Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Arif Dirlik, Postkolonyal Aura, John Leather, The Gaff Rig Handbook,

  • *
  • İleti: 3573
Şimdi efendim.. Malumunuz yelken teknolojisi ilginç noktalara geldi.. Yelken formları, malzemeleri de değişti. 20 Yüzyılın başlarında malum küçük teknelere de motor takılması ile birlikte yelken , yavaş yavaş binlerce yıllık tek başına itici güç olmaktan çıktı. Deniz ile profesyonel olarak uğraşan denizciler yelkeni terk ettiler.

Sonuçta yelken, bir spor olarak devam etti. Yelken yarışları yelkenin sadece hız ve rüzgara daha dar açıda yol alma olarak gördüklerinden , yelken gelişimi bu yönde devam etti. Yelken sayısı düşürüldü, yelkenler ve direkler büyüdü, yarış sınıfları için üretilen yelkenler , en ciddi yelken pazarını oluşturuyor bugün.. Öyle yelkenler var ki neredeyse bir iki yarışta deforme oluyor ancak bu sürede çok ciddi performans sağlıyor.

İyi de şu meşhur markoni arma dışındaki armalar nelerdi. ? Hangi ihtiyaçtan doğmuşlardı ve kullanılmışlardı. ? Bu konuda bilgilendikçe , uzun yol yapanların tercihlerinin neden bu farklı armalar olduğunu daha iyi anlıyor insan.

İşte konu başlığındaki bu kitap, sadece randa armayı anlatmıyor, farklı armaların neden doğduklarını ve tarihi süreçlerini de anlatıyor. Bizler için önemli konu başlıklarını özetlemeye çalışacağım..

Farklı armalar, farklı kabuklar.. Arma kabuk ilişkisi gibi konular var. İlginizi çekeceğini düşünüyorum..

Serenli armalar, akabinde Cat, Sloop (markoni) randa armalar anlatılıyor ve sonrasında Yawl, Kech, Uskuna , balıkçılıkta kullanılan uskunalar, İngiltere Kuzeybatı tekneleri, küçük Danimarka gemileri, Fransız batı kıyısı tekneleri anlatılıyor.

John Leather.. Denizcilik Mimarı profesörü.. Yelkenci ve tasarımcı ve tekne yapımcısı.. Kitap, 1971 yılında Daily Express tarafından yılın en iyi kitabı seçilmiş. Geliyor efendim.. tekmili birden..




  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:32:19 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • İleti: 3573
Ancak bu kitabı yorumlarken çok başka bir şey daha yapacağız bu sefer. Şu eleştirdiğim Postkolonyal Aura kitabını yazan Arif Dirik 'in anlatmaya çalıştığı ' postkolonyal ' çerçevede ele alacağız konuyu.. Yani yelkenli teknelerin tarihsel geçmişi ile postkolonizasyon arasıdındaki derin ve gizemli ilişkiye de okuduklarımız çerçevesinde kimisi temelsiz yorumlarda bulunacağız.

Bu fakir reisiniz, kendisi için anlaşılması son derece zor olan, Postkolonyal Aura kitabını ODTÜ yıllarından beri resmen ders gibi çalışarak okudu.

Acaba Arif Dirik, 'postkolonyal ' ifadesini kullanırken, bu kavramın temelindeki kolonyal yapının  gerçekleşmesini sağlayan aracın yelkenli tekneler olduğunu düşünmüşmüdür? diye merak ettim.

Ne demek istediğimi anlatabilmek için, Tom Cunliffe nin 'The boats that built Britain ' belgeselini de izlemenizi öneririm. Linki de aşağıda,


'KOlonyal yapı , kendi gelişimi için sadece yelkenli tekneleri kullanmadı. Onları geliştirdi de .. Bu temelden yola çıkarak, Arif Dirlik'in yazdığı makalelerde adı geçen Postkolonyal Aura  temelinde , postkolonyal yapının yelkenli tekne gelişimine bir etkisi oluyor ya da olacak mı ? olacak ise bunlar neler olabilir ?'

 bu yazının ana fikri oluyor efendim.

