Yola çıkmadan bir gece önce.
Saat 23.30.
Ali San havuzluktan kalkar ve kıç üstüne yönelir. Maksadı bellidir, alınan likitlerin bir biçimde iadesi gerekmektedir.
Önce bir ses duyulur ardından
- Galiba Kaan kıç üstünden bir şey düştü! der Alii.
Elbette hemen segirttik merakla, ne düştü diye, bu arada Sevgili Alii kıç üstünü terk etmiş paserellanın bağlandığı basamak üzerinde durmakta ve şöyle bir cümle kurmaktadır.
-Dipte fener gibi yanan bir şey var !
Evet ne acıdır ki dipte, “ beni nasıl terk ettin ey sahibim ” tiradını ışıkları ile Alii bey e yönlendiren, bir cep telefonu vardır.
Ben ilk kez bir cep telefonunun böylesi acı, “ beni nasıl bıraktın ” yansımasını o gece gördüm.
Peki bunun bana ve Matay bey e yansıması nasıl oldu?
Yola çıktıktan sonra;
Aali bey’e ulaşamayan ve “ onun doğum gününü benim adıma da kutla” mesajları ve “ bizim içinde öp “ diyen dostları kıramayarak (Zira durumu face book ta paylaşmıştım) bir yılda öpeceğimden fazla miktarda Aaali Bey’i öpmek durumunda kalan bendeniz, dudak yorgunu olurken, Aaalinin eşinin Matay’a ulaşması ve onunda çiftleri görüştürmesi seyahatin özel bir hatırasıdır.
Neyse puslu bir Mart sabahında yola sakin bir hava ile çıktık. Bendeniz yaklaşık 4 yıllık bir Marmarisli olarak orası şurası, şurası burası diyerek az biraz mihmandarlık yaptım. Kadırga burnunu dönerken de miss kokulu kahveler yaparak gözlerimizin biraz daha açılmasını sağladım.
Rüzgar pruvadan, Cenova henüz takılmamış, ana yelken sarma, motor gırıl gırıl çalışmakta.
Aaali Bey motorun sesine övgüler düzmekte. Matay Bey pervanesinden bahsetmekte.
Pişekar ile kavuklu aralarında tatlı tatlı atışmakta ,ben ise kamarada çekirdek aramakta.Bu durumda pek te güzel çitlenir valla.
Denizde durum.
Yolculuğun ilk 1 saatinin sonunda iskelemizde açıkta bir balıkçı kayığını görüyoruz, arkası Rodos puslar arasında. Geriden tapa gaz köklemiş İri kıyım olanlarından bir Sahil Güvenlik botu gelmekte. Rüzgâr hava tahminlerine uygun yavaş yavaş artarak 12 ila 16 knot arası kafadan eserken Serçeye yaklaşmaktayız ki dalgasını da kaldırdı.
Bu arada Aaali bey firari, aşağıya tüyüp uyumaya gitti, Matay bey ise teknolojinin nimetlerine sahip sorumlu bir Reis olarak “ ne dinlemek istersin ” dedi.
Fark etmez dedim, harika bir Nilüfer seçkisi blue tooth üzerinden hoparlörlere yansırken Matay Bey de Türk Bayrağına geçmek için teknedeki elektroniklerin envanterini IPad ine geçirmeye başladı tek tek seri noları ile.
E adam rahat, zira Kaan elinde dürbün 360 derece etrafı kollamakta. Oto pilot desen enerjiyi ham yapmakta.(Öf ülen öf.Gel de yanma 90 gün oto pilotsuz seyir yaptıktı bu yaz anasını satayım.)
Deniz bu rahat durur mu, unuttuğumuz Sahil Güvenlik botunun haşin dalgaları elbet bizi yakaladı ve iskele sancak salınıma girdik.
Eh dedim şimdi Aaali İskele,sancak yatak ta yuvarlanıyordur.
Netekim kısa süre sonra kendileri havuzluğa avdet ettiler, homur homur bir suratla.
Ben iyisi mi bir kahve daha yapayım !!!…..
-Beyim nasıl olmuş kahven?
-Ohhh, eline sağlık beyim çok güzel olmuş.
Offf, neyse atlattık!
Karşıdan bir katamaran gelmekte , tam arma,dalga da,rüzgarda kıçtan paldır,küldür Marmaris istikametine geçti iskelemizden.
Yaş, henüz genç ve enerjimiz yerinde iken hanımla önce uzun yolları yapalım, nasıl olsa bizim koyları yavaş, yavaş gezeriz diyerekten şu meşhur Serçe limanını yıllardır hep ihmal etmiştik. ( Aslında ilk girme niyetim de yaklaşık 10 yıl önceye dayanır. Tam serçeye 1 mil kala motor susmuş, hava durmuş eylen sunam, eylen olmuş ve yutkunarak serçe limanına bakarken telefonum çalmıştı. Arayan sevgili dostum Levent Çelmendi ve öylesine aramış neredesin diye sormuştu. Durumu anlatınca geliyorum diyerek teknesi ile turunçtan fırlayıp gelmiş beni yedekleyerek Yacht Marinaya getirmişti. Yani Serçeye girememiştik.)
