Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Arif Dirlik, Postkolonyal Aura, John Leather, The Gaff Rig Handbook,

  • *
  • İleti: 2553
O zaman bende bir ekleme yapayım Ersin şu tereyağ taşıma mevzuunda.
Bu gemilerde tabiiki tereyağ taşınmıştır çok kısa mesafelerde ancak okyanus geçen yelkenli teknelerdeki tereyağ ın esprisi şu ;
Cebeli Tarık da bir kalıp tereyağ ı kaptan kamarasında bir kaba koyarlar ve güney rotasına devam ederlermiş. Ne zaman ki tereyağ erimeye başladı , ekvatora yakın ticaret rüzgarları bölgesine (Şimdiki Capo Verde civarlarına) geldiklerini anlayıp rotayı batıya kırar ve Atlantik i geçerlermilş o eski zamanlarda. :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Bu arada ne kadar da güzel bir tekneymiş bu pinky schooner.. Dedim ya başlı başına incelenmesi gereken konu bu.. Ancak konumuz , yelkeni teknelerin gelişimini etkileyen kolonyal yapı sonrasında ortaya çıktığı, çıkacağı idda edilen post kolonyal yapı yelkenli teknelerin gelişimini ne yönde etkileyecek?

Bahsettiğim matematik denklemi yazabilmek için önce kimi kabuller ve verileri değerlendirelim.

Öncelikle Arif Dirlik üstadın öngördüğü post kolonyal yapının var olduğunu ve hızla gelişmekte olduğunu kabul ediyoruz. Eğer bu yok ise zaten bundan sonra yazacaklarımız laf salatası.

Çok kaba bir özetle arif Dirlik, globalleşme sayesinde markaların ve sermayenin dünyaya yayıldığını, bundan sonraki aşamada her coğrafyada yerelleşerek ya da yerel değerleri taklit ederek post kolonyal yapının kuruluşunun tamamlanacağını söylemekte.
Ancak , kolonyal yapının aksine, post kolonyal yapı artık yelkenlilere ihtiyaç duymuyor. Post kolonyal yapı , her türlü yerel değerleri kendi çıkarlarına göre yorumlayacak, değiştirecek ve taklit edecek.

Post kolonyal yapının en büyük dezavantajı maliyetlerin yüksekliği. Oysa kolonyal yapıda her şey çok daha az maliyetli idi.

post kolonyal yapı, kendi içerisinde çok ciddi çelişkiler ve handikaplar ile dolu. Üstelik , kıta Avrupası, bu post kolonyal yapı yerine hala kolonyal yapıdan da vazgeçmiş değiller. 

Belkide bu iki yapı arasında ciddi bir çekişme de yaşanacak ya da yaşanıyor belki de.

Yapı her ne olur ise olsun,  geniş toplum kitleleri faydasına olmadığı son derece açık. Çok tartışma kaldıran bir konu.  O yüzden biz , yelkenli tekneler üzerine etkisini tartışacağız.

Post kolonyal sistemde , eskisi gibi sıfırdan gelmek mümkün değil. Karşınızdaki sermaye artık çok büyüdü. Bir spor ayakkabı firması kurmanın güçlüğünü bir düşünün. Ya da yeni bir içecek markası yaratmanın güçlüğünü. sizler gerçekten Face Book gibi sosyal medya yapılarının sahiden tıfıl üniversite öğrencilerinin buluşu mu sanıyorsunuz yoksa?

Bağımsız işltmeler kurmak ve bunların ürünlerini marka haline getirmek artık çok ama çok daha zor. Post kolonyal yapı , öyle insanların çok boş vakitleri olsun, sosyal katmanlar oluşturmasını da istemiyor ya da istemeyecek. Ne boş zamanı? sitem için çalışacaksın.. para kazanacaksın ama onu da tasarruf edeceksin. Harcamayacaksın.

Hem siz para kazandığınızı mı sanıyorsunuz yoksa. ? Yani size birşeyler ödendiğini mi sanıyorsunuz? Bakınız hemen bir test yapalım. Parcıklarınız nerede? Bankada. elinizdeki cep telefonları ile girip, ne kadar paranız olduğunu görebilir, ne faiz aldığınızı da hesaplatabilrisiniz di mi? peki cebinizde kaç para var. ? (Hasan abi sen hariç, istisnalar kaideyi bozmaz:) )

evinizde ofisinizde çok para tutmuyorsunuz di mi..? sistem sizi korkutuyor çünkü.. Ya hırsız girerse.. ? Aman paracıklar , altınlar falan filan bankaya.. para artık sanal para. Şu bitcoin salgınından haberiniz yok mu daha?

