Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Aurantes ile eve dönüş yolunda

  • *
  • İleti: 76
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#45: 16 Ekim 2022, 12:15:10
Ahmet reis, teşekkür ederim, ne kadar doğru ve incelikli anlatmışsınız.. Yazı yazmak ve video çekmek farklı uğraşlar ve birini takip etmek diğerine engel değil elbette. 'İnsanlar okumuyor, herkes video peşinde' derken bu güzel forumu aklımdan geçirmemiştim bile. Genel olarak fark ettiğim bir durumu belirtmek istemiştim. Yorgunluk ve aceleyle düşünmeden, kaba saba bir ifade kullanmışım. Keşke fark edebilseymişim.. Neyse.. Bu vesileyle okuyanlara bir daha teşekkür edeyim  :)
Not: Tiryaki reis, ben de Yengeç'le maceraları okuyorum, birsürü ahşap tekne terimini bilmesem de  :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2304
  • Hayat suda başladı...
    • Denizci Kahvesi
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#46: 16 Ekim 2022, 13:26:07
Ya bu video mevzuunu bana da söyleyip duruyorlar. Millet adam çalıştırıp, iki çekiç sallayıp video paylaşıyor, sen tt olurdun diyorlar. Valla olurdum ama arkadaş nasıl beceriyorlar bilmiyorum, ben işe odaklanınca gözüm başka bir şey görmüyor. De ki buldum birini çeksin diye, ona da video çektirmek yerine bulmuşken zımpara falan yaptırırım muhtemelen. Yani özeti, beni aşıyor ama becerebilene helal olsun diyorum.

SM-N910C cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

  • IP logged
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be...  Whom the sea has taken Never shall be free."

  • *
  • İleti: 76
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#47: 17 Ekim 2022, 15:27:52
Viana do Castelo'dan okyanusa çıktığımızda (17 Eylül 2022) dışarıda da rüzgar olmadığını gördük. Puslu gibi, güneşli gibi bir sabahtı, kuzeyden gelen az bir solugan vardı. Hava tahmini büyük rüzgarlar göstermiyordu zaten ama şehir içi korunaklı olduğu için dışarıda biraz da olsa rüzgar vardır diye ummuştuk. Kıyının oldukça açığında 3-4 şiddetinde güzel bir kuzey rüzgarının tüm Portekiz boyunca güneye indiği, kıyıya yakın bölümde ise yer yer hafif rüzgarlı, yer yer de durgun bölgelerin yer değiştirdiği görülüyordu hava tahmininde. Yolcuyuz el mahkum, gitmemiz gerek. Artık Allah ne verdiyse deyip, motorla kıyıdan açılmaya başladık güneybatı yönünde.

İki şeye yarayacaktı kıyıdan uzaklaşmak. İlki, açıkta esen rüzgar bandını yakalamak ve kıyı yakınındaki rüzgarsız bölgelere yakalanmamaktı. Diğeri de, tüm Portekiz kıyısı boyunca serpiştirilmiş şamandıralardan kaçınmaktı. Bunlar, balıkçıların ahtapot, yengeç, ıstakoz vs yakalamak için kullandığı tuzakların yerini gösteren şamandıralar; ideal durumda, şamandıranın üstünde yarım metre kadar bir çubuk ve çubuğun tepesinde de minik üçgen bir bayrak tipinde bir işaret bulunuyor.

https://photos.app.goo.gl/4caxQm7TojAzLXwu8
(Netten ödünç aldım, bunların fotosunu çekmek hiç aklıma gelmedi 🤭)


Tabi bu çubuklu bayrakların hepsi mükemmel değil; kiminin bayrağı yok olup gitmiş, kiminin de hepten çubuğu. Bazılarının rengi turuncu, kırmızı (ve bunların solmuş tonu olan pembe) gibi canlı renkler, uzaktan kolayca seçilebiliyor ama birçoğu da mavi, siyah, beyaz (dalga tepeleri ve deniz kuşları da beyaz) gibi su yüzeyinden zor ayırt edilen renklerde. Dalga boyu yüksekken hele, bunları saptamak yoğun bir dikkat gerektiriyor. Buradaki endişe kaynağı, bunlara çarpmak değil, halatlarını pervaneye dolamak. Bir de bazılarının su üstünde yatay uzanan ek şamandıraları da oluyor ki asıl tehlikeli olanlar bunlar. Bu kıyılarda gece motor seyrini kimse aklından bile geçirmiyor. Katamaran Jaya'nın böyle bir derdi yoktu; dıştan takma motorları yukarı çekilmiş olurdu. Hiç aldırmaz, temas ettiğimizde gövdeye sürtünerek geçip giderlerken gülerdik. Şimdi iş öyle değil. Hadi gündüz gözümüzü dört açalım, şamandıraları uzaktan görüp rotada değişiklik yapalım, ama gece bu mümkün değil. (Bu arada bunlara FFF -f.cking fishing float- demeye başladık.) Bu şamandıralar kıyının epey açığında ve derin suda hemen hemen hiç bulunmuyor. Mark gece seyri yapmayı kafasına koyduğu için, kıyıdan uzaklaşmak her şekilde lehimize.

Motorla 3 saat kadar kıyıdan açıldığımızda batı-kuzeybatı yönünden bir rüzgar yakalamaya başladık hafiften. Hemen yelkenleri açıp motoru susturduk. Tatlı bir apaz seyrine başladık. Rüzgarın zamanla biraz daha artacağını umuyorduk ama bu bile iyiydi.

Hafiften iskele tarafına yatmış halde giderken aklıma geldi, gidip su kaçağı var mı diye kontrol etmek. Evet, maalesef aynen öyle oluyordu ama suyun nereden kaçmakta olduğunu görebiliyorduk nihayet. Sancaktaki deponun bağlantı noktasından sızıyordu ciddi miktarda. Bu bağlantı parçasını İngiltere'deyken yenilemiştik ama şimdi fark ediyorduk ki deponun söz konusu köşesi hafif eğimliymiş, o yüzden arada az bir açıklık kalıyormuş. ('Bağlantı parçası' deyip durduğum şey, 'skin fitting', depoya monte edilen, diğer ucuna hortum bağlanan bronz bir parça. Türkçesini bulamadım.)

