30 Temmuz 2017 Pazar günü nihayet tutyayı şafttan söküyorum.
Dünkü yorgunluğun ardından Pazar sabahı erken kalkıyoruz. Heyecanlıyım... Ece önce kahvaltı yapalım dese de ben dalışa hazırlanmışım bile. Saat dokuz civarı. Etrafta kimse yokken işi bitireyim istiyorum. Alyan takımını çıkarıyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 4 numara alyandı. Her zaman bir adım önde olan sevgili eşim “alyanı elinden düşürebilirsin. “Bir tane de yedek 4 numara al mayonun cebine koyarsın” diyor. “Düşürmem merak etme” diyorum ama yine de söz dinlemek lazım cebime ikinci alyanı atıyorum. Ekipmanı kuşanıp tam suya girecekken, ilk göz ağrımız Ekim’in yeni ailesi Sertaç ve Banu Reisler gelmesin mi? Ne güzel sessiz sedasız yapacaktık şu işi. Neyse suya giriyorum. Su yine pis. Görüş çok kötü. Keşke kurşun kemer de alsaydım. Batmam kolay olurdu. Neyse iki yıldız dalıcıyız. O kadar da dalamazsak ayıp. Teknenin altına doğru dalıyorum. Görüş berbat. Alyan anahtarı yerine oturtmak zor. Birinci neden; delikleri göremem, ikincisi elimle delikleri yoklayıp bulmama rağmen yüzey yosunsu bir tabaka ile kaplandığı için 4 numara alyanı yerine oturtamıyorum. İki ay gibi kısa sürede böyle yosunsu yüzey oluşması da kötü. Yüzerliğimi de iyi ayarlamam gerekiyor. Şafta asılarak zarar vermemek lazım. Elimle yosun tabakasını siliyorum. İlk vidayı söküyorum. Bu arada yukarıdakiler merak etmiştir diye yüzeye dönüyorum. İyi haber verip tekrar dalıyorum. Tam ikinci vidayı çıkaracakken Ece’nin dediği gibi anahtar elimden düşüp dibe doğru süzülerek iniyor. Ben yüzeye çıktıktan sonra da alyanları kontrol eder kesin. Siz Onu bilmezsiniz
Neyse ben sırayla dört vidayı da söküyorum. İşlem gerçekten 5 dakika bile sürmüyor. Tutya kaynadığı için biraz zor ayrılıyor. En zor kısmı iki yarım tutyayı birbirinden ayırmak oluyor. Nihayetinde tutya elimde zafer işareti yaparak çıkıyorum. Yukarıdakiler alkışlıyor. Sertaç’ın gelmesi iyi olmuş. Pontona çıkmama yardımcı oluyor Aslan arkadaşım. Ece de takılıyor. “Marinanın keyfini sen sürüyorsun. Ha bire teknenin altında iş yapacağım bahanesiyle yüzüyorsun.” Peki öyle olsun. Burada kısa bir açıklama yapmam iyi olur. 2 yıldız ya da 3 yıldız bröveli dalışçı olmakla teknenin altına ekipmanla inip ( yarım yamalak ekipman) iş yapmak farklı şeyler. Ben hobi amaçlı scuba dalışlarda ekibe uyum gösteren yüzerliğini iyi ayarlamaya çalışan ve tüpteki havayı gerektiği kadar kullanan ortalama bir dalgıcım. Yine de bu kısa işlem için bile heyecanlandım. Dalmadan önce kafamda birkaç kere plan yaptım. İşe odaklanacağım için dikkatimden kaçacak bir şeyler olabilirdi. Kendimi yaralayacağım bir alet yoktu. Ama ben aşağıdayken punton civarında oluşabilecek bir trafikten dolayı dalga çıkabilir ve tekne tepemde zıplamaya başlayabilirdi. Özellikle palamar botları bazen hızlıca geçiyorlar. O nedenle dış seslere kulak vermem lazımdı. Bir de göstergede yazan 50 Bar hava belki de o kadar değildi. Bu veya başka bir nedenden dolayı aniden havam kesilirse panik yapmadan çıkmam gerekiyordu. Dışarıda birilerinin beklemesi de güvenlik açısından çok önemliydi. Kaza geldiği zaman o kadarcık suda bile insanın ölümüne neden olabilir. Burada Hakan Tiryaki’nin her zaman bahsettiği uyarılar kulaklarımda çınladı. Kendisinin ne kadar haklı olduğunu bir kere daha anladım. Teşekkürler.
Hemen gidip duş alıyorum. Banu ve Sertaç, “Kahvaltıdan sonra iki tekne birlikte çıkalım” deyip ayrılıyorlar. Duş alıp geliyorum. Hızlıca kahvaltı yapıyoruz. Sonra Ekim’le haberleşiyoruz. Onlar daha kumanya alacaklarmış. Biz sabırsızız. Çıkalım siz arkadan gelirsiniz. Andromeda 1 deneme seyrine hazır. Heyecanla marinadan çıkıyoruz. Usturmaçaları toplarken Ece tekneye yol vermeye başlıyor. Tekne hızlandıkça kalbimizin “güm güm” lerine teknemiz “pat pat” la karşılık vermez mi? Maalesef veriyor. Aynı ses 1800 devirden sonra başlıyor. İkimizde hayal kırıklığı. Beynimde yazar kasaların meşhur zil sesleri. Arka planda Boyacı İsmail Öztürk ustanın Türk filmlerindeki gibi yankılanan aforizması:
-Mücahit, tekne parada yüzer…zer…zer… !!!
