Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: KAYIKEVİ

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#30: 04 Ocak 2017, 15:39:43
Bekleriz efenim,  ;)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ynt: KAYIKEVİ
#31: 04 Ocak 2017, 16:34:39
Senin şu Midgett'lar bana bizden bir figürü hatırlattı. Seyr-ü Sefain İdaresi zamanından hatta daha eskilerden itibaren Birinci Dünya Savaşı günlerine kadar neredeyse tüm kaza jurnallerinde şu not var: "Dalgıç Mihal tarafından onarılarak yüzdürüldü." Geriye doğru ta 1839'lara kadar -eğer ki farklı biri değilse- adamın adı geçiyor ama kimdir, nedir doğru dürüst bir kaynak bulamamıştım. Aslında bir eşeleyebilsem Denizcilik İşletmeleri arşivinde belki vardır daha fazlası.
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#32: 04 Ocak 2017, 16:50:49
Şu batıklara da dalan Rum Mihal olabilir mi acaba ?
  • IP logged


  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Ynt: KAYIKEVİ
#34: 05 Ocak 2017, 13:35:36
Şu batıklara da dalan Rum Mihal olabilir mi acaba ?

Çeşme batığı için adı geçiyor ama aynı Mihail midir bilmiyorum.
  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: KAYIKEVİ
#35: 06 Ocak 2017, 05:59:02
Kaan reis hakikaten çok hoş hikayeler nereden buluyorsan. :) Devamını bekliyoruz ,eline sağlık.
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Ynt: KAYIKEVİ
#36: 08 Ocak 2017, 18:29:24
Wolfgang Borchert diye bir Alman yaşamış bir zamanlar. Ne yazık, 26 yaşındayken ölmüş, Alman Faşizmi henüz yenilmişken. Öldüğünde ardında onlarca kısa öykü, bir yığın şiir bırakamış.

Şiirlerinden bir tutamı, Behçet Necatigil Çevirmiş."Fener, Gece ve Yıldızlar".

Paylaştığın yazıyı okuduğumda, onun "Düşlerde Fener Olmak" şiiri aklıma geldi, şöyle diyor, yazınla örtüşerek.

"Ben ölünce,
hiç değilse
bir fener olsam;
kapında dursam,
soluk donuk geceyi
aydınlığa boğsam

Veya limanda
gemilerin uyuduğu zamanda,
gülüşürken kızlar,
uyumusam
dar kirli bir kanalda
bir yalnıza gör kırpsam
(....)

Ya da şöyle bir fener;
gözleri büyümüş bir çocuğun yaktığı,
duyup da korkunca çevresinde yalnzılığı
dışarıda camlarda
fırtınanın ıslığı
kâbuslar, görüntüler,cinler.

Evet, hiç değilse
ben ölünce
bir fener olsam;
tek başına geceleri,
uykulardayken dünya,
gökte ayla senli benli
sohbete dalsam


Bu Fener dediğimiz şeyler garip. Her nedense tarihi değeri olmayanları yıkıp yeni, teknolojik insana ihtiyaç duymayan fenerler koyuyorlar. O kadar çirkin o kadar çirkinler ki, böyle garip garip... sanki Rüzgarın zamanı geçti, şimdi ne varsa motorlarda var, hangi dünyada yaşıyorsunzu siz der gibiler.

Oysa herhalde insanın olmadığı yerde gerçekte hiç bir şey yoktur. Hiç unutmuyorum Karataş burnu fenerini. Onu da yıktılar şimdi. Oysa ne oyunlar çevirmiş neler etmiştim ahbaplık kurmak için benden beter yabani fenercisi ile.

Yazı, bana yukarıda bir kısmını verdiğim şiirin son dörtlüğünü ve Karataş Fenerinin görevlisini  anımsattı.

Herhalde, bu gibi "şeylerle" kurduğumuz derin bağ, gittikçe köreliyor ve kala kala, böyle metinlere kalıyoruz. Denizlerle aşina olmanın en iyi yanı denizin, kent yaşantısının metrolara sıkışmış cahilane yaşamından farklı olarak ,halen böyle imgelerle oynaşmamıza yeter kadar malzeme vermesi. Buna da şükür.

