Konu için "güzel konu" demiştim. Hala da öyle. Ama ne söylesek gidiyor olduğundan değil..
İkincisi eleştiri iyi bir şeydir. Durumu daha iyi kavramamıza ve konu üstünde daha derinlikli düşünmemize katkı sağlar..
Üçüncü olarak forumda mesleği denizcilik olanlar olsa da forumun odaklandığı alan amatör denizciliktir. Denizin kapsayıcılığı gereği su sporu yapan arkadaşlarımız da var. Yaz aylarında Ege adalarını dolaşıp sonbaharda teknesini bir yere bağlayıp yaza kadar uğrayamayan da..
Tema amatör denizcilik de olsa bazı arkadaşlarımız kendilerini "gezi yelkenciliği" gibi bir kategoride değerlendirebiliyor. Bir tür deniz seyyahlığı diyebileceğimiz bu form da amatör denizcilik içinde..
Denizden geçinen, ekmeğini denizden çıkaran arkadaşlarımız da var. Esas denizci onlar. İster uzak yol kaptanı olsun, ister gemi adamı, isterse küçük tekne çalışanı. Bu yanıyla da bir meslek olduğundan elbette kendi içinde çeşitli kategorileri var. En azından ben "deniz", "denizciliğimiz" gibi cümleler kurduğumda genelde amatör denizciliği kast ediyorum. Denizle profesyonelce olmayan bir ilişki bu. Sadun Boro da bahseder "cemiyet hayatının hırslarından" filan.. Bunlardan kaçınan insanlar olduğumuzu var sayıyorum.
Ama toplum hayatına ve ilişkilerine mesafeli durduğumuz iddiası içimizde olsa da bir araya geldiğimizde yine bir toplum oluşturduğumuzu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Böyle durumlarda da (yani çoğu zaman) toplumsal kodlarımız bilincinde olmadan devreye giriyor ve yapıyor yapacağını..
Denizcilik çok geniş bir alan. İçinde yüzlerce mesleği, uğraş alanını barındırıyor. Amatör denizcilikse oldukça sınırlı bir etkinlik alanı. Daha çok da bir hobi alanı. Hobi olunca da kişiye göre zamana göre kendi içinde farklılıları olabiliyor. Biri çıkıp, "hadi canım dünyayı dolaşmayandan amatör denizci mi olur?" veya "üç tarafı denizlerle çevrili ülkede tüm kıyı şehirlerini denizden görme iddiası taşımıyorsanız siz nasıl amatör denizcisiniz?" dese ne diyeceksiniz?
Amatör denizcilik denizle bir ilişki kurma şekli. Profesyonellerle farkı bu ilişkide yatıyor. Hobi uğraş olması nedeniyle de ayırabildiğimiz bütçe ve denizle ilgili bagajımızda olan şeyler bizi ve denizle ilişkimizi belirliyor. Çoğu zaman da sınırlıyor. Bunları aramızda tartışıyoruz. Konuşuyoruz.
"Eski Tekne-Yeni tekne / İyi ve daha iyi mi ? İyi ve daha az iyi mi ?" konusu da bu tartışma başlıklarından biri. Yine tartışırken öğreniyoruz. Öğrendiklerimiz ve bagajımızdakileri birleştirip buraya döküyoruz. Bunlar bazen diğerleri ile karışıyor uyum içinde oluyor. Bazen de ayrık otu gibi kalabiliyor.
Geçen yıl yaz başında Facebook'ta "Dalyan boğazından 1-1.5 metre dalga kaldırararak girip çıkanlar amatör denizci mi yoksa başka bir tür mü?" diye yazdığımda kıyamet kopmuştu. Sonrasında o hareketin ciddi azaldığına tanık oldum. Denizler herkesin, herkes bir şekilde denizle ilişki kurabilir. Bu bizimkiyle aynı olması gereken bir şey değil. Ama hem amatör denizcilik diyorsanız hem de yüzen saraylarla denizde dolaşıyorsanız bu başka bir şeydir. Tekneniz de amatör denizci teknesi değil, bildiğiniz "iş teknesi"dir. Oradan şirketinizi yönetirsiniz, çalışanlarınıza talimat verirsiniz, misafirlerinizi ağırlayıp iş bağlantıları kurarsınız vs vs vs..
Yine kıyılarda denize girilecek yer bırakılmadığı için mütevazı teknenize binip bir kaç mil açıkta bir yerde denize girip dönüyorsanız, zaman zaman balığa çıkıyorsanız, bir yerlerde birkaç gece konaklıyorsanız bu elbette profesyonel bir uğraş değil. Amatör denizci olma veya olmama hali kayığın mutlaka yelkenli olmasından ziyade denizle kurulan ilişkinin ruhunda ve mahiyetinde yatıyor.
Denizde kurallara gelince, kimse merak etmesin, yazılı olandan değil de yürürlükte olan kara kurallarından hiç farkı yok. Orada da orman kanunu geçerli maalesef. Ayrıca zaten o kurallar amatör denizciler için değil, profesyonel denizcilerin profesyonelliklerini daha sorunsuz sürdürsünler diye var. O nedenle konmuş kurallar. Suda seyir yapıyorsanız o kurallar bağlayıcıdır. Ama orman kanununu da unutmayın! Orman kanunun mağduru önce amatör denizciler.
İster kapitalizm deyin, ister modern uygarlık deyin, adını ne koyarsanız koyun genel olarak doğayla ilişkimizdeki çarpıklık denizlerde de görülüyor. Tahribat sadece kara alanlarda değil, denizde de en azından o kadar var. Belki daha fazlası.
Denizi sevmek, denizde olmak, denizle ilişkili olarak yaşamak bir seçim. Benzer şey küçük bir toprak parçasından çeşitli sebzeler, meyveler yetiştirmek için de düşünülebilir. Toprağı sevmek, ona bakmak, onu avuçlamak, onunla uğraşmak da insanı mutlu edebilir. Biz burada denizi sevenler olarak bulunuyoruz. Sohbet ve tartışma konularımız da bununla alakalı.
Denizde bulunmanın mümkün aracı da tekneler. Amatörlüğü yitirmeden, piyasaların profesyonel baskılarını bertaraf ederek, moda akımlara çok da aldırmadan denizle ilişkimizi sürdürebiliyor muyuz? Ya da ne kadar sürdürebiliyoruz? Soru bu.
Eskisine yenisine aldırmadan, başkalarının ve kendimizin can güvenliğini tehlikeye atmadan içinde zaman geçirebildiğimiz, mutlu olduğumuz tekne en doğru tekne.
Deniz bilgimiz arttıkça da denize ilgimizin ufuk genişlemesi göstermesi işin doğası..
Selametle...