Bu konuya girmeden önce Arif Dirlik, postkolonyal yapı ile ilgili temelde ne diyor bir özetleyelim.

GLoballeşme döneminin bittiğini, artık yeni bir evrede olduğumuz söyleniyor. Globalleşen marka ve ürünlerin , bu evreyi tamamladıkları ve artık kapladıkları bu dünyada yerelleşerek iyice kök salacaklarını söylüyor.

Yani vahşi kapitalizim bitmiyor sevgili reisler.. Daha beteri geliyor.. Üstelik bu sefer yerel değerleri kullanarak ve sonucunda bunları yozlaştıracak şekilde geliyor.

Aslında gözümüzün önünde yaşanıyor herşey. Amerikalı içecek firmasının ramazan boyunca verdiği reklamlara bir baksanıza.. BU içecek ramazan sofralarının sanki geleneksel bir içeceği imiş gibi sunuluyor. Bİzler de bakıp, ne saçma reklam diyoruz. Çünkü öyle değil. Ama o reklam bu gün için yapılmıyor ki dostlar , gelecek kuşaklar için yapılıyor. BUndan 30 yıl sonra bu içecek ramazan sofralarının geleneksel içeceği sanılacak o zamanki yetişkinler tarafından. Çocukluğunda gördüğü reklamı hatırlayacak çünkü.. Ramazan gibi insanların neredeyse tüm gün susuz kaldığı, üstelik bir döngü halinde yaz aylarına da geldiği böyle bir aylık sürede bir içecek firmasının geleneksel içecekmiş gibi konumlanmak istemesi ne kadar da doğal değil mi?

Bunun adı postkolonyal yapı işte.. Yine Amerikalı Hamburger firmasının , pide görünümlü hamburger  ekmeği yapması, ayran satması gibi.. BUnları gözümüzün önündeki örnekler olduğu için yazdım. ÇOk daha gizli ve büyükleri var..

Yiine tarihsel sürece baktığımızda Avrupa'nın bu postkolonyal yapıya henüz adapte olamadığını görebiliriz. Daha geriden geliyorlar. Bu yapılar aslında ciddi iç içe geçmiş veya bir biri ile çelişen yapılar.Fizikteki ' düzensizliğin düzeni ' nin insan sosyolojisi içerisindeki karşılığı bu kolonyal yapı işte.

Ama Avrupa'da bu postkolonyal yapıya mecbur geçmek zorunda. Kolonyal yapının kurucuları olduklarından biraz ayak sürüyorlar ama yapacak bir şey yok.. Rüzgar postkolonyal esiyor ..

O yüzden , yakında pazara hakim meşhur marka tekne imalatçılarının  bu postkolonyal yapı çerçevesinde hareket edeceklerini beklemeliyiz. Özellikle kendi denizcilik değerlerini unutmuş bizim gibi ülkeler en kolay lokma durumundalar.

Mesela , bu teknelerin daha bir yerelleştiğini göreceğiz yakında. Belki içindeki halı deseni Türk Motifleri ile süslü olacak. Belki elektrikli tuvalete taret musluğu eklenecek, kimi model isimleri Osmanlı dan ya da Cumhuriyet  döneminden esinlenecek. Ne bileyim böyle bir sürü şey işte..

BU yapının temeli kar odaklı olduğundan, yararlı ancak ticari değeri olmayan bilgi görmezden gelinir, yok edilir yada küçümsenir.

Ancak daha kötüsü olacak, son kale , toplumun yararına gelişmiş yerel kültür yok edilecek.. Çünkü bu değerler yüzünden postkolonyal yapı daha az kar ediyor.










  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:33:17 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye

./....
O yüzden , yakında pazara hakim meşhur marka tekne imalatçılarının  bu postkolonyal yapı çerçevesinde hareket edeceklerini beklemeliyiz. Özellikle kendi denizcilik değerlerini unutmuş bizim gibi ülkeler en kolay lokma durumundalar.

