Bir alıntı:
"Ekim ayı ortalarıydı sanırım, bir süredir Ali abiyle görüşememiştik. Sonunda aradı ve geldi. Havuzlukta çayımızı yudumlarken aramızda tuhaf bir konuşma geçti. "Ben düşündüm, taşındım ve Yengeç'i sana vermeye karar verdim. Maddi, manevi hiç bir beklentim olmaksızın. Bu saatten sonra ya sana veririm ya da yakarım ama kimselere satamam Yengeç'i." dedi.
Karışık hisler, kısa bir sessizlik ve ardından devam ettik. "Öyle olmaz" dedim ve devam ettim:
"Temel bakım, onarım işlerini bitirene kadar para veremem, çünkü yok. Ama bakım işlerini bitirdiğim gibi gider kredi alırım, ne alabiliyorsam onu öderim. Evi boşaltır tekneye taşınırım, ödediğim kira kadar taksit ödemek üzere kredi alırım, onu da sana veririm. Ha bir de, şuna emin olabilirsin, elim ayağım tuttuğu sürece Yengeç'i satmam. Artık bakamayacağımı düşündüğüm zaman da ben de benim gibi bir mal bulur ona bila bedel hediye ederim."
Ali abi bir kez daha tekrar etti maddi ya da manevi hiç bir beklentisi olmadığını. "She" dedi bu, satamam.
Son olarak "Tekneye adımını attığın andan itibaren tekne senindir. Ne zaman gelirsen, ne zaman istersen; ikimiz teknede olduğumuz sürece kaptanı sensin."
Sonrasında uzun vadeli planlardan konuştuk. Daha o zaman Kaş'a inme düşüncemi paylaştım, ölçtük, biçtik.
Ali abi bir tek şey istedi. "Bir gün eser kafama, gelir de çöz palamarı dersem, çöz yeter." Len" dedim, "daha ne isterim ki"...
O hafta marş, şanzıman, kaplinler, dümen... daha o hafta her şey sıradan su koyvermeye başladı. Bir sezon tık demeden çalışan, tıkır tıkır işleyen her şey sırası geldikçe su koyvermeye, abuk subuk sorunlar çıkartmaya başladı.
Artık bir tekne sahibi olmuştum ve tekne sahibi olmanın ne demek olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlamıştım. Fakat hala bir "ahşap" tekne sahibi olduğumun farkında değildim."
Tamamı aşağıdaki linkte.
http://www.denizcikahvesi.org/olcusuz_emek_1
"Clouds and winds and oceans I choose my fate to be... Whom the sea has taken Never shall be free."