PilosKalamata’dan ayrılıp, hava ağardıktan sonra sabah rüzgarıyla birlikte yelkenleri açıp Mora’nın üç parmak şeklindeki uzantılarının sonuncusunu da dönüp artık İyon denizine çıkmak için koşturmaya başladık.
Burna yaklaştıkça yazlık evler, yemyeşil doğanın içinde seçilmeye başladı. Koroni şehri önündeki fener görünüyor.
Bu kıyılar çok sığ, burnu iyice açıktan dolanmak gerekiyor.
Ak. Akritas burnu ile önündeki minik adanın arasından sığlıkları kontrol ederek geçtik.
Karşımızda Schiza ve Sapientza adaları arka arkaya dizilmiş sancağımızda Mora ve deniz sanki parşömen kağıdı gibi dümdüz, rüzgar da dindi..
Motoru çalıştırıp cenovayı kapattım, ana yelken açık.
Reyhan’la “aslında Mora’nın çok güzel olduğunu ama bizim fırtınalı, kötü bir zamanına denk geldiğimizi, ileride buraları daha sindire sindire gezmeye gelmemiz gerekir” şeklinde sohbetler ederek devam ediyoruz.
Sancak baş omuzluğumuzda Methoni tarihin derinliklerinden gelmiş şekilde özellikle minik bir bağlantıyla karayla birleşmiş burunda, Kalesi ve burçlarıyla çok güzel görünüyor.
Reyhan bol bol fotograf çekiyor..
Deniz giderek sığlaşıyor, Sapientza adası ile Methoni arasını çok dikkatli geçiyoruz.
Methoniyi bordalayıp, geride bıraktığımızda dalgalar birden büyüdü, yaklaşık 10 millik bir yolumuz var.
Pilos, Navarin körfezinde büyük bir şehir. Körfez oldukça büyük bir göl gibi.
Körfezin iyon denizi tarafını kayalar kapatıyor, yüzyıllarca dalgalarla dövülen bu kıyı çok güzel, fotografik görüntüler yaratmış.
Pilos körfeze girer girmez sancak tarafta 1-2 millik bir mesafede, Pilos’dan önce tarihi surlar göze çarpıyor.
Bu tarihi kale ve surları geçer geçmez sancağa dönünce Pilos limanı ve arkasındaki Marina ve şehir görünüyor.
Büyük ve geniş bir beton rıhtımın rüzgar altı tarafına geçtik, büyük bir ağaç yelkenli tekne ile hemen önüne Amel bir yelkenli arka arkaya aborda olmuşlar.
Bizde hemen onların önüne aborda olmak için manevra hazırlığı yaparken, saçları rüzgarda biraz dağılmış, 50-55 yaşlarında adının sonradan ‘Yoanna’ olduğunu öğrendiğimiz bir kadın bağırarak geldi ve oraya aborda olamayacağımızı, bir motoryatın geleceğini söyledi.
Vallahi açıkça yazmam gerekiyor, kılık kıyafet, saç baş, bağırış çağırış ile sanki köyün delisi gibi.
Bize rıhtımın diğer tarafını gösteriyor, biz önce gidip diğer tarafa yanaşmaya başladık ama burası hem çok dalgalı, soluganlar buraya kadar giriyor diye olmaz dedik ve tekrar diğer tarafa yöneldik, kadın bas bas bağırıyor, olmaz diyor.
Bu arada ‘Adam’ adında bir İngiliz gezgin bize sakin olun, ben kadını ikna ederim diyor.
Bizde, rıhtımda çok yer olduğunu hem motoryat hem biz sığarız iddiasındayız.
Bu arada Motoryat filan görünürde yok.
Neyse uzatmayayım, Reyhan’a aborda olmayalım, Demir atıp kıçtan kara olalım dedim ve Reyhan demire gitti. Yaklaşık 40 m kadar kaloma vererek kıçtan kara bağlandık.
Joanna hala söyleniyor, bu arada Adam’da Joanna’dan nasibini alıyor.
Dışarıdan seyreden biri için halimiz çok komiktir sanırım.
Ve yağmurda yağmaya başladı bu arada..
Gergin bir bağlanma, elimizi ayağımıza dolandıran Joanna, bize bağlanmada da yardım da ediyor, Adam’ın bişeyden anlamadığını filan anlatıyor bir yandan bize ve Adam’a bağırarak emirler yağdırıyor.
Reyhan’da ben de kan ter içinde kaldık.
Ben demire gittim, boşunu alıyorum, o da ne! Demir tutmamış, çektikçe geliyor.