Mesela , bu teknelerin daha bir yerelleştiğini göreceğiz yakında. Belki içindeki halı deseni Türk Motifleri ile süslü olacak. Belki elektrikli tuvalete taret musluğu eklenecek, kimi model isimleri Osmanlı dan ya da Cumhuriyet  döneminden esinlenecek. Ne bileyim böyle bir sürü şey işte..

BU yapının temeli kar odaklı olduğundan, yararlı ancak ticari değeri olmayan bilgi görmezden gelinir, yok edilir yada küçümsenir.

Ancak daha kötüsü olacak, son kale , toplumun yararına gelişmiş yerel kültür yok edilecek.. Çünkü bu değerler yüzünden postkolonyal yapı daha az kar ediyor.

Öncelikle bu topiği açmış olman bile bu ülkedeki genel geçer "forum" yapılaşmalarına yepyeni bir ufuk açmış oldu.  :)xx

Tam da yazının, yukarıda alıntıladığım bölümü felsefi alt yapısını oluşturacak şekilde gelenekseli korumak ve kollamak, öğrenmek, gelecek nesillere de öğretmek görevimiz olarak ortaya çıkıyor.

Pazara hakim olmaya çabalayacak "post kolonyal yapı" teknelerine kilim desenleri de koysalar, osmanlı ve Cumhuriyet çağrışımlı model isimleri yaratsalar bizlerin bir misyon olarak  bu işgale direnişi sürdürmemiz gerekiyor. Hem de hergün daha çok bilgi ile donanarak.

Devasa pazarda küçümen bir direniş grubu kalsa bile "postkolonyal" yapı tam istediği kıvamda pazarı ele geçiremeyecek, zaferini ilan edemeyecektir.

Geleneksel öğrenilmeli, korunmalı, aktarılmalıdır.
Ancak, bu bilinçle, ulusal amatör denizciliğimize elle tutulur yapı taşları koyabiliriz.
Aksi öğütülüp yutulmak, sonsuza kadar unutulmaktır.

Bu anlamda John Leather, GAff Rig Handbook tercümeleri ufuk açıcı olacak.
Yazık ki ben kitabı Sığacık'ta bıraktım. Yanıma almadım.
Defalarca okurken aldığım notları da burada tartışabilirdik.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:33:52 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • İleti: 3573
günümüzün yeni sloganı şöyle.. Globalizim öldü yaşasın yeni globalizim. !

BUndan kasıt , artık dünyanın her noktasına yayılmış marka odaklı devasa işletmeler var. Aslında bunları idare etmek başlı başına bir dert. Düşünsenize çok uluslu bir şirkette oruç tutanlar da var, Christmas kutlayanlar da . Birçok uluslararası şirkette bu kültür farklarını tolore edecek departmanlar çoktan beridir varlar.

Sonuçta Arif Dirlik değiliz elbette. Ne olacak bu dünyanın hali azizim? gibi konuları biz bu konusunda uzman uzak görüşlülere bırakalım.

Binlerce yıllık yelken bilgisi, kolonyal yapının desteği ile gelişti. Ancak bu gelişimin şöyle bir yapısı vardı. Daha basit, daha kolay, ve daha ucuz. Yani ciddi bir uyum söz konusu idi. kolonyal yapının birinci temel gereksinimi ham madde idi ve bu ham maddeyi keşfedebilecek uzak yerlere en ucuz ve en basit şekilde gidebilmek yelken ile oluyordu.

Ancak , bu kolonyal yapı , aslında batıda gelişmedi. O zaman dünya zannedilen Avrupa, Akdeniz , ve Asya ve Afrikanın bir kısmında bu kolonyal yapı zaten oluşmuş ve gelişmekteydi. Bugün keyifle izlediğimiz meşhur irili ufakli Tirhandil ya da benzeri yelkenliler Akdeniz de cirit atıyordu ve muhtemelen ciddi sayıdaydılar da .

Denize en uygun form, ve yelken yapısı hızla ortaya çıkmaya başladı. Bu tamamen deneme yanılma yöntemi ile , ve ciddi mal ve can kayıpları ile öğrenildi ve gelişti.

