Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: GÜNLÜKLERİM

  • *
  • İleti: 52
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#60: 26 Eylül 2019, 21:56:40
Motosikletle yaptığınız Avrupa gezisini bekliyoruz ).
  • IP logged

  • *
  • İleti: 5811
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#61: 26 Eylül 2019, 22:04:46
Harika haber, merakla bekliyorum.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 76
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#62: 26 Eylül 2019, 23:07:11
Yaşasın yeni maceralar geliyor! Sevinçle el çırpıyorum :) Bence siz hep yazmalısınız. Şimdiden teşekkürler..
  • IP logged

  • *
  • İleti: 92
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#63: 27 Eylül 2019, 01:08:30
Motosikletle yaptığınız Avrupa gezisini bekliyoruz ).

Onu ayrı bir başlıkta açsam daha iyi olur.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 92
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#64: 27 Eylül 2019, 08:03:25
Berberde;

Saçlarım çok uzadı.. Kestirmeye üşeniyorum.. Uzun saçta iyi bir şey değil. Bunaltıyor.

Kasabaya indim, bir berber arıyorum.. Bu kadar zamandır gezdiğim sokaklarda neden
hiç berbere dikkat etmemişim, anlamadım.

Berberlerde de suç.. Öyle silik dükkanları var ki, iki koltuk bir tezgah. Bomboş.

Şimdi düşünüyorum “Ben nerede berber gördüm?” diye, aklıma hiç bir şey gelmiyor.. 
Yoksa bu kasabada berber yok mu.. ?

Olmaz öyle şey..!

Tam düşünerek dolaşırken bir berber dükkanı gördüm.. Girdim.

İçeride iki kişiler. Müşteri yok.. Tek ben varım.. Berberi boş bulduğum zaman çocuk
gibi sevinirim..

Biri beni koltuğa oturttu..  “Saçlar nasıl olsun abi ?” diye sordu..

“Normal bir şey olsun işte.” Dedim.

Traşa başladı..

Diğeri aynada saçını, bıyığını düzeltiyor.. Giyiminde kusur yok.

Sonra da;
“Ben çıkıyorum, Ramazan. Biraz işlerim var. Sen buradasın nasılsa.” Deyip gitti..

Hiç te işi olacak bir adama benzemiyor.

Berber homurdanmaya başladı.. “İşi varmış.. Haylaz herif..!”

 “Kim o?” diye sordum..

“Ortağım abi.” Dedi.

“Ne işi varmış?”

“Ne işi olacak.. Ya zamparalığa gitti ya da kahvede okey oynayanların yanına.”

“Hep böyle mi yapar ? Bir şey demiyor musun?”

Berberin tadı kaçtı.. “Ne bileyim abi. Bende kızıyorum , tepem atıyor ama.. Bir şey
diyeceğim, diyemiyorum...” dedi.

Ramazan bir şey diyecek bir adama hiç benzemiyor.. Biraz ezik.. Zaten yedi senedir de
ortaklarmış.. Bu işin böyle gideceği belli.

Ben tıraş olurken iki müşteri daha geldi.. Sıra bekliyorlar..

Benim tıraşım bitti. Hesabı ödedim.  Dışarı çıkarken Ramazan diğer müşteriyi
koltuğa aldı.

Kan ter içinde çalışıyor..

Diğeri..??

Dünya böyle bir yer işte.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 92
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#65: 27 Eylül 2019, 17:39:06
Öylesine bir gün;

Bu gün sonbahar geldi...

Havanın serinlemeye başladığını buralarda  daha çok hissediyorum. Güneş yine de
yakıyor.  Tenim açık renk.  Ben hemen kızarırım.  Yakında güneş yanığı bir adam olurum.

Çok yanınca yabancılara benziyorum, herhalde.

 Yazın yaptığım bir uçak yolculuğunda  hostes herkese “ Çay mı, kahve mi?” Diye
sordu.
Bana gelince her nedense  “ Tea or coffe?” Demişti. Onu mahçup etmemek
için “Coffe, please.” demiştim.

Tırnaklarım da uzamış. Kessem iyi olacak ama üşeniyorum.

Bazen koskoca bir gün geçer, hiç bir şey olmaz.  Bu da öyle bir gün işte..

 En iyisi bir filitre kahve yapıp, şu gölgeye yerleşerek kitap okumak..  Kitabı
artık Kindle'da okuyorum.. Yeniliğe ayak uydurdum.

