Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..

  • *
  • İleti: 1159
    • KUTUP YILDIZI
Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#90: 23 Mart 2018, 10:50:56
Başka bir pencereden bakalım olaya;
Eğer fiber tekne imalatı ortaya çıkmasaydı,
bugün tekne sahibi olan kişilerin % 90' ı tekne sahibi olamazdı.

Şu anda ahşap teknesi olanlar ya da ahşap tekne yaptırma aşamasında olan dostlar,
kusura bakmasın ama  o teknelerin hayalini bile kuramazdı.

Sadece belirli bir zümrenin sahip olduğu/olabileceği,
deniz kıyısında oturup, seyredip seyredip yutkunacağınız tekneler olurdu.

  • IP logged
ВЛАДА / TEOS

  • *
  • İleti: 5812
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#91: 23 Mart 2018, 11:02:10
Şimdi bu kayık yapma işine bir hatıra da ben ekleyeyim. Çok sevdiğim bir arkadaşım var, kendisi torna morna her bi halttan anlayan usta cinsinden bir mühendis mi desem, mühendis cinsinden bir ustamı desem öyle bir şey işte. Hobi olarak motosiklet tamir eder, sıfır alınan motorun egsozunu beğenmez, japonlar yapamamış falan deyip yeniden konik egsoz büker takar falan işte. Anladınız siz türünü.
Şimdi 1999 senesinde Haliç'te çinekop çıkıyor, bizde Cibaali Kapı'da bankta oturuyoruz. İkimizinde farklı yerlerde kayıkları var. Bu durdu durdu, şuraya bir kayık getirsek bizde balık tutsak olur mu dedi. Bende oğlum olurda çalarlar lan burdan kayığı dedim. Bizde çalmayacak durumda bir şey alalım hem motoru kürekleri bırakmayız içinde falan dedi. Ya nasıl olacak her seferinde kürek mürek taşıyacakmıyız olmaz öyle şey falan diyorum. Beyin fırtınası yapıyoruz şişme bot getirsek onu götürsek, kamaralı kayık koysak sen içinde kalsan falan uçuk kaçık fikirler derken, kendimizi ikinci el ilanlara bakarken bulduk.
Kötü kötü sandallara bir dünya para istiyorlar. Bu arada projeye 3. ortak geldi. Bu üçüncü ortak son dört yıldır koca bir kayık alıp olta balıkçılığı yapıyor herif bizim yüzümüze işe gücü bıraktı Ayvansaray iskelesinde popüler bir balıkçı artık.
Neyse efendim 3. ortak gelince sıfır alalım, diye bir fikir gelişiyor kafamızda. Eş zamanlı fuar var kışmış demekki, gidiyoruz fuara, ilk defa tekne fuarına gidiyorum. Bursa malı kayıklara bir sürü paralar yazmışlar , neyse biz üç metre civarı bir şey beğendik. Kaç para olduğunu hatırlamıyorum ama alınamayacak bir bedel de değildi. Bizimki baktı baktı " buna bu para verilmez ben yaparım bunu, hem bunun fiberi ince ben daha sağlam yaparım dedi ve cebinden metreyi çıkarttı. Neyse hangi firmaydı hatırlamıyorum ama adam bizi kovana kadar ölçtük biçtik fotoğrafladık ve kalıp çıkarttık. Bir kenara oturduk, broşürlerin arkasına çizdik ettik. Sonrada kendime kızdım ulan sağda solda kalıp çıkaracak bir sürü kayık var biz niye burada saçma sapan iş yapıyoruz dedim, bizim adam bunun formunu beğenmiş meğer. O zaman kayık yapmakla ilgili bir düşüncem olmadığı için internetteki planlardan falan haberimiz yok sanırım o zamanlar internette de bu kadar bilgi yok.
Neyse efendim gitti bizim adam Eminönünden bir yerlerden o dediğiniz karıştırılan şeyleri aldı. Kayığın gaz çıtalarından çok hızlı bir şekilde yalancı kalıbını yaptı. Kalıp güzel görünüyordu, fakat tekne o kadar güzel görünmedi sonrasında. Bir hata yapıp o dediğiniz sıvıyı dökmeden kalıbı kalın kartonla kaplamıştı. Karton bu malzemenin ağırlığıyla yer yer bel verdi falan , bitmiş halinde kötü görüntüler oluştu.  Sonuçta yaptı uzaktan bakınca fuardaki kayığa benzedi. Sırada Rami'den Halice götürmesi vardı. E bunun içinde motosiklete takılan bir römork imal edildi. Arkadaş bir kamyonet tutsak üç otuz paraya götüreceğimiz şeyi, götürmek için römork imal edildi. Sebebi tekrar çekmek bir yere götürmek gerektiğinde yine kullanacakmışız. Hatırladığım kadarıyla bir daha da kullanılmadı. Neyse trafik böyle bir düzenekle trafikte dolaşıma müsade etmeyeceği için sabaha yakın önde uyduruk bir modenas motosiklet arkasında römork ve arkasında arabayla escortluk halinde  yüzeceğimiz yere geldik.
Sabah meraklı bakışlar içinde gemi minik bir törenle yüzdürüldü. Hakikaten yüzdü. Ben adını üç direkli koydum. Fakat bir tuhaflık vardı, kayık o kadar dengesiz olmuştu ki , belli bir yerde bir hesaplama hatası vardı. Bizim balıkçılık dilinde bunun bir adı var ama ulu orta söylenmez. Neyse tüm kariyere rağmen bu acayip şeye bende bindim. Hemde defalarca sekiz sene boyunca. Acayip sağlamdı dengesizdi falan ama Allah için sağlamdı. Defalarca battı, halatını çözdüler çocuklar binip oynamaya çalıştılar ama kimse çalmaya çalışmadı. Doğru bir proje olmuş sanki. Sonu da şöyle oldu. Hani haliçte bir enerji içeceğinin sponsorluğunda bu katamaran sürat teknelerinin yarışı olmuştu. İşte bu yarış öncesinde kıyıda bağlı tüm tekneleri uyarıp kaldırmışlar.Tabi bizim haberimiz olmadığı için bizim kayık gibi şeyi deniz polisi almış iskelesine götürmüş ve yüzüstü kapaklamışlar. Bir kaç gün sonra bir telefon trafiği  ve biz üçümüz deniz polisi iskelesine bakan bankta sandala bakarak konuşmadan oturuyoruz. Ulan şimdi gidip istesek ceza meza keserler , bizim desek evrağı yok, bir de bir sürü kafa bulurlar bunu siz mi yaptınız diye. Bizim mikrop hemen hesapladı, şu kadar elyaf gitti bu kadar bilmemne gitti toplamı 180 lira tutmuştu, yahu bırakın gidip almaya değmez dedi ve kalktık banktan, uzadık mekandan. Artık Haliçte sandalımız yoktu. Üç ay geçmeden Hüseyin arıyor gemlik Narlı'dan .Abi bi kayık buldum burda hadi gelin bakalım diyor. Yaşlı bir amca yazlığın önüne çekmiş artık kullanamıyormuş. 4,20  boyunda bir fiber sandal. Bizde şakayla karışık bindik kamyonete(artık kamyonetimiz vardı) gittik aldık ve yükledik geldik. on senedir de o var Haliç'te fakat şimdilerde işyerinde duruyor,
 çünkü tonozumuzun olduğu yere tramway yolu için kazık çakıyorlar.

