Bu arada ters bir rüzgarın çıkıp guletle çarpıştırmamasını umdum. Gerçi rüzgar arttığı anda fırtına demirini suya koy verip Ebabili pekala yavaşlatabilirdim.
Kötü bir şey olmadı. Çıpayı denize saldım. Zincirin gergin olmasına dikkat ederek yavaş yavaş bıraktım. Çıpa doğru zamanda doğru yere takıldı. Ebabilin kıçı dönmeye başladı. Manevra tamamlandığı anda bu defa demirin zincirini Ebabile sabitleyip kıça geçtim. Emniyet halatını alıp suya atladım. Yüzerek kıyıya çıktım. Ebabilin kıçının gulete çarpmasına çok az bir zaman kala halatı gerip kıyıdaki bir kayaya bağladım. Artık herkes emniyette. YAŞASIN!
Kaptanın başka bir ihtiyacımla ilgili sorusuna su isteyerek yanıt verdim. Sağolsun Sea Garden Arkadyanın kaptanı beni kırmadı. Bana hikayemi sordu. Sonrasında bana selamet dileyerek demir aldı ve koydan ayrıldı.
İkinci seyir günü de bitmişti. Bu denizcilik zor bir şey. Hiçbir zaman hiçbir şey kusursuz ve eksiksiz olmuyor. Küçücük Ebabil'de (Bana göre malikane) bile her an ilgilenecek, düzeltecek, düzenleyecek bir şey bulmak çok kolay. Ben de sıcağın ve dinçliğin elverdiği ölçüde bir takım işler beceriyorum. Çocuk botunu şişirip çadır, uyku tulumu, kamp malzemelerini kıyıya götürüp çadırı kurdum sonra yine bota binip kayda bir şey geçireyim dedim. Denizin içinde yüzen bir halat fark ettim. Biraz çekiştirince bu kasalı halatın sağlam olduğunu anladım. Gezi tekneleri kıçtan karaya halat çekip bağlıyor olmalıydılar. Ben de kanoya çıkıp emniyet halatını bağlı olduğu kayadan çözüp bu halata bağlandım. Kürek yerine kullandığım ellerimle botu sevk ve idare ederek yine kıyıya çıktım. Çıkarken yine biraz zorlandım. Çocuk botu çok kaypak bir şey. Dengeyi sağlamak zor. Binerken neyse zorlamıyorum ama inerken ıslanma işine çözüm bulmak gerekli. Ne yapmalı ne etmeli?
Bottan sahile çıkmak üzere inerken hangi hareketleri yaptığımı, hangi aşamada sorunla karşılaşıp ıslandığımı anlamaya çalıştım. Düşündüm düşündüm. Sonunda bir çözüm buldum. Denedim ve başarılı oldu. Denizcilikte al sana bir artı daha Enes! Sol elimde botta taşıdığım eşyayı kavrarken ayaklarımı sancak bordadan suya indiriyor, aynı anda beden ağırlığımı hafifçe sağ kalçama verirken sağ elimi yumruk yapıp botun pruvaya yakın tarafına koyarak kolumdan güç almak suretiyle hafif doğrulup ayaklarım da sağlam bastığını hisdedince bottan iniyorum, ıslanmıyorum. Bu betimlemeyi daha anlaşılır yapmak için üzerinde biraz daha çalışmam lazım!
Bir süre kanoda dinlendikten sonra yine bota bindim. Bende merak uyandıran koydaki küçük adaya ve onun üstüne dikilen anıta bakacağım.
Adaya doğru taraftan yaklaşınca Bodrum Belediyesi tarafından bir sanatçıya yaptırıldığını, anıtın büyük denizci Sadun BORO anısına dikildiğini okuyup anlıyorum. Sonrasında önde ada ve anıt, arka planda Ebabilin fotoğrafı nasıl olurdu diye merak edip adadan uzaklaşarak uygun bir açıdan gözlemliyorum. Süper! Ama sonraki günlerde bu şekilde fotoğraf çekmeyi ihmal ediyorum. Günün kalan kısmında sahilde dinleniyorum.