Klişe oldu biraz ancak , çok çalışacak sisteme faydalı olacak ve sistemin size verdiği sanal para ile yetineceksiniz. Kendinize ayıracak öyle az zamanının var ve olacak ki size verilen bu sürede her şeyin en pahalısını tüketmek istmezmisiniz?

O zaman , lüks yelkenliler daha da lüks olacak. Boyları büyüyecek, inanılmaz teknolojiler eklenecek, siz bu marka teknelere sahip oldukça statünüz artacak , zenginler kulübüne gireceksiniz. Herkes sizi ve teknenizi parmakla gösterecek falan filan..

öfff bunları biliyoruz.. diyeceğin bu muydu diye düşündüğünüze adım gibi eminim. Hatta Kaan şimdiden acaba nasıl yapacak edecek işi Tayo MAr'a getirecek bakalım diye merak ediyordur eminim..

evet , yukarıda yazdıklarım hepimizin gözümüz önünde gerçekleşen ve bildiğimiz şeyler. Geçiniz..

fonksiyon yazıyoruz , yani bir matematik model yazıyoruz değil mi? eh bekleyin anacım biraz.. Sihirli formül.. pek yakında ..

  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Bu arada sevgili Recep reis, belki siz biliyorsunuzdur, ancak ben Arif Dirlik'in kitabından öğrendim bu Pasifik kıyısı sömürgeciliğini.

Amerika kıtasının sömürülmesinden iyice tecrübe kazanan Avro Amerikan düşünce yapısı artık çok daha organize bir şeklide pasifik kıyısı olarak adlandırılan coğrafyada inanılmaz bir yerel halk kıyımı yapıyor ve lokal kültürü inanılmaz derecede aşağılayıp yok ediyor.

Coğrafya yerlilerinin doğa ile barışık , ve bu duruma uygun olarak geliştirdikleri kültürler büyük bir kıskançlıkla yok edilmiş. Dirlik, özellikle İngiliz Misyonerler derneği tarafından yayınlanan görüşlerden alıntılar yapmış ve insan okurken tüyleri diken diken oluyor. Özellikle aborjinler için düşünülen ve yapılan kıyım, Mayaların soykırımından çok da farklı değil aslında.

sonuçta şu açıdan bakarsanız, Dirlik gidişatın hiçte iyi olmadığını söylüyor.

Problemin temelinde sistemin ihtiyaç duyduğu devasa enerji ihtiyacı ve bu enerji ihtiyacının her geçen güm maliyetinin artması bu canavar yapı için en büyük sorun.

İşte bu yapı tam da buradan çökecek. Çöküyor da. hiç ısı pompası diye bir şey duydunuz mu? bildiğiniz buz dolabında kullanılan basit bir teknoloji. Evlerde kullanılıyor artık, Doğalgaz kombileri kadar ucuz değil belki anacak yakında ucuzlayacak.

Çok az bir enerji ile , yani güneş enerjisinden üreteceğiniz elektrik ile evinizi ısıtıp soğutabiliyorsunuz artık. Pek yakında fosil yakıtlara dayanan ısıtma sistemleri tam da bu yüzden terk edilecek. Ciddi pazar kaybedecek. Bu ısı pompalarının tekne versiyonları yakında çıkarlar. Belki çıkmışlardır da.

Aslında herşey gözümüzün önünde oluyor aslında. Şimdi çok iddalı bir laf edeceğim. Bu topumuzun nefret ettiği ancak bir şekilde parçası olduğu iğrenç yapının sonunun yelkenciler getirecek. Yani bizler.

Bildiğiniz biz.. Tiryaki, Bülent, Aali, Oğuz, Dilek, Mustafa abi , Ahmet, Hasan Abi.. ne bileyim bizler işte..

Geçenlerde yazmıştım deniz çingeneleri diye.. Orhan abi geçen sezon üç ay alargada kaldı. Hasan abi Kadans ile günlerce Emel Sayın koyunda kalıyor. iki güneş paneli, tüm ihtiyacını olmasa da çok önemli ihtiyaçlarını karşılıyor. Yakında tekneler için üretilmiş ısı pompaları ile teknesini soğutacak ya da ısıtacak. Üstelik fosil yakıt kullanmadan. Keza ihtiyaç duyduğu enerjinin bir kısmını da rüzgar jeneratöründen karşılayacak.

Çok yakın gelecekte , elektrikli motorlar teknelerdeki dizel motorların yerini alacak. Aynı şey sadece deniz için de değil, Otomobil teknolojisinde de yaşanacak. Karavan arabalar inanılmaz gelişecek.

