Culatra lagününden çıktığımızda (27 Eylül 2022) dalgaların önceki güne göre daha küçük olduğunu gördük. Ana yelken camadanlı, cenova yarım açık şekilde pupaya yakın geniş apaz seyriyle, bir miktar yalpalayarak 4-5 kn hızla hedefimize doğru yol almaya başladık, Cadiz'in biraz kuzeyindeki Rota'ya doğru. Cadiz civarında hep mola vermiş olduğumuz demir yeri batılı rüzgara açıktı. Biraz daha korunaklı gibi görünen Rota'yı denemeye karar verdik, daha önce buraya hiç gitmemiştik.
Açık denize çıktığımızda saat neredeyse 4 buçuktu zaten, dolayısıyla gece de çok geçmeden çöktü. Yine nöbetleşe güvertede bekleyerek geceyi bitirdik. Pek kayda değer bir şey olmadı. Trafik nispeten daha çoktu ama can sıkan bir durum olmadı. Ta Peniche'den beri zaman zaman seyir arkadaşımız olan yelkenli İsveç donanma eğitim gemisi muhteşem HMS Falken yine eşlik ediyordu geceye, karaya biraz daha yakın seyrederek. O 40 metrelik yelkenli geminin hızı bizimkiyle az çok aynı olmuştu hep, şimdi de öyleydi.
(Bu foto netten; biz Peniche açığında akşamüstü, Portimão'da çok uzağımızda demirliyken, iki gece boyunca birlikte aynı rotada giderken de ışıklarını ve AIS'de gördük.)
Daha çok balıkçı teknesi vardı etrafta ama herkes kendi halindeydi. İskele tarafında, bildiğimiz onca yer teker teker pupamızda kaldı. Bazı büyük limanlar da var bölgede. Açıklarında onlarca gemi demirli, sıra bekliyorlar. Işıl ışıllar, şehirleri andırıyorlar uzaktan. Onları da geçtik. Rüzgar biraz düşünce yelkenleri tam boy açtık. Bütün gece yalpalayarak da olsa yol aldıktan sonra, sabaha karşı rüzgar iyice azaldı. Sabah 10 gibi 'yetti artık' gelince kalan 5 mili motorla tamamlayıp, Rota'nın epey sığ koyunda, ötesinde İspanyol donanmasının bir üssünün yer aldığı, koyu ortadan ikiye bölen mendireğe pek yaklaşmamaya özen göstererek sivil tarafta demirledik (on gün kadar sonra buradaki donanma gemilerinden birinde yangın çıkmış, haberde okudum, helikopterler, itfaiyeler, sirenlerle filan büyük olay dönmüş).
Rüzgar öğleden sonra tekrar artacaktı ve demirli olduğumuz yerin içine gireceğini gösteriyordu hava tahmini. Ortalık sakinken bile hafif bir solugan alıyordu koy, o yönden gelen rüzgarda hiç çekilmezdi. Rüzgar çıkana kadar uyuyup biraz olsun dinlendik. Öğleden sonra solugan artmaya başladı. Rüzgar güneybatıdan geliyordu. Cadiz bölgesinde bir yer mi bulsak, yoksa yola devam mı etsek karar veremedik. Rotamız güneydoğu. Bakalım rüzgar ne kadar işimize yarayacaktı, ona göre karar verelim dedik. Demir alıp koydan çıkarken yelkenleri açtık (28 Eylül 2022). Saat yine 4 buçuktu. Kaç zamandır öğleden sonra başlıyoruz seyre; çetrefilli yerleri gece aşıp gün ışığında demir yerine varıyoruz; değişik.
Rüzgara yakınlaşabildiğimiz derece, Cadiz burnunu ve devamındaki kaya sığlıklarını geçmeye yetmiyordu. Mümkün olan son noktaya kadar devam edip, sancak tarafına tramola yaptık. Biraz böyle gittikten sonra yaptığımız ikinci tramola ile, hem burnu hem de kayalıkları geçebildiğimizi gördük (kardinalin iç tarafından gerçi 😋). O zaman, devam. Artık o kelimeyi daha rahat telaffuz ediyoruz: Cebelitarık! Çok yakınındayız artık, adını anabiliriz. Boğazın en dar noktası olan Tarifa buradan yaklaşık 50 mil ötede. 'Dur bakalım, önce bir xxx'e varalım da' diyecek yer de kalmadı, uğursuzluk filan getirmez. Basbayağı Cebelitarık'a gidiyoruz, Gib'e!