Joanna’dan tekrar güzel bir fırça yedikten sonra çözdük tüm halatlarımızı ve neredeyse tüm zincirimizi sererek (yaklaşık 60-70 m) çapamızı tazeledik ve tekrar kıçtankara bağlandık.
Rıhtım çok yüksek. Pasarellamızı rıhtıma uzattık ama biraz cambazlık gerekiyor çıkmak için.
Reyhan hemen bir çay yaptı. Sıcak çaydan Joanna’ya da bir bardak ikram ettik ve çayın sıcaklığı ile aramızda oluşan gergin hava ve buzlar eridi sanki..
Adam, tek başına yelkenlisi ile seyir yapan bir gezgin, bağlanmamızda bize çok yardımcı olmuştu.
Kışı Türkiye’de geçirmek istiyor. Bir kaç kelime Türkçe öğrenmiş bile..
Joanna, 55 yaşında, Harbour Master olarak görev yapıyormuş. Kışın Pilos’a yakın bir dağ köyünde yaşıyormuş. 2 çocuğu ve torunu varmış. Rıhtımda bir Mobo içinde yatıyor ve oturuyor.
Rıhtımın sonunda kapısı bir cafenin yanından girilen 2 katlı Coast Guard ve Port Police binası var.
Artık yoğurdu üfleyerek yiyoruz.
İlk işim evraklarla Port Police’e gitmek oldu.
Pilos’da 3-4 gün kalacağız, maalesef yine fırtına bekleniyor.
Hemen arkamızdaki Amel’in kaptanı ve eşi ile tanıştık. Fransızlar, Türkiye’den geliyorlarmış, oğulları İstanbul’da çalışıyormuş. Onlar’da bizim gibi İlaç firmasında çalışmışlar, Kadın Biyologmuş..
Hava düzelince direk İtalya’ya geçecekler..
Tüm gün boyu teknelerini fırtınaya hazırladılar..
Rıhtımın hemen arkasında küçük bir koy var ama çok sığ, küçük motor ve tekneler burda bağlı.
Rıhtımın karşısı ise yaklaşık 300 m kadar ilerisinde marina var, tıklım tıklım dolu.
Akşama doğru Motoryat da geldi, yaklaşık 80 feet boyunda 6-8 mürettebatı olan lüks bir motoryat.
Giderek fırtınadan kaçan teknelerle rıhtımın diğer yanı da tamamen doldu. Bu geceyi nasıl geçirecekler, allah kolaylık versin.
Akşam üzeri Reyhan’la çevreyi gezmeye çıktık. Rıhtımın hemen ilerisinde kocaman bir park var, büyük görkemli ağaçlar altında cafeler..
Parkın çevresi pastane, restoranlarla çevrili, eczane, market, manav da var.
Binalar çok güzel, Fransız mimarisi hakim.(sonradan öğrendik, Fransızlar tarafından imar edilmiş)
…………….
Pilos’un tarihinde Osmanlı’nın da yeri çok. Özellikle Navarin körfezinde ki deniz savaşı, bu yörelerin geleceğini de belirlemiş bir bakıma..
……………..
Gece boyu yağmur yağdı.
Sabaha karşı çok şiddetli bir rüzgar ve yağmurun şiddetini artırmasıyla uyandım.
Hemen yedek halatlarla rüzgar üstünden açmazlar aldım. Buna rağmen rüzgar o kadar basıyor ki, zincir yay gibi geriliyor.
Çapamız tekrar tararsa diye içimde bir korku.
Zaten bir taramaya başlarsa Amel’in çapası pruvasından bizim bordaya gömülür.
Neyse aldığımız önlemler, 12 ilk zincirimizle uzun kalomamız ve 33 lük Rocnamız ve biraz da içimizden ettiğimiz duaların yardımıyla olsa gerek yerimizden kıpırdamadık.
Rüzgarüstümüzde ki Motoryat rıhtıma yapışmış, usturmaçaları artık neredeyse kağıt gibi ezilmiş durumda, Alt tarafımızdaki Amel ise bir gün önceden attığı kıç demiri ile rıhtımdan biraz uzak duruyor.
Hava aydınlanınca Motoryat daha fazla dayanamadı ve kaptan rıhtımdan ayrılmaya karar verdi.
Tüm açmaz ve halatlarını ben çözdüm ve teknedeki mürettebata attım.
Kaptan uzaktan çok teşekkür ederek rıhtımdan ayrıldı.
Rıhtım boşalınca ve fırtına şiddetini daha da artıracağı için sabah karşı yaşadığımız stressi yaşamamak için aborda olmaya karar verdim.
