Alanya gibi yelkene yabancı bir ilçe de yaşıyor olmamdan dolayı Tayo Mar ile Kıbrıs 'a gidip gelmem buradaki tanıdıklarda sanki aya gidip gelmişim gibi algılandı.
Burada yelkenli sahibi olanlar genelde farklı ülkelerden gelen yabancılar. Türkler küçük fiber tekneler ile balık tutmak için denize açılıyorlar. Onun dışında yılda en az biri batan tuhaf dekorlu tur tekneleri , zengin turistlere kiralanan bir iki yat dışında deniz ile ilgili yapılan pek bir şey yok açıkçası. Tur teknelerinde de ağırlıkla yabancı daha doğrusu her şey dahil sistemi ile gelen ucuzcu Rus turistler biniyor. Dediğim gibi Balık tutma amaçlı olarak da kıyıdan en fazla 3 -5 deniz mili açılabiliyor tekneler genelde.
Hal böyle olunca 23 feetlik bir yelkenli ile tek başına Kıbrıs'a gidip gelmek hayretle karşılandı. Eşime nasıl gönderdin adamı diye sitem eden çalışma arkadaşlarım dahi olmuş.
Bu işi bilmeyenler kaç saatte gidip geldiğimi soruyor. Anamur açıklarında hızımı kesen akıntı nedeni ile 14 saatte Girne ticari liamnına ulaştım. Böyle uzun açık deniz seyirlerinin en heyecan verici tarafı denizin her halini görüyor olmanız ve bu yönde kendinizi geliştirmiş olmanın verdiği haz.
Sabah saatlerinde Toroslardan esen sert civarna ile yeken, Anamur açıklarında ciddi bir akıntı ile yaşadıklarım, Akıntıyı aşmak için yaptığım motor yelken seyri, Girne açıkarında yakalandığım ciddi soluganlar ve gece seyri, Gerçekleşen hava ile tahmin edilen hava arasında yaşanan farklılıklardan dolayı rota değiştirip değiştirmeme kararları , hatta bu konuda yaşadığım gel gitler, (detaylı anlatacağım çünkü bulunduğunuz noktadan itibaren verdiğiniz kararın geri dönüşü olmuyor)
Başarısız balık tutma macerası.. Ne bileyim işte öyle çok şey yaşadım ki sanki çok daha uzun bir seyir yapmışım gibi geliyor bana.
30 mil çapında bir daire içinde ne bir tekne ne de başka bir insanın olmadığını biliyor olmanın verdiği tuhaf duygular , gerçekten de kendi teknem ile derin deniz seyri yaptığımı fark etmem ve hatta kafama dank etmesi , yaşadığım insan eliyle oluşturulmuş olan dünyadan bu derece hızlı sıyrılıp, doğaya bu kadar kolay uyum göstermenin şaşkınlığı ve verdiği haz.. İşte ben buraya aitim duygusu!
İşte bu son söylediğim en tehlikelisi.. Ufuk çizgisine bakıp orada olma isteği! Bitirdiğim her seyir sonrası bilenler bilir hiçbir şeyi toplamadan önce havuzluğa yayılır, sek bir viski ile kaliteli bir Küba tütünü tüttürürüm. Her seferinde Tayo Mar ile bu seyrimin gidebileceğim en uzun menzil olduğunu düşünürüm. Böyle diye diye günlük 100 mil sınırına dayandım.
İlk defa kendi teknem ile yaşadığım bu derin deniz seyrinde en çok ilgimi çeken ise neden bu derece yorulduğum oldu. Hem giderken hem de dönüşte gerçekten de resmen pilim bitti ki bunu çok az yaşadım şimdiye dek. Sonuçta 20 kilo verip bana göre son 10 yılın en fit kilosu ile seyre çıkmışım, Kondisyonum artmış , hava şeker gibi ama gel gör ki çok yoruldum.
Önce ulen artık yaşlanıyorsun olacak o kadar diye düşünmüştüm. Yaşlanıyorum bu doğru ve elbette etkisi vardır. Ama sonra seyri zihnimde geri sarınca neden bu kadar yorulduğumu anladım. açık denizde havanın sakin olduğu anlarda dahi denizde mutlaka bir hareketlilik oluyor. Bu hareketliliğin teknede yarattığı salınım var ama siz bu teknenin üzerinde sürekli dengede durmak zorundasınız. Altınızdaki zemin sürekli hareket halinde ve siz bu zemin üzerinde dengede kalmak için 14 saat boyunca neredeyse tüm kaslarınızı kullanmak durumundasınız. Uzandığınızda , oturduğunuzda dahi bu böyle. Yorgunluğum geçtiğinde kendimi çok daha zinde ve formda hissetmemin nedeni de bu olmalı diye düşünüyorum.
Dönüşte akşam saat 6 ile 9 arasında gece seyrinde karşılaştığım sert ve dalgalı hava, geri dönüyor olmanın verdiği hüzün, yedi gün boyunca yaşadığım yorgunluk da dikkate alınsa da yine muhteşem bir seyir daha yapmıştım işte.
Yani demem o ki huzursuzluğun kaynağını denizde aramamak lazım sanki..