Bunu niye yazdım, bizim  adam namı diğer "mikrop" bu karışım marışım işini kafasına göre yaptı, onlar ikiye bir dediler ama uygulamada öyle olmuyor şöyle yapalım falan gibi kendince çözümler üretti. Fazla bilmemne katarsak çabuk kurur murur gibi yorumlarla işi bitirdi. Ama gerçekten sağlam oldu, kaya gibiydi. Dört kişi yerinden zor kımıldatıyorduk, kaç kilo olmuş siz düşünün artık. Ayrıca yüzdü de, sekiz sene boyunca biz içindeyken batmadı , hep biz yokken battı. Diyeceğim o ki bu sandal mandal yapma  işlerinde takmayın kafaya yapıp atın suya gitsin. Büyük kayık yapanlar sözüm size değil, siz teknik verilerine mutlaka uyunuz.
Selametle efendim.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 23 Mart 2018, 11:51:21 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#92: 23 Mart 2018, 11:41:19
Epoksi reçine tek bir malzeme olarak bilinse de değişik kimyasal formülde olabiliyor. Ben hemen her türlü epoksiyi denizde kullandım. Açıkçası fazla bir fark göremedim. Epoksi olarak sadece reçine kullandım, gerektiğinde yerine göre cam tozu veya ahşap tozu katıp macun yaptım. Epoksinin benim bildğim tek olumsuz yanı güneş sevmemesidir. Bu nedenle sanıyorum "marine" diye satılan epoksi içinde UV katkıları var. Biz genelde epoksiyi son kat olarak kullanmadığımız için UV katkısının fazla bir faydası olduğunu sanmıyorum.

Epoksinin sertleşitircisi yoktur. Yani kullanılan sertleştirici diye bildiğimiz malzeme aslında ikinci komponenttir. Nasıl hamur yaparken su ve un belirli oranlarda karıştırılırsa doğru hamur olursa epoksi de üreticinin verdiği doğru oranlarda karıştırılmalıdır. Daha çabuk veya daha geç donan epoksiler olduğu gibi mümkünse hava sıcaklığını da seçerek donmayı geciktirmek veya uzartmak mümkündür ama bir onarım gerektiğinde yazı beklemeliyim veya kış grelsin de rahat çalışırım gibi bir imkanımız olmuyor.

Yine de bu konuda doğru bilgisi olan varsa paylaşırsa sevinirim.

Epoksilerin hiç birisi de UV sevmiyor Ahmet reisim. Polyester de aynısı diyebiliyorum. En büyük düşmanları UV ışınlar.
O yüzden büyük onarımları gölge de yapmak en doğrusu.
Hava sıcaklığının az olması yanında , çalışırken az az karışım hazırlamak ve hazırladığınız malzemeyi yayvan bir  kaba mesela geniş bir boyacı tavasına dökerek bekletmek donmayı (yanmayı) biraz geciktiriyor ve rahat oluyor biraz.

Diğer yanda , reçineler inşatt reçinesi ve laminasyon reçinesi vs. Diye de ayrılıyor kendi içerisinde.
Teknelere kalite sertifikası veren  Lloyd kuruluşları sadece kendilerinden onay alabilmiş kuruluşların laminasyon reçinelerini kullanmayı şart koşuyorlar.
Bizim ülkemizde bildiğim kadarı ile Duratek ve Teknomarin (Teknomarin hammaddesini Duratek ten alıyor diye biliyorum) bu sertifikaya sahip , Amerika da üç ve İngitere ile Almanya da da ikişer bilinen firma var bu işte bilinen. Gerçekten elyafın reçineyi emmesi markadan markaya değişiyor.
En kaliteli ve güvenilen marka West System ancak o da çok pahalı , o yüzden ben yerlilerden birisini kullandım. Çok ta memnunum.
Diğer yanda , hazır epoksi macun kullanmaktansa mikrofiberle kendi yaptığınız macunu kullanmak hem daha ekonumik hem  daha  sağlıklı.
Sebebinin de hazır macuna konan pigmentler ve geç donmasını sağlayıcı bir takım önlemler olduğunu sanıyorum.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#93: 23 Mart 2018, 12:20:40
Öcal abi bana söylersin zaman zaman ama sen cidden tehlikeli adamsın ha.. :)

Bak kaçak göçek yanıt vermek yok.. Evet benim gittiğim dükkanda keçe , elyaf her ne ise fiyatı ortada.. Muhtemel denizcilikte bunlardan çok daha kalitelisi kullanılıyordur.

Tamam da bu kaliteli olanların tutarı nedir. ?  Keza Servet reise de soruyorum.. Kimse fiber tekne yapmak kolay demiyor.. Ben fiber düşmanı da değilim..

Ancak , bu malzemenin birinci kullanım nedeni seri üretime en uygun malzeme olması. Bu denize en uygun malzeme
demek değil ama. Her malzemenin, çelik , alüminyum, ahşap, ahşabımsı, polyester hepsinin avantajları ve zayıf yönleri var.

Ancak ülkemizde sanki fiber en iyi malzeme imiş, bunun üzerine başka malzeme yokmuş, fiber teknenin hiç bakıma ihtiyacı yokmuş gibi bir algı oluşturuluyor.

BU algı ile birlikte çok kötü durumdaki fiber tekneler dahi uçuk fiyatlara ikinci el piyasasında müşteri buluyor.. Artık ekonomik ömrünü tamamlamış, bakımsız, bir projeye göre yapılmamış ya da modifiye edilmiş bir sürü tuhaf tekne var bu ülkede..

İlk el fiyatları da tuhaf denecek lüks malzeme ile süslenip, müşteriye sunuluyor. Bir ara inşaat sektöründe de vardı.. Granit taklidi malzeme granitten pahalı idi.. Keza kimi laminant malzemeler masif ağaçtan pahalı.. Benim muhalefet ettiğim noktalar bunlar.. Gördükçe de yazıyorum işte..

Dediğim gibi polyester, seri imalat için en uygun malzeme ..ama bu deniz için en uygun malzeme olduğu anlamına gelmiyor. Aynı sail drive gibi..

ahşabı seviyorum ama zayıf noktalarını da bilmiyor değilim.. Nitekim kurt işini benden başka yazan bir Tiryaki var aramızda.. Bu tabu olan bir konu idi.. Ben konu başlığı açınca , bilenlerin de katkısı ile artık bu konuda Türkçe bir döküman oluştu..

Umarım kendimi ifade edebildim.. Sonuçta mühendisim.. mühendisliğin yarısı malzeme bilgisi demektir.

