M.S. 396 yılının Aralık ayında Cyrene piskoposu Synesius İskenderiye 'den Cyrene'ye (Libya da bir antik şehir ) ciddi badireler atlatılan bir deniz yolculuğu yapar. Tüm yaşadıklarını bir mektupla Ptolemais'te yaşayan erkek kardeşi Eupoptius'a anlatır.
Bu antik çağın en önemli belgelerinden olan meşhur 14. Mektuptur. Aslında Synesius arkasında Roma imparatorluğunun zaman içinde nasıl Hristiyanlaştığını anlatan yazılar bırakmıştır. Ancak 14. mektup, dönemin denizciliği, mürettebat ve yolcular ile ilgili çok önemli bilgiler içerdiğinden ayrı bir önem taşır.
Mürettebatın çoğu Yahudi, yolcular ile birlikte teknede 50 kişidirler. Yolcular arasında çoğu güzel kadınlar, çocuklar ve askerler vardır. (kadınların güzel olduğu Synesius tarafından ayrıca vurgulanmış)
Tüm metni okuduğumuzda Synesius'un denizcilik bilgisinin zayıf olduğu görürüz. Buna rağmen Synesius, muhtemel pozisyonunun da verdiği özgüven ile Yahudi kaptan ile yol boyunca sürekli tartışır. Kararlarına itiraz eder ve neredeyse bir isyan başlatır.
Musa'nın dinine (metinde böyle geçmiş ) sıkı sıkıya bağlı kaptan Synesius'un anlattığına göre fırtınalı bir havada geminin sevk ve idaresini diğer Yahudi mürettebat ile birlikte terk eder. Tekne yelkeni açık olduğu halde batma tehlikesi geçirmektedir. Synesius'un sert ikna çabaları yeterli olmaz ve bir askerin kaptanı öldürmekle tehdit etmesine rağmen kaptan idareyi ele almaya yanaşmaz.
BUnun nedenini anlatmadan önce şöyle bir varsayımda bulunalım. Yaşananın aksine bu fırtınada geminin battığını ve günümüzde bulunduğunu düşününüz. Tarihte ne Synesius, ne 14. Mektup olmayacaktı. Bizler ise bu teknenin neden battığı ile ilgili fikir yürütmekten öte asla bilemeyecektik. Hangi kaptan fırtınalı bir havada gemisini , mürettebatını , yolcuları düşünmeden durup dururken dümeni bırakır? Bir fikriniz var mı ?
Bakın ne olmuş;
Bir süre sonra Synesius kaptanın neden gemi yönetimini terk ettiğin anlar. Yahudilerin tatil günüdür ve tatil günlerinde çalışmak kesinlikle yasak olduğundan kaptan ve Yahudi mürettebat gemiyi idare etmekten vazgeçmiştir. Sürekli Musa'ya yakarmaktadırlar. Bu arada Synesius'un piskopos olduğu halde Musa'nın dininden bir haber olduğunu da bu mektupta anlıyoruz.
Tekne her nasılsa batmaz ve kaptan ve mürettebat bir tam gün sonra tekrar gemiyi idare etmeye başlarlar.
Bu örnek bize tarihte kimi gizemli yaşanmışlıkları araştırırken günümüz mantığını kullanmamamız gerektiğini gösteriyor.
14. mektup olmasaydı ve bu gemi o fırtına da batmış olsaydı bir Allahın kulu teknenin bu sebeple battığını tahmin edemezdi.
Çok yeni bir bilim dalı olan sualtı arkeolojisi ile ilgili yerli yabancı bir çok okuma yaptım. Çoğu çalışma da denizcilik ve özellikle yelken ile ilgili bilgiler ya eksik kalmış ya da konusu gereği önemsenmemiş.
Oysa günümüzde de kullandığımız kimi denizcilik ile ilgili uygulamalar neredeyse binlerce yıldır günümüze kadar değişmeden gelmiş.
İşte bu kadim denizcilik bilgileri belki tarihteki denizcilik ile ilgili sırları çözmemize , en azından fikir yürütmemizi sağlayabilir.
Demirin henüz bulunmadığı yani zincirin olmadığı bir dönemde eski denzciler de demir atarken koloma bıraktıyorlardı. Üstelik çok daha basit ve ucuz yöntemleri vardı.
Binlerce yıl sonra Karadeniz 'de hala aynı şekilde demir atıldığını, Nefertiti (Uluburun ) batığında bulunan Abanoz kalasların belkide teknenin felekleri olabileceğini, Her durumda o dönem çapalarının ünlü demir markamız Ultura gibi deniz tabanında doğru pozisyonda durabildiğini söylesem?
