Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Universe mi Cosmos mu?

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#15: 10 Eylül 2018, 18:05:21
Şunu da şuraya bir bilgi notu olarak ilave edivereyim. Cem Gür 'den.  :)xx :)xx

http://egeiou.blogspot.com/2016/12/lingua-franca-herkesin-konustugu-ortak.html

  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4256
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#16: 10 Eylül 2018, 18:16:15
Martin Luther'in yukarıda anlatılan yanlarına eyvallah. Hatta Kiliseye meydan okurken, müslüman, heretik, üniversite, dinsiz, herkese özgürlük istiyorum demiş. Böyle bir adammış abimiz.

Ama  nefret ettiği Papa ile birlikte davranarak Anabaptistleri bir güzel kesmiş. Liderlerinin kesilmiş kafalarını Münster'deki katedralin tepesine koydurduğu kafeslerde sergilemiş. Kafesler 500 yıldır orada.

Papa'dan, Türklerden, Yahudilerden ve Anabaptist'lerden nefretiyle ünlü.

Ona inanan gariban/yoksul Alman köylüleri ayaklanmış.  "Madem ki bu kerre mağlubuz, verin ki basak bağıra mührümüzü"----- dememiş, Alman prenslerle anlaşmış, yarı yolda koymuş onları. 130.000 yoksul Alman köylüsü sizlere ömür.

Bunu da bir kenara koyalım. :)
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 939
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#17: 10 Eylül 2018, 20:25:32
Dilin basit ve anlaşılabilir olması dilin emekleme aşamasıdır. O olmazsa zaten insan dili olmaz. Dünyada bütün dillerde eş anlamlı kelimeler zenginlik ifade eder, nüans yükler dile. Herkes kendi dünyasına göre konuşur elbette, benim için dil bu yaşımda artık bir zevk ve kültür meselesidir. Birisi söylemek istediğiniz şeyi sizden iyi söyledi ise fazla uzatmaya gerek yok sözü ona bırakmak lazım.

  • IP logged
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier

n

nuri_kongur

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#18: 10 Eylül 2018, 21:48:39
Dilin basit ve anlaşılabilir olması dilin emekleme aşamasıdır. O olmazsa zaten insan dili olmaz. Dünyada bütün dillerde eş anlamlı kelimeler zenginlik ifade eder, nüans yükler dile. Herkes kendi dünyasına göre konuşur elbette, benim için dil bu yaşımda artık bir zevk ve kültür meselesidir. Birisi söylemek istediğiniz şeyi sizden iyi söyledi ise fazla uzatmaya gerek yok sözü ona bırakmak lazım.

Güzelmiş


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 939
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#19: 10 Eylül 2018, 22:58:43
Carl Sagan hakkında güzel şeyler yazılmış. Az buçuk popüler bilim yazarlığına bulaşmış biri olarak eksik kalmaması adına belki söylenmesi gereken şey bugünkü popüler bilim yazarlarının tamamını toplasanız (krauss, dawkins, dennett, tyson, cox, kaku, vs... uzatabilirsiniz) ne kalite açısından, ne ulaşabildikleri kişi açısından ne de tesirleri açısından sagan'a erişemezler. Hakikaten yaptığı işi çok düzgün yapan çok özel bir adamdı...
  • IP logged
« Son Düzenleme: 10 Eylül 2018, 23:02:43 Gönderen: Doğan Erbahar »
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#20: 11 Eylül 2018, 00:44:53
Doğan reis yazılabilecek çok şey var da yeri olmadığından gerek yok.

Ancak şunu söylemek gerekir ki basitlik ve anlaşılabilirlik bence bir dilin emekleme aşaması değil, olsa olsa ancak ulaşılmak istenen en yüksek hedefi olabilir.

Basit olmak çok zordur . Bunu sade ve yalın olmak ile eş anlamlı olarak kullanıyorum.


  • IP logged

n

nuri_kongur

Universe mi Cosmos mu?
#21: 11 Eylül 2018, 01:03:10
Doğan reis yazılabilecek çok şey var da yeri olmadığından gerek yok.

