Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Universe mi Cosmos mu?

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Universe mi Cosmos mu?
OP: 07 Eylül 2018, 22:09:12
Evren, hepimizin merak ettiği sırlarla dolu bir kavramlar bütünü... Çıplak gözle ya da optik araçlarla keşfetmeye çalışıyoruz. Okuduklarımızla hayal gücümüzü birleştirip bir yerlere varmaya çalışıyoruz. Zaman zaman düşünürken aklımız duracak gibi oluyor, kafamız karışıyor. Bazen kestirip atıyoruz ve kendi küçük dünyamıza kaçıyoruz.

Bilimin dili olan İngilizcede Evren, iki farklı sözcükle ifade ediliyor. Cosmos ve Universe. Bu farklılık benim her zaman çok ilgimi çekmiştir. Hala da tam olarak anlamış mıyım şüphe ederim.  Anadilim İngilizce olmadığı gibi, burada İngilizcesi benden çok daha iyi olan Reislerimizin huzurunda bir hata yapmak istemem. O nedenle hoşgörünüze sığınıyorum. Doğan Hocamın da olduğu bir yerde bu konulara girmek riskli tabi. Hatalı bir bilgi  varsa kendisi düzeltecektir. 

Ansiklopedilere göre Cosmos, Yunanca kökenli ve düzenlemek /süslemek sözcüğünden geliyor. İlk defa Matematikçi Pisagor kullanmış. Var olan hemen her şeyin belli bir düzende olması ile ilgili. Tersi ise, Kaos demek. Kozmos sözcüğü hayranı olduğum Alexander Von Humboldt tarafından 19. yy’da tekrar literatüre kazandırılıncaya kadar uzun süren bir uykuya dalmış. Universe kelimesi, daha derin anlamlı  latince tüm-dünya sözcüğünden türemiş. İlk defa Cicero kullanmış. Her ikisi de anlam olarak aynı gibi duran ama kavram olarak farklı olan iki kelimeler.

Universe, bizim gözlemleyebildiğimiz evreni ifade ediyor. Gözlemleyebildiğimiz tüm gök cisimleri, galaksiler,  Uzay- Zaman ve hesaplanabilen enerjinin tamamını içeriyor. Cosmos ise büyük patlamadan  günümüze dek meydana gelmiş, şu an gözlemleyemediğimizin de ötesinde genişleyen,  gidişatını bir yerden sonra bilmediğimiz, hesaplamaya çalıştığımız, hesaplayamadığımız kısmı ile ilgili teoriler ürettiğimiz daha geniş, sınırsız bir büyüklük. Bilimsel kozmoloji bütün sırların peşinde olan bir dedektif. Ama kozmoloji denilince bilimden önce dinsel kozmoloji duruma el atmış. Kutsal kitaplarda ve mitolojilerde Kainatın ve Dünyanın oluşumuyla ilgili  bölümlerde evrenin hikayesi de açıklanmaya çalışılmış. Belki kıyamet teorileri de öyle…

Astronomi kelimesi yıldız kelimesinden türemiş ve  gök bilimi demek. Gözlemlenebilir tüm evrenle, yani Universe ile daha çok ilgili…
Kozmoloji, kökenindeki düzen kelimesinden yola çıkarak Universe de dahil olmak üzere, yine Uzay ve Zamanda her türlü makro ve mikro ölçekli olayı araştırıyor. Kozmoloji, kara cisimler, solucan Delikleri, karanlık madde, uzayda ve zamanda bükülmeler  gibi  pek çok konuyu açıklamaya çalışan, komodorluğunu fizik biliminin yaptığı sınırsız düzenliliği araştıran bu bilimler filosu olmuş.
 

