Blog sayfasın da bir pazar günü yayınlanmıştıBugün pazar. Eğer pc başında yada tabletinizde "sörf" yapıyorsanız, pazar gününün tembelliğine sizde yakalanmış, ya evinizde yada teknenizin havuzluğunda, birkaç günlük pastırma yazının, sıcacık, insanın içine işleyen güneşinde kemiklerinizi ısıtıyorsunuzdur.
O zaman bu tembellek saatini şöyle değerlendirelim. Bir kitap hakkında düşünelim.
Samuel Taylor Coleridge'in yazdığı " Yaşlı Gemici" kitabı.
Şavkar Altınel'in dilimize çevirdiği, kitap hakkında güzel bir derleme hazırlayan Eren Arcan'da yorumları ile, kitap sayfalarından küçük dörtlükler eklediğim bu kitap değerlendirmesini okuyarak boş zamanımızı daha kaliteli kılalım.
İyi okumalar efendim ;
Aydınlanma felsefesine bir tepki olarak gelişen romantizm, Aydınlanmanın mantık düzenine karşı, duygusallığı ön plana alan bir akım olarak ortaya çıkmıştır. Romantik akım bir tepki olarak aydınlanmaya karşı olarak yapılanmasına rağmen temelde aydınlanmanın mantık düzenine sıkı sıkıya bağlıdır. Yani romantikleri “aydınlanmanın başkaldıran çocukları” olarak tanımlayabiliriz. Romantikler, aydınlanmanın, bilginin temelinin deneye dayandığını öngören ampirik yaklaşımı ve mantıksal aydınlanmacı düşünce tarzını önce kabul etmişler, ama daha sonra bu yaklaşımlarından uzaklaşmışlardır
.
Romantik dönem, yazılı basımın katlanarak büyüdüğü bir dönemde kabaca 1798-1832 yılları arasında yer alır. Romantik akım, sıradanlığın içinde sıradışını, acı ile hazzın birleşimini, doğanın sonsuzluğunu ve yüceliğini, tabiatın saygınlığını aramak üzere yola çıkmıştı. Romantik Alman ressamı Caspar David Friedrich’in “Meşe Ormanındaki Manastır” adlı tablosu romantik ögelerle yüklüdür. Tablodaki mistik hava manastırdan ya da mezar taşlarından çok günbatımının ve devasa ağaçların görkeminden gelmektedir. İnsanı huşu içinde bırakan, ve yalnızlık duygusunu vurgulayan yapısı ve doğal ve ruhsal arasındaki dengeyi koruması ile Romantik akıma iyi bir örnektir.
Edebiyatta romantik eserin tipik bir örneği, kahramanın araftan yola çıkarak, genellkle büyülü ya da ruhsal deneyimlerle, masumiyetten, hüzünlü bir bilgeliğe aldığı yoldur. Deneyim kişiseldir. Romantiklerden önce herşeye tepeden bakan, didaktik bir anlatıcı varken, Romantiklerle birlikte daha öznel olan “ben” anlatıcı edebiyata girmiştir. Romantikler aydınlanmanın gözlem ve deneyim temelli görüşünü benimseyerek, anlatıcının kişisel tecrübelerine önem vermişlerdir.
Romantik şairler William Blake, William Wordsworth, Samuel Taylor Coleridge, Lord Byron, Percy Bysshe Shelley: romantik müzisyenler arasında Ludwig von Beethoven and Franz Peter Schubert: romantik ressamlar arasında Caspar David Friedrich ve Joseph Turner, ve yine William Blake’I sayabiliriz.
Coleridge “Yaşlı Gemici” şiirine Burnet’tin latince bir alıntıyla başlar.
