Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Andromeda1'in Maceraları

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Andromeda1'in Maceraları
OP: 08 Ocak 2018, 22:45:41
Bölüm 1- Pat Pat Seslerinin Esrarı


Geçtiğimiz Mayıs ayı sonlarına doğru Andromeda 1’i satın almadan önce karaya aldığımızda bakımını da yapalım demiştik. Motor bakımı, zehirli vb. işleri hallettik. Son olarak pervanede ve şaftta ayrı ayrı tutyalar olduğu için suya indirmeden biz de iki ayrı tutya alıp taktık. Suya indirdikten sonra bir iki hafta sonu tekneyle Tuzla civarında kısa seyirler yaptık. Ramazan Bayramında da Tuzla Marinadan 4-5 tekne Marmara Adasına gitmeyi planladık. Arefe günü sabah erkenden yola çıktık ama daha 2 mil yol almadan teknenin altından pat pat sesler geldiğini fark ettik. Ses içimize sinmediği için diğer teknelerin ardından el sallayıp hüzünlü bir şekilde marinaya döndük. Aklımıza ilk gelen pervane veya şafta halat vb. bir şey takıldığı idi. Marinaya dönünce şansımıza Ali Ünalan Reis geldi. Aslında O da Marmara Adası teknelerinden birisi olacaktı ama kısa bayram tatili nedeniyle programını değiştirmişti. Pervaneye halat dolanma ihtimaline karşı kendi geliştirdiği şaft temizleme aparatını da getirmişti. Bir golf sopasına benzeyen paslanmaz çelik aparatın uç tarafı bıçak şeklinde keskinleştirilmişti. Maske şnorkel takıp suya atlıyordunuz. Uzun bir aparat olduğu için teknenin altına girmeye gerek kalmadan şafta dolanan torba veya halat benzeri cisimleri kesebiliyordunuz. Mayomu giydiğim gibi Ali Reis’ten emaneti aldım. Ama o da nesi! Marinanın içinde su çok kirli. Değişik eko sistemler suyun yüzeyinde fink atıyor. Su çok güzel sen de gel diyorlar. Biz Ali Abi'yle konuşurken Mehmet Özen Reis de gelmez mi? Şimdi suya atlamasak rezil olacağız. Kendimi serin sulara bırakıyorum. Bir kaza çıkmasın diye aparatı suya girdikten sonra alıyorum. Sudaki görünen ve görünmeyen canlıları düşünmemeye çalışarak kafamı da suya sokuyorum. Görüş çok kötü. 1 metre ötesini göremiyorum. Şafta bir şey dolanmış mı bilemiyorum. Aparatı uzatıyorum. Şaftın yüzeyini buluyorum ileri geri gezdiriyorum. Ama bir şey dolanmış gibi bir his yok. Aparat gezdiği metal yüzeyde bir pürüz veya engelle karşılaşmıyor. Yine de hayali bir halat varmışçasına birkaç noktada kesermiş gibi hareket ettiriyorum. Bir ara şaftı ve pervaneyi görmeye başlıyorum. Yüzey temiz görünüyorsa da emin olamıyorum. Gerçekten bir cisim dolanmış olsaydı bu alet gerçekten işe yarayacakmış. Çok başarılı bir imalat. Teşekkürler Ali Reis. Sudan çıkıyorum. Ece’yle kısa bir deneme seyri yapıyoruz. Ses kesilmiyor. Sesi şu şekilde tarif edeyim. Rölantideyken ses yok. 1800rpm devire kadar da ses duymuyoruz. 1800 devirden sonra aşağıdan pat pat ses gelmeye başlıyor. Sesle birlikte dümende hafif bir titreme oluyor.  Aynı sabah güneyde Büyükdağ Reis de motor sorunu yaşıyor. Sağ olsun Mustafa Ertör ve Hasan Toparlak Reisler Zello’dan ikimize de yardımcı olmaya çalışıyor. Mustafa Abi Rıza Usta’yı aramamı tavsiye ediyor.  Rıza Usta genelde İstanbul’da olmaz. 2 hafta önce motor bakımını o yapmıştı. Şimdi kim bilir nerelerdedir? Zaten bugün arefe günü. Yine de şansımızı deneyelim. Telefona sarılıp çeviriyorum numarasını ( tuşluyorum da diyebiliriz). Rıza Usta Ümraniye’deki evinde olduğunu, Pendik marinada bir işi olduğunu bize de uğrayabileceğini, hemen yola çıkıp gelebileceğini söylüyor. Şansa bakın. Her şey de ters gidecek değil ya! Sabahtan beri Ece’yle birbirimize moral vermeye çalışıyorduk. Şimdi asıl morali Rıza Usta veriyor. Bir saat sonra Rıza Usta geliyor. Hemen seyre çıkıyoruz. Makinenin yanına iniyor. Sesi dinliyor. Eliyle line kontrolü yapıyor. Görünürde hiçbir şey yok diyor. Motorda ve şaftta problem yok. "Eee ne yapacağız?" Usta gelmeden önce ben marina ofisi aramıştım. Tekneyi kaldırmak gerekir diye müsaitlik durumu sormuştum. O gün arefe günü olduğu için yarım gün çalışacaklarını ve denize inecek üç dört tane motor yat randevuları olduğunu söylediler. Bizi karaya almaları zordu. Hatta Ustanın iş yapması için birkaç saatliğine liftte kalmamız imkansızdı. Usta geldiğinde müsaitlik durumuna bakarız dediler. Biz deneme seyrindeyken marina ofisten Deniz Hanım aradı ve iki randevunun iptal olduğunu ve bize liftte bir saat  zaman verebileceklerini söylediler. Bu güzel haberdi. Hemen kara park sahasına gittik. Bir ay bile geçmeden Andromeda’nın koca kıçı tekrar karayı gördü. Tekneyi kaldırınca şaftta naylon poşet parçaları gördük. Ya parça olarak dolanmışlardı ya da Ali Reisin aparatıyla ben parçalamıştım. Usta, naylon parçalarını temizledi, şaftı, braketi ve pervaneyi kontrol etti. Tamam bence dedi. “Problem görünmüyor indirebiliriz tekneyi dedi”. Tekne liftten denize indi. Biz sevinçle atladık içine. Marinadaki yerimize dönerken devri arttırınca ses yine hortladı. “Pat pat pat!”. Sesin kaynağını bulamadık. Ama Rıza Usta motora da şafta da kefil oldu. Marmara adasına gidebilirsiniz sorun olmaz dedi. Giderken borcumuzu sorunca para istemedi. Bayram öncesi bir siftah olsun diye ne kadar ısrar edip yalvarsam da hak edilmemiş olduğunu düşündü herhalde. “Sorunu bulamadık, sen zaten lifte para vereceksin” dedi ve bayramlaşıp gitti. Ece’yle durumu değerlendirdik. Zaten yeni teknenin acemisiyiz. Kaynağını bulamadığımız bir sorun var en iyisi bayram tatilini buralarda geçirelim dedik. Ben sesleri telefona kaydedip Yanmar servisi Selahattin Ustaya da gönderdim. Durumu anlattım. Görmeden kesin bir şey söylemem yanlış olur. Şaftta tutya varsa o da ses yapıyor olabilir dedi. “ Biz şaft tutyasını hiç kontrol etmemiştik. Uygun çapta olduğunu ve alyan anahtarla sıkıca sabitlediğimizi düşünüyordum. Acaba gevşemiş olabilir miydi. Bu arada pek çok reisimizle görüştüm. Çoğu tutyadan olabileceğini söylediler. Yanlış hatırlamıyorsam Burak Reis tutyayı daha çok brakete yakın bir noktaya takmanın moment nedeniyle doğru  olacağını söylemişti. Bu bana da mantıklı gelmişti. Biz acaba şaftın ortasına mı yoksa brakete yakın mı takmıştık. Bu arada braketten de şüpheleniyordum. Selahattin Usta’dan sonra pek çok reisimizle konuştum. Şüpheler şaft tutyası üzerinde yoğunlaştık. Selahattin Usta’nın Tuzlaya gelmesi zordu. Öncelikle tutyayı sökmem sorun devam ederse kendisinden yardım istemem daha iyi olurdu.