  • IP logged
« Son Düzenleme: 08 Ocak 2017, 18:38:01 Gönderen: Bülent Büyükdağ »
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#37: 08 Ocak 2017, 18:38:55
Köreliyor ve bir çoğunu çocukluğumuzun anıları olarak anmaya başladık, üstelik daha yaş 45, şimdiden kayboluyor bazı şeyler,

Deniz kabukları, renkli, parlak;
çocukların bulduğu.
Deniz kabukları, ince, yuvarlak;
içlerinde rüzgârın uğultusu.

Türkü söyler yüce deniz içlerinde,
görülür müzelerde ışıldadıkları;
sonra eski liman meyhanelerinde,
sonra çocuk odaları...

Deniz kabukları, ince, yuvarlak;
dinle! rüzgârın türküsü duyduğun!
Deniz kabukları, renkli, parlak;
Bir zamanlar çocuklukta bulduğun!
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Ynt: KAYIKEVİ
#38: 08 Ocak 2017, 18:43:07
Ama bu çocuğun en sevdiğim şiiri şu; 6 dize :

Bir son öpüştü rıhtımda-
kaldı ardımda

Akıntıdan yana, denizlere yolun
gidiyorsun

Bir kırmızı , bir yeşil ışıktır,
uzaklaşır.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1159
    • KUTUP YILDIZI
Ynt: KAYIKEVİ
#39: 08 Ocak 2017, 22:45:23
Karlar tozarken bekle
 Ortalık ağarırken bekle
    Kimseler beklemezken bekle beni
                                     -K.Simonov

Belki Mihayaloviç' e yanıt, belki esinlenme.
Bilemem Ahmet Tellinin dizeleri.
( O ikisine yanıtımı geldiğinde okuruz, belki Sığacık kıyılarında bacakları dize kadar denize sallandırıp.

I
Bekle beni küçüğüm
umudu karartmadan
sevinci yitirmeden bekle
döneceğim bir gün elbet
bekle beni
Bahar geldiğinde
kırlara çıkacaksın
dizboyu otlar üstünde
koş koşabildiğince
ve sakın yitirme neşeyi
Kırların sessizliğinde
yüreğinin sesini dinle
ve orada benim için
küçücük bir yer ayır
ve bekle beni küçüğüm
Doğa pervasızdır biraz
bakarsın en olmaz yerde
masmavi bir su fışkırır
ve suyun ışıldayan göğsünde
sevincin nilüferleri
Bahar şaşırtmasın seni
sırtüstü uzan bir gölgeye
suların, kuşların sesini dinle
ve bekle beni orada
döneceğim küçüğüm
 
II
Mapusane türküleri
hüzünlüdür biraz
belki her dinleyişinde
yüreğin burkulmakta
için sızlamaktadır
Ama acılara alışılmaz
birşeyler var değişecek
birşeyler var
değiştirmemiz gereken
önce acılardan başlanacak
Beş on yıl dediğin
pek kolay geçmeyebilir
üstelik bu savaş 
bu kahredici kıyım
bitmeyebilir daha uzun süre
Ama sen sahip çıkarak
yaşama ve sevince
bekle beni küçüğüm
acılar bitecek bir gün
sevgiler çiçek açacak
Mapusane türküleri
hüzünlüyse de biraz
yüreğin burkulmasın
için sızlamasın sakın
ve bekle beni küçüğüm
 
III
Kış kıyamet bir gün
bakarsın çıkıp gelmişim
varsın azgınlaşsın tipi
ve uğuldayadursun
dışardaki rüzgâr
Sakın şaşırma küçüğüm
üşümüş bir serçe gibi
titremesin ellerin
apansız çıkıp geleceğim
kış kıyamet de olsa bir gün
Uğuldayan bu rüzgâr
bu delice yağan kar
ürkütmesin seni
direnmektir artık
bekleyişin öbür adı
Sen türküler söyle
ve gülümse küçüğüm
çünkü sesinin
ırmağıyla yeşerecek
hasretin bozkırları
Bekle beni küçüğüm
umudu karartmadan
sevinci yitirmeden bekle
döneceğim bir gün elbet
beke beni küçüğüm
               AHMET TELLİ 
 