Kahveyi frenç pres te yapıyorum.. Fincanlar dolusu içsem bana dokunmuyor. Uykumu da
kaçırmıyor..

Nescafe tarzı tozları kahveden saymıyorum. Sınıf atladım..

Ta uzaktaki inşaata çalışan bir işçi türkü söylüyor.. “Kırklar dağının düzü, Karanlık
 bastı bizi. Sen ağlama Suzan Suzi......”

Sesi buraya kadar geliyor. Türkü kendi yöresinden herhalde.. Sesine iyi gidiyor..

Türkü söyleyerek çalışan kaç kişi kaldı ki ?  Nesilleri tükeniyor..

Deniz çok sakin.   Meditasyonda gibiyim..

Hafiften meltem esiyor. Bu gölge de uykumu getirecek.. Esnemeye başladım bile..

En iyisi biraz kestirmek.....
  • IP logged

  • *
  • İleti: 92
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#66: 28 Eylül 2019, 09:11:34
“R”

Eski büyüdüğüm mahalleye uzun yıllar hiç gitmedim.. Ara sıra yolum düşse de hiç
sağa sola uğramadan geçip gittim.

Mahalle, çocukluk yıllarımdan bu yana tamamen değişti. Bana geçen yılları hatırlatacak
pek fazla şey kalmadı..

Mütahitler mahalleye dadanınca herkes eski tek katlı evini mütahite verdi. Karşılığında
 3 daire 1 dükkan aldılar...

Artık ne top oynadığımız boş arsalar vardı ne de evlerin bahçelerinden meyvelerini
çaldığımız ağaçlar..

Çok sevdiğim arkadaşlarımızla da yollarımız ayrıldı. Buna en çok ta evlilikler sebep oldu.

Yazın her Pazar sabahı erken saate yattığım odanın penceresine vurup “Hişşt! Cemal,
kalk hadi denize gidiyoruz.. “ diyen ve “R” leri söyleyemeyen Erdoğan..

Karikatür çizip zamanın en iyi dergilerinde yayınlanmasını sağlayan Bekir..

Okulda da sınıf arkadaşım, mahallede en iyi arkadaşım Ayhan..

Ve daha daha daha bir sürü..

O gün içimden geldi, Erdoğanı görmek istedim.. Evlenmişti, çocukları vardı, biliyordum..

Evlerinin altındaki marangoz atölyesinde abileri ile birlikte çalışırlardı..

Atölyeye gittim.. İki abisi de oradaydı.. Sarıldık, öpüştük, hasret giderdik..

Çok neşeli bir ortam olmuştu.. Haliyle biraz yaşlanmışlar..  Arada sırada küçük bir iki
çocuk atölyeye girip çıkıyorlar.. Kendi çocukları.

“Erdoğan nerde?” Diye sordum..” Onu bir göreyim, özledim.” dedim

İkisi de yüzüme bakıp sustular.. Sonra büyük olan abisi;

“Erdoğan öldü. “ Dedi..

Çok soğukanlı biriyimdir.. Kolay etkilenmem. Ama bu sefer öyle olmadı..
Hayatımın en büyük yıkılışını yaşadım.. Böyle hiç olmamıştım..

Yüreğimin ezildiğini hissettim..

O güne kadar çok kaybettiğim yakınlarım olmuştu.. Hiç birinde bu hissettiğim
acının yüzde birini bile hissetmemiştim.

Ne  yaptığımı tam hatırlamıyorum.. Ne kadar zaman geçti, bilmiyorum.. Sandalyeye
oturmuşum, su getirmişler, içiyordum..

Yaşadığımız her şey sanki benden intikam alıyormuş gibi  gözümün önüne geliyordu.

Gazetelerin verdiği bedava konser biletlerini  tedarik edip beni ite kaka konserlere
götürüşü...
Florya Plajında, kabin parası vermeyelim diye elbiselerimizi kumlara gömüp sonra da
bulmak için saatlerce arayışımız...

Askerden gelince aldığı Wosvos araba ile Kilyos'ta kumlara saplanıp kalışımız.. 
“R” leri telaffuz edememesi...   Hepsi.. Hepsi..

Beyninde aniden bir tümör çıkmış. Ameliyat edilirken ölmüş............................?
 Bu kadar saçma yani...!