...
  • IP logged

  • *
  • İleti: 2553
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#1: 09 Ocak 2018, 22:12:22
Merhaba Mücahit reisim.
Şaft tutyanız kovan çıkışına çok yakın olup değiyor olabilirmi?
Şu an bende de aynı problem var.
Selamlar.
  • IP logged

  • *
  • İleti: 125
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#2: 10 Ocak 2018, 13:39:27
Bence de tutyadandır. Hele de çok çok iyi sıkılmamışsa...
Malum ya; katil hep uşak çıkar :)
  • IP logged
We are like islands in the sea, separate on the surface but connected in the deep!

  • *
  • İleti: 5811
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#3: 10 Ocak 2018, 17:09:08
Mücahit geçmiş olsun, bende de benzeri problem var.Fakat ben sebebini biliyorum, benim ki tutyadan kaynaklı. Tekneyi karaya aldığımda Tutyanın aynısını bulamamış Wim'de bulunan mağazadan daha büyüğünü almıştım. ve bu da ciddi vibrasyona sebep olmuştu. Daha sonra Göcek'te bulunan malzeme mağazasında orjinalini buldum. Gerçi daha dalıp değiştiremedim. Şu sıralar seyir yapmadığım için çokta önemsemiyorum. Ama tutyanın titreşim yaptırma gibi bir özelliği var haberin olsun. Ama seninkinde pervane pallerinde de belki sorun olabilir. Gerçi öyle bir şey olsaydı Rıza Usta da fark ederdi.
  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

B

Burak Doneray

Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#4: 10 Ocak 2018, 19:26:25
Bölüm 1- Pat Pat Seslerinin Esrarı


  Burak Reis tutyayı daha çok brakete yakın bir noktaya takmanın moment nedeniyle doğru  olacağını söylemişti.

...