ABD’li bilim insanı Fizikçi Brian Green’in yazdığı müthiş bir kitabı tavsiye ederek bitirmek istiyorum. Orijinal adı “ The Fabric of the Cosmos” olan “Evrenin Dokusu” kitabı, hem fizik bilimini, hem universi, hem de cosmosu daha iyi anlayacağınız çok basit anlatımı olan harika bir kitap. Şimdiye kadar okuduğunuz veya duyduğunuz belki çoğunu anlamadığınız pek çok terimi ve kavramı o kadar sade anlatıyor ki, alt yapınız sayısal konulara dayalı olmasa bile sindire sindire okuyup pek çok konu hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Kitap Tübitak yayınları tarafından ülkemizde de basıldı. 569 sayfa. Bu kitabı beğenirseniz yazarın ilk kitabı Evrenin Zerafeti kitabını daha iyi anlayarak okursunuz. O kitap, daha çok M kuramı da denilen sicim teorisi  üzerine kurulu. Ama Evrenin Dokusunda Newton’dan Einstein’a müthiş konular var. Yazımı kitaptan bir bölümle bitirmek istiyorum.


Viyana'da Beethoven, Brahms, Schubert ve Strauss'un mezarlarının bulunduğu Zentralfriedhof'taki bir mezar taşına, entropi olarak bilinen güçlü bir kavramı ifade eden,

S=k log W

yazan tek bir denklem yazılmıştır. Bu mezarda yatan kişi, geçen yüzyılın başlarında yaşayan ve gelmiş geçmiş en önsezili fizikçileri arasında yar alan Ludwig Boltzmann'dır.
1906 yılında karısı ve kızıyla İtalya'da tatil yaparken sağlığı bozulan ve depresyona giren Boltzmann intihar etmiştir. İronik bir şekilde, yalnızca birkaç ay sonra deneyler, Boltzmann'ın yaşam boyu kararlılıkla savunduğu fikirlerin doğru olduğunu göstermeye başlamıştır.




  • IP logged
« Son Düzenleme: 07 Eylül 2018, 22:18:12 Gönderen: Mücahit Karabaş »

n

nuri_kongur

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#1: 07 Eylül 2018, 22:31:32
Bir de ‘alem’ var. Burada dursun


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 938
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#2: 08 Eylül 2018, 06:53:23
Elinize sağlık Mücahit Reisim. Çeşitli zamanlarda sırf meraktan kozmoloji çalışan hocaların seminerlerini ve derslerini dinlemişliğim var, ne çalışıyorlar, nasıl metodları var diye görmek için.

Elde kağıt kalem genel görelilik denklemleri çözüp kainatın "metriğini" çözmeye çalışıyorlar. Kitabın başlığı çok güzel, sanki bir kumaş, bu kumaşın gerilmiş veya büzülmüşlüğünü, "dokusunu", vs...

Onların dilinde kozmos daha spesifik bir anlam kazanmış sanki, fabric aynı zamanda kozmosu ifade ediyor. Ben Türkçede evrene bir türlü alışamadım kainat diyorum hep. Oktay Sinanoğlu'nun üniversite için önerdiği "evrenkent" gibi gariplikler kulağımı tırmaladı belki zamanında  :)
  • IP logged
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier

n

nuri_kongur

Universe mi Cosmos mu?
#3: 10 Eylül 2018, 03:58:40
Mücahit reis, universe ile cosmos arasındaki fark bildiğim kadarıyla şöyle. Universe dilimize evren diye çevrilmiş , uzaydaki var olan boşluk dahil her şeye işaret etmekte. Cosmos dilimize kozmos diye çevrilmiş, uzaydaki var olan boşluk dahil her şeye işaret etmekle birlikte asıl vurguladığı şey onların arasındaki mükemmel uyum. Uyum tarih boyunca farklı kurgulanmış olabilir ama vurgu mükemmel uyum. Bu mükemmel uyum zamanla hrıstiyan skolastiğinde evrilip günümüzde protestan hrıstiyanlığın baskın hali ile birlikte tüm yaratılmışları etkileyen bir anlama yorumlanmış.