Ersin cim , malzemesine göre istediğim tekneyi alacak param olsa kendi aklımca sıralamam şöyle olurdu herhalde ;

1) Karbon Elyaf - Epoksi

2) Aluminyum

3) Epoksi reçine - Cam Elyafı

4) Lamine ahşap kompozit

5) Polyester reçine - Cam elyafı

6) Çelik

7) Ahşap

8) Beton

Yine şu anki teknem in yanına bir tekne daha alıp hani 1952 model mercedes 300 SEC le Bağdat caddesinde kanto yapar gibi kullanmak istesem tercihim şöyle olurdu  ;

1)Klasik Ahşap

2)Klasik Ahşap

3)Klasik Ahşap


Bak sana Kuşadasındaki yan komşumun resimlerini atacağım bir ara ,valla Tayomar la aşık atar , hem de satılık , bayılıyorum seyretmeye. :)
  • IP logged

S

Servet

Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#94: 23 Mart 2018, 12:24:36
Elyafların çok bilinmese de aslında bir raf ömrü var..
Depolama ve saklanması belli ısı ve nem sartlarında olmalı..
Ama Türkiye de,depoların en izbe yerin de durur..
Yani şurdan,burdan alıp kullandıgımız elyafların ne kadar saglıklı olddugunu da bilmiyoruz..

 
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#95: 23 Mart 2018, 12:32:36
İyiki hatırlattın Servet Reisim. Ben şu kumaştan kullanmıştım. Ersin reis fiyatları öğrenebilir. :)

http://www.metyx.com/cok-yonlu-multiaxial-orguler/
  • IP logged

n

nuri_kongur

Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#96: 23 Mart 2018, 12:33:23
Şimdi bu kayık yapma işine bir hatıra da ben ekleyeyim. Çok sevdiğim bir arkadaşım var, kendisi torna morna her bi halttan anlayan usta cinsinden bir mühendis mi desem, mühendis cinsinden bir ustamı desem öyle bir şey işte. Hobi olarak motosiklet tamir eder, sıfır alınan motorun egsozunu beğenmez, japonlar yapamamış falan deyip yeniden konik egsoz büker takar falan işte. Anladınız siz türünü.
Şimdi 1999 senesinde Haliç'te çinekop çıkıyor, bizde Cibaali Kapı'da bankta oturuyoruz. İkimizinde farklı yerlerde kayıkları var. Bu durdu durdu, şuraya bir kayık getirsek bizde balık tutsak olur mu dedi. Bende oğlum olurda çalarlar lan burdan kayığı dedim. Bizde çalmayacak durumda bir şey alalım hem motoru kürekleri bırakmayız içinde falan dedi. Ya nasıl olacak her seferinde kürek mürek taşıyacakmıyız olmaz öyle şey falan diyorum. Beyin fırtınası yapıyoruz şişme bot getirsek onu götürsek, kamaralı kayık koysak sen içinde kalsan falan uçuk kaçık fikirler derken, kendimizi ikinci el ilanlara bakarken bulduk.
Kötü kötü sandallara bir dünya para istiyorlar. Bu arada projeye 3. ortak geldi. Bu üçüncü ortak son dört yıldır koca bir kayık alıp olta balıkçılığı yapıyor herif bizim yüzümüze işe gücü bıraktı Ayvansaray iskelesinde popüler bir balıkçı artık.
Neyse efendim 3. ortak gelince sıfır alalım, diye bir fikir gelişiyor kafamızda. Eş zamanlı fuar var kışmış demekki, gidiyoruz fuara, ilk defa tekne fuarına gidiyorum. Bursa malı kayıklara bir sürü paralar yazmışlar , neyse biz üç metre civarı bir şey beğendik. Kaç para olduğunu hatırlamıyorum ama alınamayacak bir bedel de değildi. Bizimki baktı baktı " buna bu para verilmez ben yaparım bunu, hem bunun fiberi ince ben daha sağlam yaparım dedi ve cebinden metreyi çıkarttı. Neyse hangi firmaydı hatırlamıyorum ama adam bizi kovana kadar ölçtük biçtik fotoğrafladık ve kalıp çıkarttık. Bir kenara oturduk, broşürlerin arkasına çizdik ettik. Sonrada kendime kızdım ulan sağda solda kalıp çıkaracak bir sürü kayık var biz niye burada saçma sapan iş yapıyoruz dedim, bizim adam bunun formunu beğenmiş meğer. O zaman kayık yapmakla ilgili bir düşüncem olmadığı için internetteki planlardan falan haberimiz yok sanırım o zamanlar internette de bu kadar bilgi yok.
Neyse efendim gitti bizim adam Eminönünden bir yerlerden o dediğiniz karıştırılan şeyleri aldı. Kayığın gaz çıtalarından çok hızlı bir şekilde yalancı kalıbını yaptı. Kalıp güzel görünüyordu, fakat tekne o kadar güzel görünmedi sonrasında. Bir hata yapıp o dediğiniz sıvıyı dökmeden kalıbı kalın kartonla kaplamıştı. Karton bu malzemenin ağırlığıyla yer yer bel verdi falan , bitmiş halinde kötü görüntüler oluştu.  Sonuçta yaptı uzaktan bakınca fuardaki kayığa benzedi. Sırada Rami'den Halice götürmesi vardı. E bunun içinde motosiklete takılan bir römork imal edildi. Arkadaş bir kamyonet tutsak üç otuz paraya götüreceğimiz şeyi, götürmek için römork imal edildi. Sebebi tekrar çekmek bir yere götürmek gerektiğinde yine kullanacakmışız. Hatırladığım kadarıyla bir daha da kullanılmadı. Neyse trafik böyle bir düzenekle trafikte dolaşıma müsade etmeyeceği için sabaha yakın önde uyduruk bir modenas motosiklet arkasında römork ve arkasında arabayla escortluk halinde  yüzeceğimiz yere geldik.
Sabah meraklı bakışlar içinde gemi minik bir törenle yüzdürüldü. Hakikaten yüzdü. Ben adını üç direkli koydum. Fakat bir tuhaflık vardı, kayık o kadar dengesiz olmuştu ki , belli bir yerde bir hesaplama hatası vardı. Bizim balıkçılık dilinde bunun bir adı var ama ulu orta söylenmez. Neyse tüm kariyere rağmen bu acayip şeye bende bindim. Hemde defalarca sekiz sene boyunca. Acayip sağlamdı dengesizdi falan ama Allah için sağlamdı. Defalarca battı, halatını çözdüler çocuklar binip oynamaya çalıştılar ama kimse çalmaya çalışmadı. Doğru bir proje olmuş sanki. Sonu da şöyle oldu. Hani haliçte bir enerji içeceğinin sponsorluğunda bu katamaran sürat teknelerinin yarışı olmuştu. İşte bu yarış öncesinde kıyıda bağlı tüm tekneleri uyarıp kaldırmışlar.Tabi bizim haberimiz olmadığı için bizim kayık gibi şeyi deniz polisi almış iskelesine götürmüş ve yüzüstü kapaklamışlar. Bir kaç gün sonra bir telefon trafiği  ve biz üçümüz deniz polisi iskelesine bakan bankta sandala bakarak konuşmadan oturuyoruz. Ulan şimdi gidip istesek ceza meza keserler , bizim desek evrağı yok, bir de bir sürü kafa bulurlar bunu siz mi yaptınız diye. Bizim mikrop hemen hesapladı, şu kadar elyaf gitti bu kadar bilmemne gitti toplamı 180 lira tutmuştu, yahu bırakın gidip almaya değmez dedi ve kalktık banktan, uzadık mekandan. Artık Haliçte sandalımız yoktu. Üç ay geçmeden Hüseyin arıyor gemlik Narlı'dan .Abi bi kayık buldum burda hadi gelin bakalım diyor. Yaşlı bir amca yazlığın önüne çekmiş artık kullanamıyormuş. 4,20  boyunda bir fiber sandal. Bizde şakayla karışık bindik kamyonete(artık kamyonetimiz vardı) gittik aldık ve yükledik geldik. on senedir de o var Haliç'te fakat şimdilerde işyerinde duruyor,
 çünkü tonozumuzun olduğu yere tramway yolu için kazık çakıyorlar.

