Dirsekbükü (Ağıl);
Bana farketmiyor, ister tatil modunda gezi, ister uzun yol... Erkenden uyanıyorum, doğruca cuppadanak denize, sabahın serinliği ve denizin dinginliğinde uzunca yüzmeyi çok seviyorum.
Gerçi yüzme deyince kurallarına uygun serbest stil değil benimki, Fırat nehri kollarında öğrendiğimiz sonra seyrede seyrede biraz düzeltmeye çalıştığımız bildiğiniz çimme stili..
Lucas da erken uyanıyor haliyle, kimselerle paylaşmadan yeni uyanmanın mahmurluğunda yumuşacık haliyle sevmek çok güzel..
Denizi de çok seviyor kerata..
Tüm mürettebatın değişik saatlerde uyanması ve ayrı ayrı kahvaltı etmesi biraz canımı sıkıyor ama bıdı bıdı etmek yok, Reyhan gözüme ters ters bakıyor ve yutkunuyorum her defasında..
Bugün Dirsekbüküne gideceğiz, iskelenin durumunu telefonla sordum, şimdi müsait dediler..
Ben, iskelede yer rezerve edilmesine oldu bitti karşıyım, denizciliğin ruhunu öldürdüğünü, büyük şehirlerdeki hay huy içinde geçen burjuva yaşantıların bir kötü alışkanlığının denizlere taşınması diye düşünürüm.
Bir iskeleye bağlanmak için yaklaşan denizcinin hangi şartta oraya geldiğini kimse bilemez, belki çok uzun yoldan, çok çetin şartlarda bir seyirden geliyordur. Ve düşünsenize böyle bir durumda kıyıdan "hop hemşerim, burası rezerve, bağlanamazsın!" dendiğini.. Kendi başıma geldiği için biliyorum, hissedilecekleri..
Gordo'nun iskeleye bağlanması önceliğimiz, o teknede torun, gelin ve çocuklu bir aile misafirleri var. Onlara siz bizi beklemeden gidin, bulduğunuz yere bağlanın dedim, biz en kötü durumda yakın bir yere Demir atar kayaya koltuk alırız dedim.
Kahvaltı, deniz keyfi, kahveler, yenilen meyvalar derken saat 13.30 da önce biz, yarım saat sonra arkamızdan Gordo avara oldu...
Biz daha ince burunu dönerken geldi geçti bizi, biz Atabol kayalığının şamandırasını yeni yeni seçerken ise Dirsekbükü dip tarafındaki iskeleye bağlandığını telefonla haber verdi..
Eh, bayağı rahatladım, bizim için hava hoş...
Biz de koya girdiğimizde boş yer olduğunu görüp, şiddetli bir rüzgar eşliğinde Gordo'nun sancağına tonoz alıp bağlandık.
Yanaşırken algıda seçicilik bu olsa gerek, iskelenin diğer yan tarafında Sarıyaz'ı bağlanmış gördüm.
Dirsekbüküne gitmemizin bir amacı da aynı gün mavitur yapan bir grup eski dostumuz bir Guletle o koya gelecekler ve buluşacağız.
Sarıyaz'a M.Atay'ı görmeye gittim ama havuzlukta kimseler yok, rahatsız etmek istemedim.
Gordo'nun havuzluğunda soğuk bira ve kuruyemiş yiyerek yorgunluk giderip, botlarımıza binerek (benimki elektrikli ve sessiz, Gordo'nun ise 20hp Yamaha ve konsollu, dümenli şık bişiy.. ) Gulete arkadaşlarımızı ziyarete gittik.. Orada denize girdik, sohbetler ettik, tavla ve King oynadık derken yemek vakti diye kalktık ve teknelerimize döndük.
Babannesiyle de fotografı olmazsa olmaz di mi?