Mücahit reisim ben anlamam tutyadan şafttan ben değilim söyleyen . Selamlar.
  • IP logged
« Son Düzenleme: 10 Ocak 2018, 19:42:19 Gönderen: Burak Doneray »

  • *
  • İleti: 3573
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#5: 10 Ocak 2018, 21:44:50
ses geliyorsa problem vardır. Tutya doğru tahmin ancak karaya çıktığında bakılmadı mı ?
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1343
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#6: 11 Ocak 2018, 13:00:06
Cemre'de pervaneye halat dolanıp kurtarınca ses ve titreşim olmuştu.Karaya alındı.Şaft,pervane,kovan söküldü.Şaft ve pervane kontrol edildi şaft değiştirdik.Kovanın yenisi çakıldı.Hepsi tekrar takılıp line alındı ve titreşim az olsa da devam etti. Sonra ya ben aldırmadım(düşük ihtimal).Ya da titreşim kayboldu.
  • IP logged
BABA TUNCA /YEŞİLKÖY

  • *
  • İleti: 303
  • Viya böyle!
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#7: 11 Ocak 2018, 13:33:42
Benzer ses problemi ile alakalı iki farklı tecrübemi yazayım,

İlki yeni bir olay, marinadaki bir tekne sahibi 2000 devirden sonra ve yalnızca tornistanda şafttan gelen sesten şikayet ediyordu ve sorunun kaynağını bir türlü bulamamıştı. Motor şaft kaplinlerini ve şanzımanı çalışırken kontrol ettik ve görünürde bir sorun yoktu. Teknenin zaten bir kaç ay içerisinde karaya alınması planlanıyordu ve bu nedenle dalgıç ile kontrol yapmadık. Tekne karaya çıktığında ise halat kesicinin şaft braketine bağlı olan sabit parçasının ve yine şaft üzerinde olması gereken ikinci şaft tutyasının yerine olmadığını fark ettik. Şaftta sesi yapan bu iki elemandan biriydi ve tornistanda su pervaneden brakete doğru hareket ettiğinden bu parçalardan biri brakete değiyor ve ses yapıyor, ileri harekette ise ses kesiliyordu.

Diğer tecrübe ise çok çok daha ilginç :) yarış teknelerinden biri boğaz yarışı sonrasında aşağıda bir yerlerden bir tıkırtı geldiğinden ve sesin belli bir devirden sonra başladığından bahseder. Ancak söz konusu tıkırtı yelken seyrınde de devam ettiğinden motorla bir alakası yoktur, katlanır pervane nedeniyle şaft veya pervaneden olmayacağı düşünülür. Uzun lafın kısası tekneyi karaya aldığımızda gördük ki; boğaz yarışı sırasında birinin oltası ucunda 20-30 gramlık kurşunu ile salmaya takılır. Teknenin hızı nedeniyle de tam salma ile gövdenin birleştiği yere misina sıkışmış. Tekne dururken veya 2-3 dm hız ile hareket ederken kurşun hiçbir yere değmese de, tekne hızlandıkça gidip dümen palasına çarpmaya ve çok garip ve ritmik bir ses çıkarmaya başlıyor. Tekneyi karaya almasaydık büyük ihtimalle dalarak dahi o misinayı ve kurşunu fark edemezdik.

Hayat işte, garip. :)
  • IP logged
Yolu denizden geçen herkesle, elbet bir gün, bir yerde buluşuruz!

  • *
  • İleti: 1049
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#8: 11 Ocak 2018, 14:37:39
Bende garip bir ses olayı örneği vereyim.
Tekne yeni denize inmiş, pervane yeni, hava süt liman.
Rota Kuşadası’ndan Marmaris.
Bodrum’daki moladan sonra belli devirde garip ses/vibrasyon yapmaya başladı.
Poşet, olta halat vb şüphelendik.
Knidos molada iskelede, suya girmedik soğuk diye ama kamera daldırdık. İleri geri vitese taktık, gözüken hiçbir şey yok.
Seyir öylece sesli ama sorunsuz bitti.
Sonra yaz geldiğinde, kontrol için daldığım bir sefer, saildrive’ın etrafındaki kauçuk kapağın yarısının olmadığını gördüm.
Meğer kara bakımı sırasında değiştirdiklerinde iyi yapıştırmamışlar ve bir köşesinden açmaya başlamış. Hızlandıkça da, sarkıp pervaneye vuruyormuş. Tekne duruduğunda ise eski formunu aldığından görememiyormuşuz.
  • IP logged
SARIYAZ  Turgut / Marmaris

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#9: 11 Ocak 2018, 22:15:13
Nasıl yaaa.
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#10: 11 Ocak 2018, 22:54:25
Tekneyi bir saatliğine karaya aldığımızda şafttaki poşet parçalarını görünce algımız ona odaklandı. Sorunu bulduk diye düşündük. O nedenle tutyayı kontrol etmedik. Bu çok önemli bir hataydı. Tekne tekrar suya inip aynı “pat pat” sesi duyunca Rıza Usta, bayramdan sonra karaya alıp tekrar bakarız demişti.  Camia küçük olduğu için ve Zello’nun da yardımıyla yaşadığımız problem çabuk duyuldu. Sağ olsun pek çok reisimiz arayıp geçmiş olsun diyerek fikir ve önerilerde bulundular. O nedenle kiminle ne konuştuk net hatırlamıyor olabilirim.