Rotayı aynen koruyarak orsa seyirle Cadiz'in büyüleyici tarihi şehir merkezinin bulunduğu ada/yarımadayı ve kayalık sığlıkları geçtik. Önümüzdeki burnu geçince kıyı biraz daha doğu yönüne kıvrıldığı için sıkı orsa gitmemiz gerekmiyordu artık. Yelkenleri az gevşetip daha rahat bir dar apaz seyrine geçtik. Bu arada yemeğimizi yapıp yedik güneş batmadan: deniz suyunda haşlanmış çok sıcak patates; herkes zevkine göre içine tereyağı yedirip kaşar doldurur ve kabuğuyla yenir 😋 İskele tarafına bayağı yatmış haldeyken yokuş yukarı açılarda başka ne yemek yapılır?
Bir süre böyle devam ettikten sonra rüzgarın yönü batı, sonra da kuzeybatı oldu, hızı azaldı. Bulunduğumuz nokta ile Trafalgar Burnu arasında kıyının biraz açığında kayalık sığlıklar var. Kıyı ile bunların arasından geçmek mümkün ama biz açıklarından geçmeyi planladık. İlk başta istediğimiz rotada gittik ama rüzgar yine yön değiştirip güneybatıdan gelmeye başlayınca kıyıya yakın seyretmek durumunda kaldık. Bu sırada hava kararmaya başladı. Sancak tarafındaki geniş bir alana yayılan balık çiftlikleri için de rotamızı değiştirip biraz daha yaklaştık kıyıya. Bunları da geçtik. Epey büyük (ama neyse ki plastik) birkaç şamandırayı (balık çiftliği kalıntıları olsa gerek) karanlıkta son anda fark edip neredeyse sıyırıp geçtik. Mark başa gidip ileri yolumuzu kolaçan etti bir süre. Ama başkaca bir şey çıkmadı yolumuza. Bu sırada sığlıkları OpenCpn'den takip ediyorduk ama bir yerden sonra dikdörtgen, yamuk vb şekillerde özel alanlar görmeye başladık ekranda; trol balıkçılığına yasak getirilmiş bölgelermiş bunlar. Buralardan geçmemiz gerekiyordu. Tamam, geçmemizde bir sakınca yok ama bu alanları tamamen boz-kahve gibi bir renge boyamış sevgili OpenCpn, derinlik rakamları da komple gitmiş. Ya önümüzde sığlıklar varsa? Derinlik göstergesini çalıştırdık istemeye istemeye (dört harflileri cezbetmemek için kullanmıyoruz derinlik göstergesini - demirleme süreci hariç). Derinlik 50-60 m arası. Ama önümüzde ne var bilmek istiyorum. Navionics'in Akdeniz aboneliği buralarda başlıyor olmalı diye düşünüp o anda satın almaya karar verdim (15 günlük deneme süresini daha en başta tüketmiştik). Gerçekten de Cadiz'e kadar olan bölge Akdeniz kapsamına giriyormuş. Kıyıya yakın olduğumuzdan şebeke sinyali de vardı. Çıkarttım kredi kartımı, uygulamayı bir daha indirdim. Aa o ne, bir 15 günlük deneme süresi daha verdi! Teşekkür ederim, zahmetten kurtardınız 😊 Böylece hemen derinlik göstergesini kapatıp rahat rahat çıktık bu bölgelerden (buralarda sığlık filan yokmuş bu arada, derinlik 50-60 m arasıymış hep).