Bu arada Mark'ın tekneyle ilgili en büyük şikayet konusu, alet edavatının yok denecek kadar az olması. Neyimiz varsa hepsi Türkiye'de, istiflenmiş halde dönüşümüzü bekliyor. Önceki tekneyi Türkiye'de satmıştık, bunu ise İngiltere'de tamamen boş halde aldık, tamtakır. Bir tane tabak bile yoktu. Mark da zaten hiç sevmez şunu da alalım bunu da alalım yapmayı, bir de her şeyi varken ama yanında yokken direndi. Var benim ondan, niye alayım şeklinde. Babası kendi atölyesinden destek çıktı, oradan buradan birşeyler bulundu, ben de Türkiye'den İngiltere'ye valizimde çok değerli bataryalı matkabını taşıdım ve ne zaman bir alete ihtiyacı olsa yüzünde o yürek burkan üzgün ifadeyi yaratan zavallı bir tamir seti oldu. Ama işte böyle durumlarda, eksik olan ne varsa ona ihtiyaç oluyor - mesela açıklığı 2 mm daha büyük bir İngiliz anahtarı.. Neyse.. Daha birkaç gün önce yolda yürürken bulduğu bir kauçuk parçasından bir conta kesti, bağlantı parçasının altına yerleştirdi, iki aleti bir arada kullanarak somunu sıktı ve bakalım görelim dedi. Etrafı kurulayıp toparladık, asıl görev olan seyre yoğunlaştık. Bu arada rüzgar da pupadan gelmeye başlar olmuştu. Zaten karadan neredeyse 20 mil uzaklaşmıştık, FFF'lerden hiç görmez olmuştuk ne zamandır. Yelkenleri ayıbacağı yapıp, doğru rotamıza (180°!) girdik.

Akşama kadar rüzgar biraz daha arttı, yönü de az batıladı. Geniş apaz seyrindeydik artık. 4.5-5 kn gibi bir hızla, iskele tarafında uzak Portekiz şehirlerini birer birer geçtik. Gökyüzü biraz daha berraklaşmış, günümüz daha güneşli olmuştu giderek. Batıdan gelen solugan da azalmıştı, pek yalpalamıyorduk. Hava kararmadan önce Porto hizasına geldik. Gündüz seyriyle buraya varamayız sanıyordum, sevindim. Gece rüzgar azalacaktı, burası da demirlemek için iyi bir yerdi. Ama devam etmeye karar verdik. Şu anda rüzgar iyiydi hem. Vardiyalarımızı ayarladık.

Gece 3 civarına kadar doğru rotamızda gittik güzel güzel. Uygun mesafedeki son demirleme yeri seçeneği olan Aveiro'yu da ardımızda bırakmaya başlarken rüzgar azalma belirtileri gösterir oldu. Gecenin bu vakti, med cezir durumu nedir hiçbir fikrimiz yokken (şebeke sinyali bu mesafeye yetişmiyordu) Aveiro'nun çılgın girişine kalkışılmazdı zaten. Rüzgar azaldı iyice, yönü de belirsizleşti. Yelkenleri ne şekle sokarsak sokalım çırpınmalarını engelleyemedik. Cenovayı kapattık sonunda, zaten bir işe yaramıyordu. Ana yelkenin gürültüsü daha azdı.

https://photos.app.goo.gl/iPnTqwLpiPtivycaA

Gecenin en dip karanlığını benim vardiyama denk getiriyoruz, Mark dayanamıyor. Zaten böyle rüzgarsız zamanlarda, gündüz bile olsa aşağıya dinlenmeye yollarım onu, çok söylenip sinir olur çünkü. Ben takılırım, gelen geçen var mı, rüzgar ne durumda gözlerim. Bu arada trafik sakin, ilginç şekilde çok az balıkçı teknesi var, uzaklarda bir ileri bir geri gidip duruyorlar, gemilerin yolu ise zaten daha açığımızda, uzaktan geçip gidiyorlar tek tük. Belki 1 en fazla 2 kn yapıyoruzdur. Aveiro artık pupada kalmaya başlıyor. Figueira da Foz hizasına gelmek üzereyiz, onun 30 mil kadar güneyinde ise Nazare. Şehir ışıkları tek tek seçilmiyor, komple gökyüzüne vuruyor. Çırpınan yelkenin ve ara ara inip kalkan uçakların gürültüsü hariç ortalık sessiz. Normalde hoşuma bile gider böyle durumlar ama işte.. bir de şu karalı beyazlı yunus irisi yaratıklar olmasa.. Gece seyri yapmayın diyor otoriteler, yedeklenme gerekirse iş zorlaşmasın, bir de civarımızda yüzgeçleri, kafaları filan gece göremeyiz, dümen palasına ilk darbe gelmeden önce önlem almaya başlayamayız diye. Kıyıya olabildiğince yakın seyir yapın diyorlar, olur da palayı kaybedersek başka yöntemlerle kendi başımıza bir yere varabilme ihtimalimiz olsun ya da yardım çabuk gelebilsin diye (hem de bu yaratıklar sığ suda daha az görülüyorlar gibi). Ama biz bunların tam tersini yapıyoruz. Gelgelelim Portekiz kıyılarına çok yakın - 20-30 m derinlikte - seyir yap demek, rüzgarsız zamanlarda motorla git demek. Yoksa o dalgalar paralar insanı. Mümkün mü 350 millik kıyıyı motorla aşmak! Yani yaptığımız (ya da yapmaya çalıştığımız 🤭) şey, doğru olan şey. Ama.. Aklımda böyle şeyler dolanıyor, napalım diyorum, kısmet diyorum. Şarkılar söylüyorum, aklımda güzel bir konuya odaklanıp düşüncelerimi serbest bırakıyorum. Sonra değişik bir su şıpırtısı duyuyorum, yine başa dönüyorum. O dört harfliler yine aklıma geliyor, kulağımı çekip üç kez tahtaya vurup, şeytan kulağına kurşun filan yapıyorum. Aklıma bile gelsinler istemiyorum.

Böyle böyle tanyeri ağarmaya başladı. Ve rüzgar tamamen kaldı. Artık Mark'ın saati geldi, erken sabahlar da onun zamanı. Zaten ana yelkenin gürültüsü çekilmez hale geldiği için kendiliğinden kalkıp geldi. Ana yelkeni de indirdik. Ama o azıcık soluganla da biraz yalpaya düştük. Neyse, artık uyuma sırası bende.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 24 Ekim 2022, 13:12:52 Gönderen: Hasan Toparlak »

  • *
  • İleti: 76
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#48: 18 Ekim 2022, 18:17:50
Kalktığımda (seyrin ikinci günü, 18 Eylül 2022) Mark gitarını tıngırdatıyor, hafiften şarkı söylüyordu. Yelkenler hala kapalıydı, solugan daha azdı. İskele tarafında ise manzara aynıydı. Figueira da Foz'un hizasında bile değildik, Nazare ise uzakta bir şehir.. (Bu iki yerde sadece marina var, girmeyi düşünmedik bile.) Öğleye doğru çok hafif bir rüzgar çıktı, ama güneyden! Bu da birşeydir deyip yelkenleri açtık. Hafiften sancak tarafına yatmış durumdaydık. Şeytan dürttü, gidip su kaçağını kontrol edeyim dedim. Ve su yine akıyor, aynı yerden. Mark kauçuk parçasından uydurma bir conta daha yaptı ve bu sefer deponun içine elini sokup alttan ekledi, oranın zemini pürüzsüzmüş. Bu sefer oldu herhalde dedi. O arada rüzgar yine kaldı ve tekne artık yana eğilme değil, hafiften yalpalama moduna girdi. Artık bu yüzden mi yoksa tamirat gerçekten işe yaradığı için mi, su kaçağı durdu.

