Aurantes Ile eve dönüş serüveninin yeni (ve umuyoruz ki son) sezonuna başlıyoruz (aslında başladık bile ☺️).
Sardunya'nın güneybatı köşesindeki San Pietro adasının güzel kenti Carloforte'ye yine uzuuun ve yorucu bir 6 bacaklı yolculuğun ardından ulaştığımızda (7 Mayıs 2023) tekneyi nasıl bıraktıysak aynen o halde bulunca, bitkinliğimiz ve uykusuzluğumuz birden buharlaştı ve hemen işe koyulduk.
(Aurantes'i böyle bırakmıştık, aynen öyle bulduk; ama pırıl pırıl güneşli bir günde..)
Güvertede ne varsa aşağıya yığmıştık ayrılırken; onlar çıkmadan kendimize yer bulamazdık zaten! Ama bir anda beliriveren enerjimiz kendimizi bile şaşırttı. Duralım artık diyor, şunu da yapıverelim diye devam ediyorduk. Neredeyse her şey yerli yerine konmuştu günün sonunda. İkinci gün de yelkenleri takınca geriye sadece detay işler ve bakım-onarım kalmış oldu ve marinada 10 günümüz daha vardı, sözleşmenin biteceği tarihe kadar.
Motorun tatlı su soğutma sisteminde su devridaimi gerçekleşmiyordu ve motoru mecbur kalmadıkça kullanmıyorduk. Türkiye'de tanıştığımız bir motor ustası sorunu anlattığımızda sistemin hava yapmış olabileceğini söylemişti. Onun dediği gibi sistemdeki tüm suyu boşaltıp, musluğa takılı hortumu sisteme bağladık ve suyun rengi berraklaşana kadar suyu yeniledik. Motoru çalıştırdığımızda tatlı su pompası çalışıyordu tam verimli olmamakla birlikte ama demek ki sorun gerçekten birtakım hava kabarcıklarıydı. Mark biraz daha uğraştıktan sonra eğilip ağzını tatlı su girişine dayadı ve var gücüyle üfledi. Suyu yeniden doldurup motoru çalıştırdığımızda pompanın mükemmel çalıştığını gördük. Birinci sorun giderilmiş oldu 😊 İkinci sorun, motor çalışırken akünün şarj olmamasıydı. Marinadaki komşumuz dedi ki, güneş panelleriyle bağlantıyı kesin, motoru çalıştırın ve sorun gerçekten nerede tespit edin: akü mü, alternatör mü, bağlantı mı. Öyle yapınca bir baktık, akü mükemmel şarj oluyor. Hmm. Demek güneş paneli bağlantısıyla ilgili bir sorun. İki akünün birini sadece motora ayırıp, panelleri diğer aküye bağladık. Aküler de birbirine bağlı ve kontrol düğmesiyle akü seçimi yapabiliyoruz. Sorun şimdilik çözülmüş gibi görünüyor.
Marinadaki süremiz dolunca ayrılıp karşı ada Sant'Antiocco'daki bir demir yerine geçtik, güzel kasaba Calasetta'nın (Carloforte daha güzel ama) sığ lagün girişine.
Süper korunaklı bir yer değildi burası ama solugan almıyordu. Kuzeyli rüzgârı tekne baştan karşılıyor ve biraz baş-kıç yapıyordu, ama bu sığ sularda dalgalar asla büyümediği için gayet rahattık. Marinadaki son iki gün hava kötüydü, bundan iki gün sonra da tam istediğimiz gibi bir rüzgâr görünüyordu ama o gün geldiğinde bizim iyi rüzgar kaybolmuştu, üstelik hiç rüzgar yoktu. El mahkum, bekleyeceğiz. Buradan Tunus'un Kelibia limanına gitmekti niyetimiz ve bunun için daha marinada kaldığımız günlerde Schengen vizesine çıkış damgasını aldırtmıştı sevgili Andrea, Marinatour Carloforte'nin biriciği. Çünkü arkadaşı olan pasaport polisi başka bir yere gidecekti ve erken olsundu, böyle daha iyiydi. Bizim içinse, istesek bulamayacağımız nimet! Schengen günü tasarrufu 😊 Rüzgarsız günlerde değişiklik olsun diye demir yeri değiştirirken, yani demir alıp atarken Mark belini incitti bir de üstüne üstlük, ciddi şekilde hem de.. Bir hafta kadar yatıp ıstırap çekti zavallı. Bir miktar rüzgarı da böyle kaçırdık. Sonra tekrar rüzgarsız ya da ters rüzgarlı günler geldi. Ne yapalım dedik, dert etmedik, hiç de gün kaybediyor gibi hissetmedik ☺️ Calasetta'nın çevresi yemyeşil, güzel lagününde günler birbirini kovaladı. (Yalnız çok iyi demir tutmuyor burası, dip otla kaplı; biz iki kere demir taradık, başka birkaç tekne de.)
