslında uluslararası denizcilik geleneklerine göre sağlık ve gümrük işlemleri bitip de geminin temiz olduğuna dair pratika alınmadan sarı karantina bayrağının yerine o ülkenin sancağının çekilmemesi gerekirken, transit geçişlerde sadece nezaket bayrağının toka edilmesi yaygın bir adet haline gelmiş.

Geminin denize indirilmesi törenleri de insanlık tarihi kadar eski bir gelenek. Farklı kültürlerde görülen denize gemi indirme gelenekleri çok çeşitli, ancak hepsinin ortak bir özelliği var: Törenlerin tanrılara adanması… Babilliler ve Mısırlılar denize gemi indirilirken tanrılara adaklar sunarlardı; antik Yunanlılar ve Romalılar ise tanrılarının şerefine şarap içip kalanını pruvadan denize dökerlerdi. Gemiye isim verilmesi de denize indirme töreninin bir parçasıydı. Antik çağların gelenekleri daha sonraki çağlarda da yaşamaya devam etti. Ortaçağ
Avrupa’sında denize indirilecek bir gemi kızaktan kaymaya başlarken, merasimi yöneten görevli altın veya gümüş bir kadehe konan şaraptan bir yudum alır, geri kalanını ise pruvaya ya da güverteye dökerdi. Merasimin ardından boş kadeh denize atılır ve kim bulursa ona ait olurdu.
Tersanelerde inşa edilen gemilerin sayısı artınca denize atılan kadehler bir sonraki törende kullanılmak için ağlarla çıkarılmaya başlanmış; XVII. yy. sonlarında ise kadehten şarap dökme adeti yerini pruvada şampanya şişesi kırma uygulamasına bırakmıştı.

Son olarak biraz da değişik ülkelerin ilginç denizci geleneklerinden bahsederek yazımızı noktalayalım:

CİN FLAMASI

Britanya Kraliyet Donanmasında günümüzde halen devam eden ilginç uygulamalarından biri, özel günlerde ve yıldönümlerinde limandaki kraliyet savaş gemilerinin birbirlerine eğlence talebinde bulunma geleneği… Mesai bitiminde /“Gin Pennant”/ yani /“Cin Flaması”/ adı verilen özel işaret flamasının çekilmesiyle mürettebat bir araya gelerek
cin-tonik içiyorlar. Bu uygulamanın ilk ortaya çıkışı ise bambaşka bir nedene dayanıyor: Sıtmayla mücadele… Toniğin içinde sıtma tedavisinde kullanılan /“kinin”/ maddesi bol miktarda buluyor ve bu madde düzenli bir şekilde alındığında sıtmaya neden olan parazitin gelişmesini önlüyor; bu nedenle sıtmalı bir bölgeye seyahat edecek mürettebatın
düzenli olarak kinin alması için böyle bir uygulama geliştirilmiş.

Yine Kraliyet donanmasının bir başka uygulaması da haftanın her günü geminin subay salonunda yenen akşam yemeğinin ardından kadeh kaldırma geleneği… İngiliz Kraliyet Deniz Kuvveleri subayları pazartesi günleri denizdeki gemilerine, salı mürettebatlarına, çarşamba kendilerine, perşembe kanlı bir savaşa veya hastalıklı bir mevsime, cuma hevesli bir düşmanla çarpışmaya, cumartesi sevgililerine ve eşlerine, pazar günü de aralarında bulunmayan dostlarına içiyorlar. Kanlı bir savaş ya da hastalık gibi bir olayın şerefine neden kadeh kaldırıldığına gelince; bunun cevabı pek çok kişinin hayatını kaybettiği bu dönemlerde subayların terfi şansının artması…

Britanya Kraliyet Donanmasında kadeh kaldırma uygulaması bugün oturarak yapılıyor, nedeni ise ayakta duran denizcilerin kafalarını çarpma riski…

Avrupa’nın bazı ülkelerinde özel yatlar inşa edilirken ana direğinin altına para saklama geleneği yüzyıllardır devam ediyor, bu adetin kökeninde ise antik çağların ahiret inancı var. Antik Yunanlılar öldükten sonra Styx nehrini geçebilmek için Kharon adında bir kayıkçıya para ödediklerine inanıyorlardı. Ağzına para konup toprağa gömülmeyen ruhların Hades’in ülkesine ulaşması mümkün değildi, bu yüzden denizciler boğulduklarında kayıkçıya verebilmek için yanlarında mutlaka bir miktar para bulundururlardı.