Ancak , ölçek büyüdü. Okyanuslar aşılması gerekince yelken teknolojisi bu yönde evrildi. Uzun yol yapacak yük taşıyacak yelkenli gemiler, bu ticaret hatlarını koruyacak, hızlı savaş ve karakol gemileri, Limanlarda hizmet verecek pilot tekneler, keşif tekneleri geliştikçe geliştiler. Her coğrafi bölge kendi şartlarına uygun yelkenli teknelerini , küçük sandallarını üretti, geliştirdi.

Sadece uskunakarın ortaya çıkışı dahi , apayrı incelenecek araştırılacak bir konu. Ancak biz , yelkenilirein özellikle son beşyüz yılda aldıkları gelişimden hareketle, modern diye adlandırılan dünyanın devinimine  bakarak, bu konuda artık bir otorite kabul edilen Arif Dirlik gibi bilim adamlarının önermeleri doğrultusunda yelkenli teknelerin evriminin nasıl olacağını öngörmeye çalışıyoruz.

Tam da bu noktada , uskunalara yoğunlaşmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Dünya tarihini doğrudan etkileyen önemli bir  yelkenli oluyor kendileri. Onlarda hop diye ortaya çıkmıyorlar elbette. Meşhur Akdeniz korsan ve hafif savaş gemileri şebekler  sanki bu uskunaların atası sayılabilirler. Üç direkli bu yelkenli gemi, orta direkteki daha büyük latin yelkeni ile klasik uskunaları çok andırıyor sanki.

Bu yelkenlilerin gelişimleri için söylenebilecek çok şey var elbette. Bakalım John Leather bu uskunalar için neler söylemiş..














  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:34:32 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Büyük bir hazla okuyorum.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:34:51 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 3573
Şebek..



O dönemki deniz taşımacılığının kapasitesinin büyüklüğünü anlamak anlamak açısından ilginç bir örnek vermek mümkün. 31 Mart 1492 de dönemin İspanya kraliçesi İsabella Kilisenin de desteği ile bir ferman çıkarır. Ülkede yaşayan 300 Bin yahudinin ülkeyi terk etmesini ister.  BU yahudileri kimse kabul etmek istemez. Sadece Osmanlı kabul eder. 150 bin yahudi deniz yolu ile Osmanlıya göç ederler.

O dönemde 150 bin kişiyi belli bir zaman aralığında taşıyabilecek kadar gemi , tekne vardı demek ki.

İlk uskunalar Amerika Massachusetts te 1713 yılında görülmüş. Boston limanını tasvir eden bir resimde 1725 yılında limanda iki adet uskuna olduğu görülüyormuş.

Günümüze kadar korunmuş uskuna ise . Castletown Isle of Man İngiltere de kullanılan 26 feet bir şalopa olan Peggy . 1791 de Quayle ailesi için yapılmış. Leather , kitabında bu armanın , ' chebacco ' teknelerinin armalarının benzerliğine dikkat çekiyor. Bir önemli bilgi de buradan çıkıyor bu arada. Demek ki ' bizim 'şebekler ' sadece ispanyol ve Fransızlar tarafından değil, New England'da da üretiliyormuş meğer. Her ne kadar bilimsel olmasa da şebeklerin uskunaların gelişiminde önemli örnek teşkil ettiklerini söyleyebiliriz sanırım. Meşhur İngiliz denizciliğinin temelinde Akdeniz teknelerinin olduğunu görmek ilginç aslında.

John Leather uskunalar için daha fazla bilgiyi Basil Greenhill tarafından yazılan Merchant Schooners kitabını öneriyor. Ancak ticarette kullanılan uskunalar ilginç örnekler vermiş.

İngiltere'ye limon ve Portakal 1727 yılında Akdeniz den tedarik ediliyormuş. 1740 yılında Azorlar ve Kanarya adalarından da taze meyve ve sebze İngiltere ye gönderilmeye başlanmış. Bu ticaret,  hızlı ve özellikle hızlı giden yelkenlileri uskunaların gelişimi ile olmuş. Taze limon, portakal ve sebzelerin bozulmadan yetiştirilmesi gerekmekteimiş çünkü.