https://photos.app.goo.gl/mN6bcmbRXCsFiMdb9(Calasetta'nın daracık sokaklarının birinden limana bakış; ötede görünen kıyılar ise Sardunya'nın)
(Karşıda San Pietro adası ve güzel şehri Carloforte)
Nihayet bizim rüzgar ufukta belirdi. Yola çıkmadan iki gün önce marinaya iki saat bağlanıp, su, içme suyu, erzak gibi ihtiyaçlarımızı giderdik (sağolsun Andrea, hem korunaklı hem de insani bir marina burası). Denize açılmanın vakti gelmişti artık, tekneye geri döndüğümüzden bir ay sonra!
O gün (10 Haziran 2023) rüzgâr öğle vakti başlayacaktı yavaştan ama biz sabah 8 gibi, çok hafif bir rüzgâr belirince demir alıp çıktık demir yerinden (Mark bekleyemedi 🤭). Calasetta'nın burnunu döndükten sonra rüzgar iyice azaldı ve kayboldu. Suda pek bir kıpırtı yoktu; böyle salına salına bekledik birkaç saat iki ada arasında. Güneyden solugan gelmeye başladı çok geçmeden; yalpaya düşünce, tam karşımızdaki plajın açığında demirlemeye karar verdik. Uzakta rüzgarın başladığını görebiliyorduk. Demirleyeli yarım saat olmamıştı ki rüzgar ulaştı bulunduğumuz yere. Tekrar demir alıp çıktık yola. (Hem asıl demir yerimizden ayrılmak hem de bu son yere demirlemek için fazla erken davranmıştık; neyse ki Mark'ın beli çok daha iyi.) Saat gerçekten de öğlen 12'ye geliyordu. Batıdan gelen rüzgar iki adanın arasına güneybatıdan giriyordu. Birkaç tramolayla Sant'Antiocco adasının batı burnunu geçip, güney burnuna doğru ilerlemeye koyulduk. Çok geçmeden kocaman iki yunus katıldı rotamıza. Çevremizde dolanıyorlar, bazen altımızdan geçiyorlar, ama en çok birbirleriyle ilgileniyorlardı. Biri kuyruğunu peşpeşe suya çarpıyor, diğeri hemen ona doğru gidiyordu. Flörtleşiyorlardı sanki 💙
Sant'Antiocco adasının güney burnunu geçip asıl rotamıza girme vakti geldiğinde, Tunus'un Kelibia limanına gitme kararımızı bir kez daha sorguladık. Diğer alternatif Sicilya'nın batı kıyısındaki Trapani'ydi.