“Evrende görünmeyen varlıkların sayısının görünenden daha fazla olduğuna inanmakta güçlük çekmiyorum. Ama bunların familyalarını bize kim söyleyebilir? Ve her birinin önem derecesini, diğerlerine benzeyen ve onlardan farklı yanlarını ve işlevlerini kimden öğrenebiliriz? Ne yaparlar? Nerede yaşarlar? İnsan aklı her zaman bu konularda bilgi edinmeye çalışmış ama edinememiştir. Gene de bazen düşüncelerimizde bir resme bakar gibi daha büyük, daha iyi bir dünyaya bakmanın yararlı olduğunu inkâr edemem. Bunu yapmayacak olursak, akıllarımız günlük hayatın sıradan konularına alışıp fazlasıyla büzülebilir ve yalnızca tümüyle önemsiz düşüncelere gömülebilir. Ama bir yandan da gerçek konusunda dikkatli olmalı, ölçüyü kaçırmamalı, kesin olanı olmayandan, gündüzü geceden ayıredebilmeliyiz.” (s17)
Burnet dünyada ruhlar, hayaletler, melekler gibi görünmeyen varlıkların bulunduğuna, fakat onları göremediğimizi, nasıl yaşadıklarını bilemediğimizi, insanoğlunun bu varlıklar hakkında hep bilgi edinmeye çalıştığını ama başarılı olamadığını söyler. Bu soyut varlıkları ancak zaman zaman algıladığımız için tanımlamak zor olmaktadır. Burnet, bu semavî ve ideal varlıkları anlamak için çaba göstermemizin gerekli olduğuna inanmasına rağmen, geçici ve hiç te mükemmel olmayan bu dünyada yine de ayaklarımızı yere sağlam basmamız gerektiğine söyler.
Yine Burnet’in alıntısını temel olarak alırsak Coleridge’in şiirinde, ruhsal ve dünyevi dünyaların iç içe geçtiğini görebiliriz. Birinci bölümde, düğün konuğu, yaşlı denizci ile büyülenir ama aynı zamanda “dünyevî” düğün şenliklerine katılmak için can atmaktadır. Çünkü o, bu dünyaya aittir ama yaşlı denizci geçmişini sürekli yaşamakla lanetlendiği için bu dünyanın nimetlerinden yararlanamaz.
Şiirin adının İngilizcede “The Rime of the Ancient Mariner” olduğunu söylemiştik. Buradaki rime sözcüğü hem (rhyme) kafiye, (yani bir anlamda da şiir ) diğer yandan da maddelerin üstünü kaplayan buz kitlesi, buz, buzul anlamına gelmektedir. Yine soyut ve somut bir arada işlenmektedir. Yaşlı denizciyi nöbetler halinde hikayesini anlatmaya sevkeden dehşet, denizcilerin buz ile karşılaşmaktan duyduğu dehşete paralel olarak görülebilir.
Türkçeye Şavkar Altinel tarafından “Yaşlı Gemici” olarak çevrilen Coleridge’in ünlü “The Rime of the Ancient Mariner” adlı baladı 1798 yılında dostu, şair Wordsworth ile bir ortak çalışma sonucu olarak “Lirik Baladlar” içinde yayımlandı. Coleridge’in, şiirin ilk baskısında kullandığı arkaik dili, romantik akımın uyaksız, gündelik dil kullanma eğilimine aykırı idi. Şiirin İngilizce adı “The Rime of the Ancient Mariner” dan yola çıkarsak, dilin eskiliğini daha iyi anlamış oluruz. Rime sanıyorum artık gündelik dilde kullanılan bir sözcük değil. Ancient Mariner için de Old Sailor kullanılabilirdi ancak Coleridge bu eski dilin kullanımının şiirine kadim bir hava, bir zaman dışılık ve bilgelik getireceğini savunuyordu. Yaşlı Denizci’nin daha sonraki basımında dilini sadeleştiren Coleridge, 1817 yılında şiirin arkaik havasını korumak amacı şiirinin sol yanına bir açıklama sütunu ekleyerek şiirdeki bu tarihi havayı yeniden elde etmeyi ummuştu.