Ramazan Bayramını Tuzla civarında geçiriyoruz. Temiz bir yerde maske-şnorkelle dalınca tutyanın brakete yakın sayılabilecek bir yerde monte edildiğini ve sağlam durduğunu görüyoruz. Ama “ Acaba durduğu yerde sağlam tutunuyor gibi görünürken belki de şaftla arasında boşluk mu var?  Harekete başlayıp belli devirden sonra şaft daha hızlı dönmeye başlayınca ses mi yapıyor?” diye de düşünmüyor değiliz.  Dalış ekipmanımız olsa dalıp beş dakikada sökerim de nefesle dalınıp yapılacak bir şey değil. Görüştüğüm birkaç kişi bunu denemişler daha önce ama olmamış. Tutyalar genelde siz deyin allen ben diyeyim alyan isimli anahtarla sıkıca bağlanıyor. Nefesle bu işi yapmaya çalışmak tehlikeli bir durum. Bir ara Ahmet Kabaalioğlu’yla konuşuyoruz. Asterix’in şaft tutyası da bolmuş. “Seninkine Benzer tak tak sesler geliyor” dedi. Karaya çıkınca sökecekmiş. Karadeniz Rallisi nedeniyle İnebolu’ya gidince olabilir dedi. Keşke biz de karaya çıkınca baksaydık diyorum yine. Bir yandan da bizim kayığın altından gelen ses sanki “tak tak” değil de “pat pat diye düşünüyorum. “Haziran bitiyor Temmuz başlıyor. Pazartesi sabahları Selahattin Usta’yla telefonlaşıyoruz. Pazartesi sabahları haftalık program yapıyor ve maalesef Tuzla tarafına işi çıkmıyor. Tek bir tekne için Tuzla’ya gelmesi hem bana tuzlu gelir hem de onun en yoğun zamanı… Birim zamanda daha çok müşteriye yetişmesi gerek. Sağ olsun yine de “Hafta sonları Burgaz’daki evdeyim oraya gel bakarız “ diye yardımcı olmaya çalışıyor. Ben hem Onu hafta sonu rahatsız etmek istemiyorum hem de önce tutyayı sökeyim ki sebep o mu değil mi bileyim diye düşünüyorum. Bu sese tutya neden olmuyorsa daha ciddi bir sorun vardır. O zaman Burgaz’a gideriz. Duruma göre tekrar karaya çıkarırız. Karadaki iş uzun sürecek olursa tekrar zehirli boya yapmak gerekecek. Sorunun tutyadan olmasını umut ediyorum. Tutyayı sökebilmek için öncelikle dalış ekipmanı bulmam gerek. İnternetten kiralık ekipmanlara bakıyorum bir iki yerle görüşüyorum olumsuz cevap alıyorum. O halde niye kiralık ekipman yazıyorsunuz web sayfanıza ? Eskiden dalış okulu olan bir arkadaşım var Onda ekipman vardı ama O da Bodrumda yazlıkta. Dalışlarını Çanakkale’de yapan İstanbul merkezli bir kulübümüz vardı. Onları arıyorum tüm ekipmanları Çanakkale’de... Yine de çok ilgileniyorlar. “Pazartesi günleri İstanbul’a dönerken bir takım getirelim sen işini halledip hafta sonuna kadar bize verirsin” diyorlar. Ama işler çok yoğun hafta içi benim vakit yaratmam çok zor. Bir de başkalarına zahmet vermek istemiyorum. Haftalar geçiyor. Neredeyse Temmuz bitecek. Bayramda ertelediğimiz tatile 8 Ağustos’ta çıkmak istiyoruz. Bir an önce çare bulmam gerek.  Bir gün işten eve dönerken aklıma herkesin iyi tanıdığı bizim camiadan bir profesyonel geliyor. Onu arıyorum. Güneye indiklerini biliyorum ama belki yardımcı olacak bir çalışanı vardır. Tahmin ettiğim gibi yardımcı olup oğluna yönlendiriyor. “Sana tüp regülatör vs. ne istersen versin” diyor. Oğulu arıyorum. “Abi Çarşamba günü bizim oraya gel vereyim” diyor. Çarşamba benim işim çıkıyor Perşembe arıyorum bu sefer O müsait değil. Bir hafta boyunca ya ben müsait olmuyorum ya da O… Sonunda ertesi hafta cumartesi günü için anlaşıyoruz. Temmuzun son haftası. O hafta efsanevi dolu yağışı ve fırtına oluyor. Mandalina büyüklüğündeki dolu taneleri kimisinin camlarını patlatıyor, kimisinin rakısına buz oluyor. İki gün sonrasında cumartesi sabahı ben önce işe gidiyorum. Sonra Oğulu arıyorum. Bana “Kadıköy’de iki tekne battı. Şu an balonun orada bir kurtarma operasyonunun ortasındayım.  Beni bir saat sonra ara” diyor. Bir saat sonra arıyorum. Telefon açılmıyor. Bir iki defa daha arıyorum. Yine aynı. Atlayıp Kadıköy’e gidiyorum. Deniz otobüsleri iskelesinin yanında bizimkiler batmış bir motor yatı çıkarmaya çalışıyorlar. Operasyon yavaş ilerliyor. İDO iskelesi yanındaki kafeye gidiyorum. Ön masamda motor yatın kaptanı var. Fırtınaya Haydarpaşa önlerinde yakalanmışlar. Kayalara çarpmışlar. Batacağını anlayınca hızla İDO’ya doğru sürmüş tekneyi. Biz can derdindeyiz içerdekiler video çekip durdular son ana kadar” diye şikayetini de etti. Neyse bir buçuk saat daha geçti. Tekneyi su üstüne balonlarla çıkardılar. Kalamış’a doğru harekete geçtiler. Ben tekrar Oğulu arıyorum. Açılmıyor. Birkaç defa daha arayıp telefon açılmayınca arabaya dönerek eve gidiyorum. Ece’yi alıyorum ve Tuzla marinaya doğru gidiyoruz. Bütün sabahım boşa geçti. Tam dolu yağacak haftayı bulduk. Ece’yle marinaya giderken telefon çalıyor. Oğul arıyor. “ Abi neredesin sen ya? Kısaca anlatıyorum. “ Bir bir tane daha tekne var. Sen bize yardıma gelsene. Sonra sana ekipmanı veririz. “ Tamam diyorum. “Ece’yi Tuzla Marina’ya bırakıp geleyim diyorum. Ece’yi bırakıyorum. 4,5 numara miyop olduğum için kendi maskemi ve kıyafetleri filan alıp tekrar dönüyorum. Ece’yi marinaya bırakıyorum ve yola çıkıyorum. Tuzla’dan çıkarken telefonla Oğulu arıyorum “Sen Haydarpaşa’ya gel park et. Beni ara” diyor. Haydarpaşa’ya gitmem bir saati buluyor. Gidince arıyorum:



