Edebiyat Yapmak;
Benim yetiştiğim çevrede “Edebiyat ” ayıp sayılırdı.. Kötü bir şey olarak algılanırdı..
Biri diğerini ikna etmek için bir şeyler söylerse, karşısındaki ;
“Bana edebiyat yapma..” Derdi.
Edebiyat sanki biraz kandırmak gibi algılanıyordu..
Yani “Beni laf kalabalığına getirip, kandırmaya çalışma” Ya da “Beni kandırmak
için, öyle yağlı ballı, cilalanmış laflar etme” der gibi..
Bazen arkadaşlardan duyardık;
“Abi kıza bir edebiyat parçaladım.. Kız eridi valla..”
Bu örnekte de aynı şey.. İkna etmek, inandırmak için dil dökmek. Olan şey bu..
Bu nedenle ben edebiyat yapmayı kötü bir şey olarak algılıyorum.. Edebiyat
yapmaktan korkarım.
Bu içime yerleşmiş bir kere..Yazarken edebiyat yapmaktan kaçınıyorum.. Sadece
bir şeyler anlatıyorum.. O kadar.
Hele bir de “Edebiyatçı” olmayı bir düşünün.. Bu işi meslek edinmiş olmak.. Allah
göstermesin..!
Hep söylerim, ben varoş kültürün ürünüyüm diye. Bizim taraftan durum böyle görünüyor..
Yoksa bende;
“Kadın, rüzgarda saçları uçuşurken, hüzün dolu gözlerle ufka doğru baktı... Yüreğinde
taşıdığı bu acıya daha fazla tahammül edemezdi.. Bu uçurum, sadece onu acılarından
kurtaracak bir kapıydı....”
Diyerek edebiyat yapardım.
Ya da, yukarıdaki hikayede anlattığım balığı şöyle tasvir ederdim;
“Balığı havuzluğa aldım.. Balık adeta yalvaran gözlerle bana bakıyordu.. Yaptığı hatayı
anlamıştı, pişmanlığı gözlerinden okunuyordu. Fakat artık çok geçti.
Pırıl pırıl pullarıyla faraş tahtasının üzerinde yatarken bir kaç kuyruk darbesi daha
vurdu.. Bu onun hayatta kalan son çırpınışlarıydı..
Her şey bitti.. Nihayet o da ölüm denilen acı gerçeğe teslim olmuştu... Çaresizce ölümün
huzur dolu kollarına kendisini bıraktı..”
Veya;
Anlattığım köylerin, dağların, denizlerin bütün detaylarını süsler, püsler sizi etkilemeye çalışırdım..
Ama yapamam.. Çünkü o zaman edebiyat yapmış olurum..
Bu da benim için kötü bir şey.. Hatta ayıp..