Bu durum saatler sürdü; rüzgarsız bölgeye yakalandığımız ortadaydı. Ara ara diğerlerinden biraz daha yüksek bir iki ölü dalga geliyordu peşpeşe, o zaman yalpa öf dedirtiyordu ama çoğu zaman tatlı bir salınım halindeydik. Ana yelkeni indirmedik. Flap flap edip duruyordu. Artık koca okyanus durgun bir göle dönüşmüştü neredeyse. Hava da epey sıcaktı. Bir ara Mark iyice sıcaklayıp atladı suya, serinleyip çıktı. Hafif güney esintisi başladı yine. Sonra durdu. Bir sonraki esinti biraz daha batıdan üfledi. Böyle başladı durdu derken akşam üzeri oldu. İyice batı yönlü oldu bir sonraki ve hemen durmadı. Biz de rotayı güneybatıya çevirip ilerlemeye koyulduk (orsada hızımız 1 knot filan artıyor, seyir de daha rahat oluyordu, az biraz yanlış yönde gidiyor olsak da).

Böyle bir yarım saat kadar yol almıştık ki, bir nedenle ön güverteye gitmiş olan Mark'dan bir 'ah, hayııır' sesi yükseldi. Bu sefer ki, daha başka, acıtıcı bir problemdi. Şişme botun sağ tarafı tamamen inmişti. Nasıl oldu, nereden delindi diye fazla incelemeye gerek kalmadı. Alt ve üst parçaların eklenti yeri 20-30 cm kadar açılmıştı.



Yapıştırıcısı bir günlük sıcak havaya dayanamamıştı besbelli. Biraz sönük tutmuş olsaydık botu, belki bu olmayacaktı ama yazları Akdeniz'de onca seyir yaparken bile çok da dikkat etmediğimiz birşeydi bu. Adi yapıştırıcı kullanılmış besbelli. Botu ikinci el almıştık ama tanıdığımız birinden. Ve çok iyi muhafaza edilmişti kullanılmadığı uzun zaman süresince. Tamamen söndürülmüş halde, kılıfı içinde, temiz bir yerde duruyordu. Bu gerçekten kötü bir sürpriz olmuştu. Bir yerinde delik olsa, yama yapmak kolay olurdu. Ama tüpün orta yerindeki 30 santimlik bir boşluk nasıl birleştirilebilirdi ki? Botun havasını alıp iki parçayı mevcut japon yapıştırıcılarıyla bir şekilde milim milim yapıştırdı Mark. Sonra tekrar şişirip bulaşık deterjanı köpüğünden faydalanarak hava çıkan yerlerin bir daha üstünden geçti. Sonraki köpük testi daha iyi sonuç verdi ama tabi ki tam bir tamirat olamazdı bu. Hava da kararmaya başlamıştı, öf yeter artık dedi, bıraktı. Yüzümüz iyice asılmıştı.

Bu arada batı esintisiyle hafiften yatmış şekilde yol alıyorduk. Tek kötü haber yetmez, kesin su kaçağı da başlamıştır yine diye aklımdan geçirdim. İstemeye istemeye aşağıya kontrole gittim. Ve elbette o her zamanki yerlerde yine su birikmişti. Bir kötü haber daha ister misin dedim. Ne oldu diye sordu endişeyle. Su yine kaçıyor dedim. Bir of daha çekti, elimizden geleni yaptık, daha ne yapalım, hem artık bot daha büyük problem dedi, yepyeni ve daha da başka bir kötü haber almadığı için adeta rahatlamış şekilde.. (Zamanın ötesinden not: Bir sonraki durakta bir hırdavatçıdan uygun conta aldık, iki tane üstten, iki tane de alttan yerleştirip skin fitting'i olabildiğince sıktık. Daha sonraki bir yerde de bağlantı yerini silikonla sıvadık. Sorun ortadan kalkmış gibi görünüyor 😏)

Böylece açıkta ikinci gecemiz de başlamış oldu. Vardiyalarla nöbet tuttuk yine güvertede. Yine rüzgarsız bir gece ama en azından solugan yok denecek kadar az. Ama daha nemli bir gece. Yeniaya doğru küçülen hilal çok geç doğuyor. Yıldızlar yer yer bulutlarla örtülmüş. İskele tarafında yine benzer manzara. Yalnız Figueira da Foz artık pupa tarafında kalmış, Nazare daha yakın görünüyor. Bir ara belli belirsiz bir güney esintisi çıktı, karaya yönelttik rotayı. Ama hızımız en fazla 1 knot'tu. Zaten o da kaldı sonra. Güvertede nöbetteyken aklımda bir imge vardı. Breaking Bad'de Meksikalı çetenin eli kanlı birader reisleri lüks bir arabadan inip, ahlayıp inleyerek dirsekleri ve dizleri üzerinde sert toprakta sürünen bir grup insana katılıyorlardı (meğer çile çekerek mabede varıyorlarmış, bir tür ibadet).



Biz de öyle sürünüyoruz işte, gibi bir imge. Botsuz ne yapıcaz diye dertleniyorum. Ama dört harfliler de aklımın bir köşesinde beliriyor ara sıra; okyanus seyrinin bir parçası olarak görmeliyim bunu, fırtına gibi, karşılaşırsak gereken neyse yapılır, diye kendimi mantığa davet ediyorum, sanki doğal bir şeymiş gibi bu olağan dışı saldırılar. (Ama bir sonraki durağımızda öğrendim ki boşuna endişelenip durmuşum bu seyirde, çünkü biz bu kıyılarda sürünürken orkalar İspanya'nın kuzeybatı köşesinde terör estiriyorlarmış. İki gün içinde 7-8 tekneye saldırmışlar, yarısından fazlası yedeklenerek limanlara çekilmek zorunda kalmış, bir tekne mayday çağrısı yapmış, çünkü su almaya başlamış. Bir tekne videosunu çekmiş saldırının: Tek bir orka 15 dakika içinde dümen palasının işini bitiriyor ve bu orkanın vücudu yara bere içinde, ağız kısmının siyah olması gereken yeri yara bereden beyazlamış. Besbelli seri katil olduğu.)

Dinlenme sırası bana geldiğinde, Mark bayağı mızmızlandı; rüzgarsız durumlarda iyice uyku basıyor zavallıyı. Ama benim de dinlenmem gerekiyordu. Bir ara gözümü açtığımda dedi ki, yelkeni indirdim, etrafta tek bir tekne yok, çakar lambamızı bumbaya asayım, ben de yatıp uyuyayım diye düşünüyorum!! Fırladım kalktım, böyle yapacaksan gece seyri yapmayalım hiç diye söylendim. Kahve yaptım kendime, onu da yatağa yolladım. Gerçekten de başka hiçbir deniz aracı yoktu çevrede ama yine de, ne olur ne olmaz.. Biraz zombiye dönmüş şekilde tanyerini gördüm birkaç saate. Tam da o sırada karadan bir esinti başladı, istikrarlı. Uyandırdım kaptanı, rüzgar çıktığını görünce hevesle kalktı geldi. Sabahı sever de zaten.