Yani , hayatlarımızı konforlu bir şekilde sürdürmek için ihtiyaç duyduğumuz enerji miktarı aslında o kadar da fazla değil. Enerjinin büyüğünü bu vahişi düzen kullanıyor aslında.

Fazla değil 20 yıl içerisinde fosil yakıtlar hayatımızdan çok büyük oranda çıkmış olacaklar. Ben dürüstçe itiraf edeyim, bu durumda Arapların suratını görmeyi çok istiyorum. Nitekim son on yıl içinde petrol fiyatlarındaki duruma bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlatmış olurum sanırım.

Elbette petrole duyulan ihtiyaç bitmeyecek. Malumunuz bir çok şeyin ham maddesi oluyor kendileri. Ancak yakıt olarak kullanılmıyor olması bile çok şeyi değiştirecek.

Toprağa bağlı hayat , tekrar canlanacak. Cam ve cam kaplar tekrar ve çok daha fazlasıyla hayatımızda olacaklar.

Bu yıl , ilk defa İstanbul'u terk edenlerin sayısı , gelenleri geçmiş.

İnsanlık hızla yaşlanacak ve bu yüzyıl sonunda dünya nüfusu azalmaya başlayacak. Yaşlanmış ve tecrübelenmiş insanları sömürmek artık eskisi kadar kolay olmayacak.

İşte , bir yerden bir yere rüzgar gücü ile gidebilen, kendi kendine yetebilen yelkenli tekneler ve yelkenciler  tüm toplum için bir rol modeli olacaklar. Sistemin çöküşünü yelkenliler başlatacaklar.

güneş ve rüzgar enerjisi ile kaldığı koyda akülerini şarj edebilen, aydınlatma sorununu led ile çözmüş, ısı pompası ile ısınıp, yazın klimasını çalıştırabilen, su yapıcısı ile tatlı su ihtiyacını karşılayan, bir yerden bir yere ağırlıkla rüzgar gücü ile gidebilen, her türlü hava tahminini elindeki cep telefonundan takip edebilen, kendi kendine yetebilen tekneler ve bunları kullanan yelkenciler toplumu dönüştürecekler.

Tekne yapım yöntemleri tamamen değişecek. O çok beğendiğiniz fiber tekneler, şimdi ahşap teknelerin gördüğü muameleyi görecek. Geri dönüşümü olmayan fiber teknolojisi yerine , fabrikasyon alüminyum ya da galvanize daldırılmış saç yelkenliler fiberin yerini alacak. Aynı otomobil teknolojisi gibi her on dakikada bir gövde çıkacak.

Ancak , arma ve form çok değişecek. Bakınız yelkenli tekneler gelecekte nasıl olacaklar.

Yawl , yani çift direkli kotra arma vazgeçilmez olacak. Ütü kıçlı yelkenliler tamamen terk edilecekler. bunun yerine limuzin vari daha dar ancak daha uzun yelkenliler ortaya çıkacaklar. Ana yelken tamamen terk edilecek , tekne direk boyları kısalacak, gurcatalara gerek kalmayacak. tekneler kesinlikle civadralı olacaklar. Artık ana yelken olmayacağı için bu kaçınılmaz olacak. Kabuk kesinlikle double ender , yani başı kıçı bir halde olacak. Tekneler başı kıçı bir olunca kıç bölümde artık yeterli yer olmayacağından üstelik teknelerde artık ana yelken olmadığı için center cockpit olacaklar. Havuzluk ortada olacak. Üzeri tente ya da davlunbaz ile kapatılacak ancak büyük güneş panelleri bu tentenin üzerinde olacaklar.

Cruiser yelkenlilerde Kotra arma ya da büyük ancak kendinden tramola atan floklar kullanılacaklar. Bunlar modern yawl yelkenliler olacak. Mizana direği teknenin en gerisinde olacak ve bu direk üzerindeki bocurum yelken , kendisi kontra değiştirebilen bir randa arma yelkene sahip olacak.

Tekneler daralıp, eski formlarına geri kavuşacak ancak boyları uzayacak. Ağırlık merkezi ana direğe yakın olacak ki mizana direği üzerindeki bocurum, randa yelken , öndeki flok ve trinketi dengeleyebilsin. Teknenin boyu uzayınca hızı da artacak.

Yani daha küçük yelken alanı ile daha hızlı gitmek mümkün olacak. yelken kullanımı kıçtan takma motor kullanmak kadar basit olacak böylece. güverte üzerinde nerede  ise hiç yelken olmayacağı için istenen konfor rahatlıkla temin edilebilir olacak.