Ancak şunu söylemek gerekir ki basitlik ve anlaşılabilirlik bence bir dilin emekleme aşaması değil, olsa olsa ancak ulaşılmak istenen en yüksek hedefi olabilir.

Basit olmak çok zordur . Bunu sade ve yalın olmak ile eş anlamlı olarak kullanıyorum.
Doğan reisin bahsettiği basitliği ben şöyle algıladım. Çocuk açlık duygusunu bildirmek için ilk önce sadece ağlar. Hatta bütün lisanı sadece ağlamaktan oluşur. Ağlamanın tonlarıyla ihtiyaçlarını bildirir. Kakasını da , açlığınıda. Sonra açlığına “mama” der. Bir zaman sonra mamanın yanına bu-su ekler. Mama da su da zaten vardır çocuk kendisi icat etmez. Çocuk ikisinin farklı olduğunu idrak eder. Sonra mama , çorba olur, salata , beyti kebap olur. Hepsi mamanın yaptığı işi yapar yani açlığını doyurur ama beyti çorba değildir. Çorba salata değildir . Basit olan ağlamaktır. Senin kastın da bu değil ama basit kelimesine farklı şekilde yorumlayınca ortaya iletişim eksikliği çıkıyor.
 Videoda da bunun üstünde durulmakta. Güncel kavram olan stresin detaylarına girilmiş. Aynı konuya ben de üzüntünün tonları başlığı ile değinmiştim. Gam da, hicran da üzüntüdür. Gam hicran değildir , hicran da gam değildir. Olaya basit şekilde bakan için fark etmez hepsi stresdir. Hatta stres yapar. Streslenmez bile.

Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged
« Son Düzenleme: 11 Eylül 2018, 01:08:17 Gönderen: Nuri Kongur »

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#22: 11 Eylül 2018, 08:51:54
Nuri reis bu son yorum hoşuma gitti. Teknik. Üzerinde tartışılabilir. Doğan hoca sadece basit demiyor. "Basit ve anlaşılabilir " diyor.

Ben bir konu tartışılırken herhangi bir ideoloji açısından bakıldığında gerçek bir tartışma yapılamayacağını düşünürüm. elbette ki buna ideolojinin kendisinin tartışılması dahil değil.

Dilde sadeleşme de ne yazık ki bu ideolojik bakış nedeni ile doğru tartışılamayan konuların başında geliyor.

Doğan hoca, dil de eş anlamlı kelimeler zenginlik ifade eder diye yazmış. Kendi tabiri ile nüansı kaçırmış.

Videoda sayılan Gam,  kasvet , keder gibi sözcükler eş anlamlı değiller. Hepsi farklı bir duyguyu anlatan farklı sözcükler. Zenginlik burada.

Bilimsel açıdan bakıldığında kimse dile zenginlik katan , artık kitlelerce benimsenmiş sözcüklerin değiştirilmesini düşünmüyor.

Konuşmacı da stres kelimesi yerine (sözcük demedim bakın bu sefer ) dilimizde yabancı kökenli de olsa yerleşmiş , kabul görmüş , bu dili kullanan insanların duygularını yansıtan sözcükleri kullanmayı öneriyor.

Doğru mu doğru. Tam da bu sırada diğer bir konuşmacı Hayati bey 'in isminden dem vurup, "ne yani Hayati bey'e yaşamsal bey mi diyeceğiz ? diyor.

Kim Hayati beyin ismini farklı söylemeye çalışıyor ki. ? Hayati sözcüğü bugün de kullanılıyor. Yaşamsal da .

Üstelik stres sözcüğünün karşılığı Türkçe de var. Üstelik kullanılıyor . Gergin olmak.

Stres ya da Türkçe karşılıği ıle gergin olmak şimdi yaşadığımız zamanın bir duygusu. Konuşmacının saydığı , insanın farklı hüzünlü duygularını tarifleyen kelimeler ile birlikte  bir de gergin olmak eklense ne olur ? dil daha da zenginleşmez mi.?

Gerek sosyolojik gerekse teknolojik gelişmeler ne yazık ki çoğunlukla ülkemiz dışında ortaya çıkıyor ya da üretiliyor. Her durumda bu yeni olguların karşılığı Türkçe sözcükleri bulmak gerekiyor.

ancak ideolojik yaklaşımlar her iki aşırı uçta da dilimizin zenginleşmesine hizmet etmiyor.

