Ve efendim 3 Eylül itibarı ile Tayo Mar, Küçükyalı barınağına bağlandı. Son gün, Bülentvari bir seyir ile , Şarköy'den çıkıp, hiç durmaksızın Küçükyalı 'ya bağlandım.
Bu yıl, Marmara geçiçi daha rahat oldu. Nedeni akıntılar. Akıntıları kullanmak hem Çanakkale boğazında , hem de Marmara denizinde ciddi avantaj sağlıyor.
Bu yıl Çanakkale tırmanışı zor geçti. Ancak boğaz giriinde Anadolu yakasındaki geniş koydan takip ettiğinizde , akıntı sizi hiç etkilemiyor. Bu neredeyse Çanakkale ye dört mil klana kadar böyle. Bu dör milde biraz zorlanıyorsunuz o kadar. Sonrasında ise , Çanakkale marinadan çıkıp, verevine yani çapraz bir seyir ile Avrupa yakasına geçiyorsunuz. Avrupa yakasında , eğer sığlıklara dikkat ederseniz mümkün olduğunca sahile yakın geçip, burada da ters akıntılardan yararlanarak hızlıca yukarı tırmanmak mümkün.
Bu sefer , çıkışta iki büyük yelkenliye denk geldim. Her ikisi de boğazın ortasından tırmanmaya çalışıyordu. Şaka gibi.. Yahu insan biraz araştırır. İkisi de büyük ve belli motorları güçlü teknelerdi.
Ben , hem kıyıdaki ters akıntılar hem de yelken desteği ile geriden gelip, her iksini de geçince , beni takip etmeye başladılar..
Ama en bombası , Tekşrdağ körfezi.. Sadece iki ya da üç mil içeri girince , hem çok kolayına bir rüzgar, hem de boğazın ters akıntısını yakalıyorsunuz. Burada Tayo Mar coşuyor. Geçen sene hava daha rüzgarlıydı ve 7,5 knot hız görmüştüm. Bu sene de hem keyifli bir yelken , hem de sürat ile Marmara Ereğlisine varıyorum.
Benzer bir akıntı Silivri körfezimde de var ama , Tekşrdağ gibi değil. Olsun en azından karşı akıntı ile boğuşmuyor insan. Büyğkçekmece önleride ise mükkemmel bir akıntı ile iki saat boyunca 6,5- 7 knot arasında bir seyir hızı yakaladım..
Akıntılar önemli yani.. Uzun seyirlerde ciddi avantaj sağlıyor.
Gelelim meşhur çapa yazısına..
Efendim , Ayvalığa Kamil Koç ile gittim. Gece 00.45 Aracı ile. Bayram yüzünden zaten geç kalktı. Yolda otobüs bozuldu ve yedek araç bekledik, şu bu derken hem uyuyamadım, hem de bu gecikme yüzünden, Sabah dokuz gibi avara olacağım yerde saat 13 .00 civarında avara oldum. Ayvalığın dar çıkışı filan derken, Egenin klasik öğleden sonra esintisine yakalanmış oldum. Müsellim kanalında ciddi rüzgar ve dalga ile karşılaştım. Midillinin her iki ucunda, yani Babakale ile molivos arası ve Sakız ile Polimari arasında mutlaka batılı rüzgar oluyor. Bu rüzgarı bilerek rota yapmak çok önemli. Bu rüzgar, hem keyifli bir yelken seyri imkanı veriyor , hem de tekneyi baıyor ve dalgaların etkisi azalıyor.
İlginçtir, Babakaleye yaklaştıkça da sanki civarna gibi bir rüzgar bu sefer kuzeyli olarak esiyor. Yine kıyıya iyice yaklaşırsanız, rüzgar sertliyor iyice ama dalga olmadığından çok keyifli yelken yapılıyor. Kaç esiyordu bilmiyorum ama, dalgaların üserinden uçuşan damlalar hayli ıslatmıştı beni.
