Yengeç'te sükunet hakim hala. Malum para bitti. Yeniden paralanana kadar, ki nasıl olacağını bende bilmiyorum henüz, bu sükunet devam edecek gibi duruyor. Bu arada boş durmayıp ıvır zıvır işlerle vakit geçirmeye devam ediyorum. Bu ıvır zıvır işlerden biri ki, aklı selim bir adam için aslında bayağı kallavi ve majör bir iş, mekaniğin revizyonu. Fakat benim hatunun iş yükü içerisinde ancak ıvır zıvır kategorisinde şu aşamada.
Neyse, malum, şaftı alalım derken tüm mekaniği hamuduyla hatta bir miktar da betonuyla almıştık. Geçen hafta bir fırsatını bulup önce yekpare gelen şaft-kovan-iç glen sistemini bir birinden ayırmaya denedik. Sanırım söz konusu beraberliğin bir otuz yılı olsa gerek ki, ilk denemeler fiyaskoyla sonuçlandı. Yengeç'in şaft kovanı 167 cm boyunda paslanmazdan imal bir boru nihayetinde. Ancak bu tür teknelerde şaftı yataklamak için çok fazla seçenek olmadığından kovanın pervane tarafındaki girişinde bir fiber yatak çakılı. O yatak beş yıl önce Kaş'ta çakılmıştı. Yatak ve şaft neredeyse kaynamış. Baş aşağı dikip, glenden yatağa doğru hatırı sayılır bir miktar porçöz boca edince biraz araları açılır gibi oldu. Fakat yine de pürmüzle tavlayana kadar yerinden oynamadı. Bir kaç saatlik uğraşın sonunda şaft, kovan ve hatta salmastralı iç glen birbirinden ayrılabildi.
Şaftın durumu genel olarak fena görünmemekle beraber glene bağlanan kısmında bir miktar korozyon ilk göze çarpan sorun. Henüz bağlayamadık ama tornada balansını kontrol ettikten sonra önümüzdeki dönem için kendisiyle devam edip etmeyeceğimize karar vereceğiz. Kovan neden ve nasıl bilmiyorum ama bildiğin eğik çıktı. Yani tabi ki öyle "U" gibi falan değil ama kendisinden beklenmeyecek kadar kaçık. Onu yazdık bir kenara, hatta bir dost sağolsun bulduk alternatifini. Kovanın boyunda küçük bir revizyon olacak ki, biraz da şaftın durumuyla ilgili. Ona göre ölçüyü netler netlemez yenisi gelecek.
İç gleni artık kullanmamaya karar vermiştim. Sulu sistem bir şaft körüğü ile hayata devam edeceğiz artık. Tabi bu durum bir dizi revizyonu da kaçınılmaz kılıyor. Yeni bir kaplin, körük bağlantısı için bir dudak, benim usta öyle diyor, her seferinde gülüyorum vs vs...
Tabi tüm bu yukarıdakiler hiç bir şey değilmiş. İş kısmen kırılan betonu kırmaya geldiğinde çok çirkinleşti. Arkadaş o nasıl bir beton yahu... Zaten hacim can sıkacak kadar büyük. Yetmezmiş gibi beton değil de tam yerine kaya alıştırmışlar sanki. İlk başta mütevazı bir çekiç ve irice bir tornavida ile giriştim ki ilk iki darbeden sonra ben de güldüm kendi kendime. İkibuçuk kiloluk çekiç ve yepyeni bir murç ikilisi ile giriştim, birbuçuk saatin sonunda ucundan tırtıklayabildim ancak. İş bir hilti bulmaya geldi dayandı. Yarın bir de hiltiyle girişeceğim bakalım.
Bu beton kısmı pek bir neşeli. Daha önce de neden bilmiyorum, Hamdi (Atalay) ile üzerine konuşmuştuk ve betondan kurtulmamı ve yerine benmari usülü reçine kullanmamı önermişti. O zaman da kafam çok basmamıştı ne yalan söyleyeyim. Sonra birisi, ki inatla hatırlamıyorum kim olduğunu, Sika'nın bir malzemesini önermişti. Benim motorcu zift ya da beton dedi. Başka bir arkadaş epoksi, bir başkası polyester+zift önerdi. Üzerine bolca kafa yorduktan sonra Hamdi'yi aradım bugün, anlatmasını istedim nasıl yapacağımı. Bu sefer süreç iyice gözümde canlandı. Fakat şöyle bir sorun var, doğal reçine nereden bulunacak, kilosu kaç para gibi kritik sorular henüz yanıtsız. Betonu zaten eledim, ahşaba tutunmayacak bir malzeme artık epoksi-elyaf uygulanmış bir teknede seçeneklerin dışında. Ya da farklı bir uygulama gerekecek. Zift nereden alınır, o miktarda zift nasıl eritilir, teknenin üzerine alınır, oradan makine dairesine indirilir ve o daracık yerde nasıl dökülür, hayal edesim bile yok. Hele ki benim sakarlığım da eklenince ürpertiyor insanı... Reçine için de aynı endişeler söz konusu tabi ki ama nedense zift daha bir korkutucu geliyor bana
Bu arada kabaca bir tahminle hali hazırda rahat 200 kg kadar beton olduğunu tahmin ediyorum. Her nasıl bitecekse eğlenceli ve acılı bir deneyim olacağı şimdiden aşikar bu işin
Bu arada direğin tamiri bitti. Zımparası neredeyse bitmek üzere. Bir sonraki hafta iki-üç kat epoksi reçine emdirilip sırasını beklemek üzere paketlenecek. Dolayısıyla Alüminyum direk arama fantezisi de sona erdi. Daş gibi oldu maşallah Bir de bu haftasonu mallık edip, havalandırmak için açtığım 3-4 metrelik kısmını açık bırakmayaydım, yağmuru yemeyeydi daha da iyi olacaktı ama oluyor işte
Yine bir can sıkıntısı anında, sermayesiz uğraşlardan biri de ıstralya ve çarmık ayaklarının temizliği oldu. Ne zamandır bir köşede durup duruyorlardı. Yarım gün de onlarla eğleştim, mis gibi oldular.
Şimdi bu haftanın iki temel uğraşı, direğin ıslanan ahşabını kurutmak ve makine dairesini toparlayarak bir hafta içinde motoru yerine koymak.
Özellikle ikincisi çok iddialı bir uğraş. Makine dairesi detaylı temizlenecek, vana kovanlarının yerleri tekrar açılacak, elektrik tesisatını taşıyan kablo kanalları değişecek, hidrolik hortumları sökülecek, egzoz çıkışı bağlanacak... kısacası motor gelince yapılamayacak işler bir bir hallolacak. Ve ardından asıl başa bela olacak işe gelecek sıra, çatının bir kısmının açılması. Özellikle motoru bindireceğimiz kısmı öyle sağlam çaktık ki lodoslara karşı, bu da çok acılı olacak...
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be... Whom the sea has taken Never shall be free."