Bir dönem Tıp ve hukukta kullanılan mesleki sözcüklerin de Türkçeleştirilmesi çok tartışılırdı. Ciddi de taraftarı vardı. Bir o kadar da karşıtı.

İki doktorun sizin ile ilgili bir hastalığı değerlendirirken konuşmasını bir dinleyin. Düşünebiliyormusunuz öyle bir dil ki doktor size anlatırken bile ne demek istediğini anlamıyorsunuz.

Keza Hukuk dili. Avukatların konuşmasını anlayanlar beri gelsinler.  Şimdi bu meslekten olanlar mutlaka yabancı kaynak, dünyadaki meslektaşları ile aynı dilden konuşma v.b. gerekçeler ile karşı çıkabilirler. Haklılık payları da var.

Ancak unutmayın ki ana dilinizde konuşamadığınız bir alanda hiç bir gelişme kaydedemezsiniz.

Basitliğe gelince , bakın ben basitlikten ne anladığımı aşağıdaki bir kaç türkü sözü ile anlatıvereyim.

Minareden at beni
Git aşağıda tut beni.

Sevgili kaprisi gibi anlatması , tariflemesi bu derece zor bir kavramı bu kadar basit ve anlaşılabilir bir şekilde ifade edebiliyor olmak da " sanat "  oluyor işte.

Aynı ;

"Uzun ince bir yoldayım,
gidiyorum gündüz gece "

Hayat gibi ifade edilebilmesi zor kavramları böyle basitçe anlatabilmek bir " sanat " gerektiriyor işte.

Ya divan edebiyatı? Onu da dışlamak mümkünmüdür. ? Bunlar birbiri ile kıyaslamaya çalışmak  Elma ile armutu kıyaslamak gibi.

Ancak , ben hep, divan edebiyatına gönül verenlerin cümle aralarında ya da tavırlarında bu basitliği hep küçümsediklerini hissederim biraz.

Bilmem yanılıyormuyum ?
 




  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4256
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#23: 11 Eylül 2018, 10:04:00
Dili severim ama dilci değilim. O nedenle söylediğim her şey yanlış olabilir.
Eski Halk  deyişlerinde varsıl-yoksul denir değil mi?
Şimdi ne diyoruz, Fakir-Zengin. Halk da Fakir diyemiyor zaten "faakir" diyor. Gerçi yarın da diyemeyiz biz. Yaarın deriz.
Hangisini yeğleyeceğiz? Benim kullandığım; Yoksul-Varsıl.
Fakir ve zengin diyen Türkçe kullanmıyor mu? Ne münasebet. Ben doğal sürece bırakıldığında her şeyin yerli yerine oturcağını düşünenlerdenim. Şu ki; muhakkak yeni sözcükler türetilmeli ve bunların sahici anlamda kökleri olmalı.

Avukat dilinden örnek vereyim.
Gabin, derdik biz. Yeni Borçlar Kanunu(2011), Aşırı Yararlanma olarak tanımladı bunu. Olmuyor. Tek başına, yerleşmiş bir "kavram" yerine bir durumu anlatıyor " Aşırı Yararlanma". Evet, herkes anlıyor ama bir kavram değil. Oysa bilim-araştırma inceleme kavramlarla yapılır.  Kavramın açıklanmasını anlaşılır şekilde dile getirmek başka şey, sözcüğü kavram olmaktan çıkarmak başka şey.  Ancak öylece soyutlar, düşünebilirsiniz. Böyle kavramlarla düşününce de mesela, otoparkta çizginin üzerine park etmezsiniz. Tabela okumak/anlamak gibi bir yeteneğiniz olur.

Tabii düşünmenin kıstası sırf bu değil ama önemli bir parçası. Denizcilik dilinde de daha önce verdiğim örnekte olduğu gibi, "aganta" güzel bir örnek. Hem kıpırdama, hem dur, hem böyle kal, hem sakın elindeki gevşetme veya sıkma... Aganta işte.

Bir durumu başka her şeyden soyutlayan ve tek başına bir şeyi tarifleyen anlam yüküdür "kavram".