Üstelik tekne boyu uzayınca kabinlere girişler güverte üzerinden ayrı girişler ile olabilecek. Böylece ilave bir özel yaşam alanı belirecek.

Yelken alanları küçülünce , mükemmel form tutan lamine yelkenler daha ulaşılabilir fiyatlarda olacak. Direk boyları kısalınca , haliyle salma yapıları da değişecek. Muhtemelen torpil salama vazgeçilmez bir hal alacak. ancak daha kısa olacak.

,Civadra vazgeçilmez olunca balon yelken kullanımı basitleşecek ve ana yelken olmayan geniş güvertede bu yelkenin basılması daha kolay olacak. Balon yelkenler  artık ana yelken olmadığından valena yelken tarzinda teknenin başından kıçına kadar olabilecekler.

Böylece hafif havalarda gereken ilave yelken ihtiyacı bu balonlaştırılmış valena yelkenler ile sağlanacak. Hafif havalarda kullanılacak bu valena balon yelkenler, büyük cenova ihtiyacını da tamamen ortadan kaldıracaklar.

Tekne boyu uzamış, açık güverte böyle bir yelkenlide şezlong açıp, güneşlenmek, tente altında masa kurup, normal şezlonglarda yemek yemek mümkün olabilecek.

Başı kıçı bir, swan tarzı uzun bir gövde , küçük yelken alanları ile kolaylıkla yelken yapılmasını ve istenen süratlere kolaylıkla çıkılmasını sağlayacak.  Boyu uzamış olan yelkenli dalgalı hava da da daha üstün konfor sunacak. Küçülen yelken alanları bunların abarmasını da kolaylaştıracak..

Geleceğin yelkenlileri , tarih içinde gelişmiş tüm yelken teknolojisi ile günümüz ihtiyaçlarını harmanlayarak denizci ve aynı zamanda son derece konforlu ve ucuz bir yelkenliyi ortaya koyacak.



  • IP logged

  • *
  • İleti: 1467
    • AÇIK DENİZ AKADEMİ
Ne güzel anlattın ha.. ilk seçimlerde oyum sana Ersin! :D

öZgür (tapatalk)

  • IP logged
><(((º>

  • *
  • İleti: 101
Benim de  :D
  • IP logged

R

Recep Ertürk

:)

Güzel sohbetler oluyor, güzel yazılar okuyoruz da bir sorun var.  Amerika'yı ilk kendimiz keşfetmiş gibi davranıyoruz. Tabii arada bilgi yanlışlığı, kafa karışıklığına yol açacak değerlendirmeler de oluyor.

İlk olarak unutmayın, kolonyalizm tartışması da emperyalizm tartışması da Batılıların iç tartışması olarak başlar. Batılıların sömürdüğü, tahrip ettiği coğrafyalardan yetişen insanların bu tartışmalarda söz söylemeye başlaması son 30-40 yıldadır. Birkaç isimle sınırlıdır.

Sözgelişi Hindu coğrafyasından ya da İslam coğrafyasından Batı yayılmacılığına karşı bir tutum oluşturulmuş ve geliştirilmiş değildir. Geleneksel araçlarla (gerek düşünce gerek teknoloji) yapılan çıkışlar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. İçe kapanma da çözüm olmamıştır. Bu birden çok bilgi alanını kapsayan derinlikli bir tartışmadır ve sürüp gidiyor. Bizim haberdar olmamamız belki mutlu mesut yaşamamızı sağlıyordur ama olaya bir katkısı yoktur.

Okyanus adalarının ve başka kıtaların sömürgeleşmesi meselesi sanıldığından daha derinlikli bir meseledir. Ayrıca Maya, İnka ve Aztek uygarlıklarının tahribi ile okyanus adalarında uygarlık dışı halkların ya da Kızılderililerin tahribi ve Batılılaştırılması aynı şey değildir. Birisi uygarlıktır. İleri bir örgütlenmedir. Diğeri avcılık-toplayıcılık hayatı yaşayan tarihe çıkmamış toplumlardır. Doğrudur. Batı yayılmacılığı bu halkları genel insanlık tarihine katmıştır. Ama bunu yaparken de tahrip etmiş, kendi kimliklerini ortadan kaldırmıştır. (Yine bu konuya da ilk eleştiriler Batılılardan gelmiştir)

Ama aynı Batı, aynı başarıyı Asya ve Afrika coğrafyasında gösterememiştir. Oraları işgal etmiştir. Egemenliği altına almıştır, kaynaklarını yağmalamıştır tahrip etmiştir. Ama yok edememiştir. Batılılaştıramamıştır. Hatta daha öteye bu halkların inanç ve kabulleri Batı'daki çizgi dışı nüfusça benimsenmektedir. İlk akla gelen Muhammed Ali örneği, daha yakınlarda da FKP (eski) politbüro üyesi ve Fransa parlamenteri yazar Roger Garaudy'nin öyküsüdür. Başka da çoktur. Uygarlıkların tahribini aborjinlere indirgemek olayın vahametini küçültmekten başka bir şey değildir.

