Tarihçesini yazabilmeyi isterdim ama çok daha geniş araştırma ister. Ama gönül rahatlığıyla formundan yola çıkarak neredeyse Homeros'un koca karınlı gemilerine kadar sürebiliriz izini. Uluburun bile aynı soyun izlerini yansıtır. Kesin olarak söyleyebileceğimiz yüzyıllardır aynı mütevazı, sade ama etkileyici formu koruyagelmiş bir iş teknesidir tırhandil.
Tabi ki varoluşun kaçınılmaz devinimi bugün gördüğümüz gibi kendi içinde evrilmiş. Ambar yaşam alanı olurken, havuzluk denen konformizm icadı başbelası tırhandilin de kıçını ele geçirmiş. Latin, randa derken tembel işi Marconi armaya hükmetmiş ama belki de en önemlisi o hantal gövdesini ittirebilmek için motor kullanılmaya başlamış. Bunların herbiri konforla birlikte geri dönüşü olmayan ya da bertaraf edilemeyen yeni sorunları da beraberinde getirmişse de, insanız işte, konfor ağır basmış.
Öncelikle küçük bir hatırlatma; ben ne tekne imalatçısıyım, ne de tarih araştırmacısı. Çok da derinlemesine diyemeyeceğim araştırma ve üç yıldır süregelen bireysel deneyimlerimle yazıyorum. Yani, ne otoriteyim ne de bilirkişi.
Daha önce de bahsettiğim gibi, beni tırhandil manyağı yapan beyaz bordası, rengarenk kuşakları ile bir Yunan tırhandiliydi. Yakın zamana kadar Yunan tırhandili ile Bodrum tırhandilini kolay kolay ayırt edemezdim sanırım. Oysa o kadar da kolaymış ki...


Bodrumlu ustalar zaten tarih boyunca alabora olmadığı söylenen bir tekneyi alıp daha da denizci hale getirmeyi başarmışlar. Daha ilk bakışta form farkı kendini belli eder; Bodrum tırhandilinde baş ve kıç daha yüksek, tekne yanal formu hilale yaklaşan bir formda ve vasatta daha alçak.


Pruvalar bile hemen farkı göz önüne koyar. Bodrumlu ustaların en önemli katkısı, lale formu da diyorlardı sanırım, teknenin dışa doğru açılan yapısı.
Tabi daha kestirme yolları da var ayırt etmenin. Yunan tırhandillerinin bir türlü gözüme hoş gelmeyen bodoslamaları:

Devam edecek...
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be... Whom the sea has taken Never shall be free."