Efendim hani demiştim ya Öcal abi vakası diye.. Hah.. İşte şimdi yazmanın zamanı. Hazır kendi de seyir notlarına başlamışken.

Turgutreis marinadan mazotu almış , Orhan abinin dostları Hüseyin kaptanları Karaincir de bulmuşum. Tedirginim. Bodrum koylarında alarga kalacağım. Koya giriyorum. Birisi tonoz başında bir bot ile beklemede. Hüseyin kaptan eli ile işaret ediyor tonoza yürü diye. Tonoza yanaşıyorum. Hüseyin kaptan tonoz halatını benim babalara geçiriveriyor. Teşekkür ediyorum. Birşey değil diyor. Orhan abiyi nereden tanıdığımı soruyor. Beni de Bursa dan sanıyor . Belli Orhan abiye ciddi sevgi ve saygıları var.
-Burada istediğin kadar kalabilirsin. Senin botun yok mu?
Kem küm ediyorum.
-Şişme var bir tane şişiririm şimdi.
Şişiririm dediğim , dekatlondan aldığım 130 TL lik bot. "Uğraşma bu yorgunlukla "diyor Hüseyin kaptan. "Sen bir ıslık çal biz seni götürür getiririz kıyıya. "
Hüseyin Kaptan tam beş gün boyunca beni bazen günde iki defa gelip kıyıya götürdü ve geri getirdi. Bir keresinde sabahtan Turgutreise gitmiş. Beni unutmuş. Öğle saatleri bir de baktım ben çağırmadan geliyor.
-hayırdır Hüseyin kaptan ?
-yahu seni unuttuk bu sabah, belki kıyıya çıkmak istersin diye geldim.
İşte böyle bir lüks içindeyim Karaincir de ..
Neyse efendim uzattık konuyu ama bu iyi insanları yazmadan olmazdı gerçekten.
İlk bağlandığım akşamüstü , Hüseyin kaptandan rica ettim bir beş dakika beklermi diye. Artık rengi atmış şortumu çıkarıp, doğru dürüst birşeyler giyiyorum üstüme. Hüseyin kaptan beni kendi iskelelerine götürüyor. Çıkıp, yola yürüyorum. Akyarlar girişindeki Mehtap restorana gideceğim.
Rstoran full. Balkon masaları ya rezerve ya da dolu. Garsona ben çok oturmam diye rahatça yalan söyleyip , koyu kafadan gören bir masaya oturuyorum. Bahşiş mahşiş halledip kalkmayacağım masadan. Hiç niyetim yok. Beşyüz deniz mili yol gelmişim. Benim önceliğim olmayacak ta kimin önceliği olacak. ? Değil garson , rahmetli Babam mezarından çıkıp gelse kaldıramaz beni buradan..
Öyle yorgunum ki. Bir yirmilik yeni rakı söylüyorum. Biliyorum bu bile bir 70 lik etkisi yapacak. Çok güzel mezeler var ama gözüm karideslere takılıyor . Kocaman kocamanlar. Bir iki meze ve karides söylüyorum. Ve işte beklenen an geldi.
Kübadan gelen ahşap puro korumalığımı özenle çıkarıyorum. İçinde bu an için saklayıp, yol boyunca içsem mi acaba diye kendi kendimi kandırmaya çalıştığım Üç cohiba dan biri duruyor.
Bu Cohiba ları ben pek restoranda filan içmeyi sevmem. Bir kere sevmeyen için gerçekten kötü bir kokusu var. Gerçek tütün çünkü. Bir de içine çekilmediği için özellikle bu prolar çok duman çıkartır. Sanki restoranda o masa yanıyormuş gibi bir görüntü çıkar.
Tüm bu kötü özelliklerine rağmen, bu proyu içen adama nedense itibar edilir. Başka hiç bir puroda içerken garson size puro küllüğü getirmez. Ama bu boy bir Cohibayı tüm garsonlar tanırlar. Bu boyda bir Cohiba iyi bir bahşiş anlamına da gelir çünkü.
Puro küllüğünün altına bir yirmilik sıkıştırıyorum. Eeee yelkenci olduk artık. Aslında racon 50 TL filandır.
İki saat boyunca içeceğim ve muhtemel bitmeyecek. Kalanı kesip , ahşap koruyucuya geri koyacağım. Ben böyle kıymetli puroları iki taraftan da keserim. Yani diş ile ezilmiş tarafı da . Burası ıslak olduğundan sıcak duman burada yoğunlaşır ve nikotin birikir. Bir sonraki içişte acı bir tat olur. Oysa çiğnediğiniz yeri de keserseniz, bir sonraki içişte keyif almaya kaldığınız yerden devam edersiniz.
bu arada fazla keyifli anlattım galiba. Yazalım cohiba sadece sağlığa değil , bütçeye de ciddi zarar verir.