Saat 9 gibi uyandığımda, hafiften yağmur yağıyordu. Mark kabin merdiveninde durmuş, serpinti körüğü altına sığınmıştı. Ve nihayet Nazare de pupada kalmaya başlamıştı. Yağmur pek sürmedi, bir saat sonra rüzgar da hepten dindi. Okyanus artık gümüş bir ayna oldu, dümdüz. Ama artık bu dirsekler ve dizler üstünde sürünme fazla uzamıştı, yeterince çile çekmiştik. Nazare'nin biraz güneyinde bir oyuntu var, tam bir at nalı şeklinde. Dar ağzı kuzeye bakıyor, içinde bir tatil beldesi ve bol miktarda kum var. São Martinho do Porto. 20 mil ötede. Motorla oraya doğru gidip şebeke sinyalini yakaladığımızda hava tahminine bakmaya, duruma göre içeride demirleyip dinlenmeye karar verdik.

Portekiz'in bu bölgesi, özellikle Nazare, dünyanın en büyük sörf dalgalarını alıyor. 227 km uzunluğunda, 5 km derinliğindeki bir batı-doğu doğrultulu sualtı kanyonu doğrudan kayalık bir tepeyle sonlanıyor Nazare'de ve belli koşullarda oluşan dalgaların gökdelen yüksekliğinde olduğu söyleniyor. Tam bir sörfçü cenneti.



Bu at nalı şeklindeki koyun oluşumunda dalgalar başrollerden birini oynamış besbelli. Daha önceden buraya girmiştik de beş gün çıkamamıştık dalga yüzünden. Ama bugün sörfçüler için kötü, bizim için ise iyi bir gündü buraya girmek için. Çalıştırdık motoru. Ara ara yağan hafif yağmur altında 4 saat yol aldıktan sonra yaklaştığımızda ertesi günün hava durumunun da uygun olduğunu (dışarı çıkabilmek için) görünce daracık girişten içeri girip, çoğu nedense İskandinav olan demirli teknelerin arasında kendimize bir yer bulup demirledik. İki gece ve neredeyse 3 gündüz süren dirsekler ve dizler üstünde sürünme çabamız bir sonuç vermiş, 140 mil katedebilmiştik.

  • IP logged
« Son Düzenleme: 13 Ağustos 2023, 10:26:04 Gönderen: Hasan Toparlak »

  • *
  • İleti: 76
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#49: 19 Ekim 2022, 16:51:51
At nalı biçimli koyumuz São Martinho do Porto'dan öğle vakti hafif bir rüzgar başlamasıyla demir alıp çıktık (20 Eylül 2022). Dışarıda da yavaş da olsa yelken seyri yapabileceğimiz bir rüzgar vardı kuzeybatıdan; rotamız güneybatı, hedefimiz ise 20 mil kadar ötedeki Peniche limanıydı. Yoğun olmayan bir sis vardı, deniz neredeyse düzdü. Kıyıya çok yakın mesafede, bayraklı şamandıraların arasından neredeyse slalom yaparak 5 saat sonra Peniche'in burnuna vardık. Çok geçmeden rüzgar kalınca motoru çalıştırdık ve bir saat sonra limana girdik.


Peniche burnunun feneri

Peniche, hayatın balıkçılık çevresinde döndüğü tam bir balıkçı kenti. Kuzeyde yarımada şeklindeki burnun, güneyde de devasa bir mendireğin koruma altına aldığı, içinde bir marina, bir balıkçı limanı, birkaç balıkçı barınağı ve demirlenecek bir alanın bulunduğu çok büyük bir liman.



Burası Portekiz kıyısının neredeyse tam ortasında olan konumu (ve demirlemeye izin verilen bir yer olması) nedeniyle daha önceki seyirlerimizde hep uğrağımız olmuş, bizde silinmez bir anı da bırakmıştı. Güzelim yepyeni Delta çapamızı, liman içindeki bu demir yerinde bırakmak zorunda kalmıştık. Hayalet ağlar, zincirler, demirler, bulanık su, katman katman pis çamur.. Bizim zincir de zorladığımızda çapayı kurtaramayıp zayıf bağlantı halkasından kopunca gidip marinaya bağlanmış, daha iyi olan zincire yedekteki eski CQR çapayı bağlayıp aynı yere tekrar demirlemiştik ama Delta'yı kurtarmak için dalmak, sualtında neredeyse sıfır görüşle hiçbir işe yaramamıştı. Şimdi ise bu tecrübeyle, her zamanki yerimize gidip, demiri sadece dibe bıraktık, o kadar; tornistanla gömme işlemini yapmadık, zaten  rüzgar da hemen hemen hiç olmadığı için yerimizde kalacağımızdan emindik.

Sonraki gün rüzgar sıfırdı, haliyle yol almaya filan kalkışmadık. Ertesi gün öğleden sonra kuzeyli rüzgarın başlayacağını gösteriyordu tahmin. Gece de 3-4 şiddetinde devam edecek, sonraki gün biraz daha artacak, sonraki günlerde de 6 şiddetinde filan esecekti. Bir uzun seyir bacağı daha bekliyordu bizi. Buradan çıkınca Portekiz'in güneybatı köşesini dönmeyi kafamıza koymuştuk ama şiddetli rüzgarda aşırı yalpa yapacağımızı biliyorduk. Portekiz Ticaret Rüzgarları nihayet başlamıştı ama 'alın size rüzgar' der gibiydi. Sonraki günü beklemeden rüzgar ilk başladığında çıkmaya karar verdik, güneybatı köşesini şiddeti artmadan dönebilmeyi umuyorduk.

Peniche'deki ikinci gecenin ardından, sabah (22 Eylül 2022) Mark motoru takıp, pompayı da yanına alıp erzak ihtiyacı için botla şehre gidip geldi. (O yarım yamalak tamirat botun havasını karaya çıkana kadar tutuyor, geri dönmeden önce bota yine hava basmak gerekiyor.) Öğle vakti ilk rüzgarı hissettiğimizde demir aldık (ve evet, demir geldi, gayet çamurlu halde de olsa 😊). Limandan çıkar çıkmaz yelkenleri açtık ve henüz çok hafif olan rüzgarda yavaş yavaş yol almaya başladık. Okyanus neredeyse kırışıksızdı, gökyüzü masmaviydi. Akşam olduğunda rüzgar artık istikrara kavuşmuş, pupadan 3 şiddetinde esmeye başlamıştı. 4 kn gibi bir hızla, pek fazla dalga ve solugan olmamasına rağmen yine de yalpalayarak Avrupa kıtasının en batı noktası olan Cabo da Roca'ya doğru yol almayı sürdürdük. Bu yalpaya da alışacağız, çare yok. Roca burnunu (buraya neden 'Dünyanın Sonu' dememişler acaba?), sonra da Raso burnunu geçince, tahminlerin gösterdiği rüzgar iyice oturdu. Peniche'den buraya kadar 40 küsur mil katetmiştik. Artık rotamızı biraz güneydoğu yönüne çevirebilirdik. Bundan sonrası ise, artık hep yokuş aşağı, yuvarlana yuvarlana 120 küsur mil gideceğiz İber Yarımadası'nın güneybatı köşesine kadar.