- Acente botlarının orada bekle Abi. Sana tekne gönderiyorum.
- Acente botu da ne?
- Turuncu tekneler var. Cami tarafında otoparkın yanındalar.

Acente botlarını buluyorum. Bunlar her zaman denizde gördüğümüz turuncu renkli yaklaşık yirmi metre uzunluğundaki yük tekneleriymiş. Beklerken bu teknelerden birisinde çalışan bir gençle sohbete başlayınca daha çok bilgi sahibi oluyorum. Bu botların İstanbul civarında demirlemiş gemilere ücret karşılığı kumanya ve gereken her türlü siparişlerini taşıdıklarını öğreniyorum. Gemi personeli karaya çıkmadan tüm tedariklerini acentelere bağlı çalışan bu botlarla yapıyorlarmış. Bütün hizmetler belli acenteler tarafından yüksek fiyatlı olduğu için, bu tekne personeli çoğu zaman el altından kaptanlara yardımcı olup karşılığında sigara , viski gibi avantalar alıyorlarmış. Sonra da bunları bir şekilde satıp paraya çeviriyorlarmış. Konuştuğum genç, ayak üstü bana da viski pazarlamaya çalışıyor. Söylediği fiyatlar piyasa fiyatıyla duty free mağazaları arasında. “Duty free fiyatı verirsen alırım” diyorum. Mırın kırın yapınca ben de üstelemiyorum. Bu arada bu konuşmalar neredeyse bir saat sürüyor. Ben kendi kendime diyorum ki; “Bu temmuz sıcağında ne işin va burada? Buraya niye geldin? Ne yapıyorsun? Tutyayı sökeceğim derken viski pazarlığında buldun kendini. “ Neyse  sonunda beklenen tekne karşıda beliriyor. On metre civarında ufak bir motor bot. Bu esnada bir iki tane acente botu gelip gidiyorlar. Doğru düzgün yanaşacak yer yok tekneye... Tekne yaklaşınca içinde ellilerinde bir kaptan, bir de genç miço fark ediyorum. Miço, ön tarafa çıkıyor. Bunlar baştan kara yaklaşıyorlar. Daha yanaşmadan miço elimdeki çantamı atmamı söylüyor. Ben çantayı atıyorum havada yakalıyor. Sonra da “Sen de atla abi çabucak” diyor. Gözümü karartıp atlıyorum. Ben daha adımımı attığımda tekne tornistan yapıyor. “Allahım bilgisayar oyununda gibiyim!”  Hava sıcak, deniz soluganlı, sallantılı bir seyir. Tekne Haydarpaşa mendireğine doğru aheste gidiyor. Ekip ikinci motor yatı da çıkarmış. Kalamış’a dönmüşler. Motor yatın motor kapağı kayıpmış biz de ona bakıyoruz. Gidiyoruz gidiyoruz en sonunda mendireğin sonlarına doğru ahşap kapağı buluyoruz. Kaptan diyor ki “sen yüzerek oraya gidebilirsen kapağı bağlarsın biz de çekeriz.” Tamam diyorum. İşin içinde dalış olmaması iyi. Mayomu giyiyorum. Suya atlıyorum. Bana halat atmalarını bekliyorum. Ata ata yeşil renkli bir çamaşır ipi atıyorlar. “Yahu şaka mı bu? Halat yok mu?” diyorum. Yok diyorlar. Ahşap kapak zaten suyu çekmiş ve ölü gibi ağırdır. Yüzerek kayalara gidiyorum. Acayip dalga var. Keşke dalış elbisesini de giyseydim. Bir yerlerim yaralanıp çizilebilir. Kapak gerçekten çok ağır ve sıkışmış. İpi iki yerden bağlıyorum. Çekmeye başlıyorlar ama sıkıştığı için hareket etmiyor. Dalgadan faydalanarak kapağı hareket ettirebilirsem belki bir şansımız olur. Yaklaşık beş dakika bunu deniyorum. Dalga geldikçe yaylandırıyormuş gibi kapağa yükleniyorum ama nafile. O arada bir anda sürüklenip dizlerimi kayalarda parçalarım diye hep tetikteyim. Sonunda ip kopuyor. Hepimiz rahatlıyoruz. Kaptan beni tekneye çağırıyor. O kayalara zaten zor çıkmışım bir de inmeyi becerebilsem. Bir şekilde sağ salim kayalardan iniyorum. Tekneye yüzüyorum. Çıktıktan sonra biz de Kalamış Marina’ya dönüyoruz.