Tally Ho, Dart, March HAre, Forest Fairy, Fruit Girl.. o dönemin yat görünümlü son derece hızlı uskunalarıymış.

1840 lı yıllarda Liverpool , Falmouth, Salcombe, Birmixam Playmouth limon ve portakal ticaretinde almış yürümüşler. Uskunalar ile beş günde İngiltere'ye taze limon ve portakal yetiştiriliyormuş o dönemde. Londra ya ulaşması ise 7 gün sürüyormuş. Beş günde 1100 ila 1475 bahri mil yol yapılıyormuş.

Uskunaların gelişmesinde bir önemli etken ise tereyağı ticaretiymiş. Kİ malumunuz bu işte de hız ciddi önem taşıyormuş.



  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:40:54 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4253
Ersin'in verdiği bilgiler doğrultusunda şu bilgileri de ekleyelim; Kimi düşünürler, globalleşmenin, hiç de 20. yüzyıla ait olmadığını çok eskilere gittiğini söylerler. Sahiden de, şu soru yerindedir; O kadar yelkenli Güneş Batmayan imparatorluğun haşmetmeapları ve sevgili prenslerinin gezmesi için mi yapıldı?

1850'lerde Marx; Kapitalizmin, kendi gelişimi için Gümrük duvarlarını kaldırmak zorunda olduğunu, ticari malların serbest dolaşımının kaçınılmaz bir şekilde sağlanacağını söyler.

Ersin'in aktardığı yük taşımacılığına, bu yönden baktığımızda, farklı soruları da kendimize sorabiliriz.



 
  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:36:27 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 3573
1890 lı yıllarda Uskunalarsız bir dünya ticareti düşünülemez hale gelmiş. Kolonileşmenin ihtiyaç duyduğu lojistik, hep bu uskunalar ile sağlanmış.

Yani efendim hani KOlonyal döneme bir logo yapılmak istense her halde bu bir uskuna resmi olurdu herhalde. Uskunalar özellikle atlantiğin iki yakasında mekik dokumuşlar resmen.

Aslında bu kolonyal yapıyı incelerken bunu, Hıristiyanlık misyonerliğini dikkate almadan incelemek ciddi eksiklik olur diye düşünüyorum. Neyse, bu konumuz değil .

bu arada yarış yelkenciliğinin temelinde de bu deniz ticareti yatmakta. Birbirleri ile yarışan uskunalar, limana giren ancak gel git yüzünden yanaşamayan teknelere verilecek pilot hizmetler için yarışan iş tekneleri..

O dönemlerde ortaya çıkan yat yarışçılığı bence altın yıllarını yaşamıştı herhalde.. Düşünsenize tek rakibiniz at yarışları ve olimpiyatlar.

Uskunalar tarih sayfasında yerlerini aldılar. Artık yoklar. Onların işini artık dev konteyner gemileri hatta araba fabrikası haline getirilmiş büyük gemiler yapıyorlar.

Ancak, Tüm bu gelişmelerin bir türlü beceremediği çok önemli bir detay var. 1700 den 1900 lü yıllara kadar olan dönemde kolonyal sistemin gelişmesine neden olan her şeyde temel kriter ucuzluk ve basitlikti.

Ticaret, rüzgar gücü ile yapılıyordu. Gemilerin malzemesi ahşaptı. İnsan sayısı az, kaynaklar yeterliydi. Evet , daha az güvenliydi belki ancak kesinlikle daha ucuzdu.

BUgün bile bu farkı görebilmek mümkün. 50 Feet bir motoryat İstanbul Bodrum arasında 50 bin TL civarında mazot harcıyor.

Varış süresi iki gün.  Aynı yol , 50 feet yelkenli tekne ile eğer sıkı yelkenciler de var ise neredeyse bedava yakıt masrafı ve süre beş gün..

