Ooooops !!!
Biraz sakinleşip konuyu bir başka mecraya çekelim.
Batı Dünyasında, örneğin, ABD, Avrupa ülkelerinin bazılarında "Dönem canlandırma" denen bir kavram var. Örneğin Fransa'da I. Büyük Savaş- Ortaçağ- Roma İmparatorluğu- Golois'lar ana şemsiyesi altında, yılın belli dönemlerinde, genel olarak her yıl da değişik bir kent veya kasabada insanlar bir araya geliyor. Hangi dönem ile ilgili ise o dönem kostümlerini kuşanıp, o dönem sosyal etkinliklerini yapıyorlar. Benim özellikle takip ettiğim Ortaçağ. O kadar önem veriyorlar ki geçtiğimiz yıl Ortaçağ'da var olduğu bilinen, sonradan yıkılıp yok olan bir manastır ile bir un değirmenini yine o dönem malzeme ve el aletleri ve yapım teknikleri ile yapmaya başladılar.
Etkinlik süresince çalınan müzikten, yenen yemeklere, artizanal ürünlerin imalatına kadar her şey özgün.
Etkinlik filmleri için https://www.facebook.com/F%C3%AAtes-M%C3%A9di%C3%A9vales-144642958882/videos/Fotoğraflar için Özellikle bakmanızı öneririm.
https://www.facebook.com/pg/F%C3%AAtes-M%C3%A9di%C3%A9vales-144642958882/photos/?ref=page_internalAynı mantıkla, geçmişi geleceğe taşıyabilmek amacı ile İskandinav ülkelerinde, Fransa'da, Portekiz, İrlanda, Katalunya, Polinezya'da ve Amerika'da yelken çağını anlatan deniz şenlikleri yapılıyor.
Bütün bu insanlar gönüllülük esası ile bütün bir yıl çalışıp fantastik bir dünyayı yaratıyorlar.
Deniz şenliklerinde de en doğal hali ile ardıç katranı üretiyor, tekne yapıyor, dönem tekneleri ile meraklıları gezdirip hiç bıkmadan, gocunmadan anlatıyorlar.
Böylece edindikleri mirası koruyup aktarma yoluna gidiyorlar. Hem bilgi ve bilinç diri kalıyor hem de turizm gelirlerine katkı sağlıyorlar.
Bu heyecanı yaratmak, diri tutmak ve aktarmak onlar için önemli. Bizde ise ya "
boş işler"dir ya "
özenti" ya da "
kanarya severler" seviyesinde değerlendirilir.
Ben analatmaktan bıktım. Ersin daha yeni başlıyor. Ama bu topraklar, hele bir de geçmişle ilgili ise iyi, güzel, yararlı, olanı değersizleştirir, çağ dışı ilan edip soldurur.
Son olarak benim yaşamımda çok önemli bir iz olarak kalan anımı paylaşmak istiyorum. 1973 veya 74 yılında bir akrabamız İstanbul Fatih kütüphanesinde Abdülbaki Gölpınarlı'ya hem asiste ediyordu hem de kütüphanenin onemli bir çalışanı idi.
Bir gün, akşam saatlerinde babamla birlikte davetli olarak kütüpkaneye yakın bir medrese binasına gittik. Çok az sayıda sandalye konmuş tonozlu küçük bir salonda yerimizi aldık.
Konser 13.yy da müzik temalı. Flütte Jean Pierre Rampal ney de Niyazi Sayın çalıyor. O gece her fırsatta dile getirilen "müzik evrenseldir" deyişinin ne olduğunu anladım. Aynı zamanda bir çağın bireyler üzerindeki etkisini de. Ezgilerin, müzik cümlelerinin benzerliği ve birbirlerini tamamlayışı, 13. yy insanının Tanrı'ya bakışı, pastoral-pagan geçmişini unutmayan çevrenin insanın ruhunu kıpır kıpır etmesini izledim.
Acaba derdimi anlatabildim mi?
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.