Başkent Lizbon bu bölgede kurulu, gece yarısı civarında ağzının açığından geçmeye başladığımız Tejo nehri ve halicinin biraz akış yukarısında. Ama tüm bu kıyılar yoğun yerleşimli yerler. 25 mil kadar güneydoğudaki diğer burun Espichel'e kadar yoğun bir trafik bekliyorduk, gemiler, balıkçı tekneleri, yolcu gemileri kesin girer çıkarlar diyorduk.



Ama içeriden sadece tek bir gemi çıktı, o da epey uzaktan geçip, sancak tarafında bayağı açığımızdaki trafik ayrım bölgesinde kendi yoluna katıldı. Balıkçı teknesi yine hiç yoktu. İyi bir şey tabi bu, stressiz seyir. Dört harfliler de kuzeyde nasıl olsa, buralarda yoklar, biz kendi yalpamızla başetmeye bakalım. (Ama sonradan öğrendim ki, çılgın orkaların 2-3 gün kadar önünden gitmişiz, Portekiz'in batı kıyısı boyunca geçtiğimiz her yerde! Büyük şans. Özellikle bu ikinci uzun seyir bacağının rotasında, en çok da Lizbon-Sines arasında 3 gün sonra peş peşe bir sürü tekneye musallat olmaya başladılar, yine birçoğu palasız kaldı.)

  • IP logged
« Son Düzenleme: 13 Ağustos 2023, 10:29:20 Gönderen: Hasan Toparlak »

  • *
  • İleti: 5813
    • Son Denk Kayıkçısı
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#50: 20 Ekim 2022, 17:43:26
Sayenizde şimdiye kadar hiç incelemediğim portekiz kıyılarını inceleme fırsatı buldum. Oralardan denizci yetişmeyecekte nereden yetişecek, adamlar mecburen okyanusa doğmuşlar.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 76
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#51: 20 Ekim 2022, 23:18:18
Batı'nın bilinen ilk kaşifleri Portekiz ve İspanya'dan çıkmış, onları Fransız, Hollandalı ve İngilizler izlemiş. Hep zorlu denizler. İyi inceleyip öğrenmişler, geliştirmişler. Caravel Portekizlilerin icadıymış. Ama bu kaşifler hep saray tarafından finanse edilmiş, itici güç sömürgecilik olmuş. Nahoş şeyler bir yandan da..
  • IP logged

  • *
  • İleti: 76
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#52: 21 Ekim 2022, 02:01:44
Espichel burnunu da geçtikten sonra tüm gece rüzgar tam pupadan, yelkenler ayıbacağı formatında yol aldık. Ertesi gün (23 Eylül 2022) öğleye doğru, başka birçok teknenin mola vermeyi tercih ettiği Sines limanı hizasına vardık. Artık köşeyi dönmeye 60 mil kalmıştı.



Rüzgar da bir miktar azalmıştı (ama sonra artacağından hiç şüphemiz yoktu). Rüzgar azaldığında okyanus dalgası azalmadığından ve yalpalama arttığından rotayı biraz karaya çevirdik, bir nebze rahatlayalım diye. Sonuç: eh işte.. Salmayı indirmeyi denedik ve gerçekten işe yaradığını gördük ama yok, o gümbürtüyle yaşanmaz. Yuvarlanmayı tercih ettik. Koca okyanus bomboştu, en yoğun trafik bir noktada birkaç mil uzağımızdaki bir balıkçı teknesi ve daha da uzağımızdaki bir gemiden ibaret oldu. Karayı da görmüyorduk. Akşamüstü rüzgar arttı. Dalgalarla beraber otopilot sapmaları da artmaya başlayınca cenovayı küçültüp ana yelkene camadan vurduk. Seyir biraz rahatladı. Trafik de arttı çevrede, köşeyi dönmeye koşan yelkenli tekne trafiği.

Bu yalpa şartlarında benim için en zor şeylerden biri yemek yapmak; neyse, güç bela başarıp (soğanlı, domatesli, biberli bulgur pilavı, üstüne sarımsaklı yoğurt) gün batımında yedik. Mark açık denizde gün batımını romantik bulanlarla dalga geçer, 'gündüz bitip gece başlıyor, bunun neresi güzel?' der. Ben de kasvetli bulurum gün batımını, takip eden alacakaranlık kısmını hele, hiç sevmem. Gecenin karanlığını tercih ederim. Gece seyri biraz alışma meselesi. İkinci gece daha, sonraki geceler iyice alışmış oluyor insan. İlk gece güverte nöbetimde kendimi işe yaramaz hissederim, her şeyden tırsar, ikide bir Mark'ın uykusunu bölerim, 'şu gemiye baksana bir, endişelenecek bir durum var mı' ya da 'rüzgar çok arttı, otopilot vahşi sapmalarına başladı, yelkeni küçültelim' ya da 'cenova bir işe yaramıyor, kapatalım' diye. Keşke iyi ve cesur bir denizci olsaydım diye hayıflanırım. İkinci gece en azından trafik nedeniyle Mark'ı rahatsız etmemeye özen gösterebilecek kadar alışmış olurum. Ama yelken trimi konusunda beceriksizim hâlâ. Hele bu teknede, seyirdeyken ön güverteye gidemiyorum bile, korkuyorum denize düşerim diye. Durum böyle maalesef 😔

Gece 10 buçuk gibi İber yarımadasının güneybatı köşesi olan Cabo de São Vicente'ye 10 mil civarında bir mesafe kalmıştı. Heyecanlıydık. Burası önemli bir dönüm noktası, çünkü köşeyi döndüğünde bir sürü güzel şey olur. Bizim bu gece en bir dört gözle beklediğimiz ise, Atlantik'in dalgalarından kurtulmak. Köşeyi dönerken rüzgarın iyice coşacağını bildiğimizden ana yelkene bir camadan daha vurduk, cenovayı iyice küçülttük. Hızımız yaklaşık 5 kn. Ama pek de hoş olmayan bir durum var: İskele pupa tarafından, AIS'den 18 metre boyunda olduğunu gördüğümüz bir yelkenli dosdoğru üstümüze geliyor, hızı 8-9 kn. Arkamızdan yetişiyor. Arkamızdan geçeceğini umuyorduk ama hayır, resmen çatışma rotasındayız. Bir mil kadar kalana kadar bekledik, durum aynı. Güçlü projektör lambamızı yakıp işaret verdik, belki görmüyorlardır diye kendimizi gösterdik. O da direk ortasındaki güçlü fenerini yakarak cevap verdi. Resmen çekil yolumdan, yol benim diyor. Mark, yarış koşullarında o bizim iskele tarafımızı gördüğü için yol hakkının onda olduğunu söyledi. Ama yarış falan yapmıyoruz ki, o bizim arkamızdan yetişiyor, rotası sancak tarafımız, geniş apaz seyrinde ve rotasını birkaç derece değiştirerek yelken trimini hemen hiç bozmadan arkamızdan geçebilecek. Biz olsak öyle yapardık yani; azıcık nezaket yahu! Bizim yelkenler ise ayıbacağı, ona yol verebilmek için yelkenlerde epey bir değişiklik yapmamız gerekiyor. Tamam, burnu dönmek için kavança vs zaten yapacaktık ama henüz değil. Bu 18 metrelik dev yelkenlinin adı LST Freedom. AIS'de bayrağının ne olduğu görünmüyordu. İlk kısaltmanın Lisbon Sailing Training olabileceğine hükmedip, eğitim görenler kaptan ne dediyse onu yapıyordur herhalde diye akıl yürütüp, kaptana saydıra saydıra yelkenleri yeni düzene soktuk ve majestelerine yol verdik. Rotası da burnu dönme rotası değildi; Kanaryalar'a filan gidiyorlardır sanmıştık. Ne var ki majesteleri bizi geçtikten bir-iki mil sonra (belli ki waypoint'ine varmıştı) kavança yapıp burnu dönme rotasına girdi. Yuh, yazıklar olsun sizin insanlığınıza diye söylendim epey. Balıkçı teknesi bile yapmaz bunu ki yol hakkı her zaman onlarda. Neyse, zaten o hızla çok geçmeden köşeyi dönüp görüş alanımızdan çıktılar. (Sonradan nette buldum bu tekneyi. Alman'mış! Eğitim teknesi filan değilmiş. Alman işte, iyi tanırım, kural bu, uymak zorundasın der çoğu.. Neyse..) Biz de, gece yarısına doğru waypoint'imizin biraz açığına yaklaşıp São Vicente burnunu dönmeye başladık.