Şimdi bunlar başka konular, amatör denizcilik forumu konuları değil.

Yelkenciliğin geleceği ile ilgili "fütürist" temalı ifadeler, anlatımlar güzel, hoş sevimli. Ama biz daha standart üretim tekne yapıp dünyaya satacak örgütlenmeden yoksunuz. Paramız varsa, az biraz çaba gösterirsek bu altyapı ve insan malzemesi ile (bile) biz kendimiz de böyle bir adet tekne yapabiliriz. Bu bir başarı değildir.

Şimdi sadece "arma kitabı" ve bir devşirmenin oradaki tartışmaları buraya taşıdığı metni ile bu konular anlaşılamaz. Açıklığa kavuşturulamaz. Sadece denizle ilgili olarak bile daha derinlikli okumalara ihtiyaç vardır. Kaldıki, o rehber metin ayırdında olmasa da Batı egemenliğinin iç problemlerini tartışmaktadır. (size ait "gidişatın iyi olmadığı" bunun en iyi ifadesi)

Unutmayalım, denizin ve denizciliğin de bir ideolojisi vardır. Bir kara toplumu olarak biz Türklerin buna nüfuz etmesi de kolay değildir. Kaldıki, dünya tarihinde "deniz göçebesi" olarak yer almış toplumlar bile bugün Batılılaşmış ve sisteme entegre edilmişlerdir. Çöl göçebelerinin ve bozkır göçebelerinin hali malum. (yerleşik uygarlıklar var olduğu için) Göçebeler dünya tarihinde çok önemli roller üstlenmişlerdir. yeniden göçebeliğe soyunmak buradan rol kapacağımız anlamına gelmez. Bugün İzlanda'da bile arkeolojik kazılarda Çin porseleni çıkıyorsa bu göçebelerin rolü ile alakalıdır.

Deniz ve denizciliğin ideolojisi ve bu ideolojik kavrayış içindeki eylemler konusunu çalışırsanız ciltler dolusu kitaplar yazabilirsiniz. Ama kolay değildir. Çalışmak gerekir. (çalışılırsa çok da iyi olur. "1492'nin şafağında bilgi ve teknoloji açısından eşitken nasıl oldu da yaya kaldık. Hatta eski savaş alanında 1492'den yarım yüzyıl sonra onları yenebilirken, sonraki yarım yüzyılda ve sonrasında nasıl hep yenildik. Bunları da öğreniriz.  Hind denizinde yüzecek gemi yapamadık ve çuvalladık" konusunu da belki anlayabiliriz)

Bu ideolojiyi anlama açısından iki çok basit şey,

1- Agamemnon size ne ifade ediyor
2- Missouri size ne ifade ediyor

konusunu düşünmenizi öneririm.

:)

Teşekkür ederim. Adımı anarak sohbete, iletişime davet ettiğiniz için.
5 mil yarıçaplı günlük seyir coğrafyamı, "rağmen" artırmaya, genişletmeye çalışıyorum. Şimdilik kaygım bu.

Bu açık iletişimde mesleği nedeniyle Ersin Reis'e bir de kişisel not. "Mühendisler ve İdeoloji" gibi konuları okumasını öneririm.







  • IP logged

T
  • *
  • İleti: 2171
Ersincim, öncelikle ilgi ve merak okuyorum emin ol.

Fazla derine inmeden, son yazında işaret ettiğin öngörülerin üzerine gerçekleşen ve gerçekleşecek olduğunu düşündüğüm bir görüş belirteceğim.

Öncelikle, enerji kaynaklı yapı üzerinden olacak olan değişikler üzerinde hem fikiriz ancak bunu çok daha önceden görmediklerini ve aynı ekonomik sistemi, yakın gelecekte ki değişiklere göre alt yapısının hazırlanmadığını düşünmek hatta uygulamaya konmadığını düşünmek naiflik olur.