Neyse, başka zaman uzun uzun düşüncelerimi anlatırım, lafı gelirse, bir masada.
 
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4256
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#24: 11 Eylül 2018, 10:17:02
Çok daha iyi bir örnek; Arabulucu. Bari "Resmi Arabulucu" deyin. Ne o "arabulucu". Bizim memlekette Arabulucu ezelden belli. Aile büyükleri, iş arkadaşları, ortak dostlar filan. Arasını yapmaktan geliyor ama bu gelin/damat bulmaya kadar geniş bir alanda kullanılıyor. İş mi yaptılar şimdi? Üstelik eğer bu sözcük yerleşirse, günlük dildeki anlamını yitirecek.
Çünkü arabulucu, aynı zamanda birine haksız olduğunu da söyleyen kişiyi tanımlar bizde. Ama hukukta bu işi yapacak kişiden, tam yansız olması, bir diğerine haklı ya da haksız dememesi isteniyor. Böyle sözcük üretilmez bana kalırsa.

Neyse, dedim ya başka zaman.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#25: 11 Eylül 2018, 10:30:58
"Dil yaşayan bir organizma" denir.

Sürekli değişir, zaman zaman şartlara bağlı olarak "genleşir" zaman zaman "daralır".  Günlük derdini, duygusunu, isteklerini, fikirlerini 150, 200 kelime ile anlatabiliyorsa, toplumun geneli daha fazlasını aramaz. Oysa dilin zenginleşmesi edebiyatın (Hikaye, roman, şiir hepsi), plastik sanatların, müziğin, felsefenin teknolojinin, bilimlerin hatta siyasetin kalitesi ve gelişmesine bağlı. Yani "kültüre".  Okumayan kitlenin dili zenginleşemez. Cehaletin baştacı edildiği, okuması özelllikle engellenen, aptal kutusuna, akıllı cep telefonuna ve bilgisayara tutsak edilmiş bir toplumun dili de görüp, duyduğu çerçeveye sıkışır kalır.

Sizce, bundan 20- 50- 100  yıl önce günlük konuşma dili kelime sayısı ile bugün kullanılan kelime sayısı aynı veya birbirlerine yakın mı?En yakın örneği "patalya" :) Ortaya çıkıncaya kadar onu "tender" - "bot" olarak kullanıyorduk. Oysa eskiden kullanılan, bilinen  bir adı vardı. Yeniden denizcilik diline geri çağırdık.

Dünyadaki sanayi devrimini yaşamamış, kıyısından teğet geçmiş, hoop diye kendisine ileri teknoloji ve  bilişim çağında sadece ürün dayatılmış bir toplumun özgün "teknoloji" dili olabilir mi?

"Ama efendim, bütün dünya artık bu ortak dili konuşuyor. Kendimizi nasıl ayırırız?" demeyin sakın! Yaşlı kıt'a ülkeleri  Almanlar, Yunanlar, Fransızlar öte yanda belki Caponlar, Çinliler nasıl beceriyorlar peki?

Aramızda kaç kişi etimoloji ile ilgileniyor? Kaç kişinin evinde çok az sayıda yayımlanmış etimolojik sözlük var? İtici, hatta insan olarak da önemsiz bulurum ama Sevan Nışanyan'ın Çağdaş Türkçenin Etimolojisi Sözlüğü de kenara atılmaması gereken önemli bir emek ve çaba.
Çağdaş Türkçenin Etimolojisi

Ortaokulda dersler sabahları dokuzda başlardı ama tüm öğrenciler sekiz onbeşte okulda olurdu. Hıristiyan olanlar "kateşizm", yahudi olanlar "moral" eğitimi için ayrı ayrı sınıflarda toplanırlardı. Müslüman olanlar ise bir başka sınıfta bir araya gelirdi. Her sabah öğretmen tahtaya bir latince bir de grekçe kelime yazardı. Öğrencinin görevi ise elindeki sözlük, ansiklopedi vs ile bu kök kelimelerden türetilenleri bulmaktı. Akşam saatlerinde babamla birlikte, dedemden kalma 1905 baskısı 8 ciltlik fransızca "Grande Larousse"u eşeler dururdum.

