Sabah sonunda üç hafta kadar önce incittiğim bileğimi göstermeye gittim. Merhem, iğne, hap, bileklik... adam bir fitil vermedi. Tendonun canına okunmuş ama adam olurmuş. Döner dönmez kayığa gittim. Hala durum aynı, 30 dakikada bir 1 dakika. Serdar abiyle konuştum, beni ne zaman kovacaklarını sordum. Fazla uzun sürmez ya da ücret yazarlar dedi. Sağlık ossun, öderiz dedim. Sonuçta bu halde çıkasım yok alargaya.
Akşamüstüne kadar temizlik, derleme ve toplama işleri ile uğraştım. Akşamüstü marangoz arkadaş bir çuval talaş getirdi. Doldurdum bir poşete, kuşandım ekipmanı ve indim yine Yengeç'in altına. Daha önce farketmediğim ya da daha sonra açılmış bir kaç armuz gördüm. Yakınından salıverdim talaşı. Daha önce hiç yapmadığım bir iş ama ne kadar zor olabilir ki; mantık belli. Açık yerler talaşı vakumlayacak, akıntıya kapılan talaş armuza dolacak. Armuz armuz gezindikten sonra baktım daha malzeme bol, bu sefer omurganın altından doğru yüzerek saldım malı. Poşet boşalınca da çıktım kayığa.
Merakla beklemeye başladım. Şansıma tam çıkarken çalıştı miço. 17:53'te. Bu arada aşağıda kayda değer bir aksaklık görmemek biraz olsun içimi rahatlattı. Bir kaç gündür debi yüzünden ciddi bir açıklık bekliyordum ama görmedim.
18:53 oldu saat, hala miçodan ses yok. Su seviyesine bakıyorum hala flatör seviyesine ulaşmamış. En azından yarı yarıya azaldı diye seviniyorum. Bir yandan temizlik yaparken, bir yandan sürekli kulağım miçoda. 19:45 ve hala tık yok. Yoruldum ve biraz da muzaffer komutan edasıyla bıraktım işi, eve attım kendimi. Galiba az da olsa işe yaradı. Biraz olsun keyfim yerine geldi.
Bakalım devamı nasıl gelişecek...
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be... Whom the sea has taken Never shall be free."