Dükkandan çıkarken abisi oralarda koşturan küçük bir oğlan çocuğunu bana göstererek;

“Bu onun oğlu.” Dedi.

Baktım.. Onda Erdoğan'ın hayalini gördüm.. Onunla yetindim..

Bu gün market kasasında sıra beklerken önümdeki genç “R” leri söyleyemiyordu.. Bütün
bunları aklıma getirdi..
  • IP logged

  • *
  • İleti: 92
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#67: 28 Eylül 2019, 19:12:39
İçimdeki Şeytan;

İnsanlar tuhaf mahluklar..  Çıkarları için girmedikleri kılık kalmıyor.  Hele küçük
kasabalarda kazanç imkanları daha da kısıtlı.

 Buralarda zahire tüccarları cin gibi.
Beyaz eşya satanların kapı önünde duruşları bile bir başka.  Arazi, yazlık ev,
bağ, bahçe işlerini kovalayanlara yetişmek için iki tane üniversite okumak lazım.

Önce seni alttan alarak dinliyorlar.  Sözü uzatıp seni daha iyi tanımak için çay, kahve
ısmarlıyorlar.. Senden ne çıkar elde edebileceklerinin hesabını yapıyorlar.
Sonra da harekete geçiyorlar.

Bu kötü bir şey mi ?  Değil.

Bütün canlılar bunu yapıyor.  Avını yakalamak için tuzak kuran bin bir türlü
canlı var. Arslan, kaplan dahil.

Ya avcısın ya da av...

Kendimi buralarda hep av gibi hissediyorum.

Mesela diyorum;

Avcı olmaya niyet etsem, meydandaki emlakçının yanında işe başlasam.

İşin bütün şeytanlıklarını öğrendikten sonra kendi dükkanımı açsam.. Beyaz pantolon,
siyah renk dar tişörtler giysem. Havalı, siyah camlı bir güneş gözlüğü taksam...

Kapının önüne bir sandalye atıp gazetede bulmaca çözsem.. Ama çözerken de
gazetenin üstünden etrafı gözlesem. Etraftaki esnafın işlerinin nasıl gittiğini
gözleyip, kazançlarını hesap etsem..

Komşu esnafa uzaktan  laf atsam;

“Vay Recep ! Ne lan bu hal ?  Öyle havalı, havalı..”

Köylülerden ucuza düşürdüğüm tarlaları parselleyip villalık arsa diye satsam.

Yazlık evini satan emekli amcayı  “Evler artık para etmiyor.”  deyip ölü fiyata razı
etsem..Ama sonra satarken  iki katı fiyatına satsam.

Öyle paraya falan pek ihtiyacım yok ama eğlenceli olmaz mı?
  • IP logged

  • *
  • İleti: 92
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#68: 29 Eylül 2019, 20:07:25
Enginar;

Bu sebzenin adını yıllardır duyarım.. Daha tanışmak nasip olmadı. Güzel de bir
isim, “Enginar.”

“Kabak” ya da “Patlıcan” gibi çirkin bir ismi yok.. Biraz da romantik “Enginar”.  Bir kadın ismi
bile olabilirmiş..

Geçenlerde nereden aklıma düştüyse;
“Şu enginarı bir göreyim. Hatta satın alıp yiyeyim”  dedim.

Kasabanın pazarına gittim.. Tezgahında bol sebze, meyve olan pazarcıya “ Bana bir
kilo enginar ver.” dedim.

Şaşırdı.??

“Abi bu mevsimde enginar olmaz.” Demez mi.   Rezil oldum.
Pazardan hiç bir şey almadan kaçtım.

İyi de domates her mevsimde oluyor da enginar niye yok..?

Her insan bir başkasının işinde cahildir.. Örneğin bir profesör araba tamircisine
arabasını götürünce cahil biri oluverir.

Tamirci de “Güya bunlarda profesör.. Daha termostatın yerini bilmiyor.” der..

Ben hep söylerim yemek işinde cahilim..

Bu durum size tuhaf gelebilir ama ben yıllarca kokoreçi tavuk eti zannederek
yemiştim. Benim gibi biri için normal..

Bunları gülme konusu olsun diye yazmıyorum.. Öyle komik olmak gibi bir
niyetim yok..

Hanıma telefon açtım..

“Sen neden hiç enginar pişirmedin?” diye sordum..