Yapacak bir şey yok. Yarın Selahattin Ustayı arayacağız yine. Bir an önce çözüm bulmalıyız. Kendimizi toparlıyoruz ve tatsız sonuçlanan tutya macerası sonrası Ekim ve Dorko 15’in de katılması ile 3 tekne Bayramoğlu’nda keyifli saatler geçiriyoruz.
Pazartesi sabahı Selahattin Usta’yı umutsuzca arıyorum. Yine olumsuz cevap alacağım derken Usta demez mi? Tuzlada bir tekne daha çıktı. Karadeniz Rallisinden dönen bir teknede problem varmış. Çarşamba günü geleceğiz. Sabahtan buluşuruz. Oh be nihayet! Artık sorun bir an önce çözülsün ki, biz de tatile gidebilelim.
Çarşamba sabahı erkenden marinaya gidip, marina ofise uğruyorum. Ustanın geleceğini, tekneyi karaya almamız gerekebileceğini söyleyip liftin uygun olup olmadığını soruyorum. Lift uygunmuş. Sinan Bey’le çekme atma ve kara parkı için pazarlık da yapıyorum. Saat on gibi Usta geliyor. Yardımcısı Emin’le tekneye çıkıyorlar. Deneme seyrimiz başlıyor. Marinadan çıkıp yol veriyoruz. Sesler gelmeye başlıyor. Selahattin Usta motor dairesinde, ordan talimatlar veriyor. “Yol ver! , Gaz kes! , Tornistan!” filan. Beş dakika sonra havuzluğa çıkıyor. Dümene geçiyor. Sonra Emin’e diyor ki dümen palasını kontrol edelim. Sancak havuzluk portucunu çabucak açıyorum. Emin oradan elini uzatıp paladan gelen ve acil durum yekesinin takılacağı mili tutuyor. Sıkı tut diyor Usta . Tamam diyor. Usta şanzıman kolunu ileri doğru itiyor. 1800…2000…2200….2400 devir ses yok. Bırak diyor. Hemen pat pat sesi başlıyor. Tamam diyor bulduk nedenini palada bir gevşeklik var. Pervane hızı arttıkça pala titreşiyor. Bir yandan da dümeni bana bırakıyor. Marinaya dönüp bağlanıyoruz.
-Eee şimdi ne yapacağız?
-Siz tekneyi karaya çıkarmıştınız alırken. Palayı kontrol etmediniz mi?
-Etmez olur muyuz? Hatta her gelen mutlaka palayı da kontrol ediyordu. En az on kişi mıncıklamıştır. Hiçbir sallantı yoktu. Çok ilginç.
-Neyse olan olmuş. Allahtan çok gevşek değil. Zorlayınca titriyor. Seni idare eder. Sen şimdi sıvı gres alacaksın sprey olarak satılır her yerde. Bu yedek yekenin takıldığı yerden boşluklara sıkacaksın bol bol. Sıvı gres çok çabuk donup katılaşır. Titreşimi alır. Sezonu böyle geçir. İstediğin yere git. Sezon sonu sesler devam ederse karaya alırsın. Titreşim artmazsa gelecek sene çıkarırsın. Geçmiş olsun.
–Teşekkürler borcumuz nedir.
-Bir şey yapmadık ki.
- Ya olur mu bi sifttah…
-Ya tamam diyorum! Ne siftahı oyalama bizi işimiz var. Sonra görüşürüz.
Bu deniz aleminde herkes bizi mahcup etmek için rekabete mi girdi? Nedir bu ustalardan çektiğim?
Ustaları uğurluyorum. Ece’ye müjdeli haberi veriyorum. Ben demiştim zaten bizim kayık “tak tak” demiyor “pat pat “ diyor.
Şaka bir yana sesin kaynağını bulduk. Bir de en baştan beri dümende oluşan hafif titreşim de ipucu veriyormuş. Biz anlayamadık. Yaşadıklarımız bize biraz daha deneyim kazandırdı. Hafta sonu Tuzla sanayiden sıvı gresi alıp palanın milinin etrafına uyguluyoruz. Deneme seyri yapıyoruz. Ses bitmiyor ama azalıyor. Seyir sırasında biraz daha gres uyguluyoruz. Bir süre sonra ses ve titreşim tamamen kesiliyor. Rıza Usta ve Selahattin Usta çok teşekkür ederiz. Bu süreçte bize yardımcı olan, fikir veren, en önemlisi ekipman sağlayan tüm reislere de çok çok teşekkürler. ( ekipmanı geri vermem bile karşılıklı yoğunluktan dolayı zor oldu. Cuma gününe kadar arabada gezdiler. O kısmını hiç anlatmıyorum). Sonunda yeni kayığımızla gelecek hafta on günlük bir tatile çıkabileceğiz.
Gelecek bölümlerde 2018 tekne tatilimiz…
“Konuşacak bir şeyin yoksa buraya gel” limanı neresi?
İskorpit kavurma mı? Nohut yemeği mi?
Ece hangi balığın annesini de gördü?
En sonunda kendisi ve şirin ailesiyle tanıştığımız, Camianın pozitif, en cana yakın, reislerinden birisi kimdi? ( Hastasıyız Başkan)
Gün batımının en güzel izlendiği bir yer daha.
Askeri sahaya dalan mı var?
Dönüş yolundaki zorunlu mola bu kadar mı keyifli olur?