Bu gece beş mayısı altı mayısa bağlayan gecedir. Bu gece denizlerin ermişi  İlyasla karaların ermişi Hızır buluşacaklar. Dünya kurulduğundan bu yana bu iki  ermiş her yıl, yılın bu gecesinde buluşurlar. Eğer bir yıl buluşmayacak olsalar,  denizler deniz, topraklar toprak olmaktan çıkar. Denizler dalgalanmaz,  ışıklanmaz, balıklanmaz, renklenmez, kururlar. Topraklar çiçeklenmez, kuşlar,  arılar uçmaz, ekinler yeşermez, sular akmaz, yağmurlar yağmaz, kadınlar,  kısraklar, kurtlar, kuşlar, börtü böcek, tekmil yaratık doğurmaz. Eğer onlar  buluşamazlarsa... Kıyametin habercileri Hızırla İlyas olacaktır. 
 
  Hızırla İlyas her yıl dünyanın bir yerinde buluşurlar. Onlar o yıl hangi yerde  buluşmuşlarsa orada bahar bir başka türlü patlar, o yıl çiçekler daha bol, daha  büyük, her yılkinin birkaç misli iri açarlar. Arılar daha renkli, daha kocaman  olurlar. İneklerin, koyunların sütleri daha bol, daha besleyici olur. Gök daha arı,  daha başka mavilenir. Yıldızlar daha irileşir, daha parlaklaşırlar. Saplar  başakları, ağaçlar çiçekleri, meyveleri götüremezler. İnsanlar o yıl daha sağlıklı  olurlar, hiç hastalanmazlar. O yıl ölüm de olmaz. Ne bir kuş, ne bir karınca, ne  arı, ne kelebek ölür. 
 
  Hızırla  İlyasın buluştuğu an, biri mağrıptan, biri maşrıktan iki yıldız doğar,  
yıldızlar Hızırla İlyasın buluştuğu yerin üstüne kayarak gelirler, tam Hızırla  İlyas birbirlerinin elini tutarlarken onlar da birleşirler, tek bir yıldız olurlar.  
Hızırla İlyasın üstüne ışık olup sağılırlar. Hızırla İlyasın el ele tutuştuğu,  yıldızların gökte birleştiği an dünyada her şey durur, akarsular kirp diye  oldukları yerde donmuşçasına durur kalırlar, yeller esmez, denizler dalgalanmaz,  yapraklar kıpırdamaz, damarlardaki kan akmaz, kuşlar uçmaz, arıların kanatları  titremez. Her şey durur, hiç, hiçbir şey kıpırdamaz. Yıldızlar akmaz, ışıklar  yürümez. Dünya bir an için ölür. Sonra her şey birden uyanır, dehşet bir yaşam  patlar. 
 
  İşte bu gece sabaha kadar insanlar birleşen yıldızları görmek için evlerden  dışarılara uğrarlar, yüksek yerlere, dam başlarına, minarelere, tepelere, dağ  başlarına çıkarlar. Bir de su başlarını beklerler. Çeşmelerin, pınarların, çayların  başlarını beklerler. Gözlerini sudan ayırmazlar. 
 
  Kim ki gökyüzünde yıldızların birleştiğini görür, o anda ne isterse olur. Ama  ne isterse. Bir keresinde, Kul Hüseyin adında bir çiftçi yıldızları bekliyormuş.  İki yıldızın geldiğini görmüş, yıldızlar birleşmişler, ışık olup gökten aşağı  süzülmüşler. Kul Hüseyin bu durumdan o kadar şaşırmış ki, ne isteyeceğini o an  bir türlü aklına getirememiş, eli ayağına, dili diline dolaşmış: 
 
  Ya Allah, demiş. Ya Allah, ya Hızır... Ya İlyas... Vakit geçiyor. Hemen bir  şey istemeli... Hiçbir şey gelmiyor aklına. Ya Allah, ya Hızır, ya İlyas... Şu  altımdaki tepeyi al da şu ırmağın öte geçesin götür. Asıl isteği az sonra gelmiş  aklına ama, çoktan iş işten geçmiş. Ve Hüseyin orada, tepenin üstünde uyumuş  kalmış. Sabahleyin gözünü açmış bakmış ki ne görsün, tepeyle birlikte ırmağın öte geçesindeki düzlükteler. 
Yaşar Kemal, Binboğalar Efsanesi
							 
							Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.