Bizdeki eskiden beri kullanıla gelen iki kavram hocamın da bahsettiği Kainat ve not düştüğüm Alem. Kainat ile Universe görece benzer anlamda. Yani, uzaydaki boşluk dahil yaratılmış şeylerin tamamına işaret etmekte. Alem ise olayın bir başka boyutuna işaret etmekte. Yanlış bilmiyorsam Alem ile Alim ve İlim aynı kökten gelme. Yazılışı farklı ama günümüz alfabe ve telafuzu aynı olan bir marka ya da şeyin işareti alem farklı. Mesela Koç firmasının sembolü de alem ama benim kastım olan Alem değil. Konuya dönersek, Alem kavramı yaratılmışların tamamına işaret etmekte. Öncelediği anlam ise bildiğimiz ya da bilmediğimiz bütün yaratılmışlar. Yaratılmışlardan haberdar olduklarımız Malum. Bu bağlamda Malum ifadesinin İngilizce karşılığına en uygun DATAyı gösterebiliriz. Yani haberdar olduklarımızın tamamı Malum ve bu Malum henüz sınıflandırılmamış halde. Çeşitli soru zarfları ile sınıflandırarak onları sırasıyla Malumat-Information ve Bilgi-Knowledge haline dönüştürüyoruz. Karar verme süreci ile de Bilgelik-Wisdom şekline dönüşmekte.
Kainat işin somut kısmına işaret ederken Alem işin idrak ile ilgili kısmına işaret etmekte.

Hrıstiyan bilim tarihinde Galileo veya Da Vinci mutlaka anlatılır hatta o vakalardan ben okurken bizde de bahsedilirdi, hala okul müfredatlarında var mı bilmem . Ama karşılaştırmalı hrıstiyan skolastiği ile islami kelamın üzerinde durmadan doğrudan o olaylardan bahsetmek bizim gibi aynı tarihsel anlayışa sahip olmayan ülkelerde o vakaların yanlış yorumlanmasına hatta tam tersi sonuçlar doğurma tehlikeleri var. devamlı şekilde İngilizce ve Türkçe arasında tercüme yapmak durumunda kaldığım için dikkat çektiğim tehlike ve yanlış yorumlara  kendim hep şahit oluyorum.
Örnek vermem gerekirse hrıstiyan skolastiği içinde evrilmiş olan kozmos, ilahi uyum düzen kurallar bütünü ile yeryüzü kıyaslandığında yeryüzü kargaşanın ve kuralsızlığın nihai olarak da akıl dışılığın hakim olduğu yer olarak yorumlanmış.  Yeryüzünde insanın düzenlenmediği yaşam bizde yabani hayat İngilizcede ise wild life . Şimdi aynı dünya görüşüne sahip batılı wild life deyince kast ettiği şeyin içerisinde kuralsızlık ve akıldışılık vardır. Bizim tarihimizde yaban yaşamı kuralsız ya da akılsız diye algılanmaz.
Wild kelimesini başka ifadelerde kullanalım.
Wild life: yabani yaşam
Wildest night club:  en çılgı gece kulübü
Not in your wildest dreams: en akla hayale sığmayan hayalinde bile olmaz
Wild guess: her hangi bir mantığa dayanmadan yapılan tahmin. Biz buna işkembeden sallamak diyebiliriz.
Farkındaysanız anlamların tamamında kuralsızlık ve akıl dışılık var. Bizim iklimimizde yetişen birisi yaban hayatını bu şekilde kuralsız diye algılamaz.

Şimdi bunu batı gözlüğüden yeniden inceleyelim. Hrıstiyan skolastiği ile yeryüzünü kuralsız diye dayatan kilise Newton’un fark ettiği yer çekimi kanunlarıyla kökten sarsıldı. Çünkü kiliseye göre yeryüzünde kural yok kaos içinde ve kilise kendisine verilen yetki ile yeryüzünde kural icat ediyordu. Yeryüzün mundar olması bu kuralsızlığından idi. Yeryüzü şeytanın yani kaosun hakimiyetinde idi. Bu dayatmaları Newton yırttı attı yer çekimi kanunun varlığını isbat ederek. Da Vinci akıl dışı denen yaban hayatındaki canlıları taklit ederek tasarımlar yaptı. Bu kilise için affedilmez bir küfürdü ama ünü daha önce büyüdüğü için dokunmadılar. Yaban hayatından aldığı ilham ile tasarımlar yaptığı için Da Vinci batı mühendisliğinin temellerini attı. Da Vinci’nin bu kadar üzerinde durulmasının asıl sebebi bu. Yaban hayatının akıl dışı olmadığını aksine çok büyük tasarımlar olduğunu ve insanın çözmekte zorlandığı problemlerin yanıtını yaban hayatında bulabileceğini kendi yaptığı tasarımlar ile isbat etti.
Kozmostan nereye geldik ama eşya zıddı ile vardır der atalar. Kozmosu anlamak için kaosu da bilmek lazım .
Gecenin bir vakti, cep telefonu ekranı ve klavyesi. Cümle düşüklüğü ve imla hataları için şimdiden affımı dilerim.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 10 Eylül 2018, 04:01:07 Gönderen: Nuri Kongur »