Eskiden denizciler 30. Paraleli geçerken ve Cebelitarık Boğazı girişinde kutlamalar yapılırmış. Günümüzde İngiliz ve Felemenk ticaret filoları, Britanya Kraliyet Donanması, Rus ve Amerikan Donanmaları başta olmak üzere, bir çok ülkenin sivil ve askeri gemilerinde görev yapan denizcilerin ilk ekvator geçişleri /“Sınır Aşma Seremonisi”/ adı verilen törenlerle kutlanıyor."

Sabri Çağrı Sezgin'den alıntıdır.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#229: 05 Eylül 2017, 22:16:37
Cem Amiral çok iyi bir denizci ve bir beyefendidir. İşin enteresan tarafı Rahmi Bey'inde çok yakın dostudur. Biraz elitist yaklaşmış doğru ama, denizci bir babanın denizci oğlu. Bende şu ara onun Balyoz şerefsizliği nedeniyle özgürlüğünden mahrum edildiği günlerde yazdığı göksel navigasyon kitabını okuyorum. İlk başlarda biraz ağır geldiyse de sayfalar ilerledikçe giderek anlaşılır olmaya başladı


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1062
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#230: 05 Eylül 2017, 22:44:08
Cem Amiral çok iyi bir denizci ve bir beyefendidir. İşin enteresan tarafı Rahmi Bey'inde çok yakın dostudur. Biraz elitist yaklaşmış doğru ama, denizci bir babanın denizci oğlu. Bende şu ara onun Balyoz şerefsizliği nedeniyle özgürlüğünden mahrum edildiği günlerde yazdığı göksel navigasyon kitabını okuyorum. İlk başlarda biraz ağır geldiyse de sayfalar ilerledikçe giderek anlaşılır olmaya başladı


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi

Denizciliğine veya beyefendiliğine ilişkin bir yorum yaptığımı sanmıyorum. İlkin denizci olmadığımdan onun denizciliğini değerlendiremem.  İkincisi kendisini tanımadığım için beyefendiliğine. ..

Ama hele babadan bahriyeli birinin özel yaşantısında nefret etse bile denizcilikle ilgili olarak aynı kişiye sonuna kadar alçak gönüllü,  sevecen ve anlayışlı davranması gerektiğini düşünüyorum. Aynı yazıyı benim gibi sıradan biri yazsa pek aldırmazdım. Sanal alem buna benzer yazılarlâ dolu.

Mesele şu : Karşımızdakini denizci yapmak istiyorsak yolu bu değil.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 05 Eylül 2017, 22:45:43 Gönderen: Enes Save »
Güvenlik daha çok batıl bir inançtır. Doğada bulunmaz... Helen KELLER

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#231: 05 Eylül 2017, 22:45:46
Halat örme usturmaçaların tariihi belli değil ama çizimlerden ilk halatın M.Ö 1600 lerde yapıldığını söylüyor Google amca , New York limanında halat örme usturmaça kullanan römorkörler var 1835  yılında..
Usturmaça tarihi 60-70 yıldan biraz daha eski gibi. :)

Aslında konu usturmaça değil artık , başka bir yere geldi.

Deniz Kuvvetleri Komutanı olacakken kumpaslardan 5 sene hapis yatıp gördüğü muamelenin üzüntüsü ile kansere yakalanmış vatansever , Atatürkçü bir kişiden bahsediyoruz.
Emekli oldum ,alırım maaşımı yatarım bana ne dememiş , bu ülke denizciliği için bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bir çok kıymetli kitap ta yazmış.

