Camariñas’da 5 gün kaldık. Bu korunaklı güzel koyda şiddetli kuzey rüzgarları geçti gitti. Bizden başka 10-15 tekne de buraya sığınmayı tercih etmişti. Kuzeyli rüzgarın son gününde birçoğu ayrıldı, biz kaldık. Dışarıda dalga boyu yüksek görünüyordu, biraz yatışsın deniz, öyle çıkalım dedik. Hava durumu güneyli rüzgarlar göstermeye başlamıştı sert kuzeylilerin ardından. Önce birkaç gün beklemeye karar verdiysek de, baktık sonları görünmüyor, artık katamaran değiliz ve rüzgara yakın seyredebiliriz, hem deniz de durgun olur, solugan olmaz, yola devam dedik. Oradaki son günümüzde Camariñas’ın marinasından yakıt ve su aldık ve ertesi gün (29 Ağustos 2022) yola çıkmak üzere tekrar eski yerimize demirledik.
Bir de başka bir problemden bahsetmek gerek. Katil balinalar, namı diğer orkalardan (aslında bunlar yunuslarla aynı familyadan ama yunus, balina dahil her şeyi yiyebiliyorlar ve kendileri başka hiçbir deniz canlısının mönüsünde değil). Bunlar İber Yarımadası kıyıları boyunca seyir yapan yelkenlilere ilk 2020’de musallat olmaya başladılar. (Daha önceki yıllarda yaptığımız İngiltere-Türkiye arası seyirlerde bu bölgede birkaç defa biz de rastlamıştık orkalara ama herkes kendi işinde gücündeydi.) Hatta 2020 yaz başında saldırıları medyada yer almıştı. Şimdi artık pek yer almıyor ama bu, saldırıların bittiği anlamına gelmiyor. Tam tersine, 2021’de de oldu, bir önceki yıla göre daha çok. Ve bu yıl ise daha da fazla. Bu elemanlar tanınıp biliniyor. Orka gözlemcilerine göre şu anda 3 ayrı grup var teknelere musallat olan. Çoğunluğu ergenler, birkaç çocuk birkaç da ebeveyn var aralarında. Yine söylenene göre bunlar orkinosları takip ediyor. Orkinoslar yaz başında Cebelitarık’tan çıkıp yaz sonuna doğru kuzeye göç ediyorlar ve orkalar da peşlerinde. Neden durup dururken yelkenlilere musallat olmaya başladıkları bilinmiyor. Kimi diyor, tekneleri düşman bellemişler, kimi de, oyun oynuyorlar ya da avlanma idmanı yapıyorlar, yelkenliler kolay hedef. Ama şu bir gerçek ki, elemanlar doğrudan dümen palalarını hedef alıyorlar. Kafalarıyla itiyorlar, koca dişleriyle ısırıyorlar ve uğraşa uğraşa parçalar koparıp dümen palasını işlevsiz hale getiriyorlar (kopardıkları parçalarla kedinin fareyle oynar gibi oynadıklarını görenler var). O da yetmiyor, karinaya kafa atıp tekneyi olduğu yerde döndürürüyorlar. Bu yıl şu ana kadar rapor edilen 60 küsur saldırı var. Birçok tekne yedeklenerek en yakın limana çekiliyor, kimi bir şekilde kendileri giderek karaya alınıyorlar. Büyük masraf çıkıyor, bütün yolculuk planları altüst oluyor. Yedeklenmek de pahalı iş. Ve geçtiğimiz Ağustos ayında bir yelkenliyi batırmayı da başardılar. Teknedeki aile can salına çıkmış, öyle kurtarıldılar. Bu olay Portekiz’in güneybatı kıyısı açığında oldu. Bu aralar en çok Galicia kıyılarında ve Biscay’da yaşanıyor saldırılar. Gerçi İspanya’nın güney Atlantik kıyısında ve İrlanda-İngiltere-Fransa Bröton üçgeninin tam ortasında neredeyse eşzamanlı saldırılar da oldu. Teknesi bizimki gibi olan bir şanssız adama, Biscay geçişi sırasında 12 saat aralıklarla üç kez saldırdılar. Görünene bakılırsa, saldıran grup sayısı 3’den fazla, birbirlerinden öğreniyorlar ve olay orkinos göç rotası zamanlamasının dışında gibi. İngiltere’den Fas'a uzanan çok geniş bir bölge söz konusu. Facebook’ta Orca Attack Reporting diye bir grup var, olaylı-olaysız seyir raporları, kurtulma yöntemleri ve bir sürü öneri gırla gidiyor. Sık sık bir saldırı rapor ediliyor. Herkes fazlasıyla tedirgin. Birkaç kurum var, istatistik tutarak bir fikir edinmeye çalışıyorlar. İspanyol hükümeti de orkaları koruma peşinde. Teknelere tamamen hareketsiz kalmalarını, bu şekilde orkaların sıkılıp uzaklaşacaklarını söylüyorlar. Ama dümen palası bu uzun süreli (1 saate kadar süren olaylar var) saldırılarda hasar görüyor en çok. Bizim en aklımıza yatan yöntem, derhal motoru çalıştırıp yelkenleri indirmek ve geri viteste gitmek. Yüzde yüz başarılı olmasa da, birçok yelkenli böyle yapıp kurtulmuş. Örneğin yukarıda bahsettiğim şanssız adam üç defasında da tornistanda giderek hasarsız atlatmış (zavallı, Biscay’ı güverteye çakılı halde geçmiş, ne zamanki A Coruña’ya yaklaşırken yunusları görmüş, ancak o zaman kabine inip kendine bir kahve yapabilmiş). Bir de filolar oluşturarak seyir yapanlar var. Genellikle İskandinavlar böyle yapıyor. Kurallı murallı, disiplinli. Ben onlara Orka Kardeşliği adını taktım. MarineTraffic’te, AIS’de filan bayağı ihtişamlı görünüyorlar. Bende de alışkanlık yaptı, her gün Facebook grubunu yoklayıp kendimi korkutuyorum düzenli şekilde 😮
