Artık zamanı geldi dedik, giriştik su hattını çizmeye. Referans noktalarım baş ve kıçta net, vasatta da eski fotoğraflardan bakıp, ölçüp-biçip işaretledim tüm noktaları. Sonra giriştik Nükhetle bir ucundan. Kıçtan başa zırt diye, ip gibi geldik. Fakat sonrası fiyasko oldu. Eski fotoğraflara bakarak, sökerek, yeniden yapıştırarak derken bir saat kadar uğraştık sanırım. Hatta bir ara, biraz ileride kendi teknesine macun çeken bir adam da katıldı bulunduğu yerden, "çok yüksek, olmadı, ı ıhh" falan gibi yönlendirmeye. Nihayetinde olduğu kadar dedim, bıraktım. Akşam tekneyi taşıyan arkadaş aradı, "Abi senin kayığın yanındaydık, su hattını çizmişsin ama baş taraf olmamış. İstersen bizde lazer var, onunla halledelim." dedi. İçten içe ağrıma gitmedi dersem yalan olur. O kadar mı kötü ulan dedim kendi kendime. Lazerle hiç yapmadım bu işi ama getir bakalım dedim. Sabah geri gittiğimizde daha uzaktan "Oha!" dedim. Baş tarafa öyle bir eğim vermişim ki benim diyen adam zor verir o eğimi, ama gel gör, konuyla alakası yok. Öğlen bir tekne sahibi arkadaş daha geldi, "Şu senin su hattını bir düzeltelim, gözümüz takılıp duruyor." dedi. Teşekkür ettim kibarca ama bir yandan da "Bu kadar mı kazmayım lan ben!" diye geçmiyor içimden desem yalan olur
Neyse, iki günü yine macun yoklaması ile geçirdikten sonra dün akşamüstü arkadaşlar lazerleriyle geldi. Havanın kararmaya başlamasıyla verdik lazeri ki, derin bir oh çektim. Kırk dakika içerisinde önce işaretleyip, sonra çektik bantını. Belki de ilk yapıldığı günden bu yana en düzgün su hattını çizdik...
Bugün dümen yelpazesiyle uğraştık yine. Son bir kaç günün favori işi kendisi. Bir ara benim bir müşteri teknesine gitmem gerekti. Nükhet astar vurmaya devam etti. Pervane sökmeye gitmiştim. Daha elimi atmadan telefon çaldı. Arayan Nükhet. "Müsait misin?" dedi, "Evet." dedim. "Teknemize araba çarptı, gelsen iyi olur." demez mi... "O ne demek yahu, kapat geliyorum hemen." dedim. Yaklaşık bir dakika sonra gittiğimde çarpan aracı götürüyorlardı. 50 metre kadar ileride bir sokak var. O sokağın köşesindeki Mercedes marka aracın her nasılsa freni boşalmış, ki bence el frenini unutmuş, başlamış başıboş ilerlemeye. "Koş, yakala, hassittir, gidiyor" gibi çığlıklara anlam vermeksizin, arkası dönük astar vuran Nükhet ancak çarpma sesiyle yerinden fırlamış, tekne üzerine devrilecek diye. Yine şanslı günümüzdeymişiz ki araç iki payanda arasına girmeyip, payandalardan birine direkt bindirmiş. Kendi tamponu falan bayağı bir hasar görmüş ama bizim payandayı sadece 3 santimetre kadar oynatabilmiş. Şaka gibi ama, direğimize takılan paraşütçüden sonra bu sefer de araba çarptı kayığımıza
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be... Whom the sea has taken Never shall be free."