Gerçi bu cohibalar hediye.. O kadar da zararlı değiller yani. İyi bir cohibadan daha iyisi bedava bir cohibadır.
Yani anlayacağınız , keyfim yerinde.Yaklaşık 500 mil yol gelmişim. Marmara ve Çeşme boğazını saymaz isek üstelik yelken ile gelmişim.Cohibayı yakmadan önce birşeyler atıştırıyorum.
Buz gibi rakıdan da bir yudum. Rakı esas böyle içilir Bülent efendi diye konuşuyorum kendi kendime.
Böyle bir manzarada, iyi meze ile ve servis edilerek mümkünse tarih olmuş bir meyhanede içilir. O masada senden önce kimler oturmuş ve kimler neler konuşmuşlardır kim bilir. ?
Sonra rakının vakti vardır. Sevgili gibi özlenir rakı. Beklenir ki vakti gelsin. Diğer içkilere göre metres gibidir rakı. Mesela konyak namuslu ev hanımı gibidir. Hiç bir şey istemez. Rakı öyle mi ya, elli çeşit meze ister , balık ister, ister de ister. O yüzden metres gibidir işte.
Ama rakı içmenin çok daha başka bir adabı vardır bana göre.
Rakı nedensiz içilmez.
Eh hayatında ilk defa 500 deniz mili gelmek, Türkiye nin batı kıyısını boydan boya geçmek , hele bunu ilk defa yapıyorsanız , hele hele bütün kış bunu planlayıp, teknenizin kısıtlı imkanlarını düşünerek planlar yaptıysanız,
(Hatta ve hatta bu kısıtlı imkanlara birer kulp bulduysanız, teknede buz dolabına ne gerek var diye milletin sinir katsayısını test edip, kimilerinin buzdolaplarını kullanırken utanç hissetmelerini bile sağladıysanız
sizden daha deneyimlilerin olabilecek sıkıntı ve zorlukları anlattıkça içinizde büyüyen korku da dikkate alındığında ,
bu rakı içmek için iyi bir neden sayılabilir.
İşte bu duygular ile rakımdan iki yudum almıştım ki tekefon çaldı. Hooop .. Hayaller aleminden gerçek dünyaya ışınlanma. Hani şu ' ışınla bizi sıkati ' durumu yani.
Arayan Öcal abi.
En son bildiğim kadarı ile Öcal abi Bulgaristan da bir yerlerde. Çoook uzaklarda yani..
Telefonu açıyorum.
- Ersin selam.
-Traccar dan gördüm seni. Akyarlardasın. Ben de kale önünde alargaydım. Bekle yanına geliyorum.
Traccar malumunuz Hasan abinin sadece heyamola tekneleri için geliştidiği takip sistemi. gps açık olduğundan Öcal abi Tayo Mar akyarlarda sanıyor.
Öcal abi bu elektronik uygulamaları da pek kullanmaz aslında bildiğim kadar. Bir zellosu var bir de whatsup kullanıyor.
Sen kalk işi gücü bırak, Traccar ı yükle . Bir güzel de kullan.
Önce Öcal abiye akyarlara değil , karaincire gelmesini temin ediyorum. Bu arada Hasan abiyi aramayı da ihmal etmiyorum.
-Hasan abi selam.
-selam Ersin.
-abi senin takip sistemi mükkemmel çalışıyor. Tebrik etmek için aradım. Sayende Öcal abi beni Akyarlar da buldu. Bir teşekkür edeyim dedim.

yüzde yüz başarı sağladın.
Gülüşüyoruz.
Öcal abi alarga olduğu yerden kalkmış sırf beni görmek için akşamın o saati Karaincir ' e geliyor. Gitmemek çok ayıp olacak.
Öcal abiyi arıyorum. Tahmini varış zamanını hesaplıyorum. Hemen kalksam anca yetişirim. Karidesler bana bakıyor. İçimden , Öcal abi bu karidesleri görse O nu bir 15 dakika bekletmeme kızmaz herhalde diyorum ve karidesleri rakı ile birlikte afiyetle götürüyorum.
Bir yandan cohibadan bir nefes daha çekiyorum. Aklıma bir soru takılıyor. Hani kendi kendime dedim ya Mezardan babam gelse kalkmam burdan diye. Yahu diyorum bu iç sesler yukardan duyuluyor mu acaba..?
Sen kalk , bulgarda sandığım Öcal abiyi fiştikle, ne güzel demir atmış adamı üstelik gecenin o vakti buraya gönder. Ayıp ama baba..