“Çok sık yapmam ama kaç defa yemeğini yaptım. Yedik.” Demez mi..

“Nee!   Ben şimdi enginar yedim de bilmiyor muyum..? “

“Canım, sen ne yediğini ne zaman bildin ki?” Dedi.

O kadar da değil yani...

 Çok kötü durumdayım..

Off...of!  Bütün bu işleri ben ne zaman öğreneceğim.?
  • IP logged

  • *
  • İleti: 92
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#69: 30 Eylül 2019, 11:18:05
Dorbaya gatıvee ;

Buralarda insanlar kendi aralarında farklı bir şiveyle konuşuyorlar.  Bazısını anlasam da
bazılarını anlayamıyorum..

Tamirci Memet 'te öyle.  Benimle konuşurken gayet güzel konuşuyor. Hiç sorun yok.  Fakat,
 lastik tamircisi komşusuyla konuşurken zor anlıyorum.. Bazen de hiç anlamıyorum.

Buraların kendine göre bir şivesi var.

Geçen gün pazardan sebze aldım. Pazarcı abla kasabanın köylerinden.  Kendi yetiştirdiği
sebzeleri satıyor.  Salatalık,domates, biber aldım. Doldurdu poşeti verdi.. Yanımda sırt çantam vardı.

   Poşetleri verirken;
“Dorbanın içine gatıvee. “ Dedi.  Anlayamadım. Sesleri de çok ince çıkıyor. 

“Ne ? Ne diyorsun?” Dedim.  Anlamamış olmama o da şaşırdı.

“ Ee, dorbaya gadıve deyyom.”  Dedi.  Allah kahretsin … Yine anlayamadım.

Yan tezgahtaki genç kız imdadımıza yetişti. Hemen tercüme etti;

“Amca, poşetleri çantana koy diyor.”  Dedi.

Bende öyle yaptım.  Torbanın içine katıverdim. 

Yanlış anlamayın. Bundan şikayetçi falan değilim. Uzun söze de gerek yok.

Bu güzel bir şey........
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#70: 30 Eylül 2019, 17:42:57
Abi yok! Ben teslim oluyorum artık. Hiçliğin dibine vuruyoruz hep birlikte.
Sahiden mükemmel.

Enginar;

Bu sebzenin adını yıllardır duyarım.. Daha tanışmak nasip olmadı. Güzel de bir
isim, “Enginar.”

“Kabak” ya da “Patlıcan” gibi çirkin bir ismi yok.. Biraz da romantik “Enginar”.  Bir kadın ismi
bile olabilirmiş..


  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

e

erdal duran

Ynt: GÜNLÜKLERİM
#71: 30 Eylül 2019, 17:52:31
    Cemalettin hocam, keyifle takip ediyoruz.  Bir zamanlar adı Engin soyadı Ar olan birini tanıyordum, bir de adı Havadis soyadı Var olan birisi vardı  :)(şaka değil gerçektir).Yurdum insanları ilginçtir, hiç bir şeye değişmem.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 92
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#72: 01 Ekim 2019, 10:25:43
Aptal balık;

Denizlerde çok dolaştım.  Ama balık tutma işine hiç bulaşmadım.  Hiçte anlamam.

Belki de yemek yeme, içki içme zevklerim yok, ondandır.

 Geçen gün öylesin tekneyle yakın çevrede dolaşayım dedim.  Hava güzeldi. Yolu
biraz uzattım.

Teknenin deposunu karıştırırken elime eskiden kalma bir olta geçti. Oltayı teknenin
arkasından denize saldım. Bağlayıp bıraktım.

Bir süre sonra arkada oltanın ucunda bir şey fark ettim. Önemsemedim. Oltayı saldığımı
bile unutmuştum.   Kendime kahve hazırlıyordum.

Sonra tekrar o şeyi gördüm. “Bu ne yaa ?“ dedim.  Oltada bir şey var.. Oltayı çekmeye
başladım. 

Aman allahım, balık! Hem de büyük.   Aksiliğe bak!

Aldım tekneye çıkardım. Ne balığıdır? Cinsi nedir? Tanımam etmem....
 
 Ey balık; Benim niyetim ciddi değildi.  Sen ciddi mi sandın? Ben oltayı öylesine
salmıştım. Ben seninle ne yaparım.

 Senin şerefine mükemmel içki masaları hazırlayıp, şarapla birlikte ziyafet çekecek onca
insan varken,  bula bula beni mi buldun?