Bunu niye yazdım, bizim  adam namı diğer "mikrop" bu karışım marışım işini kafasına göre yaptı, onlar ikiye bir dediler ama uygulamada öyle olmuyor şöyle yapalım falan gibi kendince çözümler üretti. Fazla bilmemne katarsak çabuk kurur murur gibi yorumlarla işi bitirdi. Ama gerçekten sağlam oldu, kaya gibiydi. Dört kişi yerinden zor kımıldatıyorduk, kaç kilo olmuş siz düşünün artık. Ayrıca yüzdü de, sekiz sene boyunca biz içindeyken batmadı , hep biz yokken battı. Diyeceğim o ki bu sandal mandal yapma  işlerinde takmayın kafaya yapıp atın suya gitsin. Büyük kayık yapanlar sözüm size değil, siz teknik verilerine mutlaka uyunuz.
Selametle efendim.
Benim kastımı siz açıklamışsınız Ahmet reis. Sizin arkadaşla düşünce yapımız biraz birbirine benziyormuş
Malzemede “within accapted parameters” diye bir olay vardır. Sonuçta üretici kimya mühendisleri ordusu çalıştırmaz. Her üretim yerinde son derece hassas ölçüm terazileri olmaz. Acemilik döneminde macun hazırlarken macun küreğine nerede ise hassas terazi ile malzeme alıyordum. Malum çok yapamazsın, donar. Bir baktım öyle iş bitmeyecek, ölçü birimi olarak spatula kullanmaya başladım. Değerleri çok abartmamak kaydıyla gayet rahat macun yapıp geçtim. Daha sonra yaşadığım sorunlar yapılan macundan değil , macun öncesi ve sonrası hazırlıktan kaynaklandı. Mesela kesinlikle çalışılacak alan yağ ve tozdan arındırılmış olmalı. Bu ikisi macununun zemine yapışmasına engel. İkinci katman ilk katmanın kürlenme vaktinden sonra atılırsa mutlaka il katmana hafif zımpara atarak parlaklığı bozmalı. Yoksa bazı arkadaşların uyardığı gibi katmanlar kolaylıkla ayrılmakta. Bu sıkıntı ile karşılaşmamak için iki katman arasında kürlenme tamamlanmadan atmak daha doğru. Böylece iki katman birbirine kaynıyor.  Malzeme üreticileri kullanıcı hatalarına karşı en uygun malzeme üretmez ise zaten piyasada tutunamaz. Epoksi ilk üretildiği yıllarda belki yeni teknoloji olduğu için hem pahalı hem de zor bir malzeme idi. Şimdi teknolojisi yaygınlaştı. Üreteni çok. Birde bizim gibi teknesini her sene veya iki senede bir karaya alıp kendi bakımını kendisi yapanların o kadar korkacağı ne var anlamıyorum. Sonuçta bakımı kendimiz yapıyoruz...
Gözümüzü korkutarak kendimizi felç etmeyelim. Tedbirsiz davranalım demek değil kastım.


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 5812
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#97: 23 Mart 2018, 12:42:19
Sonuçta bakımı kendimiz yapıyoruz...
Gözümüzü korkutarak kendimizi felç etmeyelim. Tedbirsiz davranalım demek değil kastım.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi

Evet aşırı hassasiyetten denizde alınacak keyfi kaçırabiliyoruz bazen. Yoksa ne zaman ne de para yetmiyor bu işlere, denize çıkamadan yada deniz den keyf alamadan ömür bitiyor.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 1159
    • KUTUP YILDIZI
Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#98: 23 Mart 2018, 12:54:52
Kervan yolda düzülür mantığıyla hazırlık yapmadan,
uzun bir yolculuk hayaliyle yola çıkıp yarı yolda telef olmaktansa,

Hazırlığımı tamamlayıp varabileceğim bir menzile doğru yolculuğa çıkıp,
yolun sonuna gelebilmek, benim için daha yeğdir.

Sonuç itibari ile elimizden gelenin en iyisi, bütçemizin yettiği en güzeli,
sınırlarımızı bilirsek bize aynı keyfi verebilir.
  • IP logged
ВЛАДА / TEOS

  • *
  • İleti: 5812
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#99: 23 Mart 2018, 13:02:47
Sonuç itibari ile elimizden gelenin en iyisi, bütçemizin yettiği en güzeli,
sınırlarımızı bilirsek bize aynı keyfi verebilir.

Asıl söz bu işte.

Aynı keyfi değil fazlasını bile verir, örnek ben, Haliçte ki sandalla daha fazla denizde oluyorken
Şimdi tam tersi durum sözkonusu, çünkü denizde olabilmek için daha fazla zaman ve çaba gerekli olmaya başladı.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#100: 23 Mart 2018, 13:46:12

Ancak ülkemizde sanki fiber en iyi malzeme imiş,.......... gibi bir algı yaratılıyor

Cem abi ile senin idefix'iniz bu önerme. Bu satır dışındaki her yazdığına eyvallah, buna hayır.

Ersin'in yazdığı cümleyi tam yazalım "Ancak ülkemizde sanki fiber en iyi malzeme imiş, bunun üzerine başka malzeme yokmuş, fiber teknenin hiç bakıma ihtiyacı yokmuş gibi bir algı oluşturuluyor. "

İnsan yaş aldıkça biriktirdikleri de o oranda çoğalıyor.
Bütün çocukluğum süresince hep ahşap tekne gördüm.
Ahşap sandalda kürek çektim, ahşap teknelerde yelken öğrendim.

1980 yılların başında, o dönemde yılda sadece bir kere düzenlenen deniz araçları fuarına gittiğimde şimdi tarih olan Polimarin firmasının sahibi Semih Dinler ile tanıştım ve ilk teknem olan Schorcher'ı da ondan satın aldım. Sonuçta ilk teknem polyester bir tekne oldu. Tank gibidir bu Schorcher'lar. El yatırması imalat.

Öte yandan merak, sevgi ne derseniz işte, dünyada yapılan seri imalat teknelerin de postayla tanıtım broşürlerini topluyorum. 1996 yılında firmamı kapattığımda bir dolap dolusu on küsur yıldır biriken tekne tanıtım broşürlerini ayıklamaya yeltendim. Bazılarını atmaya kıyamadım.  Bütün o broşürlerin tamamı yine polyester imalattı. Daha o yıllarda Jeannau- Beneteau birleşmemiş Dehler gibi tekneler de daha revaçtaydılar.

Daha önce de başka bir başlık altında yazmıştım. Arkadaşlarım plan satın alıp yine polyesterden kendi teknelerini inşa ettiler. Yıllarca o teknelerde yarıştık, denize çıktık.