Yani , Babakale'ye gelirken zaten yorgundum. Bu barınağı hiç sevmedim. Bir çevre koruma teknesina aborda oldum. Zellodan Mustafa abi ve Ahmet ile konuştuk. Bir iki saat uyuyup, gece seyri ile sabaha karşı Çanakkale boğazı girişine geleceğim.
Bir iki saat anca uyuyabildim. Gece yarısı avara oldum. Hava sakin, gündüzün soluganları var sadece. Bozcaada açıklarında hepten solugan da kalmadı. Ayna gibi suda motor seyri ile Çanakklae boğazı.
Saat 10 gibi Çanakkale ye geldim. İkmal yapıp, öğlen 12 gibi avara oldum. akşamüstü Çardak önlerine düştüm. Boğazda hava sert, yelken , motor kıyı kıyı tırmandım ama artık yorgunluk emareleri de başladı.
Çardakta bir iki saat uyabilirm hem hava iyice kalacak ay doğunca , Ay saat 19.30 gibi doğuyor. Gece seyri ile Şarköye gideceğim.
Gemilerin arasından koya dönüyorum. İyi gemi trafiği var. Koya girip, demir atacağım. Off nasıl da tatlı bir uyku basmış. Demiri atar Atmaz akşamüstü güneşinde , güverteye serilip uyuyacağım.
Demiri üç metreye attım. Nereden mi biliyorum.. He he .. İskandil yaptıydım.. Oradan biliyorum. İskandilin hikayesi ayrı.. Şimdi demiri yazıyoruz..
Çapayı attım.. Teknenin rüzgar üsütne dönmesi lazım.. Yok.. Demir tutmadı.. Şaka gibi ve mümkün değil. Sert rüzgar ile Tayo mar kayıyor koy çıkışına doğru. Demiri yeniden atmaya karar veriyorum.. Zinciri sarıyorum ırgatla, rahat rahat çekiyor. Çok sermişim zinciri diye düşünürken, bir de ne göreyim. Zincir bitti. Demri yok. !!
Demiri zincire bağlayan fırdöndülü kilit çözülmüş meğer. Demir kalmış orada.
Off.. İş çıktı yine .. Neyse , nereye attım biliyorum. Zateten üç metre. Dalıp çıkaracağım.. Tayo Mar 'ı yüzme salı var oraya bağlıyorum. Şnorkel palet, cup denize,.
Burası bir lagünün ağızı. Su temiz ama çok bulanık. Bir saat demiri arıyorum.. Yok ki yok.. Demek ki taradı bira ya da iyice yosuna gömüldü. Görünmüyor..
Çıkıyorum sudan. Hem üşüdüm ,hem iyice yoruldum. Sinirim bozuluyor. Dedim ya uzun seyirlerde insan bu tür ekipma. İle duygusal bir bağ kuruyor.
Farkediyorum ki bu admiralti , galvanizli demir benim için bir sigorta imiş. Bilinçaltımdan bu demir sayesinde zor denizlerde , kaçış limanlarında kalmamı sağlayacak yegane şey diyedüşünmüşüm her halde.
Mantıklı düşünürsek, demir yok demek, koyda kalamamak demek. Zaten yorgundum, bir de dalınca hem üşüdüm hem daha da yoruldum. Üstelik demir de gitti. Koyda kalamam. Bu yorgunlukla yola devam etmem gerek.
Nerede yedek çapa diyeceksiniz değil mi? Bekleyin biraz .. Çıkarıyorum işte..
50 feet tekne mi bu.. Dört yedek demiri olsun.
Yedek demiri çıkarıyorum. Çok büyük olmayan şemsiye bir demir bu, Halat bağlayıp, atmayı deniyorum. Tutmuyor. Aslında zincirin ucuna bağlayıp atsam tutar. Ama güvenemem Admiralti çapadan sonra.
Daha bri sinirlerim bozuluyor. Demiri kaybetmem nedense inanılmaz bir yanlızlık duygusu yaratıyor bende.
