Günlük yazmak;
Günlük yazmak zor değil.. Hepinizin her gün yaşadığı o kadar çok şey vardır ki yazsanız ne hikayeler çıkar..
Şu an bir kahvede oturuyorum.. Bu kahve kasabanın ara sokaklarınını öylesine bir yer.. Filtre kahve istiyorum,
neskafe getiriyorlar..
Kalın tahtadan masaları var.. Çok eski bir kahvehane... Garsonun bir ayağı sakat, kulağında küpe var.. Topal bir
insan neden garson olur ki?
Tam karşımda eski bir ev var. Önünde bir motosiklet duruyor.. Motosiklette çok eski.. Üzerinde "Mobilette" diye zor okunan bir markası var..
Motosiklete hayranlık duymaya başladım.. Onun yerinde yeni bir Honda olsaydı burada lafını bile etmezdim..
Bu hayranlık eskiyi sevdiğimden falan değil, insanın "bu bana yeter" deme büyüklüğünden.. Onu yıllarca
kullanmasından..
Motosiklet tozlu... Uzun süredir hareket etmemiş, belli.. Kafamdan şimdi ona bir hikaye uyduruyorum...
Motosiklet yaşlı bir adamın olmalı.. Genç bir insan bu motosikleti kullanmaz... Bu yaşlı adam ölmüş,
motosiklet kullanılmıyor..
Çocukları motosikleti satmak istiyorlar, ama karısı "Bu kocamın yadigarı.. ! Ben ölmeden onu satamazsınız..!" diyordur.. Ve.....
Devam edecekken topal garson boş fincanı almaya geliyor... Ona motosikleti soruyorum..
"Abi o marangoz Şevket abinin... Bir yere dolap yapmış, adam parasını ödemeyince o da motosiklete el koymuş...
Getirip buraya evinin önüne bıraktı.." dedi..
Amma da tahmin edermişim..
Neyse, yani işte bu da günlükte bir sayfa oldu..
......................................
Dipnot ;
Bu gün eski yazdığım seyir yazıları ile ilgili bir mail aldım..
Gezgin Korsan'da yazdıklarımı hala okuyan varmış.. Çok tuhaf.. Ben dahi eski yazdıklarıma bir gün bile bakmadım.
Yazdığım şeylerin çoğunu hatırlamıyorum.
Bu bende, mesleki deformasyondan kaldı. Hep sonraki sezonları düşünüp moda tasarımı yaptığımdan oldu.
Geriye bakıp beğenmeme olgusu oluştu. Aynı şeyleri tekrarlama korkusu.
Bir filmi ikinci defa seyretmeme, bir kitabı tekrar okumama imkan yok. Boğulur gibi olurum.
Yazdıklarım okunsun, geçilsin istiyorum.
Sonra da unutulsun..