  • IP logged
ВЛАДА / TEOS

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#40: 08 Ocak 2017, 22:52:31
Harika.
  • IP logged

S

Servet

Ynt: KAYIKEVİ
#41: 08 Ocak 2017, 23:04:36
Bir zamanlar cok sewerek dinlerdim,coktandır dinlemiyordum..kasedi hala durur..eywallah Can..
https://www.youtube.com/watch?v=UF9sVChB0yA
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Ynt: KAYIKEVİ
#42: 09 Ocak 2017, 10:13:11
Eğer Deniz-Gemi bağlamına dönecek olursak, bana göre bu tarihe kadar yapılan en büyük tespit, Walter Benjamin'in Baudelaire üzerine dahiyane metni Pasajlar'da yer alır.

Benjamin, ki yine Alman-var bu Almanlar'da bir şeyler- Fransız şairin şu dizelerini alır; (Fransızca bilenler için o dilde de yazayım-ben bilmiyorum ama bari onlar daha iyi  tartsın;

"Vois sur ces canaux
Dormir ces vaisseaux
Dont l'humeur est vagabonde;
C'est pour assouvir
Ton moindre désir
Qu'lis viennent du bout du monde
"

İşte şu kanallarda
Uyumaktalar neşeli
ve avare gemiler şimdi;
Yerine getirmek için son arzunu
Geliyorlar dünyanın bütün sularından
 

(Not; çevirmen çeviri metin çözümleme çevirisi olarak tanımlanan türde olduğundan şiir tınısı vermeyebilir, diye not düşmüş)

Şöyle diyor Benjamin;


" Bu ünlü bendin dengeli bir ritmi vardır; dizelerdeki hareket, kanalda bağlı olarak yatan gemileri etkiler. Baudelaire, gemilerin ayrıcalığına, yani farklı kutuplar arasınd ayalpa vurmaya özlem duyar. Benliğinin derinliklerinde yatan, suskun ve kendi kişiliği ile çelişki oluşturan ideali, yani büyüklüğe güvenlik içerisinde ulaşma ideali söz konusu olduğu noktada, gemilerin imgesi ortaya çıkar. "Belli belirsiz yalpa vurarak  sessiz sularda yatan bu güzel, büyük ve güçlü gemiler-sessiz bir dille bize şöyle sormuyorlar mı: Ne zaman açılacağız mutluluğa?".

Gemilerde rehavet, en yüksek düzeyde güç harcamaya hazır oluş konumuyla birleşmiştir. Bu onlara gizli bir anlam kazandırır. Büyüklüğün  ve rehavetin insanda da bir araya geldiği özel bir konum vardır. (...) Baudelaire, rıhtımdaki gemilerin sergilediği temsile dalıp gittiğinde , bunu onlardan yansıyan bir meseli okumak için yapar. Kahraman da, o yelkenli gemiler gibi güçlü, anlamlı bir yapının taşıyıcısıdır. Fakat açık denizlerin çağırması boşunadır. Çünkü yaşamın üstüne karanlık çökmüştür. Modernizm kahramanın yıkımıdır.(...) Modernizm, kahramanı emin bir limana sonrasız bağlar."
(Walter Benjamin, Pasajlar, syf 188-189 YKY)

Bir kaç paylaşım önce, okyanuslar, deniz kabukları, fenerler, bütün imgelerin hızla yitip gitmesi üzerine yazıştık ve "bekle beni" dedik nihayeten.
Belki de tıpkı içindeki harekete geçme kudretine karşın, bir kanala sonrasız bağlanmış gemilerle benzediğimizdendir, yelkene, rüzgara, denize olan düşkünlüğümüz? Belki de şimdinin modernsonrası çağı birer kahraman olma yetimizi elimizden almıştır da o nedenle azıcık rüzgar görüp halatları çözdüğümüzde birden kendimizi kudretli sanıyoruzdur. Belki de sahiden en acemiz sırf bu nedenle yelkenlerini rüzgarla doldurduğunda kıç kadar Marmara'da Kaptan Cook hissediyordur kendini... Bu bile saygıya şayan değil mi?