Kararsız kalıyorum.. Denizde en kötü şey kararsızlık bence. Tam o sırada Mustafa abi arıyor. Traccar dan an be an takip ettiler uyumadan hiç , Ahmet ile beraber.
Abi çok kötü bir şey oldu diyorum. Mustaf abinin sesi tedirginleşiyor biraz.
-ne oldu??
-abi demir gitti..
-neydi ki demirin??
-galvanizli admiralti..
-ulan ben de pahalı bir şey gitti zannettim.. Boş ver yenisini alırsın
-ama abii..
Konuşturmuyor Mustafa abi.. Hemen yedek demiri soruyor Ama öyle bir soruyor ki..
Sonuçta demiri kaybetmemden ve çok üzülmemden işkillenmiş belli .. Yedek demirim yokmu acaba diye düşünüyor herhalde. Ses tonu öyle..
Küçük müçük.. Bir yedek demir var. İyi ki var.. Öteki durumda Teknesinde her şeyden ikişer üçer Yedekli olan Mustafa abi için bu kabul edilemez bir hata.. Yedek demirsiz yelkenli mi olur? Bunu öyle bir yüz ifadesi ve öyle sakin bir dil ile ve şaşkınlıkla söyler ki..
Tercümesi şöyle olur. " ne bicim yelkencisin sen be kardeşim.. O kadar yola yedek demirsiz mi çıktın , bu ne tecrübesizlik " demek..
Yani iyki küçük te olsa bir demir vardı. Ama olmasaydı da farketmezdi. Yalandan nefret eden ben , Mustafa abinin gözünde bu duruma düşmektense sektirmeden yalan söylerdim her halde.
Mustafa abinin telefondaki sesi birden ciddileşiyor.
-yanlız daha önemli bir sorun var şimdi..
İşkilleniyorum yine. Mustafa abi sorun var dediyse vardır.
-hayırdır abi??
-yahu sen bir usturmaçaya hayatın anlamını yüklemiş adamsın.
-şimdi demir gitti bilmem ki kaç sayfa yazıcan.. Ben ondan korkuyorum asıl..
Sonra da gevrek gevrek gülmeye başlıyor.. O gülünce ben de gülüyorum. Bir süre sonra kapatıyoeuz telefonu.
Katıla katıla gülmeye devam ediyorum..
Hava kaldı gibi.. Vira Bismillah.. Yürü bakalım Ersin Efendi.. Bu dinlenmek reva değilmiş demekki. İstikamet Şarköy..
koydan çıkıyorum. Kalmamış.. Hava yani.. Bu sefer maise bakmadan vuruyorum karşıya,.
Boğaz çıkışı tam bir cümbüş. Bermuda şeyran üçgeninin başı burası. Şarköy, Marmara adası, Çardak çıkışı. BUrada tüm Marmara sıkışıp kalıyor boğaza girmek için. Bir de gemilerin dalgaları.
Keyfim hala kaçık. Demirin gitmesi moralimi çok bozdu. Dinlenemedim de .. Bunun farkında olarak daha da dikkarli olmam lazım şimdi.
Güneş batıyor.. Bu yorgunlukla gidilecek otuz deniz mili.. üçyüzbin mil gibi geliyor o anda..
Güneşin batması ile birlikte , doğuda bir ışık beliriyor.. Oh be ay doğmuş.. Hem de neredeyse dolunay.. Bayılırm dolunayda seyre..
Bir gün önceden kalmış yarım şişe şarap var. Akşam yemeğinden vaz geçiyorum. Koy da içecektim . Olmadı. Süper bir peynir tabağı hazırlıyorum kendime. Yanında bol ceviz.
Kadehe dolduruyorum şarabı.. Çok yorgunmuşum ne gam.. Bir yudum alıyorum hayat iksiri gibi geliyor.. Oh be .. Dünya varmış..
Çardağa doğru kadehimi kaldırıyorum.
Sıkma canını admiralti.. Sen de Tayo.. Size söz.. Gelip bulacağım seneye seni..