n

nuri_kongur

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#4: 10 Eylül 2018, 04:26:28
Konu aklımda iken devam edeyim. Yazıma bütün dünyayı etkileyen diye başlamışım ama niçin etkilediğini anlatabilmek için öncekileri yazmam gerekiyordu. Ne demiştik, hrıstiyan skolastiğinde yeryüzü kuralsızdır ve kuralları yetkilendirilmiş insanlar koyar.
Şimdi batı ikliminde yetişmiş bir bilim insanı domatesin tohumunun akıl dışı olduğunu baştan kabul etmiştir. Onu kendisine verilen yetki ile değiştirme hakkını kendi elinde görür. Mesala kimyagerdir, genetik mühendisidir gider kimya bilgisini kullanarak domatesin genetik yapısını değiştirip kendi verdiği tohumdan üremeyen katır benzeri domates tohumu ürettirken bundan ahlaki bir kaygı duymaz. Bilakis öyle bir şey yapmaya yetkili kabul eder kendisini. Bizim iklimde yetişen birisinin aklına bile gelmez ksır tohum veren domates üretmek. Bizde domates ıslah edilir . Islah edilirken onun yaratılış özelliklerine dokunulmaz.
Mesela Daniel Defoe’nin yazdığı Robinson Kruzo adlı romanda Robinson adada rastladığı yerliye adın ne diye sormaz, ona kendisine verilen yetki ile Friday adını verir , bizim dilimizde cuma günü olan günde o yerliye rastladığından dolayı. Kendi adı Robinson’dur . Yerli bunu kabul eder. Yerlinin adı da Friday’dır. Romana göre yerli onu da kabul eder. Robinsonun doğduğu iklimde bu onun doğal hakkıdır. Bu ne ki diye küçümsemeyelim, 90’larda Bulgaristan’da Bulgar devleti orada adı Hasan olana Hristos , Zeynep olana Zelenka demek istediği ve bunu kanunen kabul ettirmeye çalıştığı için koptu onca fırtına. Hasan ve Zeynep bu uygulamaya itiraz ettiği için toplama kamplarında çile çekti. Sonra neleri var neleri yok küçük bir arabaya sığdırıp Türkiye’ye hicret ettiler. Yaşı 40’ın üstünde olanlar çok net hatırlar.  Domatesin tohumu ile Hasanın Hristoslaştırılması wild kavramı ile kendine zemin bulur: Onlara kural konmalı çünkü içinde oldukları hal ile kuralsız ve akıl dışılar.
Siz şimdi bu genetiği oynanmış ya da hidrojenize yağlar ile yapılmış yiyeceklerin bütün dünyayı etkilemediğini söyleyebilir misiniz? Ben söyleyemem...
cümle düşüklükleri ve imla hataları af ola.


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

n

nuri_kongur

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#5: 10 Eylül 2018, 04:35:55
Kilisenin iddialarını bildikten batı da niye kilise ile bilim arasında çekişme olduğu her filmde mutlaka bahsedilir daha anlaşılır olacaktır. Wild bu anlamı ile kapitalizmin işine yaradığı için bilim dışı anlamı aynen korunmakta. Çünkü doğada var olanı ya bedava ya da üzerinde üretim tekeli kurulamayacak durumda. O yüzden bütün devletlere genetiği oynanmış tohumları dayatıyorlar. Uyuşturucu tüccarları gibi ilk bir kaç mal beleş. Daha sonrası parayla. Bedavaya aldığın tohum çok kısa sürede doğal olanı yok ediyor. Daha sonra ömür boyu patent kanunları ile tekel haline gelmiş firmalardan tohum almak zorunda kalıyorsun. Doğalı ise hem insan sağlığına faydalı hem de kendi tohumlarında üretebiliyorsun.