Ancak benim çocukluk anılarımda Serçe Limanınının yeri özeldir. Zira ben ilk kez çocukluğumda Bodrumda Serçe Limanı batığı ve George F.Bass adını duymuştum. Yani bende ki duygusal bir durum.
Matay ile bunu paylaşınca sağ olsun beni kırmadı girdik bir turaladık içeriyi. Hatırlar mısınız bilmem, Matayın bu bölgedeki adı sanı çok duyulmuş büklerdeki restaurantlara ilişkin bir yazısı vardı ve de hayal kırıklıkları.
İşte bende de durum biraz öyle oldu buraya girince.
Neyse çıktık tekrar yola ve son burnu dönünce rüzgâr kullanılabilir şekilde geniş apaza döndü, devir düşürüldü ana yelken tam açıldı. Ohhh keyifle seyrediyoruz.
Hava kah puslanıyor, kah güneş yüzünü gösteriyor. Ergen bir genç kızın kaprisli ama keyif veren havasında.
Zırr, zırr, telefon ve ne yazık ki Turkcellden çıkmış, Cosmoteye girmişiz. Arayan Babam ,oğlum neredesin, akşama marmariste konferans varmış, gidecekmisiniz? derken ben kapat kapat Baba sana da bana da yazıyor yurt dışı konuşuyoruz ben seni ararım, denizdeyim Simi iskelemde dedim ve kapattım.
Bu arada saat te 12.00 ı devirmiş.
Eeee, bu durumda bir kutlama gerek.
Açılsın sarı ateş suları.
Sanırım bu üçlünün dostluğunun 17.yılı olsa gerek. Biz bu zaman dilimine öyle çok şey sıkıştırdık ki. Katıldığımız Ralliler, bizim düzenlediğimiz ralliler,ralli seyrinde yapılan kuru fasulye pilav a gölcükte beraberce çatal sallamacalar, trilye rallisinde gece trilye limanında denize düşenleri toplamacalar,çocuklarımızı nerede ise bir arada büyütmeceler ve elbette bizi buluşturan DSTİ deki delice çalışmalarımız,fuarlar,Barbaros anıtında ilk kez 1 Temmuzda bayrak açan isyankar Amatör Denizciler.(Polis önlem almıştı.Hala gülerim.)Ve hala özlemle andığımız yitirdiğimiz dostlar. (Alii, Matay abartmadım değimli hı ? )
Siz bakmayın atışmalar, matışmalar dediğime. Çok koyu ve içi gerçekten dopdolu bir sohbetle yola devamdayız. Her taraftan ,her konudan içi dopdolu bir sohbet içindeyiz.Hatıralar, Dün, Bugün ve Yarın a dair.
Önümüz Atabol kayası. Oldum olası sevmem. Sanırım gözümü Huzur içinde uyusun Sadun ağabey korkutmuştur. Denizin ortasında münasebetsiz bir minare işte Atabol kayası.
Matay a içeriden mi, dışarıdan mı geçeceksin? diye soruyorum.
Karar dışarıdan.
Selametle geçiyor ve Hisar önü Körfezine dönüyoruz ve hava da, dalga da hızlı bir biçimde düşerken, erken baharın güneşi içimizi ısıtıyor. Pek keyifli gidiyoruz.
Sohbet artık biraz da acıkmanın verdiği etki ile olsa gerek akşam Selimiye’de iskeleye bağlanıp yiyeceğimiz yemeğe kayıyor.
Tam o esnada Yunuslar ortaya çıkıyor. Gözlerimize keyif veren görüntüler bunlar. Etrafımızda raks ediyorlar sanki ve sonra
- hoşça kalın, pruvanız neta olsun,
diyerek uzaklaşıyorlar.
Aaali bey, zaman zaman
- bayılıyorum şu motorun sesine tekrarlamasını yapıyor. Artık ana kara ile adalar arasına
girmek üzereyiz. Aaali Bey bu sefer aşağısı yerine havuzluğu tercih etmiş, bahar güneşi altında tatlı tatlı kestirmekte.
Matay’a yol üzerinde tam ortadaki kayayı biliyorsun değil mi ne tarafından geçmeyi düşünüyorsun diyorum.
Ne kayası, ben daha evvel geçtim , görmedim diyor.
Zınnkkk!!
Dur yanına geleyım, chart plotterdan göstereyim diye seyirtiyorum ki gözüm takılıyor, egzosttan alışılmadık bir beyaz duman çıkmakta su buharı gibi. Mataya dönüyor ve söylüyorum.
Tabii anında hepimiz teyakkuza kalkıyoruz ve ardından sevimli bir alarm sesi.
Vııııııııııııı !!!
Üç biri birini bilen ve deneyimli bir arada olunca hareketlerde son derece senkronize oluyor. Aaali hemen aşağı iniyor, ben dümende , Matay havuzluktan kamara girişinde iki taraf arasında hem koordinasyon sağlıyor ve hem de tekneyi bilen olarak yönlendirme yapıyor.