Biz Biscay’ı geçerken bütün bunlar Cebelitarık filan civarında oluyor diye hiç takılmamıştık bu konulara. Kuzey Galicia’da da nasıl olsa daha burada değiller diye pek düşünmüyorduk. Şanslıymışız, karşılaşmadık. Ne zaman ki Costa da Morte’yi dönmeye başladık, gözümüzü de dört açar olduk (gerçi sisten çok da birşey görünmüyordu). Bu orka saldırılarının en sık yaşandığı iki yerden biri, Fisterra (diğeri de Cebelitarık çıkışı). İspanya’nın en batı noktası. Anlamı, Dünyanın Sonu (bu arada iki tane daha Dünyanın Sonu var, biri İngiltere’nin -Land’s End-, diğeri de Fransa’nın -Finistère- en batı noktaları). Ve Camariñas’dan çıktığımızda biz de mecbur oradan geçeceğiz.
Ria’dan çıktığımızda tahmin ettiğimiz gibi deniz dümdüz denecek kadar az dalgalıydı ve solugan yoktu. Salmayı da indirdik, çünkü İngiltere’de Plymouth-Falmouth arası 50 millik seyrimizde orsa gitmiştik ve salmadan tek bir ses bile gelmemişti, böyle bir sorun olduğunu bilmiyorduk bile (eğer ses gelmiş olsaydı büyük ihtimal Biscay geçişine başlamazdık). Salma salınmadığı, yuvasının tek yanına yaslanmış halde sabit kaldığı için ses çıkmıyor tabi ki. 3 gibi esen tatlı rüzgarda sakin sakin tramolalarımıza başladık. Güneşimiz de vardı. Sis karada ve açıktaydı. Bize özel sissiz, güneşli bir koridor açılmış gibiydi. Gözümüz denizde, tetikteyiz. Ama minik yunuslar geldi merhaba demeye sadece, orka çetesi görünürde yok. Teknenin orsa performansı hoşumuza gidiyor. Doksan derecelik açılar çizemiyoruz ama katamaranla yaptığımız zikzaklara göre (dikiş makinasının zikzak dikişine benzerdi) çok iyi. Yata yata gidiyoruz ve eğime rağmen pupa seyirden daha rahat. Dalgasız ortamda otopilot da işini güzel görüyor. Gideceğimiz mesafe 30 milden biraz fazla ve akşam olmadan varacak gibiyiz.
Yolun yarısını geçtikten sonra bir nedenle aşağıya kabine indiğimde tatsız bir sürprizle karşılaştım. O sırada sancak tarafına yatmış durumdaydık ve o taraftaki farş tahtalarının üzerine su çıkıyordu sallandıkça. Allah dedim, noluyor.. Yüzlerce mil yaptık buraya kadar, böyle birşey olmamıştı. Suyu tattım, tatlı su. Bu da birşey, batmıyoruz. Sancak tarafındaki su deposunun bağlantı yerini İngiltere’deyken yenilemiştik, orada sorun yoktu. Diğeri de kuruydu. Ama son demirleme yerimizde mutfak lavabosunun musluğunu değiştirmiştik. Sorun olsa olsa bununla ilişkili olmalıydı. Hemen depo vanalarını ve su pompasını kapatıp kova-sünger ikilisiyle su boşaltmaya giriştik (bu işe uygun Çin malı manuel plastik pompamız bozuldu ve yenisini daha bulamadık). 10 kova kadar su attık maalesef. Camariñas’da yenice doldurmuştuk depoları ne güzel. Neyse artık.. Bu arada rüzgar da iyice azalmıştı ve yolun kalanını motorla katederek (2 saatten fazla) Fisterra burnunu döndük. Aslında bu kutlamalık bir dönüm noktasıydı, Ölüm Kıyıları aşılmış, Dünyanın Sonu dönülmüştü. Orka da görmemiştik hem. Ama, işte, şimdi de bir su basması problemimiz olmıştu, nurtopu gibi. Burnun iç tarafında az kuzeyde bedava bağlanılabilen bir iskele olduğunu öğrenmiştik Navily’den (güzel uygulama, tavsiye ederim). Boş yer olduğunu görünce hemen bağlandık. Su nereden kaçmış olabilir diye araştırmaya başladık. Birkaç ihtimal düşünmüştük, onları sağlamlaştırdık ama sorunu giderdik mi, emin olamadık. Bakalım görelim deyip işimize baktık. Ertesi sabah yola devam edecektik, bir sonraki ria Muros’a.
Not: Bu vesileyle birkaç da iç mekan fotosu ekliyorum.