Ancak bu kitabı yorumlarken çok başka bir şey daha yapacağız bu sefer. Şu eleştirdiğim Postkolonyal Aura kitabını yazan Arif Dirik 'in anlatmaya çalıştığı ' postkolonyal ' çerçevede ele alacağız konuyu.. Yani yelkenli teknelerin tarihsel geçmişi ile postkolonizasyon arasıdındaki derin ve gizemli ilişkiye de okuduklarımız çerçevesinde kimisi temelsiz yorumlarda bulunacağız.
Bu fakir reisiniz, kendisi için anlaşılması son derece zor olan, Postkolonyal Aura kitabını ODTÜ yıllarından beri resmen ders gibi çalışarak okudu.
Acaba Arif Dirik, 'postkolonyal ' ifadesini kullanırken, bu kavramın temelindeki kolonyal yapının gerçekleşmesini sağlayan aracın yelkenli tekneler olduğunu düşünmüşmüdür? diye merak ettim.
Ne demek istediğimi anlatabilmek için, Tom Cunliffe nin 'The boats that built Britain ' belgeselini de izlemenizi öneririm. Linki de aşağıda,
'KOlonyal yapı , kendi gelişimi için sadece yelkenli tekneleri kullanmadı. Onları geliştirdi de .. Bu temelden yola çıkarak, Arif Dirlik'in yazdığı makalelerde adı geçen Postkolonyal Aura temelinde , postkolonyal yapının yelkenli tekne gelişimine bir etkisi oluyor ya da olacak mı ? olacak ise bunlar neler olabilir ?'
bu yazının ana fikri oluyor efendim.
Bu konuya girmeden önce Arif Dirlik, postkolonyal yapı ile ilgili temelde ne diyor bir özetleyelim.
GLoballeşme döneminin bittiğini, artık yeni bir evrede olduğumuz söyleniyor. Globalleşen marka ve ürünlerin , bu evreyi tamamladıkları ve artık kapladıkları bu dünyada yerelleşerek iyice kök salacaklarını söylüyor.
Yani vahşi kapitalizim bitmiyor sevgili reisler.. Daha beteri geliyor.. Üstelik bu sefer yerel değerleri kullanarak ve sonucunda bunları yozlaştıracak şekilde geliyor.
Aslında gözümüzün önünde yaşanıyor herşey. Amerikalı içecek firmasının ramazan boyunca verdiği reklamlara bir baksanıza.. BU içecek ramazan sofralarının sanki geleneksel bir içeceği imiş gibi sunuluyor. Bİzler de bakıp, ne saçma reklam diyoruz. Çünkü öyle değil. Ama o reklam bu gün için yapılmıyor ki dostlar , gelecek kuşaklar için yapılıyor. BUndan 30 yıl sonra bu içecek ramazan sofralarının geleneksel içeceği sanılacak o zamanki yetişkinler tarafından. Çocukluğunda gördüğü reklamı hatırlayacak çünkü.. Ramazan gibi insanların neredeyse tüm gün susuz kaldığı, üstelik bir döngü halinde yaz aylarına da geldiği böyle bir aylık sürede bir içecek firmasının geleneksel içecekmiş gibi konumlanmak istemesi ne kadar da doğal değil mi?
Bunun adı postkolonyal yapı işte.. Yine Amerikalı Hamburger firmasının , pide görünümlü hamburger ekmeği yapması, ayran satması gibi.. BUnları gözümüzün önündeki örnekler olduğu için yazdım. ÇOk daha gizli ve büyükleri var..
Yiine tarihsel sürece baktığımızda Avrupa'nın bu postkolonyal yapıya henüz adapte olamadığını görebiliriz. Daha geriden geliyorlar. Bu yapılar aslında ciddi iç içe geçmiş veya bir biri ile çelişen yapılar.Fizikteki ' düzensizliğin düzeni ' nin insan sosyolojisi içerisindeki karşılığı bu kolonyal yapı işte.
Ama Avrupa'da bu postkolonyal yapıya mecbur geçmek zorunda. Kolonyal yapının kurucuları olduklarından biraz ayak sürüyorlar ama yapacak bir şey yok.. Rüzgar postkolonyal esiyor ..
O yüzden , yakında pazara hakim meşhur marka tekne imalatçılarının bu postkolonyal yapı çerçevesinde hareket edeceklerini beklemeliyiz. Özellikle kendi denizcilik değerlerini unutmuş bizim gibi ülkeler en kolay lokma durumundalar.
Mesela , bu teknelerin daha bir yerelleştiğini göreceğiz yakında. Belki içindeki halı deseni Türk Motifleri ile süslü olacak. Belki elektrikli tuvalete taret musluğu eklenecek, kimi model isimleri Osmanlı dan ya da Cumhuriyet döneminden esinlenecek. Ne bileyim böyle bir sürü şey işte..
BU yapının temeli kar odaklı olduğundan, yararlı ancak ticari değeri olmayan bilgi görmezden gelinir, yok edilir yada küçümsenir.
Ancak daha kötüsü olacak, son kale , toplumun yararına gelişmiş yerel kültür yok edilecek.. Çünkü bu değerler yüzünden postkolonyal yapı daha az kar ediyor.