Kişilerin bu sistem içerisinden kendisi sıyırma çalışmaları son 10 yıldır iyice hızlansada çok kısıtlı bir topluluk bunu yapıyor. Örneğin, daha önce de yazmıştım, Amerika da offgrid yaşam kurmak iseyenlerin, eyaletler bazında nasıl engellenmeye çalıştıklarını. Çünkü, ekonomik yapının beslenmesini engeleyecek her şey şimdiden çeşitli bahanelerle yasaklanıyor. Vergi vermek zorundasın, sürekli takip edilebilir ve sana verilen tüketim miktarını bir şekilde yakalamak zorundasın. Bakma sen İstanbul'u terkedenlere, %99 u sistemin içerisinde. Gittikleri yer tekneleri olsa ne farkeder, geride bıraktıkları için vergisini verdiği, gittikleri yer için vergisini verdiği, takip edilebilir olduğu, telefon, elektrik, su, yiyecek vb şeyler için ödeme yaptıkları sürece nerede, ne yaptığını bir önemi yok. Sistem seni, bunun içinde kalmaya zorluyor ve zorlayacak.

Aynı şey konumuz olan tekneler içinde geçerli.
Teknoloji ile beraber, yakıt istemleri, haliyle motorlar, yenilenebilir enerjiler ile beraber, tekneler değişecek mi ? Kesinlikle ama benim fikrim beklentin yönünde olmayacak. Yelkenden gerçekten keyif alanları bir kenara koyarsak, yelkenli sahibi olanların çok çok büyük bir kısmı sadece "bedava yakıt" olduğu için alıyor. Yoksa, kendine yeten elektrikli bir motor olduğunu ve giderin çok düşük hatta hiç olmadığını düşün. İnan ki bir çok yelkenli sahibi yelkenlinin yüzüne bakmaz.  Dediğin gibi yapım malzemelerinin geliştiği, elektrik sistemlerinin, güneşten ve rüzgardan elde edildiği, ki hidrojen yakıt hücreleri ciddi gelişim göstermekte, asıl hedef onlar. 
Okyanusu 3-5 günde masrafsız geçebilecek yetenekte motor yatların oduğunu düşün. Şimdi, yeni ve 40-55ft arası bir yelkenliye 250 ile 1,000,000€ arası verilirken, gelişen teknoloji ile daha uygun fiyata 70-100ft üstelik yakıt ihtiyacı duymayan, ciddi konforlu motoryatlar olabilir.

Bu durumda geleceğin yelkenlilerini görme ihtimalimi daha da azaltmaz mı ?

Yerine konulabilecek mükemmel bir ekonomik sistem yok, daha iyisinin bile bulunabileceği şüpheli.
Bu durumda, her şey kişisel doyum ve yaşam felsefi ile sınırlı kalmaya mahkum. Sistemin kökten yıkılması mümkün. Sadece, geleceğe yatırımı, geçmişten yaptığını bilmek bile bunun yıkılamaz, sadece yüzyıla uygun şekilde evrilebilir olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 3573
Recep reis , tavsiye  ve katkılar için teşekkürler.

Sevgili Kaan, sana da yorumların ve katkıların için teşekkürler.

Biliyorum biraz uçuk duruyor yazılanlar ancak gelecekte yelkenlileri yeniden gündeme taşıyacak en önemli unsur senin de öngördüğün bu 'bedava ' enerji olacak.

satılmaya değmeyecek basitlikteki yelken teknolojisi , yeni teknolojiler ile birleştirildiğinde , ortaya çıkacak olan tekneler, Hem arzu edilen konforu yakalayacak mekanı yaratacaklar , hem de daha uzun seyirler yababilecek Ocean going  denilen süratli tekneler olacaklar. Kolaylıkla kullanılabilen yeterli büyüklükteki yelkenler her zaman ciddi bir alternatif olmaya devam edecekler.

Şu anki marka odaklı , yelkenlilerin tarihsel gelişiminden kopuk, tekneler belki yine olacaklar. Ancak benim anlatmaya çalıştığım türde bir farkındalık sayesinde yelkenli tekneler daha ulaşılabilir ve ikamesi sürdürülebilir olacaklar. Kısa salmalı belkide hareketli salmalar ile kıyılara yaklaşmak belkide daha kolay olacak. Elbette bunlar ne yazık ki ülkemiz ölçeğinde olmayacak. Bizler bu gelişimi izleyip bu ürünlerin müşterisi olacağız elbette.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Bütün bu bilgi aktarımı, paylaşımı ve yorumlardan sonra bir kaç sorum olacak.
Sorularımın dayanağı da " yararlı ancak ticari değeri olmayan bilgi görmezden gelinir, yok edilir yada küçümsenir. " önermesi olacak.