Tanıştım kendisi ile , son derece alçak gönüllü  ve bilgilibir insan.
Belki de bu nedenle yazı bana öyle bir intiba vermedi kimbilir . :-\
Ama böyle herşeyde bir hata bulmaya ve eleştirmeye başlarsak  denizciliğe katma değer üretecek kişi bulamayabiliriz bir gün.
(Hani başında zebani beklemeyen Türk Kazanı fıkrası. :) )

Zafer Türkmen reis in düzenlediği bir toplantıda sunum da yapmıştı.
Sonuna kadar kadar izleyelim ve sonra tekrar tartışalım ..


https://www.youtube.com/watch?time_continue=50&v=k0gevyh4_kk
  • IP logged
« Son Düzenleme: 05 Eylül 2017, 22:52:00 Gönderen: Öcal Turan »

  • *
  • İleti: 5812
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#232: 05 Eylül 2017, 23:00:15
Usturmaça yı İstanbul'da gördüm. Biz araba dış lastiği kullanıyorduk. Sancak taraftakileri içe alırdık ama iskeledekiler hep asılı dururdu. Kayığı boyamayacağını bilsem yine kullanırım. Örme usturmaça da gördüm hatta otkun yaka halattan örülmüş bir kaç tane olması lazım İnebolu'da  mahzende bir yerlerde.

  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 1062
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#233: 05 Eylül 2017, 23:07:04
Dünya seyahatine çıkacağım yelkenlinin adı belli oldu : Usturmaça

:)
  • IP logged
Güvenlik daha çok batıl bir inançtır. Doğada bulunmaz... Helen KELLER

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#234: 05 Eylül 2017, 23:18:21
Şu usturmaça ve geleneksel tanımlamalar ile ilgili küçük bir tespit.

Bu son zamanlarda pek bir moda oldu.
Kendini "cool" gören ama aynı zaman da denizcileri "burnu havada, çok bilmişler" gözüyle takip edenler çoğaldı.
Bir de çoook mütevazı ama diğerlerinden kendini ayırma, bir tarz sahibi olmak için, hiç bir geçerli gerekçeye dayanmayan, aykırı fikirler üretenler.
Sebepsizce ayak uyduranlarda.
Elbet her yapıda insan çeşiti mevcut. Kim ne diyebilir ? Herkes özgürdür.
Farzı Misal ;

Kişi/ler, 48 yıl (öylesine bir sayı) denizle tek ilişkisi tatillerde "çimmek" olmuş. Deniz kenarına kıçını dönerek oturmuş, en büyük deniz zevki, güneş batarken, denize sıfır restaurant masasından selfie çekmek. Deniz denildiğin de ilk söyleyebileceği şey "ıslak".
Şimdi bu kişi/ler, hasbel kader bir yerlerden tekne sahibi olmanın, tekne sahipleri ile bir arada bir cemiyete kabulünün pek bir havalı olduğunu duymuş. Hz. google'a sormuş, karşısına neler neler çıkmış, bilgiler, tekneler, tatiller, yurtdışında pek havalı resimler. Vay vayy vay..Daha düne kadar ya "birader baksana" denirdi ya " bilmemne bey" diye seslenirlerdi. Şimdi öyle mi ya... Kaptan olacaksın oğluuum.

Hayatında şehir hatlarından başka vapura binmemiş arkadaş, eğitim almaya başlar. İlk günü teknede teorik eğitim vardır. Beyaz, dar, marka bir tişort, kırmızı fular, geniş siperlikli, "seal" şapkası ve pek afili güneş gözlüğü olmazsa olmazlardandır. Bu daha ilk gününden amaç ile aracın karıştırılma emaresidir.

Eğitim başlar, deniz kültürü sinsire sindire, çok büyük bir özenle, bu işte gerçekten profesyonel olmuş, ciddi sertifikasyonlara sahip, ciddi tecrübelerle kendini yetiştirebilmiş usta eğiticiler tarafından....(şaka şaka, bir çok okulda, daha konuşmasını beceremeyen, gencecik çocuklar, tamamen tatil modunda eğitim veriyorlar. ) Diğerleri zaten, hakkını veriyorlar ama çok azlar.