Trafalgar Burnu fenerine yaklaştığımız sırada bir tuhaf durumla karşılaştık. OpenCpn hiç hareket etmediğimizi gösteriyordu. Bilgisayarı kapatıp açtım, hiçbir şey değişmedi. Doğrudan bilgisayara, GPS mouse'a filan kabahat bulmuştum ama Navionics'e baktık, o da 1, zaman zaman 0 kn hız gösteriyordu. Oysa hareket ediyorduk, rüzgar 3 filan esiyordu, yelkenler rüzgarla doluydu. Aleyhimize akıntı mı var yoksa? Evet, hem de 3 knot'a kadar çıkabilen med cezir akıntıları oluyormuş bu burun civarında. OpenCpn'deki uyarı işaretine tıkladığında bu bilgiler gösteriliyordu. Bu bölgeden daha önceki geçişlerimizde hiç fark etmemiştik böyle bir durum. Kimbilir hangi değişkenler hangi durumdaydı o zamanlarda.. Şimdi yeniay med cezirinin etkisi altındaydık. Ve rüzgarın hızı akıntıyı yenebilmemize yetmiyordu. Bir 10 mil kadar önce, rüzgar daha da azken 4 küsur kn yaptığımızı görüp şaşırmış, akıntı olabileceğini düşünmüştük; demek ki o zaman lehimizeymiş.. Geri gitmediğimize şükür, dedik, başka ne diyelim, ne yapalım. En azından akıntı tersine dönecekti bir zaman (hesabımıza göre 4 saat sonra).
Trafalgar fenerini neredeyse aynı açıdan kaç saat seyrettik bilmiyorum, belki 2 saat. Ama 1 kn gibi bir emekleme hızıyla (dirsekler ve dizler üstünde sürünme hızı da denebilir) pupamızda bıraktık feneri nihayetinde. O köşeyi dönünce hızımız 3 kn filan oldu. Gece 2 civarı Barbate hizasına geldik. Durup demirleme fikri cazip gelmedi. Az kalmıştı, akıntı çok geçmeden bize katılacaktı, hem de bu yönden rüzgarda çok iyi bir demir yeri olmayacaktı. (Trafalgar Burnu ve Barbate orka saldırılarının en çok yaşandığı yerler arasında, ama yaz başında. Nasıl olsa burada değiller, endişelenmiyoruz.) Bir süredir kuzeybatıdan gelen rüzgar aniden yön değiştirip güneybatıdan esmeye başladı, bir miktar da hız kazandı. İyi oldu çünkü bizim hızımız da arttı az biraz. Gece 4 gibi Bolonia hizasına vardığımızda akıntının artık bize karşı gelmediğini anladık; o rüzgar için normal olan 4 kn hıza ulaşmıştık artık. Trafalgar burnundan Bolonia'ya kadar olan 15 millik mesafeyi 6 saatte alabilmiştik. Şimdiden sonra daha da hızlanacaktık. Çok geçmeden hızımız 5-5.5 kn oldu, rüzgar değişmediği halde. Sonra da 6 küsur kn yapmaya başladık. Tarifa'ya Bolonia'dan 10 mil var ve biz hızla bu milleri birer birer kateder olduk. Şimdi camadanlanma zamanı. Mark 'çok bir rüzgar yok' diye gönülsüzlük eder gibi oldu, 'orası şişenin boynu, rüzgar mutlaka artacak, hatırlasana balona ne olmuştu' dedim*. Üç camadan vurdu yelkene, cenovayı da iyice küçülttü.
Tarifa'ya yaklaştıkça rüzgar biraz daha arttı, akıntı hızlandı. Resmen akıntıya binmiş gidiyoruz! Tekne hayatta göremeyeceği hızlara ulaştı: Çoğu zaman 9-10 kn, hatta 11 kn gibi! Boğazın kuzey kıyısına yakın kalmaya ama çok da yakınlaşmamaya çalışırken, sınırı sancak tarafında iki mil kadar sonra başlayan trafik ayrım bölgesine de yakın düşmemek gerekiyordu. İnce iş. Ve Mark dümen başında ustalıkla hallediyordu bu işi (ben aşağıda bilgisayar ekranı başında konumumuzu takip ediyor, Tarifa fenerini güvenle dönebilmesi için 'rota şu derece, fenere şu kadar mil kaldı, az daha sancak, şimdi rotayı koru' şeklinde sesleniyor, hızımızı gördükçe 'oha hızımız 11.4' gibi sesler çıkarıyordum). Fener civarında akıntı ve rüzgar, Boğaz'ın karmaşık coğrafyasıyla birleşip yer yer sivri dalgalar yaratıyor, yer yer başka türlü oyunlar oynuyordu. Mesela bir an biz dümdüz sudayken, bir tekne boyu öteden fışır fışır sivri dalgalı su akıyordu nehir gibi. Nihayet döndük feneri. Tanyeri ağarırken, 7-7 buçuk arasında. Bu üçgen yarımadanın doğu tarafında dalga çok yoktu, su nispeten daha düzdü. Ama akıntı aynı hızda devam ediyordu ve rüzgar biraz daha artmıştı. Bu noktadan Cebelitarık'ın büyük körfezi Algeciras Körfezi'nin burnuna 10 mil var ve bu mesafeyi de yine yüksek bir hızla, bir buçuk saat gibi bir sürede aştık.