Orana bakarmısınız lütfen..





  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:36:42 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye

Uskunalar tarih sayfasında yerlerini aldılar. Artık yoklar. Onların işini artık dev konteyner gemileri hatta araba fabrikası haline getirilmiş büyük gemiler yapıyorlar.


Araya bir saplama yapalım. Deniz taşımacılığının Dünya ticaretinde ne kadar önemli olduğunun çağdaş bir kanıtı. Üsteli bu çarpıcı çizelge sadece 1956 - 2013 yılları arasını kapsıyor.

  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:37:00 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • İleti: 3573
Şimdi efendim, ne yapmaya çalışıyoruz?  Temelde bir sosyoloğun ilerisi için mevcut sistemin nasıl devineceğinden hareketle, daha önceden nasıl devindiğini de anlattığından, bu çizgi içerisinde , geçmişte tekne gelişimlerinin sistem ile ilişkisini inceleyip, bundan sonrası için yorumlar yapacağız.

Tamam da bunu bir bilimsel yöntem ile yapmamız gerekmez mi?  İlerisi için bir çıkarım yapabilmemiz için yöntemimiz olmalı.

Daha mühendis gibi söylersek, bir matematik model oluşturmamız gerekir.

Yani bir fonksiyon yazacağız. sosyal bilimler okumuş, ancak lisede fonksiyonlar konusu geldiğinde bunun ne kadar saçma olduğunu düşünen tüm o dönem ki ve şimdiki matematik sevmeyen öğrenciler ilginç bir örnek olur belkide. ?

bir fonksiyon şöyle ifade  edilir.

y= f(x) ve bu formülasyon görsel bir grafik ile desteklenir.

Sevgili Cem Gür 'ün gönderdiği ticaret gemilerinin 2013 yılına kadar olan kapasite artışına bir fonksiyon yazabilirsek, 2013 -2020 arasını da bu gelişimin eğrisine göre tahmin edebiliriz.

Bilmem açık oldu mu.? Cem Gür'ün gönderdiği bilgiler ışığında yazılacak olan fonksiyon basit, bir bilinmeyenli. 2019 da kapasite ne olacak.? bir bilinmeyen var.

Oysa tüm fonksiyonlar böyle değiller. Daha çok bilinmeyen ve bu bilinmeyenleri etkileyen kat sayılar var.

y =2x+2 gibi mesela..

oysa ;

y2= 2x2 +3x +2 de bir fonksiyon.

Yani , tarihsel gelişime bakıp, yelkenli teknelerin gelecekleri ile ilgili bir fonksiyon yazmak , yani bir matematik model yazmaya kalktığınızda çok daha fazla bilinmeyen ve boyut ile karşılaşacağınız aşikar.

Yine de böyle bir mantık ile hareket ediyor olmak, bir yöntem belirlemeden tahminler yapmaktan daha sağlıklı.

yelkenli tekne gelişimi, y  ise zaman x oluyor bu durumda. biz , 1889 ile 1991 arasına bakıp, bir fonksiyon elde edebilrisek, 2020 için bir tahminde bulunabiliriz belki.


  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:37:16 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

R

Recep Ertürk


Yani efendim hani KOlonyal döneme bir logo yapılmak istense her halde bu bir uskuna resmi olurdu herhalde. Uskunalar özellikle atlantiğin iki yakasında mekik dokumuşlar resmen.


Sevgili Ersin Reis

Konuyla kurduğunuz ilişkiyi, yaklaşımınızı tartışma dışı tutarak sadece alıntı yaptığım yerle ilgili bir not eklemek istiyorum.

Kolonyal dönemde deniz taşıtları atlantiğin iki yakasında mekik dokumadılar. Sacayağı bir güzergah izlediler.

İngiltere ve kıta Avrupa'sından incik boncuğu doldurup Afrika burnuna geldiler. Burada incik boncuk karşılığı köle satın alıp atlantiğin öbür yakasına gittiler. Orada köleleri indirip yerine değerli maden, tahıl, kürk, şeker, pamuk gibi maddeler yükleyerek Avrupa'ya geldiler.