O tarihlerde bütün polyesterden inşa edilen tekler "el yatırması" yöntemi ile yapılıyordu. Kaliteyi göstermek için gövdede açılan gider deliklerinden çıkan parçalar elden ele dolaşırdı. Teknesine göre bu parçaların kalınlıkları hayret uyandırııcı olurdu.

Semih Dinler'in Polimarin markası aranan beğenilen tekneler inşa ederdi. 11.5 Pala peşinden 9 Pala ve nihayet Fransız tasarımı 8 Metre çok şıktı ...

1996 lara geldiğimizde iki Fransız firması Beneteau çatısı altında birleşti. Ben ve ortağım da hasbel kader Benetau'nun Türkiye bakım onarım birimi olarak çalışmaya başladık. Yanlış hatırlamıyorsam o tarihlerde hâlâ el yatırması imalat devam ediyordu.

Sonra zamandan ve malzemeden tasarruf amacı ile polyester tekneler vakumlama sistemi ile üretilmeye başlandı. El yatırmasında doğal olarak fazla harcanan polyester vakumlanarak hem bütün alanda aynı kalınlık elde edildi hem de tekneler hafifletildi.

Yıllar sonra bir arkadaşın yeni aldığı Bavaria'yı Çeşme'den İstanbul'a getirirken kıç kamarada  uyandığımda tekne gövde cıradının dışında denizi gördüm.  Teknolojinin nereden nereye geldiğini o şimşek hızı enstantane ile anladım.

Polyester ilk  tekneler  yanlış bilmiyorsam 1936-38 yılında İngiltere'de yapılmış. Teknoloji durmadan değişmiş. Seri imalat yılda daha çok tekne üretip satmak üzerine tasarlanmış.
Hiç bir üretici markasını tehlikeye atmaz. Muhakkak mühendislik hesapları kılı kırk yararak yapılıyor.

Yıllar içinde polyester teknelerin yaygınlaşması, daha erişilebilir olmaları, firmaların pazarı ele geçirmek amacı ile yaptıkları PR çalışmaları ile fiber'in sağlamlığı ve bakım istememesi algısı insanların beynine çakıldı. İnsanoğlu kolay olanı seçer. Tekne sahibi olmak isteyenlerin parası olanları gidip yeni tekne aldılar. Eskiler ikinci el piyasayı oluşturdu. Görüldü ki kullanılmış da olsa tekneler değerlerinden çok fazla kaybetmiyorlar. Dolayısı ile tekne aynı zamanda yatırım olarak da düşünülmeye başlandı.

Sonunda polyester ahşaba göre üstünlüğü ele geçirdi. Ahşap tekne gözden düştü. Dünyanın her yerinde olduğu gibi küçük ölçekli imalatçılar, zanaatkârlar yavaş yavaş iyice azaldı. Bazıları işi bıraktı, bazıları butik işlere yöneldi. Bazıları da her iki inşa tarzını birlikte yürütmeyi seçti.

Hem inşası hem de bakım onarım ve ayakta tutabilme konusunda emek yoğun ahşap yerini kolay erişilebilir polyestere bıraktı.

Polyester tekne konusunda idefixlerim yok. Ormanların her geçen gün yok olmaya dört nala gittiği dünyamızda yarın cam elyafı da petrol türevi reçineler de yerlerini daha çevreci başka ürünlere bırakacak. Kompozit imalat daha da gelişecek. Dolayısı ile polyester tekne yapımında "en iyi" malzeme olmaktan lig düşecek. Nitekim epoksi reçinesi polyesterin papucunu dama attı.  Dış dünya çoktan jüt elyafı ve doğal reçineleri denemeye başladı bile.

Benim derdim şudur: Ahşap tekne ve teknecilik ile geleneksel armalar zamana yenik düşüp tarihin tozlu sayfalarında unutulmasın. Gelecek kuşaklar da onların var olduklarını bilsinler, hatta nasıl yapıldıklarını öğrensinler. Günün birinde tekne sahibi olmak istediklerinde seçme şansları olsun.

Akıntıya karşı yüzmeye inat etmenin anlamı olmadığı gibi başarı sansı da yok.
Ama şunu yazmadan bitirmek istemiyorum. Dünya polyester "yelken" teknesi pazarında at oynatan "harcı âlem" markalar bizatihi tekne ağırlıklarını azaltıp, iç hacimleri gerek borda yüksekliği, gerek kıç formları genişleterek büyüterek, armaları en az efor ile kullanılır hale getirip  ve yapılan teknelere göre adapte ederek teknelerin denizcilik kalitelerinden ödün verdiler. 
Öte yandan kalite ve tasarımdan ödün vermeyen markalar da var .... Ama kimse almayı düşünmüyor. Çünkü ederleri çok pahalı.

Meraklısına ....

https://www.materialstoday.com/composite-applications/features/50-years-of-reinforced-plastic-boats/

https://www.boatingmag.com/boats/boat-construction-comparison#page-7

Böyle bir buket yapmışlar
https://www.cruisingworld.com/sailboats/40-best-sailboats#page-41
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

O

Oktay Eryılmaz

Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#101: 23 Mart 2018, 16:37:48

Ancak ülkemizde sanki fiber en iyi malzeme imiş,.......... gibi bir algı yaratılıyor

Cem abi ile senin idefix'iniz bu önerme. Bu satır dışındaki her yazdığına eyvallah, buna hayır.

Ersin'in yazdığı cümleyi tam yazalım "Ancak ülkemizde sanki fiber en iyi malzeme imiş, bunun üzerine başka malzeme yokmuş, fiber teknenin hiç bakıma ihtiyacı yokmuş gibi bir algı oluşturuluyor. "

İnsan yaş aldıkça biriktirdikleri de o oranda çoğalıyor.
Bütün çocukluğum süresince hep ahşap tekne gördüm.
Ahşap sandalda kürek çektim, ahşap teknelerde yelken öğrendim.

1980 yılların başında, o dönemde yılda sadece bir kere düzenlenen deniz araçları fuarına gittiğimde şimdi tarih olan Polimarin firmasının sahibi Semih Dinler ile tanıştım ve ilk teknem olan Schorcher'ı da ondan satın aldım. Sonuçta ilk teknem polyester bir tekne oldu. Tank gibidir bu Schorcher'lar. El yatırması imalat.

Öte yandan merak, sevgi ne derseniz işte, dünyada yapılan seri imalat teknelerin de postayla tanıtım broşürlerini topluyorum. 1996 yılında firmamı kapattığımda bir dolap dolusu on küsur yıldır biriken tekne tanıtım broşürlerini ayıklamaya yeltendim. Bazılarını atmaya kıyamadım.  Bütün o broşürlerin tamamı yine polyester imalattı. Daha o yıllarda Jeannau- Beneteau birleşmemiş Dehler gibi tekneler de daha revaçtaydılar.

Daha önce de başka bir başlık altında yazmıştım. Arkadaşlarım plan satın alıp yine polyesterden kendi teknelerini inşa ettiler. Yıllarca o teknelerde yarıştık, denize çıktık.