Yeri gelmişken Uluburun batığına neden Nefertiti ismini taktığımdan da bahsedeyim. Nefertiti'nin ismini bilmeyeniniz yoktur. Kocası firavun IV. Amenhotep'in (sonradan Akhenaton) dan çok daha ünlü. Firavun Akhenaton dünya da ilk kez tek tanrılı dinin kurucusu. Hem de milattan önce 14. yüzyılda.
BU yüzden başına gelmedik kalmaz ve bir süre sonra hastalanıp ölür. Kendisinin , ikinci karısından oğlu Tutankhamon 'un mumyaları bulundu. Ancak Nefertiti 'nin nasıl öldüğü bilinmediği gibi Akhenaton'dan sonra firavun olup olmadığı bilinmiyordu. Mumyası da hiç bulunamadı. Öyle ki arkeoloji dünyası Mısır 'da buldukları her kadın mumyasını Nefertiti diye ilan ediyor.
İşte Nefertiti'nin kocasından sonra firavun olduğunun kanıtı Uluburun batığında bulundu. Nefertiti 'nin altından yapılmış firavun mührü. Açıldı ise Bodrum sualtı arkeoloji müzesinde görebilirsiniz.
Her kulağında iki delik bulunan kadın mumyasını ahanda Nefetiti 'nin mumyasını bulduk diye ilan eden arkeologlar var. Hatta adamlar bunun belgeselini bile yapmışlar. Bulduğumuz Nefertiti sandığımız mumya O değilmiş belgeseli. Şaka gibi.
Oysa sualtı arkeologları Uluburun batığının bir kraliyet gemisi olduğunu , içerisinde bir orduya silah yapabilecek kadar bakır ve kalay bulunduğunu söylüyorlar.
Altın firavun mührü de bu batıkta bulunduğuna göre Bu batığın adı Uluburun yerine zaten en başından Nefertiti konulmalıydı bence. Ülkemizin tanıtımı açısından büyük bir yanlış daha. Uluburun batığını sonuçta bu konulara meraklı olanlar biliyor. Oysa Nefertiti ve Kleopatra dünyadaki sıradan insanların çoğunun bildiği isimler.
Kulağında iki delik var diye sadece bu yüzden Nefertiti ilan edilebiliyorsa ben de bu batığa rahat rahat Nefertiti diyebilirim o zaman. Sonuçta mühür ortada.
Synesius'tan girdik konu nerelere geldi. Synesius'un 14. mektubunda çok ilginç detayar var daha anlatılacak. Denizde boğulunca yok olacaklarına karada toprağa gömülürse ancak Hades 'in karanlık dünyasına gidebileceğine inanan yolcuları ayrıca anlatacağım. Bu yüzden boyunlarına değerli altınları asıyorlar. Cesetleri kıyıya vurduğunda onları bulanlar bu kıymetl eşyaları alıp vücutlarını gömsünler diye.
Nasıl da günümüzün kefen parası geleneği ile örtüşüyor değil mi?
Eh ilk yazıda madem bu kadar dağıttık gelin biraz Kitab- Bahriyye 'den de bahsedelim. Piri Reis 'den.
Nefertiti(Uluburun batığı ) teknesinin neden battığını bilmiyoruz. Ancak kıyıya öyle yakın bir yerde batmış ki.
Çok büyük olasılıkla sıra dışı bir neden yüzünden batmış. Fırtına ile filan ilgisi yok yani. Günümüzde orada kayalık filan da yok.
Ama Piri Reis öyle demiyor. Tam da Nefertiti'nin battığı yer Piri reis haritalarında işaretli. Buna ne buyrulur?
Hem de iki haritasında birden. Piri Reis ile ilgili de çok yazacaklarım var. Ancak şu kadarını söylemeliyim ki Piri Reis Kitab-ı Bahriyye de bulunan portalanları kendisi yerinde gidip çizmemiş. Elindeki eski haritalardan derlemiş ve kendi yaptığı seyirler ile bunları güncellemiş.
Bakınız bu Piri Reis'in sıfırdan bu haritaları çizmesinden çok daha kıymetli. Çünkü daha önceden çizilmiş haritaların da doğru bir şekilde günümüze ulaşmasını sağlamış böylece. Sonuçta o haritalar şu an elimizde yok. Ne gam! Piri reis güncellemiş ve kendi tecrübelerini eklemiş. Ne paha biçilmez bir eser.
Yani demem o ki tarih o kadar da sıkıcı değil aslında. En azından denizcilik tarihi bence çok daha ilginç.
Bu bilgiler ışığında Tayo Mar ile antik limanları geziyoruz tek tek. Knidos, Gemiler adası ve daha bir çokları.
BU bilgileri her ortamda paylaşmak gerektiğine inandığımdan dikkat çekmek adına bir süreliğine buradayız efendim. Bekleriz.