 
  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • İleti: 939
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#26: 11 Eylül 2018, 10:37:59
Dil konusunda sokaktaki dilencisinden en üst düzey devlet yetkilisine kadar dünyanın en hassas milleti olan Fransızlar'ın meşhur Academie Française'lerinin bütün "koruma" çabalarına rağmen Fransızca da tüm dünya dilleri gibi çok hızlı bir şekilde değişiyor.

Bu işin sırrı Pisagor'un, Chomsky'nin ve Pinker'ın farklı zamanlarda işaret ettiği çocuklukta gizli. "İnsan yavrusu dili öğrenmez, doğuştan bilir, genetiğine kodlanmıştır" diyorlar kısaca. Burada herhangi bir sepesifik dil kast edilmiyor, fenomen olarak "dil" kastediliyor. Aksi takdirde bu kadar az örnek ile grameri çözmek ve konuşmak mümkün olamazdı bir çocuk için, en cahil ve ihmalkar ailelerin bile çocukları konuşur, dünyada konuşamayan bir çocuğa rastlanmamıştır (çok spesifik bir zihinsel problemi yoksa)

Dilin bu kadar çabuk değişmesinin sebebi işte bu: çocuklar öğrenmiyorlar, hızlı bir şekilde kendi duydukları dilin spesifik kurallarını çözüp, (burası önemli) özgür tabiatları gereği her nesilde dili baştan yaratıyorlar. Anlaşılabilir kalmak için çok aykırı olamıyorlar ama mesela çok örneği var aynı  dili konuşan bir topluluğu çok değil iki nesil ayırın birbirlerini anlamakta zorlanırlar. O yüzden evet su akar yolunu bulur yapabilecek, müdahale edilebilecek birşey olduğunu zannetmiyorum. Çünkü bu insan özgürlüğünün en çok kendini gösterdiği sahadır.

Yukarıda verdiğim videodaki örnek bağlamında söylediklerim zerre kadar bir ideoloji, inanış, görüşle alakalı değildir. Benim kelime seçimim benim (bu sefer büyük harfle yazmak lazım) ZEVK ve KÜLTÜR dünyamla ilgilidir, kendimi ifade etmeyi o şekilde sevdiğimin bir göstergesidir. Başka taraflara çekilmesini istemem.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 11 Eylül 2018, 10:42:17 Gönderen: Doğan Erbahar »
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier

  • *
  • İleti: 939
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#27: 11 Eylül 2018, 10:58:52
Küçük çocuğunuz varsa yaptığı hataları dinlemek muazzam bir gözlemdir bu kounda, benim küçük kız: "pengüen" ve "ötöbüs" dedi bir süre mesela. Çünkü büyük ünlü uyumunu kimse ona öğretmeden kapmış bilinç altında ona uyduruyor istisna olan kelimeleri doğrusu böyle olmalı diye.

İngiliz çocuklar çoğu zaman "goed" derler, anneleri düzeltir "went" diye, inanılmaz bir potansiyeldir çocuk zekası dil konusunda. En doğru, isabetli ve çığır açıcı araştırmalar çocuklar üzerinde yapılanlar linguistik konusunda... ve canlı izlemenin keyfi hiçbirşeyde yok o yaratımın... daha ayakkabısını bağlamayı beceremeyen bir bireyin dili sökmesinden büyük mucize var mı dünyada...  :)
  • IP logged
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier

e

ersinboke@icrs.com.tr

Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#28: 11 Eylül 2018, 12:11:07
Doğan reis, bir yanlış anlaşılma olmasın. Ben sizin yazdıklarınızı ideolojik bulmadım. Videoda özellikle isim ile ilgili yorum yapan kişinin ismini de bilemiyorum , tavrını biraz ideolojik buldum.

Sizin kendinizi hangi sözcükler ile ifade edeceğiniz ve bu konudaki kişisel duruşunuz elbette ki sizin kendi tercihinizdir. Benim de buna bir eleştiri getirmem doğru olmaz zaten.

Çocuklar ile ilgili yorumunuza ilave. Benim 7 yaşındaki küçük kızım da bavula hala " davul " diyor. Bizim de hoşumuza gittiğinden düzeltmedik öyle kaldı.