Bu sacayağı çok uzun zaman sürdü. Köleliğin ve köle ticaretinin kaldırılmasına kadar. Ondan sonrası "emperyalizm çağı"dır.

Ayrıntılara buradan bakabilirsiniz.

https://www.nadirkitap.com/somurgecilik-tarihi-raimondo-luraghi-kitap7369828.html


  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:37:38 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
./...

Günümüze kadar korunmuş uskuna ise . Castletown Isle of Man İngiltere de kullanılan 26 feet bir şalopa olan Peggy . 1791 de Quayle ailesi için yapılmış. Leather , kitabında bu armanın , ' chebacco ' teknelerinin armalarının benzerliğine dikkat çekiyor. Bir önemli bilgi de buradan çıkıyor bu arada. Demek ki ' bizim 'şebekler ' sadece ispanyol ve Fransızlar tarafından değil, New England'da da üretiliyormuş meğer. Her ne kadar bilimsel olmasa da şebeklerin uskunaların gelişiminde önemli örnek teşkil ettiklerini söyleyebiliriz sanırım. Meşhur İngiliz denizciliğinin temelinde Akdeniz teknelerinin olduğunu görmek ilginç aslında.


Yine bir saplama yapacağım.
Merak eden olur diye  220+ yaşındaki Peggy'i takdim ederim.
NB. Yelken planı ve arma ayrıntıları elde yeterli yazılı veri olmadığı için "yorumlanmış" yazıda öyle diyor ki bence de doğru.
https://afloat.ie/blogs/sailing-saturday-with-wm-nixon/item/23023-is-this-the-oldest-yacht-in-the-world











Leather'ın kitapta sözünü ettiği "chebacco" /şebek tarzı tekneler şimdilerde ve bundan 100 yıl önce de "Pinky schooner " olarak tanımlanıyor.

Günümüzde Amerikalıların gururla korudukları bu pinky uskunaların  bizim Akdeniz Şebekin'den esinlendiği kıç uzantıları ve baş formları itibariyle çok bariz.







  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:38:03 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

T
  • *
  • İleti: 2171
Umarım konuyu dağıtmadan arada bir şey sormak istiyorum.

Bildiğim, 'chebacco' denilen tekneler, kuzey Afrikalı ve hatta taaa Barboros Hayrettin'in kullandığı Cezayirli tekneler. Yani Uskunaların atası. Amerikalıların sahiplendiği ve bizim de süreki 'uskuna' dediğimiz tekneler. Tekneler, armalarına göre sınıflandırıldığına göre, 'uskuna'dan önce Akdenizin bağrında, şebeklerin evrilmiş hali olan Guletler olduğuna göre ( Bodrum guletinden bahsetmiyorum, orjinal gulet) aslında, uskunalar bildiğimiz orjinal guletler. Akdeniz çanağının has evladları yani. Akdeniz çanağında Fransızlar İspanyollar, İtalyanlar Gulet diyor (Goélette, Goleta, Goletta) Yunanistan Skuna diyor, diğer ülkeler, Schoner, Schooner vs. Yanlış hatırlamıyorsam, Osmanlı donanması yenilenirken Batılı mühendislerin 'skuner' dediğini duyan bizimkiler, bir çok kelimede olduğu gibi, önce Yunanlar gibi Skuna demiş, sonra zamanla uskuna'ya dönmüş.

Birinci sorum, bu doğru mudur ?
Doğruysa,
İkincisi, orjinali gulet olan uskunaları/guletleri, Bodrum guletlerine çevirerek, %99 ticari ve 'modern' bir hale getirerek marka mı yaratmış olduk yoksa, bir tarihi ve mirası, günümüzün "kâr" odaklı ekonomik sistemlerine yem mi etmiş olduk ? 
  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:38:29 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • İleti: 3573
Sevgili Kaan, senin bildiğin , benim de bildiğim.. Cem Gür , muhtemelen bize yardımcı olup,  daha  detaylı bilgi verecektir diye düşünüyorum.

