Uluburun batığı konu olunca anılarım canlandı birden.
Sanırım 1980 lerin ilk senelerinde bir sünger dalgıcı tarafından bulunup müzeye bildiriliyor,bunu basından okumuştum.
Yıl 1987 eşimle balayındayız,ayvalıktan girdik alanyadan çıkacağız dolaşa dolaşa.Kaşda bir aile dostumuz ve eşiyle buluştuk,Kekova ya tekneyle gideceğiz.Büyük tekne yerine 7 mt.lik bir balıkçı kayığıyla anlaştık.Kaş çıkışı birden aklıma uluburun geldi,yerini sordum, 1 saat içinde oradayız dedi.uluburunu dönünce resimdeki çıplak kayalık ortaya çıktı,çok da çıplak değil.Kıyıda bir tabela arkeoloji alanında yüzmek,dalmak,kıyıya çıkmak yasaktır diye.Burak da orada daldığına göre biliyordurkayaların üzerinde büyük bir akşap platform,bir kaç derme çatma kulübe, bir yığın alet,denize inen aydınlatma ve dalgıç hortumları,yine deniz üzerinde büyük bir ahşap sal,üzerinde nargileye hava sağlayan bir kompresör falan.Öğle saatleri idi sanırım kıyıda bir kaç kişi gördük ama dalan varmıydı, yoktu sanırım denizden kabarcıkta çıkmıyordu.Kazı alanının biraz açığında durduk,deniz çok sakin.Balıkçı aynayı çıkardı(dibi çıkarılıp cam yapıştırılan bir kova) baktık ama derinlikten başka bir şey göremedik,batık kıyıya daha yakındı,balıkçı 40-50mt.de gibi demişti sanırım.Fotoğraf makinama sarıldım , hiç olmazsa kıyıdaki objeleri çekmek için ama aklım başıma geldi,son resmi kaş limanında çekmiştim,yanımda da yedek film yoktu.( ah digital makinalar ahh
) Buna hala yanarım.
Arkeoloji gerçekten sabır isteyen bir meslek,tabiri caiz ise ; ki caiz iğneyle kuyu kazmak.Birde deniz arkeolojisini düşünün,derinlik sorun,kalınacak dakika(deko)çevreyi temizleyip o nadir objeleri tekrar gün ışığına kavuşturma , bir dalgıç arkeolog günde kaç saat çalışabilirki,nasıl bir emek.İğneden vazgeçtim saçteli ile kuyu kazmak :)Tüm parçaların ne kadar zamanda toplandığını tam hatırlayamıyorum ama çok uzun bir zaman gerektirdiği malum.
Yıllar sonra çıkarılan objelerini Bodrum sualtı arkeoloji müzesinde bir kaç kez görmek ayrı bir keyif oldu benim için.Yanlış hatırlamıyorsam Bodrum sualtı arkeoloji müzesi açıldığı yıl dünyada bir ilkti.
Orada bulunan objeleri de fotoğrafladım hemen,hoş google da bu konuda çok fotoğraf var .Şimdi arşivleri taramak falan zor geldi
Nefertiti-uluburun bağlantısını ben de ilk defa duydum,daha doğrusu nefertitinin mührünün batıktan çıktığını.Tarihte herşey mümkün ; kimbilir belki bu da bir gün ispatlanır,tabi önce Nefertitinin lahti bulunmalı,kadının bütün akrabalarının mumyaları bulundu kendisi ortada yok.
Eyüp hocamda güzel bir konuya değinmiş,bu da ihtimaller dahilinde Nefertiti-Kleopatra arasında neredeyse 1200 yıl olmasına rağmen.Yazılı kaynak olmadığı yıllarda tarihi olaylar nesilden nesile aktarılarak gelmiş.Anadoluda kıyıda yaşayanlar şu hikayeyi hep duymuşlardır,şu adada şu kumsalda eski bir mısır firavunu kadın arada burayı ziyaret edermiş.Yüzyıllar boyu bu nesilden nesile geçmiştir.Ama kim?
Son 100-150 sende en çok tanınan firavun kadın kim.Tabiki Kleopatra.Son firavun.Her şey açık.
Nefertiti dünyada ne zamandan beri tanınıyor, hele ülkemizde belki 40 belki 50 sene,geniş bir halk kitlesi tarafından bilinmesi(tarihçiler ve bu işe ilgisi olanlar hariç tabi) 10 sene bile değildir.
Ersin konuyu Mısır uygarlığına getirdim ama en azından bağlantısı var,kusura bakma lütfen.
Mısır uygarlığına ilgini de biliyorum,bu konuyla ilgili son 1 aydır ve hala çok güzel belgeseller var, belgesel kanallarında bilgin olsun.
Yazmayı yine uzatmışım istemeden,rahatsızlık verdiysem affola.