Biz gittiğimizde kurtarma ekibi de yeni gitmiş. Motor yatı lifte alıp çekmeleri 1 saati buluyor. İşlemler prosedür derken akşam saat altıya geliyor. Oğul ve adamları geliyorlar. Ben bekliyorum ki ekipmanı alacağım. “Yanımızda ekipman yok. Biz tekneyle barınağa gidelim. Sen arabayla gel “ diyor. Sinirlerim alınmış vaziyetteyim. Sabırla tamam diyorum. Marinadan çıkıp taksiyle Haydarpaşa’ya dönüyorum. Arabayı alıp bunların barınağa gidiyorum. Ben gittikten yarım saat sonra geliyorlar. Bir saat boyunca da kendi malzemelerini boşaltmalarını bekliyorum. Sonunda içinde 50 bar hava olan tüp ve regülatörü alıyorum. Akşam saat sekiz buçuk olmuş. Arabaya bindiğim gibi Ece’ye müjdeyi veriyorum. Saat dokuzda teknedeyim. Açlıktan ölmüşüm. Ece’nin hazırladığı yemeği yorgunluktan zor çiğniyorum. Sonrasında bir duş alıp yatıyorum. Yarın büyük gün. O tutya buraya gelecek!..
  • IP logged
« Son Düzenleme: 11 Ocak 2018, 22:57:13 Gönderen: Mücahit Karabaş »

e

erdal duran

Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#11: 12 Ocak 2018, 00:43:43
Öff, ruhum sıkıldı valla, alaca karanlık kuşağı gibi. Sende iyi sabır varmış Mücahit reisim.
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#12: 14 Ocak 2018, 20:59:55
30 Temmuz 2017 Pazar günü nihayet tutyayı şafttan söküyorum.