Acaaayip zor bir eğitimden sonra, 9-10 mt civarı bir tekne alınır. Sorulur soruşturulur, biraz gezilir. Tecrübeli denizcilerin sözleri bir kulaktan girer diğerinden çıkar. Sadece işine gelenler kabul görür. Yeterli lüks yoktur, insanlarda zaten garip davranıyorlardır. Selam vermeler, yardım etme bahaneleri, bir şeyler hakkında bilgilendirmeye çalışmalar filan. Ne ayaksızınız siz yaa. Ben de yaparım bunları, ben nasıl cip kullanıyorum, nasıl parkediyorum biliyor musunuz siz. Hem benim kim olduğumu biliyor musunuz siz ? Benimle öyle fazla içli dışlı olmayın.

Bir kaç dergi okunur, bir iki de kitap, kulüplere/derneklere/forumlara üye olunur. Az mı kardeşim koccaaa bir yaz geçti. Ne tecrübe ne tecrübe.

Eh, artık ikinci yaz bu tekneyle girilmez, büüyüük, lüks ve pahalı bir tekne şart oldu. Hemen tekrar araştırmalar soruşturmalar ve şöööle 200,000-250,000€ gibi 14-15 mt bir tekne. İyide bir marinaya bağladın mı tamamdır.

Şimdi sırada ne var.

Hah işte şimdisi önemli.
Burada, tam da bu anda edindiğin kısa bir tecrübe bile olsa, denizci mi olacaksın yoksa tekne sahibi mi ? ona kara vereceksin.
Deniz kültürünü, sebeplerini, tecrübeli büyüklerin sözlerini, tecrübelerini kulağına küpe mi edeceksin ? araştırıp doğrusunu öğrenmeye çabalayıp, denizin insana kazandırdığı mütevazılığa, yardımseverliğe, kendini tanıma yolunda ilerleyecek misin buna karar vereceksin.

Çünkü, sonunda,
O pahalı teknenin kıçında, güneş batarken, elinde viski bardağı ile sosyal medya da "bana kim karışır, istediğimi yaparım, ne geleneği kardeşim, saçmalayın, mecbur muyum, zaten böyyük denizciler bilir her bir haltı" diye yazıp, aslında denize ait olmanın parayla pulla bir alakası olmadığını, senin kim olduğunun hiç bir anlamı olmadığını içten içe bildiğin ve aslında tam da bu sebeple üstüne tam olarak oturtamadığın gömleğin hırsıyla, güzel bir dille hatırlatma ve tavsiyede bulunanlara, durduk yere hakarete varan sözler sarfeden bir tekne sahibi olabilirsin. 


Kesinlikle bir genelleme değildir ama tam da bu yazdığım profilde, gelenekler, usturmaça, terminoloji vs. konularında çokça esip gürleyen kişiler olduğunu biliyorum. Yazdıklarına şahit oluyorum.

Gerçek kişiler olduğu için kimseyi aşağılamıyorum ki zaten aynen böyleler. Denize yakışmayan, yakışmaya çalışmayan, uyum sağlamaktansa terör estirerek karada ki gibi güzellikleri yozlaştıran insanların denizde olmasını istemiyorum. Elbette buna ben karar veremem ama yine de istemiyorum. Bunun için elitist olacaksam, ki buna çok gülerim, olsun.   


İki dakikada nasıl yazdın bunu.  :)  :)xx
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#235: 05 Eylül 2017, 23:20:12
Belki de bu usturmaca  konunun bağlamını Eyüp abinin sorusunda buluruz.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#236: 05 Eylül 2017, 23:21:23
Konu usturmaça değil elbet ama koskoca bir bütünün bir parçası.
Gerçi o bütün içinde bile usturmaça görevi görüyor.

