Bülent reis, doğru yaptıklarınızı da sepete koymak daha doğru olabilir diye düşünüyorum. Alanya'ya dönme kararı aldığınız gece zelloda reisler gidebileceğiniz şeklinde destek verse de rüzgarı yakalayınca kararınızı vermiştiniz. Bu başlıkta yazılanlarla beraber düşününce riski değil ama konforsuz seyri göze aldığınız izlenimi uyandı bende şahsen.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Oğzuhan Reis,
4 yaz önce Simi'de Eyüp ağabeylerle oturup uzun sohbetler etmiştik. O zamn şimdikinden de çaylağım. Geniş apaz seyrinde bir türlü istediğim gibi trim yapamadığımı, rüzgarı alamadığımı anlatmış, neyi eksik yaptığım konusunda fikirlerini sormuştum. Eyüp ağabeyin, benim de tanışmaktan çok mutlu olduğum ve eğer yanlış bilmiyorsam Usta eğitmeni olan bir arkadaşı bana sade sade anlatmıştı. Arada, ikisi birlikte, denizde zorunlu olmadıkça riskler almamak gerektiğini, muhakkak olası riskleri bertaraf etmek gerektiğini olabildiği kadar sade bir dille ve kendilerinden örnekler vererek belletmişlerdi. O gün bugün, risk almamaya çalışıyorum. Bana verdikleri öğütleri hiç unutmadım. Masal için camadan'ı 18 olarak belirlemişlerdi. Daha 19 olmadı. Hem riskim azalıyor, hem seyir konforum artıyor.
Çok sonra Ahmet Kabaalioğlu Reis'le benim geri dönme kararımı söyleşirken, o uzun yıllara dayalı tecrübesiyle, "deniz kendinden korkmayanı sevmez" gibi bir laf ettiydi.
Bunlar benim kafamda hep perçinli durur. Kendi payıma, bana söylenenleri dinledikçe başıma daha az sorun geldiğini deneyimlediğimi söylemeliyim.
Uzun olacak ama anlatayım;
Usta bir denizciyle sohbet ederken, "bir bahar ayında denizde olduğunu, kıblekertelodos yönünde denizden göğe bir karaltıyı gördüklerini aradan 5 dakika geçmeden bir boranın yıldırım gibi üstlerine düştüğünü, kendilerini suya yapıştırdığını, kısa süre sonra havanın geçtiğini, bora denen şeyin bu bölgede böyle ve bu yönden geldiğini, karaltıyı geç görmeleri nedeniyle böyle bir hava yediklerini, denizdeysen sık sık havaya bakmak gerektiğini anlattıydı.
2 yıl sonra Kumkuyu'dan yola çıktık. Boğsak'a gidiyoruz. Hava mutedil, yelkenlerimiz hepimizin açık. Takriben yarım mil yarı çapta 7 tekneyiz. Bana hikayeyi anlatan ağabey hayli önde yalnız. Kızımla beraberiz, Esay içerde uyuyor. Karaltıyı gördüm, Yersucum hadi yelkenleri küçültelim dedim. Yelkeni küçülttük, Telsizden diğer teknelere anons yaptım. O abi de aynı anonsu yaptı filoya. Kimse dinlemedi ya da birazdan yaparız dediler. 10 dakika sonra 4 teknenin suya yapıştığını, yön değiştirdiğini gördüm. Bir kaç dakika içinde de göz gözü görmez oldu. Biz Yersu ile eğleniyorduk, Yersu en sonunda yağmur da gördüm kayıkta diye sevinç içindeydi. Hava geldi geçti. Esay uyanmadı bile.
4 tekne geri döndü. Bu kez onlara geri dönerseniz, havanın içine yine girersiniz dedim. Yine dinlemediler, yol boyu ıslanmışlar. Biz 3 tekne selametle pırıl pırıl bir havada Boğsak'ta keyif yaptık.
Eğer o anıyı masal gibi dinleseydim, muhtemelen ben de yere yapışacaktım.
Demem o ki, burada bir şeyleri paylaşırken, mesela Oğuzhan'ın bir tecrübesini ben alıp cebime koyayım diye paylaşıyoruz, ben senden ondan daha iyi bilirim diye değil. Ve benim bildiğim, gündelik hayatta da burada da öğrenmenin etkin yollarından biri bu.
Selametle.
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.