Aaa pişti.
Hadi size iki versiyon...
_____/_________
Araya sıkıştıralım o zaman direk hikayesini:
NavigaCup yarışı. Yılını hatırlamıyorum.
Ama gerek Naviga’daki dostlar, gerek hediyeler, gerek cafcaflı ödül töreni sebebi ile önem verdiğimiz bir yarış.
Rota, yanlış hatırlamıyorsam, Kalamış start, Suadiye civarı şamandıra dönüşü, sonra tekrar Kalamış koy içi şamandırası, digavşin (Moda Burnu açığındaki büyük ışıklı şamadıra), Kalamış koy içi finiş.
Bir Gezgin sınıfında yarışıyoruz; haliyle arkadaş ya da tanıdık tekneler. Bu haliyle bir hırs faktörü. Sonuçta birbirine benzer amatörleriz.
Hava da nefis, hatta Suadiye Kalamış hattında rüzgar arttı, tam broşa girmesek de, tekne rüzgar üstüne kaçıp duruyor, dümen dinlemiyor. Çok çoşkulu gidiyoruz.
Tabii teknenin üzerindeki bu kuvvet de, bizde adrenalini yükseltip, hırsımızı kaşıyor.
Bu motivasyonla, girdik Kalamış koyuna, döndük şamandırayı, yükseliyoruz Digavşin’e.
Bilmeyenler için şu detayı vereyim: biz bu son dönüş sonrası Kuzey-Güney rotasında apaz seyri yapıyoruz ve rüzgar Batı’dan yani sancaktan alıyoruz.
Digavşin’i de sancağımızda bırakıp döneceğiz. Ama en önemli unsur, batıdan gelen rüzgarın yanında, yine batıda yani Boğaz’dan çıkıp, Moda’ya doğru gelen akıntı da mevcut.
Galiba Serenity ile kapışıyoruz emin değilim. Serenity’de Dudly Dix yapımı 10 metre, Marintek’in üretmeyi denediği ve sadece bir tane yapıp sattığı ama performansı çok iyi bir tekne.
Şimdi, Digavşin’i sıyırmak için yükselip öyle dönmek lazım. Teknede kimler var tam hatırlamıyorum. Affetsinler. Aklımda kalanlar, dümende Aali (olay anında), Umut Korkmaz ve bir kaç kişi daha.
Bu arada bir önemli nokta daha, Sarıyaz’ın direği runner’lı: bu ne demek? Ön yelken hangi kontradaysa, ters kontradan bir ıstralya gelmesi demek. Tabii bu bumba’nın hareketini kısıtlamaması için, sancakta da, iskelede de hareketli. Yani sürekli boşlanıp, doldurulması lazım cenovanın yüküne göre senkronize olarak.
Dolayısı ile tramolalarda, bir kişi mesela sancak cenova vinçindeyse, bir kişi de iskele runner vinçini doldurmak zorunda.
Biz digavşini geçtik, tramola atmamız lazım. Ama gerek rüzgar, gerek akıntı bizi şamandıranın üzerine atacağından, biraz uzaktan atıp, hız kazanıp geçmek lazım yanından.
Yarışın heyecanı ile Aali’ye “tramola” diyorum, Aali “dur daha” diyor. Biraz daha gidiyoruz. Bir daha “tramola” diyorum, “dur be” diye bağırıyor, biraz daha gidiyoruz.
Gitmek demek, öndeki tekne ile farkın açılması demek.
Artık üçüncü söyleyişimde dayanamıyor, ya da onun da gözü kesiyor her neyse, atıyoruz tramolayı.
Ve cenovanın boşunu toplayan arkadaş (galiba Umut’tu emin değilim), hızla işini yaparken, ters kontradaki runner’ın boşunu alan biraz gecikiyor, aksıyor. Bunun üzerine, ön yelkeni toplayan, dönüyor ona yardıma ama ön yelken tam trim edilmemiş, torba konumunda. Dolayısıyla tekne ileriye doğru yürümek yerine, bu torba ön yelken, akıntı ve rüzgar sebebi ile çağanoz gibi yanyan gidiyor.
Biz normalde rahat geçebileceğimiz digavşine yaslıyoruz. Tepesindeki çelik kule kontrüksiyona önce ıstralya takılıyor. Bir şekilde sıyırıp geçiyoruz. Ama 14 metrelik direğin geregin ıstralyasının çıkardığı tıngırtıyı anlatamam.
Tam onu kurtardık derken, rüzgar sebebi ile yan yatan teknenin kıç ıstralyası takılıyor. Tekne ileri gidiyor, kıç ıstralya ise yakalanmış ve çözebilecek bir şey yok.
Yine muazzam bir gırç gırç sesi, taaak diye bir sesle sona eriyor. Kesirli arma, ön ıstralyanın dibinden kırılmış; ana yelken dolayısı ile boşa düşmüş. Bumba havuzluğun bir metre üzerinde rüzgarla sağa sola sallıyor.
O telaşta, havuzluk ambarında olan tel makasını almaya çalışıyorum. Dipten çıkartmanın heyecanı ile ayağa kalkınca, bumbayı kafaya yiyorum.
Bu arada aklıma geldi; Aali’nin kızı Elif ve benim oğlan Selim de bizle. O zaman herhalde 8-10 yaşlarındalar. Onları kamaraya yolluyoruz.
Tel makası ile kıç ıstralyayı kesip tekneyi kurtarıyoruz.
Ama üstü kopup raydan çıkmış anayelkeni toplamak mümkün değil. En az yarım saat uğraştıktan sonra, birisinin aklı ile mandarlardan birini gevşetip yelkeni indiriyoruz ve marinaya giriyoruz. Marinaya girerken, benim kafamdaki kanı farkediyorlar. Bumba kafamı sıyırmış ve tepemde bir açılmaya sebep olmuş.
Her şeyi neta edip, eve döndüğümüzde, Aali beni Anadolu Sağlık Gebze’ye götürmüştü orada kafama 3 zımba çakmışlardı.
O olaydan sonra, kesirli arma olan Sarıyaz, musthead denen, yapıya döndü mecburen. Artık kullanımı kolay ve keyifli bir gezi teknesi olmuştu. Bu nedenle, ana yelken de yenilenmiş oldu.
İki satır da bunu anlatayım ki, şimdiki sahibi Mustafa’nın içi rahat etsin. Bu değişimi o zamanların ve galiba hala en iyi armadolardan birine (ismini unuttum, tipi aklımda affetsin) yaptırmıştık. Direğin tepesine yeni krom bir şapka ile tüm bağlantıları yenileyerek, ya da elden geçirerek bağladık. O krom şapkayı da Aali ile dizayn etmiştik. Üzerinde, fener, rüzgar gülü, telsiz anteni vb. gerekli tüm donanımı planlamaya çalışarak yaptırmıştık.