Ersin'in hızını kesmeden okumaya devam.....
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Ben de sapma olmaması için yazının sonunu bekliyorum.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Bu arada Öcal Reis bugün Fasbok da Vahap Munyar'ın bir makalesini paylaştı. Deniz Ticaret Odası Meclis Başkanı Cengiz Kaptanoğlu'nun sıraladığı bilgileri burada paylaşmakta fayda var.

Her ne kadar bizim amatör denizcilik çerçevemiz genelin içinde çok küçük bir pay ise de Neyiz? ve neredeyiz? sorularının cevapları:

- Türkiye’nin kıyı şeridi 8 bin 333 kilometre. Deniz ve iç su alanları 25 milyon hektar. Bu, orman alanlarından fazla ve tarım alanlarına eşittir. Nehirlerimizin uzunluğu 178 bin kilometre. Nüfusun yüzde 55’i denize kıyısı olan 28 ilde yaşıyor.

Su yolu uzunlukları:
- Çanakkale Boğazı (37 mil), Marmara Denizi (110 mil) ve İstanbul Boğazı (17 mil), Karadeniz-Ege arasındaki 164 deniz millik suyolu siyasi, askeri ve ticari açıdan hayati ödeme sahip.

Bu potansiyelin “Denizcilik Bakanlığı” tarafından yönetilmesi gerektiğini savundu:
- Denizcilik, “deniz ulaştırması”nı da içeren geniş bir kavram. “Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı”nın adında denizcilik iki ayrı yer ve boyutta var. “Ulaştırma”, deniz ulaştırmasını da kapsıyor. “Denizcilik” kelimesi, ulaştırma modu dışındaki çerçeveyi ortaya koyuyor. Denizciliğin Ulaştırma Bakanlığı’nın içerisine sığmayacağı görülüyor.

Avrupa Birliği’nin (AB), sektöre yaklaşımına dikkat çekti:
- AB, denizciliği refah, kalkınma, krizden çıkma, rekabet gücünü artırma, istihdam sorunlarını çözme gibi hedeflere ulaşmada en önemli araç haline getirdi. Gemi inşası, istihdam ve kalkınmada lokomotif sayılıyor. İklim sorunu nedeniyle yük ve yolcuların deniz taşımacılığına daha fazla kaydırılmasına çalışılıyor.

AB’nin denizcilik sektörünün rekabet gücünün artırılmasına büyük kaynak harcadığını kaydetti:
- AB Komisyonu’nda Ulaştırma Bakanlığı’nın yanı sıra “Denizcilik ve Balıkçılık Bakanlığı”nın da bulunması, denizciliğe verilen önemi gösteriyor.

Türkiye’nin dış ticaret yüklerinin yüzde 90’ının deniz yoluyla taşındığına işaret etti:
- Bu taşımanın yabancı bayraklı gemilerle yapılması cari açığı artırıyor. Bunu önleyecek güçte milli filo oluşturulması, güçlü denizcilik idaresi ile mümkün. Türkiye, 2023 ihracat hedefine ulaştığında yıllık navlun harcaması 30 milyar dolar olacak. 32 milyon DWT’luk Türk deniz ticaret filosu 27 milyon DWT’a geriledi. Gemi inşada da gerileme var.

Önemli not: Bütün bu verilere rağmen Amatör Denizciliğin önerilen "Denizcilik Bakanlığı" bünyesinde olmaması gerektiğine inanıyorum
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • İleti: 3573
efendim, katkılara her zaman açığız, makale yamıyoruz, doğrudur idiye tutturmuyoruz da .. sallıyoruz işte öylesine.. belki bir ikisini tuttururuz diye.

500 yılın tarihi gelişiminde muhtemeldir ki eksik çok şey var. Ancak , bu sitemin , yelkenli tekne ve gemilerin gelişimini nasıl etkilediği somut bir gerçek.

Alıntılar yaptığım iki kitapta da bu yönde eksiklikler olduğundan alıntılayıp, kendi yorumlarımı yazıyorum. Şöyle ki,

Arif Dirlik, bu yapının araçlarını belirtmemiş. Muhtemel gerek duymamış, John Leather de o dönemde yapılmış uskuna sayısını ve model gelişimini yazmış anacak bu talebin doğuşunun arkasındaki dinamikleri yazmamış.

Ben de bu ikisinin bilgi birikimini harmanlayıp, geçmişte yelkenli teknelerin gelişimine neden olan dinamiklerin doğurduğu sonuçları çıkarıp, bu sefer Arif Dirlik in gelecek üzerine yaptığı önermeleri doğru kabul edip, yelkenli tekne gelişiminin nasıl olacağını tahmin etmeye çalışıyorum.