vIo-z0=w2400
Trapani, Navily'den öğrendiğimiz üzere, demirlenebilecek bir yerdi ve bulunduğumuz yerden Kelibia da Trapani de aşağı yukarı aynı mesafedeydi. Trapani rotasında gemi yollarının dışında, sakin bir seyir yapabilirdik. Ama hava raporu yer yer rüzgarsız bölgeler gösteriyordu; Kelibia rotasında ise rüzgâr kesintisiz devam ediyordu. Sicilya hiç severek gittiğimiz bir yer olmadı; 2015 yazında batıya giderken bir demir yerinde botumuzu çalmışlar, bizi çok zor durumda bırakmışlardı. Ayrıca, güney kıyısı boyunca demirleyecek yer hiç yoktu. Kuzey kıyısında da öyle; rüzgârsız zamanlar da çokça oluyor gibiydi. Hazır Schengen çıkışımızı almışken, bir de giriş yapmakla mı uğraşacaktık ya da koy denemeyecek girintilerde kaçak göçek rüzgâr mı bekleyecektik? Kelibia rotası gemi rotalarıyla kesişecekti ama çok dar bir alanda değil. Daha önce de bu rotayı yapmıştık, özellikle stresli bir seyir olduğunu hatırlamıyorum. Bu alternatifle ilgili başlıca kaygımız, Kelibia limanında kalmamıza izin verilip verilmeyeceğiydi. Navily'de bir sene öncesinde yazılmış iki yorumda, limandan kovuldukları söylenmişti. Burası çok işlek bir balıkçı limanı; daha önce iki kez kalmıştık. Taş iskelelerin birinde ziyaretçi teknelere çok az bir yer ayrılmıştı; tekneler birbirinin üstüne bağlanırdı. Son gelişimizde, birbirine aborde olmuş 7-8 teknelik dizinin 3. teknesiydik!
(2018 yazında Kelibia limanındaki yerimiz; ortadaki bodur direkli katamaran Jaya. Bu diziye sonradan eklenenler, fotodan önce ayrılanlar da olmuştu. En sonda bağlı olan Fransız adam çok sinirlenmişti duruma 🤭)
Şimdi ise Google uydu görüntüsünden baktığımızda, bu yer balıkçı tekneleriyle doluydu. Kelibia olmazsa gidilebilecek (marina olmayan) bir liman (Mahdia) 100 mil daha güneydeydi; en yakın marina ise (pahalı bir yerdi) 50 mil güneyde. Ama Tunus'a gitme fikri iyi bir fikirdi: Schengen bölgesi dışındaydı, kafamız bu konuda rahat olurdu. Yiyecek vs her tür ihtiyacımızı ucuza giderebilir, tekneyi mis gibi yiyeceklerle doldurabilirdik. Sonra uygun rüzgarı yakalayıp Malta'ya hoplayabilir, Sicilya'yı es geçmiş olurduk. Mark Türkiye'deyken Tunus bayrağı bile yapmıştı, belki uğrarız diye. Hem belki limanda kalmamıza izin verirlerdi; resmi giriş limanı olduğu için mutlaka girebilecektik zaten. Oraya vardıktan sonra bir gün rüzgarsız, bir gün de fırtınalı olacaktı. İki-üç gün kalmak için yalvarabilirdik. Hem Türkleri seviyorlar (bir defasında Fas'ta asla kalamazsınız dedikleri bir limanda, Türk'üm ben demiş, bir miktar da gözyaşı dökmüştüm, o gece kalmamıza izin vermişlerdi 🙄); daha da olmadı yine gözyaşı döker, I love Erdogan derdim 🤭 Tamam, son kararımız Kelibia deyip, rotayı ayarladık, 130° ile yaklaşık 180 millik yola düştük.
Rüzgâr tatlıydı, 4 bf kadar; dalgalar küçüktü, hava az bulutlu, ortalık sakin, birkaç yelkenli, uzakta bir gemi. Akşamüstü irice bir orkinos yavrusu yakaladık. (Tam da yemek yapmaya başlayacaktım.) Afiyetle yedik büyük kısmını; kalanı yarın değerlendirilir. Yelkenler ayı bacağı, tüm gece pupa seyirle geçti, 3.5 kn ortalama hızla. Artık yaz, geceler kısa. Hava burada yerel saatle 9'da kararıyor. İkişer saatlik ikişer vardiyayla gece bitti, sabah 5'te şafak söktü. Otopilot Squeaky pek sağlıklı değil; tek bir bip yapıp hata kodu verdi birkaç kez. Şalterden kapatıp açmak zorunda kaldık yeniden kendini bulması için. Ayrıca, rotayı belirledikten sonra çark üzerindeki sabitleme kolu kendiliğinden atıyor büyük bir dalga geldiğinde. Dikkatin bir kısmı Squeaky'de, bir kısmı çevreyi kolaçan etmede, geçti gitti vardiyalar. Gemi trafiği pek yoktu, gördüklerimiz oldukça ötemizden geçip gittiler. Motorla yol almayan iki de balıkçı teknesi geçtik (birinin çevresinden dolandık, yakından gördük güvertesini). İki ucu ışıklı şamandırayla belirlenmiş neredeyse iki millik bir ağ da geçtik. Herkes orkinos peşinde. Yalpaladık, bazen biraz daha çok; ama pek kötü değildi.