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

n

nuri_kongur

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#6: 10 Eylül 2018, 05:04:31
...Doğalı ise hem insan sağlığına faydalı hem de kendi tohumlarında üretebiliyorsun.

Bu formülü hemen hemen her yerde görebilirsiniz. Batı medeniyeti için wild kavramı çok önemli. Biz onlardaki anlamını eksik bildiğimiz için niye böyle davranıyorlar anlam veremiyoruz bile.

Her sene derste bir çok komik malzeme çıkar bana. wild life photographer , yanlış tercüme ile vahşi yaşam fotoğrafçısı: öğrencilere sorduğumda bu fotoğrafçı nelerin fotoğrafını çeker diye aldığım yanıtlar hep beylikdir: aslan, kaplan, yılan falan. Serçenin fotoğrafını kim çeker diye sorduğumda büyük çoğunluk gözüne karanlıkta ışık tutulmuş tavşan refleksi gösterir. Kurtulan az sayıdaki öğrenciye yabandaki bitkilerin resmini kim çeker dediğimde tamamen iptal olurlar.  Bizim bu tarafta wild kelimesini bırakın tahlil edip yorumlamayı nedendir bilinmez anlamı bile yanlış tercüme edilmekte günümüzde. Wild vahşi olarak algılanmakta ki bu doğru bir tercüme değil. Burada kullanılan vahşi ingilizcede predator demek , insan için kullanılanı savage: yırtıcı, haksız gerekçelerle kan dökücü demek.

Çocukken , daha siyah beyaz tv zamanlarında yayın akşam 5 ten sonra başlar gece yarısı da biterdi. Açılış ve kapanışta bayrak istiklal marşı eşliğinde göndere çekilir ve indirilirdi. O dönemde Kozmos adlı belgesel ilk kez yayınlanmış ve hatırladığım kadarıyla baya beğeni de almıştı. Lise yıllarımın sonunda kitabını okudum . Carl Sagan kaleme aldığı bir kitap. Şimdilerde yeni baskısı satılmakta. Orada Antik Yunan ve Roma döneminden ortaçağa ve günümüze bilim tarihi son derece akıcı bir dille anlatılmış. Uygarlığın çıkış ve iniş aşamalarını görüp fikir alınabilecek bir kitap. Orada kölelik ve Asillik arasındaki farkı okuyup bu farkın bilim üzerindeki etkisine şaşırmıştım. Mücahit beyin tavsiyesi kadar güncel bir kitap değil ama gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim Sagan’ın kitabını.


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#7: 10 Eylül 2018, 09:22:35
Kilisenin iddialarını bildikten batı da niye kilise ile bilim arasında çekişme olduğu her filmde mutlaka bahsedilir daha anlaşılır olacaktır. Wild bu anlamı ile kapitalizmin işine yaradığı için bilim dışı anlamı aynen korunmakta. Çünkü doğada var olanı ya bedava ya da üzerinde üretim tekeli kurulamayacak durumda. O yüzden bütün devletlere genetiği oynanmış tohumları dayatıyorlar. Uyuşturucu tüccarları gibi ilk bir kaç mal beleş. Daha sonrası parayla. Bedavaya aldığın tohum çok kısa sürede doğal olanı yok ediyor. Daha sonra ömür boyu patent kanunları ile tekel haline gelmiş firmalardan tohum almak zorunda kalıyorsun. Doğalı ise hem insan sağlığına faydalı hem de kendi tohumlarında üretebiliyorsun.


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi


Bu iş ilk çıktığında Amerikan çiftçilerinin çok hoşuna gitmiş. Ürünün yüzde bilmem kaçını tohumluk ayıracağına, git bakkaldan bütün tarlaya yetecek tohumu şu kadarcık dolara al. Tohumluğa ayıracağın ürünü de sat. Sonra bakmışlar kazın ayağı öyle değil. Mısır mesela, şahane görünümlü ama mısır kendi bildikleri mısır değil. Zamanla tohum fiyatları artmış. Bildikleri çiftçiliği de yapamaz hale gelmişler. Adana ağzıyla diyelim, çok çabuk ayıkmışlar. Ayaklanmışlar. Amerikanın önemli eyaletlerinde devasa gösteriler düzenlemişler. Bu gösterilerde ölen çiftçiler de olmuş. Nihayetinde Amerikan Tarım Bakanlığı bu tohumların piyasadan çekilmesini yalnızca laboratuvar çalışması olarak kalacağını taahhüt etmiş. Olaylar durulmuş.