Uğraşamam bile..  Temizle, pişir bir sürü iş. Üstelik tekneyi de kokutur..

Ben bunu tekrar denize atsam, bir yerlerde söylerim, iyice rezil olurum.

“ Koca balığı denize mi attın? ” deyip bana gülerler.

Üstelik böyle iğneleri paslı, eski bir oltayla tutulmak için iyice aptal olmak lazım..
Kusura bakma...

İskelede “orkinos” olduğunu söylediler. Yarısını oradakilere verdim. Diğer yarısını iki günde zor bitirdim.

Balığı paylaştığım iskeledeki arkadaşla bir kaç gün önce yolda karşılaştık.. Yanında biri de vardı.. Beni görünce

“ Ooo..! Abi hürmetler..” Dedi. Sonra yanındakine dönüp
“Abi büyük balıkçıdır.. Yani öyle böyle değil.” Dedi.

Ben sadece gülmekle yetindim..

Bir daha tövbe.. Şakadan da olsa olta falan salmam denize.

Aksilik bu ya, böyle aptal bir balık geliverir..
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#73: 01 Ekim 2019, 16:20:18
Hay Allah, Koca balık gelmiş! Ne aksilik! Cemalettin abi, yeminlen diyorum, her pasajda bir başka şok yaşatıyorsunuz. İltifat olsun diye demiyorum. Bir tespitte bulunuyorum.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 92
Ynt: GÜNLÜKLERİM
#74: 02 Ekim 2019, 09:54:53
Edebiyat Yapmak;

Benim yetiştiğim çevrede “Edebiyat ” ayıp sayılırdı.. Kötü bir şey olarak algılanırdı..
Biri diğerini ikna etmek için bir şeyler söylerse, karşısındaki ;
“Bana edebiyat yapma..” Derdi.

Edebiyat sanki biraz kandırmak gibi algılanıyordu..

Yani “Beni laf kalabalığına getirip, kandırmaya çalışma”  Ya da  “Beni kandırmak
için, öyle yağlı ballı, cilalanmış laflar etme”  der gibi..

Bazen arkadaşlardan duyardık;

“Abi kıza bir edebiyat parçaladım.. Kız eridi valla..” 

Bu örnekte de aynı şey.. İkna etmek, inandırmak için dil dökmek. Olan şey bu..

Bu nedenle ben edebiyat yapmayı kötü bir şey olarak algılıyorum.. Edebiyat
yapmaktan korkarım.

Bu içime yerleşmiş bir kere..Yazarken edebiyat yapmaktan kaçınıyorum.. Sadece
bir şeyler anlatıyorum.. O kadar.

Hele bir de “Edebiyatçı” olmayı bir düşünün..  Bu işi meslek edinmiş olmak.. Allah
göstermesin..!

Hep söylerim, ben varoş kültürün ürünüyüm diye. Bizim taraftan durum böyle görünüyor..

Yoksa bende;

“Kadın, rüzgarda saçları uçuşurken, hüzün dolu gözlerle ufka doğru baktı... Yüreğinde
taşıdığı bu acıya daha fazla tahammül edemezdi.. Bu uçurum, sadece onu acılarından
kurtaracak bir kapıydı....”
Diyerek edebiyat yapardım.

Ya da, yukarıdaki hikayede anlattığım balığı şöyle tasvir ederdim;

“Balığı havuzluğa aldım..  Balık adeta yalvaran gözlerle bana bakıyordu.. Yaptığı hatayı
anlamıştı, pişmanlığı  gözlerinden okunuyordu. Fakat artık çok geçti.

Pırıl pırıl pullarıyla faraş tahtasının üzerinde yatarken bir kaç kuyruk darbesi daha
vurdu.. Bu onun hayatta kalan son çırpınışlarıydı..

Her şey bitti.. Nihayet o da ölüm denilen acı gerçeğe teslim olmuştu... Çaresizce ölümün
huzur dolu  kollarına kendisini bıraktı..”   

Veya;
Anlattığım köylerin, dağların, denizlerin bütün detaylarını süsler, püsler sizi etkilemeye çalışırdım..

Ama yapamam.. Çünkü o zaman edebiyat yapmış olurum..

Bu da benim için kötü bir şey.. Hatta ayıp..
  • IP logged

 
Yukarı git