Dünkü yorgunluğun ardından Pazar sabahı erken kalkıyoruz. Heyecanlıyım... Ece önce kahvaltı yapalım dese de ben dalışa hazırlanmışım bile. Saat dokuz civarı. Etrafta kimse yokken işi bitireyim istiyorum. Alyan takımını çıkarıyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 4 numara alyandı.  Her zaman bir adım önde olan sevgili eşim “alyanı elinden düşürebilirsin. “Bir tane de yedek 4 numara al mayonun cebine koyarsın” diyor. “Düşürmem merak etme” diyorum ama yine de söz dinlemek lazım cebime ikinci alyanı atıyorum. Ekipmanı kuşanıp tam suya girecekken, ilk göz ağrımız Ekim’in yeni ailesi Sertaç ve Banu Reisler gelmesin mi? Ne güzel sessiz sedasız yapacaktık şu işi. Neyse suya giriyorum. Su yine pis. Görüş çok kötü. Keşke kurşun kemer de alsaydım. Batmam kolay olurdu. Neyse iki yıldız dalıcıyız. O kadar da dalamazsak ayıp. Teknenin altına doğru dalıyorum. Görüş berbat. Alyan anahtarı yerine oturtmak zor. Birinci neden; delikleri göremem, ikincisi elimle delikleri yoklayıp bulmama rağmen yüzey yosunsu bir tabaka ile kaplandığı için 4 numara alyanı yerine oturtamıyorum. İki ay gibi kısa sürede böyle yosunsu yüzey oluşması da kötü. Yüzerliğimi de iyi ayarlamam gerekiyor. Şafta asılarak zarar vermemek lazım. Elimle yosun tabakasını siliyorum. İlk vidayı söküyorum. Bu arada yukarıdakiler merak etmiştir diye yüzeye dönüyorum. İyi haber verip tekrar dalıyorum. Tam ikinci vidayı çıkaracakken Ece’nin dediği gibi anahtar elimden düşüp dibe doğru süzülerek iniyor. Ben yüzeye çıktıktan sonra da alyanları kontrol eder kesin. Siz Onu bilmezsiniz :D Neyse ben sırayla dört vidayı da söküyorum. İşlem gerçekten 5 dakika bile sürmüyor. Tutya kaynadığı için biraz zor ayrılıyor. En zor kısmı iki yarım tutyayı birbirinden ayırmak oluyor. Nihayetinde tutya elimde zafer işareti yaparak çıkıyorum. Yukarıdakiler alkışlıyor. Sertaç’ın gelmesi iyi olmuş. Pontona çıkmama yardımcı oluyor Aslan arkadaşım. Ece de takılıyor. “Marinanın keyfini sen sürüyorsun. Ha bire teknenin altında iş yapacağım bahanesiyle yüzüyorsun.” Peki öyle olsun. Burada kısa bir açıklama yapmam iyi olur. 2 yıldız ya da 3 yıldız bröveli dalışçı olmakla teknenin altına ekipmanla inip ( yarım yamalak ekipman) iş yapmak farklı şeyler. Ben hobi amaçlı scuba dalışlarda ekibe uyum gösteren yüzerliğini iyi ayarlamaya çalışan ve tüpteki havayı gerektiği kadar kullanan ortalama bir dalgıcım. Yine de bu kısa işlem için bile heyecanlandım. Dalmadan önce kafamda birkaç kere plan yaptım. İşe odaklanacağım için dikkatimden kaçacak bir şeyler olabilirdi. Kendimi yaralayacağım bir alet yoktu. Ama ben aşağıdayken punton civarında oluşabilecek bir trafikten dolayı dalga çıkabilir ve tekne tepemde zıplamaya başlayabilirdi. Özellikle palamar botları bazen hızlıca geçiyorlar. O nedenle dış seslere kulak vermem lazımdı. Bir de göstergede yazan 50 Bar hava belki de o kadar değildi. Bu veya başka bir nedenden dolayı aniden havam kesilirse panik yapmadan çıkmam gerekiyordu. Dışarıda birilerinin beklemesi de güvenlik açısından çok önemliydi. Kaza geldiği zaman o kadarcık suda bile insanın ölümüne neden olabilir. Burada Hakan Tiryaki’nin her zaman bahsettiği uyarılar kulaklarımda çınladı. Kendisinin ne kadar haklı olduğunu bir kere daha anladım. Teşekkürler.

Hemen gidip duş alıyorum. Banu ve Sertaç, “Kahvaltıdan sonra iki tekne birlikte çıkalım” deyip ayrılıyorlar. Duş alıp geliyorum. Hızlıca kahvaltı yapıyoruz. Sonra Ekim’le haberleşiyoruz. Onlar daha kumanya alacaklarmış. Biz sabırsızız. Çıkalım siz arkadan gelirsiniz.   Andromeda 1 deneme seyrine hazır. Heyecanla marinadan çıkıyoruz. Usturmaçaları toplarken Ece tekneye yol vermeye başlıyor. Tekne hızlandıkça kalbimizin “güm güm” lerine teknemiz  “pat pat” la karşılık vermez mi? Maalesef veriyor. Aynı ses 1800 devirden sonra başlıyor. İkimizde hayal kırıklığı. Beynimde yazar kasaların meşhur zil sesleri. Arka planda Boyacı İsmail Öztürk ustanın Türk filmlerindeki gibi yankılanan aforizması:

-Mücahit, tekne parada yüzer…zer…zer… !!!

Yapacak bir şey yok. Yarın Selahattin Ustayı arayacağız yine. Bir an önce çözüm bulmalıyız. Kendimizi toparlıyoruz ve tatsız sonuçlanan tutya macerası sonrası  Ekim ve Dorko 15’in de katılması ile 3 tekne Bayramoğlu’nda keyifli saatler geçiriyoruz.

Pazartesi sabahı Selahattin Usta’yı umutsuzca arıyorum. Yine olumsuz cevap alacağım derken Usta demez mi? Tuzlada bir tekne daha çıktı. Karadeniz Rallisinden dönen bir teknede problem varmış. Çarşamba günü geleceğiz. Sabahtan buluşuruz. Oh be nihayet! Artık sorun bir an önce çözülsün ki, biz de tatile gidebilelim.
Çarşamba sabahı erkenden marinaya gidip, marina ofise uğruyorum. Ustanın geleceğini, tekneyi karaya almamız gerekebileceğini söyleyip liftin uygun olup olmadığını soruyorum. Lift uygunmuş. Sinan Bey’le çekme atma ve kara parkı için pazarlık da yapıyorum. Saat on gibi Usta geliyor. Yardımcısı Emin’le tekneye çıkıyorlar. Deneme seyrimiz başlıyor. Marinadan çıkıp yol veriyoruz. Sesler gelmeye başlıyor. Selahattin Usta motor dairesinde, ordan talimatlar veriyor. “Yol ver! , Gaz kes! , Tornistan!”  filan. Beş dakika sonra havuzluğa çıkıyor. Dümene geçiyor. Sonra Emin’e diyor ki dümen palasını kontrol edelim. Sancak havuzluk portucunu çabucak açıyorum. Emin oradan elini uzatıp paladan gelen ve acil durum yekesinin takılacağı mili tutuyor. Sıkı tut diyor Usta . Tamam diyor. Usta şanzıman kolunu ileri doğru itiyor. 1800…2000…2200….2400 devir ses yok. Bırak diyor. Hemen pat pat sesi başlıyor. Tamam diyor bulduk nedenini palada bir gevşeklik var. Pervane hızı arttıkça pala titreşiyor. Bir yandan da dümeni bana bırakıyor. Marinaya dönüp bağlanıyoruz.