Gidip Adam’ı buldum ve ona bize yardımcı olmasını rica ettim. “İnşallah, çok güzel” diyerek, hemen geldi.
Reyhan demir zincirini boşlayarak, sancak kıç halatlarımızı çözdüm, baştan verdiğimiz halatı Adam çekerek tekneyi iskele bordasından aborda ettik. Tekrar yaylı halatlarımız ve açmazlarla teknemizi sıkıca bağladık, baş demirimizin zincirini iyice kasarak teknenin rıhtıma yaslanmasını nispeten engelledik.
Elimizdeki tüm usturmaçaları rıhtımla aramıza dizdik.
Bu arada Joanna geldi, artık kankayız.. Çok iyi oldu dedi..
Yağmur hala deli gibi yağıyor. Rüzgarın şiddeti giderek artıyor, sağanaklarda 30 knotun üzerine çıkmaya başladı.
Sırılsıklam olduk.. Webastoyu çalıştırıp, üzerimizde ıslanan herseyi tekne içine serdik, kuru kıyafetlerimizi giydik.
Reyhan, günlerden sonra ilk kez güzel bir kahvaltı hazırladı. Demek ki moraller hala yerinde..
Öğleden sonra yağmurun hırsı biraz geçti, biz de çıkıp yürüdük arka sokaklarını Pilos’un.
Ve akşam için Pilos’un en iyisi olduğunu söyledikleri, biraz yüksekten rıhtıma bakan manzarasıyla bir restorandan yer ayırttık.
O restoran’da yanan şömine başında belki de Yunanistan’da yediğimiz en güzel balığı yedik ve şarabı içtik.
Hava kararınca birden çok soğuyor.
Yemekten sonra tekneye döndük ve erkenden uyuduk.
Gece boyu yağmur ve fırtına devam etti, halatların gıcırtısı, usturmaçaların sürtünme sesi içimizde de çizikler bırakıyor sanki.. Kafamızın içinde bu sesler büyüyor, büyüyor..
Ve sabah kalktığımızda usturmaçalarımızın ve halatlarımızın halini görmeliydiniz.
Bir gece daha bu seslere tahammül edemiyecektik.
Yaklaşık 60 m halatla donattığım yedek çapamı çıkardım. Kıçtan tekneyi rıhtımdan açmak amacıyla Motoryatın botuyla ve 2 mürettabatıyla atıp, vinçle boşunu alarak iyice gerdim.
Artık 2 çapayla beton rıhtımdan uzaklaşmıştık. O kulaklarımızı tırmalayıcı sürtünme sesleri kesilmiş ve usturmaçalar rahatlamıştı.
Keşke bir gün önceden yapsaymışım.
Arkadaşlar, denizde bir şey, almak istediğiniz bir önlem varsa aklınıza geldiği ilk anda mutlaka yapmalısınız.
Sonuç olarak, 4 gün boyunca fırtına, şiddetli bardaktan boşanırcasına yağmur, arasıra fırsat oldukça Pilos’da yürüme ve gezme, cafelerde kahve içip, pattisierelerde, bakerylerde tatlı vb yiyerek günleri geçirdik.
Fırtına bu akşama doğru dinecek, biz de yarın sabah ayrılacağız.
Yarın Pilos’da bayram varmış, Navarin deniz savaşını kutlayacaklar. Joanna gelip, özür dileyerek, bu bayramın bu rıhtımda yapılacağını ve bazı gençlerin Türk bayrağı görünce taşkınlık yapabileceğini, bizim güvenliğimiz için mümkünse bayrağı kaldırmamızı vb söyledi.
Biz ise sabah erkenden ayrılacağımızı söyleyince, çok iyi düşünmüşsünüz dedi.
Son gün akşama doğru Port Police’e gidip transit logumuzu mühürlettik.
Fırtına dinmiş ama yağmur yağarken Motoryat’ın Meksikalı kaptanıyla ve onların botuyla kıç demirimizi topladık. Onlar direk İtalya üzerinden Korsikaya gidecekler..
Ve 5.gün sabahı erkenden uyandım, hava hala karanlık.
Motoryattakiler de kalkmış, hazırlık yapıyor.
Onların halatlarını çözdüm, Kaptan’la vedalaştık.
Denizde dostluklar başka oluyor, daha sahici ve samimi..
Onları uğurlayıp, hemen bizim halatları sırayla çözüp, rodaladım, bir saydım 8-9 halatla bağlamışım. Bu arada 2 halatımız sizlere ömür..
Reyhan demiri toplarken, ben de en son bıraktığım kıç halatımı çözüp, rıhtımdan avara olduk..
Rotamız Kipparissi..