Seyrin ikinci günü öğle vakti geldiğinde yolun yarısını katetmiştik. Sabah Squeaky'nin kolunu lastikle bağladık ha bire atmasın diye. Rüzgâr biraz daha batılı olunca ana yelkeni iskele tarafına aldık, seyir biraz daha rahatladı yalpalama azalınca; hızımız da 4 kn oldu. Olur da otopilotu kaybedersek diye, şartlar iyiyken dümen tuttum bir süre, alışayım, ne olur ne olmaz.. Öğleden sonra rüzgâr artıp dalgalar irileşince Squeaky iyiden iyiye mızıldanmaya başladı. Ana yelkene üçüncü camadanı da vurduk ama onu da beğenmedi; mecburen indirdik ana yelkeni, yarım cenovayla ortalama 3.5 kn hız yaparak ve zaman zaman ciddi yalpaya düşerek sallan yuvarlan idare ettik - Squeaky de bizi.. Gemi trafiği hâlâ çok seyrekti.
İkinci gece rüzgâr daha çoktu. O yarım cenovayla 4 kn üstüne çıktık. N'olur Squeaky götürsün bizi Kelibia'ya diye dileye dileye vardiyaları geçirdik (yine verdi hata kodunu birkaç kez). Bu gece daha da çok balıkçı vardı her yerde, birinin daha çevresinden dolanmak zorunda kaldık; bir gemi de arkamızdan yetişip oldukça yakınımızdan geçti. Trafik ayrım bölgesine şafak vakti girdik ama ilginç şekilde hiç gemi yoktu! AIS'de hepsi ayrım bölgesi dışında seyrediyordu. Sabah rüzgâr azalınca cenovayı tam açtık, hızımız hâlâ 4 kn üstüydü. Eh Squeaky, ana yelkensiz tek cenova seyri de yaptırdın ya Mark'a!
Öğleye doğru Cap Bon'a yalnızca 5 mil kalmıştı. Bu burnu geçince Kelibia'ya 15 millik bir yol kalıyordu. Bu arada son bir gemiyi de geçmiş (kıçına dümen tuttuk bu kez), trafik ayrım bölgesinden çıkmıştık. Sonra Cap Bon'u da geçip sakin sulara kavuştuk. Ana yelkeni kaldırmaya üşendi Mark - tam bir cenova yelkencisi oldu artık 🤭 Böyle yavaş yavaş Kelibia'ya yaklaştık. Tam bir yaz günüydü, sıcak; sancağımızda çorak kıyılar, kum tepeleri (çöl olmasa da..). Deniz düz, ama rüzgârımız var hâlâ.
[/img]
(Cap Bon, 'İyi Burun')
(Kum tepelerini ve sığlıktaki sac balıkçı teknesi enkazını -2018'de de oradaydı- yeni geçmişiz, Cap Bon geride kalmış..)
Akşamüstü 6 gibi Kelibia limanının mendireğine yaklaşırken ileride mavi ışıkları çakan bir resmi bot belirdi. Bize mi geliyorlardı acaba? Evet, öyleydi. Haydi bakalım, başlasın macera. Yanaştılar bize iyice. Biri yaşlı, biri genç iki üniformalı vardı içinde. Sınır polisi teknesi. İyi akşamlar dediler Fransızca (burada Arapça ve Fransızca konuşulur) ne var ki Mark onu bile anlamadı, Fransızca yok, İngilizce? diye sordu. Zor bela iyi akşamlaştık 🤭 Sonra da ne biz onların ne sorduğunu anladık, ne de onlar bizim ne dediğimizi. Giriş işlemi için limana gireceğimizi anlatmaya çalıştık ve sonunda yaşlı olan limanı işaret edip 'Port?' diye sordu, biz onaylayınca eliyle başparmak yukarı işareti yaptı. Böylece biz önde, onlar peşimizde limana girdik (girerken usturmaça ve halatları hazırladık).