Bu şirketler laboratuvarlara çekilmişler. Büyük tarım arazilerinin ortasındaki binalardaki laboratuvarlara. Ama her nasılsa pencereler hep açık kalmış. Bu yapay tohumlar toprağa uçuşmuş ve kendilerini üreten şirketler adına toprağı ele geçirmiş. 

İş kültürel kodda mı yoksa sistem sorunu mu, düşünmek, belki burada değil ama hayli laflamak lazım.

Robinson_ Friday çelişkisine gelince, mesela bu topraklarda yüzlerce yıl Rumlara Ermenilerle yaşamışız. O ya da bu nedenle büyük kısmı buralardan gitmiş. Yunana gittiğinizde Türkçe bilen bir sürü insanla karşılaşırsınız, Ermenistanda da Türkçe bilen Ermeni'yle. İlaç diye arasanız, Ermenice bilen (Yaşlılar dahil) bir elin parmağı kadardır.(Roma'da da böyleymiş, İngiliz İmparatorluğunda da) . Yani demem o ki, mesele yine kültürel kodda değil, mesele iktidar sorunu.

Niye size yanıt verdim Nuri Reis, masa başında edeceğimiz kavgaya zemin olsun diye :) Görüşmek üzere. Sevgi ve saygı.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 10 Eylül 2018, 09:31:55 Gönderen: Bülent Büyükdağ »
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#8: 10 Eylül 2018, 10:00:55
WBF da ilginç bir tartılma sürüyor. Yelkenciliğin antik çağlardan kalma bir öğreti olduğu ve bu süreçte gelişen denizcilik dilinin terk edildiğine ve bunun doğurduğu olumsuz sonuçlar ile ilgili.

Ben de Akdeniz  denizcilik dilinden örnekler verip, bu dilin neden kullanılması gerektiği ile ilgili bir yorum yazmıştım.

Denizcilik dili olarak admandırabileceğimiz bu dilin gelişmesindeki en önemli nedenlerden biri Akdeniz de seyir yapan gemilerdeki tayfaların farklı milletlerden olması idi. Oysa basit ve emirlerden oluşan bir denizcilik dili ile farklı ana dili konuşan denizciler rahatlıkla komuta edilebilmekte idi.

Bir diğer en önemli özellik ise bu dilin son derece anlaşılır olması . İskele ve sancak sözcüklerindeki gibi.  Günlük dilde sağ ya da sol denmiyor da iskele ya da sancak denmiş. Neden?

askerde de özellikle panik halde sağını ve solunu karıştıranları herkes görmüştür her halde.

İşte bu  denizcilik dilinde bu daha basit. İskele tarafı dediğinizde kimse karıştırmaz ya da sancaktaki halatı al diye bir komut verdiğinizde.

Yani dilin basit ve anlaşılabilir olması öyle önemli ki.  Üstelik Türkçe yaşamın içindeki değişikliklere yeni sözcükler (kelime demedim özellikle ) üretmek açısından öyle uygun ki.

Yabancı sözcüklerin Türkçeleştirilmesi yani dilin bağımsızlığı da ülke bağımsızlığı kadar önemli.  Aslında bunu sadece bir kurumun değil, tüm kesimlerin üzerinde titizlikle durması ve öneriler getirmesi gerekir.

Elbette yeni üretilen sözcükler "garip" gelebilir. Kimileri de benimsenmeyebilir. Bu son derece doğal. Ancak bu "garip" sözcükler bu çabanın önemini azaltmamalı.

Bana da şimdi uçak yerine zamanında teyyare denmesi çok komik geliyor örneğin. (mesela da diyebilirdim )

Gelişen ve değişen dünyadaki yeni kavramlara Türkçe kavramlar bulmak son derece ivedi ve önemli.