Şiirin dili ve kafiye kullanımı romantik akımına ters olmakla birlikte, şiirdeki yaşlı gemicinin kişisel deneyimi, doğa ve doğaüstü varlıklarla büyülenme olgusu, akımın ana ögeleri arasındadır. Coleridge, yine romantik akıma paralel olarak, şiirinde, doğanın görkemini, insanın doğa karşısındaki küçüklüğünü ve kırılganlığını, doğanın tanrısallığı karşısında insanın cüceliğini anlatmıştır. Şiirinde yaşlı gemiciyi okyanusta yapayalnız bırakarak doğa karşısında insanın küçüklüğünü ve çaresizliğini dile getirmiştir.
Coleridge Yaşlı Gemici şiiri ile gündelik hayata birkaç deyim kazandırmıştır. İnsanın tepesinde dönüp duran, onu rahat bırakmayan sorun olarak “Albatros” dile yerleşmiş. “Su, su nereye baksan su, ama içecek tek damla yok” dizeleri ile de insanın imkanlarla çevrili olmasına rağmen bu imkanlardan yararlanamadığını belirttiği durumlarda kullanılmaya başlamıştır.
Doğal Dünya : Fiziksel Dünya
Coleridge şiirinde tabiatın huşu uyandıran görkemi karşısında insanı cüceleştiren gücünü vurgulamıştır. Yine 1817 yılında yan sütun olarak yaptığı eklentilerde ruhanî dünyanın doğal dünyayı kullandığı ve kontrol ettiği görüşü açıktır. Zaman zaman tabiatın kendisi, bir karakter olarak, Yaşlı Gemici ile temasa geçer. Yaşlı Gemici “kutsal hayvanı” yani albatrosu “konukseverlik kurallarını çiğneyerek” vurduğunda tabiat öcünü alır. (s55)
Deniz durulur, güneş yakar, okyanus çürür, sümüksü yaratıklar geminin etrafına dolar, cadı kazanı gibi ölüm ateşleri etrafı sarar.
Su, su nereye baksan yalnızca su,
Güverte tahtaları çekti zamanla
Su su nereye baksan yalnızca su,
Ama hiç bir yerde yok içecek bir damla
Ve İnanılmaz bir şey oldu, Tanrım ¡
Denizin ta kendisi çürüdü.
Ve sümük gibi olmuş sularda
Sümüklü yaratıklar sürünüp yürüdü ¡
Kaykılıp yatarak, doğrulup kalkarak;
Dansetti gece ölüm ateşleri
Ve mavi, yeşil, beyaz yandı sular
Kaynayan bir cadı kazanı gibi. (s59)
Yaşlı Gemici sümüksü varlıklara sevgi ile baktığında, yani bir anlamda doğaya saygı gösterdiğinde cezası hafifler, yağmur yağar, bir fırtına patlak verir. kocaman bir buluttan ateş akar. Tanrı ya da bir pagan ilahı, Yaşlı Gemiciyi cezalandırmak veya dinsel bir saygı uyandırmak üzere harekete geçer.
Kitabın sonunda Yaşlı Gemici ruhâni dünya ile uyum içinde olabilmek için doğaya, yani gerçek dünyaya saygı duyulması gerektiğini söyler. Çünkü Tanrıya saygı duymak onun yaratıklarına saygı duymak ile mümkündür. Yaşlı Gemici bu nedenle kitabın sonunda ortaya çıkan Keşişin hem dua ederek hem de doğa ile bir uyum içinde yaşayarak bir örnek oluşturmasını yüceltir. Yaşlı Gemicinin düğün konuğuna son nasihatı da ruhanî, “daha büyük ve daha iyi bir dünya” ya ulaşabilmenin, dünyevî değerleri “gündelik hayatın önemsiz şeylerini” değerlendirmekle mümkün olabileceğidir.