#kefal
Şarkıyı keyifle dinlerken olta kamışını eline alıp şamandırayı olabildiğince uzağa gönderecek şekilde savurdu. Şamandıra havada yarı yolu geçip yukarıdan aşağıya doğru inişe geçerken aklına havada süzülen kuşlar, kuşlar derken Ebabil geldi. Ebabil Akçay'dan bir kaç kilometre uzakta karadaydı. Rüzgarın Estiği Yer'e olan seyahatine devam etmek için bekliyordu. Ama ne zaman? Aslında Ebabil için yolculuğun kalan kısmını tamamlamak, kaptanının bakış açısıyla Çandarlı Körfezini destansı şekilde geçtiği zaman sorun olmaktan çıkmıştı.
O gün Ebabil'in kaptanı, şimdinin kefal avcısı okyanus aşırı seyir için hazır olduğunu gördü. Hatta o gün çıkış almadan güneşin battığı yöne doğru yelken açabilirdi. Ama yapmadı, yapmamalıydı. Önce yolculuğu bitirmeli, kendini izleyenleri duruma biraz daha alıştırmalıydı. Ne de olsa Ebabil'le motorsuz bir şekilde kah yelkenle, kah kürek çekerek, kah Ebabil'i kendisi çekerek yolu tamamlamış olacaktı. Üstelik açık güverte ve yaz kış demeden seyir yaparak...
Bunun için kalan yolu en az risk alarak tamamlamalı, bunun için de uygun zamanı beklemeliydi. Aslında yola koyulmuş olmalıydı. Mevsim ters rotada seyir için uygundu. Ama diğer şartlar henüz oluşmamıştı. Oluşması için beklemeliydi. Zaten o da öyle yapıyordu, yapmaya çalışıyordu. Bu amaçla zamanın önemli bir kısmını balık avına ayırıyordu. Hem temiz hava alıyor, hem de kendi yakaladığı menüye ekleyerek daha sağlıklı besleniyordu.
Şamandıra havadan inişteyken uygun anı bekledi. Uygun an, şamandıra havadayken ama aynı zamanda suya en yakın durumdayken makinadan sağılan misinayı durdurmak için makinayı kapatmaktı. Bu sayede şamandıra hem en uzak erimi yapmış olacak hem de şamandıranın devamındaki misina şamandırayı aşarak suya düzgün düşmüş olacaktı. Avcının tüm odağı şamandıradayken uygun olduğunu hissettiği anda makineyi kapattı, şamandıra suyla buluştu.
Kısa bir süre bekleyip makinayı kolundan çevirmeye başlayınca şamandırayı harekete geçirdi. Kolu çok ağır bir hızda çevirmeye devam ederken yemin arkasında kefalın takibe başladığını umutla görmek istiyordu. Ama olmadı. Takip eden yoktu.
Oltayı çekip yemi yeniledi, aynı şeyleri tekrarladı. Yine takip almadı. Bu sırada kefali yemlemek için denize attığı parça ekmeklerde de kefalin varlığıyla ilgili bir işaret yoktu. Bu durum tuhaftı, balık kendini göstermiş olmalıydı. Balık bugün nazlıydı. Yoksa avcının varlığını, yani tehlikeyi fark etmiş miydi? Ne de olsa kefali yakalaması zordu çünkü akıllı bir canlıydı. Sofraların olmasa da avcılığın prestij balıklarındandı. En azından avcı için öyleydi.
Güvenlik daha çok batıl bir inançtır. Doğada bulunmaz... Helen KELLER