(Kelibia limanına yaklaşırken)
Pis bir liman, tam bir keşmekeş. Karşı kenarda boş bir yer görüp oraya yöneldik (ve limanda bir ziyaretçi tekne daha vardı; iyiye işaret). Bağlanırken bir yetkili geldi, az İngilizce biliyordu. Giriş yapacağımızı söyleyince tamam dedi, 'Bekleyin, gümrük görevlisi gelecek.' Bu arada sınır polisi botu da yanımıza geldi, bize oraya bağlanamayacağımızı söyledi. Mark aldırmadan bütün halatları bağladı. Pasaport polisi olduğunu öğrendiğimiz karadaki yetkili de bottakilere birşeyler söyleyince, bunlar nihayet bizi kendi halimize bırakıp çekip gittiler. Sonra gümrük görevlisini beklemeye başladık; bu sırada pasaport polisi pasaportlarımızı inceliyordu. Benim Türk pasaportu işlevini gördü, adam yumuşadı (zaten iyi birine benziyordu). Gümrükçü de gelince bunlar tekneye çıktılar. Masamızı açtık, bilumum form dolduruldu, yarı İngilizce, yarı Fransızca anlaşa anlaşa. Üç gün kalacağımızı, sonra Mahdia'ya gideceğimizi söyledik (kovarlarsa oraya gideriz diye düşünüyorduk), olmaz demediler 😃 Sonra gümrükçü yüzeysel bir arama yaptı, dolaplara, sandıklara filan baktı üstünkörü ve ardından tekneyi kilitlettirip polis binasına götürdüler bizi, parmak izi, biyometrik fotoğraf ve daha çok form için. I love Erdogan demek zorunda kalmadım, Sultan Suleiman daha çok işimize yaradı (Muhteşem Yüzyıl) 😄 Yolda giderken 'ben de Türk asıllıyım' dedi polisimiz (Türk mirasıyla gurur duyuyor birçok insan Tunus'ta, Cezayir'de, bayraklarında bile ay yıldız var). İşlemler bitince, diğer ziyaretçi tekneye aborde olmamızı söylediler. Zaten onların bağlı olduğu yer çok daha iyiydi, hem de öyle güzel bir tekneydi ki! Polis binasından çıkıp diğer tekneye gittik haber vermek için. Tıklatınca içeriden incecik, güzel bir genç kadın çıktı, tamam, bekliyorum dedi gülümseyerek. 14-15 metrelik, ahşap, çift direkli, eski bir double-ender tekneydi, tadilat işlemi devam ediyordu besbelli. Hayatımda gördüğüm en küçük Fransız bayrağı bağlanmıştı kıç ıstralyaya.
(Kelibia limanının uydu görüntüsü)
(Limanın sonraki günlerden birinde çektiğim uzaktan fotosu ve kaosu)
(Ithaca, daha başka bir fotosu yok maalesef..)
Bağlandıktan sonra sorduk merakla, Fransa'nın Sete limanından almışlar tekneyi, üç yıldır çalışıyorlarmış üstünde. Yunanistan'ın İyon adalarından gelmişler Kelibia'ya, doğrudan. Ve Fransa'nın Bröton bölgesine gidiyorlardı (nihayetinde varılacak ev ise İskoçya'ydı). Kadın Bröton, sonraki gün tanıştığımız genç adam da İskoç'tu, ahşap tekne ustası. İki Kelt birbirini bulmuş; ne güzel insanlar.. Artık böyleleriyle karşılaşabilmek küçük ihtimal. Kelibia'ya gelmenin getirdiği hoş bir sürpriz oldu güzel tekne Ithaca ile karşılaşmak. Limanda da kalabilecektik hem, rüzgâr durumuna göre Tunus'ta başka bir yere gitmeye gerek kalmadan doğrudan buradan çıkabilirdik Malta seyrine. Bu sevinçle iki günden uzun süren seyrin yorgunluğunu unutmuşuz; yemek yedikten sonra öyle bir gevşeme geldi ki ilaçtan iyiydi ☺️.