O yüzden Oktay Sinanoğlu gibi bu amaçla sözcük geliştirmeye ve bu konuya dikkat çekmeye çalışan  yaptığı değerli çalışmalar ile bu ülkenin yüzakı aydın bilim adamlarının saygı ve rahmet ile anıyorum.

Tüm ulusların geçmişinde iyi yöneticiler olduğu gibi kötüleri de var. " Kilise " olarak tarif edilen Vatikan 'ı gezerken biz Türklere karşı başarı elde eden önceki papalardan nasıl övgü ile bahsedildiğini görünce şaşırmıştım. Nuri reisin yazdıklarına kısmen katılıyorum. 

Kilise ile ilgili en sevdiğim hikaye Martin Luther King 'in cehennemi kiliseden satın alması ile ilgili hikayedir. Kilisenin cenneti parsel parsel sattığı yıllarda King, cehennemi satın almak ister. Kilise şaşırır ancak satış satıştır. Cehennemi King 'e satarlar. Cehennemin artık sahibi olan ve tapusu da  elinde bulunan King, Cehennemin sahibi olarak artık buraya kimseyi almayacağını ilan eder :))

Ancak batıda yaşanan reform ve rönensans sayesinde bağnaz düşüncenin terk edilmesi ile birlikte beğenelim ya da beğenmeyelim adamların geldikleri yer ortada.

Bu arada Da Vinci bir rönesans dönemi sanatçısı ve bilim insanı . Yani O kilise ile öyle diğerleri gibi pek sorun yaşamamıştı.

Batı dünyasında yaşanan bu Reform ve Rönesans 'ın karşılığı Atatürk devrimleridir.  Daha batıda kadınlar oy kullanmazken Türk kadını bu devrimler sayesinde oy kullanma hakkını batılı kadınlardan daha önce kazanmıştır.

Tüm Müslüman alemi dikkate alındığında elbette sadece Türkiye'nin bu başarısı son derece cılız kalmıştır. Sudi Arabistan da daha geçen yıl kadınlar araba kullanabilmeye hak kazandılar. Daha da ilginci sinemaya gidebildikleri için seviniyorlar. İran da bildiğim kadarı ile sinema da yok.

Kadını sosyal yaşamdan dışlayan ve bir değersiz bir mal gibi eve kapatan toplumların bugün yaşadıkları ortada.

O dönemlerde Osmanlı imparatorluğunun tebası olan Müslüman Araplar İngilizler ile değil de Osmanlının ve bir Osmanlı paşası olan Mustafa Kemal 'in arkasında dursalardı belkide bu durumda olmazlardı.

Neyse.. Konu nereden nerelere geldi.

Hep özel günlerde değil ya , Büyük taarruz gibi askeri bir başarıya imza atan , Askerlik tarihinde o güne dek yapılmış en hızlı askeri harekatın kurgulayıcısı Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını , bu ülkeyi yeniden kurup, bizlere teslim eden tüm fedakar insanları bir kez daha anmış olalım.













  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#9: 10 Eylül 2018, 11:09:21
Bu sözcük türetmede çarpıcı örnek de var;
Ataç, Tayyare için, "Uçka" sözcüğünü önermiş. Halk "Uçka"yı sevmemiş, şak, koymuş yerine "Uçak".

Mesele önermek. Oldu mu bal gibi oluyor. Bu konunun piri, bilgisayarcılardı bir ara. O kadar güzel sözcükler ürettiler ki... bir Allahın kulu "kompütür" demiyor artık.
Ersin'in dediği gibi yeni sözcük üretmeye çalışmak önemli. Ama, yeni sözcük üretmek- dilimizin eşsiz yeteneği içinde- eski sözcükleri çöpe atmak anlamına gelmiyor. Deniz Mili, Bahri Mil. İkisini de kullanalım. Zaten zaman, bir diğerini- belki de ikisini de birden- örseleyecektir, eski Türkçe haline getirecektir. E her eskittiğimizi atmıyoruz. Anısını olan, içinde bize ait bir şey taşıyan eşyalarımızı saklıyoruz. Dil de böyle. Eski sözcükler, içinde bir bilgiyi taşımaya devam ediyor ve o bilginin karşılığı hali hazırda varsa, zaten o ya da bu şekilde yaşamaya devam ediyor. Gündelik dilde kullanılmasa da, felsefede, bilimde sanatta kullanılıyor.