O tarihlerde bütün polyesterden inşa edilen tekler "el yatırması" yöntemi ile yapılıyordu. Kaliteyi göstermek için gövdede açılan gider deliklerinden çıkan parçalar elden ele dolaşırdı. Teknesine göre bu parçaların kalınlıkları hayret uyandırııcı olurdu.

Semih Dinler'in Polimarin markası aranan beğenilen tekneler inşa ederdi. 11.5 Pala peşinden 9 Pala ve nihayet Fransız tasarımı 8 Metre çok şıktı ...

1996 lara geldiğimizde iki Fransız firması Beneteau çatısı altında birleşti. Ben ve ortağım da hasbel kader Benetau'nun Türkiye bakım onarım birimi olarak çalışmaya başladık. Yanlış hatırlamıyorsam o tarihlerde hâlâ el yatırması imalat devam ediyordu.

Sonra zamandan ve malzemeden tasarruf amacı ile polyester tekneler vakumlama sistemi ile üretilmeye başlandı. El yatırmasında doğal olarak fazla harcanan polyester vakumlanarak hem bütün alanda aynı kalınlık elde edildi hem de tekneler hafifletildi.

Yıllar sonra bir arkadaşın yeni aldığı Bavaria'yı Çeşme'den İstanbul'a getirirken kıç kamarada  uyandığımda tekne gövde cıradının dışında denizi gördüm.  Teknolojinin nereden nereye geldiğini o şimşek hızı enstantane ile anladım.

Polyester ilk  tekneler  yanlış bilmiyorsam 1936-38 yılında İngiltere'de yapılmış. Teknoloji durmadan değişmiş. Seri imalat yılda daha çok tekne üretip satmak üzerine tasarlanmış.
Hiç bir üretici markasını tehlikeye atmaz. Muhakkak mühendislik hesapları kılı kırk yararak yapılıyor.

Yıllar içinde polyester teknelerin yaygınlaşması, daha erişilebilir olmaları, firmaların pazarı ele geçirmek amacı ile yaptıkları PR çalışmaları ile fiber'in sağlamlığı ve bakım istememesi algısı insanların beynine çakıldı. İnsanoğlu kolay olanı seçer. Tekne sahibi olmak isteyenlerin parası olanları gidip yeni tekne aldılar. Eskiler ikinci el piyasayı oluşturdu. Görüldü ki kullanılmış da olsa tekneler değerlerinden çok fazla kaybetmiyorlar. Dolayısı ile tekne aynı zamanda yatırım olarak da düşünülmeye başlandı.

Sonunda polyester ahşaba göre üstünlüğü ele geçirdi. Ahşap tekne gözden düştü. Dünyanın her yerinde olduğu gibi küçük ölçekli imalatçılar, zanaatkârlar yavaş yavaş iyice azaldı. Bazıları işi bıraktı, bazıları butik işlere yöneldi. Bazıları da her iki inşa tarzını birlikte yürütmeyi seçti.

Hem inşası hem de bakım onarım ve ayakta tutabilme konusunda emek yoğun ahşap yerini kolay erişilebilir polyestere bıraktı.

Polyester tekne konusunda idefixlerim yok. Ormanların her geçen gün yok olmaya dört nala gittiği dünyamızda yarın cam elyafı da petrol türevi reçineler de yerlerini daha çevreci başka ürünlere bırakacak. Kompozit imalat daha da gelişecek. Dolayısı ile polyester tekne yapımında "en iyi" malzeme olmaktan lig düşecek. Nitekim epoksi reçinesi polyesterin papucunu dama attı.  Dış dünya çoktan jüt elyafı ve doğal reçineleri denemeye başladı bile.

Benim derdim şudur: Ahşap tekne ve teknecilik ile geleneksel armalar zamana yenik düşüp tarihin tozlu sayfalarında unutulmasın. Gelecek kuşaklar da onların var olduklarını bilsinler, hatta nasıl yapıldıklarını öğrensinler. Günün birinde tekne sahibi olmak istediklerinde seçme şansları olsun.

Akıntıya karşı yüzmeye inat etmenin anlamı olmadığı gibi başarı sansı da yok.
Ama şunu yazmadan bitirmek istemiyorum. Dünya polyester "yelken" teknesi pazarında at oynatan "harcı âlem" markalar bizatihi tekne ağırlıklarını azaltıp, iç hacimleri gerek borda yüksekliği, gerek kıç formları genişleterek büyüterek, armaları en az efor ile kullanılır hale getirip  ve yapılan teknelere göre adapte ederek teknelerin denizcilik kalitelerinden ödün verdiler. 
Öte yandan kalite ve tasarımdan ödün vermeyen markalar da var .... Ama kimse almayı düşünmüyor. Çünkü ederleri çok pahalı.

Meraklısına ....

https://www.materialstoday.com/composite-applications/features/50-years-of-reinforced-plastic-boats/

https://www.boatingmag.com/boats/boat-construction-comparison#page-7

Böyle bir buket yapmışlar
https://www.cruisingworld.com/sailboats/40-best-sailboats#page-41
[/quote
  • IP logged
« Son Düzenleme: 23 Mart 2018, 16:45:29 Gönderen: Oktay Eryılmaz »

O

Oktay Eryılmaz

Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#102: 23 Mart 2018, 16:39:48

Ancak ülkemizde sanki fiber en iyi malzeme imiş,.......... gibi bir algı yaratılıyor

Cem abi ile senin idefix'iniz bu önerme. Bu satır dışındaki her yazdığına eyvallah, buna hayır.

Ersin'in yazdığı cümleyi tam yazalım "Ancak ülkemizde sanki fiber en iyi malzeme imiş, bunun üzerine başka malzeme yokmuş, fiber teknenin hiç bakıma ihtiyacı yokmuş gibi bir algı oluşturuluyor. "

İnsan yaş aldıkça biriktirdikleri de o oranda çoğalıyor.
Bütün çocukluğum süresince hep ahşap tekne gördüm.
Ahşap sandalda kürek çektim, ahşap teknelerde yelken öğrendim.

1980 yılların başında, o dönemde yılda sadece bir kere düzenlenen deniz araçları fuarına gittiğimde şimdi tarih olan Polimarin firmasının sahibi Semih Dinler ile tanıştım ve ilk teknem olan Schorcher'ı da ondan satın aldım. Sonuçta ilk teknem polyester bir tekne oldu. Tank gibidir bu Schorcher'lar. El yatırması imalat.

Öte yandan merak, sevgi ne derseniz işte, dünyada yapılan seri imalat teknelerin de postayla tanıtım broşürlerini topluyorum. 1996 yılında firmamı kapattığımda bir dolap dolusu on küsur yıldır biriken tekne tanıtım broşürlerini ayıklamaya yeltendim. Bazılarını atmaya kıyamadım.  Bütün o broşürlerin tamamı yine polyester imalattı. Daha o yıllarda Jeannau- Beneteau birleşmemiş Dehler gibi tekneler de daha revaçtaydılar.

Daha önce de başka bir başlık altında yazmıştım. Arkadaşlarım plan satın alıp yine polyesterden kendi teknelerini inşa ettiler. Yıllarca o teknelerde yarıştık, denize çıktık.