Sevgili Recep reis, siz dikkat çekince benim de ilgimi çekti. Bu Leatherin kitabında 1700 lü yıllara uzanan tekneler ve armaları ve neden yapıldıkları var. Ama nedene bunların köle taşımacılığında da kullanıldığı pek bahsedilmemiş. Belki vardır da ben daha görmedim. Diğer benzer kaynaklarda da görmediğimi söyleyebilirim.

Ancak bu ne amaç ile kullanılır ise kullanılsın, teknelerin gelişimine engel olmamış işte. Tam tersine hızlandırmış.

BU arada bu yazdıklarım benim düşündüklerim ve çıkarımlarım. Her türlü eleştiri ve ekleme serbest. KOnuyu bölmekte de bir sakınca yok.

Soğuk kış gecelerinde değişik şeyler konuşalım istiyorum hepsi bu..
  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:39:05 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Umarım konuyu dağıtmadan arada bir şey sormak istiyorum.

Bildiğim, 'chebacco' denilen tekneler, kuzey Afrikalı ve hatta taaa Barboros Hayrettin'in kullandığı Cezayirli tekneler. Yani Uskunaların atası. Amerikalıların sahiplendiği ve bizim de süreki 'uskuna' dediğimiz tekneler. Tekneler, armalarına göre sınıflandırıldığına göre, 'uskuna'dan önce Akdenizin bağrında, şebeklerin evrilmiş hali olan Guletler olduğuna göre ( Bodrum guletinden bahsetmiyorum, orjinal gulet) aslında, uskunalar bildiğimiz orjinal guletler. Akdeniz çanağının has evladları yani. Akdeniz çanağında Fransızlar İspanyollar, İtalyanlar Gulet diyor (Goélette, Goleta, Goletta) Yunanistan Skuna diyor, diğer ülkeler, Schoner, Schooner vs. Yanlış hatırlamıyorsam, Osmanlı donanması yenilenirken Batılı mühendislerin 'skuner' dediğini duyan bizimkiler, bir çok kelimede olduğu gibi, önce Yunanlar gibi Skuna demiş, sonra zamanla uskuna'ya dönmüş.

Birinci sorum, bu doğru mudur ?
Doğruysa,
İkincisi, orjinali gulet olan uskunaları/guletleri, Bodrum guletlerine çevirerek, %99 ticari ve 'modern' bir hale getirerek marka mı yaratmış olduk yoksa, bir tarihi ve mirası, günümüzün "kâr" odaklı ekonomik sistemlerine yem mi etmiş olduk ?

İlk sorunun cevabı : DOĞRUDUR. Yani Akdeniz'in Akdeniz'e has tekne  Şebekler evrilip lingua franca da "gulet" olmuşlardır. Şebekler sadece Akdeniz'de cirit atmamış, İngiltere, İzlanda ve Batı Afrika kıyıarına da sefer yapmış teknelerdir.

Ama dikkat etmek gerek Uskuna/ schooner / skuna bir arma tanımlaması. Tekne tanımlaması değil. Şebek / Gulet / Goelette / Goleta da tekne tanımlaması. Yani guletler illa da uskuna arma taşımazlar, taşımıyorlar.

İkinci sorunun cevabını zaten sen vermişsin: %99 ticari ve 'modern' bir hale getirerek marka mı yaratmış olduk yoksa, bir tarihi ve mirası, günümüzün "kâr" odaklı ekonomik sistemlerine yem etmiş olduk.
 
Oysa ufku geniş insanlar  / yatırımcılar sadece parayı sevmeselerdi geleneksel yapıları turizme uygun hale tadil edip geleneği güncelde yaşatıp bir de üstüne geleneği satabilirlerdi.
Olmadı hiç değilse 3 -5 geleneksel tekne de inşa edip Fransız- İtalyan-Yunanlı gibi "bu da bizim geleneksel teknemiz. Gurur duyoruz" diyebilselerdi.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 22 Kasım 2017, 22:39:41 Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu »
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

 
Yukarı git