BUnu yaparken de sınırlı ve elbetteki yanlı yelken görüşüm ile yapmaya çalışıyorum. O yüzden farklı tecrübeli reislerin katkıları önemsenmektedir.
  • IP logged

R

Recep Ertürk


Sevgili Ersin Reisim
Buhar icat olduğunda yelkenin pabucu genel olarak dama atılmıştı. Tabii sadece icat olduğunda değil, buharın üretime uygulanması ile. Demiryolları da at deve taşımacılığını öldürdü. Yine tarımsal üretimde hayvan enerjisi kullanımını..

Nerede okuduğumu hatırlamıyorum. 1800'lü yıllarda buharlı araçlar yapılmaya başladığında İngiltere'de 2,5 milyon at var. 10 yıl sonra 50 bin at kalıyor üretimde-ulaşımda kullanılan.

Düşünebiliyor musunuz bunun yarattığı toplumsal değişimi. Binlerce nalbant işsiz. At bakıcısı, at üreticisi aç, nal, mıh, koşum vd üreten binlerce işsiz.

Bu tarihten sonra artık yelken, spor aracıdır. Eğlence aracıdır. Keyif aracıdır. O nedenle de İngiltere'de soylular ve orta sınıflar ilgi gösterir yelken yarışlarına filan. Bizim eskiler "tenezzüh teknesi" derler. Rahmetli Sadun Boro "kotra" derdi yelkenli teknesine. "Kotra sözcüğü erken cumhuriyetin lüküs hayat operetinde de geçer. Lüks ve bedava zenginliğin, çalışmadan yaşamanın sembolü gibidir.

Yelken binlerce yıl zenginlik üreten bir araç olarak çok iyi işler çıkarmıştır. Buna yeni kıtaların bulunuşu da dahil. Sonra ise zenginlik üreten araç olmaktan çıkıp, zenginlik tüketen ve zenginlik gösteren kategoriye dahil olmuştur. Bugün bile hala büyük ölçüde öyle görülür. İçinde olanlar bilir ne olduğunu :)

İçimizde aileden (ve çekirdekten) denizci-balıkçı arkadaşlarımız var. Onlar bilir denizin çilesini.

20. yüzyılda ise yeni bir trenddir yelken. 19. yüzyıl sonlarının gezginlerinin ilhamı ile dünya denizlerini gezen, tanıyan, tanıtan uzun geziler sınırlı sayıda insana kısmet olmuştur. "Turizm" diye bir sektörün doğuşu ile de yelken yeniden sınırlı düzeyde yaygınlaşmıştır.

Yeni enerjilerin bulunuşu ve yeni bilimsel buluşların üretime uygulanması ile yelken sosyal hayattan, katma değer üretmekten çekilmiştir. Bugün artık American Cup, Volvo Ocean, wooden boat gibi prestij yarışlarda bir gelenek sürdürülmektedir. Gelenek sürdürülmektedir ama ilkçağdan 15. yüzyıla denizin ideolojik misyonunu artık uzay araçları üstlenmiş gibidir. Yelkenle ilgili olarak değer üretmesi açısından sorulacak soru  NBA ligi ya da Formula yarışları kadar hasılat üretip üretmediğidir.

Yelken, bir de amatör deniz tutkunlarının meşguliyetidir. Sörften süper lüks yelkenlilere kadar geniş bir yelpazesi vardır. Daha fazla misyon yüklememek gerekir.

Hele hele toplumsal misyon hiç yüklememek gerekir. Şayet üstleneceği toplumsal misyon otomobilden fazla olsaydı siyasilerimiz "milli ve yerli" otomobil yerine "milli ve yerli yelkenli" mavrası yaparlardı.

Kayıklarımızla denizin ve rüzgarın tadını çıkaralım.

Ama elbette konuşalım, tartışalım. Denizin ve deniz araçlarının dünya tarihindeki ilişkilerdeki öneminin farkında olalım. Yelkenin büyüsüne kapılmamış olsaydık biz muhtemelen hiç karşılaşmayacaktık. Tutkumuzun tadı her şeyin üstündedir.

Selametle...




  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Bitti mi Ersin?
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Bitti mi Ersin?

Ne acelen var Bülent?
Baksana daha şunu okuyamadık ki ! "fonksiyon yazıyoruz , yani bir matematik model yazıyoruz değil mi? eh bekleyin anacım biraz.. Sihirli formül.. pek yakında .. "

Havada kaldı belkenen matematik model  ;)
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

 
Yukarı git