Geçen seneki seyir notlarımda var. Uzun süre konuşmayıp, yalnız kaldığınızda ve bir konuşma sesi duymadığınızda özellikle ıssız bir koyda hayvan sesi duyup, siz de çığlık atabiliyorsunuz. Çıkardığım ses, bana öyle hayvansı ve ürkütücü gelmişti ki.

Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki diğer hayvanlar bu çığlığı bir şekilde biliyor ve tanıyorlar. en azından bir hayvan sesi olduğunun farkındalar sanırım. Karşılık geliyor çünkü.

ancak konuştuğunuzda ya da bu çığlık yerine bir sözcük bağırdığınızda , koyda çıt çıkmıyor neredeyse.

İnsanın genetiğinde konuşma var mı yok mu bilmiyorum. Bilgim de sınırlı . Bir şey söyleyemem. ancak bu yaşadığım tecrübe bana sanki yokmuş gibi düşündürdü. Genetiğinde olsaydı diğer hayvanlar da farkında olurlardı diye düşündüm bir an.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 939
Ynt: Universe mi Cosmos mu?
#29: 11 Eylül 2018, 12:36:25
Ersin Reisim, tam olarak anlamadım son cümlenizi, neyin farkında olacağını hayvanların. Chomsky konuşma için %90'ı sessiz olarak gerçekleşen bir eylemdir diyor. İnsan esas kendi kendine içinde konuşur, dışarıya vurduğumuz %10'udur der.

İki yaşına kadar bir şempanzeyi ve bir insan yavrusunu aynı özeni göstererek yetiştirdiğinizi düşünelim. Hatta maymunun üzerine daha fazla düşün, bol bol konuşun, bir bebek gibi davranın, büyütün. 2 yıl sonra maymun, bırakın konuşmayı en küçük bir soyutlama kabiliyetinden bile mahrumdur (meşhur bir deneyde uzun uğraşlar sonucu bulaşık yıkamayı öğretmeye çalışmışlar, tam öğrendi derken bir de bakmışlar yaptığı şey kaba bir taklitten ibaret, tabağı suyun altına tutuyor, öylesine elini sürüyor ancak kir gitti mi gitmedi mi ona bakmıyor, yani en basit bir soyutlama olan "su ile kirin uzaklaştırılmasını" dahi kavrayamıyor. Bu soyutlama kabiliyeti öğretilen öğrenilen birşey olamaz tamamen genetik bu...)

İnsan yavrusu ise dili duysun yeter, özel bir çabaya gerek yok, iki sene sonunda takır takır konuşmaya başlar. Biz öğrettiğimizi zannederiz o ayrı... Bunun nasıl olabildiği antik Yunan'dan beri merak konusu olmuş. Platon mesela bunun ideler dünyasının bir ispatı olduğunu söylemiş. (önceden zihne kodlanmış olduğunu ifade ediyor esasında burada farkında olmadan).

Chomsky ise bunu daha bilimsel olarak vurgulayarak linguistik konusunda bir çığır açtı ve henüz daha çok taze bu çığır, Galileo'nun fizik konusunda açtığı çığır zamanlarında yaşıyor gibiyiz linguistik konusunda.

Sonra gelen bütün önemli uzmanlar çocuk zihninin bu konuda "boş bir tahta" olmadığını iddia ediyor ve en azından doldurulmaya hazır modüler bir yapı öneriyorlar. Bu da genetik bir faktör demek. Steven Pinker'ın "Language Instinct" mükemmel bir kitaptır. Hatta orada gösteriliyor ki iyi konuşabilmek için zeki olmak bile gerekli değildir, tamamen zihinsel özürlü 12 yaşında bir kızın mükemmel derecede düzgün, anlamlı, semantik cümleler kurabildiği, hikaye uydurabildiği gözlemlenmiştir. Yani konuşma merkezinin zeka ve muhakeme merkezi ile de doğrudan bir alakası da yok, daha başka kendine özel bir yeri var deniyor beyinde. 
  • IP logged
« Son Düzenleme: 11 Eylül 2018, 12:43:02 Gönderen: Doğan Erbahar »
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier

 
Yukarı git