Biz bir bütünü konuşuyoruz. Yapılanlar, yapılmayanlar, yapılması gerekenler, nereden geliyor, niye yapıyoruz, niye yapmıyoruz, yaparsak ne kazanırız, yapmazsak ne kaybederiz.
Madem terminoloji bile daha evrensel şartlarda kullanmak isteniyor, gelenekler evrensellikten uzak sadece milletlere mi özel olmalı ? Mutlaka bazı coğrafi şartların getirdiği gelenekselleşmiş şeyler vardır ama onlar konu dışı.

Tiryaki reis yazmış, "İyi de ben her coğrafyanın geleneklerini alıp kullanmakla mı mükellefim." Haklı bir soru. Elbet her coğrafyanın her geleneğini almayacağız ama soru şu olmalı o zaman ;

Bize ait olan, bize has, hiç bir yerden almadığımız, bizim oluşturduğumuz genel kabul görmüş geleneklerimiz var mıdır ? varsa nelerdir ? Bildiklerinizi yazınız.

Ben başlıyorum.

Bilmiyorum. (Belki biliyorumdur da bize ait olduğunu bilmiyorumdur)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#237: 05 Eylül 2017, 23:44:35
Ben de bilemedim.  ???
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1062
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#238: 05 Eylül 2017, 23:45:47
Ben çok kısa yazacağım.
Üzerinde tartışmaya değer bulunulursa düşüncelerimi daha detaylı açıklamaya çalışırım.

Denizlerde çoğalmaya karşıyım.
Koylarda, üstüste teknelerle demirlemek, kalabalık, gürültülü ortamlarda tatil geçirmek istemiyorum.


Ülkemizde Küçükkuyu'dan (Edremit Körfezi) Mersin Körfezine kadar elverişli neredeyse tüm sahil şeridimiz ve elverişli olmayanların bir kısmı insan yapısı tesislerle kaplanmış durumda. Ben seyahatteyken imar-iskana açılmamış olanların bir kısmı daha açılmış. Sahillerimizde büyük bir nüfus baskısı var.

Yukarıdaki saptamadan hareketle koylarla ilgili durumun yüksek sezonda rahat olmasını beklemek biraz hayal kurmak olurdu diye düşünüyorum.

İstendiği kadar titiz davranılsın gürültü önlenemez. Sonunda motoryat jeneratörünü çalıştırmak zorundadır, bebeğimiz rahatsızlanıp çığlıklar atabilir, eşimiz kafamıza tabak fırlatmak isterken başka yere denk getirip kırabilir v.s.

Nüfus sorununu ortadan kaldıramadığımızdan Burak reisin dediği gibi yüksek sezon dışında buralarda bulunmak çözüm olabilir.

Bir de bazılarımızın sessizlikten hoşlandığı gibi bazılarımızın gürültüden hoşlanabileceği göz önünde bulundurulmalıdır diye düşünüyorum. Kimilerinin karada egzostan daha fazla ses çıksın diye otomobil egzoslarını değiştirdikleri gibi.

Bununla ilgili herkesin mutlu olabileceği bir çözüm belki şöyle olur. Tamamen fikir jimnastiği yapıyorum, eğlendiğim sanılmasın : Bir gün bir yerde serbest olan diğer yerde yasak olsun ve buna uyulsun. Örneğin gürültücüler bu gece Okluk Koyuna, sessiz kalmak isteyenler İngiliz koyuna. Ertesi gece yer değiştirsinler.

Saçma olabilir ama yine de yazayım dedim.
  • IP logged
Güvenlik daha çok batıl bir inançtır. Doğada bulunmaz... Helen KELLER

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Modern Hayat, Deniz, Amatör Denizcilik.
#239: 05 Eylül 2017, 23:47:36
Örme usturmaça da gördüm hatta otkun yaka halattan örülmüş bir kaç tane olması lazım İnebolu'da  mahzende bir yerlerde.

Eyvah , demeyecektin bunu Ersin yakınlardayken .Gitti Usturmaçalar. :)
  • IP logged

 
Yukarı git