Bu yol hakkı saçmalaması, Mark'ın dinlenme saatlerine mal olmuştu. Öyle ayarlamıştık; waypoint'imize birkaç mil kala haber verecektim, o da kalkıp dümene geçecekti. Zavallım hiç dinlenemeden otopilotu azad edip dümeni aldı ve mükemmel şekilde burnu döndü. Burası büyük bir köşe ve üç burundan oluşuyor. İlkini dönünce 1/3 mil sonra ikincisi, onu da geçince yine aynı mesafede üçüncüsü var. Bunları geçince yine aynı rotada 3 mil gittikten sonra son burna ulaşılıyor ve İber yarımadasının saçağı altına, bu son burnu döndükten sonra girilmiş olunuyor. Tabi bu arada sağlam sağanaklar yeniliyor. Kaptana müteşekkirim, her şeyi güzel hallediyor. Ben de bu arada aşağıda bilgisayar ekranından bu çoklu burunlar arasındaki rota, fener vs bilgilerini iletiyorum yukarıya.



Son burun olan Sagres'i dönünce geniş bir koy var, demirlenebilen, çok faydalı bir koy. Orada durup dinlenmeyi düşünmüştük ama içeride onlarca tekne vardı ve gecenin köründe, bu rüzgar sağanağı altında bu işe girişmeyi hiç canımız istemedi ikimizin de. Kuzeydoğu yönünde 15-20 mil sonra güzel, sakin yerler vardı, o yerlerden birine gitmeyi tercih ettik. Dalga yüksekliği ciddi ölçüde azalmıştı ama burna hala yakın konumda olduğumuz için sağanaklar şiddetliydi ve bir miktar deniz kaldırıyordu. Gece saat 2'ye yaklaşıyordu. Kuzeydoğu yönünde hızlı bir orsa seyriyle 5-6 mil kadar ilerledikten sonra dalgalar iyice küçüldü, çok geçmeden deniz giderek düzleşti. Rüzgar da azalmaya başladı. Mark yorgunluğa teslim olmak üzereydi, motoru çalıştırıp Alvor'a gidelim dedi. Ama benim daha iyi bir fikrim vardı: 10 mil ötedeki, girişi de içerisi de kum setleriyle çetrefilli olan Alvor yerine, 18 mil ötedeki girişi rahat Portimão'ya gitmek, böylece gece motor seyrine hiç girişmeyip geceyi denizde geçirmek, zaten 3-4 saat sonra gelecek gün ışığıyla rahat rahat limana girip demirlemek ve bu sırada ben güvertede takılırken Mark'ın rahat rahat uyuması. Fikri beğendi, hemen yatağa yollandı. Ben de kahve(ler) eşliğinde, bir miktar zombiye dönüşmüş olmakla birlikte, dümdüz denizde yavaş yavaş süzülmenin keyfini çıkardım. (En azından bu işe yarıyorum ☺️) São Vicente burnu öncesinde onca sallan yuvarlan (rock'n roll) yaşadıktan sonra, şimdiki durum sanki demirliymişiz gibi rahattı.



Çevrede tek bir allahın kulu yoktu, sanki bütün dünya uykuda, bir tek ben uyanıktım. Karadan gelen hafif esinti mis gibi, taptaze kokuyordu. Alvor'un bulunduğu köşe hariç (çünkü orası doğal sit alanı) tüm kıyı ışıklar içindeydi. Severim bu denizi. São Vicente burnunu dönünce Atlantik'in etkisi azalmaya başlar; doğuya, Cebelitarık'a doğru ilerledikçe Akdeniz'in etkisi artar. Melez bir deniz burası, hem Atlantik hem Akdeniz, ne Atlantik ne Akdeniz.. Biz de Atlanterranean deriz buraya kendi aramızda. Sık aralıklarla bir sürü güzel yer vardır demirlenebilecek. Korunaklı demir yerleri, muhteşem plajlar (ve deniz kabukları 😍), güzel (gerçi fazla turistik ve bazıları fazlaca yapılaşmış) şehirler ve kasabalar ve seyrin çoğu zaman zevkli olduğu sular. Bu kıyının batı yarısında Portekiz, doğu yarısında İspanya yer alır. İkisinin sınırını yine bir nehir çizer, hem de en az 20 küsur mil boyunca seyre uygun bir nehir - Guadiana nehri, teknesinde yaşayanların cenneti. 2017-18 kışında tam 6 ay gezindik buralarda, serseri mayın gibi bir sağa bir sola. Girmedik koy, nehir, lagün, ayak basmadık plaj, kasaba bırakmadık. (Ama bu kez hemen hepsini es geçeceğiz. Gezelim görelim modunda değiliz, bir misyonumuz var, kendi teknemizi transfer ediyoruz.)


Aklım bunlarla doluyken, tanyeri çarçabuk ağardı, şafak söktü. Güneş doğarken kaptanı uyandırdım. Portimão'ya 3-4 mil kalmıştı. Motoru çalıştırdık, bir saate varmadan limana girip demir yerindeki tekne kalabalığı arasında bir yer bulup demirledik. Peniche'den buraya 180 mil katetmiş, biz önde, şiddetli kuzey rüzgarı peşimizde, koşa koşa kaçarken, buraya varma hayalimize beklediğimizden daha önce kavuşmuştuk. Asıl şimdi kendimizi bir yere varmış gibi hissediyorduk.





