Muzkent'in eski adı KICIK mış. Muhtemelen o arkadaşınız, bundan bir şey çıkartır, belki köy hakkında bir ipucu verebilirdi bizlere.
O köyün adı bir 10 sene kadar önce değiştiydi. Hani Ermenice, Rumca filan olsa, asimilasyon amaçlı adı değiştirildi diyeceğim, rasyonel bir yere-doğru bulmasam da- koyacağım. Gerekçe çok muz üretilmesiymiş. Oysa zaten Alanya'dan ta Aydıncık'a belki muzdan başka bir şey üretilmez.
Bu çağın fırtınası derken tam da bunu söylüyorum. Çok değerli bir tartışma yukarıdakiler, köklü bir akıl yürtümeye dayanıyor. Öte yandan bu çağın aklı, bana kalırsa, daha önceki dönemleri yıkacak kadar acımasız. O nedenle pek çoğumuz denizlerde olup bitenleri anlamakta güçlük çekiyoruz. Her bir düşünüşümüz, akıl yürütmemiz, olan biteni açıklamaya yetmiyor. Bizler de ilginç bir şekilde görgü kuralları üzerinden bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Öyle olunca da çuvallıyoruz tabii.
Tiryaki eğer bundan 50 yıl önce sarkan usutrmaçalarla limana girseydi, muhtemel mesela eğer biz kıyıda onu izliyorsak, şakalaşır, güler, 'bu da hep böyle' derdik. Onun yaşam biçimini bir şekilde yermeden kabullenirdik. Bunu onun öznelliği ile rasyonalize ederdik. Çünkü bilirdik ki, Tiryaki, denize ait her şeyde, denize ve denzcilere, saygılı ve iyi bir denizci.
Ama şimdi, bu durum öyle değil. Çünkü birden bire, bu öznel durum, genel bir durum haline geldi. Usturmaça yalnızca bir örnek. Buraya hapsetmeden söylüyorum, usturmaçaları sarkan bir tekne, artık bize denize, insanlara saygısı olmayan, deniz adabından bîhaber insanları işaret ediyor.
Tıpkı Muzkent gibi; tarihi olmayan, uydurulmuş, benzetilmiş, kendisi olmayan bir yer/insanlar.
Buraya özel olarak bakmamız gerekir diye düşünüyorum.
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.