Akşam olduğunda kendimi bir garip hissediyorum. Yani rahat değilim. Çadırın içine giriyorum. Rahatsızlığım artıyor. Sanki uygarlıktan binlerce mil uzaktaki yabani bir adanın sahilinde kamp yapıyorum. Rahstsızlığımın nedeni işte bu, korkuyorum. Çadırdan dışarı kendimi zor atıyorum. Şişme bota atlayıp doğru Ebabile, can yoldaşıma...o beni her şeyden korur.
Uyku tulumunu çadırda unutmuşum. Sorun değil. Yedeğini Ebabilin depo yerinden çıkarıp içine giriyorum. Artık konforlu ve huzurluyum. Uykuya dalıyorum.
Ertesi gün sabah kalkıp toparlandıktan sonra hava tahmin raporlarını almak üzere cep telefonumdan internete giriyorum. Birkaç gün sonra lodos bekleniyor. Bu güzel bir haber! Nedense bir süre düşündükten sonra haritadan lodosa karşı koyun güvenli olup olmadığına da bakıp birkaç günü Lodos geçene kadar bu koyda geçirmeye karar veriyorum.
Bu karardan dolayı içme suyu stoklarımı gözden geçiriyorum altı litre suyum var yani üç günlük... Kritik seviyeye git gide yaklaşıyorum içme suyu bulmam şart. Koyun yani adanın diğer tarafındaki Büyük Britanya Bayraklı India Song gözüme ilişiyor. Gidip onlardan su istemeliyim ama üstümde bir çekingenlik... Onlarca defa buna benzer durumlarla karşılaşıp kendime göre deneyimli olmama rağmen çekingenlik tam olarak iyileştiremediğim bir özellik. İçimdeki hayatta kalma dürtüsü bir süre sonra devreye giriyor. Bana "eblek! su istemediğin için geberecek misin? Onca badireler atlatan sen böyle sünepe sünepe oturacak mısın? Kalk git suyu al gel. Suyu isteme al!" diye söylenen iç sesimi dinleyip kalkanımı kılıcımı kuşanıp bota bindikten sonra Büyük Britanya ganimet kalyonuna saldırıp suyumu almak üzere ilerliyorum!
Reklam Arası.."IMPOSSIBLE IS NOTHING"
Gerekli notayı kalyona verdikten sonra hakkım olan dört litrelik suyu alıp Kaptan-ı Derya gemisi Ebabile geri dönüyorum. Sonraki günlerde Özlem bareboat ve Sherm yatından toplam altı litre içme suyu temin edip su sorununu bir sonrakine kadar gidermiş oluyorum.
Dışarıdan bakılıp yazdıklarım okunduğunda belki hiç öyle görünmüyor ama bu seyahatlerde bıçak sırtı bir hayat sürdüğümü hissediyorum. Bütün bunlara ne gerek var?
Daha toy bir delikanlı iken zaman zaman tutulduğum gibi bir şey. Sanki mıknatısın metali çekmesi gibi bu seyahatler beni kendine çekiyor. Kaderime doğru yol alıyorum. Kader kelimesini pek sevmem Fakat bunun yerine kullanabileceğim bir başka kelime veya anlatım şekli bulamadım.
Kisse Koyunda son günüm. Tabii ben bugün bunu bilmiyorum India Song yatı ayrıldıktan birkaç saat sonra bir başka büyük yelkenli yat onun boşalttığı yere demir atıp kıçtan kara oluyor. Gidip onlardan da bir parça ganimet edinmeliyim! Yarım saat kadar sonra botla yata yaklaşırken bir de ne göreyim? bu SHERM! Kaptan Hüseyin'in teknesi. Sherm, donatanı Pakistanlı, Hüseyin ise kaptanı. 2017 yılında "Karaya çıkmadan bin deniz mili" kapsamında ORSA1 şişme botu ile yol alırken bu tekne ile Mersincik Koyunda karşılaşıp tanışmıştık.