(Boğaz'ın karmaşık suları ve arka planda Fas kıyısı)
Artık sabah vaktiydi. Körfezin burnuna yaklaşırken suda yanıbaşımızda koyu renkli bir kafa belirdi, sonra hemen kayboldu. İkimiz de birbirimize bakıp, "dur şimdi, son anda iş çıkarma başımıza, heyecana da hiç ihtiyacımız yok" diye seslendik denize. (Yunustu muhtemelen, boğazda çok yunus olduğu bilinir.)
Burnu dönmeden önce OpenCpn'de bir şamandıra bir kayalık sığlığı işaret ediyordu. Mark'a 'şamandıra var, açığından mı geçeceksin?" diye sordum. "Yok ki şamandıra" dedi. İşaretin üstüne tıkladım, meğer sanal şamandıraymış! Buna da ilk kez şahit oluyorduk. Mark epey garipsedi.
Burnu dönünce hemen batı tarafta bir koy var. Batılı rüzgara kapalı olduğu için (hem de bir an önce durabilecektik artık) oraya demir attık. En can attığımız şey serilip uyumaktı ve günlerce hiçbir yere gitmemek, dinlenmek. Bu en büyük dönüm noktasıydı işte. Günlerdir gece gündüz demeyip doğru düzgün dinlenmeden uğraşa uğraşa varmıştık buraya, hem de batı rüzgarının çok şiddetlenip sonra birden kesileceği bugüne yakalanmadan. Ertesi gün de rüzgar tersine dönecekti ve hava tahmini sonsuza kadar doğulu rüzgarlar gösteriyordu. Zamanlamayı çok iyi yaptığımız için kendimizi kutladık.
(Milliyetçi İngilizler bu fotoyu sever herhalde 🤭 Özellikle kurgulamamıştım, rastlantı eseri böyle oldu )
*Balona ne olmuştu?
2015'te boğazı doğudan batıya geçişimiz pek hoş bir anı değil. Hafif doğu rüzgarıyla akşamüstü La Linea'dan ayrılınca Mark balonu basmıştı. Yavaş yavaş başlamış, giderek hızlanmıştık. Tarifa'ya yaklaşırken indirelim balonu diye sızlanmıştım ama 'balonsever' kaptan hızdan memnun, indirmemişti. Tam Tarifa fenerine yaklaşırken, Tarifa'dan Fas'a geçmekte olan bir feribotun kıçına doğru dümen tutmamız gerekmişti. Zaten eski ve yamalı olan balon bu açıya dayanamayıp güm diye patlamıştı. Abartmıyorum, parça parça olmuştu. Mark balon parçalarını sudan çıkarırken ben de dümendeydim. Rüzgar öyle çoktu ki kuru direk rota tutulabiliyordu. Ve utanarak itiraf etmeliyim ki, maalesef fenere doğru gidiyordum, dehşet ve panikten iyice salaklaşmış halde. Fenerin çakarının nasıl gözümü kamaştırdığını unutmam. Feneri sancak tarafında tutmalıydım oysa. Hâlâ kızarım kendime. Bereket Mark balon parçalarını tam zamanında sudan alabilmiş, durumu fark edip 'çok hem de çok fazla yakınız, çabuk uzaklaş' diye haykırmıştı da, az bir mesafe kala dümeni iskeleye kırıp uzaklaşmıştım fenerden. Sonra normal yelkenleri açıp yolumuza devam etmiştik. Dizlerimin bağı çözülmüştü, sonradan OpenCpn'de bıraktığımız ize bakarken. Kuru direk olduğumuz için hızımız fazla değildi neyse ki.. diye azıcık teselli edebilmiştim kendimi 🙄