O tarihlerde bütün polyesterden inşa edilen tekler "el yatırması" yöntemi ile yapılıyordu. Kaliteyi göstermek için gövdede açılan gider deliklerinden çıkan parçalar elden ele dolaşırdı. Teknesine göre bu parçaların kalınlıkları hayret uyandırııcı olurdu.

Semih Dinler'in Polimarin markası aranan beğenilen tekneler inşa ederdi. 11.5 Pala peşinden 9 Pala ve nihayet Fransız tasarımı 8 Metre çok şıktı ...

1996 lara geldiğimizde iki Fransız firması Beneteau çatısı altında birleşti. Ben ve ortağım da hasbel kader Benetau'nun Türkiye bakım onarım birimi olarak çalışmaya başladık. Yanlış hatırlamıyorsam o tarihlerde hâlâ el yatırması imalat devam ediyordu.

Sonra zamandan ve malzemeden tasarruf amacı ile polyester tekneler vakumlama sistemi ile üretilmeye başlandı. El yatırmasında doğal olarak fazla harcanan polyester vakumlanarak hem bütün alanda aynı kalınlık elde edildi hem de tekneler hafifletildi.

Yıllar sonra bir arkadaşın yeni aldığı Bavaria'yı Çeşme'den İstanbul'a getirirken kıç kamarada  uyandığımda tekne gövde cıradının dışında denizi gördüm.  Teknolojinin nereden nereye geldiğini o şimşek hızı enstantane ile anladım.

Polyester ilk  tekneler  yanlış bilmiyorsam 1936-38 yılında İngiltere'de yapılmış. Teknoloji durmadan değişmiş. Seri imalat yılda daha çok tekne üretip satmak üzerine tasarlanmış.
Hiç bir üretici markasını tehlikeye atmaz. Muhakkak mühendislik hesapları kılı kırk yararak yapılıyor.

Yıllar içinde polyester teknelerin yaygınlaşması, daha erişilebilir olmaları, firmaların pazarı ele geçirmek amacı ile yaptıkları PR çalışmaları ile fiber'in sağlamlığı ve bakım istememesi algısı insanların beynine çakıldı. İnsanoğlu kolay olanı seçer. Tekne sahibi olmak isteyenlerin parası olanları gidip yeni tekne aldılar. Eskiler ikinci el piyasayı oluşturdu. Görüldü ki kullanılmış da olsa tekneler değerlerinden çok fazla kaybetmiyorlar. Dolayısı ile tekne aynı zamanda yatırım olarak da düşünülmeye başlandı.

Sonunda polyester ahşaba göre üstünlüğü ele geçirdi. Ahşap tekne gözden düştü. Dünyanın her yerinde olduğu gibi küçük ölçekli imalatçılar, zanaatkârlar yavaş yavaş iyice azaldı. Bazıları işi bıraktı, bazıları butik işlere yöneldi. Bazıları da her iki inşa tarzını birlikte yürütmeyi seçti.

Hem inşası hem de bakım onarım ve ayakta tutabilme konusunda emek yoğun ahşap yerini kolay erişilebilir polyestere bıraktı.

Polyester tekne konusunda idefixlerim yok. Ormanların her geçen gün yok olmaya dört nala gittiği dünyamızda yarın cam elyafı da petrol türevi reçineler de yerlerini daha çevreci başka ürünlere bırakacak. Kompozit imalat daha da gelişecek. Dolayısı ile polyester tekne yapımında "en iyi" malzeme olmaktan lig düşecek. Nitekim epoksi reçinesi polyesterin papucunu dama attı.  Dış dünya çoktan jüt elyafı ve doğal reçineleri denemeye başladı bile.

Benim derdim şudur: Ahşap tekne ve teknecilik ile geleneksel armalar zamana yenik düşüp tarihin tozlu sayfalarında unutulmasın. Gelecek kuşaklar da onların var olduklarını bilsinler, hatta nasıl yapıldıklarını öğrensinler. Günün birinde tekne sahibi olmak istediklerinde seçme şansları olsun.

Akıntıya karşı yüzmeye inat etmenin anlamı olmadığı gibi başarı sansı da yok.
Ama şunu yazmadan bitirmek istemiyorum. Dünya polyester "yelken" teknesi pazarında at oynatan "harcı âlem" markalar bizatihi tekne ağırlıklarını azaltıp, iç hacimleri gerek borda yüksekliği, gerek kıç formları genişleterek büyüterek, armaları en az efor ile kullanılır hale getirip  ve yapılan teknelere göre adapte ederek teknelerin denizcilik kalitelerinden ödün verdiler. 
Öte yandan kalite ve tasarımdan ödün vermeyen markalar da var .... Ama kimse almayı düşünmüyor. Çünkü ederleri çok pahalı.

Meraklısına ....

https://www.materialstoday.com/composite-applications/features/50-years-of-reinforced-plastic-boats/

https://www.boatingmag.com/boats/boat-construction-comparison#page-7

Böyle bir buket yapmışlar
https://www.cruisingworld.com/sailboats/40-best-sailboats#page-41

  • IP logged
« Son Düzenleme: 23 Mart 2018, 16:44:56 Gönderen: Oktay Eryılmaz »

O

Oktay Eryılmaz

Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#103: 23 Mart 2018, 16:42:13

Ancak ülkemizde sanki fiber en iyi malzeme imiş,.......... gibi bir algı yaratılıyor

Cem abi ile senin idefix'iniz bu önerme. Bu satır dışındaki her yazdığına eyvallah, buna hayır.

Ersin'in yazdığı cümleyi tam yazalım "Ancak ülkemizde sanki fiber en iyi malzeme imiş, bunun üzerine başka malzeme yokmuş, fiber teknenin hiç bakıma ihtiyacı yokmuş gibi bir algı oluşturuluyor. "

İnsan yaş aldıkça biriktirdikleri de o oranda çoğalıyor.
Bütün çocukluğum süresince hep ahşap tekne gördüm.
Ahşap sandalda kürek çektim, ahşap teknelerde yelken öğrendim.

1980 yılların başında, o dönemde yılda sadece bir kere düzenlenen deniz araçları fuarına gittiğimde şimdi tarih olan Polimarin firmasının sahibi Semih Dinler ile tanıştım ve ilk teknem olan Schorcher'ı da ondan satın aldım. Sonuçta ilk teknem polyester bir tekne oldu. Tank gibidir bu Schorcher'lar. El yatırması imalat.

Öte yandan merak, sevgi ne derseniz işte, dünyada yapılan seri imalat teknelerin de postayla tanıtım broşürlerini topluyorum. 1996 yılında firmamı kapattığımda bir dolap dolusu on küsur yıldır biriken tekne tanıtım broşürlerini ayıklamaya yeltendim. Bazılarını atmaya kıyamadım.  Bütün o broşürlerin tamamı yine polyester imalattı. Daha o yıllarda Jeannau- Beneteau birleşmemiş Dehler gibi tekneler de daha revaçtaydılar.

Daha önce de başka bir başlık altında yazmıştım. Arkadaşlarım plan satın alıp yine polyesterden kendi teknelerini inşa ettiler. Yıllarca o teknelerde yarıştık, denize çıktık.