Deniz dili de böyle, artık işinize yaramayan bir şeyin karşılığı olan sözcük  önce kilere kalkar, sonra bir bakarsınız oradan da çöpe gitmiş. Zaman her şeyi bulunduğu ana benzetir.



  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 5811
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#10: 10 Eylül 2018, 11:40:12

Bir diğer en önemli özellik ise bu dilin son derece anlaşılır olması . İskele ve sancak sözcüklerindeki gibi.  Günlük dilde sağ ya da sol denmiyor da iskele ya da sancak denmiş. Neden?

askerde de özellikle panik halde sağını ve solunu karıştıranları herkes görmüştür her halde.

İşte bu  denizcilik dilinde bu daha basit. İskele tarafı dediğinizde kimse karıştırmaz ya da sancaktaki halatı al diye bir komut verdiğinizde.


Sağını solunu karıştıranlardan dolayı denmemiş, iskele sancak diye. Gemide herkesin duruş şekli farklı bu yüzden geminin pozisyonu önemli. Bir yerler de Tan Kaan yada Cem Abi  bu konu da birşeyler paylaşmıştı sanırım. Mustafa Pultar Hocanın Denizin Dili- Denizin Yazısı kitabında  bu konu da geniş yer vardı diye hatırlıyorum.

Araya ekleyivereyim dedim, konuyu böldüğüm için özür.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 1631
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#11: 10 Eylül 2018, 14:26:34
İskele sancak denmesinin sebebi basit . Vikingler dümen palalarını sancak kıça koymuşlar. Haliyle iskele tarafından iskeleye yanaşabildikleri için iskele oluyor o taraf .


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#12: 10 Eylül 2018, 14:41:53
Nuri Hocam,

Konuya değerli katkılarınız için çok teşekkür ederim. Carl Sagan, bizim neslin idollerinden birisi olan çok önemli bir bilim insanıydı. Çok iyi bir eğitim almış, çok iyi üniversitelerde çalışmış bir astronom. Bilimsel kariyer yapmakla yetinmemiş. Bilimi ve evreni herkesin anlayabileceği bir seviyede anlatmayı görev edinmiş ve çok başarılı olduğu da ortada... Çok onaylamadığım meşhur bir söz vardır, “Anlatabileceklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.” Carl Sagan da bu söze inanmayıp evreni anlatırken, atalarımızdan günümüze kadar kozmozdan ne anladığımızı, hangi çerçevelerden baktığımızı da anlatarak ufkumuzu sadece iki boyutta değil, günümüzün moda tabiriyle 360 derece genişleterek daha çok şey anlatabildi. Tabi biraz da astrobiyolog yanını kullanarak, kitleleri işin içine çekebilmek için dünya dışı yaşamları da dozunda kullanarak… Ben de herkese tavsiye ederim.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 439
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#13: 10 Eylül 2018, 15:18:24

Sevgili Ersin,yazdığın bir konuyu düzeltmek istiyorum.
Kiliseden cehennemi satın alan kişi Martin Luther'dir.Hristiyanlıkta Protestan mezhebinin kurucusu.
Martin Luther King ise Amerikalı şiddet karşıtı ve ezilen siyahi Amerikalıların haklarını sonuna kadar savunan bir papazdır.
Bu ikisi genelde karıştırılır, bu yüzden takma sakın  :)
  • IP logged
Her hata bir ders, ne hata biter ne de ders.(Mevlanadan denizcilere)

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#14: 10 Eylül 2018, 17:55:15
pu ha ha ha.. Kenan abi teşekkürler.. Sen söyleyince kafama dank etti valla. Neyse ki her ikisi de zamanın ileri görüşlü insanları idi ..

Bu arada Kenan abi Tirilye de yemekte şu denizcilik terimleri sözlüğünü baba sen hediye etmiştin di mi ?
  • IP logged

 
Yukarı git