Donatanına selam verip kısa bir sohbetten sonra Hüseyin Kaptan ile de konuşmuştuk. Sonrasında bana içme suyu verdi ve oradan ayrıldım.
Öğleden sonra donatanın gönderdiği erzağı ve yemeği aşçıları Tuncay Şef getirdi. İçinde bir de sıcak çorba var. SICAK ÇORBA! Teşekkür ettikten hemen sonra çorbayı sıcak sıcak mideye indiriyorum. Şimdi daha da mutlu bir insanım
Akşamüstü Hüseyin Kaptan uğruyor konuşma sırasında bu koyun lodosa açık olduğunu, Orak Adası'na gidersem güvenli olacağımı söyleyince durumlar değişiyor.
ÇÖKERTME - MAZI KOYU (ILGIN KOYU)
Çökertmede geçirdiğim güzel günlerden sonra ayrılma vakti geldi çattı. Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra seyre koyulduk.
O günkü rota neresi bilmiyorum. Belki Eba biliyordur. Ama genelde ketumdur. Yönümüz Bodrum'a doğru. Bir kaç saatlik kolayına rüzgarla tapılan seyirden sonra Mazıyı geçmek üzereyken rüzgar kesilince sonradan adının Ilgın olduğunu öğrendiğim koya girmek üzere kürek çekmeye koyuluyorum.
Koyun girişinde çıpayı kontrollü şekilde denizin dibine bırakıyorum. Denize dalıp kıç taraftan emniyet halatını alıyorum emniyet halatı batan değil yüzen tip halat. Kıyıya şöyle bir bakıyorum . Emniyet halatını bağlayabileceğim bir kaya bulamıyorum. Bunun üzerine denizde biraz gezinip denizin dibini araştırıyorum. Belki dipte bağlayabileceğim bir kaya vardır. Uzun olmayan bir süre sonra o kayayı buluyor ve kayaya geçirmek üzere halatın boştaki ucuna izbarço bağı atıp bir kasa yapıyorum.
Kısa bir süre dinleniyorum . Nabzımın yavaşladığını hissedince nefes alıp tuttuktan sonra halatla birlikte bir kaç metrelik dibe dalıyorum. Kasayı dipteki kayadan geçirip halatı gergin tutmaya özen göstererek deniz yüzeyine çıkıyorum. Ama halatı istemeden bir an boşlayınca halatın dipteki kasası kayadan kurtulup yüzeye çıkıyor. Bir kere daha doluyorum ama halatı kayaya geçiremiyorum. Bunun üzerine bağı çözüp yine dibe dalıyorum. Halatı dipteki kayadan dolaştırıp baştaki ucunu Ebabilin kıçına götürüp bağlıyorum. Bunları yaparken halatı gergin tutmanın daha kolay olduğunu saptıyorum.
Bir süre Ebabilde dinlendikten sonra yüzerek önce kıyıya çıkıyorum , sonra kıyıdan yürüyerek sahilin Ebabile doğru olan tarafındaki kayalara çıkıp inerek ilerliyorum Bir taraftan da deniz kestanelerinin üstüne basmamaya özen gösteriyorum.
Koya giriş yaptığım burundaki en yüksek kayanın tepesine ulaştığımda manzaranın keyfine varıyorum.
"EDRİYIIIN!" diye haykırmak istesem de kendimi tutuyorum.
Kayanın üstünde bir süre dinlendikten sonra denize girip Ebabile geri dönüyorum. Günlük bacak kaslarımı çalıştırma işlemi de bu şekilde son bulmuş oluyor.
Akşam olunca yine yıldızların altında uykuya geçiyorum.