  • IP logged
« Son Düzenleme: 13 Ağustos 2023, 10:36:29 Gönderen: Hasan Toparlak »

  • *
  • İleti: 938
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#53: 21 Ekim 2022, 13:00:52
Keyifle takip ediyorum, elinize sağlık...  :)xx
  • IP logged
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier

  • *
  • İleti: 76
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#54: 21 Ekim 2022, 13:23:10
Teşekkür ederim. Sizi burada görmek ne güzel!  :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 52
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#55: 22 Ekim 2022, 19:10:07
soluksuz okunan son yılların en güzel seyir yazısı, kaleminize sağlık, teşekkür ederiz bizlerle paylaştığınız için..
  • IP logged

  • *
  • İleti: 76
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#56: 23 Ekim 2022, 00:51:32
Paylaşmaktan keyif alıyorum ve okuduğunuz için asıl ben teşekkür ediyorum  :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 76
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#57: 23 Ekim 2022, 01:07:22
Portimão'da bir gün bir gece dinlendik (daha doğrusu uyuduk). Portekiz'in batı kıyısı boyunca şiddetini giderek artırmaya başlayan rüzgar iki-üç gün sonra köşeyi dönerek buralara da gelecekti, hava tahmini öyle gösteriyordu. Bu aradaki günlerin en iyisi işte bugündü; biraz batı rüzgarı vardı, diğerleri durgundu. Hadi dedik, hadi, Culatra'ya gidelim (35 mil kadar doğuda), rüzgarsız günleri orada geçirelim, hem yol almış oluruz hem de orası daha güzel. Sabah hafif bir esinti vardı ve ilerleyen saatlerde rüzgar artacaktı; demir alıp limandan çıktık (25 Eylül 2022).

Yarım saat kadar motorla limandan uzaklaştıktan sonra, tam pupadan gelen bu hafif esintiyle 'ancak balonla yol alınır' dedi Mark. Sever balonu kendisi ve şimdiye kadar açma fırsatı hiç çıkmamıştı; içeriden getirip çekti balonu. Güneşli, sıcak bir gündü, deniz tam da beklediğimiz gibi dümdüzdü. Bu bölge kıyılarının alameti farikası kızıl renkli yarların az açığından tatlı tatlı süzülmeye başladık.






Ama kaptanın balon keyfi ancak yarım saat sürebildi. Az ilerideki burnu geçerken rüzgar yön değiştirip karadan (kuzeyden) sağanakla gelmeye başlayınca mecbur balonu toparlayıp ana yelkenle cenovayı açtık. Doğuya doğru güzel güzel yol almaya başladık. Öğleden sonra olduğunda rüzgar iyice artmıştı ve yönü giderek batıya dönüyordu. Dalgalar da irileşti. Culatra'ya yaklaşırken tam batılı olup, hızı daha da arttı; dalgalar iyice büyüyünce otopilot yan çizmeye başladı. Culatra girişine 10 mil kadar kalmıştı. Mark da bir an önce varalım isteğiyle camadan vurmak yerine dümeni eline aldı. 6 kn hızla çok geçmeden lagün girişine vardık (saat 5 buçuk gibi). Buranın girişi sığlıklar yönünden rahat ve kanal şamandıralarla belirgin şekilde işaretli ama med cezir etkisi büyük. Biz de mecburen yanlış saatte gelebilmiştik (bugün doğru saat öğle vakti ve gecenin karanlığıydı). Üstelik yeniay zamanı olduğu için akıntı hızı daha büyüktü. Mendireğin dışında çok da korunaklı olmayan bir yerde demirleyip geceyarısını bekleme fikrini çabucak kafasından çıkardı kaptan, 'gireriz, daha önce de yaptık' dedi. Güçlü rüzgarın yer yer beyaz köpüklü sert çırpıntılar yarattığı kanalda akıntıyı, ana yelken ve en yüksek devirde çalışan motorla yenebildik. (1 mil uzunluğundaki kanalı yer yer 1, yer yer de 2-3 kn ile yarım saatte geçtik.)

Bizim Culatra dediğimiz yerin adı aslında Ria Formosa. Çok büyük bir lagün. Okyanus kıyısını üç büyük kum adası oluşturuyor (Culatra adalardan biri, bu adanın iç tarafında demirleniyor en çok). Bu adaların arasındaki kanallardan med cezir yoluyla girip çıkan okyanus, adaların gerisinde kanallar, kum adacıkları ve sazlıklardan devasa bir ekosistem oluşturmuş. Med cezir durumuna göre her saat biçim değiştiren büyülü bir yer. Lagünün kara tarafında Faro ve Olhão şehirleri kurulu. Büyük kum adalarının kiminde balıkçı köyleri, kiminde zenginlerin yazlıkları var yer yer. Çok turistik bir bölge ama doğallığı büyük ölçüde korunabilmiş. Her yer göz alabildiğine kum.



Giriş kanalından içeri girdikten sonra, Culatra adasının kanalından yarım saatlik motor seyriyle demirleme yerine vardık (med cezir etkisi, giriş kanalını geçtikten sonra zorlayıcı olmuyor). 5 yıl önce buralarda takılırken sık karşılaşıp arkadaş olduğumuz Alcatraz'ı demirlemiş halde gördüğümüzde çok sevindik. Gidip yanına demirledik. Onlar bizi tekneden tanıyamayacaklardı, ertesi gün sürpriz yapalım dedik.


(Alcatraz)

Ertesi gün lagün içindeki kanallardan Olhão şehrine gitmeye karar verdik. Erzak vs bir sürü ihtiyaç vardı. Demir alıp yanımızdaki Alcatraz'ın çevresinde dönerken, Hollandalı dostlarımıza seslendik. Bizi görmek onlara da sürpriz oldu. Sonra görüşmek üzere sözleşip demir yerinden ayrıldık. Med cezir lehimizeydi, hızımıza 1 knot daha ekliyordu. Kum sığlıkları ve adalarının arasından, kırmızı-yeşil şamandıralarla işaretlenmiş kanalı izleyerek 1 saate varmadan Olhão'ya ulaştık. Kapalı çarşının karşısına, tarihi tekne Bom Sucesso'nun replikasının yakınına demirleyip (rüzgar olmadığı için dert etmedik, yoksa demirlenecek yer değil) ihtiyaçları gidermek için şehre gittik.


(Bom Sucesso'nun solunda bir yere demirledik. Bu foto 5 yıl öncesinden.)

İşimiz bittiğinde med cezir yüksek seviyesine ulaşmış, akıntı işimize yarayacak şekilde tersine dönmüştü. Demir alırken, botunu kıyıya bağlamış olan bir adam da kürekle henüz yola çıkmaktaydı. 'Kesin Culatra'ya gidiyordur, teklif edelim, isterse bizle gelsin' dedi Mark. Adama seslendik, memnuniyetle kabul etti. Botunu kıça bağladık, dönüş yoluna çıktık. Danimarkalı Johnny, yaşlı deniz kuşu. 3 yıl boyunca Baltık'ta gezinmiş, şimdi de buralarda takılıyor. Guadiana nehrine gidecekmiş buradan, herkes gibi. 'Youtube kanalım var' dedi (daha sonra bir baktık çektiklerine, gördüğüm en sıkıcı videolardı 🤭 yalnızca 4 kişi izlemiş yazık, bizle bir 5 olmuştur herhalde). Yerimize varıp, Alcatraz'ın yanına demirledik yine.