O tarihlerde bütün polyesterden inşa edilen tekler "el yatırması" yöntemi ile yapılıyordu. Kaliteyi göstermek için gövdede açılan gider deliklerinden çıkan parçalar elden ele dolaşırdı. Teknesine göre bu parçaların kalınlıkları hayret uyandırııcı olurdu.

Semih Dinler'in Polimarin markası aranan beğenilen tekneler inşa ederdi. 11.5 Pala peşinden 9 Pala ve nihayet Fransız tasarımı 8 Metre çok şıktı ...

1996 lara geldiğimizde iki Fransız firması Beneteau çatısı altında birleşti. Ben ve ortağım da hasbel kader Benetau'nun Türkiye bakım onarım birimi olarak çalışmaya başladık. Yanlış hatırlamıyorsam o tarihlerde hâlâ el yatırması imalat devam ediyordu.

Sonra zamandan ve malzemeden tasarruf amacı ile polyester tekneler vakumlama sistemi ile üretilmeye başlandı. El yatırmasında doğal olarak fazla harcanan polyester vakumlanarak hem bütün alanda aynı kalınlık elde edildi hem de tekneler hafifletildi.

Yıllar sonra bir arkadaşın yeni aldığı Bavaria'yı Çeşme'den İstanbul'a getirirken kıç kamarada  uyandığımda tekne gövde cıradının dışında denizi gördüm.  Teknolojinin nereden nereye geldiğini o şimşek hızı enstantane ile anladım.

Polyester ilk  tekneler  yanlış bilmiyorsam 1936-38 yılında İngiltere'de yapılmış. Teknoloji durmadan değişmiş. Seri imalat yılda daha çok tekne üretip satmak üzerine tasarlanmış.
Hiç bir üretici markasını tehlikeye atmaz. Muhakkak mühendislik hesapları kılı kırk yararak yapılıyor.

Yıllar içinde polyester teknelerin yaygınlaşması, daha erişilebilir olmaları, firmaların pazarı ele geçirmek amacı ile yaptıkları PR çalışmaları ile fiber'in sağlamlığı ve bakım istememesi algısı insanların beynine çakıldı. İnsanoğlu kolay olanı seçer. Tekne sahibi olmak isteyenlerin parası olanları gidip yeni tekne aldılar. Eskiler ikinci el piyasayı oluşturdu. Görüldü ki kullanılmış da olsa tekneler değerlerinden çok fazla kaybetmiyorlar. Dolayısı ile tekne aynı zamanda yatırım olarak da düşünülmeye başlandı.

Sonunda polyester ahşaba göre üstünlüğü ele geçirdi. Ahşap tekne gözden düştü. Dünyanın her yerinde olduğu gibi küçük ölçekli imalatçılar, zanaatkârlar yavaş yavaş iyice azaldı. Bazıları işi bıraktı, bazıları butik işlere yöneldi. Bazıları da her iki inşa tarzını birlikte yürütmeyi seçti.

Hem inşası hem de bakım onarım ve ayakta tutabilme konusunda emek yoğun ahşap yerini kolay erişilebilir polyestere bıraktı.

Polyester tekne konusunda idefixlerim yok. Ormanların her geçen gün yok olmaya dört nala gittiği dünyamızda yarın cam elyafı da petrol türevi reçineler de yerlerini daha çevreci başka ürünlere bırakacak. Kompozit imalat daha da gelişecek. Dolayısı ile polyester tekne yapımında "en iyi" malzeme olmaktan lig düşecek. Nitekim epoksi reçinesi polyesterin papucunu dama attı.  Dış dünya çoktan jüt elyafı ve doğal reçineleri denemeye başladı bile.

Benim derdim şudur: Ahşap tekne ve teknecilik ile geleneksel armalar zamana yenik düşüp tarihin tozlu sayfalarında unutulmasın. Gelecek kuşaklar da onların var olduklarını bilsinler, hatta nasıl yapıldıklarını öğrensinler. Günün birinde tekne sahibi olmak istediklerinde seçme şansları olsun.

Akıntıya karşı yüzmeye inat etmenin anlamı olmadığı gibi başarı sansı da yok.
Ama şunu yazmadan bitirmek istemiyorum. Dünya polyester "yelken" teknesi pazarında at oynatan "harcı âlem" markalar bizatihi tekne ağırlıklarını azaltıp, iç hacimleri gerek borda yüksekliği, gerek kıç formları genişleterek büyüterek, armaları en az efor ile kullanılır hale getirip  ve yapılan teknelere göre adapte ederek teknelerin denizcilik kalitelerinden ödün verdiler. 
Öte yandan kalite ve tasarımdan ödün vermeyen markalar da var .... Ama kimse almayı düşünmüyor. Çünkü ederleri çok pahalı.

Meraklısına ....

https://www.materialstoday.com/composite-applications/features/50-years-of-reinforced-plastic-boats/

https://www.boatingmag.com/boats/boat-construction-comparison#page-7

Böyle bir buket yapmışlar
https://www.cruisingworld.com/sailboats/40-best-sailboats#page-41

Cem Abi sizin İle tanışmış olmak benim için şeref...
Bu kadar muğlak Bir konu bu kadar güzel  ve berak anlatılabilirdi, hayran oldum.
Teşekkür ederiz
Selamlar
  • IP logged
« Son Düzenleme: 23 Mart 2018, 16:46:07 Gönderen: Oktay Eryılmaz »

  • *
  • İleti: 3573
Ynt: Tayo Mar 'ın dingisi geliyor..
#104: 23 Mart 2018, 21:18:32
neyse .. dingiye geri döneyim ben.. Dönmeden bir iki lakırdı etmek istiyorum ama.. ahşap ile ilgili.. Bugün yoğun bir gündü.. saat 16.30 gibi bitti işim. doğru çakma atölyeye.. kürekleri zımparalamaya başladım.. Bir yandan da farklı ıskarmoz tiplerini araştırdım özellikle ahşap olanları elbette.. Şöyle şeyler var.. (ne hikmetse hızlı resim de problem var ) ayrıca yükleyeceğim..

Devlin ıskarmozu prinç kullanış. Bende yarın gidip perşembe pazarından pirinç ıskarmozları araştıracağım.. Oğuzhan bir baktı ancak fiyatlar biraz pahalı.. Oğuzhan iyi pazarlıkçı ancak ilk fiyatları hep yüksek alıyor nedense:)

Kenar çıtalar ojinal projede hoşuma gitmedi.. Su kontrası kesitte gözüküyor.. Koçtaş'ta açılmış pervaz ıtalar vardı.. Su kontrasının kalınlığına cuk oturyordu.. Bittiğinde su kontrasının çizgili kesiti gözükmeyecek böylece..

Oturaklardaki su kontrası da hoşuma gitmiyor aslında.. Elimde sağuna dan sökme ayos var. Bu ağacın en önemli özelliği ısınmıyor.. O yüzden saunalarda kullanılıyormuş. suya da çok dayanıklı malum.  Oturskları bu ağaçtan mı yapsam diye düşünmüyor değilim.. Merdiveni yapmıştım.. Çok memnun kaldım..

Patalya ya devam.. Biraz daha hafifletmek için de aklımda bir iki fikir var..





  • IP logged

 
Yukarı git