CVP : Tekne Yaptırmak Hiç de O Kadar Zor Değil !
Yazdığım dergi adına üretici ziyaretleri yapma, tanıtım organizasyonlara katılma , tekne testlerine gitme gibi işleri artık yıllardır yapmadığımdan, yabancı yayınları takibi bıraktığımdan ve hatta son beş altı senedir bir zamanlar en büyük hazinem olarak gördüğüm denizcilik kitaplığıma tasarım, inşa vs ile ilgili teknik kitaplar ilave etmediğimden ; bu vadide söyleyecek pek sözüm de kalmadığını düşünüyordum. Hem söyleyecek lafı olmamak hiç de fena bir şey değil, kafanız dinç, huzurunuz yerinde, keyfiniz keka oluyor.
Bırak bu işlerle başkaları uğraşsın ; sen evvela seneye marina kiranı nasıl ödeyeceğini düşün ya da keyfin yerindeyse bu yaz sezonu için ikinci bir buzdolabı alıp, onu teknede nereye tıkıştırabileceğini planla ; hayal kur...
Lakin işte Böke dilimi tutamayacağım bir konu attı yine ortaya. Ben de eskiler sandığımdan biriktirilmiş "malları"mı çıkarma hevesine kapıldım birden. Mallar eski ama düşünsel temelleri sağlam, pratikte denenmiş nesneler. Üzerlerinin tozunu bir üfledik mi her devre uyarlar.
Tekne yaptırmak heves işidir, para işidir, zaman işidir, kafa patlatmak, plan yapmak , yapılanı bozmak gerektirir. Bazen ( yeni bir merhaleye geçildiğinde ) moral bozar, endişe yaratır ; ama bir teknenin , - hele kendi teknenizin - , doğumundan denizle evlendirildiği ana kadar geçen ( mesela bir senelik sürede ) yaşananların hazzı ve yoğunluğu bence sonra o kayıkla sevdiklerinizle birlikte en uygun mevsimde en güzel sularda dolaşmanın vereceği memnuniyetten fazladır .
Evet , bu tabii ki subjektif , hissi bir değerlendirme, kişisel görüş. Gerçek aslen biraz da şöyledir : Bir karlı Şubat akşamı herkes sıcak evine gitmişken siz bir iş toplantısından çıkıp üzerinizde bir gömlek, bir incecik lacivert veya siyah takım elbise, ayağinizda kösele ayakkabılar , içerisi dışardan sadece 2-3 derece daha sıcak olan bir atölyede kayığınızin başinda ya titrer yada ısınabilmek için zip zip zıplarsınız...Sonra iş biraz uzar ; mesela suya inmeniz Temmuz ayına kalir, gölgede 35 derece sıcakta 60 veya 100 kilo demir zincirini arabanızın bagajından teknenin başina, oradan da zincirlige taşırsınız sonrasında nereye yığılsam da bayılsam diye düşünürsünüz. En kötüsü ise şudur : Bir süredir yoğunluktan teknenin başına gidememışsinizdir. Hafiften bir suçluluk duymakta, ınşadaki yeni gelışmeleri merak etmektesinizdir. Bir fırsat yaratıp o trafikte 2 saat yol gider, teknenin başina varırsınız. Tekne bir hafta veya 10 gün evvel bıraktığınız gibi durmaktadır. Ya usta hasta olmuştur, ya kıramayacakları bir müşteriye ait bir ufak tamir işi gelmıstir, sizin kayığa el sürülmemıştir. Aç karnına yandakı çay ocağından getirtilen bayat çayı içer, 10 dakika laflar, yine arabanıza binip 2 saatlik dönüş yoluna koyulursunuz. Yahu yazdıkça hoşuma gitti bakın...Zaten denizcilik bir anlamda eziyetten zevk alabilme çabası değil midir ? Şeytan azapta gerek...diye düşünmesem ne işim var tekneyle ? Güneyde havuzlu, bekçili ,mümtaz komşuların olduğü seçkin bir sitede bir yazlık alır ; akşamları mangal saatini beklerdim ( bakın fena fikir değil : söylemiş olayım...).
Şimdilik bir ara vereyim ; baktım bir türlü konuya giremiyorum. Tekne yaptırmak pek de doğru, gayetle de akıllıca bir şeydir diye yazı yazayım dedim ; kendi dilimle konuyu berbat ettim, battım !