(Böyle foto eklemek âdettendir.)

Ertesi sabah, su alçak seviyesindeyken Mark Culatra adasının iç kıyısındaki tekne enkazına bakmaya gitti erkenden. Çok geçmeden döndü, 'İstifçi'nin teknesiymiş' dedi. Merak ederdik ara sıra, acaba hâlâ orada mıdır diye. 5 yıl önce buradayken tanımıştık İstifçi'yi, yaşlı, meczup bir İngiliz adam. Boşuna bu adı takmamıştık. Dalgaların getirdiği şeyleri, çöp kutularından çıkardığı şeyleri filan toplardı. Ama başlıca zaafı, usturmaça ve balıkçı şamandıralarıydı besbelli. Hatta bir konuştuğumuzda, plajda çok büyük bir şamandıra bulduğunu, teknesinde tek sığdırabildiği yerin havuzluk olduğunu söylemiş, kabine girip çıkarken filan çok zorlandığından yakınmıştı!





(O yıl çektiğim fotolar.)

Birkaç saat sonra teknemize gelen Alcatrazlı dostlarımızdan teknesinin neden enkaz haline geldiğini öğrendik. Buralarda, yıllarca hiç yerinden kımıldamayan başka tekneler de var. Culatra adasının tekne girişinin yasak olduğu iç lagününe yakın noktalarda sığ yerlere demirleyip, su çekildiğinde kumda oturuyorlar, su geri geldiğinde yüzer haldeler. (Daha önce buraya geldiğimiz zamanlarda biz de biraz zaman geçirmiştik böyle, severdik, yararlıydı da, tamirat filan yapabilirdik.) Birkaç yıl önce Portekizli yetkililer gelip, böyle "beaching" müdavimlerine 'hadi artık, siz bi gidin, denizatları rahatsız oluyor sizden' demişler. Bizim İstifçi de teknesini oraya (şimdi enkazın bulunduğu yere) getirmiş, sonra da orada bırakıp ülkesine dönmüş. Tekne de zamanla enkaza dönmüş. Bu ve başka haberleri de paylaştıktan sonra, bizi de teknelerinde kahveye davet edip gitti arkadaşlarımız.

Bir-iki saat sonra hava tahminine baktığımızda, bizim sert batı rüzgarlarının beklenenden daha aceleci davrandığını ve daha önceden buralarda olacağını gördük. Hem lagünden çıkmayı yüksek su seviyesine denk getirmek gerekiyor, sabah 5 yani, daha doğrusu gece. Ya da şu an. Ve rüzgar başlamıştı bile. Bir önemli şey daha vardı ki, bu batılı rüzgar bu gece dahil üç gün daha buradaydı ve hemen peşinden sert doğulu rüzgarlar çıkıyordu Cebelitarık boğazından. Boğazı geçebilmemiz için ya batılı rüzgar ya da sıfır hava lazımdı. Aslında Portimão'dan beri 'hadi kalk gidelim' modunda olmamızın başlıca nedeni buydu: Bu batılı rüzgarı yakalamak, daha doğrusu en sert halini almadan önünden gitmek, boğazı rahat geçebilmek. Dolayısıyla yola çıkmak için en uygun zaman, hemen şimdiydi. Seyre başlamak için tuhaf bir zaman öğleden sonrası ama zaten gideceğimiz yer Atlanterranean'ın doğu kıyısı, Cadiz tarafı ve gideceğimiz mesafe 75 mil civarı. Zaten gece seyri yapacağız, o gece bu gece olsun, hem zaman kazanmış oluruz dedik. Bir saat sonra su yüksek seviyesine ulaştığında motoru çalıştırıp demir aldık (27 Eylül 2022). Alcatrazlı dostlarımız karaya çıkmışlardı, hoşçakal diyemeden ayrılmış olduk; ertesi gün ayrılacağımızı söylemiştik oysa..

Culatra lagününün çıkışına varmaya az kala yelkenleri açtık (ana yelken camadanlı, cenova küçük; acelemiz yok, rahat olalım istiyoruz). Çıkışımız kolay ve dışarı yönlü akıntının da katkısıyla hızlı oldu. Açık denize çıktığımızda doğu-güneydoğu rotamıza girdik.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 06 Kasım 2022, 22:13:14 Gönderen: Hasan Toparlak »

  • *
  • İleti: 5813
    • Son Denk Kayıkçısı
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#58: 25 Ekim 2022, 15:03:19
Nur Kaptan Merak ettiğim bir şey var, bu lagünlerde su tuzluluk oranı nasıl, deniz balıkları içerilere girebiliyormu? Gördüğüm nehir bağlantıları çok içerilere kadar seyre izin veriyor çünkü, dolayısı ile okyanus suyu da çok içerilere kadar çalışıyordur diye tahmin ediyorum.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 76
Aurantes ile eve dönüş yolunda
#59: 25 Ekim 2022, 18:51:09
Nehirlerde, örneğin 20 milden fazla yukarıya çıkılabilen Guadiana'da, o denli akış yukarıda su neredeyse tatlı su. Deniz suyu akıntı yönünü değiştiriyor ama tuzlu su yukarıya kadar ulaşamıyor. Guadiana büyük bir nehir, belki bu yüzdendir. Ama Culatra diye andığım Ria Formosa ile okyanus arasında sadece kum adaları var. İçeriye girip çıkan su sadece okyanus suyu. Ve okyanus buraya yedi ayrı kanaldan giriyor. Lagüne giren nehir suyu okyanus suyunun yanında hiçbir şey. Suyun tuzluluk oranı okyanusta neyse o. Lagünde balık gördüğümü pek hatırlamıyorum. Zaten su berrak değil, temiz ama herhalde med cezir yüzünden berraklaşacak vakti yok diye düşünüyorum. Bir de okyanus daha çok mikroorganizma vs barındırıyor. Balık da vardır muhtemelen ama lagünde ağla ya da oltayla balık tutan kimse yok. Yalnız çok büyük bir deniz kabuklusu endüstrisi var (başta midye türleri, sonra yengeç, ıstakoz vs). Balıkçı dediğim herkes midye yetiştiriyor, topluyor. Ada köylerinin başlıca geçim kaynağı midye. Ada köylüleri ayakta yere eğilerek midye topluyor ve ilerleyen yaşlarda (herhalde bel fıtığı yüzünden) çok kişi bastonlarla yürüyor. Çok gördük. Portekiz'in Minho nehrinde de balıkçı tekneleri nehirde değil okyanusta avlanıyorlar. Nehirde midye toplayanlar da, oltayla balık tutan da var. Belki her bir nehrin kendine özgü bir durumu vardır, içeriye balık girişi yönünden. Ama balıkların güvenle üreyebilecekleri yerler bir yandan da. Biz balık tutmada gerçekten çok kötü olduğumuz için tecrübeyle cevap veremiyorum, kusura bakmayın 🙂 En iyisi deneyerek görmek belki de 🙂
  • IP logged

 
Yukarı git