Bu arada Ana yelkeni hemen açıyoruz ve 3 ila 4 knot arasında esen rüzgârda kanala giriyoruz.
Karar zamanı, kısa bir konsey toplantısı yapıp motoru zorlamamaya, rüzgârın önünde akmaya ve gerekirse son çare yanaşırken çalıştırmaya karar veriyoruz.( Bu durum aklıma geçen yaz ilk kez gittiğim Karpathos ve Kasos adalarına yelken ile rıhtıma aborda olma maceramı getiriyor.)
Rotamız artık Selimiye değil, nihai hedef olan Turgut. Ancak gene de bir deneme yapalım bir daha kontrol edelim diyerek marşa basıyoruz ama tık yok. Bu sefer Matay kamarada ve aşağıdan gelen bilgi; sigorta atmış. Hemen yedek sigortalar kutusu çıkarılıyor.
Hey hat ne çare ki atan sigorta benim de daha evvelce görmediğim bir model ve yedekler arasında yok. Telden yapmayı Matay’ın denediği çakma sigorta da fayda vermeyince adalar arasından sıyrılıp Hisar önü körfezi orta suya çıkıyor ve saatte 2 ila 2.8 knot arası bir süratle ilerliyoruz. Rüzgar 3 ila 5 knot eserim, sizi de Turgut a geçerken bırakırım havasında.
Yapacak bir şey yok diyerek gevşiyor ve sarı ateş sularından açıyoruz. Yarım saatlik yolu 2 saat civarında tamamlıyor ve Turgut a geliyoruz. Önceden telefonla bilgi verdiğimiz Ellanın botu gelerek bizi karşılıyor ve bağlanmamıza yardımcı oluyor.
Saat 18.30 ve kurt gibi açız. Neye niyet neye kısmet. Selimiye derken Turgut’tayız ve Ellanın restaurant ı kapalı. Neyse ki yanda ki Zakkum Restaurant açık ve içeri dalıyoruz, birkaç masa dolu ortada soba yanmakta.
Ortada henüz bizim tanımlayamadığımız bir heyecan dalgası var ki birazdan yan masaya Ellanın sahibi / Ortağı Ufuk geliyor altında şort üstünde mont ile heyecanlı, heyecanlı konuşurken göz göze geliyoruz hemen masamıza geliyor. Matay telefon ile konuşmuş ama tanışmamış, biz ise evvelden birkaç kez görüştüğümüz için hemen sohbet ilerliyor. Meğer bugün köyler arası Futbol turnuvası varmış ve bunlar şampiyon olmuşlar.
Siparişlerimizi veriyor ( Ahtapot ızgaranın tarifini almak şart oldu ) beyazlayan sıvılarımızla Aaali Beyin yeni yaşını en güzel, en içten temennilerimizle kutluyor keyifle sohbet edip üstüne pasta niyetine mumla süslenmiş helvamızı yiyip tekneye dönüyoruz.
Sohbet elbette teknede devam ediyor, bir yandan da Volvonun kitabı kurcalanarak olası aksaklık bulunmaya çalışılırken saatler ilerliyor, sabah buluşmak üzere konforlu bir ortamda uykuya çekilen arkadaşları uyutup ben biraz daha uykuya direndikten sonra horrrr.
Kalorifer canavar gibim çalışıyor. Boşuna endişe etmişim.
Sabah
Yok, Horoz ötmesi sesi duymadım, lumbar ağzı kapağının sürülme sesine uyandım. Matay bizden erken kalkmış. Hızlı bir biçimde toparlandık, saat 11.00 da shuttle gelecek beni Marmaris e, onları Bodrum a intikal ettirecek.
Nefis bir sabah. Kuşlar cıvıl cıvıl, deniz palpa liman, iskelede yürürken, deniz bize yavaş yürü dalga olmasın demekte. Yeşil, Hisarönü körfezinde coşmuş, denizden hafif bir buğu yükselmekte iken Zakkumun bahçesine oturuyor ve kahvaltımızı yapıyoruz.
Bu coğrafyayı gerçekten ne çok sevdiğimi, nefes alarak içime çekiyor ve ne kadar doğru bir karar vererek buralara yerleştiğimi son çayımı yudumlarken düşünüyorum.
Güneş sımsıcacık bizi ısıtmakta iken aracımız geliyor, Sarıyaz ı yeniden buluşmak üzere yeni yerine emanet edip veda ediyor ve yola koyuluyoruz.
Dostlarımla geçirdiğim harika bir hafta sonu onlarla Netsel Marina da vedalaşarak bitiyor ve ben onlara el sallayarak tekneme doğru yavaş adımlarla yürüyorum.
Gamze ve Zıpkın Hanımlar ne de olsa beni bekliyorlar.
Teşekkürler Mehmet, Teşekkürler Aali…
Saygı, Sevgi ve Selametle. Netsel Marina - Marmaris Dimple Y/Y