Uzun bir sakinlik sonrası bayağı hareketli bir hafta geçiriyorum. Arabamı vize için İzmir'e götürdüm ve biriken ihtiyaçlar falan alınıp yazlığa dönüş yaptık. Telefonu çalıyor ve Enes biraderimin merhaba Utku dede diyen sesi. Sağ olsun arada arar ve konuşuruz. Alaçatı'dayım abi diyor, havalar güneyli ve Karaburun'u dönüp Manal'a gelesim var diye devam ediyor. Çok seviniyorum ve bir yardımım olabilir mi sorusunu soruyorum.
Pandemi günlerinin gariplikleri sırasında Ebabili İstanbula götürme işlemi esnasında acil bir durum olur da İstanbul'a dönmem gerekirse diye ilginç bir yöntem bulmuş. Araba karadan kendisini takip ediyor. Ama arabası otonom araba olmadığı için geri dönüp arabayı alması veya sonraki durağa bırakıp tekneye dönmesi gerekiyor. Bu arada otonom arabayı yeni öğrendiğim için cümlede kullanıyorum.
Abi benim arabayı senin oraya bırakabileceğim güvenli bir yer var mı diyor. Yarın al arabanı gel benim evin önüne koyabilirsin deyince küçük de olsa bir yardımımız olacak diye seviniyorum. Ertesi gün 10 gibi geliyor biraz muhabbet falan benim araba ile Ebabil'e doğru yola çıkıyoruz. 2004 yılı gitmiştim Alaçatı'ya en son. Port alaçatının karşısından doğru epey bir gidiyoruz ve karşımızda Ebabilin Lodosu. Öğlenden sonra aylardır görüşemediğimiz ağabeyim de bize gelecek olduğu için fazla oyalanamıyorum ve bir kaç fotoğraf çekip ayrılıyoruz.
Enes Manal'da biraz oyalanacağım demişti artık muhabbetin devamını o zamana bırakıyoruz. Sevgili Ahmet Davranın evin oralara bir yerlere demirler herhalde diye konuşuyoruz. Orada başka bir yelkenci dostu daha varmış zaten.
Manal muhabiriniz dede bildirdi