Yani...Gönlümüzün amatör denizci tarifinde bir iki gün daha çaba gösterdiğimizde "
gerçek amatör denizci ki ; o bir ahir zaman peygamberidir ! " çıkarımına ulaşacağız diye endişe ediyorum.
Öyle olmadığını, olamayacağını da bilmemize rağmen.
Soyut düşünmeye pek yatkın olmayan düz adam yapımı bildiğimden bu tarz fikir jimnastiklerinden kaçınırım ; ille içine düşeceksem de pratik bir yönteme ( isterseniz siz buna hile de diyebilirsiniz ) başvururum ; örnekler, yaşanmışlıklar, kendi tecrübelerim üzerinden konuşarak kendi fikrimi savunurum.
Bundan kopartıp üç kuruş parası var diye bir mal sahibi olan adamı denizci olarak konumlandıramazsınız. Ama 1000 kuruş parası olup, son derece lüks motoryatını Temmuz sıcağında, hem de çekek alanında temizleyen, kadının elinde tornavida ile bir şeyler yapmaya çalıştığı çift, amatör denizciliğe yüzlerce mil yol yapan pek çok kişiden daha yakındır, diye düşünüyorum.
Ben 30 sene evvel Bülentin yukarıda tarif ettiği gibi olan bir Alman çift tanıdım ; hatta onlara bir tekne inşa ettim. Almanyanın en gözde şehirlerinden birinde bahçeli villarını satıp bir ufak apartman dairesine taşınıp, hayallerindeki tekneyi yaptırıp , yılın en az 9-10 ayını Türkiye sahillerinde geçirmek istiyorlardı. Bunu da ileri yaşa gelip tekneyi satana kadar uzun yıllar gerçekleştirdiler.
Imdi bu amcayla ilgili kimi anektodlar ve bilgiler :
Tekneyi yaptık, suya indirdik getirip marinaya bağladık ; amcayla eşi de gelip tekneyi hazırlamaya başladılar. Adam temizlik takıntılı, özellikle motor bölmesine. Tekne center cockpit, koca bir motor bölmesi var havuzluğun altinda. Bizimki " benim her teknemde motor bölmesi bal dök yala kıvamındadır " diye tutturdu. Sabah 8de beyaz tulumları çekip bizim defalarca temizlediğimiz bembeyaz epoksi boyalı motor bölmesinde iş yapip duruyor.
Hemen yanlarında büyük bir motoryat bağlı, kaptanı var. Sahibi 40'larında aşırı kilolu bir amca. Her akşamüstü şoförü koca bir siyah Mercedesle teknenin pasarellasının ucuna kadar getiriyor, şoför arabadan, kaptan tekneden fırlıyor. Kaptan amcanın pasarelladan geçmesine yardım ederken, şoför de patronunun bir laptop çantasından daha ufak olan deri evrak çantasını büyük bir ihtimam ve ciddiyetle arkadan getiriyor. Amca ter içinde havuzluga oturuyor ( hiç teknenin içine girdiğini görmedim ), kaptan da bir koşu gidip birazdan buzlu içeceğini servis ediyor.
Ben de her akşamüstü tekneye uğradığımdan olanın bitenin görgü şahidiyim...Bu amca bir hafta boyunca Alman karı kocayi ve beni seyretti, ama kaale almadığı, bizleri siyasi moda tabirle yok hükmünde saydığı çok açık.
Bir kaç gün sonra Almanlar bize yemeğe davetliler, geldiler eğlenmiş görünüyorlar ; gülüyorlar...Eşimle ne oldu ? dedik. Yahu dedi, şu bizim yandaki motoryatın şişman sahibi var ya ; o bugün ilk defa bizi ignore etmedi, hatta konuştu...E, ne dedi ? dedik. Mükemmel bir Ingilizceyle bana : "
Tekne güzelmiş, çok da iyi temizlediniz. Patron ne zaman gelecek ? " diye sordu , ben de : "
Ne patronu, patron benim, tekne benim yahu " diye cevap verince inanmadı, güldü, "
Patron tekne mi temizlermiş ? " dedi, başka da bir şey söylemedi dedi.
Karımla ben hemen üzerimize vazife edinip densiz vatandaşımız namına özür dileme ve herifi kınama teşebbüsüne girişmişken tüm Atlantik kıyısı ve Akdenizi bilen, buralarda yıllarca tekne barındırmış olan Alman gülerek sözümüzü kesti :
" Yahu , sinirlenmenize hiç gerek yok, yukarıdan köşeyi dönüp Akdenizde girdiğıniz ilk Ispanyol limanından itibaren tüm tekne sahiplerinin tarzı, davranış biçimi budur ; biz çoktan alıştık, Akdeniz mentalitesi budur , boşuna küfretmeyin adama..." dedi.
Ne mükemmel, olgun bir insan değil mi ? Hem tam bir dünya vatandaşı hem Bülentin tarifine uygun bir amatör denizci...
Hah, denizciliği iyiydi de, gerisi epey şüphe götürür...
Bana yaptığı tezgahları anlatmayacağım ; her türlü o tekneyi yapmak istiyordum . Yaptım, arzumu gerçekleştirdim, dersimi aldım tecrübemi kazandım.Onun için başka bir numarasını anlatacağım.
Bu amca gelip Türkiyeye yerleşmek için önce 5 sene emekliliğini beklemek zorundaydı. Tekneyi yaptırdığına göre beklemeyeceği belliydi. Fakat ne emekli ikramiyesinden ne maaşından bir kuruş kaybetmek istemiyordu. " Nasıl bu işi çözeceksin ? " diye sorduğumda iyi işleyecek bir planı olduğunu söyledi. Patronu sinirli, pek stratejik düşünemeyen, biraz daldos bir adammış. " Herifin tersine gideceğim, özellikle Yönetim kurulu toplantılarında herkesin ortasında laf sokacağım, o da beni kovacak. Tazminatımı alıp çikacağım, sonra gidip iş bulma kurumuna ıs için müracaat edip, 3 ayda bir " iş arıyorum ama benim yaşımda birine kimse iş vermiyor " diye bir mektup yazıp sonunda zorunlu olarak kendimi erken emekli ettireceğim " dedi.
Bunu da aynen dediği gibi becerdi ! 70'li yaşlarını epey geçene kadar bizim sahillerde mis gibi yaşadı.
Bir öküz olduğu aşikar patronuna veya Alman emeklilik sistemine attığı kazıktan bana ne de ; iyi bir amatör denizci olduğu şüphe götürmez bu adam için iyi insanmış diyebilir miyiz ?
Konuya bi dirhemcik katkım oldu mu bilemedim...Ama neşeli bi hikaye anlattım diye umuyorum