-Eee şimdi ne yapacağız?
-Siz tekneyi karaya çıkarmıştınız alırken. Palayı kontrol etmediniz mi?
-Etmez olur muyuz? Hatta her gelen mutlaka palayı da kontrol ediyordu. En az on kişi mıncıklamıştır. Hiçbir sallantı yoktu. Çok ilginç.
-Neyse olan olmuş. Allahtan çok gevşek değil. Zorlayınca titriyor. Seni idare eder. Sen şimdi sıvı gres alacaksın sprey olarak satılır her yerde. Bu yedek yekenin takıldığı yerden boşluklara sıkacaksın bol bol. Sıvı gres çok çabuk donup katılaşır. Titreşimi alır. Sezonu böyle geçir. İstediğin yere git. Sezon sonu sesler devam ederse karaya alırsın. Titreşim artmazsa gelecek sene çıkarırsın. Geçmiş olsun.
–Teşekkürler borcumuz nedir.
-Bir şey yapmadık ki.
- Ya olur mu bi sifttah…
-Ya tamam diyorum! Ne siftahı oyalama bizi işimiz var. Sonra görüşürüz.

Bu deniz aleminde herkes bizi mahcup etmek için rekabete mi girdi? Nedir bu ustalardan çektiğim?

Ustaları uğurluyorum. Ece’ye müjdeli haberi veriyorum. Ben demiştim zaten bizim kayık “tak tak” demiyor “pat pat “ diyor. :) Şaka bir yana sesin kaynağını bulduk. Bir de en baştan beri dümende oluşan hafif titreşim de ipucu veriyormuş. Biz anlayamadık. Yaşadıklarımız bize biraz daha deneyim kazandırdı. Hafta sonu Tuzla sanayiden sıvı gresi alıp palanın milinin etrafına uyguluyoruz. Deneme seyri yapıyoruz. Ses bitmiyor ama azalıyor. Seyir sırasında biraz daha gres uyguluyoruz. Bir süre sonra ses ve titreşim tamamen kesiliyor. Rıza Usta ve Selahattin Usta çok teşekkür ederiz. Bu süreçte bize yardımcı olan, fikir veren, en önemlisi ekipman sağlayan tüm reislere de çok çok teşekkürler. ( ekipmanı geri vermem bile karşılıklı yoğunluktan dolayı zor oldu. Cuma gününe kadar arabada gezdiler.  O kısmını hiç anlatmıyorum).  Sonunda yeni kayığımızla gelecek hafta on günlük bir tatile çıkabileceğiz.

Gelecek bölümlerde 2018 tekne tatilimiz…

“Konuşacak bir şeyin yoksa buraya gel” limanı neresi?
İskorpit kavurma mı? Nohut yemeği mi?
Ece hangi balığın annesini de gördü?
En sonunda kendisi ve şirin ailesiyle tanıştığımız, Camianın pozitif, en cana yakın, reislerinden birisi kimdi? ( Hastasıyız Başkan)
Gün batımının en güzel izlendiği bir yer daha.
Askeri sahaya dalan mı var?
Dönüş yolundaki zorunlu mola bu kadar mı keyifli olur?
  • IP logged
« Son Düzenleme: 14 Ocak 2018, 21:03:26 Gönderen: Mücahit Karabaş »

  • *
  • İleti: 1631
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#13: 14 Ocak 2018, 21:22:13
Ben katilin Uşak olduğunu biliyordum da heyecanı kaçmasın diye söylemedim :) sizin kadar sevinmişimdir sorunun çözülmesine . Tekrar geçmiş olsun Mücahit ve Ece reisler :)


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Ynt: Andromeda1'in Maceraları
#14: 14 Ocak 2018, 21:54:44
Ben katilin Uşak olduğunu biliyordum da heyecanı kaçmasın diye söylemedim :) sizin kadar sevinmişimdir sorunun çözülmesine . Tekrar geçmiş olsun Mücahit ve Ece reisler :)


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi

Biliyoruz tabi. Çok teşekkürler. Hani fakir ama gururlu bir genç vardı.Teknede pek iş yapmadığı söylenen...  0/_/
  • IP logged
« Son Düzenleme: 14 Ocak 2018, 22:07:52 Gönderen: Mücahit Karabaş »

 
Yukarı git