Valla ön izleme neyin yok, yolladım gitti.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

T
  • *
  • İleti: 2171
Ynt: KAYIKEVİ
#43: 09 Ocak 2017, 11:12:17
"Fakat açık denizlerin çağırması boşunadır. Çünkü yaşamın üstüne karanlık çökmüştür. Modernizm kahramanın yıkımıdır.(...) Modernizm, kahramanı emin bir limana sonrasız bağlar."

Sırf şu kısım bile beni derin düşünce ve sorgulamalara sevk ediyor.

Peki, başkalarının değil sadece kendimizin kahramanı olabilmemiz için nelerden vazgeçmemiz lazım ?
Kendilerinin kahramanı olabilenler, mutludur, başkalarını da umursamaz haliyle ama gerçekci midir ?
Peki bu mutluluğa ulaşabilmiş kişiler dışarıdan nasıl görülür ?  Bu kişiler nirvanaya mı ulaşmıştır yoksa şu "loser" dedikleri kaybedenler kulübünün üyesi sınıfına mı koymuşlardır ?
Peki, bu küçücük denizlerde gerçekten kendimizi kudretli sanıp, kendimizin kahramanı mı oluyoruz yoksa modernizmin cazibesi ve herşeye sahip olmanın verdiği rahatlıkla kendimizi mi kandırıyoruz ? Asıl "loser" lık bu olabilir mi ?
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Ynt: KAYIKEVİ
#44: 09 Ocak 2017, 11:39:20

Benjamin o kadar kuvvetli bir metin sunuyor ki önümüze, sorduğun soruların bir kısmının yanıtı metinde var;

"Gemilerde rehavet, en yüksek düzeyde güç harcamaya hazır oluş konumuyla birleşmiştir. Bu onlara gizli bir anlam kazandırır. Büyüklüğün  ve rehavetin insanda da bir araya geldiği özel bir konum vardır. (...) Baudelaire, rıhtımdaki gemilerin sergilediği temsile dalıp gittiğinde , bunu onlardan yansıyan bir meseli okumak için yapar. Kahraman da, o yelkenli gemiler gibi güçlü, anlamlı bir yapının taşıyıcısıdır."


Bu muazzam çözümlemede sorularının ilk parçasının yanıtı var. İnsan" en yüksek düzeyde güç harcamaya hazırdır ve(...) anlamlı bir yapının taşıyıcısıdır"..

Öte yandan, güvenli denizlerde yol almaya alışmış bizim gibi amatörler yapay bir kahramanlık içine mi giriyorlar?
Yarışçılar eğer kendilerini kahraman olarak görüyorlarsa -evet öyle- yapaydır bana göre.
Öte yandan az ya da çok teknesiyle uğraşan-onaran- kendi başına yeni şeyler deneyen bizim gibi amatör denizciler için aynı şeyi söyleyemeyiz.

Karl Marx ( yine Alman be yahu) "bugün öz faaliyet ile maddi yaşamın üretimi öylesine birbirinden ayrılmıştır ki, maddi yaşam amaç gibi görünmekte ve maddi yaşamın üretimi, yani çalışma da araç gibi görünmektedir" diye koyar yabancılaşma kavramını.

Oysa amatör denizcinin- balıkçılar, balıkçı teknelerinde verilen emek de aynen böyledir, ticari gemi personeli böyle değildir- denizdeki çabasında, öz faaliyeti ile maddi yaşamı arasında en ufak bir ayrım yoktur. O kendisi için onarır, trimi ayarlar, yelkeni açar, halatı rodalar, ortalığı toplar... O nedenle, rehaveti güce dönüşen kahramandır, diye düşünüyorum.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

 
Yukarı git